ATEŞPARE (+18)

By cerennmelek

45M 2M 6M

Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünk... More

ATEŞPARE
1.Bölüm: V
2.Bölüm: KAOS
3.Bölüm: O PİTİ PİTİ
4.Bölüm: KANLI YÜZLER
5.Bölüm: ATEŞ PARÇASI
6.Bölüm: SOĞUK SAVAŞ
7.Bölüm: ŞEKİL DEĞİŞTİREN
8.Bölüm: KAYBEDİŞ
9.Bölüm: ESARET
10.Bölüm: KABULLENİŞ
11.Bölüm: TUTKULAR VE SAVAŞLAR
12.Bölüm: SAHTEKAR CİNAYETLER
13.Bölüm: MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN
14.Bölüm: KARANLIK SIRLAR
15.Bölüm: OYUNBAZ UYKULAR
16.Bölüm: KURT MU KUZU MU
17.Bölüm: VEDALAR VE BAŞLANGIÇLAR
18.Bölüm: TANRININ CİLVESİ
19.Bölüm: YANGINDAN TAŞAN ATEŞ PARÇASI
20.Bölüm: KURTLAR SOFRASI
21.Bölüm: HİLEKAR DOKUNUŞLAR
22.Bölüm: KANLI PİYON
23.Bölüm: KANIŞLAR VE KAZANIŞLAR
24.Bölüm: SAHTE SEVGİLİLER
25.Bölüm: ALANGUVALARIN MUCİZELERİ
26.Bölüm: KÜÇÜK KIYAMET
27.Bölüm: ŞEHVETİN TEHDİTKAR CAZİBESİ
28.Bölüm: GEÇMİŞİN ESİNTİSİ
29.Bölüm: KIVILCIM
30.Bölüm: PERDELENEN KUŞKULAR
31.Bölüm: TEHLİKELİ SULAR
32.Bölüm: ATEŞ ÇIKMAZI
33.Bölüm: BÜYÜK PATLAMA
34.Bölüm: AZRAİL'İN PENÇESİ
35.Bölüm: YER ALTI
36.Bölüm: DOLAMBAÇLI HAYATLAR VE ÇARPIK OYUNLAR
37.Bölüm: KANLI MAKAS
39.Bölüm: MELEKLER VE ŞEYTANLAR
40.Bölüm: CANAVAR
41.Bölüm: MADALYONUN İKİ YÜZÜ
42.Bölüm: AŞKLAR VE ZAAFLAR
ÖZEL BÖLÜM
43.Bölüm: YALAN SANATI
44.Bölüm: DOMİNO TAŞLARI
45.Bölüm: TUTUKLU ZİHİNLER ZİNDANI
46.Bölüm: ACI KAN
47.BÖLÜM: LANETLİ MASKELER
48.Bölüm: VAHŞETİN ÇAĞRISI
49.Bölüm: AŞKA YENİLİŞ
50.Bölüm: GEÇMİŞİN KANLI SAHNELERİ
51.Bölüm: YANGINA DÜŞMÜŞ ATEŞ PARÇASI
52.Bölüm: ÜÇÜNCÜ İHTİMAL
53.Bölüm: İNSAN AVI
54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ
55.Bölüm: ATEŞ HATTI
56.Bölüm: KAPANMAYAN DAVALAR
57.Bölüm: SANAT ESERİ
58.Bölüm: KATİL AVCISI
59.Bölüm: ALEV BEDENLERDEN KÜL RUHLARA
60. Bölüm: KAYBEDİLMİŞ ZAFER
61.Bölüm: RESİM HIRSIZI
62.Bölüm: HEZARPARE
ÖZEL BÖLÜM: ATEŞ ALANGUVA
63.Bölüm: İNTİKAM TİMİ
64.Bölüm: KIRIK YOK OLUŞLAR
65.Bölüm: İKİNCİ PERDE
66.Bölüm: CANAVARIN ÖTESİNDE
67.Bölüm: KÖTÜLÜĞÜN TOHUMU
68.Bölüm: GÜÇLÜ ADIMLAR VE KURNAZ SAVAŞLAR
69.Bölüm: GÜNAHKARLARIN SON GÜNAHLARI
ALINTI VE DUYURU
70.Bölüm: PANZEHİR
71.Bölüm: İSYAN
72.Bölüm: EN GÜZEL ZARAR
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
ÖZEL BÖLÜM: AYLİN
73.Bölüm: EFSANELER UNUTULMAZ
74.Bölüm: CANAVARI ANLAMAK VE ADALETİ ARAMAK
75.Bölüm: EN ZOR SAVAŞ
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
76.Bölüm: YIKIM VE KIYIM
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT&BAHAR

38.Bölüm: SAHİPSİZ KİMLİKLER

595K 28.8K 127K
By cerennmelek

Bol bol yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın ateş parçalarım.🔥



Last Goodbye - The Hot Damns

38.Bölüm: SAHİPSİZ KİMLİKLER

Zihnimi meşgul etmeye çalışıyordum, düşünmemeye çalışıyordum ancak bu benim için imkansızdı. Çok düşünmekten kanıyordu zihnim, karnımdaki kurşun yarasının hiç acıtamayacağı kadar da acıtıyordu. Oğuzhan Alanguva'nın benim kim olduğumu bilmesi zordu, imkansız değil ama zordu işte. Ben kendime ait her şeyi insanüstü bir çabayla gizlerken Alanguva hayatıma girdiğinden beri bu sırrıma ortak olan gereksiz insanlar vardı.

Yusuf, Ateş'in baş doktoru, Arhan... Benim sırrım dilden dile konuşulan bir şey olamazdı, benim sırrım normal bir sır olamayacak kadar tehlikeliydi. Üçünü de öldürmeliydim, ihtiyara sorsam bunu şimdiye kadar yapmadığım için kızardı da bana. Pusat ve Ateş bu grubun dışında kalıyordu çünkü Ateş benim ne kadar büyük bir sırrımı biliyorsa ben de onun o kadar büyük sırlarına ortaktım. Pusat da Ateş zarar görmesin diye her şeye kabuldü.

Oğuzhan Alanguva gerçekten biliyor muydu yoksa zarf mı atıyordu emin değildim, öldürmem gerekenler listesine adını yazdırmak istiyorsa bu onun bileceği şeydi. Ancak V olduğuma emin olsaydı da böyle kolay şekilde çağıramazdı beni, yarın öğrenecektim.

Gece yarısı olmuştu Ateş'in sesi hiç çıkmamıştı, toplantıları uzun sürmüştü anlaşılan. Ben sigaramı içerken Ferda yanıma oturdu, paketimden bir dal alırken ona ters ters baktım.

"Sen sigara mı içiyorsun?"

"Öyle arada." Diyerek omuz silkti. "Hava soğuk, yaralısın zaten içeri geçsene."

"Soğuk iyi geliyor." Desem de kalktı ve masanın ucundaki sandalyenin üstünde asılı duran battaniyeleri alarak birini omzuma örttü diğerini de kendi omzuna aldı.

"Şafak nasıl biriydi?" Sorumla gözleri daldı.

"Deli dolu bir kızdı, biraz benziyorduk aslında. Çok güzeldi, Karaman ailesine yakışmayacak kadar da masumdu."

"Peki ölümünün nasıl olduğunu düşünüyordunuz?" Bakışlarını kaçırdı sorumla.

"Silahlı saldırıya uğradı, annesiyle birlikte."

"Neden öldü denildi peki?" Diye sordum ama sorularıma pek yanıt vermek ister gibi değildi. "Ferda sen anlatmasan abin anlatır, bilmem farkında mısın ama benim için ölüyor."

Güldü sözlerimle. "Farkındayım ve çok şaşkınım. Uzun zamandır kendini o kadar kaybetmişti, o kadar çok şu Cebonayan çukuruna düşmüştü ki şimdi benim dışımda birini sevmesi hem güzel geliyor hem de arada kıskanıyorum." Kıskançlık sezmemiştim onda ama o da duygularını saklayabilen bir Alanguva'ydı nihayetinde. "Üstüne alınma, büyük abimden sonra bir tek Ateş abim kaldı. Yoksa sizin için çok mutluyum."

"Konuyu değiştirme Ferda." Dedim Şafak mevzusuna geri dönerek. Dudak bükerek bakışlarını koyu denize dikti.

"Sanırım Şahin babamın yaptırdığını düşünüyordu ama bunu ona söyleyen de kendi babasıydı. Onların saldırısını düzenleyen de kendi babasıydı, babası onun annesini ve kardeşini öldürdü, gerçi öldürmemiş kardeşini."

"Ne?" Her duyduğum şeyde daha çok şaşırıyordum. "Neden peki?"

"Bilmiyorum." Dedi daha fazla anlatmak istemeyerek. "Şahin de babasına inandı, kimse babasının böyle bir şey yapacağına inanmak istemez ama Şahin de biraz da psikopatlık var tabi."

"Peki senin ailenin onun ailesini öldürdüğünü düşünüyorsa nasıl Baybora'yla arkadaşlık yapmaya devam etti."

"Abime inandığını söylüyordu, yalan söylüyordu ama tek amacı bize yakın olmaktı."Bakışları ağırlaştı. "Abim ona inandı, onu dostu olarak gördü ve günün birinde..." Burnunu çekti.

Aklıma takılan en büyük yer Şahin'in babasının kendi ailesini öldürmesindeydi. "Bu iki aile arasındaki husumet neydi de Şahin babanızın onun ailesini katledeceğine inandı?"

"Aslında husumet falan yoktu, iyi anlaşıyorduk. Birbirimize yemeğe gider, etkinliklerde birlikte olurduk ama tüm sıkıntı lanetli Cebonayan'da. Şahin'in babası Ömer Karaman babam kadar güçlü bir isimdi, babamın koltuğunu alabilecek tek kişiydi. Alttan alttan planlar kuruyordu, bir gün babamın fikirlerine Cebonayan önünde karşı geldi, babam da çok sinirlendi. Hemen ertesi gün Ömer Karaman'ın ailesi öldürüldü, herkes babamın yaptığını düşündü."

"Yani sırf koltuk hırsı için kendi ailesini mi öldürdü?" Neden şaşırıyorsam?

"Sanırım altında başka nedenler de var ama bunu da yaptı. Cebonayan sınırsız güç demek, para ve saygınlık demek. Bunların lideriysen, liderliğini doğru kullanırsan dünyayı sen yönetirsin. Şu an abimin yaptırmak istemedikleri şey de bu, eğer abim liderlik yapmaya devam ederse bu sınırsız güç bizim elimizde durmaya devam edecek. Sırf gücün bölünmesi için kıdemli üyeler her şeye karşı çıkıyor ve diğer adayları destekliyorlar çünkü hepsi abimin dönüşeceği kişiden korkuyorlar ama korkmaları da gerek zaten. Herkesi aldılar bizden, biz de alacağız."

Ferda her ne kadar abisini bu işlerden çekmeye çalışan küçük kız kardeş gibi görünse de değildi. O ailesinin intikamını almak ve bu düzeni bozmak istiyordu, bu yolda abisi için üzülüyor ama bir şey de yapamıyordu. O da en az Ateş kadar acı çekiyordu.

"Ateş hepsini yönetecek kadar zeki bir adam."

"Öyle ama umarım bir gün onu da kaybetmem."

"Kimse benim sevgilimi kolay kolay yenemez bir kere." Dediğimde kıkırdadı.

"Sen de abime değer veriyorsun, görüyorum. Alaycı bir insansın ama bence bu sadece duygularını gizlemek için, neyden korkuyorsun? Aşık olmaktan mı? Abim ve sen gördüğüm en havalı çiftsiniz, birbirinize çok benziyorsunuz, sakın bozmayın bunu."

"Emrin olur Ferda." Kıkırdadı.

"Düğün ne zaman?" Alayla sordu ama ben oldukça ciddi cevap verdim.

"Bana kalsa yarın da Ateş kendini ağırdan alıyor sanki bu sonucu değiştirecekmiş gibi." Bu sefer kahkaha attı sözlerimle.

"Alanguva olman gereken konular var." Kesinlikle katıldığım bir fikirdi.

Ferda'nın dikkatini dağıtan şey önümüzden geçen karizmatik koruma oldu. "Bakar mısın?" Diye bağırdı genç adama.

Adam ifadesini bozmadan önümüzde durduğunda Ferda onu süzdü. "Buyurun Ferda Hanım."

"Sen yeni misin?"

"Yaklaşık iki yıldır burada çalışıyorum."

"Hadi be, ben nasıl kaçırdım seni?" Alanguvalar yine şaşırtmıyor.

"Anlamadım?" Dedi adam hala ciddi ifadeyle.

"Adın neydi?"

"Akın."

"Öyle mi?" Dedi Ferda cilveyle, adamı süzerken.

"Ferda, kaşınıyorsun güzelim." Dedim arkama yaslanarak. Ferda çapkın ifadesini silerek nefesini verdi.

"Neyse iyi geceler Akın."

"İyi geceler." Diyerek yanımızdan uzaklaştı Akın.

"Abimin korumalarından bazıları çok yakışıklı oluyor." Kafamı iki yana salladığımda devam etti. "Ne var yani bunda? Tıkıyorlar beni evin içine iki yakışıklı görünce biraz gönül eğlendirelim diyoruz o da yasak. Kurusun Ferda zaten." Güldüm, bu kızın çapkınlığı benimkine benziyordu.

"Bir zilli daha çıktı başımıza."

Konuşacaktı ki yanımıza yaklaşan Ateş'i ve Pusat'ı gördüğünde çapkın ifadesini yok ederek sevimlice gülümsedi.

"Daha uyumadınız mı?" Dedi Ateş yanımıza vardığında, saçlarım arasına bir öpücük bıraktı ve yanıma oturdu. "Neden dinlenmiyorsun Aşkın?" Omuz silktiğimde nefesini verdi.

İkisi de yorgun gözüküyordu, neler olduğunu merak ediyordum.

"Aslında benim çok uykum geldi, iyi geceler." Kalktığında abisinin yanağına sulu bir öpücük bıraktı. Ancak arka kapıdan eve girmektense az önce korumanın gittiği yöne gitmeyi seçti.

"Yine ne karıştırıyor?" Dedi Ateş kardeşinin gittiği yöne bakarak.

"Sen onu bırak da neler oldu anlatın."

"İyisin değil mi?"

"İyiyim bebeğim, çocuğun durumu nasıl?" Ateş'e sorduğum soruyla Pusat anlık şoka girdi.

"Ne? Ne çocuğu?"

Elim karnıma gitti. "İki aylık hamileyim ben, haberin yok mu?" O kadar ciddi söylemiştim ki ben bile inanabilirdim buna.

"Ateş? Ne diyor bu?" Dedi Pusat da ciddiyetle Ateş'e bakarak.

"Bebeğim ona daha söylemedin mi? Amca oluyorsun Pusat." Pusat donarken ben gülmeye başladım.

"Ateş eden küçük piçten bahsediyor." Dedi Ateş onu rahatlatmak ister gibi, bunu söylerken sesi oldukça gergindi. Pusat nefesini verdi sesli şekilde, büyük bir rahatlamayla.

"Hee ben anlamıştım ki zaten sizi şey ediyordum." Kafamı kesin öyledir gibi salladım.

"Sen neden söylüyorsun hemen? Bırak korksun biraz, kıyamıyor musun ilk aşkına?" Dedim söylenerek.

"Aşkın." Diyerek uyardığındaysa elim yüzüne gitti, sakallarını okşarken masum şekilde gülümsedim.

"Ne güzel Aşkım diyorsun sen öyle."

"Aşkın dedim."

"Bir tek senin." Ateş son sözümü de takmamaya çalıştı ama gözleri gözlerime takıldı.

"Şu sevgili sohbetleriniz beni çok bayıyor." Dedi Pusat üfleyerek.

"Dinleme o zaman, dinle diyen kim? Sen Bahar'la küssün diye kıskanma bizi gerçi Bahar'la aran iyi olsa da kıskanıyorsun sen. Benim koca kumam."

"Çok konuşuyor bu ya, nasıl dayanıyorsun Ateş?"

"Çok güzel dayanıyor sevgilim, değil mi?" Destek almak isteyerek Ateş'e baktığımda bana göz kırptı. Tatlı şey.

"Çocuğun durumu aynı. Verdiğin bilgileri de sundum, Şahin tutuştu. Onun tarafını tutan üst üyeler bile bu sefer savunamadı onu. Erhan Akbaş Cebonayan'dan çıkarıldı, yarına ölüm haberi gelir."

"Sen mi öldüreceksin?"

"Hayır, Cebonayan'dan korkan çok fazla insan var. Erhan ayrıldığı için artık onu koruyacak bir Cebonayan olmayacak. Biz elimizi sürmeyeceğiz."

"Ya kaçarsa?" Dedim dikleşerek.

"Kaçamayacak, arkana yaslan ve izle güzelim."

"Shrek de girdi mi toplantıya?"

"Niye giremeyeyim?" Shrek dediğimde artık direkt üstüne alınıyordu, bana kalırsa o da sevmişti de çaktırmıyordu.

"Sen üye değilsin ki." Dedim kıskanç şekilde. "O nasıl giriyor Ateş? Beni neden almıyorsunuz?"

"Senin kırk fırın ekmek yemen lazım daha." Dedi Pusat kendinden emin şekilde.

"Demek o kadar ekmek yemekten bu hale geldin." Dedim iriliğini süzerken.

"Ne var lan halimde? Şu kaslara baksana sen." Diyerek kol kaslarını sıkarak pazılarını gösterdi. "Bahar'la konuşacaktım yine konuşamadım bak, beni bekliyordu bir de."

"Bugün onun yüzüne görünmemen en iyisiydi, boş ver." Yade'den haberi yoktu.

"O ne demek?"

"Yade sabah dayanmış kapımıza Bahar'a saçma sapan şeyler söylüyordu." Rengi atarken kaşları çatılmıştı.

"Ne söyledi?"

"Yok onu yatakta doyurabilecek misin? Seni öpmemiştir bile, son seferimizden beri hala kendime geleme-"

"Ne?" Pusat öfkeyle kalkmıştı yerinden. "Bahar'a bunları mı söyledi?" Kafa salladığımda hala şok içindeydi. "Yade çok oldu, göstereceğim ona."

"Ben verdim cevabını, yapabileceğin bir şey yok."

"Bahar çok üzülmüştür lan! Artık bakmaz bile yüzüme. Of sikeceğim böyle işi ya. Benim Bahar'ı görmem lazım."

"Uyuyordur bu saatte hiç yorma kendini, biraz zaman tanı ona." Pusat geri yanımıza oturmadı, üzgün şekilde uzaklaştı hiçbir şey söylemeden. Shrek'i bu kadar üzgün gördüğüm nadir anlardan biriydi.

"Ablan nasıl?" Ateş'in sorusuyla ilgimi ona çevirdim.

"Afallamış halde."

"Uyumaya gidelim, yorgunuz ikimiz de." Dediğinde itiraz etmedim, tam yerimden kalkacaktım ki benden önce davranarak beni kucağına aldı. Asla itiraz etmezken kolumu boynuna doladım.

"Çalış köle." Dedim ensesini okşarken. Bana ters bir bakış atarak önüne bakmaya devam etti.

"Kucakta gezmek hoşuna mı gidiyor?"

"Senin kucağında." Diyerek yanağına uzun bir öpücük bıraktığımda gülümsedi.

"Başka kimin kucağı olacaktı?" Dedi ters şekilde.

"Ben de seni kucağımda taşırım ki."

"Uçma Aşkın uçma."

"İnanmıyor musun? Sen benim kaslarımı unuttun mu?"

"Vücudunun hiçbir karesini unutabileceğimi sanmıyorum." Dedi kafasını yüzüme doğru eğerken.

"Sıkı bir hatırlatma yapabiliriz yine de." Dedim ensesini okşamaya devam ederken.

Durdu, beni izlemeye devam etti bir süre. "Yaralısın, kaşınma."

"Kaşı beni, lütfen." Yanağıma büyük bir öpücük bırakarak yürümeye devam ettiğinde başımı boyun girintisine gömdüm. Güzel kokusunu derince solurken jet ski yerine küçük teknelerinden birine binmiştik karşıya geçmek için.

Tekneye binerken beni kucağından indirmemişti. Sert rüzgar saçlarımı savururken biraz daha sokuldum göğsüne. "Ağrı kesiciye ihtiyacın olursa söyle."

"Yeni aldım, iyiyim." Beni bırakarak tekneyi çalıştırdı ve kısa süre içinde evimizdeydik. Kendim kalkabilirdim ama beni kucaklaması daha eğlenceliydi. Beni kucağına alıp eve yürüdü, içeri girdiğimizde salondaki koltuğa birlikte oturduk.

Beyaz gömleği kırışmış, saçları birbirine girmişti. Rahatlaması için gömleğinin üst düğmelerini açtığımda o da halinden memnundu. Ancak ben gözlerimin de nefes alamsını istediğim için birkaç düğme de fazladan açmıştım. 

Bacaklarım bacaklarının üstündeyken sırtımı koltuğun koluna yasladım. "Ateş vurulduğumdan beri tuhafsın. Bir şeyler mi oldu?"

"Evet." Dedi boğazını temizlerken.

"Ne oldu?"

"Bir şey fark ettim."

"Ne fark ettin?" Bakışları üstümde değildi, önüne bakıyordu. Yan profilini seyrederken onu görüyordum, o güzel bir yüzden fazlasıydı, zeki bir zihinden de fazlasıydı. O her şeyin en ucuydu.

Güldü kendi kendine. "Öyle empoze etmişsin ki bir süper kahraman olduğunu, gerçekten de seni süper kahraman sanmışım. İnanamadım vurulduğunda, şok oldum, sen o kadar dikkatli ve becerikliyken vurulamazdın sanki hiç. Seninle defalarca çatışmaların ortasına daldım ama hiçbirinde kendine yetemeyeceğini düşünmedim, belki ben başaramazdım ama sen hep sağ çıkardın gözümde. Vurulduğunda bunun senin yarattığın başarılı bir algı olduğunun yeni farkına vardım. Ölebilirdin Aşkın ve ben seni kaybetme düşüncesinden nefret ettim." Son cümlesinde bir tek gözlerime bakmıştı. Sarı gözleri sözlere gerek olmadan da çok şey anlatmıştı.

Tam konuşacaktım ki kesti beni, işaret parmağı da dudağımın üstüne gitmişti. "Dalgaya vuracaksan hiç açma o güzel ağzını." Parmağını öptüğümde gözlerini kırpıştırdı, ona gülümserken bakışları gülüşüme takıldı. Parmağı yüzümden yavaşça düştü.

"Diyecektim ki benden öyle kolay kurtulamazsın."

"Bu da dalga."

"Hayır! Buna dalga diyemezsin."

"Evet öyle." Diyerek direttiğinde nefesimi sesli şekilde verdim. "Çok hareket etme, yine patlamasın dikişlerin."

"Beni kaybetme düşüncesinden ne kadar nefret ettin mesela?"

Güldü. "Aşkın." Dedi ı harfini uzatarak.

"Ateş." Dedim onun gibi e harfini uzatarak.

"Senin ağzına laf verende kabahat." Sözleriyle tam edepsiz bir ima yapmak için ağzımı açmıştım ki yine durdurdu beni. "Ağzına başka bir şey vermeyeceğim, evet Aşkın aynen öyle."

Yüksek sesle gülerken ona biraz daha sokuldum. "Ya nasıl da tanımış sevgilisini." Diyerek bir elimle iki yanağını tutarak onu sevdim.

"Bak hala."

"Ne yani sevgilim değil misin be? Başka neler oldu ben vurulduğumda? Kapımda yatmışsın, ağlamışsın, ortalığı ayağa kaldırmışsın... Doğru adamı seçtiğimi biliyordum." Pusat'la dedikodusunu yaptığımızdı da anlamıştı.

"Neden o Kaya lavuğuyla geldin sen buraya? Kapın koruma doluydu."

"Kanı falan fark edince ısrar etti, benim de pek uğraşacak halim yoktu."

"Kovdum her yerden bir daha hiçbir bahaneyle de yanına yaklaşmayacak."

"Aslında o işten zaten ayrılmıştı, onu kovmuş olmuyorsun." Ters bakışıyla sustum. "Of bugün gözüme çok tatlı ve yakışıklı geliyorsun, neden vuruldum ki?" Düz bakışları devam etti. "Ne yani sevgilime kanım kaynayamaz mı? İlla senin gibi uzun uzun aşk itirafları mı yapmam gerek?"

Bana biraz daha yakınlaştı, dudaklarımı baş döndürücü bir öpücük bırakarak geri çekildiğinde halimden oldukça memnundum.

"Şafak nasıl?" Dedim onu izlerken.

"Durumu aynı, felçliğinin sebebi ani üzüntüyle gelen şok gibi. Tabi yara da almış."

"Babası annesini öldürdüğü için olabilir mi?"

"Sen nereden biliyorsun bunları?" Diye sordu ancak hemen sonrasında bu soruyu artık bana sormaması gerektiğini fark etti.

"Evet, her konuda bu kadar bilgili olmak çok yorucu."

"Bak sen." Dedi bir eli yanağımı okşarken. Aramızdaki cilveleşmeyi bozan şey çalan telefonu oldu. Arayan kişiye bakarken kaşları havalandı ama çok geçmeden de cevapladı aramayı.

"Yunus Bey." Bir süre karşı tarafı dinledi. Karşıdaki sesi duyabilmek için ona biraz daha sokuldum ama işe yaramadı. "Anlamadım?" Yine karşıyı dinlerken Ateş'in bu sefer kaşları çatılmıştı. "Başımın bağlı olduğunu medyadan biliyorsunuzdur." Dedi bu sefer dalgaya alır gibi gülerken. Bu cümleden sonrası beni de ilgilendirirken yerimde biraz daha dikleştim. Başının bağlı olduğu tek kişi bendim çünkü.

Bir süre daha karşı tarafı dinledi. "Evet anlıyorum, böyle bir şey mümkün değil. İyi geceler." Telefonunu kapattığımda meraklı gözlerle ona bakıyordum. Ekranı kapatarak koltuğa fırlatırcasına bıraktı. Hiçbir şey yokmuş gibi tekrar bana sırnaşırken onu ittirdim.

"Anlatsana Ateş!"  

"Bir şey yok, Yunus Ayhan arayan kişi, Cebonayan'da güçlü bir aile. Bugünkü şovum hoşuna gitmiş, güçlerimizi birleştirirsek daha iyi olacağımızı söyledi ve bunun içinde açık açık kızıyla nişanlanmamı istedi."

"Ne? Bu adam bilmiyor mu sevgilin olduğunu?"

"Biliyor ama sen Cebonayan'a mensup bir ailede olmadığın için pek ciddiye almamış olmalı. Adım Didem'le anılırken kimse böyle bir şey teklif etmiyordu çünkü gücümü arttırmak için Didem'le evlenebilirdim gözlerinde."

"Çok saçma! O kim köpek beni ciddiye almıyor?" Dedim ciddi ciddi.

"Kızıyla yemeğe çıkmamı istedi iş için olduğunu vurgulayarak."

"Çık istersen." Dedim ters bir tavırla. İfadem hoşuna giderken sırıttı.

"Kıskandın sanki."

"Öyle bir şey yaparsan seni kıskanmam, senden ayrılırım."

"Yani benden ayrılacak kadar kudurur ve kıskanırsın öyle mi?"

"Böyle bir teklifin üstüne yemeğe çıkman farklı yorumlanır ve ben değersiz duruma düşerim. Beni kimse değersiz göremez, komik bir duruma düşüremez."

"Çıkacağım yok zaten bakma öyle ters ters."

"Yani çıkabilirsin ama haremimden de çıkmış olursun, sonra beni g-"

"Tamam Aşkın! Olmayan şey için sinirlerimi nasıl geriyorsun böyle anlamıyorum ya." Dedi söylenerek. Tam konuşacaktım ki ekranı yanan tabletini eline aldı.

"Abim konuşmak istiyor, Aylin'in olayıyla ilgili kesin." Ekranı açtı ve çok geçmeden salondaki büyük cama Baybora'nın sanal görüntüsü yansıdı.

"İyi geceler, Aşkın geçmiş olsun." Dedi gözleri üstümdeyken.

"Sağ ol Baybora."

"Sence neden Şahin kardeşinin öldüğünü söyledi herkese?" Diye sordu Ateş, abisine.

"Bilmiyorum ama daha büyük şeyleri sakladığı kesin. Kardeşinin sende olduğunu biliyordur, ne dedi sana?"

"Kardeşimi ver dedi ben de kardeşin ölmemiş miydi dedim ve büyük ihtimalle kısa süre içinde tekrar ziyaretime gelecek." Dedi Ateş rahat bir tavırla. "Üstelik öğrendiğim kadarıyla sadece çocukları eğitmiyor, aynı zamanda işe yaramayanlar üstünde deneyler de yapıyormuş." Bu beni de şaşırtmıştı.

"Ne? Ne deneyi?" Dedim aralarına girerken.

"Bilmiyorum, Şahin de elini iyi saklıyor. Kesin kanıtlar yok ama ben böyle düşünüyorum ve kolay kolay da yanılmam. Şafak'ı da ona geri vermeyeceğim."

"Şahin gün geçtikçe daha da kirli oynuyor." Dedi Baybora düşünceli şekilde.

"Şu yaram iyileşince öldüreceğim onu." Dedim kendimden emin bir şekilde.

"Şahin'i öldürmen seni açığa çıkartır, öldürülmesi kolay bir adam olsaydı çoktan ölürdü ama onun ölmesi üst üyelerin nefretini üstümüze çeker." Kimsenin nefreti sana gelmez, ölüsün diyecektim ama dilimi ısırarak tuttum kendimi.

"Ben kimleri kimleri öldürdüm."

"Ateş'i öldüremedin, Ateş'i öldürebilseydin de gerçek kimliğin ortaya çıkardı. Cebonayan'ı tanımıyorsun." Dedi Baybora kendinden emin şekilde.

"Seni öldürüldüğüm düşünüldü ama ortaya çıkmadı kimliğim." Dedim Baybora'ya bakarken.

"Çünkü ben lider değildim ya da şu an Şahin'in sahip olduğu kadar güçlü isimlere sahip değildim. Tabi benim yokluğum da dengeleri değiştirdi." Ölmem değil de yokluğum demişti.

"Planlarımızdan sapma Ateş, Aşkın lütfen sen de kendi başına bir işe kalkışma." Dedi ekranı kapatmak üzereymiş gibi ama durakladı kısa bir an ve devam etti. "Aylin nasıl?"

"Şahin'le öpüştüğü için biraz kafası karışık ama iyi." Dedim ve Baybora dondu.

Ateş'in koluna dokundum. "Baksana dondu, bozuldu mu? Bir şey yapsana." Ateş bana ters ters bakmakla yetindi.

"Ne?" Dedi, bilgisayar hayatındaki en büyük şoku yaşıyormuş gibi. Bakışları bir ölü için fazla üzgündü.

"Üzülme, ablam öpmedi hatta itti." Dedim onu teselli etmeye çalışır gibi.

Ancak Baybora bir kez daha donduktan sonra ekran karardı. "Ay bozduk bilgisayarı, beyni falan mı yandı acaba?" Dedim Ateş'e ciddice.

"Aşkın." Dedi uyarır bir tonda. "Bunu neden yaptın?"

"Arada ablama yazıyor, onu da yapmasını istemiyorum." Çünkü o yazdıkça ablam o iyileşirse aralarında bir şey olabileceğini düşünüyordu.

"Çok fena bir şeysin sen."

"Şey sensin." Ters ters bana bakarak yerinden kalktı. Beni de tek bir hamlede kucağına aldığında birlikte üst kata çıktık. Yatak odamıza girdiğinde beni yatağa bıraktı. Önce giyinme odasına giderek benim hep giyindiğim siyah gecelik takımlarından birini yanıma bıraktı.

"Yardım etmemi ister misin?" Diye de sordu asla bir art niyet barındırmayan şekilde. Kafamı hevesle salladığımda önümde durdu. Eli sweatimin eteklerine gitti yavaşça yukarı doğru çekerken kollarımı kaldırdım.

Üstümü çıkardığında bakışları sargıma takıldı. Eli taytıma gittiğinde oturduğum yerden kalktım, lastiğinden tutarak yavaşça aşağı doğru çekerken o da aşağı doğu eğilmişti. Gözüme fazla seksi gelirken üst bacağımın iç tarafına bıraktığı öpücükle derin bir nefes aldım.

Kafasını kaldırarak bana baktığında bir elimi omzuna koydum. Sanki bana işkence çektirmek için bu kadar ağırdı, taytı indirirken eli de tenime değiyor ve hafifçe okşuyordu. En sonunda bacaklarımdan çıkardığında ayağa kalkmasını bekledim ama bunu yapmadı. Biraz yükselerek, hemen sargımın yanına küçük bir öpücük bıraktı.

Sıcak tenini hissederken yumdum gözlerimi. Bu dokunuşlarda sadece cinsel bir dürtü yoktu, en korkunç yanı da buydu. Tamamen kalktığında bir elini çıplak belime yerleştirdi, ellerimi göğsüne koydum. Üstünde kalan gömleğinin son bir düğmesini daha açarak omuzlarından aşağı doğru ittim. Hareketlerime uyum sağlayarak gömleğini yere attı.

"Sütyenle uyumayı sevmiyorum."

"Biliyorum." Dedi belimdeki eli yukarı doğru çıkarken, gözlerini gözlerimden ayırmadan. Tek eliyle açtı sütyeni, bir hamleyle de üstümden çıkarttı. Bakışları kısa bir an göğüslerimde gezindi, dudağını yaladı. Onu kendime doğru biraz daha çektiğimde göğsüm çıplak göğsüne yaslandı, bir elim ensesine gitti.

Dudaklarını sertçe öptüğümde kısa bir süre öpüşüme karşılık verdi. "Sikmişim kurşun yarasını beni hemen şimdi, sertçe be-"Dudaklarını dudaklarıma yaslayarak sözümü kesti. Ancak bu öpüşmeyi çok uzatmadı, yavaşça çekildiğinde kısık gözleriyle beni izliyordu.

Belimde olmayan eli yüzümü yavaşça okşuyordu. Başparmağı çenemi okşarken dudaklarımı da okşadı. Başparmağını dişlerim arasına aldığımda titrek bir nefes aldı ama parmağını çekemdi de.

"Seni edepsiz katil." Dedi, ben parmağını ısırmayı bırakıp emerken gözleri tamamen kapandı. "Bana işkence ediyorsun." Parmağını tamamen ağzımın içine aldığımda bir elimle de sıcak göğsünü okşuyordum. Parmağını ağzımdan çektiğinde gözlerini zorlukla açtı.

"Bu edepsiz katile ne yapmak istersin?" Dedim kafamı omzuma doğru yatırarak.

"Çok şey, aklının alamayacağı dereceden ama şu an bu edepsiz katil geceliğini giyinerek uslu uslu uyuyacak."

"İradene hayranım." Dedim gözlerimi devirirken. Bu sırada geceliği alarak bana yanaştı. Kollarımı havaya kaldırdığımda üstüme giydirdi.

"Sen canını hiç düşünmüyorsun ama ben senin canını düşünüyorum. O yüzden yorma beni, biraz daha zorlarsan gerçekten dayanamayacağım."

Alt dudağımı üzüntüyle sarkıttığımda yüzümü avuçları arasına aldı, yanağıma sert bir öpücük bıraktı ve yere attığımız kıyafetleri toparlayarak banyoya geçti. Arkasından bir süre kapalı kapıyı seyrettim.

Yatağa yattım yavaşça, başımı Ateş'in yastığına gömdüm ama gözlerim hala o kapıda takılı kalmıştı. Su sesi geliyordu banyodan, derin bir nefes aldım. Bir elim sol göğsüme giderken bakışlarımı loş tavana çevirdim. Cinayet işlerken bile bu kadar hızlanmayan kalbim bana sanki oyun oynuyordu.

Gözlerimi bile kırpmadan tavanı seyrettim öylece o çıkana kadar. On beş dakikada çıkmış ve üstünü de giyinerek yanıma yatmıştı. Şampuanla karışan mis kokusunu içime çektim, uykum geliyordu. Kafamı ona biraz daha yaklaştırdığıma bir kolunu boynumun arkasına atarak bana biraz daha yakınlaştı. Kurşun yaram olduğu için belime sarılmıyordu ama Ateş bir temas bağımlısıydı.

"Bahar'ı bu hafta ameliyat için adaya götürebiliriz." Dediğinde kafamı ona çevirdim. "Kalp doktoru durumuna bakacak, izin verirse göz ameliyatına girebilecek." Gülümsediğimde gülüşümü seyretti.

"Teşekkür ederim."

Bir eli çeneme giderken alnıma öpücük bıraktı ve boyun girintisine yasladığım başıma yasladı başını.

"İyi geceler Ateşpare." Gözlerimi yumdum.


🔥

Mışıl mışıl uyuyan Ateş'in yanından kalktım. Banyodaki işlerimi hallederek, sargımı değiştirdim, üstümü giyindim. Kemerime iki silah ve bıçak taktım görünmeyecek şekilde. Saçlarımı sıkı bir atkuyruğu yaparak kaküllerimi elimle düzelttim.

Odaya döndüğümde Ateş hala uyuyordu. Dudakları arasına bir öpücük bırakarak telefonumu ve cüzdanımı alarak çıktım odadan. Kısa sürede kara tarafına geçerek Ateş'in arazisinde bıraktığım motorlarımdan birine binerek hızla uzaklaştım malikaneden.

Oğuzhan Alanguva'nın gönderdiği adrese gidiyordum, biraz şehrin dışında bir yere çağırmıştı. Kırk dakikalık yolculuğun ardından, uçurumun kenarına yapılmış restoranı gördüğümde durdum. Dışarısı lüks arabalarla doluydu. Motorumdan inerek içeri geçtim, içeride sadece Oğuzhan'ın adamları vardı.

Oğuzhan Alanguva cam kenarında bir masaya oturmuş, bir şeyler içiyordu. Beni fark ettiğinde istifini hiç bozmadı. Karşısına yerleştirdiğimde sakinlikle beni izliyordu.

"Hoş geldin." Dedi tok sesiyle. Kır ama gür saçları ona karizmatik bir Alanguva havası katıyordu.

"Hoş bulmak isterim ben de, tabi bu kadar kabaca çağırılmamış olsaydım. Yeğeninizin sevgilisini böyle mi karşılayacaksınız? Ah pardon unutmuşum siz yeğeninizi kaçırtacak kadar gaddar bir amcasınız."

"Ağzın güzel laf yapıyor, Ateş'i böyle mi tavladın?"

"Umarım onu bırakmak için bana para teklif edeceğiniz yerde değilizdir." Ciddi ifadesi kırılırken, hazır cevaplığım hoşuna gitmişti.

"Zeki kadınları severim."

"Aman aşık olmayın, yeni bir aile kaosu çıkmasın size." Gülerek arkasına yaslandı sözlerimle.

"Konuyu uzatmayacağım Aşkın, hakkımda ne biliyorsun bilmiyorum ama ben yeğenlerimin kötülüğünü isteyen bir adam değilim. Ateş henüz çok genç ve omuzlarında kaldıramayacağı yükler var, tek istediğim ona bir baba gibi yardımcı olmaktı."

"Babalar çocuklarını, tacizci şerefsizlere kaçırtmazlar." Ya da kaçırtırlar.

Sözlerim onu gererken, ciddi ifadesi geri gelmişti. "Amacım bu değildi, Vaşak ihanet etti."

"Amacın neydi peki?"

"Amacım V'nin Ateş'te ki yerini öğrenmekti. Senin aslında kim olduğunu bulmaktı. V tehlikeli bir silah, Ateş'e zarar verebilir. Ve senin kim olduğunu biliyorum." İfadesini bozmadı.

"Kimmişim?" Tek kaşım havalanırken onu izliyordum.

"V'nin maşasısın, amacın Ateş'i yönetmek. V her kimse çok zeki ve amacı Cebonayan'ı da ele geçirmek ama V'nin aksine Cebonayan iki günlük değil. Yani yeğenimin gözünü neyle boyadın, kendine nasıl aşık ettin bilmiyorum ama tebrik ederim seni de sahibini de." Gülmek, kahkahalar atmak istedim ama yüzümdeki alaylı ifadeyi silerek korkmuş bir tavır sergiledim.

"Böyle bir şey yok." Dedim gözlerimi kaçırarak.

"Ateş'ten uzak duracaksınız aksi halde işler sizin için pekiyi gitmeyecek."

"Amacım başta buydu." Dedim mahcup şekilde. "Ama artık değil, Ateş'e aşık oldum."

"Eğer V için çalışmaya devam edersen bu Ateş'in sonu olabilir."

"Ateş'e zarar gelecek bir şeyi asla yapmam." Şu an ben bile inanabilirdim Ateş için ölüp bittiğime.

"V çok tehlikeli, sen ne olduğunu bile anlamazsın ve o seni elinde oynatır. Benimle ortaklık kur, kim olduğunu söyle ve Ateş'i kurtar."

"Bunu yaparsam ailemi öldürür, gerçek kimliğini bilen kimseyi yaşatmaz. Şu an yaşamamın tek nedeni işine yaramam. Size adını söyleyemem ama benden isteyeceği şeyleri söyleyebilirim. Tabi karşılığında ne olursa olsun güvenliğimi sağlamanızı istiyorum."

"Bugüne kadar senden ne istedi?"

"Cebonayan hakkında bilgiler ama pek bir şey götüremedim ona."

"Sana güvenmiyorum Aşkın ama Ateş'i gerçekten sevdiğini düşünüyorum. Zamanı geldiğinde ikinci bir buluşmamız olacak, bana onun hakkında bilgi getirirsen ben de Ateş'i koruyabilirim." Ateş kendini fazlasıyla koruyabilecek bir adamdı, içimden gülmeye devam ediyordum.

"Peki Ateş? Ona söylemeyecek miyiz?" Dedim aşık olduğum adama yalan söylemek istemiyormuş gibi.

"Hayır, aramızda."

"Böyle bir şey yapamam."

"Şu an bir şey istediğim yok, düşün sadece. Zamanı geldiğinde ben istemeden anlatacaksın zaten her şeyi."

"Hayır, bu olmayacak. Madem yeğeninizi çok korumak istiyorsunuz gizli kapaklı işler çevirerek değil yanında durarak yapın bunu. Bu konuşmamızdan da Ateş'in haberinin olacağından şüpheniz olmasın." Oturduğum yerden kalktım ve çıktım restorandan.

Ancak motoruma ulaşmadan önüm birkaç adam tarafından kesildi. Oğuzhan Alanguva'nın adamlarından biri kolumu tutarken karşılık vermedim, yaralı halime rağmen onlardan kurtulabilirdim ama bu kadar eğitimli olmam Oğuzhan Alanguva'yı şüphelendirirdi, kimliğimi bu sefer gerçekten öğrenebilirdi.

Biri beni uçuruma doğru yürütürken diğerleri de peşimizden geliyordu. Oğuzhan Alanguva rahat bir tavırla çıktı restorandan ve karşımızda durdu. Kolumu tutan adam beni tam uçurumun kenarına getirdiğinde bakışlarımı Oğuzhan Alanguva'ya diktim.

"Sen beni anlamadın sanırım, beni alaya alıp, ben konuşmamı bitirmemişken gidemezsin. Bu saygısızlık küçük hanım."

"Alanguva'lar kendilerini padişah sanıyorlar derken yanılmadığımı biliyordum." Dedim kısık sesle söylenerek.

"V'yi bulmamı sağlayacaksın."

"Neden? Ondan ne istiyorsunuz?" Neden yeğenin hayatını tehlikeye atacak kadar çok istiyordu onu?

"Bana sahip olduğun tüm bilgileri getireceksin, aksi takdirde V'nin kim olduğunu bildiğine dair bir dedikodu çıkarırım ve V'yi arayanlar senin etini çiğ çiğ yerler. Anladın mı?" Beni tutan adam biraz daha uçuruma yaklaştırdı, bu kadar müsaade ettiğim yeterdi. Kimse beni bu şekil aşağılayamazdı.

Beni tutan adamın kasıklarına sert bir tekme atarak, belimdeki silahı çıkararak ittirdim onu. Eğer istesem uçuruma iterdim ama merhamet etmiştim. Oğuzhan Alanguva'nın adamları bana silah çekerken, onlar daha ne olduğunu anlamadan Oğuzhan Alanguva'nın yakasına yapışarak onu uçurumun kenarına çektim. Artık onu tutan tek şey, ceketinin yakalarını tutmamdı.

Ben onun vücudunu aşağı doğru iterken gözlerindeki endişeyi net şekilde hissetmiştim. Ayakları sağlam durmaya çalışıyordu ama tam uçtaydı.

"Kim olduğun amacının ne olduğu umurumda bile değil. Canına susamışsın anlaşılan, V'ye bu tavrını ileteceğim, bundan sonra aldığın her nefeste korkacaksın."

"Seni o mu eğitti?" Hala V olabileceğimi düşünmüyordu ya da bu da onun hamlesiydi.

Güldüm. "Evet, bir daha ne Ateş'in ne Ferda'nın ne de kendi çevremde göreceğim seni. Cebonayan'a mı güveniyorsun? Cebonayan kim ki V'nin öfkesi karşısında? Ayağının denk al, Ateş'i seviyorum ama V'nin nefretini de kazanmayacağım." Onu yana doğru iterek bıraktığımda rahatlamış şekilde verdi nefesini.

Silahımı geri kemerime takarak motoruma bindim.  Vakit kaybetmeden motorumu çalıştırırken Ateş beni arıyordu. Motor kullandığım için yanıtlayamadım, kesin sabah beni yanında bulamadığı için bir ton trip atacaktı. Alanguva malikanesine geri döndüğümden aradan iki saat bile geçmemişti.

İçeri girdim motorumla, ada kısmına geçmeme gerek kalmamıştı çünkü Ateş fazla öfkeli şekilde büyük malikanenin önünde duruyordu. Yanında Pusat Yusuf vardı ve diğer adamları da arkasındaydı.

Karşısında durduğumda gözleri iyi olup olmadığıma bakıyordu. "Neredeydin?"

"Amcanla görüştüm." Duyduğuna inanamamış gibi bir adım daha yaklaştı bana.

"Kimle kimle?" Arkasındaki adamlar bizim tartışmamızla dağılırken sadece Yusuf ve Pusat kalmıştı.

"Amcan, hani şu karizmatik ama sonradan kötü çıkan Oğuzhan Alanguva'yla."

"Neden?" Sesi yüksek çıkıyordu ve bu hoşuma gitmiyordu.

"Dün aradı beni, gerçek kimliğimi bildiğini zırvaladı."

"Ve sen de bunu bana söyleme gereği duymadın ve yaralı halinle motora binerek çağırdığı yere gittin, öyle mi?" Kafamı olumluca salladığımda biraz daha sinirlendi. Bir ilişki kavgasının içine düştüklerini fark eden Yusuf ve Pusat sakince uzaklaştılar.  

"Öyle."

"Aşkın, sen ne yaptığını sanıyorsun?"

"Bilip bilmediğini öğrenmem gerekiyordu."

"Ya sana zarar verseydi? Sen nasıl bu halde kendini koruyacaktın? Sen neden şu gereksiz öz güvenini kenara bırakarak aklınla düşünmüyorsun? Sen nasıl yaşadın bunca zaman bu şekilde?"

Kafamı dikleştirdim. "Ben bu şekilde herkesi elimde oynatırım, hafife alma sakın beni. Kendine gel! Benimle bu şekilde konuşamaz, hesap soramazsın. Hiçbir şey yapmadı ve yapamazdı da, konuştuk ve onun düşüncelerini öğrendim. Aslında gerçek kimliğimi öğrenme-"

"Anlatma Aşkın, bana ne ki? Umurumda değil."

"Öyle mi?" Dediğimde kafasını olumluca salladı.

"Öyle, istediğin de bu değil mi? Öl kal ama kendi başının çaresine bak, benim umurumda olman küfür gibi senin için. Benden bu kadar çok mu nefret ediyorsun?"

"Götünden element uydurma be! Nefret etsem sevgili mi olurum?"

"O zaman ne yapıyorsun Aşkın? Ben seni anlayamıyorum, anlamamın mümkün olduğunu da sanmıyorum. Doğru nefret etmiyorsun, sırf kullanmak için birlikte olduğun bir adamım senin için."

"Sen beni kullanmıyor musun yani? V olmasam burada mı olurdum Ateş? Hadi dürüst ol." Sessiz kaldı bir süre, yüzüme onda alışık olmadığım bir duyguyla bakıyordu. Biraz zorlasam hayal kırıklığı bile diyebilirdim.

"Haklısın, olmazdın." Dedi net bir şekilde.Başka hiçbir şey söylemedi, yanımdan geçerek hızla uzaklaştı.

Arkasından baktım bir süre, pahalı arabasına binerek malikaneden uzaklaştı. Sevgililik hayatımın ilk kavgasını da yapmıştım.

Şafak'ı görmek istiyordum ama nerede olduğunu bilmiyordum. Tam küçük bir araştırma yapacaktım ki Ferda çıktı dışarıya. "Kavganız her yeri inletti." Dedi merak içinde. "Olur arada öyle şeyler bunlar ilişkinin tuzu biberi."

"Şafak nerede?"

"Bu arazide, arka tarafta, klinik tarzı bir yer onun için ayarladığımız. Gidelim mi birlikte?" Kafamı olumluca salladığımda yürümeye başladık. "Özel değilse, neden tartıştınız?"

"Hani kavgamız yeri göğü inletmişti?"

"Ya yetişemedim, benim odamdan boğuk geliyordu ben aşağı inene kadar da bitmişti." Ona yandan bir bakış attığımda sevimlice gülümseyerek koluma girdi. "Bence çok seksi bir ilişkiniz var, aranızdaki uyum gibi bir uyum bulursam o kişiye nikah basacağım. Üstelik tartışmalar ilişkiye heyecan ve tutku katar. Barışma se-"

"Ferda sen benim biraz daha minnoşum olan Alanguva versiyonumsun." Kıkırdadı sözlerimle.

"Sen Alanguva olduğunda versiyona ihtiyacımız kalmayacak."

"Şu an Alanguva olmak bir yana dursun, Alanguva arazisinde bile durmak istemiyorum. Şafak'ı gördükten sonra gideceğim."

"Ya nereye?"

"Rıhtımdaki eve, daha önce kaldığım."

"Beni de götürsene, çok sıkılıyorum." Kavga etmiş olmasaydık Ateş'e haber verirdim.

"Tamam ama abine haber ver, seni görmezse her an gerilip yeni kavgalar çıkarıp, milleti kurşuna dizebilir."

"Ararım birazdan, sen olunca bir şey demiyor." Bugün diyebilirdi.

Bahsettiği tek katlı evin önünde durduk. Arazi çok büyüktü, ileride sadece çalışanların kaldığı güzel evlerde vardı. Çiçekli bahçeden içeri geçtiğimizde kapıyı daha önce görmediğim çalışan bir kadın açtı. Bize gülümserken içeri girdik.

"Şafak nerede?"

"Duşunu aldırdık, öğünlerini atlamadan yiyor, ilaçlarını içti şimdi de salonda bahçeyi izliyor." Dedi kadın detaylı açıklama yaparak. Birlikte salona girdiğimizde kadın yanımızdan ayrılmıştı.

Şafak tekerlikli sandalyede oturuyordu, yanına ulaştığımda ona gülümsedim. "Burası yaramış sana." Orada bulduğum halinden çok uzaktı, kıyafetleri ve saçları temiz, yüzü daha sağlıklıydı.

Özenle taranmış saçlarına baktığımda içimde hissettiğim duygu bana iyi geldi. Ferda onun yanağına öpücük bırakarak, boş bir koltuğa oturdu.

"Ölmediğine o kadar sevindim ki, keşke bir gün abim de çıkıp gelse senin gibi." Dedi Ferda, Şafak'ı izlerken düşünceli şekilde.

Şafak sesler çıkardı ama onu anlamıyorduk. "Abin çok zekiyim diye geziniyor, Şafak'la iletişim kurabileceğimiz bir teknoloji kurdursun." Aslında önüne alfabe dizerek, göz kırpışlarıyla da kurabilirdik ama o kadar parası vardı, elbette daha iyisini yapabilirdi.  "Şoka bağlı olduğu söylendi, tedavi edilemez mi?"

"Şoka bağlı ama aynı zamanda kurşun da yemiş, o da buna sebep olmuş olabilir. Ya da ikisi de birden." Dedi Ferda düşünceli şekilde.

Bu konuşma Şafak'ı üzüyordu. "Ee anlatsana bana, Şafak nasıl biri? Onu tanımak istiyorum."

"Moda anlayışı çok iyiydi, hep benden önce alırdı yeni çıkan özel koleksiyonları. Hatta hatırlıyor musun Şafak? Bir Chanel çanta vardı, sınırlı üretim. Sırf sana gıcıklık olsun diye senden önce son kalanı da almıştım sora da hava atmıştım." Ferda bunu anlatırken gülüyordu, Şafak'ın bakışları durgundu. Çünkü o bir daha asla böyle bir çantayı koluna takarak gezemeyecekti.

"Git abinle konuş Ferda, çıkarız birazdan." Dediğimde Ferda ayağa kalkarak yanımızdan ayrıldı.

Bakışlarım Şafak'ın üstünde gezindi. "Ben hep buradayım, ne olursa olsun. Seni abine geri vermek istemiyorum ama burada Alanguva arazisinde kalmak istemezsen de kalmazsın. Ve şunu da bil, seçimin ne olursa olsun hep yanında olacağım. Burada kalsan da, abine gitsen de, başka bir şey yapmak istesen de. Kimse zarar veremez sana artık."

Sözlerimle sesler çıkarmaya, benimle konuşmaya çalıştı. Güzel gözlerinden düşen damlalar pürüzsüz tenini ıslattı. Elim havaya kalktığında, yaşlarını temizledim. Ben temizledikçe yaşları yenileniyordu. Kenarda duran peçeteyle yüzünü kuruttuğumda ağlaması da durmuştu.

Bu sırada Ferda döndü salona. "İzin verdi." Dedi ama bunu derken pek dürüst durmuyordu. Ateş'in laf ettiği kesindi.

Biraz daha Şafak'ın yanında oturarak onunla sohbet ettik. Biz Ferda'yla konuşurken pürdikkat dinliyor ve Ferda şaşırtıcı şeyler anlattığında konuşmaya çalışırmış gibi sesler çıkarıyordu. Yanından ayrıldığımızda onu da yanımızda götürmek istiyordum. Ancak Şahin onu alabilirdi, en güvenilir yer burasıydı şimdilik onun için.

Onu bırakarak dışarı çıktığımızda Ferda arabasına yöneldiğinde motoruma geçmedim. Bugünkü motor yolculuğu ve hareketlilik canımı yakmıştı ve hala da sızlıyordu yaram. Ferda'nın yanındaki koltuğa oturduğumda kırmızı son model arabasını çalıştırdı.

"Sürekli kaza yaptığına dair dedikodular var."

"Allah Allah kim demiş?"

"Pusat, neler diyor neler arkandan."

"Altı üstü ayda bir küçük, iki ayda bir büyük kaza yapıyorum, abartılacak bir şey yok." Dediğinde ona yandan bir bakış attım. Şaka yaptığını düşündüm ama hayır çok ciddiydi. "Abim ölmeyeyim diye ehliyetime el koydurtmaya çalıştı da şirinliğimle hallettim hep."

"Şirin yüzünle ölmek istemezsin."

"Tabi istemem."

"O zaman biraz abini dinle."

"Kavgalı değil misiniz siz ya? Neden sevgilini savunuyorsun?" Sessiz kaldığımda devam etti. "Şu malikanenin dışına çıktım ya, hayat varmış be. Toprağı öpmek istiyorum." Peşimizdeki Ferda'nın korumaları küçük bir orduydu.

"Şımarıklık yapma, yaşadığın hayatın kıymetini bil. Anlamıyorum siz zenginlerin şu mutsuzluk triplerini."

"Bak şimdi tam abim gibi konuştun. 'İnsanlar aç Ferda, hayatının kıymetini bil Ferda'"  Abisini taklit ederken sesini kalınlaştırmıştı.

"Ferda, orada Baybora'dan bahsetme." Sözlerimle gerildi.

"Neden?"

"Çünkü onu yaşıyor ve sadece hasta sanıyorlar. Ateş'in asıl amacı ne bilmiyorum ama arkadaşım Deniz kıdemli bir polis olduğu için ve bu konuyla yakından ilgilendiği için Ateş bir plan geliştirmiş sanırım. Konu açılırsa, sessiz kal." Bir süre sesini çıkarmadı.

"Abim zaten onun öldüğünü hiç kabullenemedi ki, bence o yüzden bu kadar güçlü. Eğer abimin öldüğüne inansaydı mahvolurdu, sağlıklı bir düşünce değil ama onu ayakta tutuyor." Dolan gözlerini belli etmemeye çalıştı. Daha fazla da konuşamadı.

Yolu ben tarif etmeme rağmen dört kere yanlış yere sapmış ve benim yirmi dakikada geldiğim yolu bir saatte gelmiştik. Söylenerek arabadan indiğimde Ferda fazla keyifliydi.

Kapıyı çaldığımda Tarık çok geçmeden açtı. Bakışları benim ve Ferda'nın üstünde gezindi. "Hoş geldiniz." Dedi yavşak şekilde.

"Bekleme yapma Tarık." Diyerek kapıyı biraz daha araladım ve Ferda'nın içeri geçmesini bekledim. Ardından ben de girerken Tarık kıstığı gözleriyle Ferda'ya bakıyordu. Ona cevap vermediği için gıcık olmuştu.

Salonda Bahar'ı gören Ferda keyifle Bahar'ın yanına koştu. "Ya Bahar ben seni özledim." Diyerek Bahar'ın yanağını öptü. Aslında çok bir konuşmuşlukları yoktu ama Yade'nin tavrından sonra mahcup hissediyordu.

"Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk da iyi misin? Rengin soluk biraz." Dedi Ferda, Bahar'ı incelerken.

"İyiyim." Dedi Bahar zorlukla gülümseyerek. "Aşkın seni özledim." Karşısına oturdum.

"Başka kimi özledin?" Dedim Pusat'ı kast ederek.

"Başka kimseyi özlemedim." Dedi dudağını büzerek.

"Emin misin?"

"Eminim."

"Pusat'ın hiçbir suçu yok, farkındasın değil mi?" Dediğimde burnunu çekti.

"Farkındayım ama Yade'nin söylediklerini aşamıyorum, hem haklı da zaten. Pusat bana acıyor."

"Gözünün görmemesi acınacak bir durum değil, fiziksel bir engel sadece ve bununla dalga geçen insanın da beyni yoktur zaten. Sana yalan söyledi, o amipi ciddiye mi alacaksın?"

"Amip mi?" Dedi Bahar söylediğim hoşuna gitmiş gibi.

"Amip bile fazla, onda bir beyin hücresi de yok." Söylediklerimle keyiflenirken Tarık da yanımıza oturmuştu.

"Ablam nerede?"

"Odasındaydı, duşta olabilir." Dedi Tarık bacaklarını sehpaya uzatırken. "Naz işte, Deniz de sabaha karşı döndü işten, horul horul uyuyor. Kaptan yine kayıpları oynuyor. Geldiğin iyi oldu, patlıyordum."

"Bir şey içmek ister misin?" Diye sordum Ferda'ya.

"Orta bir kahve güzel gider."

"Duydun Tarık, koş." Tarık bana ters ters baktı ama karşı da çıkamayarak kalktı yerinden. "Kızın kahvesine tükürme." Dediğimde yapmacık şekilde gülümsedi.

"Bizim kahvemiz ona kötü gelir şimdi, zenginleri memnun etmek zor." Dediğinde artık Ferda'da ona gıcık kapıyordu.

"Ne alaka?" Dediğinde Tarık mutfağa girmişti bile.

Ferda ve Bahar koyu bir sohbete girerlerken yanlarından ayrıldım. Üst kata çıktım, banyodan su sesi geliyordu. Ablamın odasına geçtim. Yatağının üstünde, şarjda duran telefonunu elime aldım.

İstesem çok rahat telefondaki mesajlarını ele geçirebilirdim ama istemiyordum. Hatta şu an telefonunu da kurcalamak istemiyordum ama mecburdum. Ekranı açtığımda şifre istemedi, ekran fotoğrafını görmemle duraksadım.

Ablamda sayılı sahip olduğumuz fotoğraftan biriydi, geçenlerde çekmiştik. Galerisine girdim, galeri ben ve Bahar doluydu. Rakı içtiğimiz masada Ateş'le beni çekmişti, aramızdaki aşk dolu bakışmaları karelemişti. Birinde Ateş'in kolu omzumdaydı, birinde ben ona şal getirirken arkadan sarılmıştım, birinde de ona bakarak şarkı söylüyordum ve birbirimize fazla anlamlı bakıyorduk. Hatta Pusat'la Bahar'ı da çekmişti. Kendi fotoğrafı çok azdı.

Bir tane fotoğrafını rıhtımda çekmişti, karanlıktı ve kameraya gülümsüyordu. Ekranı yakınlaştırdım, arkasında bir karartı vardı. Bir siluetti, çok uzakta duruyordu ama oradaydı işte. Birisi ablamı yakın şekilde izlemişti. Yüzü asla seçilmiyordu, çok gerideydi. Bir süre çözmeye çalıştım ama başarısızdım.

Fotoğrafları kapatarak mesajları açtım. Kayıtlı olmayan bir numaradan gelen mesaj kutusunu açtım ve üstlere doğru çıkarken bu kişinin Şahin olduğunu anladım.

Ben Şahin, numaramı kaydedersin. Olanlar için üzgünüm, izinsiz şekilde öpmemeliydim seni. Bağışla beni, sadece bir an güzelliğine kapıldım. Uzun zamandır kimseye hissetmediğim şeyleri hissediyorum sana karşı ve aklımdan çıkaramıyorum seni. Senden hoşlanıyorum, bana bir şans verirsen seni dünyanın en mutlu kadını yapacağıma söz veriyorum.

Bu mesaj ablamı bulduğumuz günün gecesinde yazılmıştı. Kaşlarım çatılırken okumaya devam ettim.

Yaptığın çok yanlıştı ve hiç hoş değildi. Böyle bir ilişkiye hazır olduğumu sanmıyorum, numaramı nereden aldın bilmiyorum ama rahatsız etmezsen sevinirim. Her şey için teşekkürler, kendine iyi bak.

Niyetim asla seni rahatsız etmek değil, madem istemiyorsun çıkarım hiç girmediğim hayatından ama hep burada olduğumu bil. İstediğin zaman bana ulaşabilirsin, seni bekleyeceğim.

Konuşmaları bu kadardı, ablam daha fazla cevap vermemişti. Şahin'in gerçekten hoşlandığına inanmak istemiyordum, belki sırf gıcıklığına yapıyor belki de V'yi bulmaya çalışıyordu. Mesaj kutusundan çıkarak en üstte duran Baybora'ya tıkladım. Üstlere çıktım biraz.

Nasılsın?

İyiyim, sen nasılsın? Sağlığın nasıl oldu?

Seninle konuştuğumda iyiyim ama seninle konuşmak istemiyorum.

Neden?

Bana yaşıyormuşum gibi hissettiriyorsun.

Sen yaşıyorsun zaten. Hasta olman seni engelleyemez.

Yazmıştı ablam ama Baybora bu mesaja cevap vermemişti, ardından başka bir gün attığı mesaj vardı.

Şahin'le tanışmışsın, o iyi bir adam değil. Lütfen ondan uzak dur.

Sadece yardım etti, neden ki?

Baybora yine cevap vermemişti ve bir de dün gece mesaj atmıştı.

Ondan hoşlandın mı?

Anlamadım?

O şerefsizden hoşlanıyor musun?

Hoşlanma.

Lütfen.

Seni anlayamıyorum Baybora, hep kapalı bir kutu gibisin.

Öyle gerçekten de bir kutunun içine hapsoldum, sana gelmek istiyorum ama bir yol bulamıyorum.

Seni ziyarete gelmek istiyorum.

Gelemezsin.

Ben istemiyorum gelmeni.

Hem nasıl izin verdin ki?

Neye izin verdim?

Keşke vermeseymişsin.

Keşke yanında olabilseydim.

Keşkeler ilk defa bu kadar olmayan canımı yakıyor. Aylin yazma bana.

Bana yazan sensin.

Doğru, artık yazmayacağım ama ona da gitme.

Olur mu?

Kime?

Baybora yine ablama cevap vermemişti.

Telefonu kapatarak yerine koydum. Ablama yazmayı kesmesi gerekiyordu. Hem nasıl yazıyordu ki? Beyninden mi yazıyordu?

Odadan çıkacakken ablam girdi içeriye. Islak saçlarını havluya sarmıştı, beni gördüğünde gülümsedi. Gülümseyişine karşılık verdim.

"Ne zaman geldin?"

"Yeni geldim, bugün bir şeyler yapmak ister misin?"

"Aslında biraz yorgun hissediyorum." Dedi eline aldığı nemlendiricisiyle yatağına oturdu.

"Zaten sürekli evdesin."

"Bakarız o zaman." Bakışları telefona kaydığında durgundu. Nefesimi sıkıntıyla vererek yanından ayıldım ve aşağı indim.

Tüm gün boyunca kız kıza vakit geçirirken yanımızdaki tek erkek Tarık'tı, hiç gitmemiş ve üstüne her seferinde sohbetlerimize dahil olarak bizi gıcık etmeyi başarmıştı. Akşam yemeğini ablamla ve Tarık'la hazırlamıştık.

Naz eve geç gelmiş ve yorgunluktan yemek bile yiyemeden uyumuştu. Deniz de o uyuduğunda yeni uyanmıştı ve rıhtımda oturarak dertli dertli düşünüyordu. Ferda evine dönmemişti ve dönmeye de niyeti yoktu. Ateş de ne onu ne beni aramıştı tüm gün boyunca.

"Ya kıyafetlerin çok şirin." Dedi Bahar'ın kısa pembe geceliğiyle aşağı inen Ferda.

Tarık onu burun kıvırarak süzdü. "Pembe kaplamalı Maserati gördükten sonra böyle bir renk olduğunu kabullenmeyi reddediyorum."

"Pembe kaplamalı Maseratim oldukça havalı bir kere." Dedi Ferda kaşlarını çatarak.

"İyi de o senin değil ki bir tane arkadaşın var onundu."

"Yoo nereden çıkardın benimdi. Sen nereden biliyorsun hem?"

"Hiç." Diyerek geçiştirdi Tarık onu ama kafası karışmıştı. Kesin o gün beğendiği Ferda'ydı ama karıştırmıştı, salak.

"Abin burada kalmana laf edebilir." Dediğimde Ferda kafasını iki yana salladı.

"Pusat'a haber verdim, abime ulaşamadım." Pusat kelimesini duyunca Bahar hemen kafasını kaldırmıştı. "Hatta Pusat'a nispet yaptım dedim ki ben bu gece Bahar'la birlikte uyuyacağım. Ay bir ağlamadığı kaldı telefonda, çok yaklaşma ona Ferda daha ben yaklaşamadım bile dedi!" Bahar'ın yüzü kızarırken Ferda kahkaha atıyordu.

Onlar uyumaya gittiklerinde ablamda Tarık'ta sohbet ediyorlardı. Sigara içmek için rıhtıma çıktım, bir dal yakarak telefonumu seyrettim ama hala bir arama yoktu. Karanlık rıhtımı izlerken telefonuma bir bildirim düştü, hızla elime aldım telefonu ama mesajı atan Ateş değildi. Kaya yazmıştı.

Nasıl oldun?

Mesajına cevap vermedim. Telefonu bırakarak, sigaramı içmeye devam ettim. Rıhtıma yaklaşan tekne ihtiyara aitti, bir süre durmasını bekledim. Durduğunda yerimden kalkarak, sigaramı söndürdüm. Yanına ulaştığımda teknenin halatıyla uğraşıyordu.

"İyileştin mi?" Diye sorduğunda yanına oturdum.

"Hasta mı olmuştum?"

"Vurulmuştun."

"Bu ne ki ihtiyar senin eğitimlerini yanında?"

"O eğitimler olmasaydın şu an karşımdaki kişi olamazdın."

"Balık oltaya geldi." Dediğimde tek kaşı havalandı. "Oğuzhan Alanguva V'ye yardım eden kişi olduğumu düşünüyor."

"Her an seni yayabilir."

"Yayacak zaten ama V olduğum bilinmesindense, yardım edildiğim düşünebilir. Gerçi yeğeninin sevgilisi olduğum için Alanguva soyadını korumak isteyecek ve sessiz kalacak ama ilerde ne olur bilinmez."

"Şu senin taklit etmeye çalışan çocuğu yeni saldılar. Dava süreci devam ediyor."

"Onu öldüremediğime dua etsin ve kaderine razı gelsin."

"Sıradaki planın ne çocuk?"

"Sen daha iyi biliyorsun." Dedim keyifle.

"Konu sensen hiçbir şey bilmiyorum, vahşiliğin bu tanıdık ellerden çıktı ama çok yabancı. Ateş Alanguva sana iyi geliyor, kısa bir süre önce senin için endişeleniyordum. Aşkın'ı tamamen kaybetmekten korkuyordum ama şimdi biraz daha insan gibisin. Önceden olsa yaralı halinle de cinayet işlersin, şimdi dinleniyorsun. Önceden acele ederdin, daha vahşiydin, şimdi daha dinginsin." Evet, bu dingin halimdi.

"Durulduğum falan yok."

"Önceden olsa evine ateş eden Erhan Akbaş'ın evine çoktan dayanmıştın, onu işkencelerle öldürmüştün. Şimdiyse Ateş'e bırakıyorsun." Karşılık vermediğimde devam etti. "Endişen olmasın, Erhan Akbaş bu sabah öldürüldü. Kimin yaptığı meçhul ama Ateş sayesinde oldu."

"Ateş de onun torununu öldürdü, neden bir karşılığı olmadı bunun?"

"Ateş lider, diğerleriyle bir değil."

"Cebonayan hakkında bu kadar çok şeyi nereden biliyorsun? Kimsin sen ihtiyar?"

Kim olduğunu düşündü gözlerimin içine bakarak. "Kim olduğumuzu öğrendiğimiz gün öldüğümüz gün olacak çünkü insan son ana kadar değişmeye devam eder. Kim olduğunu sen seçeceksin ama sen de hep değiştireceksin, ta ki son nefesine kadar. Sen söyle çocuk, sen kendinin kim olduğunu biliyor musun?"

"Biliyorum."

" Sadece bugünü biliyorsun, yarın kim olacaksın? Önceden kimdin? Sen aslında kimsin?" Dediğinde ona sorduğum sorunun içinden geçerek yine kaçmayı başarmıştı. Kurnaz kurt. "Her taraf sahipsiz kimliklerle dolu, birini seçeceksin sonra olduğun kişiden nefret edecek ve başka sahipsiz bir kimlik yakıştıracaksın kendine. Öyle çok kimliğin olacak ki yaşamının sonunda sahipsiz bir kimlikle kalacaksın ve bu senin olmayacak."

🔥

Sabaha kadar uyuyamamıştım, sadece yarım saatliğine içim geçmişti. Yataktan kalkarak ağrı kesici aldım, sigara içmek için aşağı inecektim ki telefonumu yanıma aldım. Saat henüz çok erkendi, herkes uyuyor olmalıydı.

Rıhtıma indiğimde bir sigara yaktım ve sosyal medya hesaplarımda gezinirken en son Twitter'a girdim. Gündemde birinci sırada Ateş Alanguva tagını görmek beni durdurdu. Ona bir şey mi olmuştu? Hiç sesi de çıkmamıştı. Hızla üstüne basarak, hakkında yazılan haberleri görmeye başladım.

Düşündüğümün aksine iyiydi, fazla iyiydi.

Bir yemek masasında, karşısında güzel bir kadınla yemekteydi. Bu dün akşama ait bir fotoğraftı, kolunda ona aldığım saat vardı. Masada üç sandalye vardı. Fotoğrafın üstündeki yazıyı okudum.

Son zamanlarda hem başarılarıyla hem de hareketli aşk hayatıyla adından fazlasıyla söz ettiren Ateş Alanguva bu sefer de başka bir güzelle görüntülendi. Geçenlerde sevgilisiyle tatile çıktığı bilinen Ateş Alanguva, ünlü iş adamının kızı Leyla Ayhan'la yemekte samimi pozlar verdi.

Yazıyı daha fazla okuyamadım, fotoğrafı tekrar açtım. Siyah saçlı, beyaz tenli ve mavi gözlü, fazla güzel bir kadındı. Ateş onun gözlerinin içine bakarken gülümsüyordu, kızın da ağzı kulaklarındaydı. Daha fazla fotoğrafa da bakmak istemedim ekranı kapattım.

Kendi kendini bitiren sigaramı fark ettiğimde yeni bir tane yaktım. İçimde bir his vardı, daha önce hiç hissetmediğim ve rahatsız edici bir his. Bu babasının Ateş'le nişanlanmasını isteyen kadındı. Tartışmamızdan sonra kabul mü etmişti yani?

Kendime engel olamayarak tekrar telefonu elime aldım. İnternette Leyla Ayhan adını arattım. Önüme Ateş'le yemekteki fotoğrafları dolarken hızlı hızlı geçtim. Ateş dışında hiçbir adamla fotoğrafı yoktu, hatta arkadaşlarıyla da fotoğrafı yoktu. Sadece ailecek çıktığı yemeklerde birkaç tane toplu fotoğrafta vardı. Instagram hesabını gördüğümde ona da girdim.

Doğal, duru bir güzelliği vardı. Kendinden çok doğa fotoğrafı paylaşmıştı profilinde ve bir sürü yardım kuruluşunu da hikayelerine kaydetmişti. Tam Ateş'in seveceği tarzdan kibar ve naif bir kadındı yani!

Telefonu kapattım, masanın üstüne bıraktım. Midem bulanıyor ve başım ağrıyordu.

Yerimden kalkarak mutfağa geçtim, bugün kahvaltıyı ben hazırlayacaktım. Dolapta olan şeylere baktım, omlet yapmak için yumurta çıkaracaktım ama yumurta yoktu.

Küfür ederek dolabın kapısını sertçe kapattım. Yumurta nasıl olmazdı?

Kahvaltı hazırlamaktan vazgeçerek, tezgaha yaslandım. Bir süre öylece yeri seyrettim, o sırada kilerin yanındaki poşetlerde duran yumurtaları fark ettim ama vazgeçmiştim çoktan. Kahvaltı falan hazırlamayacaktım.

Kapı çaldığında mutfaktan çıktım, kapıyı açtığımda Ateş'i görmeyi beklemiyordum. En görmek istemediğim kişi olabilirdi hatta.

"Ferda burada kalmış gece." Dedi bakışları üstümde gezinirken. Ona cevap vermeyerek içeri döndüm, rıhtıma çıktığımda peşimden geliyordu. Bir sigara daha yaktığımda artık boğazlarım ağrıyordu.

Ateş de benim peşimden rıhtıma çıktı. Konuşmadan bir süre beni izledi. "Amcamı aradım, ne konuştuğunuzu anlatmadı."

"Sana ne ki?" Dedim ona yandan bir bakış atarak.

"Neden seni çağırdığını sordum, ne hadle sevgilime yakınlaştığını sordum."

"Artık değil." Diyerek onu kestim.

"Anlamadım?"

"Artık sevgilin değilim." Yüzüme baka kaldı.

Bir süre konuşamadı. "O saçma haber yüzünden mi?" Dedi çatık kaşlarıyla.

"Hayır. Ben bir önceki gün sana dedim ki eğer böyle bir şey yaparsan kıskanmam ama ilişkimizi bitiririm. Sense göz göre göre hemen ertesi gün onunla yemeğe çıktın ve çok rahat engelleyebileceğin fotoğrafların yayılmasına izin verdin. Ateş sen beni ne aldatılan saf bir kadın gibi gösterebilirsin ne de güçsüz. Bitti, buraya kadarmış. Zaten başlamamız hataydı."

"Hayır yanlış anlıyorsun. Onun geleceğini bile bilmiyordum, babasıyla çıkmıştım ve bu fotoğrafta babası yanımızdan ayrıldığında çekilmiş."

"Umurumda değil Ateş. Zeki bir adamsın, bunların olacağını tahmin edebilirdin ama ben kimim ki zaten? Ayrıca sadece Aşkın olsaydım yollarımız falan kesişmezdi."

"Sen ne dediğinin farkında değilsin."

"Fazlasıyla farkındayım, birlikte çalışmaya devam edebiliriz, öldürmek istediğin biri olursa parasını gönderirsin ama bu kadar. Aramızda daha fazlası olmayacak." Sessiz kaldı, başı dik ama gözleri yorgundu. "Zaten uzun sürmeyeceği en başından belliydi." 

"O yüzden mi evlilik şakaları yapıyordun?" Yediremiyordu.

"Adı üstünde, gerçek olmayacak bir şey, şaka."

Çenesini sıkıyordu, yüzü gerilmişti. "Zaten bunu yapmak için bahane arıyordun."

"Ne?" Bu sefer şaşıran taraf ben olmuştum. "Siktir git Ateş! Asıl sen tartışalım da başkalarıyla tanışayım diye bahane arıyormuşsun."

"Zerrin seni eski sevgilinle neredeyse dudak dudağa gördüğü söylediğinde ben bunu umursamadım, seni dinledim, seni umursadım sadece. Sense böyle saçma bir haber yüzünden ayrılıyor musun?"

"Hala anamamakta direniyorsun. Bu fotoğraf farklı şartlarda ortaya çıksaydı belki umursamazdım bile ama seninle evlendirilmek isteyen bir kadınla, bu isteğin hemen ertesi günü çıkan bir fotoğraf. Daha fazla açıklamaya yapmayacağım, beni anladığını çok iyi biliyorum. Git Ateş."

Gitmedi.

Giden taraf ben oldum. Ona arkamı döndüm ve evden uzaklaştım. Kulübeye yürürken peşimden gelmiyordu. Olması gerektiği gibi orada kalmıştı. Kulübeye girdiğimde kapıyı kapattım.

Dolu viski şişelerinden birini alarak koltuğa oturdum. Viski şişesini kafama dikerken arkama yaslandım. Az önce ilişki hayatımın ilk ayrılığını da yaşamıştım.

🔥

Ateş'le ayrılmamızın üstünden bir hafta geçmişti. Sesi çıkmıyordu, bir kere bile karşılaşmamıştık. Bir ara evindeki eşyalarımı toplayacaktım ama bunun için pek zamanım yoktu. Üstelik Ateş bu hafta bir kez daha Leyle Ayhan'la görüntülenmişti, bu sefer bir yerde oturmuyorlardı ve ayaküstü sohbet ediyorlardı. Yakında aşk haberleri doğrulanırdı herhalde.

Son zamanlarda sürekli V'ye oynuyorlardı. Son sefer yaptıkları oyuna düşmeyip, onları oyuna düşürmem fazla zorlarına gitmiş olacak ki kafayı sıyırma derecesine gelmişlerdi. Basılan eski evimin yakınlarında sürekli olarak Murat Dağhan dolanıyordu, orada bir şey olduğunu biliyordu ve bunu ortaya çıkamaya çalışıyordu.

Kurşun yarası iyileşmişti ve işimin başına dönmemin de vakti gelmişti. Dün gece işlediğim cinayet beni yine gündeme taşımayı başarmıştı. Ağzıma attığım hapı viskiyle yuttum. Bir haftada uyuduğum saat iki elin parmağını geçmezdi.

Rıhtıma yakınlaşan Kaya'yla kaşlarım çatıldı. Yüzündeki morluklar iyileşmişti. "Ondan kurtulacağını biliyordum." Dedi dalga geçerek ve yanıma oturdu.

"Ne halt ediyorsun burada Kaya?"

"Seni görmek istedim ama pekiyi görünmüyorsun." Dedi beni süzerek.

"Ben hep en iyisiyim." Güldü sözlerimle.

"Mesajlarıma cevap vermeyince merak ettim, rahatsız etmek istemiyorum zaten. Yolumun üstüydü, bir bakayım dedim. İyi olduğunu gördüm, gideceğim."

"Ne yapacaktım? Depresyona mı girecektim?" Dedim ters ters.

Eli masadaki elimin üstüne gitti. "Bir arkadaş olarak hep yanındayım, ne olursa olsun. Unutma bunu." Daha fazla uzatamadan kalktı yerinden. "Kendime ait bir büro açtım, bir ara uğra ziyaretime. Kendine iyi bak."

Göz kırptığımda gülümsedi. Ancak o yanımdan ayrılırken davetsiz bir misafir daha belirdi ufukta. Ateş buraya doğru geliyordu, Kaya arabasına yürürken ona ters ters baktı.

"Ne arıyor bu lavuk burada?" Dedi kabaca.

"Artık onunla masa kırmayı düşünüyorum da, hangisinden başlasak diye tartışıyorduk. Ben dedim başlangıç için cam en iyisi o da dedi ki yok-"

"Ne saçmalıyorsun?" Dedi ters ters. "Neden aramalarıma cevap vermiyorsun?" Üstünde spor bir takım vardı, sakalları tıraşlı, yüzü iyi duruyordu. Saçlarını özenli şekilde ve güzeldi, lacivert gömleğinin iki düğmesi açıktı.

"Keyfim ve ben böyle istiyoruz çünkü."

"Bayram ediyordur şimdi yavşak." Dedi kısık seste Kaya'nın gittiği yöne bakarak. Ardından bana döndü. "Çok mu özlemişsin eski kırığını?"

"Ne saçmalıyorsun Ateş?"

"Pazar günü adaya uçak kalkıyor Bahar için, benim de adada işlerim var. Sabah gelirsiniz." Dedi ters bir tavırla. Hem buraya kendisi geliyordu hem de gelen benmişim gibi davranıyordu.

"Ben gelmeyeceğim." Kaşları çatıldı.

"Neden?"

"İşlerim var."

"Bahar tek mi gelsin?" Dedi başka bahane bulamayarak.

"Ablam var, o gelir onunla."

"Kaya'yla planların mı var?" Dedi aynı terslikle.

"Sana ne? Sen git görücü usulü evleneceğin kadınla uğraş."

"Kim evleniyormuş?" Nefesini sıkıntıyla verdi. "Çok zor bir kadınsın."

"Ama bu da seni ilgilendirmeyen başka bir konu artık."

"İlgilendirir! Seninle ilgili her şey beni de ilgilendirir. Ayrılık konuşması yapan sendin, ben değil." Fazla ciddi ve öfkeliydi.

"Ateş Alanguva takıntılı eski sevgililere mi dönüşüyor yoksa?"

"Eski falan değilim." Dedi dişleri arasından.

"Ya öyle mi? Bak işte etme bulma dünyası sen Didem'e yaparsın başkası da sana. Ama anla Ateş, bitti!"

"O kadınla aramda hiçbir şey olmadı."

"Umurumda değil."

Tekrar konuşacaktı ki çalan telefonuna baktı, aynı öfkeli ifadeyle yanıtladı ve kulağına götürdü. Bir süre karşı tarafı dinledi. Öfkesi yavaş yavaş kaybolurken yerini çok başka duygular aldı. Gözleri beni bulduğunda öğrendiği şeyi tahmin edebiliyordum.

Endişeli şekilde kapattı telefonu hiçbir şey söylemeden. "Dünkü cinayette DNA örneği bulmuş polisler, bir kadına ait saç teli bulmuşlar Aşkın." Beni şaşırtan tek şey yüzündeki korku ifadesi olmuştu. "Nasıl bu kadar dikkatsiz olabildin? Ne yapacağız şimdi? Ülkeden kaçarsan bu seni açığa verir. Senin adını da temizleyebiliriz bir şekilde." Beni şaşırtan ikinci şeyde çoğul ekiyle konuşmuş olmasıydı.

"Ateş." Dedim sakin bir şekilde. "Telefonuna tekrar bak." Ateş telefonuna tekrar baktı, tam soru soracaktı ki telefonu çalmaya başladı. 

Aramayı bir kez daha cevapladı. "Efendim Yusuf?" Karşı tarafı dinledi. Kaşı hayretle kalkarken ne yaptığımı da anlamıştı. Endişesi yerini hayranlığa bırakırken sarı gözleri fazla güzel bakıyordu. Telefonu kapattı.

"Demek dünkü cinayetinde bilerek saç bıraktın ve bu Beril'e ait, öyle mi?"

"Tutuklamışlar mı?"

"Yaka paça. Yaptığın çok sorumsuzca bir hareket, Beril benim çalışanım olarak gözüküyor hala, ucu bana da dokunacak."

"Sana hiçbir şey dokunmayacak. Beril bir köstebek ve senden aldığı bilgileri V'ye götürüyordu. V'nin sağ kolu."

"Neden yaptın bunu?"

"Amcan bir hamle yapacaktı, yapmış dahi olabilir. V'nin çalışanı olduğumu iddia edecekti, üstümdeki ilgiliyi yok etmem gerekiyordu. Beril bunun için biçilmiş kaftandı, hem zaten ihanet eden bir yellozdu hem de kriterlerime uygundu. Amcan artık benim V'ye çalıştığımı iddia etse bile bu içi şişirilmiş bir balondan farklı olmayacak, her şey illüzyon ve şu an gözler Beril'in üstünde." Bu bana biraz daha özgür bir alan sağlayacaktı.

"Beril'le işim bitmemişti, yanlış bilgi taşıyordu Şahin'e."

"Şahin'in artık ona inandığını düşünmüyorum, köstebeği bulduğumuzu biliyor. Yani bir işe yaramıyordu."

Hayran bakışları üstümde gezinmeye devam etti. Herhalde içinden ben ne kadar salak bir insanım da böyle mükemmel bir kadını kaçırdım diye düşünüyordu. Daha çok düşünürdü.

"Sen iyileştin de mi cinayetlere koştun?" Ona ters bir bakış attım. Alt dudağını ıslatarak rıhtımı seyretti bir süre.

Bu sırada evden gürültüyle biri çıkıyordu. Deniz fazla telaşlı şekilde dışarı çıkarken, Ateş ona seslendi. "Kötü bir şey yok ya."

"Aksine, iyi bir şey var." Dedi hiç beklemeden, hızla arabasına koşarken. Yazık, nasıl da seviniyordu.

Ateş bir süre onu izledi ardından bana döndü. "Şeytansın sen."

"Teveccühünüz, şimdi eski sevgilim beni bırakırsa bu akşamki büyük vurgunum için hazırlanacağım."

"Ne yapacaksın?"

Ortalığı biraz daha kızıştıracağım. Ona cevap vermeden yerimden kalktığımda kaşları çatılmıştı, dayanamıyormuş gibi o da kalktı yerinden ve ben bir adım atmıştım ki kolumdan tutarak durdurdu beni.

Kendine doğru çektiğinde fazla yakındık, yüz yüze bakıyorduk. Dudakları dudaklarıma yakındı ama öpemeyecekti. Gidip Leyla'yı öpebilirdi, hayır onu da öpemezdi. Neden Leyla'yı öpecekti ki hem?

Onu göğsünden ittirdiğimde daha fazla şansını zorlamadı.

"Sen ateş parçasısın, benden gidemezsin."

Alayla güldüm. "İzle ve gör Alanguva."

"Görelim Ateşpare."

🔥🔥🔥

Merhabalar! Yeni bir bölümle birlikteyiz. Üç haftadır bölüm atamıyordum, Kalıntı'nın ilk kitabını teslim ettikten hemen sonra ikinci kitapla uğraşmaya başladığım için maalesef biraz uzak kaldık. Umarım önümüzdeki bölümde aramız daha kısa olur.

Hızla büyümeye devam ediyoruz, sevginizi hissettirdiğiniz için çok mutluyum. Söylemekten asla sıkılmayacağım, iyi ki varsınız. Unutmayın ilginizi ne kadar hissedersem o kadar yazma isteğiyle doluyorum, bu bölüm yine on bin civarında beğeni alırsa mutlu olacağım.

Kendinize iyi bakın, gelecek bölüm görüşmek üzere ateş parçalarım.

Bana ulaşmak için:

Instagram: Cerennmelek / cerenmelekhikayeleri

Twitter: cerennmeelek / #Ateşpare

Continue Reading

You'll Also Like

3.2M 184K 39
Güneş: Polis ol, polisle birlikte ol ama asla polislik olma demişler ya Güneş: Halt etmişler Güneş: Tutuklayanım sen olacaksan polislik olmaya razıy...
1.7K 372 13
İhanetinin bedelini canıyla ödeyecek avcının yasak elmaya aşık oluşu. Peki yasaklar çiğnenecek, cehennemin kapıları aralanacak mı? Mary'nin her sabah...
3.1K 503 9
Leelinos: 2 haftalığına 3 bebeğe bakabilir misiniz? Jisungha: Tabii ki, bebekleri gösterebilir misiniz? Leelinos'dan gelen görüntülü arama... Aramayı...
1.2M 107K 44
~Bu kitap tüm zorluklara inat aşkından vazgeçmeyip aşkı için savaşanlara ithaf edilmiştir.~ -------------------------- "Aşk mıdır beni,sana bu kadar...