Naperva

By xelpiss

11.2K 1.7K 3.2K

Bize gereken ışık değil, ateş. Gözlerini kırpmadan önünden geçen küçük kızı izlerken her şeyin bittiğinin çok... More

1
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
FİNAL

2

888 113 691
By xelpiss

                *Out Ta Get Me*

Lina Roselyn Anderson arkasındaki arabayı fark ettiğinde Chris ile ormanın girişindeydiler.

"Martin'in adamları mı?" diye sordu Chris'e. Kulaklarına takmış oldukları kulaklıklarla birbirlerini rahatça duyabiliyorlardı

"Değil. Bu seninkilerden biri."

Lina anlamamış bakışlarını Chris'e çevirdi bir an fakat ardından hemen yola döndü.

"Benimkiler kim?"

"Yeni ailen işte.- Lina bu cevaba göz devirdi.- Bu araba onların bahçesindeydi eminim."

"Ona senin numaranı bile verdim ne diye takip ettiriyor şimdi?" diye homurdandı Lina, Uraz Harzemşah'ı kastederek. "Ah neyse! Bununla sonra ilgileneceğim şimdi çocukların yanına geçip önlerini keselim. Martin'in adamları buradayken burada olmaları tehlikeli."

"Bu aile ile çok eğleneceğiz gibime geliyor Rose." dedi Chris neşeli bir sesle. Lina ise sadece homurdanmakla yetindi.

Mert Ege arabayı ormanın girişine soktuğunda etrafta motordan ve dolayısıyla Lina'dan bir iz yoktu.

Sinirle kaşlarını çattı.

"Sana fark ettiğini söylemiştim." diye homurdandı Eymen. Arkadaşı ne zaman böylesine akıl tutukluğu yaşasa Eymen her zaman kendini homudanırken buluyordu. "Başımıza dert açıyorsun oğlum ya! Ne güzel evde dinlenecektim ben."

"Sus biraz Eymen başımı şişirdin."

Eymen yüzünü buruşturarak Mert'i taklit etse de önüne dönüp sustu.

Mert Ege bir şey bulacağından o kadar emindi ki şimdi kızı kaybederse oldukça pişman olacaktı.

Ormanın içinde yavaşça ilerlerken arabanın farlarını söndürmeyi akıl edebilmişti. Biraz daha ilerlerken bir anda önlerinde bir arabanın farı açıldı ve o kızıl şeytanın arabanın önünde belirmesiyle Ege'nin frene basması bir oldu.

"Oğlum bu kızın hareketlerini bu minnoş yüreğim kaldıramayacak galiba." dedi Eymen Ekin hülyalı bir sesle. Mert ise sadece gözlerini devirdi ve öfkesi yüzüne yerleşmiş kızın hızla yanlarına gelişini izledi.

"Siz ikiniz burada ne yaptığınızı zannediyorsunuz?!" diye bağırdı Lina Mert Ege'nin arabanın camını açmasıyla. Aslında o kadar sessizdi ki kızmış olduğunu yalnızca biri yüzüne bakarsa anlardı.

Ekin Eymen, bu kızın zarafetinden sıyrılıp böylesine vahşi olabileceğini tahmin edememişti. Ancak kızın deli deli bakan gözlerinde yırtıcı bir hayvan keskinliği görüyordu. Eymen tek kelimeyle bu kadına hayran olmuştu ve bu kendisini bile şaşırtıyordu.

"Asıl sen ne yapıyorsun burada?!" dedi Mert Ege. Lina'nın aksine sessiz konuşmayı değil de bağırmayı tercih etmişti.

Genç kız sinirle arabanın tekerleğini tekmeledi. Sol elini saçlarının arasından geçirip derin bir iç geçirdi.

Kendilerini takip edenin bu aptal bakışlı çocuk olduğunu fark edince bunu tahmin edememiş olduğu için kendine kızmıştı. Elbette Mert Ege Harzemşah kendisinden hoşlanmamışti ve onun açığını arayacaktı. Lina onun kendisinden hoşlanmamasına erken sevinmiş olduğunu anlıyordu şimdi.

"Sessiz ol. Seni ilgilendirmez ayrıca." dedi dişlerinin arasından sertçe. "Burada olmamanız gerekiyordu."

"Roselyn." diye araya girdi Lina ile onların evine gelen koruma. "Bunu konuşmak için çok geç geri dönemezler. Bunu sen de biliyorsun."

"Chris-"

"Rose. Geliyorlar. Planı uygulamaya başlamalıyız."

Lina biliyordu ne yazık ki. Aslında onları arabayı durduktan sonra geri dönmeleri için ikna edebilirdi ama Nathan ile birlikte çoktan kameraları izlemeye başlamış olan Jefferson onlara Martin'in adamlarının çok yakında olduğunu söylemişti. Lina şu anın onları geri göndermek için doğru bir zaman olmadığını biliyordu.

"Aggh! İyi!" dedi Lina sinirle ve tekrar arabanın içinde oturmuş kendilerini seyreden iki aptala döndü. "Bizimle minibüse geçin. Chris arabayı ileriye saklasın."

"Ne halt ediyorsunuz siz?" dedi Mert Ege arabadan inmek yerine. Kaşlarını çatmış karşısındaki kadına bakıyordu.

"Fark ettin mi bilmiyorum ama zamanımız bizim için değerli. O kıçını arabadan indir ve minibüse gel! Anlatmak istersem daha sonra anlatırım."

Adamın cevap vermesine izin vermeden onlara arkasını döndü ve Chris'e bir bakış atıp çevik bir hareketle farlarını söndürmüş minibüse bindi. Bu minibüs önlerini kesen minibüstü. Mert motoru nereye koymuşlardı bilmiyordu ama yola bu arabayla devam edeceklerini anlamıştı.

"Havalara bak ya!" diye söylendi Ege arabanın anahtarını küçük gözden çıkarırken. "Kendini ne halt zannediyor acaba?"

"Kabul et Ege." dedi Ekin Eymen arkadaşının sinirli haline bakıp kıkırdarken. "Kardeşin kesinlikle çok havalı."

"O benim kardeşim değil Eymen!"

Ekin Eymen ona cevap vermek yerine arabadan indi ve onların inmesini bekleyen korumaya bir baş selamı verdi ve merakla minibüse ilerledi. Arkasından gelen arkadaşının korumaya "Umarım arabama bir şey olmaz." dediğini duyuyordu. Gözlerini devirerek kapısı açık olan minibüse bindi.

Lina kırmızı saçlarını sıkı bir at kuyruğuyla toplamış kucağına aldığı bilgisayarda bir şeyler yapıyordu. Yanında aynı onun gibi saçlarını toplamış pür dikkat ekrana bakan bir adam vardı ve önde de sürücü koltuğuna yerleşmiş olan başka bir adam.

"Sanırım kapsama alanından çıktılar."

Ekin Eymen hemen kızın yanındaki boşluğa oturdu. Lina küçücük yere oturan adama yandan bir bakış attı. Adamın sırıtan yüzünü görünce ise ters bir bakış atıp arkadaşı Jefferson'ın söylediği şeye cevap verdi.

"Yanlışlıkla çıktıklarını sanmıyorum Jeff. Burada olduğumuzu biliyorlar onları izlediğimizi biliyorlar muhtemelen. Sanırım buraya girmek için farklı bir yol deneyecekler."

O sırada arabaya Mert Ege de binmişti. Bir an etraftaki teknolojik aletleri görmeyi beklemediği için şaşkınlıkla duraksadı. Bu kızın bir şeyler karıştırdığına artık emindi, fazlasıyla hem de. Böylesine aletlerle ancak ciddi ve sakıncalı işlerle uğraşanlar yolculuk ederdi. Gözleri arkadaşında durunca şaşkınlığından sıyrılıp gözlerini devirdi. Kızıl kafalı aptal kızın yanına kurulmuştu hemen.

"Ama çember oluşturduk. Bizim alanımıza girmeden çemberi geçmelerine imkan yok."

"Gerçekten de o kadar imkansız olduğunu mu düşünüyorsun Jeff?"

Bu alaylı ses Chris'ten gelmişti. İçeri geçip minibüsün kapısını kapattı ve "Haydi gidelim Nathan." dedi ardından öndeki adam arabayı çalıştırırken Mert Ege'nin arabasının anahtarını ona doğru fırlattı.

"Sizin şu aptal ihtimaliniz." diye homurdandı şoför koltuğundaki adam. "Yanıldığınızı biliyorsunuz. Böyle bir şey düşündüğünüz için kendinizden utanacaksınız ve beni izinli günümde yatağımdan kaldırdığınız için sizin kıçınızı tekmeleyeceğim."

"Umarım utanan biz oluruz Nat."

"Harika." diye araya girdi Mert Ege sıkıntıyla. "Şimdi bize neler olduğunu anlatıyorsun."

Lina gözlerini kısarak oturduğu yerde kayılan adama baktı.

"Bir operasyondayız." dedi. "Siz gelip içine edene kadar iyi gidiyorduk."

"Nesiniz siz," diye alayla konuştu Mert. "Ajan falan mı?"

Lina ona cevap vermek yerine gözlerini devirdi ve ekrandaki hareketliliği fark ederek tekrar bilgisayarına döndü.

"Hayır." diye devam etti Lina. "Sadece bir mesele var bir süredir üstünde çalıştığımız.-"

"Ne meselesi?"

Lina araya girip de sözünü kesen yanındaki adama ters bir bakış attı.

"Sana ne?" dedi soğuk bir sesle. "Ayrıca sen kimsin?"

"Kalbimi kırıyorsun ama." dedi Eymen üzülmüş gibi yaparak. "Ekin Eymen ben. Mert ile çocukluk arkadaşıyız. Babamla Uraz Amca da yakın arkadaşlar."

Lina Roselyn bir an ona baksa da sonra kafasını iki yana sallayıp Mert Ege'ye döndü.

"Her neyse. Sadece birkaç saat bizimle bu minibüste duracaksınız. Ondan sonra sizi tekrar eve götürürüz. Arabanı da çocuklar eve bırakırlar."

"Neden burada ne haltlar yediğini anlatmıyorsun sevgili kardeşim?" diye sordu Mert Ege alayla başını sağ omzuna eğerek.

"Seni ilgilendirmiyor da ondan. Bizi takip etmiş olmanız sizin aptallığınızdı."

"Sahi," diye araya girdi Eymen. "Nasıl fark ettiniz bizi? Bu zamana kadar birini takip ederken hiç yakalanmamıştık."

"Çünkü bu zamana kadar bizimle karşılaşmamıştınız."

Lina cümlesini tamamladıktan sonra Eymen'e sinir bozucu bir gülümseme gönderip tekrar bilgisayarına döndü.

"Hey, Rose. Şuna baksana."

Lina, Jeff'in ekranda işaret ettiği yere gözlerini çevirince yüzünde buz gibi bir gülümseme peydah oldu.

"Güzel. Alana girdiler." deyip kendi bilgisayarından birkaç tuşa bastı. Jefferson patronunun ne yaptığına bakarken kaşlarını çattı.

"Ne yapıyorsun sen?" diye sorarken Lina'ya bakmış ardından kafasını Chris'e çevirmişti.
Chris genç adamın yüzüne yansıyan ifadeyi görünce yerinden kalktı ve Ekin Eymen'e bakıp bozuk Türkçesiyle "Bu tarafa sen geçer misin?" diye sordu.
Eymen kafasıyla onaylayarak arkadaşının yanına geçerken Chris Lina'nın yanına oturup kafasını ekrana çevirmişti.

"Ne yapıyor bu?" diye sordu Mert Ege arkadaşının kulağına eğilerek.

"Bir çeşit bağlantı kuruyor sanırım." diye cevap verdi Eymen. "Tam anlayamadım etraftaki kameralara bağlanıyor."

"Kim ormanın içine kamera yerleştirir ki?"

"Ben." diye araya girdi Lina. Gözleri hâlâ ekrandaydı ve elleri tuşlarda hızla geziniyordu. Yüzündeki küstah ifade yaptığı işten memnun olduğunu bağırıyordu adeta.

"Nat." diye seslendi arabayı süren arkadaşına. "100 metre sonra sağa dön. Ardından karşına bir tünel çıkacak o tünele gir. Bir açıklıkla karşılaşınca dur."

"Ne? Karıştırdın herhalde. Düz gidiyoruz."

"Hayır. Plan o değil sen sağa dön."

"Rose bize neden neler çevirdiğini anlatmıyorsun?"

Roselyn Lina en sonunda cam gibi olan mavi gözlerini kaldırdı ve Chris'e baktı.
O sırada Nathan Lina'nın dediği tünele girmişti.

"Ekiple beraber plan oluştururken aslında ben çoktan başka bir plan kurmuştum kafamda."

"Ekipteki haini bulmak için?"

"Aş artık şunu Chris. Ekipte bir hainin olmasının imkânı yok. Böyle bir şeyi kimse yapmaz."

"Evet Nathan. Ben de bunu umuyorum. Anladığım kadarıyla Rose da bunu kanıtlayacak bir plan kurdu."

"Evet, aynen öyle. Ekipteki herkes bu gece yarısı ormandaki evin arkasındaki gizli yerde buluşacağımızı biliyor. Sadece biz olacaktık fakat saat ondan beri Martin Jones'un adamları ormana giriş yapıyor. Beş araba beş farklı noktadan farklı aralıklarla girdi ormana. Bizim belirlediğimiz beş noktadan."

Derin bir iç çekip devam etti konuşmasına. Aynı anda Nathan arabayı durdurmuştu.

"Nat. Sen de bu tarafa gel. Her şeyi beraber izleyeceğiz."

Nathan, bunca şeyin gereksiz olduğuyla ilgili birkaç şey homurdansa da çevik bir hareketle ön koltukların arasından arkadaki geniş alana zıpladı.

"Ne?" dedi arabadakilerin ona dik dik baktığını görünce. "Kendimi yoramazdım."
Lina kafasını iki yana sitemle sallayıp bilgisayarına döndü. Bir iki tuşa basmasının ardından arabanın arkasına asılmış beyaz perdeye bir görüntü yansıtıldı. Beş farklı alanı birden fazla açıyla gösteren görüntülerdi bunlar.

Mert ve Eymen de diğerleri gibi dikkatle tek tek görüntülere bakmaya başladılar.

"Pusu kurmuşlar." dedi Chris uzun bir sessizliğin ardından.

"Ama burada sadece Martin'in adamları var. Bizden kimse yok."

"Ben ona o kadar çabuk karar vermezdim Nathan." dedi Lina yine buz gibi bir sesle. "Tek yaptığım buluşma noktalarına kameralar yerleştirmek olmadı. Bir süredir bir kod yazmaya çalışıyordum ve birazdan yazdığım kodun başarılı olup olmadığını göreyeceğiz."

Bilgisayarına dönüp birkaç tuşa daha basmasının ardından ekrana birkaç görüntü daha yansıdı. Bir tarama işlemi başlatan Lina arabadakilere döndü.

"Kamerların bağlantısına eklediğim bir çeşit yazılımla birazdan orada bulunup da yanında telefonu bulunan herkesin ismi soyismi ve fotoğrafı elimizde olacak. Bizim ekipten birileri oradaysa bunu öğrenebileceğiz. Buluşma saatinden önce oraya giden ve oradaki pusuyu bildirmeyen herkes haindir. Umalım ki bizim ekipten az kişi orada olsun."

"Eğer orada bizden tek bir kişi dahi olursa kendisine ölümlerden ölüm beğensin."

"Evet," diye araya girdi Jefferson. "Tanrı onları Lucas'tan korusun."

Kısa bir tarama işleminin ardından ekranda önce kırmızı bir işaret belirdi ve hemen sonra sırayla kişilerin isimleri ve fotoğrafları belirmeye başladı.

O an arabanın içinde gergin bir atmosfer vardı. Mert ve Eymen tüm bu olanlardan çok uzak olsalar bile bu gergin atmosfer onları da içine alıyordu ister istemez.

"İşte başlıyoruz." dedi Jefferson sessizce.

Isaac Orgin.

Hera Morsa.

Jenna Syrile.

"Je-Jenna?" diye sordu Nathan inanmaz bir sesle. "Bu mümkün değil! Bunun mümkün olmadığını biliyorsunuz."

Mert Ege bu titrek sesi duyduğunda bir an iç geçirmek istedi. Onların ekiplerinde de çok nadir de olsa ihanet eden çıkardı ve bunun nasıl dayanılmaz bir his olduğunu Mert Ege çok iyi biliyordu. Özellikle yakın olduğunu düşündüğü insanların ihaneti.

"Evet. Jenna. Üzgünüm dostum."

Jefferson, Nathan'ın yanına geçip elini omzuna koydu. Jenna'nın ismini görmek onu da çok etkilemiş olsa da Nathan'ı etkilediği kadar etkileyemeyeceğini biliyordu. Jenna. Nathan'ın biricik sevgilisi.

"Jenna. Fred. Harold. Ve Britney." dedi Chris buz gibi bir sesle. Tarama işleminin üzerinden sekiz dakika geçmiş ve ekranda 25 kişinin ismi belirmişti. Herkes ekrana kilitlenmiş çıkan isimlere bakıyordu. "Ekipten dört kişi."

"Bildiğimiz dört kişi. Daha fazlası da olabilir."

Mert ve Eymen öylece olanları izlerken Nathan nefes alamadığını düşünüyordu. Böylesine bir ihanet, tanrım böylesine bir acı...

"Şimdi ne yapacağız?" diye sordu Nathan tüm acı ve öfkesine rağmen hızla toparlanarak. Onlar duygularını işlerine karıştırmamayı daha ekibe katıldıkları ilk gün öğrenmişlerdi.

"Ekibe bu gece toplanma olmayacağı hakkında bir mesaj atacağım. Ardından dönebildiğimiz en hızlı şekilde eve döneceğiz."

Lina'nın bu açıklamasının ardından Nathan minibüsün kapısını açarak biraz hava alması gerektiğini söyledi ve arabadan indi. Chris de ona eşlik edeceğini ve birazdan geri döneceklerini söyleyerek hemen Nathan'in ardından arabadan indi.

"Amerika'ya geri mi dönüyorsun?" diye sordu Mert Ege gözlerini Lina'ya dikerken. Lina genç adamın yüzündeki ifadeyi anlamayarak kaşlarını çatsa da sorusunu yanıtladı.

"Evet. Muhtemelen bu gece yola çıkarız."

"Peki ya babam ne olacak? Ona haber vermeden gidemezsin."

Lina bir an Mert Ege'ye baktı anlamayarak.

"Neden?"

"Sence neden?" diye araya girdi alayla Eymen. "Onun kızısın ya hani."

"Bunun ne önemi var ki?" diye sordu Lina ardından yanlarında konuşmaları anlamadan oturan Jefferson'a döndü. "Hey, sigara içmek için ineceğim ben de. Sen kalıp kameralardan hareketlerini izle. Bir şey görürsen hemen haber ver."

"Tamamdır patron."

Lina Mert ve Eymen'e bir baş hareketiyle onların da inmesini işaret etti ve arabadan indi.

"Ne önemi mi var?" diye sordu Mert Ege sinirle, aynı zamanda arabadan inmişti. Hemen ardından onu Eymen takip etti.
"Senin için önemi olmayabilir ama babam için bu önemli. Onu yüz üstü bırakamazsın."

Lina sigarasını paketinden çıkarıp Ege ve Eymen'e uzatırken kaşlarını çatmıştı.

"Neden önemli olsun ki onun için de? Beni tanımıyor bile."

İkisi de sigarayı istemediğini belirtince paketi ceketinin cebine atıp siyah çakmağını çıkardı ve kendi sigarasını yaktı.

Eymen, gözlerini hafifçe yumarak sigarasından derin bir iç çeken kızı garip bir şekilde izlemek istiyordu ve gözlerini bir türlü kızdan çekemiyordu.

"Ama tanımak istiyor. Bu onun için önemli."

"Ama zaten gideceğimi biliyor. Amerika'da bir hayatımın olduğunu ve gideceğimi biliyor."

"Kusura bakma ama sen buna hayat mı diyorsun?" diye araya girdi yine Eymen. "Yalnızca birkaç saattir beraberiz fakat buna rağmen bunun yaşanılabilir bir hayat olmadığını anladım."

"Öyle mi?" diye sordu Lina alayla. "Oysa sizin yaşadığınız hayattan tek farkı bizim köklü bir geçmişimizin olmaması."

"Ne demek istiyorsun sen?" diye sordu Ege kaşlarını çatarak.

"Sizin hayatınız da benim hayatımdan pek farklı değil. Siz kötü insanları yakalayıp cezalandırıyorsunuz ben de bana kötülük yapanları cezalandırıyorum. Benimki biraz daha kanlı fakat sizin de eliniz benimki kadar silah tutuyor. Ve dosyalarınızı okumasaydım bile sizin eğitimli askerler olarak yetiştirildiğinizi bilirdim."

"Dosyalarımızı okumasaydın bile mi? Ne dosyasından bahsediyorsun sen ve nereden öğrendin bu bilgileri sen?"

"Sisteminize girdim."

Mert Ege ve Eymen Ekin kızın oldukça rahat bir şekilde konuşup sigarasından bir nefes daha çekmesini anlamazca seyrettiler.

"Sistemimize mi girdin?" diye sordu Eymen Ekin. Tüm o alaylı halinden sıyrılmış ciddiyetle kıza bakıyordu.
"Bu imkânsız. Sistemimize gitmen mümkün değil."

"Benim giremeyeceğim bir sistem olması mümkün değil asıl." dedi Lina alayla.

"Bu bir suç, biliyorsun değil mi?"

Lina kaşlarını kaldırarak masumca Ege'ye baksa da kimse o bakışın masum olmadığını biliyordu.

"Her şeyden önce orası devlete bağlı gizli bir birim. Ve senin gizlice sistemimize girmiş olman Lina kaç yıl hapis yatmana neden olur sen hesapla."

Lina alayla güldü.

"Kanıtlarsanız belki." dedi ve ardından buz mavisi gözleriyle ikisinin de gözlerinin içine baktı. "Ama kanıtlamanıza imkân yok."

Eymen Ekin itiraf etmeliydi ki kızın tüm bu hareketlerinden fazlasıyla etkilenmişti ve yarın bu kızıl saçlı küstah kızı yarın göremeyecek olduğunu bilmek onu tam anlamıyla üzüyordu.

"Gideceğini babamla konuşurken bunu da ona açıklarsın o zaman." dedi Mert Ege alayla. Kıza zaten sinir oluyorken ve ona karşı gram güven hissetmiyorken şimdi duydukları onu iyice öfkelendirmiş ve güvensiz hale getirmişti.

Lina sigarasından son bir nefes çekerken alaylı bir cevap vermek için hazırlanmıştı ki o an arkasından bir tetik sesi duydu ve bir an kaskatı kesildi. Ardından ise o kalın bir ses duydu.

"Şuna da bakın." diyen tok sesi arkasını dönmeden tanımıştı. "Küçük Roselyn burnumuzun dibindeymiş de biz bilmiyormuşuz."

Mert Ege ve Ekin Eymen de bir anda Türkçeden İngilizceye dönen dile şaşırsalar da gelen sesle hemen Lina'nın arkasına gözlerini çevirdiler. Kendilerine uzatılmış bir silah ile karşılaşınca ikisinin de eli belindeki silaha uzandı.

"Kıpırdamayın!" diye bağırdı adam çocukların yaptığını fark ederek. Elbette fark etmişti.

Lina yavaşça arkasını döndü ve "Adrian." dedi alayla. "Selam dostum. Ben her zaman sizin burnunuzun dibindeyim bunu biliyorsun, fark edemiyor oluşunuz sizin probleminiz. Fakat buraya yalnız gelmen... hmmm sanırım bu da senin için biraz probleme dönüşecek."

Lina, bilerek yüksek bir sesle konuşmuş ve arabanın içindeki Jefferson'ın sesini duymasını sağlamıştı. Jeff'in her şeye hazırlıklı olmasını istiyordu.

"Oh, evet. Dönerken yalnız olmayacağımı düşünerek yalnız geldim. Belki bana eşlik etmeyi tercih edersin."

"Oh Adrian. Çok tatlı bir teklif bu ama ben almayayım.''

Adrian sert bir bakışla silahını Lina'dan çekip arkasındaki Ege'ye uzattı.

"Bu mavi bakışlar. Kulağıma burada aileni bulduğun bilgisi gelmemiş olsaydı bile bu çocuğun kardeşin olduğunu bilirdim." dedi gözlerini tekrar Lina'ya çevirerek. "Benimle gelmeyi kabul etmezsen bu mavi gözlere çok yazık olacak."

Mert Ege duyduklarına sinirlenerek yerinde kıpırdanırken ağzını adama cevap vermek için açmıştı bile ve aynı zamanda arkadaşıyla aynı anda harekete geçmeye hazırlanan Eymen elini tekrar beline götürmüştü fakat Lina tekrardan Türkçeye geçiş yaparak "Sakın bir şey söyleme." dedi kaskatı bir sesle. "Hareket bile etmeyin. Sakın."

Eymen de Mert de bu buz gibi sesin altında yatan korkuyu fark ederek bir anlığına duraksadılar.

"Sana yazık olacağını bilmek beni nasıl mutlu hissettiriyor Adrian asla tahmin edemezsin."

Adrian alayla gülerek tetiğin üstüne parmağını yerleştirdikten sadece iki saniye sonra her şey çok hızlı bir şekilde gelişmişti. Silah büyük bir gürültüyle patladığı an Lina belindeki bıçağını hızla çıkarıp Adrian'ın kalbine hedefleyerek fırlatırken aynı anda iki adım sağa doğru gerileyip Mert Ege'nin önüne geçmişti. İki kurşun art arda vücuduna saplanırken ani gelen darbeden dolayı geriye doğru sendeleyip Mert Ege'nin koluna değmişti. Kalbine saplanan bıçakla yere düşen adamın ardından o da vücudunu taşıyamayarak yere düşerken Mert Ege refleksle kızı kollarının arasına almış ve sert düşüşünü yavaşlatarak onunla birlikte yere eğilmişti.

İki saniyelik şok anıyla oluşan sessizliğin ardından Jefferson silahıyla kapıda belirmişti. Çıkacak doğru zamanı bulamadığı için kapının dibinde bekliyordu ve ardından duyduğu silah sesiyle hiç düşünmeden arabadan inmişti.

"Roselyn!" diye bağırdı. "Roselyn!"

Hızla Ege'nin yanında yere eğilip gözleri hafif kapanmış hafif aralık kıza baktı.

"Rose. Beni duyabiliyor musun?" diye sordu. Cevap alamayınca önce bir saniyeliğine gözlerini yumdu ve ardından hızlı bir hareketle ayağa kalkıp arabanın ucuna yaklaşarak çok uzalaşmadıklarını umduğu arkadaşlarına seslendi.

"CHRISTOPHER! NATHAN!"

"Mert." dedi hızla arkadaşının yanına gelerek. "Iyi misin abi? Bir şey oldu mu sana?"

"Ben iyiyim." dedi Mert Ege bir solukta. Hâlâ bu aptal kızın önüne atlamış olduğuna inanamıyordu. "Ben iyiyim."

"Hey, sakin ol. Şimdi onu sakince kaldırıp arabaya bindirelim ve hastaneye yetiştirelim."

Jeff arkadaşlarının koşarak arabaya doğru geldiklerini gördü.

"JEFF! Silah sesini duyduk. Neler oluyor? Siz iyi misiniz, herkes iyi mi?"

"Adrian. Roselyn vuruldu."

"Ne?!"

Ondan sonra geçen zaman daha sancılıydı. Bilinci kapanmış Roselyn Mert Ege'nin kolları arasında arabaya bindirilmiş ardından herkesin arabaya yerleşmesinin ardından Chris'in şoförlüğünde hızlı bir yolculuk geçirmişlerdi.

Ekin Eymen olanları babasına kısaca ama hızlı bir şekilde aktarıp hastaneye gittiklerini açıklamış ve Uraz amcasına da haber vermesini istemişti.
Gergin başlayan yoculuk en sonunda yoğun bir endişeyle hastanenin önünde sona ermişti. Roselyn Lina Anderson hızlı bir şekilde doktorlarca sedyeye bindirilip götürülürken Chris Nathan'i Mert ve Eymen ile birlikte hastanenin içine gönderip Jefferson ile birlikte ekipte en güvendiği kişilere haber vererek hızla Roselyn'in vurulduğu bilgisini verip bulundukları yeri güvenlik altına almalarını istemişlerdi. Yukarı Roselyn'in yanına çıkmadan önce de en zor şeyin bu olduğunu düşünerek Lucas'i aramış ve kardeşinin vurulduğunu düz bir şekilde aktarmıştı. Fakat en az bu haberi duyan Lucas kadar acılı hissediyordu o da.

***

"Mert!"

Mert ve Eymen Uraz Harzemşah'ın sesini duyduklarında ameliyathanenin kapısının önünde Lina'nın yanında bulunan adamlarla birlikte bekliyorlardı. Hastaneye geleli yalnızca yirmi beş dakika olmuştu ve içeri giren doktorlar veya hemşirelerden biri bile henüz dışarı çıkmamıştı.

Uraz Harzemşah, heybetli duruşu ve hızlı adımlarıyla oğlunun ve oğlu gibi gördüğü çocuğun yanına ilerlerken sevgili eşi yüzündeki belirgin endişeyle kendisini takip ediyordu.

Uraz Harzemşah oğluna sıkıca sarılırken Serin Harzemşah ise Eymen'e sarılmıştı.

"İyi misiniz çocuklar?" diye sordu adam oğlundan ayrıldıktan sonra.

"Biz iyiyiz baba." dedi Mert yorgun bir sesle.

"Neler oldu oğlum? Bir işimiz var diye mesaj atıp evden çıktınız bir bakıyoruz hastaneye gelmişsiniz. Aklımız çıktı Akın arayınca."

"Anlatacağız anne sakin ol önce." dedikten sonra babasına döndü Mert Ege. "Lina vuruldu baba." dedi sessizce. Üzgün duruyordu.

Uraz Harzemşah, yakın arkadaşı Akın arayıp da kendisine Lina'nın vurulduğunu söylediğinde nasıl evden çıkıp hastaneye geldiğini bilmiyordu. Onun arabayı kullanamayacak kadar telaşa düştüğünü fark eden eşi Serin arabayı kendisinin kullanacağını söylemiş ve kocasını yan koltuğa oturtup bir şey olmayacağına dair sözler vermişti hastaneye varana kadar fakat verdiği sözlerin hiçbiri hayatı boyunca ilk defa rahatlatmamıştı Uraz'ı. Çünkü biliyordu ki Lina'yı, asi kızını, daha yeni bulmuşken kaybederse içindeki bu pişmanlık ona ömür boyu rahat vermeyecekti.

"Durumu nasıl?" diye sordu adam düz bir sesle. Mert babasının bu ses tonunu biliyordu. Hayatı boyunca çok nadir duyduğu bu ses tonu adamın korkusunu insanın iliklerine kadar hissettiriyordu.

"Bilmiyoruz." dedi Eymen Mert'in yerine cevap vererek. "Hiç kimse çıkıp bir şey söylemiyor."

Uraz Harzemşah, sıkıntı ile elini saçlarının arasindan geçirip derin bir iç çekti. Gözü karşı duvara yaslanmış adamlara takıldığında içlerinden birini Lina'nın yanında gördüğünü hatırladı.

"Nasıl oldu bu?" diye sordu kısa bir sessizliğin ardından. Serin elini onun koluna koymuş ve güç vermek istercesine sıkmıştı.

"Ya Lina'nın evden çıkarken garip davrandığını fark edince biz Eymen'le onu takip ettik." diye konuşmaya başladı Mert Ege suçlu bir yüz ifadesi takınarak.

"Mert!"

"Tamam takip etmemiz yanlıştı biliyoruz. Sadece ne işler çevirdiğini öğrenmek istemiştim." Anne ve babasının ona dik dik baktığını görünce hararetle devam etti. "Üzgünüm ama öylece evimize giren birinin güvenli olup olmadığını öğrenmek istemiş olmam suç değil."

"O öylece evimize girmiş biri değil." dedi adam oğluna kırgınca bakıp. "Ailemizin güvenliğini düşünmüş olmanı takdir ediyorum ve korkunu da anlıyorum ama ben zaten o güvenlik kontrollerini yapalı çok oldu. Siz Lina'nın varlığından birkaç aydır haberdar olabilirsiniz ama biz Serin ile onu bir buçuk seneyi aşkındir ariyoruz. Ailemizin güvenliğini tehdit etmediğine emin olabilirsin çünkü ben eminim."

Mert Ege'nin babasından özür dilemek için ağzını açmasına fırsat kalmadan ameliyathanenin kapısı küçük bir gürültü ile açıldı ve bir doktor dışarı çıktı. Chris hepsinden önce doktorun yanına varırken onu Uraz takip etti.

"Lina'nın durumu nasıl?" diye sordu Uraz.

"Geçmiş olsun öncelikle." dedi kadın sakin bir sesle. "Ameliyat henüz bitmiş değil maalesef. Kurşunlardan bir tanesini çıkardık fakat ikinci kurşun kalbe çok yakın bir yerde olduğu için çıkarmak mümkün olmadı. Durumu şimdilik stabil. Kalp cerrahımız birazdan burada olacak, o gelince ameliyata devam edilecek. İyi olmayacak diye bir şey yok tabii ki ama her şeye de hazırlıklı olmanızı öneririm. Tekrar geçmiş olsun."

Serin Harzemşah, eşinin neredeyse her anında yanında olmuştu ve hiçbirinde onu bu kadar kahrolmuş gördüğünü hatırlamıyordu. Çok uzun zamandır Lina'yı arıyorlardı ve Uraz onu bulup eve getirdiğinde her şeyin yoluna gireceğini düşünmüştü. Buna inanmıştı. Fakat şimdi böylesine bir şey yaşıyorken, kızı orada ölüyorken ve yaşanan hiçbir şeyi düzeltme imkânı bile henüz bulamamışken öyle bir umuda kapılmak hayatının en büyük aptallıklarından biriymiş gibi hissettiriyordu.

"Doktor ne dedi?" diye soran Chris olmuştu. Türkçe anlamayan Jefferson ve Nathan da bunu öğrenmeyi bekliyorlardı. Chris'in aksine onlar Türkçeyi hiç bilmiyorlardı ve Chris'in de Türkçesi oldukça kısıtlıydı.

"İyi olacak mı?" diye devam etti. Herkesin suratına bakıyor ve birinin cevap vermesini bekliyordu. Bekliyorlardı.

Uraz Harzemşah, Lina ile henüz tanışmadan önce yaptığı araştırmalarla Chris'in Lina'nın yanında uzun zamandır olduğunu biliyordu. Lina, şüpheli bir şekilde Anderson ailesine katıldıktan sonra Chris asla Lina'nın bir adım ötesine gitmemişti. Onu her zaman korumayı başarıp başaramadığını bilmiyordu adam ama şimdi karşısında ifadesiz duran ama endişeli olduğunu bildiği bu genç adama bakarken korumak için her şeyi yapacağını biliyordu.

"Henüz bir şey belli değil." diye cevap verdi Uraz Harzemşah. Üzüntüsünü sesine yansıtmaktan çekinmemişti. "Beklememiz ve umutlu olmamız gerektiğini söylediler."

Chris, Nathan ve Jeff bu cümlelerin yumuşatılmış cümleler olduğunu elbette ki biliyorlardı.

"Başaracak." dedi Nathan. Elini destek olmak için Chris'in koluna yerleştirmişti. "Hep başardı."

Kendi aralarında kısa ve sessiz bir onaylama cümlelerinin geçmesinin ardından tekrar eski yerlerine geri dönüp duvara yaslandilar.

Uraz Harzemşah 'Hep başardı.' cümlesinden hiç hoşlanmamıştı. Kızının hep ölmemeyi başardığı bir hayat yaşamış olma düşüncesi onu mahvediyordu. Kimse ölmemeye çalışarak bir yaşam sürmemeliydi. Kimsenin yaşama hakkı kimseden çalınmaya çalışılmamalıydı.

"Şimdi bana neler olduğunu anlatin." dedi oğullarına sert bir sesle. Onlar da küçük oturaklara oturmuşlardı. Zira Uraz Harzemşah ayakta durabileceği kadar güçlü hissetmiyordu.

"Ekiplerinde çıkan bir sorunu halletmek için gitmişler." dedi Eymen. Bu defa cevap veren o olmuştu çünkü arkadaşının bunu yapabileceğini hissetmiyordu. "Bizi fark edince Lina sinirlendi tabii ki fakat acil bir durumun içinde oldukları için bizi arabalarına alıp daha sonra bizi eve bırakmak üzere yollarına devam ettiler. Anladığımız kadarıyla ekiplerinde onlara ihanet eden birileri varmış ve onlar da bu gece bunu kanıtlamak için bir tür operasyon düzenlediler. Ekibe ihanet eden birkaç isim ellerine ulaşınca bir yere arabayı çektiler ve biraz hava almak için dışarı çıktık. Ormanlık alandaydik ve orada onlara pusu kurmuş bir grup varmış."

"Kim?" diye sordu Uraz. Sesi ürkütücü duruyordu.

Eymen 'bilmiyorum' der gibi omuz silkti.

"Bunun öylesine bir pusu olduğunu zannetmiyorum Uraz amca. Yani demek istediğim bunlar her kimse çok uzun süredir düşman gibiler."

"Biz dışarı çıkıp konuşmaya ve neler olduğunu öğrenmeye çalışıyorduk Eymen'le." diye devam etti Mert Ege. Kendisini konuşmaya devam eden o olmalıymış gibi hissetmişti. "O sırada biri gelip bize silah doğrulttu. Adam Lina'yı onunla gelmesi için tehdit ediyordu ve Lina kabul etmeyince silahı bana doğrulttu. Zaten sonra olan oldu. Silah patlayınca Lina önüme atladı."

"Ne?"

"Ne?"

Uraz ve Serin Harzemşah haklı bir tepki verirlerken Serin Harzemşah böylesine bir şeyin olacağını aklının ucuna bile getirmemiş olduğunu düşünüyordu. Evet, Lina'ya karşı önyargılı olmamaya çalışıyor ve sevdiği adam için bunu yaparken kendini kötü hissetmiyordu fakat hiçbir zaman onun da annesi gibi kötü kalpli olup olmadığını bilmeden ona güvenmek istemiyordu ama şu an, şu an biliyordu ki o kız asla annesi gibi değildi. Bunu yapan biri asla o kadın gibi olamazdı.

"Adam Lina ile bir bağımız olduğunu biliyormuş bu yüzden onu benimle tehdit etti. Ben blöf yapıyor sanmıştım ama Lina anladı blöf olmadığını. Adam silahı ateşlerken Lina da bir anda bıçak çıkarıp adama fırlattı. Sonra çat diye önüme geçti."

Mert Ege bunları söylerken içinden bir de homurdanıyordu. O aptal kıza artık bir de can borcu vardı.

Kimse konuşmak için ağzını açmadı o an. Çünkü biliyorlardı ki bu saatten sonra konuşmak mânâsızdı.

O gün, o hastane koridorunda herkes umutla iç rahatlatıcı bir haber beklerken kimse o an hayatlarında bir şeylerin yeşerdiğini fark edememişti. Lina Roselyn bir anda hayatlarında belirmişti ve paha biçilemez bir çiçek gibi açacağını o an hiç kimse bilmiyordu.

***

Bir hafta çok çabuk geçmedi mi yaa dhqnhsjanshsj evet ben geldim umarım bölümü sevmişsizsinizdir. Gidişat hakkında neler düşündüğünüzü yorumlara yazın lütfeen

Hep yanımda olan bebeklerime kalp bolcaaa 💞 seviliyorsunuz 🥺🥺

Haftaya görüşmek üzere 💞



Continue Reading

You'll Also Like

197K 9.8K 24
Bir mahalle düşünün, adım attığınız her yerde deli dolu şeylerin olduğu bir mahalle... Ve bir kız düşünün mahallenin Delikanlı denilen kızı. Mahalle...
300 20 7
İşte o an anlamıştım... Ne o geri dönecekti... Ne ben oraya dönecektim... Ama Tengri'nin işi bu ya tamgasını basmıştı kaderlerine... Hikayedeki baz...
935K 65K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
132K 7.6K 68
*Kitap Kapağı*-*@Rahimemine *Kafa dağıtmak için yazıyorum..! * Wattpadde 'Mahalleler Arası' adlı ilk kurgudur. #FİNAL -Esselamünaleyküm +Ve aleykümse...