Nyx • Pietro Maximoff

By nyksblack

69.9K 5.2K 3.5K

𝐵𝑖𝑟 𝑀𝑎𝑟𝑣𝑒𝑙 𝐻𝑖𝑘𝑎𝑦𝑒𝑠𝑖... Korkuyordum ondan, çünkü yavaş yavaş beni kendine aşık ettiğini biliy... More

𝓟𝓻𝓸𝓵𝓸𝓰𝓾𝓮
𝓟𝓻𝓸𝓵𝓸𝓰𝓾𝓮
Giriş
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12 - Sokovia savaşı (part-1)
playlist
14
ÖZEL BÖLÜM
15 ÖZEL BÖLÜM
16 - Kırmızı zırh / Kırmızı kan
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27 ve 28. BÖLÜMLER
29
30
31
32
33
34
35

13 Sokovia savaşı (part-2)

1.7K 152 187
By nyksblack

Selamlar! Nyx'in yeni bölümüne hoş geldinizz.

Umarım bana çok sövmezsiniz:)

Başlamadan önce oy verir ve yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz.

Multi: Pietro ve Carissa.

Ben, kimdim aslında ben? Annesi ölmüş, zavallı bir kız? Milyarder babasının umursamadan, bir şekilde büyüttüğü şımarık bir çocuk?

Bir katil?

Kahraman?

Bir denek?

Yoksa, bir Stark mı?

Ya da her şeyden öte, bir insan mı?

Yaşamı her zaman bir yola benzetirdim. Zaman zaman taşlar, kayalar ve daha türlü türlü tehlikenin olduğu engebeli bir yol. Bazen ikiye, bazen üçe ayrılan bir yol.

Herkesin yolu bambaşkaydı, bazılarına karanlık ormanlar, bazılarına gül bahçeleri çıkardı. Her bir dönemeçte ayrı bir karar vermemiz gerekirdi, ama bazen, ne kadar çabalarsak çabalayalım bütün seçeneklerimiz uçuruma çıkardı.

Hiçbir yol birbirine benzemezdi, hiçbir hayatın birbirine benzemediği gibi. Bazı insanlar girerdi hayatımıza, onlarla birlikte yürürdük, ama ardından onlar da giderdi.

Tüm bu farklılıklara rağmen, tüm yollar aynı yerde biterdi.

Ölüm.

Hayatım kim olduğumu sorgulayarak geçti, her zaman en iyisini yapmak için çabaladım. Dünyada bir yerim olsun, sadece boşlukta yer kaplayan bir organizma olmayayım diye uğraştım.

Küçükken peri olmak isterdim mesela. Zamanla sesimi keşfettiğimde şarkıcı olmaya heveslenmiştim. Ergenliğimi ise doktor olmaya çalışarak geçirmiştim.

Ama şimdi karşıma iki yol çıkıyordu, ve ben zor olanı seçmek zorundaydım.

Ben, savaşmak zorundaydım. Hem de hayatım pahasına savaşmak zorundaydım.

Herkes kiliseye gitmişti, bense ortalarda kalan insan var mı diye bakınıyordum. Kendi bölgemin tamamen temiz olduğunu fark ettiğimde diğerlerine doğru koşmuştum.

Yanımdan hızla mavi bir ışık ve rüzgar geçtiğinde Pietro beni sollayıp birkaç yüz metre ilerlemişti. Sonra yeni fark etmiş gibi geri döndü ve beni kucaklayıp kilisenin içine bıraktı.

"Plan nedir?" Diye sordu yeni gelen Natasha.

"Plan şu; Ultron çekirdeğe elini sürerse kaybederiz." Dedi babam.

Hulk da gelip yanımızda durduğunda, Thor yerden birkaç metre yükseklikteki Ultron'a bağırdı. "Elinden gelen bu mu?"

Ultron'un arkasından yüzlerce robot fırladığında elimi anlıma vurdum. "Keşke daha nazik olsaydın." Dedi Steve küfür eder gibi bir ifadeyle.

"İşte elimden gelen bu, en başından beri istediğim buydu. Hepiniz, tüm benlere karşı. Bana engel olmayı nasıl düşünebilirsiniz?"

"İhtiyarın dediği gibi." dedi babam. Steve anında ona dönerken devam etti. "Birlikte."

Sonrasında Hulk'tan gelen derin bir kükreme, ve bize doğru koşan yüzlerce robot.

Ellerimi belime koydum. "Realist bir yaklaşımda bulunarak söylüyorum ki, bu herifler bizi siker."

"Ha?"

"Siker siker çoğaltır."

Bana anlamazca baktıklarını gördüğümde kendi dilimde konuştuğumu anca fark edebilmiştim. Anlamını bilmeseler de olurdu bu saatten sonra.

Robotlar her taraftan etrafımızı sararken biz de sonuna kadar çekirdeği koruyacaktık.

Mor renkli enerjim bana yaklaşanları delip geçerken etrafıma bakacak kadar bile vaktim yoktu. Aniden çoğaldıklarında duvara doğru ilerledim, hızlı davranıp duvarda iki adım attıktan sonra geri takla atıp içimdeki enerjiyi robotlara savurdum.

Az önce olduğum yere indiğimde de robot parçalamaya devam ediyordum. Herkes benden farksızdı, eliyle birinin kalbini söken Vision bile aşırı vahşi duruyordu.

Thor'un şimşekleri, Wanda'nın kırmızı renkli ışıkları, Pietro'nun koşarken bıraktığı mavi iz, babamın havada süzülmesi, hepsi beynimin içinde yankılanıyordu.

Ultron kızmış olacak ki, Vision'a doğru atıldı. Vision onu kilisenin dışına savurduğunda oraya ilerledim. Alnının ortasındaki zihin taşından çıkan sarı renkli ışın doğrudan Ultron'a çarpıyordu.

Yanımıza geldiğini fark etmediğim Thor da Mjolnir'den çıkan şimşeklerini ona gönderdi. Babamın ark reaktörden çıkan güçlü enerjiyi göndermesi gibi. Ben de sağ elimi kaldırıp mor ışınımı Ultron'a gönderdim. Biraz zorlanır gibi olduğumda sol elimi de onun yanına getirdim ve gücü arttırdım.

Tam amacıma yaklaşmışken diğer üçü enerjisini çekti. Ultron da neredeyse hiç hasar almamıştı, ama benim gücümün değdiği yerler, yanıp yok olmuştu.

"Şey, aslında tekrar düşündüm de-" Lafını bitiremeden Hulk gelip onu havaya savurmuştu. Yandaki minik robotlar, onu gördüklerinde kaçmaya yeltenseler de, onları Rhodey hallediyordu.

Ve tabii Vision.

Kiliseye döndüm. Wanda çekirdeği koruyacak, Steve de etrafa bakacaktı. Clint ve Natasha da ayrılırken Nat son kez bana döndü.

"Kendine iyi bak, tamam mı?"

"Merak etme, bunu halledebilirim." Gülümsedikten sonra kendi görev yerlerine gittiklerinde üçümüz kalmıştık.

"Seni burada bırakmayacağım." Dedi Pietro ciddiyetle.

Wanda yaklaşan bir robotu yaktı. "İnsanlar kurtulduktan sonra gelip beni al! Önce değil, anladın mı?!"

"Biliyorsun ki, senden on iki dakika büyüğüm." Dedi alayla.

Wanda da güldü. "Git hadi."

Hızından dolayı, ben fark edemeden beni kucağına almış, filikalardan birinin içine bırakmıştı. Kendisi tekrar uzaklaştığında Clint ile birlikte kapakta etrafı kolaçan ediyorduk.

"Temiz gibi, ha?" Diye sordum ona dönüp.

O cevap veremeden duyduğum sesle hemen arkamı döndüm. "Costel, Costel nerede?!"

Kaşlarım çatılmıştı, Clint'le göz göze geldim. "Marketteydik, Costel!"

Çocuk buralarda olmalıydı, etrafa bakındıktan sonra kadına döndüm. "Merak etmeyin, oğlunuzu getireceğiz. Değil mi, Clint?" Onun olduğu tarafa döndüm. "Clint?" Orada yoktu, öndeki geniş meydana doğru koşuyordu, çocuğu görmüştü.

Ben de hemen peşinden koştum, ilerlerken sol tarafımdan gelen yüksek ses ile anlık olarak oraya dönmüştüm. Ultron, bir uçağın içindeydi, Clint ve çocuğa doğru ilerliyordu.

"Hayır!" Diye mırıldandım kendi kendime. Hızımı arttırıp tüm gücümü bacaklarıma verdim.

O anda, sanki her şey ağır çekime alınmış gibiydi. Pietro'nun, Clint'e doğru koşuşunu, Clint'in ise kendisini çocuğa siper ettiğini görmüştüm. Her ne kadar ağır çekim gibi hissettirse de, her şey oldukça hızlıydı.

Pietro, ikisini de yakalamıştı, ama o ölecekti. Vücudumda kalan bütün enerjiyi kullanmam gerekiyordu. Clint'in olduğu yerden başlayan bir enerji kalkanı örmeye başladım.

Mor kalkan Clint'in önüne siper oldu, sonra da Pietro'nun.

Ama beni koruyamadan, uçak dibimize gelmişti...

Vücudumdan içeri giren keskin acıya rağmen kalkana güç veriyordum ki, onlar hayatta kalsın.

Bacağımdan, kolumdan, omuzumdan, karnımdan giren kurşunlar gözlerimden yaş olarak dönüyordu.

Tam önümde Pietro vardı, onun önünde de Clint ve çocuk.

Uçak gittiğinde kalkanı bozdum Clint'in kafasını çocuktan kaldırdığını gördüm. "Ne oldu, beklemiyor muydun?" Diye sordu Pietro alayla.

"Hayır," dedim hemen arkasından, ikisi de buraya döndü. "Kesinlikle beklemiyordum." Bedenim yere yığıldı.

"Carissa! Hayır!" Clint'in çocuğu yere bırakıp yanıma koştuğunu görmüştüm. İkisi de başıma gelirken, acıya rağmen gülümsemeye çalışıyordum. Ölecektim, onları bu vicdan azabıyla baş başa bırakmak istemiyordum.

"Merhaba, Clint." Dedim zorlukla.

Sesimi güçlü çıkarmaya çalışsam da, olmuyordu. Yanaklarımı ıslatan gözyaşlarıma rağmen de gülümsüyordum.

"Rol yapma." Dedi yalvarır bir tonda. "Yalvarırım rol yapma, ve bir kez olsun acını yaşa." O da ağlıyordu.

Steve ve Thor da başıma dikilmişlerdi. Gözlerindeki ifadeyi biliyordum. İnanamıyorlardı.

Gözbebekleri genişledi ilk önce, kaşları çatıldı.

"Hayır, hayır!" Dedi Pietro sesi titreyerek. "Eminim Wanda bir şeyler yapabilir!"

Acının beş evresi vardı.

Birinci evre, inkar.

"Clint," dedim zorlukla. "İç cebimde."

Beni zorlatmadan sol tarafımdaki iç cebi açtı. Üzerine bulaşan kanlar, kapaktaki "Lizzie's" yazısının üzerine gelmişti.

"Lütfen ölme." Ben, Clint'i ağlarken görmeye dayanamıyordum.

"Orada kaldığım yüz gün boyunca ölümü bekledim... Her seferinde en çok üzüldüğüm şey ise, karanlık bir bodrumda ölecek olmamdı."

Zorlukla gülümsedim ve yukarı baktım. "Bak, şimdi göğe bakıyorum. Sevdiğim insanların yanındayım." Yüzümü ona çevirdim. "Daha başka ne isterim ki?"

Elim, tam karnımın üzerindeki yaraya gitti. "Acıyor mu?" Diye sordu, gözyaşları yanaklarını ıslatırken.

Başımı iki yana salladım. "Hiç acımıyor."

Acıyla güldü. "Yalancı." Bir yandan ağlıyor bir yandan gülüyorduk.

İkimiz de, son anlarımı yaşadığımın bilincindeydik.

"Every time a close my eyes, its like a Dark Paradise." Sesim titriyordu, nefesim güçsüzdü. Ama yine de son anım olsa bile lafımı bitirecektim.

"No one compares to you."

"Kendini zorlama." Dedi Pietro.

Onu dinlemedim. "I'm scared that you, won't be waiting the other side."

"Protokol, başarıyla yüklendi, Bayan Stark."

"Teşekkürler, Friday." Elimi yarama biraz daha bastırdım.

"Carissa kendini bırakma! Hani bu savaştan kayıpsız çıkacaktık?" Dedi Steve.

"Ben zaten kayıpsız çıkıyorum, çünkü siz hayattasınız." Acıyla gülümsedim

"Sorun yok," dedim son nefesimle. "benim için üzülmeyin, annemin yanına gidiyorum."

Başım sol tarafıma düşerken gördüğüm son şey nefes kesici manzaraydı, devamında gelen karanlık, gözlerime inerken, vücudumdaki acı da son bulmuştu...

Yazarın anlatımı

Devamında gelen Clint'in ve Pietro'nun gözyaşlarıydı. Kızı kucağına alarak gemiye yöneldi Pietro, normalin aksine yavaş yürüyordu. Çünkü koşma isteği onu terk etmişti.

Kızı, geminin ortasına bıraktı ve duvara yapışık sandalyelere uzandı. Clint de çocuğu annesine verdikten şonra öteki tarafa uzandı. "Uzun bir gün oldu." Dedi kendi kendine. "Uzun bir gün oldu."

Sağ kolu boşluğa düşerken tekrar baktı Carissa'ya. Vücudundan içeri giren onlarca kurşun delik deşik etmişti kızı.

Asıl problem, Tony Stark'ın kızının bu halini gördüğünde ne yapacağıydı? İkisinin de omuzuna binen vicdan azabı kendini sürekli arttırıyordu.

Şehir aşağı doğru düşerken Steve kendini son anda filikaya atmıştı.

"Wanda?" Diye sordu Pietro.

"Onu ben getiriyorum." Dedi Vision kulaklığına.

Şehir, toz olduktan sonra kaya parçaları halinde aşağı suya düştü. Son filika da gemiye bağlandığında ilk önce siviller ana gemiye indi, ardından Steve Carissa'nın bedenini de alarak peşlerinden ilerledi.

Cesedi sedyelerden birine bıraktıktan hemen sonra Hulk, Natasha'yı da gemiye, Carissa'nın yanına bırakıp zıpladı ve quinjetin içindeki Ultron'u parçaladı.

Kızıl saçlı kadının doğruluğunda ilk gördüğü şey, cansız bir şekilde yatan kızdı. Yanlış gördüğünü düşündü ilk önce, doğru olup olmadığından emin olmak ister gibi Clint'e döndü bakışları.

Onun da çaresiz olan halini gördüğünde boğazına takılan hıçkırık, kuru bir ağrı yapmaya başladı. Gözlerinin altı kızardı ve sol gözünden başlayan yaşlar yüzünü ıslattı yavaş yavaş. Clint çabucak gelip ona sarıldığında ağlaması şiddetlendi ikisinin de.

Ayrılmalarını sağlayan, hemen yanlarından gelen, zırhın açılma sesiydi. Kırmızı sarı kostümün içinden çıkan adam donmuş, ciddi bir ifadeyle cesede baktı birkaç saniye. Hepsi de ondan gelecek tepkiyi beklerken, hiçbirinin beklediği olmadı.

"Biri bana ilaç verebilir mi? Galiba halüsinasyonlar tekrar başladı."

Zorlukla duruşunu dikleştirdi Steve. "Tony," dedi kararlı bir duruşla. "Halüsinasyon görmüyorsun."

Hızlıca başını iki yana salladı adam. "Hayır." boğazındaki ağrı büyüyordu. "O benim kızım!" Hızlıca cesede yaklaşırken ağzından dökülen cümle buydu. "O benim kızım!"

Gemiye yeni inen Thor, Vision ve Wanda da acır ifadelerle adama bakakalmışlardı.

"O benim çocuğum! O benim bebeğim!"

"Tony-"

"Hayır!" Onu cesedin başından çekmeye çalışan Steve'i ittirdiğinde, Steve karşı koymadı. Acısını yaşaması gerekiyordu.

Üst güverteye yeni çıkan Fury görüntüyü beklemiyor gibiydi. Özellikle de kızının cesedinin başında bağıra bağıra ağlayan bir Tony stark? Kesinlikle hayır.

"Tony çok üzgünüm." Dedi ona yaklaşmaya çalışarak.

"Üzgünüm mü?!" Diye bağırdı ona dönerek. "Üzgün falan değilsin! Bırak bu ayakları!"

İkinci evre, öfke.

"Bana bak!" O da sesini yükseltmişti. "Buradaki herkes, o'nu kaybetti! Beni anlıyor musun?"

Sonrasında bir sürü şey söyledi Fury, Tony'nin dinlemediği, dinleyemediği şeyler. Onun aklında sadece kaybettikleri vardı, karısı, kızı.

Tony'den aldığı tüm huylarını rağmen, tepeden tırnağa annesi gibi görünüyordu. Tony'nin bakmaya dayanamadığı, annesine benzeyen biricik kızı, vücudundan giren onlarca mermiyle birlikte önünde yatıyordu.

Tony Stark ölmüştü. Elinde kalan son şey de ondan alınmıştı, bir Carissa'sı yoktu artık.

"Yaşat onu!" Yere çöktü, ayakları onu taşıyamıyordu.

Üçüncü evre, pazarlık.

"Yalvarırım yaşat onu!" Wanda'ya döndü, eğer yalvarması işe yarayacaksa bunu yapardı, Carissa'yı geri kazanmak için her şeyi yapardı.
"Yalvarırım," dedi tekrar daha düşük bir sesle. "Yaşat onu."

Zorlukla yutkundu Wanda. "Üzgünüm, elimden bir şey gelmez." Bu, öylesine söylenmiş bir söz değildi, Wanda gerçekten üzgündü. Onu kurtarmayı, yaşatmayı çok isterdi, ama Tony'nin sandığının aksine, ölüleri diriltemezdi.

Bir metrelik duvarın dibine çökmüş Pietro ise hiçbir şekilde konuşmaya dahil olmuyordu, bir kişi daha onun yüzünden ölmüştü. Kendisinin ölmesi gerektiğini düşünüyordu, çünkü bu insanlar Carissa'nın yasını tutuyordu. O ölseydi hiçkimse bu kadar acı çekmeyecekti.

Dördüncü evre, depresyon.

Vücudunda acı hissetmediği o birkaç saniye, hepsinin kurtulduğunu sanmıştı. Kendini ölüme o kadar hazırlamıştı ki, kurşun acısını hissetmemek ona mucize gibi gelmişti. Hemen ardından Carissa'nın sesini duymuştu, yere yığılan bedenini görmüştü.

İlk defa biri, kendini kurtarmak yerine onu hayatta tutmak için çabalamıştı, ve hemen ardından ölmüştü. Ne denirdi buna, ölümün zamansız gelişi mi?

Kurşunlar Carissa'nın bedenine çarpsa da, o gün orada bulunan herkes defalarca kez ölmüştü. Hepsi pişmandı, çünkü, onun daha iyisini hak ettiğini biliyorlardı.

Reader: Ya karakterinin ölümünü yazdı, yazar ne kadar mutsuzdur kim bilir?

O sırada Nyks:

Carissa'nın söylediği şarkı multimedya'da. Lana'nın en sevdiğim şarkılarından biri ve bende de yeri çok ayrıdır, bu bölümde yer alması benim açımdan fazla duygusal yani.

Şaka maka, bu bölümü yazmak cidden iyi geldi. Omzumdaki yükler kalktı resmen.

Sizin için aynı şeyi söylemek pek doğru değil sanırım. Bunu beklemediğinize eminim, çünkü herkes Pietro'nun hayatta kalmasını istiyordu, Carissa'nın öleceğini tahmin eden pek çıkmadı şimdiye kadar.

Bıraktığım işaretleri takip ederek sonuca ulaşan tek kişi vardı. DaphneLorelieStark

En çok üzüldüğüm yer ise sanırım Clint'in 'Lütfen ölme' Diye ağlamasıydı. Aynı şekilde Tony'nin Wanda'ya 'Yaşat onu' Diye yalvarması içimi parçalıyor.

Tony aşkıma kızmayın Lütfen, onun hikayesini okuduğunuzda onu da anlayacaksınız.

İlk faz bittiğine göre, artık ucu açık yerleri kapatacağım. Tony'nin hikayesini, ikisinin arasındaki bağı anlatmak çok güzel olacak.

Düşünce ve fikirleriniz varsa bilmeyi çok isterim.

En kısa zamanda bölüm atacağım, ama ikisi taslaklarda olmak üzere aynı anda 3 tane kitap yazıyorum ve biraz zor oluyor. Ayrıca yeni bir fikir daha var aklımda, eğer uyarlayabilirsem 4 tane kurgumuz olacak.

Güzel gif bulamadığım için önceki bölüme koyamadım ama, Pietro'nun Carissa'yı kurtarması bana tamamen bunu hatırlattı. 👇

Clint de, Pietro da, elini tuttukları kişinin düşmemesi için elinden geleni yaptı :(

Sınır koymuyorum, ancak yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın.

Başka bir bölümde görüşmek üzere.

Yazarınız, Nyks.

Continue Reading

You'll Also Like

14.7K 2.1K 49
arda, hoşlandığı çocuğa açılmak için abisinin arkadaşı ferdi'den yardım istiyor. [slowburn] [yarı texting]
110K 12.8K 33
değişiyorsun, dayanamıyorum
25.7K 1.8K 61
-TAMAMLANDI- Rusça bir kelime olan "Odnoliub". Hayatı boyunca tek bir kişiyi sevmiş olan, aşkı bir kere tatmış, kalbini sevdiğine açmış olan kişiye d...
23.6K 2.2K 47
Eğlenmek için yazıyorum, eğlenmek isteyenleri hikâyeme bekliyorum🖤