Nyx • Pietro Maximoff

Da nyksblack

68.3K 5.1K 3.4K

𝐵𝑖𝑟 𝑀𝑎𝑟𝑣𝑒𝑙 𝐻𝑖𝑘𝑎𝑦𝑒𝑠𝑖... Korkuyordum ondan, çünkü yavaş yavaş beni kendine aşık ettiğini biliy... Altro

𝓟𝓻𝓸𝓵𝓸𝓰𝓾𝓮
𝓟𝓻𝓸𝓵𝓸𝓰𝓾𝓮
Giriş
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12 - Sokovia savaşı (part-1)
playlist
13 Sokovia savaşı (part-2)
ÖZEL BÖLÜM
15 ÖZEL BÖLÜM
16 - Kırmızı zırh / Kırmızı kan
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27 ve 28. BÖLÜMLER
29
30
31
32
33
34
35

14

1.5K 127 79
Da nyksblack

Ölmediiiim, ama ucundan döndüm de denebilir.

Fazla uzatmak istemiyorum, iyi okumalar.

Birazdan okuyacaklarınız yüzünden bana kızmayın lütfen.

Size, güneşin bir gün tekrar üzerlerinde parlayacağını söylemekten başka bir şey yapamam.

Başlamadan önce oy verir ve yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz<3

Hepsi siyahlar içindeki onlarca insan, sıra sıra dizilmiş sandalyelerde oturuyordu.

En önde oturan herkes ise, kızın ölümünden kendini sorumlu tutuyordu...

Tony Stark,
Defalarca kez paramparça etmişti Carissa'yı, sonra da eline bir yara bandı tutuşturmuştu. Böylece her şey unutulmuştu.

O dünyayı korumak istemişti, sonuçta görevi buydu. Ultron'u da bu yüzden yapmamış mıydı zaten? Dünyayı, ve içinde yaşayan sevdiklerini korumak için.

Ama bu ondan her seyini almıştı, kızını almıştı. Her şeyden tamamen kendini suçlu tutması da bu yüzdendi.

Çünkü Ultron, onun eseriydi.

Clint Barton,
Kendi kızı gibi sevdiği, çocukluğunu gördüğü kız, onu korumak adına kendini feda etmişti. Şimdi, onun sayesinde karısının elini tutabiliyordu. Onun sayesinde çocuklarına bakabiliyordu.

Onu Clint yetiştirmişti, Carissa her zaman hayatını feda etmeye hazırdı. Bundan haberi olmasa bile.

Carissa Stark, Clint Barton'ın en büyük vicdan azabıydı. Ama aynı zamanda, en büyük minnetiydi.

Natasha Romanoff,
Carissa'ya sırt çevirenlerden biri de oydu. Yıllar önce bırakmak zorunda kaldığı Yelena'yı onda görmek içini parçalıyordu. Daha 12 yaşındaki bir çocuğu bu kadar benimsemek inanılmazdı onun için.

Yine de, ne kadar severse sevsin onu da yarı yolda bırakmıştı. İlk başlarda sadece kardeşine benzediği için sevdiğini düşünüyordu onu, hareketleri, heyecanlı tavrı, dünyaya bakış açısı...

Sonradan fark etse de, Carissa bambaşkaydı. Ama bunu karşısındaki siyah, mor işlemeli tabuta bakarken anlamak canını acıtmıştı. Bencil olduğunu düşünüyordu.

Wanda Maximoff,
Kardeşini kurtarmak için ölen kızın tabutuna bakıyordu dolu gözlerle. İlk karşılaştıkları andan beri Carissa'ya duyduğu sempati belki de bu yüzdendi.

Neredeyse her şeyi ondan alınacakken, Carissa kaderin önüne geçmiş, kardeşinin hayatını kurtarmıştı. Sadece Pietro'yu değil, Wandayı da hayata döndürmüştü.

Ona duyduğu minnet, tarif edilemezdi.

Pietro Maximoff,
'Eğer yeterince iyi olabilseydim, her şey daha iyi olabilirdi.' Diye düşünüyordu. Her şeyden kendini sorumlu tutan çocuğa bu vicdan azabı hiç iyi gelmemişti.

Birkaç gün öncesine kadar, annesi ve babasının katili olduğunu düşündüğü adamın kızı için gözyaşı döküyordu.

Tony Stark ondan ailesini alsa da kızı, onun için hayatından olmuştu. Stark'lar hakkındaki düşünceleri anbean değişiyordu.

İkisi de birbirlerinin hayatını kurtarmıştı. Ama kızın cesedini taşımak hayatında yaptığı en zor şey olmuştu onun için.

Vision,
Vision onu tanımıyordu. Ama Jarvis, onun hayatının her anında vardı. İlk defa burnunu kırdığında, tüm sinir krizlerinde oradaydı. günlerce tek başına kitap okuduğunda ona yemek yemesini hatırlatan kişi oydu.

Koskoca evde, Carissa'nın delirmesini engelleyen kişi de oydu. Vision Carissa'nın hayatının her anını biliyordu. Ondan saklananları da biliyordu, ama söylemek onun işi değildi. Hoş, artık konuşacak bir Carissa'ları yoktu.

Happy, Cora, Cedric hepsi de, bir anda uçup giden kızın en yakınlarıydı.

Cora olanlara anlam veremiyordu, en yakın arkadaşıyla dışarı çıkacaktı, ama ertesi gün ona ulaşamamıştı. Üç ay sonra, kızın kaçırıldığını öğrenmiş, ve daha onunla konuşamadan Carissa ölmüştü.

Cedric de ondan farklı değildi, yine de bir yandan kız arkadaşını teselli ediyordu.

Happy? O sanırım en zayıf halkaydı. Gözleri kızarmış, kızın gidişini hazmedememiş, bir buçuk saattir tabutu izliyordu.

Bu insanların hepsinin bir ortak özelliği vardı.

Hepsi, beşinci evre olan, kabullenme evresini geçmişti.

Cesede otopsiden sonra kimse bakamamıştı. Onlarca kurşun yarası hepsinin içini berbat ediyordu. Hepsi de, belki yüzlerce ceset görmüştü, ama hiçbiri Carissa değildi.

Tony Stark, kızının cesedine bakacak kadar cesur değildi.

Steve Rogers da, Thor da adamın yanında durmuş destek veriyorlardı. Kızını kaybetmenin nasıl bir duygu olduğunu bilmese de, Thor da kardeşini kaybetmişti. Ayrıca Carissa'yı tanıdıkları kısıtlı sürede birbirlerini sevmişlerdi.

"Nereye gömülecek?" Diye sordu Steve, Tony'ye dönerken.

"Hiçbir fikrim yok." Gözleri hala tabuta kilitliydi. "Büyükannesine ve büyükbabasına söyleyemedim bile, nereye gömeceğimi de bilmiyorum. Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi hissettiriyordu, ama şu son birkaç ay... ölüme o kadar çok yaklaştı ki."

"Hiç bitmeyecek gibi hissettiriyor, değil mi?" İkisi de Thor'a doğru döndü. "Ama binlerce yıl yaşasan bile, ölüm her zaman kazanır."

Yakınları sırayla çıkıp konuşma yaptı, yiyecekler ikram edildi ve sonunda sadece yenilmezler kaldı.

Nereye gömüleceği belli olmadığından, Carissa'nın tabutu da geçici olarak kuleye götürüldü Quinjetle birlikte.

Herkesin üzerinde hala simsiyah kıyafetler vardı, kısa bir süre sonra yeni yenilmezler üssüne taşınacaklardı, ama orası bitene kadar burada kalmaya devam edeceklerdi. Bu yüzden ortalık tamamen temizlenmişti.

Salondaki beyaz koltuklara geçtiler, kimse konuşmadan dakikalar geçse de, sessizliği bozan Friday oldu.

"Patron, Bayan Stark, size bir şeyler bıraktı."

"Ne?" Çatılan kaşlar, aniden hareketlenen gözler, hepsi yukarıdan gelen sese dönmüştü.

"Nasıl?" Diye sordu Tony aniden.

"Kendi tarzında bir çeşit kodlama." Diye açıkladı. "Şarkının belli bölümlerine sakladığı bir şifre vardı, protokol devreye sokulduğunda size haber vermem için tasarlanmış bir algoritma."

"Nerede peki?" Natasha ayağa kalmıştı, fazla ciddi duruyordu, belki biraz umutlu.

"Yatağının üzerindeki tablonun arkasında gizli bir bölme var. Eşyalarını buraya getirttiğinde oraya taşımıştı."

Tony aceleyle kalktı ve koşar adımlarla üst kata çıktı, diğerleri de hemen ardından geliyordu. Kapıyı Stark yetkisiyle açarken aniden burnuna Carissa'nın kokusu çarptığında duraksadı.

'Son bir kez görebilme şansım olsaydı keşke, son bir kez sarılabilseydim.' Sol gözünden bir damla yaş akmasına sebep oldu düşünceleri. Ama bunu umursamadan yatağa ilerledi. Diğerleri de kapıdan ona bakıyordu.

Dizlerinin üzerinde yatağa çıktı ve tabloyu tek seferde çıkartıp rastgele bir yere attı. Ancak gördüğü şey yüzünü buruşturmasına sebep oldu. "Kasa var," dedi gözünü ordan ayırmadan. "Şifre istiyor."

"Ne olabilir ki?" Diye sordu Wanda.

"Bilmiyorum." Dedi kaşlarını kaldırarak. "Friday, kostümümün el kısmını getir."

"Üzgünüm patron, ama güç uygularsan, kendini imha eder. Şifreyle açılmalı."

Sessiz bir küfür mırıldandı. "Carissa tuhaf bir kızdı, her şey olabilir."

"Çekil şurdan be!" Clint'in Sam'i iterek odaya girmesiyle ona döndüler. "S1t9a7r0k, bunu yaz." Dedi Tony'ye dönerek.

"Denemekten zarar gelmez." Dedi ve şifreyi girdi.

"Birinci kilit açıldı." Kulede yankılanan ses herkesin kulaklarına dolduğunda şaşkınlıkla Clint'e döndüler.

"Sen nerden biliyorsun?" Diye sordu yüzünü buruşturup.

"Kızını senden daha iyi tanıdığım için olabilir mi?" Diye sordu alayla.

Tony bir şey söylemedi. "İkinci bir şifre, 6 karakterli. Fikri olan?"

"Doğum tarihi?" Diye sordu Rhodey emin olamadan.

'Belki' Der gibi dudağını büktü Natasha "Pek sanmıyorum ama, neden olmasın?"

Doğum tarihini girdi Tony. "Yanlış Şifre. Kalan deneme hakkı, 2."

"Harika! Bir de deneme hakkımız var."

"Kendi doğum tarihini denesen?" Diye sordu Steve.

Onu da denediler. "Yanlış şifre. Kalan deneme hakkı, 1."

"Patron!" Friday'in endişeli sesi kulede yankılandı. "Tekrar yanlış şifre girilirse kasa kendini imha edecek."

"İpucu alabiliyor muyuz?" Diye sordu endişeyle Thor.

Kısa bir sessizlikten sonra Friday tekrar konuştu. "Kelebeklerin kanat çırptığı gün."

"Kelebekler mi? Ne demek bu?" Steve herkesin aklındaki soruyu sormuştu.

"Mantıksal açıdan bakarsak Carissa dünyanın en zeki insanlarından biri. Belki de bir çeşit metafordur."

"Kelebekler, kelebekler!" Tony yüzünü ellerine gömmüş sesli sesli düşünüyordu. Aklına gelen her şeyi tartıyordu. "Kelebek etkisi!" Diye bağırdı en sonunda.

"Yani bir şeylerin tetikleyicisi." Dedi Pietro.

"Kesinlikle! Muhtemelen bir dönüm noktası olmalı, şifresi yapacak kadar da önemli."

"Ee şey, tadınızı kaçırmak istemem ama Carissa'nın çok fazla dönüm noktası oldu." Dedi Rhodey net bir sesle.

"Ben biliyorum." Dedi Natasha sessizliği bozarak. Gözleri hala tek noktaya sabitliydi. "Mehir'in öldüğü gün."

Karısının, yani eski karısının adını yıllar sonra duymak Tony Stark'ın tüylerini ürpertmeye yetmişti. Onun da yüzü ifadesizleşti. Ve kadının ölüm tarihini girdi.

"İkinci şifre açıldı. Hoşgeldiniz, Bay Stark."

Ufak bir 'klik' sesinin ardından gri kasa hafifçe aralandı. Hiç beklemeden kasayı açıp içindeki kırmızı kutuyu çıkardı. Göründüğünden daha ağır olduğu kesindi.

Kutuyla birlikte tekrar salona indiler ve onu orta sehpanın üzerine bıraktılar. Tony kutuyu kendine çevirip üzerindeki yazıyı okudu.

"Carissa Elizabeth Stark."

Beyaz mürekkeple yazıldığı belli olan yazı biraz bozulmuştu. Kutuyu kaldırırken diğerleri de üzerine eğilmişti.

"Günlükler mi?" Diye sordu Steve şaşkınlıkla, içerideki onlarca deftere bakarken.

"Hayır." Natasha içlerinden birini eline aldı. "Anıları." Üst tarafa günlüklerini alt tarafa ise albümlerini yerleştirmişti.

"Emin misiniz?" Diye sordu Vision. "Yani, daha cenaze yeni bitti. Kendinizi zorlamasanız iyi olabilir."

Onu pek takan olmadı. "İlk hangisi? Albümler mi, yoksa günlükler mi?" Diye sordu Clint.

Kararsızca birbirlerine baktılar. "Pekala." Dedi kutuya uzanırken. "Albümlerden başlayalım."

En büyük olan koltuğa, ortaya Tony'i alacak şekilde oturdular. Vision geriye çekilip başka bir koltuğa oturduğunda Wanda ona döndü. "Sen gelmiyor musun?"

"Ben Carissa ile ilgili her şeyi biliyorum, ona söylenenleri de, saklananları da. Ve birazdan olacaklar yüzünden bir kavgayı engellemem gerekebilir." Biraz daha yerleşti. "Ve kalabalıktan uzak dursam iyi olur."

"Android konuştu." Dedi Clint, Vision'ı tiye alarak. Bir yandan da albümlerin üzerinde yazan tarihlere bakıyordu.

"Sanırım en eskisi bu." Dedi 1998 yazılı, deri kapaklı, enine geniş bir albümü uzatırken.

"Elimizde olanlar bunlar, gerisi Mehir ile birlikte yok oldu."

"Yok oldu?" Diye sordu Steve yüzünü buruşturarak.

"Kadının cesedine, ya da hiçbir bünyevi eşyasını ulaşılamadı. Çünkü yok ettiler. Sadece Carissa'ya kalan bir kolye vardı, o da kim bilir nerelerdedir." Natasha açıklamasını o kadar düz yapmıştı ki, herkes bir anlığına nasıl bu kadar soğukkanlı olduğunu düşünmek zorunda kaldı. Ama o, bu konuyu o kadar çok anlatmak zorunda kalmıştı ki, artık umursamıyordu.

"Nerneyse." Dedi Wanda konuyu kapatarak. "Şu albümleri açsak mı artık."

"Katılmayı çok isterdim, ancak Ross mesaj atmış. Acilen gitmem gerekiyor." Sam aceleyle kalkarken oldukça telaşlı görünüyordu, bu yüzden üzerini kurcalamadılar.

Sadece bir saat sonra tam 7 albüm bitmişti. Herkesin canı biraz daha acırken, Clint ve Pietro'nun omzundaki vicdan azabı gittikçe artıyordu.

"Bu sonuncuydu." Dedi Tony kapağı kapatırken. "Devam etmek isteyen?" Bunu sorması gerekmişti, çünkü şimdiye kadar Rhodey de dayanamayıp gitmişti.

Herkesin yerinde kaldığını görünce eline en eski tarihli günlüğü aldı. İlk sayfayı açtığında karşılaştığı cümle karmaşıktı.

1 Nisan 2008

Ben Carissa Stark,

Ve ben, galiba delirdim. Dalga geçmiyorum, sanırım aklımı kaybettim.

Babama evin içinde olanları anlatsam bana ne derdi?

Muhtemelen, deli.

Bu bir tahmin değil, o gittiğinden beri burası çok tuhaf.

Onunla pek konuşmasak da, sanırım o bu evi koruyan kişiydi.

Sanırım korkuyorum, çünkü gece yarısı aniden kırılan camı Jarvis bile fark etmedi.

Asıl tuhaf olan, sabah uyandığımda camın sapasağlam olmasıydı.

Babamın nereye gittiğini bilmiyorum. Evin içinde gezen insanlar var, onları kovmayı denesem de Pepper buna izin vermiyor.

Ayrıca evden dışarı da çıkamıyorum.

2 Nisan 2008

Bugün eve tek gözlü, siyahi, komik bir adam geldi.

Ve sanırım Pepper onu ısırmamdan pek memnun değil.

Aslında beni kızdıran laboratuvara girmek istemeleriydi. Ben de engelledim, kendi yöntemlerimle.

Hatta Happy'nin de, Pepper'a çaktırmasa da hoşuna gitmişti. Beni çizburger yemeye bile götürdü.

Karşıdaki ufak süs havuzuna gitmek güzeldi. Gidebildiğim en uzak nokta orası çünkü.

3 Nisan 2008

Bugün o korsan tekrar geldi, ve sanırım ona pek iyi davranmadım. Hatta kendimi yerlere atıp, onu rezil etmiş bile olabilirim.

En son telefonda, birine benden yakınıyordu. 'Ben artık uğraşamıyorum, gel ve şu veledi başımdan al' dediğini duymuştum.

Pepper ise Avrupa'ya gitmek zorunda kalmıştı.

4 Nisan 2008

Bugün buraya çok güzel, kırmızı saçlı bir kadın geldi, sanırım yeşil yada ela renkli gözleri vardı. Saçları düzdü, omuzlarının altına kadar iniyordu.

Hatta şimdiye kadar gördüğüm en güzel kadın olabilir.

Hatta üzerindeki kıyafeti daha önceden annemin üzerinde de gördüğüme eminim. Bel kısmında kum saatine benzeyen, kırmızı bir kemer tokası vardı, tamamen siyahtı.

Aslında, onu buraya gelen diğer herkesten daha çok sevmiştim.

En azından sinir bozucu değildi.

Yani, en azından ağzında lafı gevelemek yerine babamın kaçırıldığını direkt söylemişti.

Günlerdir süren, Ajan Choulson'ın ağzından laf alma çabalarım da böylelikle çöp olmuştu.

Herneyse, ben amacıma ulaşmıştım. Önemli olan buydu.

5 Nisan 2008

Bugün o kızıl ajan tekrar geldi. Sanırım Fury, benimle uğraşabilen tek kişiyi sonuna kadar sömürmek istiyor.

O aksi korsanın benden pek hoşlandığı söylenemez, ben de ona bayılmıyorum.

Bugün Natalia'yla biraz daha konuşmuştuk. Yakında dışarı çıkabileceğimi söylemişti.

7 Nisan 2008

Bugün Natalia- yani Natasha'yla birlikle dışarı çıktık, beni biriyle tanıştırdı.

Kırmızı peruk takmam gerekse de çok umrumda değildi. Dışarı Carissa olarak çıkmak tehlikeli olacağı için kılık değiştirmiştim.

Yani, Natasha böyle söylüyor.

Şehirden biraz uzaklaşarak kasaba gibi bir yere gelmiştik. Yol üzerinde olduğundan pek kalabalık olmayan, ama hoş bir yerdi.

Gelirken, beni tanıştıracağı kişinin süper havalı ve harika bir okçu olduğundan bahsetmemişti.

Ve sanırım, Clint Barton en sevdiğim ajanlar listesinde İkinci sıraya yükseldi.

İyi birine benziyordu. Söylediğine göre, şimdiye kadar attığı hiçbir oku ıskalamamış. Ayrıca, Oldukça da eğlenceliydi.

Normalde Pepper'ın izin vermediği pamuk şekerlerden alması da gözümdeki değerini yükseltmiyor değildi.

14 Nisan 2008

Natasha ve Clint'le bir çok kez görüşmüştük. Hatta Clint'in karısıyla bile tanışmıştım, Laura da beni çok sevmişti. Ama ne Pepper, ne Happy, ne de Rhodey onları tanımıyordu.

Ve emir aldıkları kişi, yani Nick Fury de tanımalarını istemiyordu zaten. Clint, kimliklerinin gizli kalması için bunun yapılması gerektiğini söylemişti.

Yani hiçkimseye onların kim olduğundan bahsetmeyecektim.

Bu pek zor değil aslında, çünkü kimsenin bana bunu sormayacağını da biliyorum.

15 Nisan 2008

Bugün ikisiyle de vedalaştım, çünkü yarın Pepper dönüyordu ve onlar gidiyordu.

Onları uzun bir süre, belki de hiç göremeyecektim.

Clint giderken elime ne olduğunu anlayamadığım bir şey sıkıştırmıştı. 'Mecbur kalmadıkça kullanma.' Diye uyardıktan sonra da son bir kez el sallayıp uzaklaşmıştı.

Ucunda kılıfı takılı olan yeşil saplı bir bıçak olduğunu o gittikten sonra fark etmiştim.

Biraz sorumsuzdu, 12 yaşındaki çocuğun eline bıçak verecek kadar.

Natasha ondan biraz daha açık ve sorumluluk sahibi davranmıştı. Elime verdiği tabancayı, nasıl kullanıldığını detaylıca anlattıktan sonra uzaklaşmıştı.

Ben arkasından bakarken, beklemediğim bir anda dönüp hoş bir ıslık çaldığında gülümsedim.

Muhtemelen onları bir daha göremeyeceğim.

16 Nisan 2008

Pepper bu sabah döndü.

Evdeki ajanlar da çoktan alanı terk etmişti, muhtemelen bulacak bir şey kalmadığından.

Artık pek de bir şey olmuyor.

Babam hala kayıp.

19 Nisan 2008

Babam kurtulmuş, bu sabah Happy haber verdi.

Herkes neden bu kadar şaşırdı hiç bir fikrim yok, kurtulacağı zaten belliydi.

Sanırım şirketi bırakması Obadiah'ın pek işine gelmiyor. Aslında oldukça tuhaf biri, sürekli etrafta geziyor, sonra da gidiyor.

Umarım babam en kısa zamanda zekasını kullanıp şu adamı halleder.

24 Nisan 2008

Görünüşe göre tek deliren ben değilim.

Babam bugün nihayet eve geldi, ve garajda çıkmıyor. İçimden bir ses zevkine araba patlattığını söylese de o sesi susturmaya çalışıyorum.

Tekrar bir şey patladı, sanırım ona baksam iyi olacak.

25 Nisan 2008

Babam insanüstü mükemmel bir şey yaratıyor!

Delirmemiş, nihayet zekasını kullanmaya karar vermiş.

Mağaradan kaçarken yaptığı zırhı geliştirerek çok daha işlevsel hale getirmeye çalışıyor. Birkaç araba yansa da, şu an durum iyi.

1 Mayıs 2008

Babam zırhını iyice geliştirdi. Kimliği bilinmese de herkes Demir Adamın kim olduğunu merak ediyor.

3 Mayıs 2008

Obadiah bir şeyler peşinde ve babam oldukça tuhaf davranıyor.

Ne desem bilemiyorum, zira bayadır ortalarda yokum.

Bazı elimde olmayan sebepler sonucu aksaklıklar oluyor ama elinden geldiğince engellemeye çalışıyorum.

Düzenlemek için pek vaktim olmadı, bu yüzden yazım yanlışları ve pek ihtimal vermesem de mantık hataları olabilir. Yapabildiğim kadarını yaptım, gözünüze yanlış bir şey çarparsa mazur görün lütfen.

Bölüm hakkında düşünceleriniz?

Carissa'nın günlüğünde okunan bazı anılara çok daha detaylı inmeyi düşünüyorum. En başta Clint ve Carissa'nın tanıştıkları gün olmak üzere.

Carissa ve Natasha'nın ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

İki başarılı ajanın, 12 yaşındaki  bir çocuğun eline silah verip gitmesi aralarındaki ilişkinin özeti resmen.

Yine araya detaylar bıraktım, fark edenleriniz vardır.

Bu kısmı fazla uzatmak istemiyorum.  Siz de bir an önce okuyabilin diye hemen tamamlayacağım.

Başka bir bölümde görüşmek üzere.

Yazarınız, Nyks.


Continua a leggere

Ti piacerà anche

126K 22.1K 17
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
395K 36.2K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
21.6K 1.3K 35
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...
157K 16.6K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...