KARANLIK ŞEHİR

By gaslann

910K 35.4K 4.9K

Bir mafya hikayesi... YAYINLANMA TARİHİ: Şubat 2021 © HER HAKKI SAKLIDIR © More

❤❤
TANITIM
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM 'CEM'
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM 'HAKAN'
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM 'ALİ'
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM ♦ I. KİTAP SONU
'KAYIP I'
'KAYIP II'
79. BÖLÜM
80.BÖLÜM
81. Bölüm
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88.BÖLÜM
89. BÖLÜM

75. BÖLÜM

2.8K 169 8
By gaslann

❤ Selam 

Yorum yapıp, oy verirseniz sevinirim...

Keyifli okumalar 

^^

Dalga seslerinin arasında gözlerimi açtığımda belki de bu zamana kadar yaşadığım en mutlu günüme uyanmış olabilirdim. Hakan'ın kolları arasında uyanmıştım. Arkadan bana sıkı sıkı sarılmış, derin bir uykunun içerisindeydi. Derin nefeslerinin şişirip alçalttığı göğsünü sırtımda hissediyordum.  Dönüp ona bakmak istesem de uyanmaması için bu isteğimden vazgeçtim. Yanağımın altından geçen koluna küçük bir öpücük bırakmakla yetindim. 

Hiç uyanmak istemeyeceğim güzel bir rüyaydı bu an. Bir sürü sınavdan geçmiş olmamıza rağmen, yeni güne bu şekilde uyanmak tarif edilemezdi. Gün çoktan aydınlanmıştı. Hakan'ın bu kadar uzun süre uyuyabildiğini bilmiyordum. Onu her gördüğümde gözleri gece boyu uyumamış gibi olurdu. Ama şimdi huzurlu bir uykunun içinde olduğunu hissedebiliyordum. 

Bir süre kendi nefesimi onun nefes alışverişlerine uydurarak vakit geçirdim. Bu yaptığımdan hiç sıkılmadım. Ömrüm boyunca yapsam sıkılmayacağımı biliyordum. Büyük bir titizlikle Hakan'ın uyandırmamaya çalışırken, odada yükselen telefon melodisiyle gözlerimi devirdim. Hakan boğuk bir şekilde mırıldanıp, yerinde kıpırdandığında ben de yataktan çıkmak için hareketlendim. Ama izin vermedi. Karnımın üzerine yerleştirdiği eliyle beni iyice kendine doğru çekerken, yüzünü saçlarımın arasına gömdü. 

"Hakan, telefon çalıyor" dedim bırakması için. Bir kez daha kalkmak için hareketlendiğimde boğazından rahatsız olduğunu belli edercesine inledi. Telefon çoktan susmuştu. İki kolunu da iyice bedenime sarmıştı. Bölünen uykusuna hiç bir şey olmamışçasına devam ediyordu. 

"Sen hep böyle uykucu muydun?" diye sordum. Hareket bile edemiyordum artık. 

"Değildim, ama artık öyle olacağım. Hepsi senin suçun." dediğinde uykulu çıkan sesi çok hoşuma gitmişti. Kıkırdadığımda hafifçe başını kaldırıp bana baktı. Ben de hafifçe başımı ona doğru çevirdiğimde sonunda yüzünü görebilmiştim. Gözlerini zorlukla aralamış, kaşlarını da olabildiğince çatmıştı.  

"Neden güldün?" diye sordu ciddi bir şekilde. Başını iyice geriye atmış, beni net görebilmek için olabildiğince kısmıştı gözlerini. Mutluluktan parladığına emin olduğum gözlerimle ona bakarken derin bir nefes verip başını tekrar saçlarımın arasına gömdü. Cevap vermemi beklemeden boğuk sesiyle konuştu. Daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. 

"Gülersin tabii" diye mırıldandığında, dediğinden hiç bir şey anlamamıştım. 

"Ne demek istedin, anlamadım" dedim neşeli çıkan sesimle. Uyanalı çok olmuştu ama onun yüzünden yataktan çıkamıyor, hatta hareket edemiyordum. 

Karnıma doladığı kollarını sonunda ayırdığında sırt üstü bir şekilde yatağa uzanıp kolunu başının altına koydu. Gözleri hala kapalıydı. 

" Bana ne yaptığının farkında bile değilsin değil mi?" diye sordu. Beni bırakmasını fırsat bilerek tamamen ona doğru döndüm. Diğer kolu hâlâ benim başımın altındaydı.  "Ne yaptım?" diye sordum. Fısıldar gibi çıkmıştı bu sefer sesim. Vereceği cevabı sabırsızlıkla beklemeye başladım. 

Sıkıntılı bir nefes verip gözlerini açtı ve başını bana doğru çevirdi. O kadar derin bakıyordu ki, bakışından bir sürü anlam çıkarabilirdim. Ona iyi gelmeyi isterdim. Onun bana geldiği gibi.

 "Sensiz yeni bir güne uyanmak mesela, artık imkansız. Sensiz yemek yemek, sensiz yaşamak, sensiz yürümek, sensiz nefes almak. Bunlar imkansız artık. Sensiz bir hiç olduğumu anladım bu sabah. En son çocukluğumda böyle güzel uyumuşumdur. Böyle huzurlu uyanmışımdır. Bana öyle iyi geliyorsun ki, bu beni çok korkutuyor" dediğinde kaşlarımı çattım. 

"Neden korkuyorsun ki?" diye sordum. Ona iyi geldiğimi öğrenmiştim ama bir yandan da korktuğunu paylaşmıştı benimle. Kafam karışmıştı. 

" Bir gün sensiz kalırsam..." dediğinde zorlukla yutkundu. Cümlesini tamamlayamamıştı. Derin bakan kehribar tanelerini gözlerimden ayırdığında içimi büyük bir sıkıntı kapladı. Onu bu halde görmekten nefret ediyordum. Bu durumu aşmak hiç bir zaman kolay olmayacaktı. Belki de hiç aşamayacaktık da. 

" Bensiz kalmayacaksın Hakan. Ben de sensiz kalmayacağım. Her sabah bu şekilde uyanacağız. Gelecek bizim olacak. Her günümüz birlikte olacak" dediğimde zorla da olsa yüzüme bir gülümseme kondurdum. İçini kemiren düşüncelerden, duygulardan onu kurtarmak isterdim. Ama elimden fazlası gelmiyordu işte. 

 "Hep böyle mi uyanacağım ben?" diye sorduğunda bakışlarını tekrar bana çevirdi. Uzun süre ağlamış, sonrasında da isteğine kavuşmuş bir çocuk gibi bakıyordu şimdi. Gülerek başımı sallamakla yetindim. Benim gibi Hakan'da bu yaşadıklarımıza hâlâ inanamıyordu. Güzel bir rüyanın içindeymiş gibi hissediyorduk ikimizde. Her an uyanacakmış gibi, uyanıp tek kalacakmışız gibi. 

Eğilip alnımdan öptüğünde başımı iyice ona doğru kaldırdım. Dudakları alnımdan burnumun üzerine düştüğünde istemeden yüzümü buruşturdum. Kulağıma dolan en sevdiğim melodi olan gülümsemesini duyduğumda ben de gülmeden edemedim. Dudakları tekrar hareketlendiğinde bir sonraki durağı dudaklarım olacaktı. Ama az önce cevap vermediğimiz telefon tekrar çalmaya başlamıştı. Hakan dudaklarının arasından bir küfür mırıldanıp hırsla yataktan çıktı. Telefonu eline aldığında, çalan telefonun bana ait olduğunu yeni fark etmiştim. 

Telefonun ekranına baktıktan sonra bakışları bir kaç saniye bana düştü. Sonra çağrıyı yanıtlayıp telefonu kulağına götürdüğünde "Kimsin?" dedi soğuk bir sesle. 

"Nasıl arayabildin lan sen Ezgi'yi" diye bağırdığında, hızla yataktan kalkıp Hakan'ın yanına gittim. Kimle konuşuyordu da bu kadar sinirlenmişti acaba?  Merakla ona bakarken, o benimle göz göze gelmemek için büyük bir çaba veriyordu sanki. Tırnaklarımı dişlerimin arasında ezmeye başladığımda, kimin arayabileceğini düşünüyordum. Saat kaçtı onu bile bilmiyordum. 

Telefonu bir kaç küfür daha ettikten sonra kapattığında, kendi tarafındaki komedinin üzerinden telefonunu aldı. Benim telefonumu ise sinirle yatağın üzerine fırlatmıştı. 

"Kimdi o?" dedim merakla. Ses tonumu bilerek alçaltmıştım. Sinirinin bana yansıması en son isteyeceğim şeydi. Bana cevap vermediğinde telefonumu yatağın üzerinden alıp arayan kişiye baktım. Sadece bir numara vardı. Tanımıyordum. Hakan'ın sesini duyduğumda bakışlarımı telefonumdan ayırıp onun sinirden kıpkırmızı olmuş yüzüne çevirdim. 

" Yusuf, nasıl iş yapıyorsunuz siz? Ezgi'yi arayabiliyor o puşt. Hata kabul etmem demedim mi size? Çöz bu işi, bir dahakine affetmem" dediğinde karşı taraftan cevap beklemeden telefonu kapatıp yatağın üzerine fırlattı. Ellerini ensesinde birleştirip derin bir nefes aldı. Kaskatı kesilmişti vücudu.

Arkasından gidip ellerimi beline doladığımda, başımı sırtına yasladım. Maraton koşmuş gibiydi şimdi nefes alışverişleri. Beni hissettiğinde ellerini ensesinden çekip karnında birleştirdiğim ellerimden tutup beni kendine doğru çevirdi. 

Gözlerimiz birbirine bakmaya başladığında " Kimdi ki bu kadar sinirlendin?" diye sordum tekrar. 

"Necati, büyük ihtimalle sana yalvarmak için aramış. Arayamayacak vaziyette olması gerekiyordu ama olmuş işte. Ama bir daha olmayacak söz veriyorum" dediğinde karşımda pişmanlıkla kıvranması hoşuma gitmemişti. 

"Onun adını ve sesini duymak eskisi kadar rahatsız etmiyor beni Hakan. Çünkü artık yalnız değilim. Beni koruyacağını bildiğim bir adam var yanımda. Kendini değersiz biri için üzme. Araması benim için sorun değil. Açmam olur biter." dedim ve onun cevap vermesini beklemeden konuşmama devam ettim. 

"O kadar acıktım ki, evliliğimizin ilk kahvaltısını yapalım ne olur" dedim yalandan sızlanarak. Hakan'ın bu konuyu unutmayacağını biliyordum ama güzel geçmesini dilediğim günümü mahvetmesine de izin veremezdim. 

Başını belli belirsiz iki yana sallarken dudaklarını alnıma bastırdı. "Yapalım" dedi kısık bir sesle ve bir kez daha dediğini tekrar etti.  "Yapalım" 

Üzerimizi değiştirip hazırlandığımızda odadan el ele çıktık. Dün geceden kalan masa toplanmış, yerine kahvaltı hazırlanmıştı bile. 

"Sen mi hazırladın?" diye sordum ama bu sorunun cevabının hayır olduğundan emindim. Hakan benden sonra zorla uyanmıştı. Ve uyandıktan sonraki dakikalarda hep beraberdik. 

"Yok, çocuklar hazırlamıştır. " dedi normal bir şekilde. Başımı anlamış gibi salladığımda masaya çoktan oturmuştuk. Hakan masanın baş köşesine ben de tam yanına oturmuştum. Denizin üzerine çöken sis öyle güzel bir manzara oluşturmuştu ki, gözlerimi ayırmak istemiyordum oradan. 

Hakan'da bir yandan benim tabağıma kahvaltılıkları koyuyordu. O kadar doldurmuştu ki, başımı denizden tabağıma çevirdiğimde küçük çaplı bir şok yaşadım. 

"Bunların hepsini ben mi yiyeceğim?" dedim şaşkınlıkla.  "Evet" dediğinde hâlâ tabağa bir şeyler koymakla meşguldü. Tabağımı ondan uzaklaştırdığımda sinirle konuştum. " Yer kalmamış tabakta, hâlâ koyuyorsun, yiyemem ben hepsini" dediğimde dudakları iki yana kıvrıldı. 

"Yersin güzelim  yersin" dedi muzip bir şekilde gülerken konuşmasına devam etti. "Geceden yoruldun, acıkmışsındır" dediğinde yüzüme basan sıcaklıkla ağzım açık bir şekilde Hakan'a bakıyordum. Ama o bilerek göz göze gelmekten kaçınıyordu. 

Sert bir hareketle elime çatalı alıp tabağımdakilerin yarısını onun tabağına kaydırdım. Az bir şey kalan tabağımı da Hakan'dan uzak tutarak yemeye başladım. Gülme sesleri kulağıma dolsa da dönüp yüzüne bakmadım. Gülünce çıkan gamzesi çok güzel görünüyordu ama beni sinirlendirdiği için o güzel manzaradan mahrum kalmıştım. Bu bile sinirlenmem için başka bir sebepti işte. 

Birbirimizle uğraşarak geçirdiğimiz kahvaltı sonrasında tekrar odaya geçmiştik. Saat öğleni biraz geçmişti. Çantamdan çıkardığım hapları içerken Hakan'da banyodan çıkmıştı. 

"İyi geliyorlar sanki sana, öyle değil mi?" diye ilgiyle sorduğunda üzerine giydiği beyaz gömleğinin düğmelerini ilikliyordu.  İçtiğim haplardan bahsediyordu.

"Evet, kendimi daha sakin, rahat hissediyorum." dedim son ilacımı da içtikten sonra. Düğünden bir kaç gün önce başlamıştık ilaç tedavisine. Ve o zamandan beri hiç halüsinasyon görmemiştim. Kaygılarım da sanki biraz azalmış gibiydi. 

Başını anladım der gibi salladığında " Hazırsan gidelim mi?" diye sordu. "Hazırım, çıkabiliriz" deyip bana doğru uzattığı elini tuttum. Yattan Hakan'ın yardımıyla inip arabaların yanına doğru ilerledik. Peşimizde her zamanki gibi bir sürü koruma vardı. Nereye gittiğimizi bilmiyordum. Bir kaç kez sormama rağmen cevap da vermemişti bana. 

Araba yola çıktığında sıkıntıyla bir nefes verdim. Hakan'da bunu fark etmiş olacak ki, dizimin üzerine koyduğum elimi tuttu ve destek verircesine sıktı. "Ne oldu güzelim?" diye sorduğunda sormaktan çekindiğim soruyu sormaya karar verdim. 

"Toplantı ne zaman olacak Hakan? Korumalar olmadan dolaşmak için ne kadar daha beklememiz gerekiyor?" diye sordum. Bu sormamam gereken bir soruydu. Başımıza gelen onca şeyden sonra güvende olmak için korumalara ihtiyacımız vardı. Ama onların varlığı nedense beni geriyordu, korumalara güvenemiyordum. İçlerinden birisinin Serdar'ın adamı olma ihtimalini düşünüp duruyordum. Tehlike belki de dibimizdeydi. Hatta her yerdeydi. İçtiğimiz su, yediğimiz yemek bile. Sabah hazırladıkları kahvaltıyı yediğime pişman olmuştum şimdi. Bundan sonra daha dikkatli olmalıydım.

"1 martta olacak. Tam iki ay sonra. İki ay boyunca rahatız. Babam anahtarın sahte olduğunu anlamayacak, diğerleri de sahte anahtar için birbirilerini yiyecek. Bizim için bir sıkıntı yok. " dedi soğuk sesiyle.

"Korumalar için yapacak bir şeyim yok ne yazık ki. Alışman gerekiyor. Güvenliğin için bunu sana yapmak zorundayım. İstemesen de buna mecburum. Özür dilerim." dediğinde ses tonundaki pişmanlık elle tutulur cinstendi. Kendi canımı sıktığım yetmiyormuş  gibi, Hakan'ı da huzursuz etmiştim.  Bu konuları benimle konuşmak istemiyordu. Düşündüklerimi ona söylesem daha da rahatsız hissedecekti. Tek başıma da ikimizi koruyabilirdim aslında. Korumaları bir şekilde ikimizden de uzak tutabilirdim. 

"Düşünme bunları artık. Kaç kere söyledim. Bize bir şey olmayacak Ezgi. Yeni evlendik biz. Tadını çıkaralım olur mu?" dediğinde haklı olduğunu biliyordum. Başımla onu onayladığımda yüzüme samimi bir gülümseme ekledim. Konuşmak istemiyordum. Konuşursam dememem gereken şeyleri söyleyebilirdim ve bu Hakan'ı daha çok endişelendirirdi. 

Devam eden yolculuğumuzda tuttuğu elimi arada dudaklarına götürüyor, bazen de göz ucuyla bana bakıyordu. İyi olup olmadığımı kontrol ediyordu. Ama ben iyi değildim. Her an bir yerlerden bir saldırı gelecekmiş gibi diken üstünde oturuyordum. Bunu her ne kadar Hakan'a yansıtmamaya çalışsam da başarılı olamadığımın farkındaydım. Kaygılar tüm bedenimi esir almıştı sanki. İlaçları içmeme rağmen neden böyle hissediyordum ki şimdi? 

Araba bir süre sonra durduğunda hızlıca ardıma döndüm. Korumaların olduğu arabalar da peşimizde bizimle beraber durmuşlardı. 

"Neden durduk?" diye sordum endişeyle Hakan'a döndüğümde. Kaşlarını çatıp bir kaç saniye yüz ifademi incelediğinde " Geldik çünkü" dediğinde başıyla dışarıyı gösterdi. Onun işaret ettiği yere baktığımda büyük bir otelin önünde durduğumuzu yeni fark ettim. Tehlikeli bir durum sanmıştım ama öyle değildi. Tehlike yoktu. 

"Ne yapacağız burada neden geldik?" dediğimde bana cevap vermeden arabadan inip benim olduğum tarafın kapısını açtı. Ellerimden tutup beni arabadan indirdiğinde korumalar da çevremizde konumlanmışlardı bile. Korkuyla Hakan'ın kolundan tuttuğumda bu yaptığıma şaşırmıştı. 

"Ne oldu?" diye sorarken etrafa göz gezdirdi.  "Bir şey yok. Hadi gidelim hemen. Ama sadece ikimiz gidelim olur mu?" dediğimde anlamayan gözlerle bana bakmaya devam etti bir süre. Sonrasında adamlarına başıyla bir işaret verdiğinde korumalar sonunda yanımızdan uzaklaşmışlardı. 

"Neyden korkuyorsun sen Ezgi?" dediğinde ciddi çıkan ses tonu gözlerimi ondan kaçırmama neden oldu. "Korkmuyorum" dedim hafif kekelerken. Hakan'ı kandıramadığımı biliyordum ama uzatmayacağından da emindim. 

"Gidelim hadi, neden geldiğimizi merak ediyorum" dediğimde kolundan çekiştirirken otele doğru yürümeye başladım. Düşüncelerimden kaçıyordum aslında. Düşüncelerimi Hakan'ın öğrenmesini engellemeliydim. Hastaydım henüz. İyileşmemiştim. Ama bunu Hakan bilmemeliydi. İyiye gittiğimi düşünmeliydi sadece. 

"Beni çekiştirmeye iyi alıştın sen" dediğinde aptal hareketime bir son verip durdum. Yüzüne baktığımda bu halinden gayet hoşnut gibiydi. Yalandan gülümsediğimde elimden sıkıca tutup beni kendine iyice yakınlaştırdı. Başımı koluna yasladım ve o şekilde yürüyüp otele giriş yaptık. Üzerime fazla gelmek istemiyordu ama bana neler olduğunu da merak ediyordu.

 Ne hissettiğimi kendim bile bilmiyordum ki. Mutluydum, hatta hiç olmadığım kadar mutluydum. Ama bir şey beni aşağı çekmeye çalışıyordu ve tüm bedenimi ele geçirmesi muhtemeldi. Korkuyordum. Neyden korktuğumu bile bilmeden, çevremde olan her hareketten bize bir zarar gelmesini bekliyordum. 

"Hakan bey hoş geldiniz"  diyerek bize doğru koşan adamla adımlarımızı durdurduk. Adam saygılı bir şekilde önümüzde dururken, ceketinin düğmelerini ilikliyordu. Hakan'ın burada bir ağırlığı vardı belli ki. 

Hakan "Hazır mı?" diye sorduğunda merakla konuştukları arasından bir ipucu yakalamaya çalışıyordum. Zihnim biraz olsun kötü düşüncelerden arınmıştı. Düşünecek başka bir şey bulmuştum kendime. 

Adam "Hazır Hakan bey. Her şey istediğiniz gibi. İyi eğlenceler size" dedikten sonra yanımızdan ayrıldığında, Hakanla el ele tekrar yürümeye başladık. 

Sessizce "Hazır olan ne?" diye sorduğumda Hakan göz ucuyla bana baktı. "Seni kampa sokuyorum. Öğrenmen gereken çok şey var" dediğinde kaşlarım istemsizce çatıldı. Neden bahsettiğini sormak üzereyken girdiğimiz yerle birlikte gözlerim irileşti. 

"Şaka mı bu?" diye sorarken ona çaktırmadan adımlarımı geriye doğru atmaya başladım. Elini belime yerleştirip hafifçe öne doğru iteklediğinde kaçma girişimim başarısızlıkla sonuçlanmıştı. 

" Gel hadi üzerimizi değiştirelim önce" dediğinde beni belimdeki eliyle ilerideki odalara doğru iteklemeye başladı. Havuzun yanından dikkatlice ilerlerken, bir yandan da konuşuyordum. 

" Yüzmeyi öğreteceğim deme sakın." dediğimde "Tam da onu yapacağım Ezgi. Yüzme öğreneceksin. Sonra araba kullanmayı öğreteceğim. Kendini koruman için yakın dövüş dersleri de alacaksın" dediğinde adımlarımı durdursam da iteklemeye devam ettiğinden hâlâ hareket halindeydim. 

"Yeni evlenenler balayına giderler. Tatil yapar, dinlenirler Hakan. Ders verilmez yeni evlenmiş bir kadına" dediğimde çoktan soyunma odasına girmiştik. Her şeyi hazırlamıştı. Bana mavi beyaz bir mayo, kendisine de kırmızı bir şort çıkardığında söylene söylene dediklerini yapmıştım. 

"Onlar sıradan insanlar için güzelim. Unutuyorsun hep." dedi alayla. Söylediklerinin hepsini yapacağından hiç şüphem yoktu. Aylin'in bana yüzme öğretmek için yaptığı birkaç denemesi başarısız olmuştu. Sudan korkuyordum. 

"Hava çok soğuk. Hasta oluruz. Daha sonra, yaz aylarında öğretebilirsin?" Aklıma sanki süper bir fikir gelmiş gibi konuştuğumda umutla Hakan'a bakmaya başladım.  

"Suyun sıcaklığı 36  derece Ezgi. Üşürsen eğer artırırız derecesini. Düşünme sen bunları. Derse odaklan sadece" dediğinde yüzündeki alaycı gülümseme sinirlenmeme neden olmuştu. 

Havuzun başına geldiğimizde korkuyla suya bakıyordum. "Gerçekten denizi bu kadar severken, nasıl olur da sudan korkarsın." dediğinde birden ona dönüp "Aylin mi söyledi yoksa? Nereden biliyorsun korktuğumu" diye sordum. O hallerimi, korkudan ağladığımı, neredeyse boğulacağımı hepsini Hakan'a anlatmış mıydı? Ben Ankara'da yaşadığımı bahane etmiştim hep. 

"O geceden sonra.." dediğinde bir kaç saniye duraksadı. "Hastanede anlatmıştı. Korktuğunu bilmiyordum. Hatta travman olduğunu. Bilsem seni o soğuk denize atmazdım. Öğrenmen gerekiyor ki, ben biraz olsun rahatlayayım. Ben her zaman yanında olacağım ama yine de öğrenirsen çok güzel olur " dediğinde Hakan'a zorluk çıkarmak istemedim. Bana bir şey olursa eğer, yetişememekten korkuyordu. Kendi kendime yetmem gerektiğini söylüyordu. Bunu ben de biliyordum. Beni öldürmek isteyen çok kişi vardı. Hakan benim için o kadar endişeleniyordu ki, onu üzmemek adına öğrenecektim. Korkumun üzerine gidecektim. Yapabilirdim. 

Hakan birden suya atladığında yüzüme sıçrayan sulardan irkildim. Havuzun kenarına doğru yüzüp bir elini bana doğru uzattı.

"Hadi gel, tutacağım seni" dediğinde kaçmak için bir fırsattı bu. Ama işini biliyordu ki ilk önce bana neden yüzme öğretmek istediğinin nedenini anlatmıştı. Öğrenmeyi reddedersem Hakan'ın üzüleceğini biliyordum. 

Yere oturup ayaklarımı suya soktuğumda dediği gibi su sıcacıktı. Uzattığı elini biraz tereddüt ederek de olsa tuttuğum an beni hemen suyun içine çekti. Ellerini belime doladığında suyun içine batmaktan kurtarmıştı. Ama yine de hazır olmadığım bir an da yapmıştı bunu. 

Göğsüne hafif bir şekilde vurdum ve "Hazır değildim henüz" diye bağırdım. Yüksek çıkan sesimle yüzünü buruşturdu. Suyun içerisinde korkudan hareketsiz bir şekilde dururken, Hakan'a güvenmek dışında yapabileceğim bir şey yoktu. Çünkü havuzun tam ortasına kadar çekmişti beni. 

"Bir an önce yüzmeyi öğren ki, yazın evimizin havuzunda beraber yüzebilelim" dediğinde benimle ilgili hayaller kurması gülümsememe, biraz olsun rahatlamama neden olmuştu. Benimde aklımdan havuzlu hayaller geçiyordu şimdi. 

"Şimdi yavaşça kendini suya bırak, ben seni tutacağım" dediğinde hayallerimden ışık hızında uzaklaşıp âna döndüm. Yaklaşık bir saat sürecek derse başlamıştık bile. Sandığım gibi korkutucu geçmemişti. Beni korkutmadan, sabırla yüzmeyi öğretmeyi denemişti. Ve başarmıştı da. 

"İlk derse göre iyisin" dediğinde çoktan sudan çıkmış, otelin bir odasında dinlenmeye geçmiştik. Balayı değil diye sitem etsem de, peşimizde bir sürü tehlike varken yapılabilecek en güzel balayını yapıyorduk sanırım. Güvendeydik ve yan yanaydık. Gerisinin de önemi yoktu zaten. 

"Sandığım gibi olmadı. Gerçekten çok iyi bir öğreticisin" derken lüks otel odasının içindeki jakuzinin tadını çıkarıyorduk. Havuz her ne kadar sıcak olsa da çıktığımızda çok üşümüştüm. Jakuzinin sıcak suyu beni kendime getirmişti. 

Gün boyu odadan çıkmamıştık. Yemeğimizi odaya söylemiş, saatlerce birlikte vakit geçirmiştik. Sıkılmadan birbirimizi dinlemiş, sevdiğimiz şeyleri paylaşmıştık. İlk defa bu kadar uzun konuşmuştuk. 

İlk defa kendimizden bahsetmiştik birbirimize. Tam tanımadan aşık olmuştuk, ama sanki yıllardır berabermişizcesine de sevinçlerimizi, üzüntülerimizi biliyorduk. Çok önceden planlanmıştı sanki bir araya gelmemiz. Geçtiğimiz onca zorlu yolculuk, birbirimizi bulmamız, tanımamız içindi sanki. Bunu yeni yeni fark ediyordum. Bu da yaşadığım günlerin ne kadar büyülü olduğunun diğer bir kanıtıydı işte.

Aşkımızı doya doya yaşamıştık o gün. Kötülüğün eli üzerimizden biraz olsun çekilmişti. Karanlık bizi esir alamamıştı. Bu güzel günü, gelecekteki tüm güzel günlerimize de bulaştırmak şimdi ikimizin de hayaliydi. 

Bölüm sonu...






Continue Reading

You'll Also Like

SEKRETER By Beyza Alkon

General Fiction

1M 12.8K 19
Bacaklarımı araladı. "Ne yapıyorsun?" "Seni içiyorum."
MAZHAROĞULLARI By niss

General Fiction

89.2K 7.8K 23
Aşiret + gerçek ailem kurgusu. Birçok klişenin toplamından meydana geliyor, istediğimiz de zaten klişeler değil mi? İrem yaşadığı şehri temsil etmiş...
313K 8.9K 38
Mirhan ağa kaşlarını kaldırarak karısının saçını okşayarak kulak arkasına aldı. Karısının öpmekten şişen dudaklarına alayla sırıtıp burnunu çenesinin...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

223K 9.4K 22
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?