PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚

Od bsrarikan_

167K 12.6K 2.9K

Dudakları dudaklarına değdiği an hayat boyunca beklediği anın bu olduğuna karar verdi.Vücudu alev alev yanıyo... Více

♚Tanıtım♚
♚1.bölüm♚
♚2.bölüm♚
♚3.bölüm♚
♚4.bölüm♚
♚5.bölüm♚
♚6.bölüm♚
♚7.bölüm♚
♚8.bölüm♚
♚9.bölüm♚
♚10.bölüm♚
♚11.bölüm♚
♚12.bölüm♚
♚13.bölüm♚
♚14.bölüm♚
♚15.bölüm♚
♚16.bölüm♚
♚17.bölüm♚
♚18.bölüm♚
♚19.bölüm♚
♚20.bölüm♚
♚21.bölüm♚
♚22.bölüm♚
♚23.bölüm♚
♚24.bölüm♚
♚25.bölüm♚
♚26.bölüm♚
♚27.bölüm♚
♚28.bölüm♚
♚29.bölüm♚
♚30.bölüm♚
♚31.bölüm♚
♚32.bölüm♚
♚33.bölüm♚
♚34.bölüm♚
♚35.bölüm♚
♚36.bölüm♚
♚37.bölüm♚
♚38.bölüm♚
♚39.bölüm♚
♚40.bölüm♚
♚41.bölüm♚
♚42.bölüm♚
♚43.bölüm♚
♚44.bölüm♚
♚45.bölüm♚
♚46.bölüm♚
♚47.bölüm♚
♚48.bölüm♚
♚49.bölüm♚
♚50.bölüm♚
♚52.bölüm♚
♚53.bölüm♚
♚54.bölüm♚
♚55.bölüm♚
♚56.bölüm♚
♚57.bölüm♚
♚58.bölüm♚
♚59.bölüm♚
♚60.bölüm Son'ların Engin Sınırsızlığı Gözyaşıyla Kuşandı "final"♚
♚Özgürce Savruluş Töreni ♚

♚51.bölüm♚

925 138 118
Od bsrarikan_

Boğazı pamukla doluymuş gibiydi, yutkunamıyordu. Geçmişteki hüzün dalgaları tarafından yıkanıyordu. Duydukları...Tanrı aşkına, bu sefil yaratığın söyledikleri doğruysa eğer geceler boyu katil sıfatıyla zihninde kurduğu mahkemeler boşunaydı.

"Neden?" diye soludu "Ben...Anlamıyorum bana eziyet etmekteki amacınızın gerekçesi ne?"

Göğsüne çarpan öfke bulutları katlanıyordu. Narin parmaklarını ecel terleri döken Douglas'ın yakasına geçirip onu kendisine doğru çekti.

"Seni lanet olası, görgü tanığı olduğunu zamanında söyleyebilirdin. Şahit olduğun her şeyi polise anlatabilirdin. Tanrım, tek bir kelimenle taşlar yerine oturabilirdi. Herkesin gözünde küçük düştüm." Özellikle de ona değer verip en mahrem sırlarını paylaşan Doktor Giselle'nin gözünde...

"Hey, nedenini nasılını sorgulayamazdım. Bana verilen emirlere itaat etmem gerekiyordu." karanlık bakışları ninja kadın ile ayaklı karizmanın üzerinde dolandı.

"Benden uzak durun. Size verecek bir şeyim yok."

Kartlarını açık oynamasının zamanı gelmişti. Düşlerinin katilinden birkaç adım uzaklaştı.

"Dinle, senin gibi adamlara bağışıklığım var." diye tısladı zehir tükürür gibi.

Ona yaşattığı her şeyden nefret ediyordu. Pislik herif yüzünden neredeyse geleceği elinden alınıyordu.

Gözlerini kısıp kollarını öfkeyle göğüs hizasında bağladığında Çenesi Gamzelinin kontrolü ele alan uyarıcı bakışlarına daldı. Sanki 'bekle' der gibiydi bakışları bana bırak...Bana bırak her şeyi düzelteyim. Bana bırak geçmişi sileyim. Öyle yaptı. Sahneyi aykırı dedektifine bıraktı.

"Pekala, demek taksici sendin Hawley hiçbir şeyden haberi olmadığını söyleyen birinden duyabileceğimiz etkileyici bir itiraftı. Sana bazı sorular soracağım. Eğer dürüst olursan Çavuş Wiseman'ın insaflı davranmasını sağlarım. Anladın mı?"

Douglas başını salladı.

"Tek bir soruyu bile cevaplamazsan, bu elimdeki silahı yeniden ateşlerim. İnan bana bunu yaparım. Öfkeliyken gözüm ne denli kara tahmin bile edemezsin. Üstelik bu defa ıskalamam anladın mı?"

Karşısındaki adam sertçe yutkundu. Köşeye sıkışmıştı.

"Eğer yalan söyler ya da kıvırmaya kalkarsan, seni şuracıkta gebertirim. Charlie'nin umurunda bile olmazsın."

"Charlie beni öldürecek."

"Pazarlık edecek durumda değilsin Hawley. Rol yapamazsın sahne kapandı biliyorsun."

Adamın dediğini yapmaktan başka şansının kalmadığını biliyordu. Lanet olsun ki Charlie'nin umurunda olmayacağını o da biliyordu. Kendisine söylenenleri yapacaktı. Avantajlı durumda değildi ve daha şimdiden iki cinayetten bahsedilmesi tüylerini diken diken ediyordu. Konuşacaktı başka şansı yoktu.

"Lütfen," diye mırıldandı "Ölmek istemiyorum."

Brendan ciddi bir ifadeyle dağılmış adama baktı. Şakaklarından aşağıya ter süzülüyordu.

"Ölmek ya da insanca yaşamak bu tamamen sana kalmış."

Bahar'a karşı takındığı saçma tavır için onu darmaduman etmek istiyordu ancak sakin kalmalı işine yarar bilgilerin tamamını almalıydı sonrasında Portola Valley'e hep birlikte döneceklerdi. Çavuş da öğrenecekti her şeyi. Ama önce nikotin ihtiyacını gidermeliydi ağır hareketlerle bir sigara yaktı. Sırtını yaslayarak bacak bacak üstüne attı. Gözlerini okyanus esintisini taşıyan pencerelere dikmişti. Mevsimi düşündü Tanrım ölesiye cesurdu, adamın açığını ortaya çıkarırken bir an bile sesi titrememişti. Delici bakışlarını muhatabına çevirdi.

"13 Aralık gecesi Redwood City yolundaydın. O gece neden oradaydın, eğer bu yalnızca bir ziyaretse ziyaret sebebin neydi?"

Pekala bu soruya nasıl cevap vereceğini bilemiyordu. Bileğindeki kelepçeler umurunda değildi. Bu işlere nasıl bulaştığını nereden başlayacağını...Kalkan silaha hedef olmak istemiyordu.

"Aslına bakarsan, ben... bilemiyorum dostum. Charlie bana bir adres verdi tarih ve saati o ayarlamıştı kaçak bir plakayla beni oraya gönderdi. Sanki o..."

"Sanki o ne?"

"Dinle, nasıl olduğunu bilemiyorum ama bana onun fotoğrafını verdi iyi bak kız bu dedi. Taksiye binecek nereye isterse götür dedi."

"Sana kimin fotoğrafını verdi."

Kalın dudaklarını ısırarak ufak tefek kadını işaret etti.

"Nedenini sormadın mı peki?" Sesinin tonu tehlikeli bir hal almıştı.

"Her şeyden öylesine emindi ki. Ona soru soramazdınız asla. Yalnızca dediklerini yapabilirdiniz."

"Kimseyi görmedin mi, ya da şüpheli bir şey?"

"Ben...Ah, hayır."

"Emin misin?"

"Eminim karanlık ve oldukça soğuk olduğunu hatırlıyorum. İlk kar taneleri düşerken görevimin başındaydım hepsi bu. Onu alıp istediği yere götürdüm. Cinayetle ilgili hiçbir şey görmedim ne gidiş ne de dönüş yolunda."

"Yani, dur bir dakika Charlie McKinley bir gün kapını çaldı birbirinizi üç yıldır tanıyordunuz sana bir iş olduğunu söyledi ancak işi derinlemesine anlatmadı. 13 Aralık gecesi 23.56'da bu fotoğraftaki kızı tam şu adresten alacaksın dedi hepsi o kadar öyle mi? Buna inanmalı mıyım?"

Sertçe yutkundu, ağzı kurumuştu bir yudum su için her şeyini vermeye hazırdı.

"Hayır...Evet, özür dilerim yemin ederim sonrası hakkında ne soru sormama izin verdi ne de herhangi bir yorum yaptı. Paramı verdi ve geldiğim yere geri postaladı beni. Ortalarda olmamı istemediğini seziyordum ama birini öldürecek kadar ileri gittiğinden haberim yoktu. Hele ki suçu başkasının üstüne yıkmak istediğinden."

Ela Gözlü, Soylu, Çenesi Gamzeli on numaralı dedektif bakışlarından birini cömertçe sunarken nutku tutulmuştu. Mevsimin suçsuzluğunun ispat edilmesine son bir adım kalmıştı artık minicik bir adım.

"Tanrı aşkına, Charlie McKinley yalnız çalışıyor olamaz kaç kişilik bir çete bu?"

"Ben yalnızca Charlie'yi tanırım. İşin içinde başka kim var bilemem. Mücevherat tasarımcısı kimliği dolayısıyla birçok güçlü bağlantısı var. Her ortama kolaylıkla girip çıkabilir."

Brendan bir an başını eğip düşündü. Sahnenin arkasında başka biri daha olmalıydı. Larissa ve David'in ölümü kimin işine yarardı? Sonra hızla başını kaldırdı.

"Charlie'nin odası nerede?"

Douglas sarardı, sessizliğini korumak isterken adamın sabrının son raddeye geldiğini fark ediyordu.

"Şey, bu katta koridorun en sonundaki oda." Yüzü gölgelendi. "Kilitli ama. Ben de dahil kimsenin içeri girmeye yetkisi yok."

"Şimdiye dek iyi gidiyordun Hawley bence elindeki şansı kaybetme."

"Şehir dışındayken eve göz kulak olduğumu söylemiştim hatırlarsan, buna temizlik ve tadilat da dahil ancak o oda her zaman bunun dışındaydı." Gözlerini kırpınca alnından damlayan ter göz kapağının üstüne düştü.

"Hadi ama odada ne olduğunu hiç mi merak etmedin?"

Sesinde öyle aşağılayıcı bir ifade vardı ki duymamak imkansızdı.

"Bilirsin kediyi merak öldürür derler."

İyimser bir ifadeyle ona baktı "Hadi ama Hawley, bana tüm bunların bir tesadüf eseri olduğunu o odaya hiç girmediğini söyleme." Pekala tüm bu olanlar biraz sersemleticiydi.

Adam kendini savunur gibi başını dikleştirdi saniyesinde yanıtladı.

"Yalnızca para dostum. Her kapıyı açar dediklerinden."

Douglas'ın gözleri, karşısındaki adamın omzunun arka tarafına kaydı, kadının varlığı bu işin peşini asla bırakmayacağının kanlı canlı kanıtıydı adeta. Lanet olsun ki onu ilk görüşte tanımıştı.

Başını eğerek vücudunu süzdü. İnce yapılı lise öğrencisinden farksız görünen kadın şimdi karşısında duruyordu. Başına taktığı kırmızı peruktan fırlayan açık kahverengi saçlar narin yüz hatlarını çevreliyordu. Küçük burnu, somurtkan dudakları ve öfkeli yeşil gözleriyle soğukkanlı fakat kırılgandı.

Douglas nabzını hızlandıran şeyin malikaneye girişlerinde yaşanılan arbededen mi yoksa içinde bulunduğu durumdan mı kaynaklandığından emin olamıyordu ama kendini yeşil gözlerden ayıramıyordu. Tanrı aşkına, Charlie'nin onunla derdi neydi?

Bakışmayı sonlandıran kadın oldu. Tavşan deliğinden içeri düşmüş Alice gibi hissediyor olmalıydı.

"Her şeyin canı cehenneme!" Brendan alçak sesle söverek koridora yöneldi. Nedendir bilmiyordu ama içinden bir ses Hawley'e güvenmesi gerektiğini söylüyordu. Adam bir oyunla kaçıp gitse bile gizlediği kamera kayıtları her daim onunlaydı.

Odaya ulaştığında kapıdaki şifreli güvenlik sistemiyle donakaldı. Charlie ne saklıyor olabilirdi? Bu kapının arkasında bir şey vardı. Bu kapının arkasında Bahar'ın özgürlüğü vardı hissediyordu. Sahip oldukları küçücük şansa tutunmak istiyordu.

"Şimdi ne yapacağız dedektif?" diye sordu düşlerinin baharı hemen arkasındaydı. "Kapıyı mı kıracağız?"

"O kadar basit değil mevsim."

Cebindeki deri cüzdanın içinde maymuncukları vardı. FBI'dan bir arkadaşının kilitli bir kapıyı nasıl açacağını öğretmişti. Anahtar girişine bastırdığı maymuncukla bir teli destekleyip on saniye içinde kapıyı açabiliyordu. Çok zamanın varmış gibi davranırsan birkaç saniyede bu iş tamamdı acele edersen tüm gününü alırdı. ancak bu şifre her neyi saklıyorsa riske atamayacağı kadar mühimdi.

"Hey, dostum tam olarak ne arıyorsunuz?"

Douglas'ın işbirlikçi sesi gergin ortama çöktü.

"Kesin olarak bilmiyorum ama bulunca anlayacağız."

Bahar öfkeyle 7 haneli şifreli kilit ekranına bakıyordu Sacramento'da yaşanılanlar gözlerinin önünden geçiyordu.

"Tanrı aşkına, ikinci dünya savaşındaki enigma makinesi karşısında değiliz."

Babasının evinde Darrow ile yaşadıkları korku dolu dakikalar uzak bir hatıraydı şimdi. Öz babası tarafından alnına silah dayanmamıştı sanki. Brendan'ın birkaç yanlış şifre denemesini alt dudağını dişleyerek izledi. Babası, ikinci ismini koymuştu şifre olarak. Kahrolası kart zampara sen hangi şifreyi kullanırdın? Paniği artıyordu.

Birden ümitsizce yanı başındaki kelepçeli adama baktı. Ufacık bir umutla "Charlie'nin çocuğu var mıydı?" diye sordu.

Douglas omuz silkti. "Yalnızca bir kız. Allison."  Kafası karışmıştı.

Çenesi Gamzeliye sokularak titrek parmaklarını uzattı, ümitsizce düşünebildiği tek kodu girdi. ALLISON.

Üçünün de şaşkın bakışları altında. Kırmızı yanıp sönen ekran önce beyaza döndü sonra tiz bir bip sesiyle sıfırlanarak yeşil ışık yandı. Tanrı aşkına, kapı açılmıştı. Ne kadar psikopat da olsa babasının taktiği ilk defa işe yaramıştı.

"Şanslıydın ninja" dedi Douglas yanından geçerken. "Kabul et."

"Şansa inanmam."

"Haydi şu işi bitirelim."

*

Odada her şey olabilirdi. Bıçaklar, silahlar, ilaçlar , testere, ip, uyuşturucu maddeler, yanıcı maddeler hatta Larissa'nın göğsüne saplanan türde neşterler. Bir katile ait olabilecek türde her şey.

Üçü de bunları düşünüyordu. Hiç kimsenin aklında tüm duvarların boy aynalarıyla kaplı olduğu soyut bir dünyayla karşılaşmak yoktu. Ne var ki Charlie McKinley'in kötü bir espri anlayışı vardı.

Brendan Wilder öfkeyle etrafı dolaştı. Aynaların farklı açıları yansıttığı odada, üzeri siyah kiraz ağacı ve ceviz kerestesinden kakmalı on metrelik maun masanın yanı sıra üç tane Marion Pike suluboya resmi, saksı içinde radyasYon emici kaktüs, tezgahı ayna kaplı bir bar ve tabii ki olmazsa olmaz  su soğutucusu vardı.

Masanın üzeri kalabalık ama düzenliydi. Özenle sıralanmış evraklar ve dizüstü bilgisayar duruyordu .Kendisini izleyen iki çift göz eşliğinde oturup cinayetlere dair bir delil aramaya koyuldu. Çekmecelerdeki evraklar birkaç ödenmemiş fatura, boş not defterleri, pullar, birkaç mücevher broşüründen ibaretti.

Bir alttaki çekmece dosyalarla doluydu. Onlara da göz gezdirdi ancak hepsi son dönemlerde yapılacak olan tasarım günleriyle alakalıydı. Lanet olsun ki fayda sağlayacak sağlam delilleri yoktu. Arkasına yaslanarak burun kemerini sıktı şimdi ne olacaktı? Charlie bir hayaletti. Sahiden kimdi?

Kapının üstünde duvardaki deniz kabuğu şeklindeki oyukta, üzerlerinde kitaplar, eski bir kasetçalar, büyük bir vinil plak ve kaset koleksiyonu olan raf gözüne çarptı.

Ani bir refleksle rafa ulaştığında on santim kalınlığında bir dosyaya ulaştı. Eski gazete kupürü içinde birikmiş sayısız raporu, ifade tutanağı örneklerini parmaklarıyla karıştırdı. Charlie bu belgelerde 'dolandırıcı' ya da 'uyuşturucu kaçakçısı' olarak betimleniyordu. Davaların birçoğunda sonuca ulaşılmamıştı. İki deva polis açısından çözülse de failleri delil yetersizliğinden serbest kalmıştı.

Bahar da yaklaşarak elindeki belgelere odaklandı. Tanrı aşkına, bu adam tasarımcı falan değil şarlatan bir katildi. Geçmiş zamanlı kısa bir özgeçmiş belgesini eline aldı.

Washington doğumluydu anne ve babasını küçük yaşta yangında kaybetmişti. Los Angeles'a 1980'li yıllarda gelmişti. Seksenli yılların devamında hemen hemen her türlü ayak işini yapmıştı. Uyuşturucu işinde yakalanınca farklı alanlara yönelmiş 1993'te ruhsatsız silah bulundurmaktan para cezasına çarptırılmıştı. 1996 yılında evlilik dışı bir kız çocuğu dünyaya gelmişti. Mahkeme kayıtlarına annenin tecavüz mağduru olduğu yazıyordu. Tecavüzden iki yıl hapis yatmış ancak avukatının yüksek mahkemeye itirazı sonucunda beraat etmişti. 1998'de fedailik yaptığı barı soymuştu.2002 yılından itibaren sosyeteye bir şekilde kendini kabul ettirmiş mücevherat tasarım işiyle uğraşmaya başlamıştı. Suç dosyasının epey kabarık olduğunu dile getirmesine gerek yoktu.

"Tanrı aşkına, şimdi ne yapacağız?"

Brendan bilgisayarı aynı şifreyle açarak internet sağlayıcının adresini yazdı. E-postalara ulaşmasını sağlayan kutucuğa tıkladığında Adresi ve şifresini soran ekran açıldı. E-mail adresi otomatik geliyordu ama şifresi neydi? Doğum günleri, en sevdiğin evcil hayvanının adı, evlilik yıldönümün asla unutamayacağın şeyler. Birkaç denemeden sonra Charlie'nin basit bir şifre kullandığını fark etti. İsim ve tarih kombinasyonu sonucunda ekran değişti ve gelen kutusu açıldı. Boştu. Gönderilen e-posta kutusu da boştu. Tam umudunu yitirmek üzereyken diğer klasöründe önemsiz reklam mesajlarının altında onu gördü. Tanrım...Bahar'ın Los Angeles'ta çalıştığı hastanenin bahçesinde habersizce çekilmiş üniformalı bir fotoğrafı karşısındaydı şimdi. Hemen altındaki mesaj ise daha çarpıcıydı:

'Bu iş için yalnızca sana güvenebilirim.'

Tanrı aşkına, bir iz bulmuştu. Bu mesajı Charlie'ye atan her kimse onu yönlendiren her şeyi planlayan da aynı kişiydi. Kahretsin, sahnenin arkasındaki kişi oydu. Buna emindi. Hesap etmediği tek şey bu küçücük e-posta parçasından bilgisayarının IP adresine tüm kişisel bilgilerine ulaşma güçlerinin olduğuydu. Lanet olası hata yapmıştı işte.

"Seni buldum." diye fısıldadı. "Tanrı şahidim olsun ki seni buldum."

Sözcükleri, içlerindeki samimiyetle birleşince göğsüne ateş topu gibi çöktü. Ayağa kalktı.

"Ah, bu benim." diye mırıldanan mevsimin peruğunu çıkararak yüzündeki saçları çekti.

"Sen yalnızca güçlü olmaya devam et. Yalnızca içinde yanan ve seni en zor zamanlarda ayakta tutan ateşi biraz daha körükle göreceksin bak daha parlak yanacaksın. Yanacağız." Saçlarının tepesinden öptü.

"Beni sakın bırakma. Şimdi ve daha sonra."

"Asla. Dört mevsim değil tek mevsim." diye soludu boynunu her bir milimetresini öpebileceği bir açıyla yay gibi yukarı doğru gerdiği bir anda kelimeleri yüreğini okşadı.

Her ikisi de kandırılma hissiyle başa çıkmaya çalışan Douglas'ı unutmuşlardı. Charlie'nin gizemli biri olduğunu biliyordu ancak bir katil olması bardağı taşıran son damlaydı. Ne olursa olsun adaletin yanında olacaktı adaleti yanıltmayacaktı.

"Ee, pekala gençler şu kelepçeleri çözseniz artık diyorum. Adalete doğruları anlatmaya ne zaman gidiyoruz?"

*

Portola Valley'e döndükleri zaman gece hakimdi. Gök arka taraftan açık olsa da mor bulutlar göğü kuşatmıştı. Tepeler ve ufak kasaba bir masaldan fırlamış gibi doğaldı. Bahar içinin titrediğini hissetti. Her gidiş bir dönüşe gebeydi. Douglas'ın kısıtlı imkanlarıyla bulup kullandığı araç polis merkezinin hemen önündeydi. Adamın yüz seksen derecelik dönüşü taktire şayandı.Risk alarak ona güvenmişlerdi.

"Peki ya kaybedersek bizi dinlemezlerse? Ben...Bu ihtimalle yüzleşmeye hazır değilim."

Buraya en son geldiğinde sırtlandığı yalnızlık duygusu hiç de azımsanmayacak türdeydi. Alec'in kaba tavırlarını, Çavuş Wiseman'ın öldürücü nefretini unutamıyordu.

"Kaybetmeyeceğiz. Kanımızın son damlasına kadar savaşacağız. Söz ver bana ne söylenirse söylensin bu işin peşini bırakmayacaksın."

Gözlerini kısmış ona bakarken Çenesi Gamzeli elini tutarak gülümsedi.

"Çavuş Darly Wiseman'la son bir yüzleşmemiz var."

Dürüstlük ve güven uzun aylar boyunca sürdürdükleri ilişkilerinin temel taşı olmuştu. Douglas önde ikisi arkasında el ele polis merkezine girerken söylenecek bir şey kalmadığının ikisi de farkındaydı. Bu yüzden kendi düşüncelerine gömüldüler ve sessizce meraklı fısıldaşmalar eşliğinde yol almaya devam ettiler.

Brendan nöbetçi polis memuruna her şey doğal seyrindeymiş gibi selam verdi.

"Çavuş Wiseman'ı görmek istiyoruz."

Adamın şaşkınlığı görülmeye değerdi hemen telefona sarıldı.

"Hey, hoş geldin dostum. Sanırım yeni deliller kapıda."

Calvin'in dostane bir biçimde sarılarak gözlerini devirmesi. Brendan'ın kahkaha atmasına sebep oldu. Tanrı aşkına onu özlemişti.

"Bakacağız."

"Sanırım yeni bir kitap yazacağım. Masumların Aşkı?"

Ofislerin bulunduğu koridora yönelirken Calvin'in bakışları Douglas ile Bahar arasında gidip geliyordu. Anlaşılan o ki iz peşindeki meşhur çift her ne olduysa apar topar dönmüşlerdi. Zira kadının üzerindeki elbisenin ve dağınık saçlarının başka açıklaması olamazdı. Üzerindeki cekete baktı. Tanrı aşkına eski dostu bu minik ebeye gerçekten abayı yakmıştı.

"Bölüm bir. Delil yetersizliğinden serbest kalamadınız mı hemen bir kaçış planı yapın. Beyaz atlı prensiniz tüm uçakları devreye sokar sizi alır İngiltere'ye uçurur."

Calvin elleriyle tırnak işareti açar gibi yaptı, "Dikkat tüm bunları yaparken jaguar'ı kullanmamanız önerilir aksi halde yolda kalma riskini çok yüksek."

Calvin Harper'ın cana yakın zevzeklerine gülümsememek elde değildi.

"Senden ne haber? Samuel dosyası ne alemde?"

Darrow, "Patron," diye coşkuyla yanına sokulduğunda Bahar bu üçlünün dostluklarına imrenerek baktı. Elinde olmadan Carla'yı düşündü sırf merakından polis merkezine kadar gelmişti. Ona açıklama borçlu olduğunu biliyordu. Her şey güzel olacaktı hissediyordu.

"Meşhur Gölge Adamımız kimliğini daha fazla saklayamadı."

"Hadi canım kimmiş?"

"Eric Cordone."

Gerçek ismin ne diye sormuştu o gece.

'Ölüm.'

Şaşkınlıktan irileşen gözlerle Bahar ile birbirlerine baktılar. Zor bir doğuma çağırdığı gece dün gibi aklındaydı. Chelise ve bebeği...Sonrasında Brendan'a anlatmıştı olanı biteni. Anka Kuşunun hikayesiyle doğmuştu küllerinden yeniden. Gözünden taşan bir damla yanağına damladı.

"Şaka yapıyorsun. Koynumuzda bunca zamandır o yılanı mı besledik yani?"

Calvin kısacık kesilmiş saçlarını okşadı.

"Ne yazık ki öyle dostum." Bu kim diyen hoşnutsuz bakışları Douglas'ın üzerinde dolaştı.

"Larissa Nolan cinayetiyle ilgili ne biliyorsa anlatacak."

Douglas başını sallayarak elindeki bilgisayar çantasını ve kamera kayıtlarını Darrow'a uzattı.

"Pekala, şu işin icabına bakalım."

Darrow önde Douglas arkasında cam bölmeli ofislerden birine ilerlerken Brendan'ın delici bakışları şahin misali etrafı tarıyordu. Korktuğu gibi olmamıştı hiç kimse mevsime düşman gibi davranmamıştı.

"Senaryo nasıl?"

"Ağına düşürmeye çalıştığı kızlardan birinin ağabeyi çetin ceviz çıkmış. Delikanlılardan biri de her şeyi açık etmiş. Kızları tuzağa çeken piyon olduğunu itiraf etmiş."

Tanrım, içi acıdı. Kendi dertlerini rafa kaldırıp o küçücük sağlık evinde Sally'i muayene ettiği gün sevgilisini savunmak isteyen o ürkek kız...Taşlardan biri daha yerine oturmuştu işte. Liderin adamı Eric Cordone'ndu demek. Ela Gözlü, Soylu , çenesi Gamzelinin doğum gününde onunla dans etmek istediğini söyleyen adam. O gece aseton kokuyor demişti Sally. İki polis memurunun erkeklere özgü muhabbetine daldığını hissetti.

"Eric Cordone diyabet hastası mıydı?"

Calvin'in sorgu dolu bakışları anında genç ebeye kaydı. Konuyla alakasını anlamıyordu ama evet Eric bir süredir şeker için insülin tedavisi görüyordu.

"E...Evet Bayan Johansen. Size de bu vakada yardımcı olduğunuz için teşekkür boçluyuz. Zira Sally konusunda bilgilendirme yapmanız bağlantıyı kurmamızda yardımcı oldu."

Yeşilleri elalar ile buluştu. Tanrı aşkına, onu sağlık evinin önünde beklerken dinlediğinden bile emin değildi; fakat Çenesi Gamzeli bu işin peşini bırakmayacak kadar sözünün eriydi.

"Kaçmaya çalışmış lakin iki gün evvel Grace Valley çıkışında yakalanmış."

"Tanrı aşkına, nasıl bir şerefsiz çoluk çocukla suç ortaklığı yaparak insanların hayatını karartmayı göze alabilir."

"İnan bana dostum sonucu çok ağır alacak. Çavuş en ağır şekilde yargılanması için elinden geleni yapıyor. Bilirsin polis merkezinin adı onun için her şeyden önce gelir."

Derin bir nefes aldı, bir şeyler söylemek isteyen dudakları fersizdi. Calvin çağrı cihazını takiben çalan telefonuyla yanlarından ayrılırken mevsimin siyah plastik sandalyelerden birine oturmuş düşünceli biçimde etrafa baktığını gördü. Hissiyatını anlamak oldukça güçtü. Sally konusunda hassas olduğunu biliyordu. Aslına bakılırsa konu kadın ve bebekler olduğunda oldukça hassaslaşıyordu. Bir an evvel dik durmalı neden burada olduğunu hatırlamalıydı.

Sonra sağ tarafında bir ses duyunca dönüp ceketi ve kravatıyla birlikte son derece derli toplu görünen Darly Wiseman'ı gördü. Geniş alan birden ağırlaşmış kimsesiz kalmıştı şimdi.

"Beni takip edin."

Böylece Çavuş önde onlar arkada duvarları açık mavi renge boyalı oldukça aydınlık bir koridordan geçerek kapısında siyah harflerle sorgu odası denen cam kapılı bölmeye geçtiler. İçeride üzerinde bir kayıt cihazı ve mikrofon olan eski bir masa vardı ve beton duvarlar iki adet turuncu balığın yaşadığı ufak bir akvaryum rafı dışında boştu.

Bir an evvel konuya girmek isteyen Brendan mevsimle aynı anda ufak deri koltuklara çöktü. Masanın hemen karşısındaki Wiseman'ın bakışları buz gibiydi. Ne Wilder ne de evlat hiçbir hitap cümlesini barındırmıyordu.

"Evet," diye soludu kayıt tuşuna basarken "Sahip olduğun bazı hakların olduğunu biliyorsundur."

"Biliyorum. Beni tutuklayacak mısınız yoksa?"

"Vazifeni kötüye kullandın. Hoş geldin deyip sıcak bir karşılama töreni mi hazırlamalıydım?"

Rahatsız olduğunu Darly'e fark ettirmemeye çalıştı.

"Biliyorum söyleyeceklerimin sizin gözünüzde bir hükmü yok. Size garip geldiğinin farkındayım."

"Evet, garip olduğu kesin."

Hayatında ilk defa birinin karşısında eğilip bükülüyordu. Mesleğini kötüye kullandığını biliyordu. Sessizlik çığ gibi büyürken adamın delilleri koyduğu torbaya baktı.

"David Ramsey ve Larissa Nolan'ın katilinin aynı kişi olduğunu düşünüyorum."

Vücudundan yayılan sıcaklık Bahar'ı hazırlıksız yakalamıştı. Martın sıcağı kasabayı erken ele almış görünüyordu. Alnında beliren ter damlalarıyla daha ne kadar orada kalacağını bilmiyordu. Birtakım kurallardan bahsedildi, sonra yeniden yasalardan ve bir kez daha kurallardan. Odası ağır ve boğucu bir hale gelmişken Çavuş Wiseman kamera kayıtlarını gördüğünden Douglas'ın ifadesinden ve en önemlisi Charlie'nin e-postasına gelen mailden bahsetti. Tüm kaynaklarını kullanacak ve o mesajın gönderildiği bilgisayara ulaşılacaktı.

Önündeki plastik masadaki sudan yudumlarken pencereden dışarı dikti gözlerini. Ay ışığı  perdeden içeri süzülüyor masanın damarlı çizgileri arasında dolanıyordu.

"Size söylüyorum Bayan Johansen."

Ani bir refleksle kendine geldi. O kadar yorgun ki...Üstelik bunun uyumakla bir alakası yoktu.

"14 Şubat gecesi size çarpan araç hakkında malumatımız var. Gördüğünüz kadarıyla saldırganın yüzünü tarif edebilir misiniz?"

"Ben...Karanlıktı."

"Hepsi bu mu?"

"Ayıldığımda yanı başımda bir kolye vardı."

"Pekala, kolyeyi tarif edebilir misiniz?"

"Ben..."

Bir an için Çenesi Gamzelinin uyarıcı bakışlarını ruhunda hissetti. Yardım et bana! Söyleyebildiklerimden daha fazlasını anla! Genç adamın hafifçe onay veren çehresi üzerindeki ceketi sıyırıp boğazındaki kolyeyi açığa çıkartmasını sağladı.

Kanıtı bizzat kendi gözleriyle görmemiş olsaydı, kimse bir kolyenin bu denli muhteşem olabileceğine ikna edemezdi onu. Ama Çavuş Darly Wiseman kanıtı görmüştü. Charlie MmcKinley'in onu katile götüreceğinden artık emindi. Meslek etiğine uygunsuz davranarak Bahar'ı suçlamak kolayına gitmişti ancak şimdi...

"Pekala evlat, anlaşılan o ki Bayan Johansen masum ; ancak bu otoriteye karşı gelmediğiniz anlamına gelmiyor. Yaptığın şey çılgıncaydı. Ekibime güvenmek yerine başına buyruk hareket ettin. Bambaşka bir ülke, sahte kimlikler, renkli bir hayat...Söyler misin böyle nereye kadar devam edeceğini düşünüyordun? Douglas ortaya çıkmayabilirdi daha da kötüsü katil size zarar verebilirdi."

"Ben sadece inandığım şeyin peşinden gittim. Yanlışlarım olduğunun farkındayım Çavuş Wiseman vereceğiniz her türlü cezaya razıyım. Ödememi isteyeceğiniz tüm bedeller masum bir insanın aklanmasına değer."

Kapıda kopan gürültü, fırtınanın ne denli yakında koptuğunun göstergesiydi adeta. Cam kapıya dönen bakışları Gölge Adamla karşılaştığında Bahar nefesini tuttu. O pislik çuvalından nefret ediyordu. Elinin üzerindeki el usulca elini sıkarken yanında olduğu için ne kadar mutlu hissettiğini anlatacak kelime yoktu. O bir polisti, her ne kadar uzun süredir bunu aklının gerisine atsa da ruhunun aynası yanı başındaydı. Katil ortaya çıktıktan sonra ilişkileri hakkında konuşacaklar yepyeni bir hayata başlayacaklardı bu hissediyordu damarlarında dolanan ateş yalnızca kötü adamları haklayacaklarını fısıldıyordu.

Koridorun loşluğuna rağmen Eric'in yanındaki üçüncü adamı görmüştü. Alec'ti bu ona saldıran onu hapse atmak isteyen adam. Zaman bir anda yavaşladı ama aynı zamanda çok hızlı akıyor gibiydi. Aldığı her nefes canını yakıyordu.

Gözleri gözyaşlarıyla yanıyordu, boğazında devasa bir düğüm vardı. Kenara çekip ağlamak, cenin pozisyonu alıp gerçeklikle bir daha asla yüzleşmemek istiyordu. Sonsuz hayal gücü ona her an daha kötü senaryolar fırlatıyordu. Çırpınan kalbi her şeyi fısıldıyordu eski dostlar çıkarları bitince düşman olmuştu. Bir yanlış düzelmişti sırada daha büyük bir yanlış vardı ve Çavuş Wiseman onların yanındaydı.

"Şimdilik ceza bahsini kapatalım. Şüpheli listemizin en başında aniden ortadan kaybolan bir herif var."

"Aklınızda ne var efendim?"

Usulca çenesini sıvazladı.

"Öyle bir hamle yapmalıyız ki, katil her kimse ateşe dayanamayan pervane misali olay mahalline geri dönmeli."


► Bölüm parçası ; Justin Timberlake_Mirrors ♫

►Dikkat Turuncu ★'ı es geçmeyin lütfen!

Değerli Portola Valley ailesi, birçok sırrın açığa çıktığı bir bölümü sayfalarımızın arasına kattık. Benim çok severek yazdığım işin aslı biraz konuları hızlandırmak istediğim bir bölüm oldu. Zira Gölge Adamın kimliği de yan karakter olmasına rağmen mühim bir ayrıntıydı.

Şimdi sırada ipliği pazara çıkan esas katilimiz var. O şuan saklandığını zannediyor ancak durumlar hiç de onun bildiği gibi değil. Zira aksiyon filmlerinden bile nefret eden esas kızımız büyük bir özveriyle katilin peşine düştü. E tabi taksicimizin yardımlarını da unutmamak lazım. Son bir hamle kaldı. Bir sonraki bölümde Darly Wiseman'ın planına dahil olacağız.

Yorumlarınızı özellikle de oy vermenizi bekliyorum. Neden hayalet okuyucu olmak için bu kadar diretiyorsunuz.1 Oy ne kaybettirecek anlamış değilim.

Desteğini hissettiren herkesten huzur kokan yorumlar bekliyorum. Zira bu ara ihtiyacım olan tek şey kelimeler, kelimeler ve de kelimeler...

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

2.3M 37.5K 55
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...
1.3M 78.6K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
27.5M 1.3M 81
"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Ben sana böyle...
763K 28.9K 91
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...