ATEŞPARE (+18)

By cerennmelek

45.2M 2.1M 6M

Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünk... More

ATEŞPARE
1.Bölüm: V
2.Bölüm: KAOS
3.Bölüm: O PİTİ PİTİ
4.Bölüm: KANLI YÜZLER
5.Bölüm: ATEŞ PARÇASI
6.Bölüm: SOĞUK SAVAŞ
7.Bölüm: ŞEKİL DEĞİŞTİREN
8.Bölüm: KAYBEDİŞ
9.Bölüm: ESARET
10.Bölüm: KABULLENİŞ
11.Bölüm: TUTKULAR VE SAVAŞLAR
12.Bölüm: SAHTEKAR CİNAYETLER
13.Bölüm: MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN
14.Bölüm: KARANLIK SIRLAR
15.Bölüm: OYUNBAZ UYKULAR
16.Bölüm: KURT MU KUZU MU
17.Bölüm: VEDALAR VE BAŞLANGIÇLAR
18.Bölüm: TANRININ CİLVESİ
19.Bölüm: YANGINDAN TAŞAN ATEŞ PARÇASI
20.Bölüm: KURTLAR SOFRASI
21.Bölüm: HİLEKAR DOKUNUŞLAR
22.Bölüm: KANLI PİYON
23.Bölüm: KANIŞLAR VE KAZANIŞLAR
24.Bölüm: SAHTE SEVGİLİLER
25.Bölüm: ALANGUVALARIN MUCİZELERİ
26.Bölüm: KÜÇÜK KIYAMET
27.Bölüm: ŞEHVETİN TEHDİTKAR CAZİBESİ
28.Bölüm: GEÇMİŞİN ESİNTİSİ
29.Bölüm: KIVILCIM
30.Bölüm: PERDELENEN KUŞKULAR
31.Bölüm: TEHLİKELİ SULAR
32.Bölüm: ATEŞ ÇIKMAZI
33.Bölüm: BÜYÜK PATLAMA
34.Bölüm: AZRAİL'İN PENÇESİ
35.Bölüm: YER ALTI
36.Bölüm: DOLAMBAÇLI HAYATLAR VE ÇARPIK OYUNLAR
37.Bölüm: KANLI MAKAS
38.Bölüm: SAHİPSİZ KİMLİKLER
40.Bölüm: CANAVAR
41.Bölüm: MADALYONUN İKİ YÜZÜ
42.Bölüm: AŞKLAR VE ZAAFLAR
ÖZEL BÖLÜM
43.Bölüm: YALAN SANATI
44.Bölüm: DOMİNO TAŞLARI
45.Bölüm: TUTUKLU ZİHİNLER ZİNDANI
46.Bölüm: ACI KAN
47.BÖLÜM: LANETLİ MASKELER
48.Bölüm: VAHŞETİN ÇAĞRISI
49.Bölüm: AŞKA YENİLİŞ
50.Bölüm: GEÇMİŞİN KANLI SAHNELERİ
51.Bölüm: YANGINA DÜŞMÜŞ ATEŞ PARÇASI
52.Bölüm: ÜÇÜNCÜ İHTİMAL
53.Bölüm: İNSAN AVI
54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ
55.Bölüm: ATEŞ HATTI
56.Bölüm: KAPANMAYAN DAVALAR
57.Bölüm: SANAT ESERİ
58.Bölüm: KATİL AVCISI
59.Bölüm: ALEV BEDENLERDEN KÜL RUHLARA
60. Bölüm: KAYBEDİLMİŞ ZAFER
61.Bölüm: RESİM HIRSIZI
62.Bölüm: HEZARPARE
ÖZEL BÖLÜM: ATEŞ ALANGUVA
63.Bölüm: İNTİKAM TİMİ
64.Bölüm: KIRIK YOK OLUŞLAR
65.Bölüm: İKİNCİ PERDE
66.Bölüm: CANAVARIN ÖTESİNDE
67.Bölüm: KÖTÜLÜĞÜN TOHUMU
68.Bölüm: GÜÇLÜ ADIMLAR VE KURNAZ SAVAŞLAR
69.Bölüm: GÜNAHKARLARIN SON GÜNAHLARI
ALINTI VE DUYURU
70.Bölüm: PANZEHİR
71.Bölüm: İSYAN
72.Bölüm: EN GÜZEL ZARAR
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
ÖZEL BÖLÜM: AYLİN
73.Bölüm: EFSANELER UNUTULMAZ
74.Bölüm: CANAVARI ANLAMAK VE ADALETİ ARAMAK
75.Bölüm: EN ZOR SAVAŞ
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
76.Bölüm: YIKIM VE KIYIM
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT&BAHAR
77.Bölüm: KAYBEDİLEN ANILAR

39.Bölüm: MELEKLER VE ŞEYTANLAR

645K 29.2K 167K
By cerennmelek

Bol bol yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın ateş parçalarım. 🔥

Sampson - Born In The North 

Missed You - The Weeknd


39.Bölüm: MELEKLER VE ŞEYTANLAR

Ellerimde kan vardı, elimdeki eldiven ellerimin kanlı olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Tıpkı kötüleri öldürmemin insan öldürdüğüm gerçeğini değiştirmemesi gibi.

Yüzümde maske, ellerimdeki eldiven beni başka biri yapmıyordu. Az önce öldürdüğüm on sekiz adam da benim eserimdi. Korumaları öldürmezdim pek, eğer sonunda ulaşacağım kişi buna neden olmuyorsa ancak bugün ulaşmaya çalıştığım kişi de korumaları da ölmeyi değil, canlı canlı gömülmeyi hak ediyorlardı.

Bahçedekileri çoktan halletmiştim sessizce ancak iç taraf biraz daha gürültülü olmuştu. Büyük malikanede ilerlerken karşıma çıkan adama iki el ateş ettim susturuculu silahımla ancak yalnız değildi. Arkamda hissettiğim ses döndüm, alnına bir vuruşla vakit kaybını önledim.

Bu sırada üstüme açılan kurşun yağmurunu fark ederek, son anda kaçmayı başardım.  Bu sefer ben karşımdaki adamı kurşun yağmuruna tutarken artık evin içindekileri de azaltmıştım. Zaten çoğunu bahçede halletmiştim. Kurbanım Halit Aydemir'i dışarı çıkarmaya çalışmışlardı ama buna müsaade etmemiştim, evin bir yerlerinde saklanıyor olmalıydı.

Bu evin bodrumunda yaptığı işkenceler V'nin işkencelerini aratmayan cinstendi ve bu sistemi bugün sahibi için kullanmak bana fazlasıyla zevk verecekti. Durdum, sesleri dinlemeye çalıştım. Evin tüm kapılarına patlayıcı yerleştirmiştim ve çıkmaya çalışırken korumaları kapıda patlayınca artık evin içinden çıkmaya cesaret edememiş olmalıydı. Şanslıydım ki evin etrafında hiç yerleşim yeri yoktu. Yine de elimi hızlı tutmakta fayda vardı.

Ucu ısınmış silahımın namlusuna üfleyerek sessizliği dinledim. Nereye saklandığını biliyordum. Büyük malikanenin aşağı uzanan merdivenlerine inerken, üst kattaki saray havasından çıkmaya da başlamıştım. Tam tahmin ettiğim gibi adım attığım an silahlı adamlarla karşılaşırken yanımdaki duvara yaslandım.

Kurbanım dışında sadece dört kişilerdi. En iyilerini yanına saklamıştı ama yine de şansları yoktu. Derin bir nefes alarak nişan aldım. İki silahımla ikinsin kafasını yararken, Halit bir odaya girerek kaçabileceğini sandı.

Diğer ikisinin de yorucu bir çatışmanın ardından öldürdüm. Cesetlerin yanından geçerek odaya ulaştım. Tamamen taş duvarlarla kaplıydı her yer, Halit kaçabileceği kadar geriye kaçtı. Gözlerim etrafta gezindi, burası da onun işkence odasıydı.

"Biraz yorucu oldu ama sonunda tanışabildik." Dedim ona doğru yürümeye devam ederken.

"Kimsin sen?"

"Hala anlayamadın mı? Yoksa belki aksidir diye mi umut ediyorsun? Hiç etme, anladığın kişiyim. Eminim bir gün senin için de geleceğimi biliyordun."

"Benim bir suçum yok." Elindeki silahla bana ateş etti ancak hızlı bir hareketle kaçarken güldüm. Silah tutan koluna sıktığımda bağırarak düşürdü silahını. Birkaç adımla önünde durdum, saçlarından tutarak odanın ortasındaki dik tahtaya kadar sürükledim onu. Önce bacaklarını zincire geçirirken, kurtulmak için debeleniyordu. Dirseğimin tersiyle yüzüne sert şekilde vurdum, o iyice sersemlerken kollarını da üstteki zincirlere bağladım. Tahtanın ortasında, tüm vücudu zincirlere bağlı şekilde durduğunda geriye doğru birkaç adım attım.

"İnsan kaçakçısı, kadın tacircisi büyük bir pezevenksin Halit. Üstelik sırf zevk aldığın için sana ters düşen insanları burada işkenceyle öldürdüğünü de biliyorum. Daha neler neler biliyorum."

"Yardım edin!" Diye bağırmaya başlamıştı.

"Hiç boşuna uğraşma, seni kimse bulamayacak. Yardım sinyali vermeyin diye tüm sisteminizi çökelttim ve buna kameralar da dahil. Tabi hayatta kalan bir çalışanın olduğunu da düşünmüyorum. Yani hiç boşuna başımı ağrıtma."

Kenarda duran dart oklarını elime aldım. Biraz geri çekilerek gözlerimi kıstım, oklardan birini karnına attığımda bağırdı. "Asla ıskalamam." Tam on oku vücudunun farklı bölgelerine sapladım, uçları bıçak kadar keskindi ama küçük oldukları için çok derine gitmiyorlardı.

On birinciyi çenesine attığımda korkusu arttı, artık yüzüne çalışıyordum. On ikinci oku kulağına fırlattım ve bu kulağının arkasındaki tahtaya yapışmasına neden oldu. Bağırışları, yalvarışları sadece kafa yoruyordu. On üçüncü oku tam gözüne sapladığımda diğerlerinden güçlü bir çığlık attı.

Ona yakınlaştım. "Sırf zevk almak için çetenden kaçan kadınlara burada işkence ettiğini de biliyorum. Ama anlayacaksınız, kadınların alınıp satılamayacağını, onlara istediğinizi yapmayacağınızı anlayacaksınız. Gerekirse aynılarını yaşayacaksınız ama anlayacaksınız." Gözündeki dart okunu çıkardığımda akan kanla gözlerini sıkıca yumdu.

Kanlı oku alnına çıkardım, kel kafasına uzanan bir V harfi çizdim tenini keserek.

"O kadınların hiçbiri normal değildi, fahişelerdi onlar." Ona daha çok acı çektirmem için zorluyordu beni.

"Onlara bu yaftayı yapıştıranlar da senin gibi adi insanlar, kadınları çalıştırma vaadiyle ülkeye getirip satmak ve onları esir tutmak bana pek de kendi istekleriyle yapıyorlarmış düşüncesini vermedi ki kendi isteğiyle yapsalar bile onları öldürebileceğini mi sanıyorsun sen? Hayır Halit hayır, bugün hayatının en büyük dersini alacaksın ama maalesef bu dersten aldığın verimi kullanabileceğin bir hayatın olmayacak. Sizin gibileri öldürmek istemiyorum, sizin gibileri ömürlerinin sonuna kadar aynı işkenceleri yaşatmak istiyorum ama maalesef o kadar zamanım yok. Yine şanslısın." Göz kırptım, yanından uzaklaştım.

Bir süre üstünde durduğu mekanizmanın mantığını çözmek için sistemi inceledim ve çok geçmeden bularak sırıttım. Bacaklarında ve kollarındaki zincirler vücudu birbirinden ayrılana kadar çekilecekti. İleride duran kolu indirdiğimde zincirler tenini sıkmaya başladı.

"Hayır hayır yalvarırım durdur!" Ağlayışlarını daha fazla dinlemek istemiyordum. Kolu yavaşça indirmeye devam ettim. Ben indirdikçe vücudu geriliyordu, bacakları ve kolları uzuyordu.

Gözlerime bu odada öldürülen insanların hayaletleri doldu, hızlıca geçtiler gözümün önünden. Ardından öldürülen kadınların silik yüzleri belirdi. Kolu biraz daha aşağı çektim. Halit'in çığlıkları dönen çarkların sesine karıştı.

Biraz daha aşağı indirdiğimde artık kolları ve bacakları vücudundan ayrılmaya başlamıştı. Biraz bu şekilde can çekişmesini izledim, biraz daha indirdiğimde kolları ve bacakları biraz daha çıktılar. En sonunda tamamen indirdiğimde vücudunun parçaları her tarafa yayıldı. Bir süre kıstığım gözlerimle karşımdaki vahşeti izledim.

Bacakları yerlerde, kolları arka taraftaydı ve gövdesi başıyla birlikte yere düştü.

Bu kadar basitti V için, peki bu kadar basit miydi?

🔥

"Güzelim uyan, kabus görüyorsun." Ablamın ince ve rahatlatıcı sesiyle içine düştüğüm kanlı kabustan nefes nefese uyandım. Gördüğüm ilk şey onun güvenli gözleri olduğunda yerimden doğruldum.

Gece işlediğim cinayetten sonra buraya gelip uyumaya çalışmıştım, başarısız olsam da demek ki birkaç saat uyumuştum ki kabus görmüştüm. Ablam yanıma oturarak saçlarımı okşadığında gözlerimi yumdum.

"Ne gördün?" Kan içinde yüzdüğümü, bacaklarım ve kollarımdan çekilerek parçalara ayrıldığımı görmüştüm. Derin bir nefes daha aldım. O kadar gerçekçiydi ki vücudumdaki çekilmeyi hala hissediyordum sanki.

"Bilmiyorum."

"Neden her gece kabus görüyorsun? Acaba bir psikolojik destek mi alsan?"

"Olabilir." Dedim ama hiçbir doktorun bana iyi gelmeyeceğinin de farkındaydım.

"Aşkın, yaşadıklarımız kolay şeyler değildi ve onları atlatamamış olman normal. Ben bile hala kabus görüyorum ara sıra ve o kadar gerçekçiler ki." Durdu dolan gözlerini kaçırdı.

Gün tamamen doğmuştu, zaten buraya geldiğimde de sabah olmuştu. "Kendini suçlamayı ne zaman keseceksin? Senin bir suçun yoktu, on iki yıl hapis yattın hala o gecenin diyetini ödüyorsun. Abla sen suçsuz yattın orada, kabul et artık bunu."

"Ben senin ablanım, seni korumam gerekiyordu tıpkı senin beni koruduğun gibi. Aşkın, sen benim tek ailemsin ve sen mutlu ol diye ben bir on iki yıl daha yatarım hapiste. Ama sen mutlu değilsin, hatta mutluluğu geçtim yaşıyor gibi bile değilsin. Orada seni sadece izin günlerimde görüyordum ve anlattığın mutlu hayata inanıyordum ama şimdi kendi gözlerimle görüyorum. Senin için ne yapabilirim?"

"Yaşa, mutluca yaşa benim için. Çünkü sen benim tek yaşama sebebimsin. Eğer o gece seni kaybetseydim ben de yaşamayacaktım." Aşkın'ı hayatta tutan tek şey Aylin'di.

"Özgürüm, seninleyim ve başarılarını izliyorum. Çok gururlu ve mutluyum Aşkın, çektiğin vicdan azabını görüyorum ama sana yemin ederim senin böyle güçlü ve başarılı bir kadın olduğunu görmek orada yattığım her saate değdi." Bana hevesle bakan güzel gözlerinden kaçırdım gözlerimi. Boynum bir tek onun karşısında büküktü.

"Beni hep sevecek misin? Ne yaparsam yapayım? Kim olursam olayım?" Bunun cevabını daha önce almıştım ama bir gün geldiğinde bana bakan gözlerinde nefret görürsem buna dayanamazdım.

Gülümsedi. "O nasıl söz? Seni son nefesime kadar seveceğim, en çok seni seveceğim." Saçlarımı öpüp başımı göğsüne yasladığında öylece karşımdaki boş duvarı izliyordum.

Bir süre sıkıca sarmaladı beni ve güzel sesi odayı doldurduğunda gözlerimi yumdum. Bu türküyü küçükken hep beni uyutmak için söylerdi ve ben de mışıl mışıl uyurdum onun sesiyle.

"Dam üstüne çul serer
Leyli de yâr loylu da yâr
Loy loy loy

Bilmem yâr kimi sever
A leylim nenni de kınalım
Nenni de yürürüm nenni de nenni

Onun bir sevdiği var
Leyli de yâr loylu da yâr
Loy loy loy

Günde on çeşit giyer
A leylim nenni de kınalım
Nenni de yürürüm nenni de nenni

Girsem yârin koynuna
Leyli de yâr, loylu da yâr
Loy, loy, loy

Sabahtan öldürseler
A leylim nenni de kınalım
Nenni de belalım, nenni de nenni

Küçükten yâr seveni
Leyli de yâr, loylu da yâr
Loy, loy, loy

Cennete gönderseler
A leylim nenni de kınalım
Nenni de belalım, nenni de nenni"

Gözyaşları saçlarımın arasına düşüyordu, daha sıkı yumdum gözlerimi. V zihnimin bir köşesinde alaycı gülüşlerini kesmiş, durmuş ve bizi izliyordu. Küçük Aşkın ablasının kollarında uyuyakalmıştı. Bense ikinsin arasında bir yere sıkışıp kalmıştım.

🔥

Kahvaltıya indiğimizde telefonumu elime aldım. Ateş'e ait dolu arama vardı, mesaj da atmıştı. Cinayetlerimi gördükten sonra beni aramak da adeti haline gelmişti.

Neden aramalarımı cevaplamıyorsun?

Telefonu kenara atarak kahvaltıya oturdum. Bugün herkes masadaydı, ihtiyar bile. Yaşlı gözleri bana içimi görüyormuş gibi bakıyordu. Bahar durgundu, Yade'nin sözlerinden sonra çocuksu halleri azalmıştı, sürekli düşünceliydi. Acı vericiydi ama büyüyordu, acı çekmeden büyüyemezdi zaten. Tüm hayatı boyunca kalp acısı çekmişti ama olgunlaşması için daha sert şeyler gerekiyordu o yaralı kalbine.

Deniz kahvaltıya başlamamış ve arkasına yaslanmış, çay servis eden Naz'ı izliyordu hasret dolu bakışlarıyla. Ben aşığım diye bağırıyordu gözleri. Naz ona çay doldururken biraz yakınlaşmıştı ve bu Deniz'in dikleşerek yutkunmasına sebep oldu.

Tarık zorla uyanmıştı, masanın başında her an uyuyabilirdi. Normalde bu saatte kalkması çok zordu ama yemeği de uyumak kadar seviyordu. "Naz'ım be evde olduğu ne kadar belli. Şu kokuya bak." Çizgi film karakterleri gibi kokuya uçarak gelmişti sabah.

"Aşk olsun Tarık, benim kahvaltılarım güzel değil mi?" Dedi ablam neşeyle.

"Öyle laf olur mu kraliçem? Senin elinin değdiği bir şeyin kötü olma ihtimali var mı?"

"Sululuk yapma." Dediğimde Tarık bana ters ters baktı.

"Şu kardeşine bir şey söyler misin kraliçem? Sürekli bana laf sokuşturma derdinde."

"Kes be sen gidip millete yavşamakla uğraş hem söylesene nasıl Ferda'yı Yade sanabildin?"

"O işte bir terslik var benim beğendiğim kişi Yade'ydi, eminim. Salak mıyım beğendiğim kızı hatırlamayacağım?"

"Evet." Dediğimde gözlerini kıstı.

"Yade güzel mi?" Diye sordu Bahar kahvaltısını yapmazken.

"Güzel yani alımlı manken-" Durdu ve küçük beyniyle olayı kavrayarak toparlamaya çalıştı. "Güzel ve alımlı manken gibi Bahar'ımın yanında halt etmiş yani. Bir çirkin görmen gerek, kara kuru sevimsiz bir şey."

"Yumurta ye Tarık yumurta." Yeni soyulmuş yumurtayı komple ağzına tıktığımda susmayı başarmıştı. Yumurtanın tamamını ağzına aldığı için kapanmıyordu ama zorlayarak ağzını kapattı ve çiğnemeye başladı. Ters bakışlarımaysa ağzında koca bir yumurtayla sırıtarak karşılık verdi. Yüzümü buruşturduğumda sırıtışı genişledi.

"V yine rahat durmamış gece, bayağı büyük bir cinayet işlemiş ve sen evdesin Deniz böyle bir cinayetin üstüne. Hayırdır?" Diye sordu Naz yerine yerleşirken.

"Gitmiştim de sabaha karşı geldim, bir kişiyi öldürmedi bu arada. Katliam yapmış resmen ama bir tanesi vardı ki, adamın görüntüsünü gözümden silemiyorum. V'nin insan olduğundan şüpheleniyorum."

"Yakalayamadığınız için mi?" Dedi Naz keyifle. "Öldürdüğü adam kadınları mal gibi satıyormuş ve yurtdışında kaybolan kaç kadının da katili çıktı. Hak etmediğini söylesene Deniz."

"Seninle tartışmak istemiyorum." Diye kestirdi Deniz.

"Yok başla yine bu ülkede adalet var demeye. Adalet varsa, sistem mükemmel işliyorsa siz neden V'den öğreniyorsunuz bu pislikleri?"

"Sence V nasıl ortaya çıkartıyor bu pislikleri? Ben söyleyeyim, o bu pisliklerin tam ortasında. Kendini kahraman gibi göstermeye çalışıyor, bir şehir efsanesi yaratıyor ama öldürdüklerinden pek farkı yok." Dedi Deniz kendinden emin şekilde. Demek polis teşkilatı hakkımda bunları da düşünüyordu.

"Onu tanımıyorsunuz." Dedi Naz.

"Sen nereden tanıyorsun Naz? On yıllık arkadaşın mı?" Dedi Deniz de az önceki aşk dolu bakışlarını kaybederek, çatık kaşlarıyla.

Ben ifadesizken Tarık'ın hala yemeğe çalıştığı yumurta boğazında kaldı. O öksürmeye başlarken ben de sırtına vurdum ama bu vuruş boğazında kalan lokmanın çıkması için değildi. O kadar sert vurdum ki öksürürken boğazında kalan yumurta parçası hemen karşısında oturan Deniz'in yüzüne yapıştı.

Naz'la aynı anda gülmeye başladığımızda Deniz, Tarık'a öldürecekmiş gibi bakıyordu. Tarık yutkunarak gülümsedi. Ablam da gülerken Bahar neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Ne oldu?"

"Tarık kahvaltısını Deniz'in üstüne fırlattı hem de ağzından." Naz'ın sözleriyle Bahar da gülerken günler sonra onu ilk defa neşeli görüyordum.

"Abisi senin gülüşüne kurban olsun." Dediğinde Tarık, Bahar'ın gülüşü duygusal bir hal adlı.

Naz, Deniz'e peçete uzattığında Deniz yüzünü temizledi. Naz bir süre gülerek onu seyrettiğinde Deniz durdu, Naz'ın gülüşünü seyretti.

"Senin için bir daha yapayım mı?" Dedi Tarık hevesle Bahar'a, onun da hoşuna gitmişti.

"Tarık!" Deniz ismini öyle bir tonda söylemişti Tarık bu düşünceyi hemen yuttu, kendini sevimli sanarak da gülümsedi.

"Bence V bir kahraman ama bu hasta olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Birkaç cinayet görüntüsü internete sızmıştı ve izlediğimde kanım dondu. Evet, hak edenlere hak ettiğini yapıyor, bence yakalanmaması da en iyisi olur toplum için ama bu çok canavarca olduğu gerçeğini değiştirmiyor." Dedi ablam V hakkında yorum yaparak. Yutkunarak ablamı izledim, haklıydı aslında. Ben bir canavardım. Önüme döndüğümde Tarık başını eğmiş bana bakıyordu.

"Kendin diyorsun canavar diye, bir canavarın özgür olması mantıklı mı?" Dedi Deniz de.

"Bu canavar tecavüzcü şerefsizleri öldürüyorsa mantıklı, ya adam sayesinde ülkede suç oranı düştü ne canavarı? Böyle canavara can kurban."

"Ülkede suç oranı falan düşmedi." Dedi Deniz ters şekilde.

"E o da sizin beceriksizliğiniz, bu katil daha ne yapsın?" Naz'ın sözleriyle eğlenecek hali kendimde bulamıyordum. Bu konunun burada kapanmasını istiyordum ablamın V hakkındaki düşüncelerini duymak istemiyordum. 

"Bırakın şimdi katili canavarı, Bahar'la ablam gitmeden bir şeyler yapalım kız kıza. Hatta bu gece çıkalım mı?" Dediğimde herkes olumlu gibiydi.

"Şöyle felekten bir gece çalalım, benim de ihtiyacım var ya çok bunaldım son zamanlarda. Hastane ev, biraz değişiklik iyi gelir." Dedi Naz da hevesle.

"İçinde benim de olduğum bir kız kıza gece değil mi?" Dedi Tarık aksini asla kabul etmezmiş gibi.

"Senin erkek olduğunu unuttuk biz Tarık." Dedi Naz.

"Höst be! Köküne kadar erkeğim ben."

"Sanki erkek olunca bir bok oluyor." Dediğimde beni haksız bulmamış olacak ki laf etmedi.

"Biz de gelelim ya, eğleniriz birlikte." Deniz elini ensesine atarak rahat bir imaj çizmeye çalışıyordu ama gelmek için can atıyordu.

"Seninle eğlenilmiyor ki Deniz, odun gibi dikiliyorsun artı Naz'a laf ediyorsun yok istemiyoruz erkek falan." Dediğimde Deniz nefesini verdi.

"Yoo hiç de dikilmiyorum."

"Gece göbek atmayan?" Dedi Tarık hevesle.

"O kadar da değil." Dedi Deniz de yok artık dermiş gibi ellerini kaldırarak.

"Tamam, gelmeyin o zaman." Diyerek ortalığı karıştırdım.

"Tamam, ederim dans ama göbek atmam."

"Kızlara da karışmayacaksın?" Dedim tek kaşım havalanırken.

"Yok karışmayacağım."

"Haşin erkeğim benim." Dedi Tarık, Deniz'i süzerek. Deniz iyice sinirlenirken Tarık oturduğu sandalyeye gömüldü. Ardından yine durmayarak bana bulaştı. "Sen de tam sevgilisinden ayrılan kızlara bağladın he, oldu olacak gece kulübünde Ateş'e göndermeli şarkıyla hikaye çek at tam olsun."

"Boş yapma Tarık!"

"Kaçırdı gül gibi zengin adamı." Diye söylendi.

"O beni kaçırdı, ben onu değil."

"Birkaç kere Ateş'i evin çevresinde gördüm, korumaları da yerlerinde duruyorlar hala." Dedi Deniz konusu açılınca.

"Ne yapıyormuş? Kapımda ağlıyor muymuş?"

"Seni özlemiş." Dedi Deniz.

"Ne? Sana öyle mi dedi?" Dedim bir an şaşırarak.

"Bak hele nasıl sevindi." Diyen Tarık'ın göğsüne dirseğimin tersini geçirdim ve acı içinde sesini kesti.

"Halinden belliydi. O adamdan haz etmiyorum, pek sağlam bir pabuç değil ama bu masada sevdiğim kadın falan demişti, senden öyle kolay vazgeçeceğini sanmıyorum." Zaten o değil ben ondan vazgeçmiştim. Ateş'e sürekli laf atan Deniz'in böyle konuşması da büyük ihtimalle mafya enişte bağlantısını aniden kaybetmesindendi.

"Bence de yargısız infaz yaptın ya o kadar yalan haber demiş, çok yakışıyorsunuz siz." Dedi Naz da üzgünce. Kahvaltımı yapmaya devam ettim.

"Bence en sonunda yine barışacaklar." Dedi ablam da onlara destek vererek. Ona hayretle baktığımda devam etti. "Birbirinize nasıl baktığınızı gördüm ben, öyle kolay bitmez."

"Ama bitti ablacığım." Konuyu kesin şekilde kestiğimde sustular. Onlar da en az Ateş kadar bu ilişkinin bittiğini kabullenemiyorlardı.

Rıhtıma giren Pusat'ı gördüğümde Bahar'a baktım. Günlerdir Pusat'ı görmüyordum, Bahar onunla konuşmuyordu ve konuşma tekliflerini de reddediyordu.

"Bu niye geldi yine ya? Of ne güzel kurtulduk uzundan diye seviniyordum. Yine Bahar'ımın başına üşüşecek, sanki daha da mı irileşmiş lan ne olmuş buna?" Dedi Tarık bir yandan sallayıp bir yandan Pusat'ı süzerken. Bahar'ın eli ayağına karışırken ne yapacağını şaşırmıştı.

"Geldiğinde de böyle konuş lütfen, yesin seni bir lokmada." Dedim arkama yaslanarak.

"Yer tabi şuna bak." Dedi altında sezdiğim kıskançlıkla.

"Kıskanma çalış senin de olsun, sabahları Deniz'le git işte spora." Dedi Naz sanki Tarık'ı tanımıyormuş gibi.

"Çok yorucu be, göbüşümle mutluyum ben." Diyerek göbeğini okşadı. Zayıf olsa da kasları vardı ama iri değildi. O da arada bana ayak uydurmaya çalışarak sporuma eşlik ettiği içindi ama genelde on dakika yapıp sonra karşıma geçip beni izlerdi.

Bu sırada Pusat da masaya gelmişti. "Günaydın, kusura bakmayın habersiz geldim." Dedi fazla saygılı şekilde, gözleri Bahar'dayken.

"Bakarız." Tarık, Pusat'ın ters bakışıyla bana sokuldu.

"Hoş geldin, buyur katıl bize." Dedi ihtiyar bugün ilk defa konuşarak. Bahar yerinde dikleşirken, Pusat onun karşısındaki boş sandalyeye oturmuştu.

"Tarık koş Pusat'a servis aç." Dediğimde Tarık ona ihanet etmişim gibi dehşetle bana baktı.

"Yok teşekkürler." Dese de Pusat Naz mutfağa geçmek için kalkacaktı ki ben Tarık'ı cimcikleyerek kalkmasını sağladım. Bana söylenerek içeri geçerken ekmeğime bal ve kaymak sürüyordum. Gözleri bana bakan Pusat'a göz kırptığımda kafasını iki yana salladı ama gülümsedi. Kumam beni özlemişti, anlaşılan ortada rekabet olmayınca Ateş aşkı sönüvermişti. Tabi artık sevişmelerini engelleyeceği bir çift kalmamıştı ortada, tabi sıkılırdı. Şayet en büyük hobisi bizi bölmekti. Gerçi bölünecek bir biz de kalmamıştık.

"Nasılsın evlat?" Şuraya bak dakikalardır konuşmayan ihtiyar Pusat'ın halini hatırını soruyordu.

"Teşekkürler siz nasılsınız?" Kötü olduğunu söylemek istememişti. E hem Bahar'la konuşmuyordu hem de benim gibi mükemmel bir insanı günlerdir görmüyordu, tabi hayatında renk kalmazdı.

"Sana da sağ ol evlat." Dedi ihtiyar bıyık altı gülerek. "Size afiyet olsun." Dedi ve masadan kalktı. Teknesine yürürken yavaşça gözden kayboldu. İhtiyarın huyu buydu, bizimle otururken de aniden kalıp giderdi ama buna alışık olmayan insanlar durumu yadırgıyordu.

Tarık yanımıza geldiğinde elindeki tabağı Pusat'ın önüne fırlatırcasına bıraktı, çatalı da utanmasa kafasına atacaktı. "Afiyet olsun." Dedi ardından da gıcık bir şekilde.

Tarık geri yanıma yerleşirken, Pusat onu pek takmıyordu. "Nasılsın Bahar?" Diye sordu boğazını temizleyerek.

"İyiyim Pusat." Dedi Bahar kuru bir şekilde.

"Konuşabilir miyiz? Lütfen."

"Sana söyledim Pusat, konuşmak istemiyorum." Farkında değildi ama tam Pusat'ın gözlerinin içine bakıyordu, bu Pusat'ın bakışlarının biraz daha çökmesine neden oldu.

"Neden ama? Bir kere beni dinlesen hak vereceksin ya ben ne yaptığımı da bilmiyorum ki."

"Kız istemiyorum diyor ne zorluyorsun?" Dedi Tarık, benim yanımda oturduğu için güvende hissediyordu ama onun için kılımı kıpırdatmazdım.

"Sana soran mı var? Ne her şeye atlıyorsun? Denizin tadını mı özledin sen? Beynine oksijen mi gitsin istiyorsun?" Dedi Pusat sert sesiyle ve onun sert sesi Bahar'ı ürküttüğünde Pusat yorgunca arkasına yaslandı.

Tarık bana sokularak, bir koluma sarıldı. "Yok, özlemedim." Dedi beylik tavırları yok olurken ancak Pusat onu duymuyordu.

"Lütfen ya lütfen dinle beni, çok özledim, nefes alamıyorum kızım ben. Yade ne dediyse hepsi yalan, anlamıyor musun? Aramızı bozmaya çalışıyor."

"Belki söyledikleri yalandı ama haklı olduğu yerler de var, ben çocuk gibiyim! Körüm!" Gözleri dolu doluydu.

"Ben seni çocuk halinle sevdim, masumluğun ve hayat doluluğunla. Ve görme engelinin olması sana karşı hislerimi bir kez bile sorgulatmadı, o ameliyatta gözünün açılmasını bir tek senin için istiyorum ben. Sen hayatının sonuna kadar göremesen de, yürüyemesen de ben hep burada olacağım." Bahar dondu bir an, sevdiğini söylemesini hiçbirimiz beklemiyorduk.

Pusat da bir an üstündeki bakışlardan utanmış olacak ki başını yere eğdi. "Hadi hazırlan dışarı çıkalım, baş başa konuşalım biraz. Olur mu?"

"B-beni sevdin mi? Bana acımıyor musun yani?"

"Bahar'ım kafayı mı yedin? Ne acıması? Ben senin yüzüne baktığımda adımı unutuyorum, senin dediğin şeye bak." Bahar'ın yanakları al al olurken, Pusat da kafasını masaya doğru eğdi derin bir nefes alarak. "Hadi hazırlan çıkalım güzelim."

"Tamam o zaman." Dedi Bahar ne yapacağını bilmiyormuş gibi.

Naz ayağa kalkarak Bahar'ın yanına ulaştı. "Hadi gel hazırlanalım ben de dışarı çıkacağım zaten." Dedi Bahar'ın omzunu tutarak.

"İş yok bugün, nereye çıkacaksın?" Dedi Deniz merakla.

"Bir arkadaşımla buluşacağım."

"Hangi arkadaşın?"

"Deniz sal şu kızı." Dediğimde Deniz kötü kötü baktı bana. Bu sırada Naz'la Bahar eve geçtiler ancak Deniz sözümle utanmamış olacak ki ayağa kalkarak peşlerinden gitti.

"Görüşemiyoruz ne zamandır." Dedi ablam gülümseyerek Pusat'a.

"Evet, şu sıralar yoğunuz biraz."

"Ateş nasıl?" Dedi ablam yandan yandan bana bakarak.

"Yani son zamanlarda tuhaf, sürekli sizin kapının önünden topluyorum." Dedi memnuniyetsizce.

"İçip içip aşk acısı mı çekiyor?" Dedim alayla ve Pusat beni yalanlamadı.

"Ben güzel bir Türk kahvesi kahve yapayım kızlar hazırlanana kadar." Dedi ablam tabağını da alıp kalkarken.

Tarık Pusat'a dik dik bakmaya devam ediyordu. "Kocaman adamsın, tipine yaşına bakmadan küçücük kıza aşık mı oldun?"

"Bahar reşit ve kendi kararlarını verebilecek kadar da akıllı hem tipimde ne varmış?"

"Elli tane Bahar edersin, aynaya baktın mı sen? Çocuğun gibi duruyor yanında, ayıp yani." Tarık biraz daha saçmalarsa bu sefer denize kadar değil okyanusa kadar yolu vardı. "Garibimin gözü görmüyor ki nereden bilsin bir deve aşık olduğunu?"

Pusat sessizce yerinden kalktı, Tarık'a doğru yürürken Tarık yerinden kalkarak koşarak evin içine girdi. Pusat kıstığı gözleriyle onun arkasından bir süre baktı ve yanıma oturdu onu kovalamaktan vazgeçerek.

"Nasıl dayanıyorsunuz lan şuna? Ayağımın altında kalacak puşt."

"Puşt benim lafım, özgün ol." Bana bakmaya devam ettiğinde yanağından makas aldım. "Çok mu özledin kumanı?"

"Ne özleyeceğim be dünya varmış dedim. Ne kadar kalabalık yapıyormuşsun o çenenle! Ev boşaldı resmen."

"Hayır mükemmelliğimle evi dolduruyormuşum, ben gidince boş hissetmişsiniz demek ki. Çok sıkıcısınız siz, orada vakitte geçmez bensiz."

"Sıkıcı olduğu doğru, Ateş iyice işlerine verdi kendini. Çalışmadığı an da içiyor anca."

"Bensizlik koyar tabi." Dedim kafamı sallayarak.

"Sendeki dünyanın özgüvenin çeyreği bende olsa dünyanın sahibiydim amına koyayım."

"Olmayacağımı kim söyledi?" Diyerek göz kırptım.

Güldü kafasını iki yana sallarken. "Yalan bir haber yüzünden ayrılmanız çok saçma, asıl ondan ayrılarak insanlara bunun gerçek olduğunu düşündürttün."

"İnsanlar umurumda değil Pusat, Ateş'i daha önce uyarmasaydım o haber de umurumda olmazdı."

"Olayın asl-" 

"Olayın aslı zerre umurumda değil, ben uyardım ve o benimle dalga geçercesine sırf öfkesi yüzünden elin kızıyla yemeğe çıktı." Pusat bir süre sırıtarak beni izledi.

"Aa sen bayağı kıskanmışsın."

"Mercimek kadar beyninle başka bir şey anlamanı beklemezdim zaten."

"Bir kere Ateş'i doğru düzgün dinlesen aslında-"

"Anlamadım sen neden bizi barıştırmaya çalışıyorsun?" Dedim gözlerimi kısarak.

"Yoo ne alaka." Ona aynı ifadeyle bakmaya devam edince nefesini verdi. "İyice kafayı yedi amına koyayım ya, saçma sapan işler yapıyor. Korumalara, çalışanlara, herkese kan kusturuyor. Sen varken gülüyordu arada eğleniyordu, kafa falan dağıtıyordu şimdi robot gibi geziyor herkese bağırıp duruyor."

Güldüm öz güvenle. "E benden ayrıldı kolay mı atlatması?" Dedim kendimi işaret ederek. "Ben olsam ben de dayanamazdım, nefes aldığına şükret bu acıyla ama ne yaparsa yapsın bana ne? Onu saçma sapan hareketler yapmadan önce düşünecekti bir kere."

"İkiniz de birbirinizden betersiniz. Siz barışana kadar vah halimize."

"Küs değiliz zaten, ayrıldık ve tekrar birlikte olmak gibi bir düşüncem de yok. Bekarlık sultanlık, dırdır yok bir kere, daha güzeli mi var? Doydum ben sevgililik olaylarına, çapkınlığa devam."

"Yapma çapkınlık falan bu sefer Ateş'i kimse tutamaz bak."

"Abartmasın o da, ayrıldık bitti."

"Bence senin de kolay geçmiyor, son zamanlarda daha vahşi işlere kalkışıyorsun." Dedi kısık seste, etrafı kolaçan ederken. Bu dikkatin çeyreği Tarık'ta olsaydı belki bir işime yarardı. Salak utanmasa Deniz'in karşısına geçip kimliğimi haykıracaktı.

"Sen bayağı özlemişsin yengeni, pardon ex yengeni." Koyu gözlerini denize çevirirken gülümsedi.

"Sözde çok zekisiniz, aynen ondan." Dedi imalı imalı.

"Tamam Shrek boş yapma."

"Ben mi boş yapıyorum amına koyayım!"

"Küfür etme amına koyayım!" Durduk, ikimiz de güldük. Bu sırada Naz ve Bahar dışarı çıkmışlardı.

Bahar her zamanki rengarenk elbiseleri yerine siyah bir pantolon ve siyah bir crop giyinmişti. Yüzünde makyaj da yoktu. Bu Pusat'ın yüzünde buruk bir ifade bıraktı, bana kısa bir bakış attığında onun da Bahar'ın artık çocuksu halini geride bırakmaya çalıştığını anladı ama bundan kesinlikle hiç hoşlanmamıştı.

Ayağa kalktı, Bahar'ın elini tuttu. "Biz biraz geç gelebiliriz." Dedi bilgi de vererek.

"Geç kalmayın, dışarı çıkacağız." Dediğimde Pusat hala Bahar'a bakıyordu.

"Nereye gideceksiniz?"

"Kafa dağıtmaya, gelip hazırlanacak en geç sekizde buradasınız." 

"Emrin olur." Dedi Pusat bıkmış bir tavırla.

"Görüşürüz." Dedi Bahar da ve birlikte ayrıldılar.

Ablam elinde kahve tepsisiyle döndüğünde yanıma oturdu. "Herkes nerede?"

"Çıktı Bahar'la Pusat."

"Ay kahve çok güzel duruyor ama çok geç kaldım." Naz konuşurken Deniz de üstünü değiştirmiş şekilde dışarı çıktı.

"Ben bırakırım seni."

"Gerek yok, yakın zaten."

"Neden ısrar ediyorsun Naz? Bırakmak istiyorum." Dedi Deniz ters şekilde ve onlar da tartışa tartışa uzaklaştılar yanımızdan.

"Ne zaman birbirlerine açılacaklar?" Dedi ablam arkalarından.

"Yıllardır böyleler, Deniz'in daha fazla dayanacağını sanmıyorum."

Ablamla kahve içtikten sonra, spor alanımıza geçerek sıkı bir spor yaptım.

"On kilo daha koy." Dediğimde Tarık bana uzaylı görmüş gibi baktı. Halterin üstünde yüz kilo taşıyordum. Kollarımı geriye doğru atmıştım ve halter karnımın atında, üst bacağımın bitişinde duruyordu. Rahatsız etmemesi için kısa matı koymuştum araya.

"Çüş lan yüz on kilo olacak."

"Koy Tarık." Dedim nefes nefese. Beni dinleyip koyarken gözlerini koca koca açmış, hayretle bakıyordu.

"Kalça gücünle yüz on kilo taşıyorsun şu an!" Yorgunlukla bıraktığımda Tarık hala şoktaydı. "Lan götünle neler yaptın öyle!" Ben kalkıp suyumu alırken Tarık kalçama kilitlenmişti.

"O gözlerine sahip çık, oymayayım sonra." Akan salyasını silerken gözlerini zorlukla kalçamdan ayırdı.

"Ateş de ne mal adam, o kalçaya var ya ne ça-"

"Siktir git Tarık." Kapıya yöneldi, çıkmadan önce son kez içeri doğru bağırdı.

"O göte bülbül öte!" Yanımda bulduğum dambılı ona doğru fırlatmıştım ki son anda çıkarak hayatını kurtardı.

İki saatin ardından yorgunlukla yere uzanmıştım ki Ateş içeri girdi. Günler sonra gözlerim onu incelerken o da beni inceliyordu. Kirli sakal bırakmıştı, üstünde her zamanki şık gömleklerinden vardı.

"Ne arıyorsun burada?"

"Ablan burada olduğunu söyledi." Yerimden kalkmadım, gözlerimi yumdum. O da sessizliğime ayak uydurdu. Yavaş adımlarla yanıma yaklaştı, sessizce yanıma uzandığında hala gözlerim kapalıydı.

Konuşmak için dudaklarımı aralamıştım ki buna müsaade etmedi. "Ne söyleyeceksen yut biraz, seninle tartışmak istemiyorum. Biraz uzanıp gideceğim." Yorgun sözleriyle gözlerimi açtım. Kolu doluma değiyordu, başını da başıma doğru eğmişti ve gözlerini kapatmıştı. Yüzü yorgun görünüyordu, düzenli nefes alıp veriyordu.

"Ne münasebet?"

"Uykum var aşkın, günlerdir uyuyamıyorum, buna ihtiyacım var." Günler sonra koksunu solumak için derin bir nefes aldığımda gözlerini açtı.

"Tülay seni çok seviyorum, pişmanım, dön geri gel, ne olursun bir kere sesini duyayım, sensiz yapamıyorum diye ağlasana." Sesim ve sözlerimle yorgun yüzünde yorgun bir gülümseme oluştu.

"Şapşal, ezberlemiş bir de."

"Bir kere duyduğum şeyleri kolay unutamıyorum, lanet bir özellik." Gözlerini tekrar yumdu, derin bir nefes aldı. "Terliyim çok koklama." Bir kez daha gülümsedi.

"Nasıl bir şeysin sen? Dur cevap verme, mükemmel bir şey."

"Ne alaka şimdi?"

"Beni başka bir adam yapıyorsun, senin yanında gülüyorum ve bir şey fark ettim Aşkın. Artık sadece senin yanında gülüyorum."

"Yoo, Leyla'yla çok güzel gülüyordun, gözlerimle gördüm. Erkek yalanları işte, hangisi yanındaysa ona yükseliyor."

Gözlerini açtığında bu sefer sinirliydi. "Boş boş konuşma Aşkın."

"Yalan mı? Hem ne halt ediyorsun burada sen ya?"

"Dinlenmeye geldim, yorgunum. Üstelik kibarlık yaparak gülümsemek farklı, eğlenerek gülmek farklı şeyler."

"Git biraz daha kibarlık yap, hatta git onunla dinlen. Yapıştın yakama!"

"Bence sen de beni özledin, aksi olsaydı şu an yanımda uzanıyor olmazdın."

"He sen beni özledin yani?" Dedim hala kalkmadan ama cevap vermedi, aksine kafasını biraz daha boynuma doğru eğdi. "Bir şey itiraf ediyorsan bunun arkasında dur." Dedim yanından kalkarken. Kalkmamla gözlerini açtı, ben bağdaş kurarken o da oturdu. Kollarını yere dayayarak, ağırlığını kollarına verdi ve kıstığı gözleriyle beni izledi.

"İş teklifi de getirdim." Hep yaptığı gibi konuyu değiştiriyordu.

"Şuna desene sensizliğe dayanamadım seni içine katacağım bir iş yarattım diye."

"İyi bir iş, parası da güzel. Rusya'ya gideceğiz." Rusya'nın bana öteki tarafı çağrıştırması hiç de normal değildi.

"İşi gönder bakarım, yoğunum şu sıralar. Seninle dünya turu yapacak vaktim yok."

"Neden? İtalya'ya gelmek için çok hevesliydin." Çünkü orada başka işlerim vardı.

"O zaman sevgilimle romantik bir tatil yapmayı düşünüyordum ama şimdi sadece iş. Orada uğraşacağıma burada dört iş hallederim, aynı paraya çıkar."

"O istediğin kuantum bilgisayarlardan kurdururum adana." Dedi teklifi yükselterek.

"Beni satın alamazsın."

"Para karşılığı yapmıyor musun bu işi?"

"Ne konuştun ya, git artık. Bakarız dedik işte ne uzatıyorsun? Benimle sohbet etmek için boş yaptığının farkında değilim sanki."

Ateş ofladı içten bir şekilde. "İnsanın ömrünü yersin o çenenle."

"Git, yemeyeyim o zaman." Kalktı yerinden, pantolonunu silkeledi hafifçe, o güzel götünü de ben silkelemek istesem de bunu yapmadım onun yerine çenemi havaya doğru kaldırarak ona baktım.

"Aşkın, beni dinlemiyorsun. O gün o fotoğrafların çekildiğini bilmiyordum ama yayıldığını gördüm, bunu engelleyebilirdim. Senin sandığının aksine seni kıskandırmak için ya da küçük düşürmek için yapmadım asla, ardında farklı sebepler var." Kalktım ben de, karşısında durdum.

"Ne gibi sebepler? Çok merak ettim bak. Sevgilini küçük gösterebilecek kadar, onun uyarısını dikkate almayacak kadar ne sebebin vardı?" Tam cevap verecekti ki telefonu çalmaya başladı.

Cebinden kapatmak için çıkardı ama ben arayan kişiyi gördüğümde durdu. Leyla Ayhan arıyordu. Gözlerimiz kesiştiğinde konuşacaktı ki kafamı iki yana salladım. Sıkıntıyla nefesini verdi ve bana yanlış anlaşılmamak için aramayı reddetmek yerine yanıtladı. Konuşmadan karşı tarafı dinledi, gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu.

"Anladım, bu konuyu sonra konuşalım şimdi sevgilimleyim." Telefonu kapattığında bana bakmaya devam ediyordu.

Sevgilim kelimesini şov yapmak ve bana bir şeyler kanıtlamak için söylemişti ama bu Leyla'nın onu ansızın aradığı gerçeğini değiştirmiyordu. "Sevgilinle falan değilsin. Siktir git Ateş."

"Sürekli aynı şeyi yapıyorsun, çok fevrisin. Bana sürekli siktiri çektiğin halde hala burada olduğum için kendime de inanmıyorum." Arkasını döndü ve hiddetle ayrıldı yanımdan.

Bir süre arkasından baktım, yaptığının mantıklı bir açıklaması olabilirdi ama bu yine de beni düşürdüğü durumu aklamazdı. Kum torbasında vakit harcasam iyi olacaktı, içimdeki enerjiyi biraz daha atmam gerekiyordu. 

🔥

Üstümdeki beyaz kısa elbiseyle otururken ablamı izliyordum. Bu gece için beyaz mini ve darlığıyla tüm vücut hatlarımı güzel şekilde ortaya çıkaran bir elbise giyinmiştim. Göğüs kısmı dantel olsa da altındaki ten rengi kumaş göğüslerimin görünmesini engelliyordu. Dudaklarımdaki kırmızı ruj ve dalgalandırdığım saçlarımla iyi duruyordum.

Ablam da utana sıkıla bordo, dizlerinin üstünde biten bir elbise giyinmiş ve hafif de bir makyaj yapmıştı. Saçlarını ben düzleştirmiştim. "Bu topuklularla yürümek işkence gibi." Dedi söylenerek.

"O ince topuk ve uzun sana biraz daha kısa, dolgu topuk verebilirim elbisene pek uymaz ama rahat hareket edersin."

"Çok iyi olur." Onun için ayakkabı çıkartırken Bahar girdi odaya.

"Hazır mısınız?" Sorusuyla onu inceledim. Siyah dar ve kısa bir elbise giyinmişti, dudaklarında kırmızı ruj vardı. Ayakkabıları ablama uzatırken Bahar'ın önünde durdum.

"Neden birden bire renklere küstün ve hiç tarzın olmayan şekilde giyiniyorsun? O aptalın sözleri yüzünden mi? Bahar çiçekli ve renkli giyinmen seni çocukça yapmaz, bu senin tarzın ve kimsenin saçma salak lafları yüzünden bunu değiştirmek zorunda değilsin." O görmeyen gözlerine rağmen renkleri çok seviyordu, özellikle de pembeyi. Çünkü Bahar küçük yaşta kör kalmıştı ve o zaman en sevdiği renk pembeydi.

Bahar yutkunarak cevapsız kaldı. "Pusat'la konuşmadınız mı hem siz bugün? Neden hala böylesin?"

"Bir şeyim yok Aşkın, iyiyim, aramızı da düzelttik. Bugün böyle giyinmek istedim, başka bir şey yok." Gidip o Yade'nin gözlerini oymamak için kendimi zor tutuyordum.

Naz da ileride durmuş üzgün şekilde Bahar'a bakıyordu. "Ben dedim renkli şeyler daha çok yakışıyor diye ama dinlemiyor. Sen sarışınsın ve ten renginle pembe sana en yakışan renk, boşu boşuna takıyorsun bu saçma şeyleri." Naz da bugün koyu mavi belden hafifçe bollaşan mini bir elbise giyinmişti. Çok uzun olmayan saçlarını da ensesinden şık bir topuz yaparak yüzünün güzelliğini ortaya çıkarmıştı.

"Hadi inelim Deniz başlar ağlamaya birazdan." Dedi Naz çantasını alırken.

"Bu gece ağlayan kimseye yer yok, azıcık söylenirse götürmüyoruz." Dedim hepsini uyararak. Naz gülerek kafasını salladığında Bahar'ın elini tuttum. Salona geçtiğimizde Deniz'in yanında Murat da vardı. Bugün Deniz beni arayarak Murat'ı davet etmesinin bir mahsuru olup olmadığını sormuştu. Bense seve seve kabul etmiştim, düşmanımı yakında tutmam gerekiyordu.

Deniz bir süre Naz'a baka kaldı, bacaklarına baktığında tam laf edecekti ki bakışlarımı görerek sözlerini yuttu ve zoraki şekilde gülümsedi. "Hanımlar bu ne güzellik!" Dedi dişleri arasından.

Tarık merdivenlerden assolist edasıyla en son indi. Üstüne çiçekli, kısa kollu, lacivert renk bir gömlek giyinmişti. Saçlarını özenle şekillendirmiş ve kendini çok yakışıklı sanarak büyük bir havayla iniyordu. Bakışları üstümüzde gezinirken ıslık çaldı.

"Madem böyle marifetleriniz var evde neden paspal paspal geziniyorsunuz?" Yanıma geldiğinde elini belime atarak, yanağıma büyük bir öpücük bıraktı. Onu göğsünden ittirdiğimde yavşak yavşak sırıttı. "Neyse ki yanınızda benim gibi bir yakışıklı taşıyorsunuz."

"Çıkalım artık." Dedim bıkkınlıkla. Dışarı çıktığımızda Deniz'in ve Murat'ın arabaları vardı. Lüks arabalarımı kendi adımla kullanamamak koyuyordu. Ablamla Tarık Deniz'in arabasında arkaya geçerlerken Naz da öne geçmişti.

"Sıkışmayın isterseniz benimle gelin." Dedi Murat, bana ve Bahar'a bakarken.

"Olur." Diyerek Bahar'ın arkaya binmesine yardımcı oldum ve Murat'ın son model Passat'ının ön koltuğuna bindim. Kendisi gibi ağır bir parfüm kullanıyordu ve araba bu kokuyla kaplanmıştı.

Bakışları kısa bir an yüzüme takıldı, hemen ardından önüne dönerek arabayı çalıştırdı. Bu adama dikkat etmem gerekiyordu, benden şüphelenmesi zor bir ihtimaldi ama ben hiçbir ihtimali gözden kaçıramazdım. Hata yapma şansım yoktu. Tabi Ateş Alanguva'nın eski sevgilisi olduğum için de olabilirdi bu hareketleri.

"Gideceğimiz yer nerede Aşkın?" Dedi Bahar telefonu kulağındayken, ses dinliyordu anlaşılan.

"Shrek'i de mi çağıracaksın? Olmaz gelmesin, patronunu da getirir peşinde."

"Tamam istemiyorsan söylemem."

Nefesimi verdim. "Pusat'a söyle, Ateş'i de peşinden getirmesin. İyi ki kız kıza eğleneceğiz dedik, bir ihtiyar eksik." Dedim bilerek ve ardından Murat'a bakarak gülümsedim. "Yanlış anlama, senden bahsetmiyorum. Zaten Deniz ve Tarık geldikten sonra kızlar gecemiz bitmiş oluyordu."

"Anlıyorum Aşkın." Dedi yarım ağız bir gülüşle, bakışları yoldayken.

Murat yakışıklı ve dikkat çekici bir adamdı, en önemlisi de zekiydi. Önceden olsa Murat'a yakın olarak ve hatta onunla yatarak hayatına sızar ve V hakkında edindiği tüm bilgilere sahip olur ve hatta o bilgileri onlarla oynayarak da değiştirirdim ama şimdi bunu yapmak istemiyordum. Alçak Alanguva ayarlarımı bozmuştu!

Telefonumu alarak Pusat'a gideceğimiz mekanın adını yazdım.

O patronunu da getirme yanında, çapkınlık yapacağım bu gece. Sonra ağlamasın.

Ekranı kapatacaktım ki Pusat gördü ve hızla cevap yazdı.

Daha yeni ayrıldınız, ne çapkınlığı?

Yan sırıtan bir emoji attım ona, hemen ardından da gözlüklü emoji atarak ekranı kapattım.

Çok geçmeden ayarladığım yere gelmiştik, arabadan inerken Deniz'in arabası da gelmişti. Tarık kolunu ablamın omzuna atmış ve heyecanla bir şeyler anlatıyordu ablam da ne kadar ilgisini çekmese de gülümseyerek dinliyordu onu.

İçeri girerken Deniz elini kısa bir an Naz'ın beline koydu ve Naz sesini çıkarmayınca da cesaretlenerek elini çekmedi. İçeride localardan birine yerleştiğimizde etrafı incelemedim çünkü burayı iyi biliyordum. En az Alanguva'nın mekanı kadar iyi ve kaliteliydi ama uzun bir zamandır gelmiyordum.

Masa için üç farklı şişe siparişi verdik. Ablam fiyatları gördüğünde bizim kafayı yediğimizi düşünmüştü. "Bir maaş fiyatında neredeyse bu şişeler."

"Böyle lüks mekanlarda hep aynı fiyatlar, üstelik her zaman çıkmıyoruz ki sultanım." Dedi Tarık.

"Yani bir de güzel bir şey olsa."

"O zaman bu gece Aylin'i sarhoş ediyoruz." Dedi Tarık bağırarak, ablam da gülerek koluna vurdu.

"İçemem ki o kadar, iğrenç."

"Ben sana bir karışım yapacağım var ya bayılacaksın." Dedi Tarık ablamı ikna etmeye çalışarak. Arkama yaslanarak önüme döndüm, Murat hemen yanımda oturuyordu ve arkama yaslanmam yakınlaşmamıza neden olmuştu.

Şişelerimiz geldiğinde, kendime sert bir karışım yaptım. Bugün içmeye yeni başlamamıştım. Tarık bir kolunu Bahar'ın diğerini de ablamın omzuna atmış bağırarak pop şarkılara eşlik ediyordu. Hafta sonu olduğu için fazlasıyla kalabalıktı ama ışıklandırma ve mekan genişliği sayesinde bu kalabalık rahatsız etmiyordu.

"Şu an var ya mekandaki tüm gacılar sizi kıskanıyor." Dedi Tarık müthiş bir özgüvenle.

"Gacılar?" Dediğimde kafasını sallayarak beni onayladı.

"Neden kıskanıyorlar?" Dedi Naz da çenesini elinin tersine yaslarken.

"Mekandaki en yakışıklı, karizmatik ve arzulanan adamın masasında olduğunuz için." Dedi kendini işaret ederken. Bu hepimizi güldürürken, güldüğümüz için bozulmuştu. Kadehimin kalanı bir dikişte bitirerek yeni bir kadeh doldurdum kendime.

Bu sırada Tarık kalkmış ve ablamla Bahar'ı da ellerinden tutarak kaldırmıştı. Ben de kalktım, Naz'a elimi uzatarak. "Hadi Deniz, marifetlerini görelim."

Deniz bir an durdu, bir dans eden insanlara baktı bir de bana ve kafasını şiddetle iki yana salladı. "Ben çok iyiyim böyle."

"Kaypaklık yapma, söz verdin bir kere!" Dedim duyması için sesimi yükseltirken.

"Aşkın haklı, kaypaklık yapma!" Dedi Naz da eğlenirken. Deniz zoraki kalktı yerinden, masada sadece Murat kalmıştı. Birlikte insanların arasına karıştığımızda Tarık normal denmeyecek şekilde dans ediyor ve ablamın elini tutarak onu da hareket ettirmeye çalışıyordu. Bahar'ı kendi etrafında döndürerek kendime çektiğimde şen kahkahaları yüzümü güldürdü.

Naz da eğleniyordu, Deniz kenarda dikilmişti ve arada omuzlarını sallayarak dans ettiğini sanıyordu. Tarık kalçasını sallayarak yanıma ulaştı, omzunu omzuma vurduğunda ona eşlik ediyordum. O kadar kendini kaptırmıştı ki saçları terden alnına düşmüştü.

Murat bar kısmına geçmiş etrafı izliyordu. Boğazımın kuruduğunu hissettiğimde yanlarından ayrılarak bara Murat'ın yanına ulaştım.

"Ağır bir şeyler alabilir miyim?" Dedim yanıma gelen barmene. Ardından da kafamı Murat'a çevirdim.

"Dans edemeyip, kulüplere sadece kız kesmek için gelenlerden olduğunu sanmıyorum." Sözlerimle güldü. O da bana döndüğünde yüz yüze bakıyorduk. Barın üstündeki kolum, gömleğini dirseğine kadar katladığı için tenine temas etti. Bana doğru biraz daha yaklaştığımda bu yakışıklı yüze karşı bir arzu duymadım, aksine nedenini anlamadığım şekilde rahatsız oldum.

"Ben de senin gibi bir kadının bu kadar çok içkiye dayanacağını sanmıyorum."

"Benim gibi kadın?" Dedim alayla gülerek.

"Evet, senin gibi narin bir kadın ne kadar sağlam bir bünyeye sahip olabilir ki?" Narin kısmını biraz alayla söylemişti, kaslı kollarıma bakarak.

"Seni ikiye katlarım, yarışalım mı?" Dedim hevesle.

"Benimle yarışamazsın."

"Hadi görelim, önce sarhoş olan hesabı öder." Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırarak barmenin getirdiği bardağı tek dikişte içtim. Güldü Murat biraz daha ve bu sırada üstümde ağırlık hissettim, sarı gözlerin ağırlığını.

Locaya doğru kafamı çevirdiğimde herkesin oturduğunu ve Pusat'la Ateş'in de yanlarında olduğunu gördüm. Ateş gözlerini kısmış, bizi izliyordu. Uzaktan bile öfkesini ve kıskançlığını net şekilde hissediyordum.

Önüme döndüm, Murat'a biraz daha yakınlaştım. "Var mısın?"

"Alanguva'yla yaşadığınız inişli çıkışlı ilişkiyi karışmayacağım." Dedi keyifle.

"Korktun mu eski sevgilimden?"

"Eski olduğuna emin misin sen?"

"Gayet tabi, neden?

"Öyle olsaydı, saçma bir kıskandırma çabası içine girmezdin. O da kıskanmazdı, gerçi haklı bana kalırsa. Ben de senin gibi bir kadını kaybetsem kolay kolay unutamazdım." Dedi ve göz kırptı. Kadehinde kalan içkisini tek dikişte içti ve yanımdan ayrıldı. Bu adam fazla havalıydı. Gerçi ona güzel laflar ederdim de, kıvrak zekamı herkese göstermeye gerek yoktu. 

Locaya geri dönerken Ateş hareket etmeden bana bakıyordu. Onu kısa şekilde inceledim ve yerime oturdum. "Ne arıyorsun burada?" Bağırdım duyması için, beni cevapsız bırakarak yanıma oturdu sakinlikle. Gözleri bir yerlerde Murat'ı arıyor gibiydi.

Bahar'ın yanına duran Pusat'a çevirdim kafamı. "Ne dedim ben sana?" Pusat omuz silkti masum şekilde.

"O mesajı atma sebebin, buraya gelmemi istemendi Aşkın." Dedi Ateş de kulağıma doğru.

Güldüm. "Hayır, değildi. Zaten hala peşimizde bir ton koruma var, yerimizi o şekilde de çok rahat bulabilirdin. Kendini ne kadar büyütüyorsun?"

"Bugün konuşacağız." Dedi kendinden emin şekilde. Üstüne giyindiği koyu kahve gömlek vücuduna tam oturmuştu, kolunda yine ona aldığım saat vardı. Gömleğinin gölgesi gözlerine vuruyordu ve gözlerinin güzelliği saçma olacak kadar büyüleyici duruyordu.

"Konuşacak bir şeyimiz kalmadı."

"O dallama Murat'la konuşacak şeylerin var herhalde." Dedi sert şekilde.

"Yine başladık kıskançlıklara." Gözlerimi devirdim.

"O herif neden dibindeydi?"

"Bilmem yakışıklı adam, çok da zeki. Belki bir şansı olur." Diyerek göz kırptım. Çenesini o kadar sıkıyordu ki bu dışarıdan çok net şekilde belli oluyordu.

"Beni kıskandırmaya çalışıyorsun." Dedi kendinden emin şekilde.

"Yoo onunla yakınlaştığımda senin geldiğini bile görmemiştim. Hatta sen gelmeseydin bu gece de onunla masa kır-"

"Aşkın!" Kıçını yırtarcasına bağırırken ben rahat şekilde kadehimi yeniliyordum. "Saçma sapan konuşma." Arkama yaslanarak kadehimden büyük bir yudum aldım. Kafamı ona çevirdiğimde yüzlerimiz çok yakındı, kokusunu ciğerlerime bugün ikinci defa nüfuz etti.

"Seni kıskandırmak için saçmalamıyorum ve sen de bunu iyi biliyorsun." Dedim fazla ciddi yüz ifademle.

"Bugün daha da öfkelisin, senin yanındayken Ley-"

"Umurumda değil! Neden anlamamak için direniyorsun? İstersen nişanlan, istersen evlen zerre umurumda değilsin Ateş. Çünkü ben senin aksine bir şeyi bittirdiğimde gerçekten bitiriyorum."

Önüne döndü, o da kendisine bir kadeh viski doldurdu ve tek dikişte içti. Hatta o kadar hiddetli içmişti ki ağzının kenarından damladı birkaç damla. Öfkeyle elinin tersiyle sildi. Yan profilinden onu izlemeyi kestim, izledikçe öfkem azalıyordu çünkü.

Ben önüme döndüğümde Tarık, Ateş' e yan bir bakış attı ve kolunu omzuma attı. Çalan eski pop şarkıya eşlik ediyordu bağırarak, göndermeli şekilde. Pusat, Bahar'ın kulağına bir şeyler söylüyordu gülümseyerek ve her ne söylüyorsa bu Bahar'ı da güldürüyordu. Ablamla da Deniz koyu bir sohbetin ortasındalardı, ablam arada Ateş'le bana imalı bakışlar atsa da bir şey demiyordu. Hatta Tarık'ın onun için hazırladığı hafif alkollü içeceğini yudumluyordu.

Tarık'a ben de eşlik etmeye başladım bağırarak. "Yaşandı bitti bu film, bozuldu aramız düzelmez artık!" Ateş'e bakarak söylüyordum. Gözlerini kısmış, elinde kadehiyle ilgiliyle beni izliyordu. "Bir macerayı da geride bıraktık. Ben çok yürüdüm biraz da sen koş. Nasıl istersen, benim için hava hoş." Ateş'e kış kış dermiş gibi elimin tersini salladığımda Tarık kahkaha atarak daha da yüksek sesle söylemeye devam etti. O da göndermeli yerlerde Ateş'i işaret parmağıyla gösteriyordu.

Masada herkes bizi izlerken, uzun zamandır iyi hissettiğim nadir anlardandı. Tarık'la birbirimize bakarak şarkıyı sonlandırdığımızda ikimiz de gülüyorduk.

Ateş de kısa bir anlığına keyiflenmişti, ta ki yanımıza gelen Murat'ı görene kadar. "Biraz geç oldu, gideyim ben artık."

"Kalsaydın daha." Diye ısrar etti Deniz.

"Yarın yoğun olacağız, sen de çok dağıtma. İyi geceler herkese." Dedi gözleri Ateş'e ve hemen ardından da bana takılırken. Yanıma yakınlaşarak elini uzattı ve hemen arkamda duran ceketini aldı. Bunu yaparken eli koluma temas etmişti ve kendi dışında erkek olan varlıkların bana dokunmasından nefret eden Ateş, adını aratmayacak şekilde parladı.

Yerinden beklenmedik bir hızla kalkarak, Murat'ın karşısına dikildi. "İyi geceler." Dedi ama gözleri çok daha farklı şeyler diyordu.

Murat'ın ifadesi değişmemişti. Arkama yaslanıp keyifle Ateş'in kudurmasını seyrettim. Keşke Murat'a vursaydı da, devlet memuru yaralamaktan ceza alsaydı. Gerçi ne saçmalıyordum? Bu parayla hapis falan yatmazdı maalesef ki.

Murat uzaklaşırken Ateş aynı öfkeyle yerine oturdu. Onu takmadan içmeye devam ettim. Ateş elini arkamdaki koltuğa attı, saçlarımla oynadığını hissediyordum ama onu yok saymaya da devam ettim.

Pusat, Bahar'ın omzuna kolunu atmış ve dudaklarını da Bahar'ın kulaklarına yakınlaştırmıştı, bu yakınlığı fark eden Tarık çığlık atarak aralarına atladı. Bu ani hareketi Bahar'ı ürkütmüştü. Öyle bir atlamıştı ki resmen Pusat'ın kucağına düşmüştü.

"Irz düşmanı! Uzak dur lan kardeşimden, yedin lan minicik kızı!" Tarık bağırıyordu ama Pusat kucağında onla ayağa kalktığında kollarını korkuyla Pusat'ın boynuna doladı. "Bu ne be, uzaydan bakıyordum sanki dünyaya. Bırakma lan beni." Diyerek Pusat'ın boynuna biraz daha sarıldı. Masada herkes kahkaha atarken ben de kendimi tutamamıştım.

Başım arkaya düşerken, fazla eğleniyordum. Pusat, Tarık'ı havada döndürerek yere attığında Tarık çığlık çığlığa bağırıyordu neyse ki mekan fazla gürültülüydü yoksa bu salaklar Alanguva'nın bile bir mekandan atılmasına sebep olacaklardı. Ay ne güzel olurdu, forsu falan sönerdi, keşke atılsaydık.

Gülüşlerim, Ateş'le göz göze gelmemle durdu. Gözlerini kısmış, büyük bir ilgiyle beni izliyordu. Başka kadınlarla yemeğe çıktığını görmesem aşık sanacaktım! 

"Neler oluyor?" Dedi Bahar merakla, ablam onun kulağına eğilip anlatırken Bahar da kahkahalara boğulmuştu. Bu gülüşü gören Pusat, yerdeki Tarık'ı bir kez daha kucağına aldı ve havaya fırlatarak daha sert şekilde attı.

Tarık başında yıldızlar uçuşuyormuş gibi başını sallarken dili de dışarı çıkmıştı. Bir süre boş gözlerle etraf izledi ardından da sanki birden ölmüş gibi kafasını yere bıraktı. Pusat onu ayağıyla dürterken ablam tekrar Bahar'a neler olduğunu anlatıyordu.

"Abartma lan kalk!" Dedi Pusat eğilerek, bir yandan da emin olmak istiyordu gerçekten ölmediğine. "Tamam, bir kez daha fırlatıyorum anlarız ölmüş mü ölmemiş mi?" Pusat'ın sözüyle Tarık çığlık atarak gözerlini açtı ve yerden hızla kalkarak yanıma ulaştı. Koluma sarılarak, kafasını boynuma gömdü.

"Niye kurtarmadın beni? Sen götünle yüz kilo kaldırabiliyorsun beni neden kurtarmadın!" Başını okşadığımda alt dudağını sarkıtarak sanki ağlıyormuş gibi hıçkırdı.

"Salak."

"Ben orada ölüyordum, sen hala hakaret ediyorsun. Ölsem üzülmeyecek miydin he? Söylesene? Üzülmeyecek miydin?" Ateş'in eli, boynumda olan Tarık'ın kafasına gitti. Tarık'ın kafasını ittirirken ayağa kalktı ve elimi tutarak kalkmamı sağladı.

Beni peşinden sürüklemesine izin verdim. Mekanın arka kapısından çok rahat şekilde çıktığımızda, onun da buraya daha önce geldiğini anlamıştım. Elimi bırakarak karşıma dikildiğinde bıkkınca ona baktım. Bakışları kısa bir an boş sokakta gezindi.

"Ne var Ateş?" Boğazını temizledi ve birden dudaklarını dudaklarıma sertçe bastırdı. Kısa ama başımı döndürecek kadar sert öpücüğün hemen ardından geri çekildi.

"Yeter bu kadar saçmalık, daha fazla uzamayacak. O gün yemeğe gittim çünkü Yunus Ayhan, elinde Şahin'e ait sıra dışı bilgilerin olduğunu söyledi. Gittiğimde kızı da yanındaydı, evet bu beni durdurmadı ve masaya oturdum çünkü bir kadınla aynı masada olmakta bir sorun görmüyorum eğer çıplak değilsem! Babası kısa bir an yanımızdan ayrıldığında Leyla bana korktuğunu söyledi, zengin ve iyi bir hayatı yok düşülenin aksine. Babasının ve abilerinin maşası olduğunu, sürekli baskı altında olduğunu, babasının sürekli en güçlü adamlara onu yamamaya çalıştığını, kaçmak için güce ihtiyacı olduğunu söyledi!"

Sözleri beni şaşırtırken arkamdaki duvara yaslandım. "Fotoğrafların çekildiğinden haberim yoktu ama ona güven verircesine gülümsedim ve yardım edeceğimi söyledim. Fotoğraflar yayıldığında bunu durduracaktım ama Leyla beni arayarak evden kurtulmak için tek şansının bu olduğunu söyledi. Tek başına evden bile çıkamıyormuş ve haberler yayıldığı andan itibaren ailesinin ona olan tutumu değişmiş, gerçeği açıklamadan önce benden sadece birkaç gün istedi o evden kurtulmak için. Bu kadardı Aşkın! Evet seni arayarak söylemeliydim, sana çok öfkeliydim. Daha yeni ölümden dönmüştün ve bana haber bile vermeden tehlikenin ortasına koşarak beni bir kez daha işe yaramaz bir adam yerine koymuştun."

Sessizce onu izlemeye devam ettiğimde sessizliğim onu çıldırtıyordu. Bir elini arkamdaki duvara koydu, yüzüme doğru eğildi.

"Beni çok yoruyorsun." Dedi az öncekinin aksine kısılan sesiyle. "Şu an anlattıklarımın bir önemi yok senin için, öyle dik başlısın ki..." Kafasını iki yana salladı.

"Bunları mazeret değil, şimdiye kadar istesen anlatırdın."

"Anlatmak istedim ama dinlemedin, sonra da vazgeçtim. Beni dinlemiyorsa, bana inanmıyorsa, neden hayatımda ki dedim?" Sessiz kalmaya devam ettiğimde, duvarda olmayan eli yüzüme gitti ve alnını alnıma yasladı. Gözlerini yumduğunda onu izliyordum, yutkundum.

"Peki şu an değişen ne? Neden buradayız?" Ben de gözlerimi yumdum.

"Bilmiyorum, beni bambaşka bir adama dönüştürüyorsun. Senin yüzünden asla yapmam dediğim şeyleri yapıyorum. Ve en kötü kısmı da bunu görüyorum ama değiştirmek için hiçbir şey yapamıyorum." Göğsü göğsüme değiyordu.

Tam konuşacaktım ki yüzümdeki eli dudaklarıma ulaştı. "O güzel ağzını sadece beni öpmek için aç." Eli yüzümden düşerken ağzımı açtım ama bu sefer onu öpmek içindi. Yakalarından tutarak kendime çektiğimde gözlerini açtı. Öpüşüme tutkuyla karşılık verdi. Günler sonra dudaklarının tadını hissetmek vücudumda adlandıramadığım hislere neden oluyordu.

Duvardaki eli belime gitti ve kendine çekti. Beni öperken aynı zamanda da sarılıyordu. Kısa öpüşmemizi bölen şey içeriden gelen sesler olmuştu. Ben ondan ayrılırken, onun kendine gelemsi biraz zaman aldı. Göğsü hızla göğsüme çarpıyordu, gözlerini yavaşça açtı.

İçerideki müzik sesi kesilmiş ve bağırış sesleri geliyordu. "Herhalde Pusat, Tarık'ı bu sefer gerçekten öldürdü." Dediğimde Ateş güldü. Gözlerini üstümden çekmezken kafamı omzuma doğru yatırdım.

"Bu bir bar-"

"Evet, bu bir barışma öpücü değildi. Farkındayım. Çok yakışıklısın, seni özledim öpüşüydü." Diyerek göz kırptığında Ateş Alanguva'yı ne kadar kendime benzettiğimi bir kez daha gördüm. Eğilip yanağıma sert bir öpücük bırakıp elimi tuttuğunda da ona karşı çıkmadım.

İçeri geri geçtik, insanlar bir tarafta toplanmışlardı ve büyük bir grubun olduğu şiddetli bir kavga vardı. Gözlerimi kıstım. "Adamı yumruklayan Pusat mı ben mi yanlış görüyorum?" Dedim ilgiyle kavgayı izlerken.

Ancak Pusat yalnız değildi, Tarık ve hatta Deniz de vardı. Karşılarındaki kalabalık grupla kavga ediyorlardı, mekanın korumaları onları ayırmaya çalışıyordu ama nafileydi. Ateş'le kalabalığı yararak yanlarına ulaştığımızda, adamlardan biri Tarık'ı feci şekilde dövüyordu.

Adamın bacağına arkadan sert bir tekme attım, bana döndüğünde yüzüne sıkı bir yumruk geçirerek yere düşmesine neden oldum. Ateş de çoktan karışmıştı kavgaya. Pusat'ın bağırışlarını duyuyordum. "Sikerim senin belanı yavşak! Sen kimsin benim sevgilime dokunuyorsun?" Pusat'ın elindeki her kimse, birazdan komaya girebilirdi.

Yerdeki adam kalkmaya yeltenerek bana karşı atağa geçecekti ki topuklu ayakkabımla yüzüne sert bir tekme atarak bayılmasına neden oldum. Ateş de sanki kavga çıksın da birini döveyim diye bekliyormuş ki karşısındaki üç adamı çoktan etkisiz hale getirmişti. Deniz de dayak yemişti ama karşısındaki kişileri dövebilmişti.

En sonunda hepsi dayak yemekten bayıldığında durabilmişlerdi. Pusat yerde kan içinde yatan adama bir kez daha saldıracaktı ki bu sefer Ateş onu göğsünden ittirerek durdurdu. "Bırak öldüreceğim şerefsizi!" Ateş kulağına bir şeyler söylediğinde sakinleşti. Romantik cümleler kurduğuna emindim ama kanıtlayamazdım işte.

Bu sırada kalabalıkta bir ses daha duyuldu. "Bu hal ne? Polisi arayın hemen! Dingonun ahırı mı burası? Atın hepsini." Ses kalabalığı yararak yanımıza ulaştığında kısa boylu, göbekli bir adam bize baktı. Adeta mekan sahibiyim diye bağırıyordu pahalı tipi. Adam Ateş'i gördüğünde şaşkınlıkla gözlerini irileştirdi.

"Aman Ateş Bey! Siz miydiniz? Neler oldu böyle?" Dedi dansöz edasıyla kıvırarak. "İyisiniz ya?"

"Polisi falan çağırmayın, şunları postalayın. İçeriden bir görüntünün bile sızmadığına emin olun." Dedi Ateş sert sesiyle, adama emir vererek.

"Tabi siz odama çıkın isterseniz, dinlenin."

"Gerek yok, dediklerimi yap." Ateş'in emriyle tüm mekan on dakika içinde boşaltıldı, müşterilerin bile hepsini çıkarmışlardı.

Naz, Deniz'in yüzüne buz tutuyordu, ablam da Tarık'ın yüzüne. Bahar da korkmuş ve üzgün bir şekilde Pusat'ın yanında oturuyordu.

"Tam olarak ne oldu da beş dakikada savaş meydanına dönüştü burası?" Dedim Ateş'in yanına oturarak.

"Pusat lavaboya gitmişti biz de dans etmek için aşağı indik. O sırada gözüm çok kısacık bir an bir kere takılmıştı, herifin biri Bahar'ın belini tutup kendine çekmiş. Ben gördüm tabi hemen Bahar'ı kendime çekecektim ki Bahar adamı Pusat sanıp boynuna sarılmış. Her şey o anda oldu, göklerden bir dev yükseldi, kılıcını yere geçirdi ve kıyamet koptu."

"Suç sende pezevenk! Bir de abisiyim diye geziniyorsun ortalıkta, böyle mi abilik yapıyorsun sen? Madem bakamayacaksın neden milletin içine sokuyorsun?" Diye kükredi Pusat.

"Ben zaten yanındaydım, sadece beş saniye ayırdım gözümü ya!"

"Kızma ona, benim suçum." Dedi Bahar kafası yere eğikken.

"Senin suçun falan değil! Eğme başını öyle." Dedi Pusat ama o kadar öfkeliydi ki sesi Bahar'ı ürkütmüştü. Bunu fark ettiğinde zorlukla sakinleşmeye çalışarak Bahar'ın yanına oturdu ve elini tuttu. Bahar onun elindeki yaraları okşarken Pusat gözlerini yumdu.

"Yalnız Aşkın gelmese ben de öteki tarafa gitmiştim." Dedi Tarık şişmiş alnını okşarken.

"Kaptanın kızları eğitmesi iyi bir şey, Naz yarın seni de eğitmeye başlıyorum." Dedi Deniz de hala sinirliyken. Deniz, kaptanın beni eğittiğini biliyordu ama tabi bu eğitimin bir seri katil eğitme boyutlarında olduğunu bilmiyordu.

Mekan sahibi yanımızda tekrar geldi, Ateş'in karşısında ceketini ilikleyerek neredeyse hazır ola geçti. "Ateş Bey, dediğiniz her şeyi yaptık. Herkesi gönderdik ve olaya dair bir görüntü bile sızmayacak. Çok özür dilerim böyle bir şey yaşadığınız için, ne yapabilirim sizin için?"

"Benim için hiçbir şey yapamazsın ama madem bir mekan işletiyorsun bu işi doğru düzgün yap. İçeri aldığın heriflere dikkat et, bu yaşından sonra ben mi öğreteyim bunu? Burada bir kadın istediği gibi eğlenirken taciz edilme tehlikesiyle mi karşılaşacak? Bugüne kadar böyle bir olay yaşanmadı benim mekanımda, yaşanamaz da. Sen de önlemini düzgün al, kulağıma buna benzer bir şey gelirse, burayı bir daha açamazsın. Anladın mı?" Bakışlarım Ateş'in üstünde takılı kaldı. Adama, bir kavgaya karıştığı için değil de herhangi bir kadının zarar göreceği düşüncesiyle kızmıştı.

"Anladım tabi Ateş Bey, dediğiniz her şeyi yapacağım."

"Kalkalım artık." Dedi Ateş ve bu sırada ona olan bakışlarımı fark etti. Az önceki sert ifadesi yumuşarken nefesini verdi. Kalkamadı, yüzüme baka kaldı, yutkundu.

Herkes kalkarken, biz bakışmaya devam ediyorduk. "Ne oldu?" Dedi gülümseyerek. Bakışlarım güzel gülümseyişine takıldı, bu adama gülümsemek de çok yakışıyordu. Omuz silkerek kalktım yerimden, Ateş yine kalkarak elimi tuttu. Biz dışarı çıkarken hızlı hızlı yürüyerek arabasının önüne kadar çekti beni. Diğerlerini görmeden de arabaya binmiştim.

"Beyaz çok yakışmış, fazla güzel olmuşsun." Bunu iltifat eder gibi söylememişti. "Ve bu güzelliğinle Murat'la buraya geldin." Hazmetmeye çalışıyordu.

"Seni tanımadan önce bu kadar kıskanç bir adam olduklarını söyleseler gülerdim. Didem'in yaptığı hiçbir şeye laf etmiyordun, bana özel mi?"

"O sevgilim değildi."

"Ben de değilim." Ona sanki küfür etmişim gibi yan bir bakış attı bana.

"Şerefsiz bir de yavşak yavşak sırıtıyor, sen de dibine girmiş adamın ekmeğine yağ sürüyorsun. Amacı zaten beni dellendirmek."

"Değil bence, ben yakınlaşmaya çalıştığımda kıskandırmak için beni kullanma falan dedi, he bir de dedi ki ben de olsam ben de senin gibi bir kadını unutamazdım. E adam haksız da değil yani, göz var nizam var, kıymetimi bilemeyenler utansın. Ah Ateş ah görüyorsun, millet etrafımda pervane ben gittim sana bir şans verdim sen de o şansın içine çok güzel ettin." Bana ters bir bakış attı.

"Demek ben de senin gibi bir kadını unutamazdım dedi! Şerefsiz piç, onun biletini çok önceden kesecektim ben." Dirseğimi cama yasladım, yüzümü de elimin tersine yaslayarak onu izledim.

Karanlıkta, şehrin ışıkları yüzüne vuruyordu. Yüzü gergindi, kaşları çatık ve öfkeliydi. Bugün sürekli onu izleyesim geliyordu ve bunu yapmaktan da zevk alıyordum. Ürperdim ama bakışlarımı çekmedim üstünden.

"Evimize gidelim mi?" Diye sordu tıpkı küçük bir çocuk gibi umutla, kafasını bana çevirdi ve bu sırada ona olan bakışlarımla yüz hatları yumuşadı. Yüzümdeki ifadeyi silerek kaşlarımı çattım.

"Evimiz diye bir yer yok, senin evin var. Gelmeyeceğim Ateş."

"Anlattım her şeyi, hala inat yapıyorsun."

"Olabilir Ateş, mazeretlerinin olması bizi yeniden bir araya getirmeyecek."

"Neden?" 

"Kendi ağzımızla söyledik ya, birbirimizi sadece kullandığımızı. Sen değil miydin V olmasaydın burada olmazdın diyen? Ben değil miydim bu ilişkiye başlamamız hataydı diyen. Değişen bir şey yok."

"Evet, aynı zamanda sana; eğer hayatlarımız bu halde olmasaydı seni yine bulurdum diyen de bendim. Ama sen o kadar iyi şeyleri görmüyorsun ki, o kadar cephe yaratmaya yer arıyorsun ki, ne söylesem faydasız." Benimle barışmaya çalışıyordu, bir çıkarı olmalıydı. Yutkunarak önüme döndüm. Beni gerçekten seviyor olabilir miydi? Ateş Alanguva zeki bir adamdı, böyle bir aptallık yapmazdı ve aynı zamanda iyi bir oyuncuydu da.

Çok geçmeden rıhtımda durdu arabası. "Durgunsun, bunun sebebi ben miyim?"

Omuz silktim. "Her gece akıl almaz cinayetler işleyecek kadar mükemmel olmak kolay iş değil." O da benim gibi kafasını kotluk başlığına yasladı ve beni izledi.

"Rusya işini düşündün mü?"

"Ne zaman gideceksin?"

"Adadan sonra."

"Öldüreceğin kişi kim?"

"Gelirsen öğrenirsin, ortağım olmadığın sürece bilgi sızdırmıyorum."

"Bilmediğim işlere girmem." Arabada sessizlik oluştu.

"Dün öldürdüğün, Halit'i işkenceyle öldürmüşsün. Bir şey fark ettim Aşkın, öldürdüğün kişi eğer bir tacizciyse ve eğer senin de işkence yapacak vaktin bolsa bazı bölgelere daha cani çalışıyorsun. Ellere, gözlere ve tene."

"Aferin amına koyayım." Dediğimde kaşlarını çatıldı.

"İşine gelmeyen bir şey olduğunda küfür etmeyi kes."

"Pardon ben nazik bir kadın olamıyorum." Dedim alayla.

"Bunun sebebi ne Aşkın?"

"Seri katilim ben, nasıl nazik olayım? İki elimle iki adam öldürüyorum. He küfrü diyorsan, tabiatım böyle. Siz erkekler edince hiçbir sıkıntı yok, küfür etmeyi seviyorum ama cinsiyetçi küfürleri sevmiyorum. Mesela neden anasını sikiyorlar, babasını siksinler?"

"Aşkın! Ne saçmalıyorsun? Ayrıca amına koyayım da fazla cinsiyetçi ve ağzından düşürmüyorsun."

"Yoo hiç de değil, seviyorum o küfrümü bırakamam. Hem amına koyayım diyince gerçekten bu gözde canlanıyorsa gitsin tedavi olsun o hasta kişi."

"O zaman anasını da gerçekten şey yapmıyorsun!" Sözüyle güldüm.

"Ne yapmıyorsun?" Dedim keyifle.

"Şey işte." Dedi ve kaşlarını çattı. "Annelere küfür edilmez!" Sözleri beni güldürdü. "Of Aşkın konuyu nerelere çektin. Neden o adi şerefsizlere bu şekilde işkence yaptığını soracaktım, az kalsın adımı unutturacaksın. Seksi şeytan seni."

Yine güldüğümde devam etti. "Masumlara dokunan ellerini alıyorsun önce, sonra bakan gözlerini, sonra da pis tenlerini. Bundaki sebep ne? Sen ne yaşadın Aşkın?"

"Geçmişimi kazma, içine gömülür ve çıkamazsın." Yerimden doğruldum. "Eski sevgiliyle bu kadar sohbet yeter. Gidiyorum ben."

"Ben de geleyim mi?" Sorusuyla şaşırdım.

"Ne münasebet?"

"Koltuğa kıvrılır uyuruz geçen ki gibi."

"Hayır, böyle bir şey olmayacak." Bir yanım günler sonra onunla uyuyarak, uykuya doymak istiyordu. Ancak onu dinlemedim. "Yarın ben de adaya geleceğim ama kendi adama gitmek için. Çok kalamam, tekrar uçak kalkması mümkün mü iki gün sonra?"

"Ben de çok kalmayacağım zaten. Ve benim için mümkün olmayan bir şey var mı?"

"Var tabi." Dedim emin şekilde.

"Neymiş?"

"Benim kadar mükemmel olmak." Diyerek yanağına aniden bir öpücük bıraktım, o şaşırırken ben arabadan çoktan çıkmıştım. Ben eve girerken de hala orada duruyordu. Bizimkiler hala gelmemişlerdi.

Ben duşa girdiğim sırada bizimkilerde gelmişlerdi. Duştan çıkıp üstümü giyinerek aşağı indim. Bahar dışında, o Pusat'la konuşmaya karar vererek eve gelmemişti. Salonda Naz, Deniz'in yaralarına merhem sürüyordu. Arada acımaması için üflüyordu da Tarık da çoktan odasına geçerek, yediği dayağın üstüne derin bir uyku çekiyordu.

Ablam da odasına çıktığında Naz'la Deniz'i salonda yalnız bırakarak odaya döndüm. Ablam üstünü değiştirmiş ve yatağa geçmişti. Telefonu elindeydi ve gülümseyerek ekrana bakıyordu. Baybora'nın mesaj attığına neredeyse emindim, en sonunda fişini çekecektim o olacaktı.

Yatağa girerek ablamın gülen güzel yüzünü seyrettim uzunca ve uyumaya çalıştım. Ancak gece boyunca bir saat bile uyuyamadım.

🔥

Sabah uyandığımızda Bahar Hanım evde değildi, geceyi ikinci kez Pusat'la geçirmişti ve sabah eve geldiğinde mutluluktan uçuyordu. Duştan çıktıktan sonra tarağını alarak arkasına oturdum. Ablam hem Bahar'ın eşyalarını hazırlamıştı hem de kendi eşyalarını. Aşağıda bizi bekliyordu.

Ben saçlarını yavaşça tararken, karşımızdaki aynadan Bahar'ın gülen yüzüne baktım. "Pusat'la aranız bayağı iyi herhalde?"

"Evet." Dedi kafasını hevesle sallarken. "Birlikte uyuduk yine, çok güzeldi. Kolunu sardı böyle sıkıca bana, kokusu da çok güzel zaten. Yatakta biraz fazla yer kaplıyor ama sorun değil ben ince olduğum için sığdık."

"Zilli seni." Dediğimde kıkırdadı.

"Hatta dün ikinci kez yanağımdan öptü beni. Hatta bırakırken de alnımdan öptü." Dedi yanakları al al olurken. Masum sevinişi beni gülümsetti. "Onu çok seviyorum, hemen gözüm açılsın istiyorum. Deniz manzarasını ne kadar görmek istiyorsam onu da o kadar görmek istiyorum. Gözlerim açılsın da sürekli onu izleyeyim istiyorum."

"Peki başka neler yapmak istiyorsun? Okulunu tamamlamayı düşünüyor musun?"

"Evet, onu da çok istiyorum ama aslında daha çok yaşamak istiyorum. Böyle heyecanlı sporlar yapmak, dünyanın güzelliklerini görmek, daha önce yapamadığım her şeyi yaşamak istiyorum." Saçlarını taramayı bitirdiğimde bir öpücük bıraktım ıslak saçarlı arasına.

Bu sırada telefonuma çaldı, Ateş arıyordu. Geldikleri için arıyor olmalıydı. "Her şeyin hazırsa çıkalım güzelim." Dediğimde heyecanla kalktı yerinden.

Aşağı indiğimizde herkese sarıldı Bahar, Naz dolu gözleriyle onu izlerken Tarık da gözleri dolmasın diye havaya bakıyordu sürekli. En son ihtiyar kaldı.

"Dede!" Diyerek ona da kocaman sarıldı Bahar, ihtiyar gözlerini yumarak Bahar'ın sarılışına karşılık verdi.

Birlikte evden çıktığımızda Ateş'in büyük siyah arabası kapının önündeydi. Pusat kapının önünde bekliyordu. Bahar'a sarılıp elini tutarken biz de arabaya geçtik. Ben Ateş'in yanına otururken ablam da karşımıza oturmuştu.

Ateş yorgun yüzüyle ablama gülümsedi. Bu sırada Pusat da Bahar'ın arabaya binmesine yardımcı oldu. İkisi ablamın yanına otururken arkama yaslandım.

"Arayı düzelttiniz herhalde?" Dedi ablam gülümseyerek.

"Evet."

"Hayır." Ateş'le aynı anda konuşmuştuk. Hayır dememle bana çevirmişti, ben de ona dönerek omuz silktiğimde nefesini verdi.

"Kardeşinde öyle bir katır inadı var ki, zor."

"Katır ne be! Sensin katır."

"Yani insan hiç mi ablasına çekmez? Şu kadının naifliğine, yumuşak başlılığına bak. İnsan ucundan benzer." Dedi Pusat da araya girerek. Onlara güzel küfür ederdim de ablam yanımdaydı, tabi Pusat bunu bildiği için bugün hep bana oynayacaktı.

"Sen karışma Shrek." Dediğimde Bahar güldü.

"Shrek mi?" Dedi keyifle, eliyle gülüşünü bastırmak için ağzını örterek. "Hani şu yeşil, koca dev mi?"

"Aa aferin Bahar'ım bir sen kalmıştın ya, sağ ol."

Çok geçmeden havaalanına ulaşmıştık. Ateş her zamanki gibi karşımdaki yerine otururken, ben de bir viski şişesi açtırtmıştım.

"Dün zaten çok içtin, rahatsız olmayasın?" Dedi ablam üzgünlükle. O da alkolik olduğumu fark etmeye başlıyordu.

"Değil mi? Bence de rahatsız olursun."  Dedi yan tarafta Bahar'la oturan Pusat. Ona gözlerimi kısarak baktığımda, keyifle sırıtarak göz kırptı. Uyuz Shrek.

Ateş sessizdi, her ne düşünüyorsa arada gökyüzünü seyre dalıyor arada da gözlerime bakarak varlığını hatırlatıyordu. Arkama yaslanarak ben de ona gözlerimi diktiğimde, ikimiz de bunu yapmaktan uzun bir süre sıkılmadık.

Gözlerimi yumarak arkama yaslandığımda, önce spor ayakkabılarımı çıkardı ardından da bacaklarımı kucağına alarak ayak bileklerimi okşadı. Hareketleriyle mayışırken, günler sonra ilk defa kabussuz, düzgün bir uykuya daldım.

**

Uçağın inmesiyle açmıştım gözlerimi, sekiz saat yol çekmiş olsak da burada hava yeni kararıyordu. Ateş de hala aynı yerinde duruyor ve beni izliyordu. Bacaklarımı kucağından çekerek, boynumu ovuşturdum.

"Kaç gündür böyle güzel uyumuyordun, kabus da hiç görmedin." Dedi ablam hayretle ve Ateş'in sırıtmasına neden oldu.

"Yorgunluktandır." Birlikte uçaktan inerek eve geçtik. Onlar salonda otururken mutfağa geçerek, robotumsu kahve makinesinden sert bir kahve istedim. Ateş de girdi benim ardımdan mutfağa, o da kahve yaptı kendisine.

"Adama geçmek istiyorum."

"Yarın geçeriz."

"Tek ve şimdi geçmek istiyorum."

"Şu an bir kaptanımız yok, yani bana mecbursun gitmek istiyorsan. Hem neden istiyorsun?"

"Sana ne? Benim adam değil mi, gidip kendimi şımartacağım."

Nefesini verdi. "Tamam birazdan çıkarız." Sıcak kahvemden bir yudum aldım. "Gerçekleri de öğrendin Aşkın, neden buna devam ediyorsun?"

"Gerçekler yaşananları değiştirmiyor, bu hala beni aldatılan öylesine bir kadın gibi gösterdiğini değiştirmiyor."

"Bunu düzeltebilirim."

"Hayır, gerek yok. Devam etmeyeceğiz."

"Neden?" Dedi sertleşen sesiyle.

"Beni neden bu kadar çok istiyorsun Ateş? Neden günlerdir aşkından ölen bir adam gibi davranıyorsun? Sen karşındakinin kim olduğunun farkında mısın? Bana oynama! Bu işin başında V'yi her ne için istediysen şu an da o amaç için kaybetmek istemiyorsun."

Alayla güldü. "Oynağımı mı düşünüyorsun?" O kadar sinirlendi ki başka bir şey söylemedi, mutfağın kapısından çıktı ve evden uzaklaştı.

Salonda biraz ablamla oturdum, Bahar'la Pusat etrafı gezmek için dışarı çıkmışlardı. Çok geçmeden ablamın da uykusu geldi ve buradaki odasına geçti. Ben de bahçeye çıkarak bir sigara yaktım. Ateş tekrar, üstünü değiştirmiş şekilde yanıma geldi.

"Çıkalım, tekne hazır." Dedi ifadesiz şekilde. Sigaramı bırakmadan onunla yürüdüm. Çok geçmeden tekneye bindik, deniz yolculuğumuz boyunca da hiç konuşmadık. Konuştukça tartışıyorduk. O tekneyi kullanırken, onu izliyordum.

Çok geçmeden adama da ulaşmıştık. Ben inip eve geçerken o da peşimden geliyordu. Kendime bir kadeh beyaz şarap koydum. O salondaki koltuğa yerleşirken ben de yanına oturdum, en son bu koltuktayken sevişmiştik. O gecenin şehvetli sahneleri gözüme dolarken derin bir nefes aldım.

Bacaklarımı karşımdaki pufa uzattığımda beni izliyordu. Ben de kafamı koltuğa dayayarak onu izlediğimde göğsü aldığı nefesle şişti. Elimdeki kadehi ona uzattığımda tek dikişte bitirdi. Üstümdeki kıyafetler rahatsız ederken, değiştirmek için kalktım yerimden. Giyinme odasına benim için yepyeni kıyafetler de koydurmuştu.

"Nereye?"

"Soyunmaya gidiyorum, maalesef kendi kendimi soyacağım." Sözlerimle gülmedi.

"Hem sinirlerimi hoplatıyorsun hem de-"

"Hem de azdırıyor muyum?" Dedim tek kaşım kalkarken. "Haklısın fazla seksiyim." Ben kıyafet odasına geçerken o hala oradaydı. Üstümdekileri çıkararak, siyah kısa geceliği elime aldım. Saçlarımı yukarıdan bir topuz yaptım ve alnıma düşen kaküllerimi düzelterek salona geri döndüm.

Ateş oturmuyordu, daha önce kırdığımız ve değiştirilen masanın önünde kendisine viski dolduruyordu. Bakışları beni bulduğunda uzun süre çekemedi ve bu viskinin taşarak masaya dökülmesine neden oldu. Güldüğümde fark ederek önüne döndü.

Masayla arsına girdim, masaya oturdum vücudumu onunkine sürterek. Kendisine doldurduğu kadehi dudaklarıma götürdüm ancak fazla doldurduğu için üstüme dökmüştüm. Viski boynumdan aşağı, göğüslerime doğru inerek yol almıştı. Ateş viskinin tenimden kayışını izledi, hemen ardından da gözlerime baktı. Ben kadehi nefessizce içerken elimden alarak yere fırlattı. Bardak tuzla buz olurken bunu izleyecek vaktim olmamıştı.

Bir eli boynuma giderken, sertçe kendine çekti ve dudaklarıma yapıştı. Tenim tenine büyük bir hasret çekiyordu. Beni öpmesinden bile zevk alıyordum, bu siktiğimin hissi de neydi?

Öpüşüne aynı hevesle karşılık verdim. Bir elim boynuna giderken onu kendime çektim. Dudaklarımdaki viski tadı onun güzel tadına karıştı. Bir eli belimi sıkıca sarmış, diğeri de boynumdan yüzüme doğru çıkmıştı. Başparmağı yavaş yavaş yüzümü okşuyordu.

Dudaklarımdan ayrılıp çeneme indiğinde ağzı göğsüm aldığım nefesle şişti. Az önce viski damlasının döküldüğü yerlerde gezindi dudakları. Onu ittirerek, tişörtünü çıkarmaya çalıştığımda kollarını kaldırarak hevesle, çıkarmamı bekledi. Alt dudağını yalarken beni izliyordu.

"Bu kadar seki bir adam olmasaydın her şey daha kolay olabilirdi." Geceliğin ince ipleri omzumdan ayrılmıştı ve göğüslerim görünmek üzereydi.

"Sen de bu kadar manyak olmasaydın." Dedi aruzdan kısılmış sesiyle. Ben onun çıplak göğsünün güzel görüntüsünü izlerken yine eğildi, göğsüme doğru indi dudakları.

"Manyaklığımı seviyorsun ama, hatta çok seksi geliyor sana. Gerçi nefes alsam seksi geliyor sana." Göğsümde gülüşünü hissettiğimde içimdeki arzu sanki mümkünmüş gibi biraz daha büyüdü. Adı kadar yakıcıydı, bu beni mahvediyordu. Saçlarından çekiştirerek kafasını kaldırdım, dudaklarına sert bir öpücük bıraktım. Alt dudağını dişlerim arasına alarak kendime doğru çekiştirirken elim bir yandan da kemerine gitmişti. Sertliğini okşadığımda dudakları arasından vahşi bir inleme çıktı.

"Anla artık Aşkın, bu saatten sonra benden başka bir yolun yok." Dedi bir eli bacağımı okşarken.

"Şu dakikada bırak yolu, adım bile yok. Ama sadece bu dakikada, saatte de olabilir. Orası artık senin yeteneğine kalmış, biliyorsun ben yorulmuyorum. " Dedim kısık sesimle, onu daha da baştan çıkarak. Gülerek pantolonun yere attı. Hareketlerimizle geceliğim kalçama kadar toplanmıştı ama bu ona yetmedi. Yukarı doğru çekiştirerek geceliği yere fırlattı.

Kısık gözleri göğüslerimi izledi iştahla, elim baksırından kalçasını okşarken güldü. Sıktığımda ciddi bir zevk de almıştım. Hatta hızımı alamayıp şaplak da attığımda kaşlarını çattı. "Aşkın!" Diyerek uyardı da. Alt dudağımı ısırarak omuz silktim, baksırını biraz daha aşağı sıyırdım. Onu da tek bir hareketle çıkardığında günler sonra yine onu tüm çıplaklığıyla görebildim.

"Hadi hiç ahşap masa kırmamıştık!" Dedim hevesle. Eli iç çamaşırıma gitti ama çıkarmakla uğraşmadı. İki eliyle çok rahat şekilde yırttı ve üstümden çıkartıp onu da yere fırlattı. Tekrar dudaklarımı öperken kendimi geriye doğru ittim, sırtım masanın soğuk zeminiyle buluştuğunda sertliği bacaklarıma sürtüyordu. 

Alt dudağımı ısırarak onu izledim. Ateş'in bakışları üstümde gezinirken, erkekliğini tutarak kasıklarıma yasladı. Girmiyordu, hafif hafif okşuyordu. Aldığım zevkle gözlerim kapanırken, bunu yapmaya devam etti.

"Derdin beni çıldırtmak mı?" Dediğimde kaşlarını kaldırdı.

"Çıldıran tek sen değilsin." Dedi zorlukla konuşuyormuş gibi.

"Ateş, gir içime. Sinirimi bozma." Yavaşça içime yerleştiğinde belim masadan hafifçe havalandı.

"Bozulmasın sinirlerin." Aldığım zevkle tüm tenim uyuştu. İçimde müthiş bir doygunluk yaratırken dudaklarım arasından derin bir inleme çıktı. Yüzümün hemen yanında duran kolundaki damarlar, kendisini çok sıkmasından ve aldığı zevkten dolayı belirginleşmişti. Koluna öpücük bıraktığımda gözlerini yumarak hafifçe çıktı yerleştiği yerden. Yavaş ama dolu hareketlerle içimde gidip gelirken nefes nefeseydik ikimiz de.

Yerimden doğrulduğumda hareketleri hızlandı, nefeslerimiz ve inlemelerimiz birbirine karışmıştı. İçimden kısa bir süreliğine çıkarak beni tek bir hareketle ters çevirdi, göğüsüm masaya yaslanırken ayaklarım yere değiyordu. Kendini tekrar kadınlığıma yerleştirirken saçlarımı bir avucuna sararak kendine doğru çekti.

Hareketleri daha da sertleşirken, ne kadar hoşuma gittiğini belirtmek isteyerek kafamı hevesle salladım. "İşte böyle bebeğim." Eğilip yanağıma uzun ve sert bir öpücük bıraktı kokumu içine çekerken.

Biraz daha hızlandığında doğruldum, ayaklarım üstünde durdum ve kalçamı onun için biraz daha çıkardım. Şaplak attığında güldüm, boynum omzuna düştüğünde elini boynuma sardı. Nefes sesi kulağımın dibindeydi ve bu da en az hareketleri kadar bedenimi uyuşturuyordu. İçimden çıktığında ona doğru döndüm.

Kalçamdan havaya kaldırarak kucağına çıkmamı sağladı. Bir elim saçlarında gezinirken dudaklarını öptüm uzunca. Bir an kucağında benle yatak odasına gitmeyi düşünmüş olsa da fazla dayanamayacağına karar vermiş olacak ki benimle birlikte arkadaki koltuğa oturdu. Bu sefer ben erkekliğini elime alarak, içime yerleştirdim.

"Ya masayı kırmadık ki daha!" Dedim söylenerek.

"Kırarız." Dedi nefes nefese.

"Söz ver." Dedim kucağında oturup kalkarken.

"Söz." Kafasını koltuğa atmış ve kısık gözleriyle beni izliyordu. Her hareketimde daha da zevk alıyordu, bir elim çıplak göğsündeydi, diğeri de omzundaydı. Biraz daha hızlandığımda hırlayarak verdi nefesini.

Daha da hızlandım ve buna uzun bir süre devam ettik. Sağlam koltuk bile bizim hareketlerimizle gıcırdamaya başlamıştı. Bu sese tenlerimiz arasından çıkan tutku dolu ses de eşlik ediyordu. Zaman olgusunu onun kollarında bir kez daha kaybediyordum. Şu an sadece aldığım zevk ve o vardı, dünya ışıklarını kapatmıştı. Aldığım zevkle gözlerim kararırken zirvedeydim, inlemelerim artarken o da en az benim kadar yüksekteydi. Ateş beni kendine çekerek dudaklarımı bir kez daha sertçe öptü.

Ve en sonunda ikimiz de bittik. Salonda ikimizin de aldığı kesik kesik sesler vardı artık. Kucağından kalkamadım, o da kaldırmadı. Ensemden tutarak göğsüne yasladı. Terde yüzüme yapışmış saçlarımı geriye doğru çekti. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki birazdan çıkıp odanın içinde gezecek gibiydi.

Bir süre onun teninde dinlendim, ardından kucağından kalkarak yerdeki geceliğimi üstüme geçirdim. Onun da yerdeki kıyafetlerini koltuğa, yanına attığımda beni seyrediyordu.

"İstersen duş aldıktan sonra git." Sözlerimle kaşları çatıldı, hiçbir şey söylemeden kalkarak baksırını ve pantolonu giyindi hızlı hareketlerle. Ardından da karşıma dikildi.

"Bu kadar mı?"

"Bu kadar." Omuz silktim.

"Kendine gel Aşkın, ben senin o bir gece takılıp ardından siklemediğin adamlardan değilim!"

"Ateş, seviştiğimiz için tekrar sevgili olacak değiliz. Bir kez daha diyorum, aramızdakiler bitti! Sana karşı cinsel çekim hissediyorum ve devam eden tek şey bu, zaten en başında da buydu. Sen de bunun hep farkındaydın. Şimdi değişen ne?"

"Sana her şeyi anlattım ve sen söylediklerime inandın. Benimle seviştin. Madem tekrar birlikte olmak istemiyordun, bunu neden yaptın?" Hala sakinliğini korumaya çalışıyordu.

Onu biraz daha sinirlendireceğimi bilerek devam ettim ama ikimiz de ipleri koparmıştık zaten. "Biz seninle hiçbir zaman sevgiliyken sevişmedik zaten, he önceden sahte sevgiliydik ama artık sahte bile değiliz." Omuz silktim, gözlerine bakmak istemedim ama baktım.

"Evet Aşkın, sevgiliyken seninle sevişmedim hep bunu durdurdum çünkü aramızdakilerin sadece birkaç saat yaşayacağımız hayvani bir zevk duygusu olmasını istemedim. Bu düşüncenin arkasına kendini saklamanı istemedim ve görüyoruz ya saklayamadığın için kaçıyorsun."

Dik başımla ona bakmaya devam ettim. "Kendin yazıp çizip oynuyorsun. Karşındakinin kim olduğunu sen de unutuyorsun."

"Korkaksın sen!" Sesi yükselmişti. "Bana karşı bir şeyler hissetmemek için elinden gelen her şeyi yapıyorsun. Kendine yenilmekten korkuyorsun sen. Konu asla o saçma haberler değil, konu senin o güçlü geçindiğin zavallı kişiliğin. Neden Aşkın? Neden bana karşı bir şeyler hissetmekten bu kadar korkuyorsun? Sen beni aptal bir adam mı sanıyorsun? Ben anlayamaz mıyım senin hareketlerinin nedenini?"

Sessiz kaldığımda devam etti. "En başından beri, senin karşında çok farklı bir adamım. Ben asla kimse için kişiliğimden ödün vermezdim ama senin karşında sürekli verdim. En başından beri beni aşağıladın, defalarca gururuma dokunan şeyler yaptın ve ben her defasında aptal gibi alttan alarak sana geldim. Ama değmezsin."

Hissettiğim ağırlıkla derin bir nefes aldım ve o da devam etti. "Hislerini yok etmeye, bir canavara dönüşmeye çalışıyorsun ama tebrik ederim başarmışsın. Bir canavarsın sen."

"Ne çok şey biriktirmişsin içinde, ne kadar dolmuşsun." Dedim onun aksine sakin sesimle.

"Evet, bunu bana sen yaptın. Senin içinde yaşadığın bu saçma kargaşanın bir parçası olmayacağım, artık değil. Şu an sessizsin çünkü haklıyım, çünkü bana bir şeyler hissetmekten deli gibi kaçtığını ikimiz de biliyoruz. Ama bitti Aşkın, kazandın. Artık hayatında olmayacağım."

Kafamı olumluca salladığımda, yine devam etti. "Senin zihninde şeytanlar dolaşmıyor, sen şeytanın ta kendisisin." Bunlar son sözleri oldu, kapıyı çarpıp çıkmadan önceki son sözleri.

Yutkundum, bir süre öylece etrafı izledim. Duşa alsam iyi olacaktı, evet evet duş iyi gelirdi. Banyoya geçmek için yatak odasına geçtim ancak yatağın üstünde gördüğüm şeyle dona kaldım.

Az önce görmemiştim çünkü direkt giyinme odasına geçmiştim şimdiyse gördüğüm bileklik beni yıllar sonra böylesine afallatan tek şey oldu.

Geçmişin acıları, sancıyla bugüne taşınırken yıllar sonra ellerim yine o gün olduğu gibi titredi. Yatağın üstündeki eski bilekliği elime aldım ancak bu hafif bilekliği taşımak, yüz kilo taşımaktan daha ağırdı benim için. Bir tarafında V diğer tarafında A harfi yazan ve renkli bocukları olan küçük bilekliği elime aldığımda daha fazla dik duramadım. Bu o bileklikti, iki küçük kızın tırnak izleri bile hala yerinde duruyordu. 

Bacaklarım güçsüzleşirken yere düşercesine oturdum. Bilekliği inceledim, geçmişe dönmemek içi direniyordum ama bu saatten sonra imkansızdı.

Ben hiçbir zaman bir canavar olmak istememiştim. Bir şeytana dönüşmek de istememiştim ama başka şansım olmamıştı. Melekler ve şeytanlar vardı, şeytanlar hep kazanırdı, meleklerinse kanatları kopardı. Vera melekti, kanatlarını koparmışlardı, bense şeytandım, kazandığımı sanmıştım.

(Sezen Aksu - Küçüğüm)

2011 Yetiştirme Yurdu

"Aşkın şu soruya bakar mısın? Hiçbir şey anlamıyorum." Vera'nın yanına oturdum. Zorlandığı soru komiğime gitti ama gülmedim. Ona tek tek anlattığımda hayranlıkla bana bakıyordu. "Ne kadar zekisin sen ya."

"Biraz çalışsan sen de yapacaksın, çok basitler."

"Benim kafam basmıyor ki." Vera benden bir yaş küçüktü ve daha yeni on iki yaşına girmişti. Ailesinden ona kalan tek şeyse ismiydi. Benim aksime ailesini hiç görmemişti, çok küçükken bir hastanede sadece adıyla bırakılmıştı. İki yıldır burada konuştuğum tek kişi oydu, tek arkadaşımda ama bazen aptal olabiliyordu. Mesela sürekli ailesini bekliyordu.

Vera'ya soruyu ikinci kez anlattığımda anlayabilmişti, zaten hep ikinci seferde anlıyordu. "Sümeyye teyzeden çikolata isteyelim mi?"

"Bugün verdi zaten, vermez tekrar. Dişlerimiz çürüyor diye kızıyor." Dediğimde alt dudağını sarkıttı. Yastığımın altında onun için ayırdığım çikolatayı çıkardığımda gülümsedi.

"Ya olmaz, o senin."

"Ben sevmiyorum zaten." Onun kadar çok sevmiyordum. Gülerek aldı çikolatayı ve iştahla yerken yarısını da bana uzattı. Ben yemeyince zorla ağzıma tıkarak güldü. "Ağzın değdi, pis oldu! Artık mecbur yiyeceksin." Gülerek yedim bana verdiği gofret çikolatanın yarısını. 

"Geç oldu, yarın okul var. Uyuyalım artık." Dediğimde kafasını salladı ve dünden hevesli şekilde kapattı defterini kitabını. O yatağa geçerken ben de cam kenarında dışarıyı izledim bir süre. Diğer kızlar da uyumaya başlamışlardı. Ablamı iki yıldır görmüyordum, çok özlemiştim.

Buraya geldiğimde kimseyle konuşmuyordum ancak bir gün Vera'ya, yaşı büyük kızların yaptıkları şeyleri görünce onlara gününü göstermiştim ve o günden beri Vera vardı bir tek. Yatağıma döndüm, Vera karanlıktan korkuyordu. Odada loş bir ışık vardı ama yine de hep yorganı kafasına kadar çekerdi, o yorganın onu kötülüklerden koruyacağını sanırdı.

"Aşkın, uyuyamıyorum. Yanına gelebilir miyim?"

"Olmaz Vera." Zaten uykuya dalamıyordum iki yıldır bir de o yanıma yattığında hiç uyuyamıyordum. Israr etmediğinde dayanamayarak kalktım yerimden, yanına uzandım. Sevinçle gülümsedi.

"Aşkın, sence annem bir gün gelir mi beni almaya?"

"Gelmez bence."

"Neden?"

"Kendisi bırakmış çünkü."

"Belki zorunda kalmıştır. Nereden biliyorsun?" Dedi kızgınca annesini savunarak. "Yüzlerini çok merak ediyorum." Dedi ardından da. "Keşke bizim de ailemiz olsaydı."

"Benim ailem var zaten." Ablam vardı.

"Ama yanında değil. Belki bir gün evlatlık ediniliriz, hem belki çok iyi bir aile olur ve ikimizi birden alır!"

"Böyle bir şey istemiyorum ben."

"Neden? Kardeş oluruz ne güzel."

"Biz zaten kardeşiz." Dediğimde gülüşü genişledi. Onun da saçları kaküldü çünkü benimkileri çok beğeniyordu ve Sümeyye teyzeden kesmesini istemişti. Ama o biraz daha kumraldı. Bakışlarımla uykuyla gözlerini yumdu bense onun uykuya dalmasını bekledim. Bileklerimizde adlarımızın baş harflerinin yazdığı bilekliklerimiz vardı, Sümeyye teyze bizim için yapmıştı, biz de tırnaklarımızı kazımıştık uçlarına ve böylece ikisi de benzersiz olmuşlardı. Ellerimiz yan yana dururken, bilekliklerimiz birbirine yaslıydı.


Okul dönüşü yemeğimizi yedik ve yataklarımıza geçtik. Saat geç olurken herkes uyumuştu ama ben kısık sesle ona ders anlatmaya devam ediyordum. Aslında etüt odalarımız vardı ama üşeniyorduk gitmeye, yatakta çalışırken uykumuz geliyordu.

İçeri yurt müdürü Beril girdi ve Vera'yı yanına çağırdı. Bu saatte neden çağırmıştı ki? Hem müdüre bu kadar geç saate kadar kalmazdı yurtta. Vera on dakikanın ardından sevinçle döndü yanıma.

"Aşkın! Beni evlatlık vereceklermiş." Dedi mutluluktan uçarken, kısık sesle.

"Ne?" Dedim şaşırarak. Çantasını toplamaya başladığında daha da şaşırdım. "Ne yapıyorsun sen?"

"Hemen götüreceklermiş!"

"Saçmalama, yok öyle bir şey. Gelip kaç gün önceden konuşulur, sonra gidilir hem gecenin bu vakti mi? Hayır Vera, bu işte bir şey var. Gitme."

"Müdüre gönderiyor, ne olacak ki? Onun bir bildiği vardır, hem sen neden sevinmedin ki? Ya ailem olacak diyorum." Onu izlemeye devam ettiğimde yanıma gelip bir öpücük bıraktı. "Üzülme, sonra seni de yanıma aldırmaya çalışırım. Bu yüzden kendimi onlara çok sevdireceğim. He bir de müdire kimseye söyleme dedi, sana söylediğimi de bilmiyor. Kimseye söyleme."

"Vera, bana hiç mantıklı gelmiyor bu iş." Topladığı çantasını aldım. "Olmaz, gidemezsin."

"Aşkın ailem olacak? Bunu istemiyor musun? Annem babam olacak. Sen beni kıskanıyor musun? Seni almıyorlar diye üzgün müsün? Üzülme ben seni aldırmaya çalışacağım valla bak, ben de sensiz yapamam ki. Kardeşimsin benim." Beni dinlemedi, eşyalarını topladı ve hızla çıktı odadan.

Bir süre kala kaldım. Böyle iş olmazdı, kimse bu saatte birden bire evlatlık alınmazdı. Bir şey vardı bu işte. İçimdeki sıkıntıyla kalktım, odadan çıktım. Gözlerim Vera'yı aradı, bahçeye koştum. Elini çirkin, palabıyıklı bir adam tutuyordu. Kapıyı açmaya çalıştım ama kilitlenmişti. Vera bahçeden çıkarken arkasını döndü. O adamın elini tutarken kocaman gülümsedi ve bana el salladı. Ve birlikte kayboldular gözden.

İçimdeki sıkıntıyla müdirenin odasına çıktım ama orada yoktu, en sonunda Vera'nın yatağına döndüm. Kalbimde bir sancı, içimde kötü bir his vardı. Lütfen Vera, iyi ol.


Vera'nın gidişinin üstünden iki gün geçmişti. Sümeyye teyzeye olanları anlattığımda müdirenin bir bildiği var demiş ama yine de konuşmuştu. Söylenene göre çok önceden belliymiş onu evlatlık edinecekleri, işleri olduğu için de gece alabilmişler ancak. Bu düşünce içimi biraz bile rahatlatmamıştı. Onu çok özlüyordum. Ablamın özleminin yanına bir de Vera'nın ki eklenmişti.

Artık ders anlatacağım kimse olmadığı için geceleri geçmek bilmiyordu ve uyuyamıyordum da. Zaten sürekli Vera'nın yatağında yatıyordum. Yatakta dönüp dururken odanın kapısı açıldı, herkes uyuyordu.

İçeri Vera girdi. Heyecanla yerimden doğruldum, ona koştum. "Vera! Neden geldin?" Yüzüme baktı, gördüğüm kişi Vera'ya hiç benzemiyordu. Gözlerindeki ışıltı sönmüş, küçük yüzü büyümüştü sanki acıyla. Gözleri dolu doluydu. Ona sıkıca sarıldım. "Ne oldu sana?" Bana cevap vermedi. Elindeki çantasına sıkı sıkı sarılmıştı.

Orada ne kadar dikildik bilmiyordum ama Vera hareket bile etmiyordu. Elinden tutarak hareket ettirmeye çalıştım ama bir adım attığında acıyla kasıldı yüzü, yürüyemiyordu. "Vera ne yaptılar sana?" Cevap vermedi yine. Yatağa oturmadı, yüzüstü yorgunca yattı. Gözleri açıktı ama bu açıklık babamın ölü gözlerinin açıklığı kadar boştu.


Sabaha kadar Vera'nın başında bekledim ama ne konuştu ne hareket etti. Uyumadı da. Sabah olduğunda müdür Beril yanımıza geldi. Odadaki kızlarda Vera'nın neden döndüğünü sorguluyorlardı. "Vera gittiği aileye uyum sağlayamadı, psikolojisi bozulmuş ve geri getirmeye karar verdiler. Üstüne gitmeyin, bir süre sonra kendine gelecektir." Dedi soğukkanlılıkla ve çıkıp gitti.

Gündüzleri okula gitmek istemiyordum, Vera'yı bırakmak istemiyordum ve olayın sadece Vera'nın psikolojisiyle ilgili olmadığını da biliyordum. Ona bir şey yapmışlardı. Ona ne yaptıklarını biliyordum. Sümeyye teyze yanımıza geldi, okula gitmemiştim bugün ve odada sadece yatağında yatan Vera vardı benim dışımda.

"Sümeyye teyze, Vera iyi değil. Onu bir adam götürdü o gece, ona bir şey yapmışlar. Yürüyemiyor, oturamıyor, yemek bile yemiyor, gözleri boş bakıyor. Acı çekiyor." Sümeyye teyze sözlerimle eliyle ağzını örttü. Vera'nın başını okşadı.

"Güzel kızlarım benim." Dedi acı içinde. "Hesabını soracağım." Dedi ve ikimizi de öperek çıktı ancak bu Sümeyye teyzeyi son görüşümüz oldu. Beril onun işten ayrıldığını söylese de ben gerçeği biliyordum. En kısa zamanda Vera'yı alıp buradan kaçmam gerekiyordu ama Vera yaşıyor gibi değildi.

Geceleri zaten uyuyamıyordum ama ona bir şey olur korkusuyla artık hiç uyumuyordum. Vera'nın yatağındaki yere oturdum, bilekliği olan kolu yataktan aşağı sarkıyordu. O elini tuttum. "Gideceğiz buradan, birazcık kendine gel artık. İkimizi de kurtaracağım." Ancak bir haftadır hiç uyumadığım için gözlerim dayanmıyordu. Gözlerim kaydı ve en korktuğum şey oldu, uyuya kaldım.

İçimdeki sıkıntıyla uyandım, hala karanlıktı. Gözüm hızla Vera'yı aradı, ama yoktu. Kalbim korkuyla çarparken kalktım yerden. Kendimi yurdun koridorlarına attım. Hiçbir yerde yoktu. Çıkış kapısı açıktı, yine götürmüşler miydi onu? Tam çıkacaktım ki aşağı, bodrum kattan gelen seslerle durdum.

Aşağıda burada yatılı kalan hizmetlilerin odası vardı ama orada kalan sadece Sümeyye teyzeydi ve o da gitmişti. Hızla sese doğru koştum, alt kata indim. İndikçe sesler artıyordu. Boğuk bir haykırış vardı. Sümeyye teyzenin odasına koştum, kapıyı açmaya çalıştım ama açılmadı. İçeride Vera vardı, bağıramıyordu.

Tiz bir yardım çığlığı atacaktım ki bir el ağzımı tuttu. Beril bağırmamı engelliyordu. "Sessiz ol velet, öldürürüm seni o sesin çıkarsa." Dedi ama o da korkuyordu. Kollarından sıyrılmaya çalıştım ama başaramadım. En sonunda içeride sesler kesilmişti, artık Vera'nın acı haykırışları yoktu. Daha da debelendim, elini kopartırcasına ısırdım, ağzıma kanın tadı dolarken tırnaklarımı da etine geçirdim.

Daha fazla dayanamıyordu, tam elinden kurtulacaktım ki karşıdaki kapı açıldı. İçinden o günkü adam çıktı, gömleğinin eteklerini pantolonun içine sokarak çıktı odadan. Bense Vera'nın görüntüsüyle dondum. Vera yerde yatıyordu cansızca. Her yeri kanlar içindeydi, alt tarafı çıplaktı, bacak arası kanla doluydu.

Ona koştum, yanına eğildim. "Vera!" Sarstım ama gözleri kapalıydı.

"Geçen seferki gibi olay çıkmasın diye buraya soktum, salak herif kızı öldürmüş! Dedim ben bir daha olmaz diye, başlayacağım paranıza. Girdiğim tehlikeye bile değmiyor. Gelin şu kızı alın buradan, arkadaşı var bir tane onu da götürün." Beril telefonla konuşuyordu.

"Vera?" Nefes almıyordu. "Vera uyan!" Vera bir daha hiç uyanmadı.

Hissettiğim acı ve öfkeyle kalktım yerimden. Kenarda duran uzun makası gördüğümde onu elime aldım, arkası dönük telefonla konuşan Beril'in sırtına tüm gücümle sapladım. Onun nefesi kesilirken makası çıkardım, bir kez daha geçirdim sırtına. Bana doğru döndüğünde kurtulmak için, bu sefer de göğsüne geçirdim. Defalarca kez yaptım bunu, Beril yere düştüğünde bile durmadım. Makas ellerim arasından düşerken Vera'nın yanına geri döndüm.

"Özür dilerim, uyuduğum için özür dilerim." Hıçkırarak yüzünü sevdim. Onu kaybetmiştim, Vera melekti ve melek olmuştu. Dakikalar boyunca, nefessiz kalana kadar ağladım başında. Gitmem gerekiyordu, geleceklerdi. Bileklik olan bileğini okşadım. Onunkini çıkardım, kendime taktım, benimkini de onun bileğine taktım.

Yanağın son bir öpücük bıraktım, titreyen ellerimle Sümeyye teyzenin yatağının üstündeki yorganı aldım ve Vera'nın üstüne örttüm. Her gece boynuna kadar örterdim ama bu sefer kafasını da örttüm.   

Yukarı çıktım, açık kapıdan dışarı çıktım. Bacaklarım beni taşımıyordu, yağmur yağıyordu. Bahçenin kapısı da aralık bırakılmıştı ve güvenlik görevlisi yerinde yoktu. Zorla yürüyerek çıktım yurdun bahçesinden, son kez yurda dönüp baktım.

"Affet beni kardeşim, seni koruyamadım."

Şiddetle yağan yağmurun altında saatlerce yürüdüm karanlıkta. Yağmur elimdeki kanı temizleyemiyordu. Eşofmanıma sürerek kurtulmaya çalıştım ama yine kurtulamadım o kandan ve işte tam da bu an anladım elimdeki kandan bir daha kurtulamayacağımı.

Ayaklarımda derman kalmadığında, bir rıhtıma gelmiştim. Soğuğa artık dayanamıyordum, bir kulübenin kenarına çöktüm titreyen bedenimle. Gözlerimden Vera'yla güzel anılarımız geçerken, gökyüzü benim yerime de ağlıyordu. Bacaklarımı kendime çekerek ısınmaya çalıştım, bileğimdeki bilekliği okşadım.

Bu sırada önünde oturduğum kulübenin kapısı açıldı, içinden yaşlı bir adam çıktı. Önce sarı botlarını gördüm, gölgesi üstüme düşmüştü karanlıkta olmamıza rağmen. Kafamı kaldırarak adama baktım.

"Kimsin sen?" Karşımdaki yabancıya boş gözlerle baktım.

"Katilim." Dedim dürüstçe. Ne mi yaptı? Güler gibi oldu ama gülmedi.

"Öyle mi? Kaç kişi öldürdün?" Dedi, ancak mizacı çok değişikti. Dalga mı geçiyor yoksa ciddi mi anlayamıyordum. Zihnim bunu sevmedi, kontrol bende olmalıydı.

"Üç."

"Kimlerdi? Kaç yaşında öldürdün?" Dedi ciddice, gözlerini kısmıştı ve dikkatlice beni dinliyordu.

"Birincisi, doğduğum gündü. Annemi öldürdüm.

İkincisi, on bir yaşımda. Babamı öldürdüm.

Üçüncüsü, on üç yaşımdaydım. Yetimhane müdürünü öldürdüm."

Yaşlı adam yanıma oturdu, ellerimdeki kana baktı. "Neler yaşadın sen çocuk?" Dedi beni izlerken. Sessiz kaldığımda konuşmaya devam etti. "Kan kokuyorsun, ellerinde kan var. Şimdi sana iki seçenek sunuyorum, av mı olmak istersin yoksa avcı mı? Sana bunları yapanlardan intikam almak ister misin?"

"Ölülerden intikam alamam."

"Ölülerin öcünü kötü yaşayanlardan alabilirsin."

"İntikam almak bana kardeşimi geri getirecek mi?"

"Hayır ama içini soğutacak."

"İstiyorum o zaman." Çünkü içim alev alev yanıyordu.

Kafamı havaya kaldırdım, gün doğmaya başlamıştı ama bana gün bir daha doğmayacaktı. Yağmur damlası gözümden akan son yaşa karıştı.

"Güzel uyu kardeşim."

🔥🔥🔥

Merhabalar! Uzun bir aranın ardından sonunda tekrar kavuşabildik. Bu uzun arayı telafi etmeye çalışarak uzun bir bölüm yazdım, umarım doyurucu olmuştur sizin için de. Her geçen gün biraz daha büyüyoruz ve sizlerle olduğum için çok mutluyum. Beş milyon okunma sayısına birlikte ulaştık, bu yolda bana destek veren herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum. İlginizi çok güzel hissettiriyorsunuz, en yorulduğum an dahi yine sizlerle motive oluyorum. Bu bölümde diğer bölümlerde olduğu gibi on bin beğeni alırsa çok mutlu olacağım.

Geçtiğimiz haftalarda Aşkın'ın mankeni olarak yüzünü kullandığımız model benimle iletişime geçerek bu durumdan çok mutlu olduğunu, Ateşpare'nin kitap ve hatta film olmasını istediğini söyledi. Ve artık onaylı mankenimiz.

Bu bölümde Aşkın'ın geçmişinden küçük bir kesit gördük ve bu sadece hayatından geçen zorluklardan bir tanesiydi. Yazması benim için güç olsa da umarım duyguları size güzel yansıtabilmişimdir. Ateş'le Aşkın'ın da inişli çıkışlı bir ilişkileri var ama onlardan daha düzü beklenemezdi, kendileriyle yüzleşirlerken.

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi bekliyorum. Aynı zamanda Twitter üzerinden #Ateşpare tagıyla attığınız tweetleri de kaçırmayacağım bu gece. Umarım sevdiğiniz bir bölüm olmuştur. Gelecek bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.

İletişim için:

İnstagram: cerennmelek

Twitter: cerennmeelek / #Ateşpare

Continue Reading

You'll Also Like

2.5M 106K 27
Psikiyatrist, karanlık kadar çekici ve zeki bir adam... Şizofren, öldürücü güzellikte bir kadın... Her şey çok normaldi ta ki kadının aslında şizofre...
3.2K 510 9
Leelinos: 2 haftalığına 3 bebeğe bakabilir misiniz? Jisungha: Tabii ki, bebekleri gösterebilir misiniz? Leelinos'dan gelen görüntülü arama... Aramayı...
285K 19.7K 27
KEMİKLER MİRASI SERİSİNİN BÜTÜN KİTAPLARI BURADADIR. KİTAPLAR BAĞIMSIZ DEĞİLDİR AMA HER KİTAP FARKLI KARAKTERLERİN HİKAYESİNİ KONU ALMAKTADIR. - BİR...
3.3M 184K 39
Güneş: Polis ol, polisle birlikte ol ama asla polislik olma demişler ya Güneş: Halt etmişler Güneş: Tutuklayanım sen olacaksan polislik olmaya razıy...