Wei Wuxian gözlerini açıp sordu:
"Saat kaç?"
Lan Wangji:
"Uyandın."
Lan Wangji, Wei Wuxian'ın oturmasına yardım etti ve onu kontrol etmeye başladı. Wei Wuxian'ın ruhani gücü dengeliydi ve pürüzsüzce akıyordu, Lan Wangji konuştu:
"Uyandın ama hala dinlenmeye ihtiyacın var."
Wei Wuxian:
"Lan Zhan, ne kadar uyudum?"
Lan Wangji:
"Üç gün."
Wei Wuxian:
"Ne? Üç gün mü? Wen Nign? Jiang Cheng? Jin Zixuan?"
Lan Wangji:
"Wei Ying, sakinleş. Onlar iyi."
Wei Wuxian derin bir nefes aldı, başını ovup konuştu:
"Lan Zhan, başım çatlıyor gibi hissediyorum, susadım."
Lan Wangji bir fincana ılık su koyup Wei Wuxian'a verip konuştu:
"Wei Ying. Sen, bir şey oldu."
Wei Wuxian:
"Daha güçlü hissediyorum."
Lan Wangji:
"Wei Ying, kin enerjisi senin ruhani enerjinle birleşti."
Wei Wuxian, Lan Wangji'ye bakıp konuştu:
"Ne? İmkansız."
Lan Wangji:
"Bir insanın Mezar Tepe'den sağ çıkması da imkansızdı."
Wei Wuxian, Lan Wangji'ye bakmaya devam ederek konuştu:
"Ama, Lan Zhan, bu durumda qi yıkımı riski yok mu?"
Lan Wangji kafasını "hayır" anlamında sallayıp cevap verdi:
"O iki enerji birbirini onarmanın yolunu buldu, ikisini de beslemek zorundasın. Gusu'da efsunun neden sıkışıp kaldı merak etmiştim, artık biliyoruz."
Wei Wuxian:
"Ama, kin enerjisi efsunlamak için benim Mezar Tepe'ye gitmem lazım, başka bir yolu yok."
Lan Wangji:
"Biliyorum. Oraya gideceğiz."
Wei Wuxian hala Lan Wangji'ye bakarak sordu:
"Lan Zhan, emin misin?"
Lan Wangji:
"Wei Ying, çifte efsuna ihtiyacın var, sen enerjileri birbirine karıştırıyorsun, kılıç tekniklerini değil, sıkışıp kalamazsın, ikisini de beslemen gerekiyor."
Wei Wuxian başını "evet" anlamında sallayıp sordu:
"Bariyer hala orada duruyor, zil üstünde mi?"
Lan Wangji:
"Mn."
Wei Wuxian ve Lan Wangji yola çıkmak için eşyalarını paketliyorlardı. Wen Ning kucağında A-Yuan ile odaya girip sordu:
"Efendi Wei, nereye gidiyoruz?"
Wei Wuxian:
"Mezar Tepe'ye."
A-Yuan, Wei Wuxian'a bakıp sordu:
"O karanlık yere mi?"
Wei Wuxian:
"A-Yuan, Qing abla ve shijie ile kalmalısın."
A-Yuan:
"Hayır. Ben korkmuyorum. Xian abi, seninle gelmek istiyorum. Seni özledim Xian abi."
Lan Wangji:
"Wei Ying, endişelenme."
Wei Wuxian gülümsedi ve başını "evet" anlamında salladı ardından da A-Yuan'ın yanağını mıncıklayıp konuştu:
"Ne cesur bir çocuk."
Mezar Tepe'ye gitmek için yola koyuldular, Jiang Yanli yanlarına bolca yemek koymuştu ayrıca onlara biraz ilaç, kağıt ve mürekkep de vermişti. Mezar Tepe'ye vardılar, Lotus Bariyer'i hala yerli yerinde duruyordu, hepsi Yunmeng Jiang Klanı'nın Zili'ni taşıdıkları için bariyeri aşabilmişlerdi. A-Yuan etrafta koşturmaya başladı. Wei Wuxian, Şeytanı Dize Getiren Mağara'ya girdi, Lan Wangji onu takip ediyordu. Wei Wuxian konuştu:
"Lan Zhan, ben burasıyla dost oldum."
Lan Wangji:
"Buraya atıldığın zaman, buradan nasıl kaçtın?"
Wei Wuxian lotus şeklinde oturdu ve anlatmaya başladı:
"İlk düştüğümde sesler duydum, çok fazla ses. Jiang amca, Hanımefendi Yu, shijie, Jiang Cheng... Bir sürü insan duydum... Vücüdum çok acıyordu, göz kapaklarım ağırdı... Ardından seni duydum, sesini duydum, gözlerimi açtım. Xuanwu Mağarası'ndaki kılıçtı. O kılıcı tuttum ve onun kinini kontrol altına aldım. Karanlık Kaplan Tılsımı'nı ve Chenqing'i yaptım. Chenqing buradaki enerjiyle birleşti ve ben onu buradaki cesetleri manipüle etmek için kullandım."
Lan Wangji:
"Kaç tane?"
Wei Wuxian:
"Çok fazla. Onlara girişteki bastırma tılsımlarını kırdırdım böylece buradan çıkabilecektim. Fakat onlara ne olursa olsun burada kalmalarını emrettim, yani buradaki cesetler dışarı çıkamaz."
Lan Wangji:
"Wei Ying, sen ne yiyip içtin?"
Wei Wuxian:
"Cesetlere yemeğe ihtiyacım olduğunu söyledim, onlara iltifat ettim. Bir tane anne ve çocuğu bana meyve getirdiler. Burada vahşi meyve ağaçları ve balık tutabileceğin bir göl var."
Lan Wangji:
"Wei Ying, seni koruyacağım."
Wei Wuxian gülümsedi ve gözlerini kapattı, meditasyon yapmaya başladı. Bu sefer siyah aura onu kuşattı, meditasyon yaparken terliyordu fakat yine de kendisini bir arada tutmayı başardı. Lan Wangji, Wei Wuxian'ın meditasyonunu yakından izliyordu. Wen Ning ve A-Yuan dışarıdaydı. Wen Ning, A-Yuan'a biraz daha kılıç tekniği öğretiyordu ve konuştu:
"A-Yuan, iyisin."
A-Yuan:
"Ben canavar öldürmek istiyorum."
Wen Ning:
"Büyümen lazım."
A-Yuan:
"Arkadaşımı özledim."
Wen Ning:
"Arkadaşın?"
A-Yuan:
"Ji abinin evindeki arkadaşım, Jingyi."
Wen Ning, A-Yuan'ın kafasını okşadı. A-Yuan, Wen Ning'in kucağında uyuyakaldı. Wen Ning, A-Yuan'ı taşıyıp bir süre önce inşa ettikleri kulübedeki yataklardan birisine yatırdı. Kimse kulübeleri kontrol etmediği için etrafın bakıma ihtiyacı vardı. Wen Ning sessizce etrafı temizlemeye başladı.
Wei Wuxian meditasyonunu bitirip gözlerini açtı. Lan Wangji hemen onu kontrol etmeye başlayıp ona seslendi:
"Wei Ying."
Wei Wuxian:
"Lan Zhan, çok iyi hissediyorum."
Lan Wangji:
"Dinlenmen lazım. Birkaç gün efsun yapma."
Wei Wuxian:
"Neden?"
Lan Wangji:
"Alışmak için."
Wei Wuxian başını "evet" anlamında salladı ve onu dinledi. Mezar Tepe'de bir hafta kaldılar ardından eşyalarını paketleyip Yunmeng'e geri döndüler. Wei Wuxian konuştu:
"Abiniz geldi!"
Öğrenciler hemen yanlarına koştular, Jiang Cheng gülümsüyordu ve konuştu:
"Tamam, tamam, abimiz geri geldi, dağılabilirsiniz."
Wei Wuxian, Jiang Cheng'e bakarak konuştu:
"Jiang Cheng, çok zalimsin."
Jiang Cheng:
"Wei Wuxian, herkes seni sorup durdu, senin uçurtma vurmanı istiyorlar."
Wei Wuxian:
"Hala uçurtma vuruyor musunuz?"
Jiang Cheng:
"Niye uçurtma vuramazmışım? Tüm Lotus Koyu bana ait."
Wei Wuxian kıkırdadı. Jiang Cheng, Wei Wuxian'ı taht odasına götürüp sordu:
"Wei Wuxian, burada kalıp yardım edebilir misin?"
Wei Wuxian:
"Neye ihtiyacın var?"
Jiang Cheng:
"Sene sonu geldi, işe boğuldum."
Wei Wuxian:
"Yardım edebilirim."
Jiang Cheng:
"Lan Wangji, senin yardımına da ihtiyacım var, silahların bakıma ihtiyacı var."
Lan Wangji başını "evet" anlamında sallyıp sordu:
"Klan Lideri Jiang, diğer klanlardan haber var mı?"
Jiang Cheng:
"Qinghe Nie Klanı, Laoling Qin Klanı'nı soruşturuyor. Biliyorsunuz onlar Lanling Jin Klanı'na bağlıydılar. Eğer herhangi bir art niyet güdüyorlarsa, Chifeng-Zun onları bağışlamaz."
Lan Wangji başını "evet" anlamında sallayıp oradan ayrıldı. Wei Wuxian, Jiang Cheng'e bakıp sordu:
"Ben ne yapabilirim?"
Jiang Cheng:
"Hesapları kontrol et, matematikte iyisin."
Jiang Cheng, Wei Wuxian'a bir yığın kağıt verdi. Wei Wuxian kağıtları Jiang Fengmian'in çalışma odasına götürüp kontrol etmeye başladı. Wen Ning, A-Yuan'ı kucağında taşıyordu ve Jiang Cheng seslendi:
"Wen Ning."
Wen Ning, Jiang Cheng'e dönerek konuştu:
"Evet, Klan Lideri Jiang."
Jiang Cheng:
"Bir şeye bakmana ihtiyacım var."
Wen Ning, A-Yuan'ı yere koydu ve konuştu:
"A-Yuan, Nine seni özlemiş, ona git."
A-Yuan, Nine'ye gitti. Lotus Koyu'nu avcunun içi gibi biliyordu. Wen Ning, Jiang Cheng'i takip etti. Jiang Cheng ona mızrağı gösterdi. Wen Ning gözleri şaşkınlıkla büyüyerek konuştu:
"Bu, Wen Mao'nun mızrağı, Wen."
Jiang Cheng:
"Biliyorum, Qing bana söyledi ama bu mızrak nasıl oldu da Yunmeng'e geldi?"
Wen Ning mızrağı eline aldı, mızrağa dokundu ve konuştu:
"Yin Demiri'ni bastırdıklarında, Wen Mao mızrağı bir cesede koymuş çünkü Mezar Tepe artık daha fazla cesedi kaldıramamış ve bu yüzden de kalan cesetleri Qishan'a gömmek zorunda kalmış. Fakat yağmurlar o bölgede bir nehir oluşturmuş ve bu nehir de Yunmeng'teki nehirle birleşmiş."
Jiang Cheng:
"Gidebilirsin."
Wen Ning selam verip oradan ayrıldı.
Wen Qing ata tapınağındaydı. Tütsü yakıp konuştu:
"Klan Lideri Jiang, Hanimefendi Yu, bunu söylemek zor, fakat siz büyük ihtimalle zaten biliyorsunuz. Henüz kimseye söylemedim, ben... Ben hamileyim."
Wen Qing, anma tableterine baktı, başı dönmeye başlamıştı, gözlerini kapattı ve yere düştü. Jiang Cheng etrafta Wen Qing'i arıyordu fakat onu revirde bile bulamamıştı ki bu da endişelenmesine sebep olmuştu. Jiang Cheng, Lotus Koyu'nda koşturup duruyordu ve Jiang Yanli'nin haykırdığını duydu:
"A-Cheng, bir şey mi oldu?"
Jiang Cheng:
"A-jie, Qing nerede?"
Jiang Yanli:
"Qing? Onu görmedim. A-Cheng, sakin ol. Buralarda olmalı. Bir keresinde onu ata tapınağında bulmuştum, oraya baktın mı?"
Jiang Cheng kafasını "hayır" anlamında salladı ve ata tapınağına doğru koştu. Wen Qing'i yerde buldu ve bağırdı:
"QING!"
Jiang Cheng, Wen Qing'i kontrol etti ve nefes aldığını fark edince rahatladı. Jiang Cheng, Wen Qing'i kucaklayıp odalarına taşıdı, Jiang Yanli de onları takip ediyordu. Jiang Yanli sordu:
"A-Cheng, Qing ile ilgili garip bir şey var mı?"
Jiang Cheng:
"Hayır. O iyiydi, o sadece... A-jie, onun birkaç kez kustuğunu duydum ve çok fazla yemek yemediğini fark ettim."
Wen Qing gözlerini açıp Jiang Cheng ve Jiang Yanli'yi gördü ve konuştu:
"Wanyin, shijie."
Wen Qing oturdu, Jiang Cheng ona bakarak sordu:
"Seni ata tapınağında yerde yatarken buldum. Qing, sen hasta mısın? Doktora ihtiyacın var mı?"
Wen Qing:
"Ben iyiyim, sadece..."
Wen Qing derin bir nefes aldı ve Jiang Cheng'in elini tuttu, onu yatağa oturttu ve konuştu:
"Wanyin, çocuklarımız olacak."
Jiang Cheng, Wen Qing'e baktı ve soru soran bir ses tonuyla konuştu:
"Çocuklar?"
Wen Qing:
"Bizim çocuklarımız."
Jiang Cheng, Wen Qing'i derin bir kucaklamaya çekip burnunu omzuna gömdü. Jiang Yanli gururla onlara baktı.