ESARET

By imPnar__

456K 6.7K 17.8K

"Bedenim özgür, ruhum sana esir." ~ Eylül&Yiğit More

1. Bölüm-"KARŞILAŞMA"
2. Bölüm-"KURŞUN"
3. Bölüm-"TEKLİF"
4. Bölüm-"KORKU"
5. Bölüm-"NEFES"
7. Bölüm-"BİRLEŞİM"
8. Bölüm-"İLMEK İLMEK"
9. Bölüm-"İNTİKAM"

6. Bölüm-"SOĞUK TEMAS"

12.7K 597 1.3K
By imPnar__

Selam! Nasılsınız canlarım?

Satır arası yorumlarınızı her daim merak ve heyecanla bekliyorum. İhmal etmeyin.

Keyifli okumalar dilerim...

&

6. Bölüm-"Soğuk Temas"

●●●

Yiğit~

Sigaramı dudaklarımın arasına yerleştirip yaktıktan sonra içime dolan dumanla aklıma Eylül geldi. Gözlerimi kapatarak alnımı kaşıdım. Fevzi onu konuşturamazdı biliyordum ama o konuşmadıkça sinirlerimi kontrol etmek zorlaşıyordu. Ona zarar vermek istemiyordum. Fevzi biraz başını ağrıtsa yeterdi benim için, en azından ben sakinleşene kadar.

Telefonum çaldığında sigarayı dudaklarımın arasından çekip cevapladım. "Söyle Kerem?"

"Şu kız konuştu mu?" diye sordu Kerem keyifsiz bir şekilde.

"Konuşmadı." derken Çağrı yüzünden keyfim iyice bozulmuştu.

"Ne zaman konuşacak?"

"Nereden bileyim Kerem. Alnında yazmıyor ya!"

"Çağrı sabahtan beri araya araya kafamı sikti! Git ona söyle o zaman. Tekrar aradığımda konuşmuş olsun yoksa gelir ben konuştururum, diyor."

Sinirle boynumu omzuma yatırıp alt dudağımı dişledim. "Kim kimi konuşturuyor lan? Haddini bilsin!" dedim büyük bir sabırla.

"Valla kim neyi biliyor bilmem. Çağrı beni aradığında ona ne diyeceğimi söyle."

"Çağrıyı da seni de aynı çuvalda sikerim! Kızla burada partilemiyoruz herhalde, konuşmuyor onunla uğraşıyorum."

"Neyin inadıdır bu?"

Kerem kendi kendine söylenirken telefonu kapattım. Çağrı benimle konuşmazdı, bu yüzden Kerem'i aracı yapmıştı. Kerem'le uğraşmak benim sabrımı en çok sınayan şeylerden birisiydi. Oflayarak balkon demirlerine yaslandım ve başımı arkaya yatırarak gökyüzüne baktım. Sonra yeniden sigaramdan bir nefes çektim.

Eylül artık konuşmalıydı yoksa onu etkisiz hâle getirmem gerekecekti. Bana duyguları hakkında, o gece hakkında ve Emre konusunda yalan söylemişti. En azından bir ihtimaldi ve ben bu ihtimale inanmak istemiyordum. Dün Çağrı'nın Kerem'e gönderdiği fotoğrafı görmüştüm. Eylül ve Erdem aynı karedeydi. Bir baba kız gibi... Onu bize Erdem'in göndermediğinden emin olmalıydım ama inat etmişti keçi! Bu inadı beni bir tek düşünceye itiyordu: Eylül bizim düşmanımız. Ya bana Erdem'le olayını açık seçil anlatacaktı ya da ortaklık teklifimi kabul edip gözümün önünde olacaktı ki onun varlığı bize sorun oluşturmasın.

Çağrı'ya kalsa döve döve konuşturulmalı, konuşmuyorsa öldürülmeliydi ama... İstemiyordum. Böyle olsun istemiyordum.

Eyüp yanıma geldiğinde sigaramı söndürdüm. Bana ufak bir baş hareketiyle selam vererek hızlıca lafa girdi.

"Abi sen, 'Adamları incele, şüphe uyandıran birisi var mı bak.' dedin ya, ben iki gündür kimseden şüphelenmedim. Böyle olmayacak."

O adam ya bulunacak ya da bulunacaktı. Ve benim bu sefer acelem vardı. "Eyüp," dedim sertçe. "Bekle, ben sana yapman gerekeni söyleyeceğim."

Benim sözlerime bir karşılık vermeden başını salladığında içeriye ilerledim ve Eylül'ün olduğu odaya yöneldim. Şimdiye kadar evi başımıza yıkması gerekiyordu. Belkide sessizliği silah olarak kullanmayı seçmişti. Zaten tanıdığım kadarıyla da öyle her şeyden korkacak bir kadın değildi.

Odaya girdiğimde içeride ne Fevzi'yi gördüm ne de Eylül'ü. Kaşlarım son hızıyla çatılırken odadan çıkarak kenarda beklemesi için koyduğum adama, "Fevzi'y'le kadın nerede?" diye sordum.

"Fevzi sigara içmeye gitti ama kadın çıkmadı, içeride."

"Benimle dalga mı geçiyorsun lan! Yok işte!" diye haykırdım öfkeyle. Kaçmış olamazdı. Adam birkaç saniye donduktan sonra kaşları havalandı.

"En son bağırıyordu çıkarın beni buradan, diye." dediğinde yeniden odaya girerek yerdeki dolaba baktım. Bunu yapmamış olmasını dileyerek dolaba doğru koştum ve kilitini açtım. Dolabın kapağını açarken merakla odaya giren adama, "Işıkları aç!" diye bağırdım. Adam şartele dokununca dolabın içinde yatan Eylül'le karşılaşmıştım.

Gördüğüm şeyle donup kaldım. Gözleri kapalıydı, yüzü kızarmış, ter ve göz yaşlarıyla kaplanmıştı. Yanına diz çökerek n'apacağımı bilemez bir halde bakındım.

"Eylül!"

Elimi boynuna götürerek nabzını kontrol ettim. Neyseki yaşıyordu ama nabzı çok yavaştı, zar zor hissediliyordu. Kucağıma aldım ve koşarak odadan çıktım. Avluya çıkarken son gücümle Eyüp'e seslendim.

"Arabayı getir!" Eyüp bir bana birde kucağımdaki Eylül'e bakarken öfkeyle tekrar bağırdım. "Eyüp koş!"

Bu sefer dediğimi yaparak garaja doğru koştu. Araba önümde durunca Eylül'ü arka koltuğa bırakarak şoför koltuğuna geçtim ve gaza bastım. Kerem'in aradığı telefonu açarak kulağıma götürdüm.

"Kız konuştu mu?"

"Kes lan sesini! Kız ölüyor!

"Yiğit n'aptın lan kıza!" Dedi birden yükselen sesiyle.

"Hastaneye gel!" dedim sonra öfkeyle direksiyonu sıktım. "Gelmeden önce Fevzi'yi bir odaya kilitle, beklesin."

Telefonu kapatarak gaza abandım. Arabayı hastanenin önünde durdurarak aşağıya indim. Eylül'ü kucağıma aldığım gibi içeriye koştum.

"Doktor!" İçerideki birkaç kişi bize bakarken acil müdahele bölgesine kadar koştum. Orada birkaç hemşire beni yönlendirmişti. Eylül'ü sedyeye bıraktığımda nabzını kontrol eden hemşireye,  "Bayıldı," dedim. "Kapalı kalmış dolapta, yaşar mı?"

"Beyefendi buradan biraz uzaklaşın."

"Yaşayacak mı onu söyle? İyi mi?"

Hemşire beni iterek alan dışına çıkarttı ve perdeyi kapattı. Hemen perdeyi hafifçe aralayarak baktım ona.  Niye açmıyordu gözlerini? Niye bayılmıştı? Bu hemşire niye bana bir şey söylemiyordu ki!

"Yiğido!" İleriden bana doğru gelen Kerem'i görünce perdeyi bırakıp ona baktım. "Naptın kıza lan dingil!" dedi yanıma gelir gelmez.

"Ben bir şey yapmadım." dedim öfkeyle oradan uzaklaşırken. Kerem peşimden gelmeye başladı.

"Kim yaptı?" Birkaç saniye duraksadı. "Fevzi. O yüzden odaya kilitle, dedin."

"O herif bunun bedelini ödeyecek!" dedim öfkeyle. Nasıl yapardı lan nasıl? Onu nasıl küçücük bir dolaba kilitleyebilirdi? Sadece konuşup üzerine gitmesini söylemiştim.

"Ne yapmış? Kıza bir şey olmuş mu? Bak başımıza bela almayalım durduk yere."

"Sence şuan tek sorun başımıza bela alıp almamamız mı, Kerem?" dedim ona öfkeli bakışlar atarak.

"Tanımadığım bir kadının canına değil ablam dediğim kadının iyiliğine önem veririm. Sen olmazsan Başak bulunamaz." Durup derin bir nefes aldım. Haklıydı. Ama haksızdı da. Şuan burada Eylül'ün canı söz konusuydu ve bu can öyle hiç edilemezdi. "Yiğit, bu kız yaşamalı." diye devam etti Kerem. "Ve hatta konuşmalı. Erdem'le bir bağı varsa konuşması bizim için tek çıkar yol olabilir."

"Kerem, Eylül yaşamalı. Çünkü bizim yüzümüzden ölmeyi hak etmiyor. Anladın mı?"

"Tamam ya sakin ol. Sen niye bu kızı vatan meselesi haline getirdin, hayırdır?" dedi imayla gülümseyerek. Ona olabilecek en ters bakışı attım.

"Ne ima ediyorsun lan?"

"Ne iması?" dedi insanın içini ürperten bir gıcıklıkla bilmezden gelerek. "Niye kıza aşık gibi önemli olan onun canı havalarına giriyorsun diye sordum açık açık. Sanki ne dedim?"

Ona öylece bakmaya devam ederken gülerek başını iki yana salladı. "Ne? Bana da mı aşık oldun? Ne bu bakış?"

"Siktir git." En sakin ama tahammülsüz ses tonumla.

"İçimden geçeni sordum diye de kovmazsın! Hem..." diye sitem ettikten sonra kenardaki üçlü hastane koltuklarından birisine oturdu. "Yengem uyanmadan şuradan şuraya gitmem."

Yenge? O kız ve yenge? Ben ve o kız? Kerem'le yenge? Eylül mü? Siktir... Korkunç. Kan ve cesetler geçti film şeridi gibi gözümün önünden. Acaba önce hangimiz hangimizi öldürürdük?

"Kerem sesini soluğunu sikeyim!" diye fısıldadım yanımızdan geçen insanlar duymasın diye.

"Bu güzel dileklerini pek sevgili yengem için sakla."

Yüzüne sertçe baktığımda artık susması gerektiğini anlayarak cebinden telefonunu çıkarttı ve o vazgeçemediği oyunlarını oynamaya başladı. Dakikalarca kapı önünde bekledikten sonra nihayet bir doktor yanımıza gelmişti. Adımlarım doktorun yanına doğru ilerlediğinde bana doğru döndü.

"Eylül Aral, biraz önce getirdim. Durumu nasıl?"

Kadın bana ufak bir tebessüm ederek başını olumlu anlamda salladı.

"Kalp ritimlerindeki bozukluk yüzünden kalbi durmuş ve yeniden çalışmaya başlamış. Uzun süre oksijensiz kalmış, bu durum aşırı heyecan veya korkudan olabilir.

Ellerinde ve omzunda yaraları vardı, pansuman edildi. Şuan durumu iyi ama dinlenmesi gerekiyor. Birkaç gün heyecan, korku gibi kalp ritimlerini değiştirecek şeylerden kaçınmalı."

Kalbi durmuştu, korkudan... Onu bu denli korkutan şey neydi?

"Görebilir miyiz?" Diye sordum.

"Tabiki, birazdan normal odaya alacaklardır. İyi günler dilerim, geçmiş olsun."

"Sağolun."

Doktor yanımızdan ayrıldığında derin bir nefes alarak Eylül'ün olduğu odaya doğru ilerledim.

"Yiğit," diyerek durdurdu Kerem beni. Telefondaki kişiye bir şey daha söyleyerek kapattı ve cebine attı. "Çağrı'nın yanına gidiyorum ben. Kızın durumunu haber edersin."

"İyiymiş." dediğimde Kerem duraksadı.

"Maşallah. Ben konuşup konuşmadığından bahsetmiştim. Haber edersin." diyerek yanımdan uzaklaşırken onunla keyfimi bozmamaya çalışarak ilelemeye devam ettim. Bu çocuğun umursamazlığı beni delirtiyordu.

Eylül'ün oda numarasını öğrenerek olduğu odaya girdiğimde yüzüne bakamadan kapıyı kapattım ve yatağın ucuna kadar başım önde yürüdüm. Durup yüzüne baktığımda uyanmamış olduğunu görünce omuzlarımdaki gerginlik biraz azalmıştı.

Bembeyaz olmuştu yüzü, elleri sarılmıştı. Dolaba vurduğu için daha çok tahriş olmuş olmalıydı.

Yatağın kenarına giderek önünde diz çöktüm. Kim bilir ne kadar korkmuş, ne kadar canı yanmıştı. Bende öfkeme esir düşerek bir aptal gibi onu bir adama teslim edip gitmiştim.

Ellerim yavaşça yüzüne düşmüş olan bir tutam perçeme gitti. Onları alarak kulağının kenarına sıkıştırdım. Bu güzel yüzün altında neler hissettiğini bilmeyi o kadar çok istiyordum ki. Bir nedeni yoktu bu isteğimin. Sadece merak ediyordum, o kadar.

İçimde ona dokunmak isteyen bir taraf vardı. Yanlış hislere kapılıp gidiyordum. Belkide konuştuktan sonra canını almam gerekecek olan bu kadına dokunmak istiyordum.

Eylül~

Gözlerimi araladığımda loş bir ışık karşıladı beni. Bir süre nerede olduğumu idrak edememiş olsamda her gün gördüğüm hastane odalarını tanımam uzun sürmemişti. Gözlerim yan tarafımda varlığını hissettiğim Yiğit'e çevrildi.

Bana bakan gözleri uyandığımı görünce parlamıştı. Artık bu gözler samimiyetsiz geliyordu. O da Erdem gibiydi artık benim için. Bir farkı kalmamıştı.

"İyi misin?" diye sordu kısık bir sesle.

Bunu sorabiliyor olması ne kadarda komik bir durumdu! Ona cevap vermeden gözlerimi geri kapattım. Kendimi çok fazla yorgun hissediyordum.

"Eylül konuşmayacak mısın?"

Ben cevap vermeyince elini koluma doğru uzattı. Bu hareketiyle başımı ona çevirerek kendimi geriye çektim.

"Bana dokunmayı hayal bile etme." Sesimdeki öfkeyi görünce afallamıştı.

"Kusura bakma, ben böyle olacağını düşünemedim."

Kusura bakma mıydı? İnsan bile isteye yaptığı bir şeyden pişman olamazdı, buna hakkı yoktu. Ben biliyordum ki pişmanlıklar hiçbir ise yaramazdı. Ne geçmişi değiştirir, ne de kaybettiklerimizi bize geri verebilirdi.

Kendi içimde düşünürken ona bir cevap vermekten vazgeçtim. Uyumak istiyordum. Gözlerimi kapattım ve dakikalar içinde ortamdan ayrıldım.

Sarsıntıyla uyanırken gözümü alan ışıklar yüzünden rahatsız olmuş bir şekilde yüzümü buruşturdum. Biz... Arabadaydık! Ve hemen ileride Yiğit'in evi görünüyordu. Uykumun açılmasını beklemeden, "Noluyor ya?" dedim tersçe. Yiğit göz ucuyla bana baktı.

"Uyandın sonunda." Morali bozuk gibiydi ama umrumda bile değildi.

"Nereye götürüyorsun beni?" diyerek arabanın kapısını açmaya çalıştım ama Yiğit hızla bana doğru atıldı.

"Kızım manyak mısın sen, canına kastın mı var?" dedi sitemle.

"Yiğit, dur artık." Tüm ciddiyetimi kullanmıştım. Ona hiç tahammülüm yoktu artık.

"Eylül..." dedi sıkıntıyla. "Güzel şeyler yaşanmadı ama sen hâlâ bana bir cevap ve-"

"Sen ne olsun istiyorsun Yiğit? İstediklerin oldu işte. Tanıdım seni, karşında ağlayarak köpek gibi yalvardım sana. Korktum! Tamda senin istediğin gibi... Sen hala benden ne istiyorsun?"

İlk kez bir yabancıya korkularımı belli ediyordum. Yıllar sonra yaptığım bu küçük şeyin ağırlığını kalbim fazlasıyla ödüyordu.

"Ben yalvar istemedim."

"Bu neyi değiştirir? Egonu tatmin etmiş oldun işte sayemde!"

"Bana güvenmiyorsun biliyorum ama," dediğinde ikinci kez sözünü kestim.

"Tabi güvenmiyorum."

"Ben o adama böyle bir emir vermedim. Sana dokunmayacaktı bile. Gerçekten Eylül."

"Sana inanmıyorum. Umrumda değilsin, şimdi durdur şu arabayı."

Yiğit kendi evine giden yola girmek yerine hemen yanındakine girdiğinde kaşlarımı çattım.

"Seni evine bırakayım." dedi yenilmiş bir tavırla. Belki de daha başka bir plânı vardı. Ona hâlâ güvenmiyordum.

"Kendim giderim."

"Eylül, bırakacağım." dediğinde kollarımı göğsümde birleştirerek başımı cama doğru çevirdim. Yiğit ortamın sessiz kalmasına izin vermemeye kararlı gibi konuşmaya devam etti.

"İnadın ikimizi de yıpratıyor." Sözleriyle ufak bir tebessüm ettim. Dalga mı geçiyordu? "Senden çok zor bir şey istemedim."

"Beni istemediğim bir şeye zorladın. İnadına tüküreyim Yiğit."

Yiğit dudaklarını ıslatarak birkaç saniye gözlerini kapattı. "Seni düşünüyorum, anlamıyorsun. Anlamak istemiyorsun."

"Sen beni düşünme. Hatta sen kimseyi düşünme, Yiğit bu konuda berbatsın."

"Eylül, fevri davranıyorsun. Bak küçük bir kardeşin var, onu düşün çünkü üzülecek."

"Ya kes!" dedim öfkeyle. "Sen bana kardeşim konusunda akıl verecek son insansın."

"Ya sen ne inat bir kadınsın! Yok bu seviyede birisi daha. İllallah ettirdin beni kızım bak deliriyorum, ben deliyim deli! Delirtiyorsun!"

"Bağırma bana!"

"Sende bana bağırma!"

Arabayı evimin önünde durmuştu bile. Öfkeyle kapıya asıldım. "Aç şu kapıyı!"

"Açacağım zaten." dedi ters ters, sonra kilidi açtı. Aşağıya indiğimde o da inmişti.

"Görüşememek üzere." dediğimde sessizce yanıma yürüdü.

"Söz vermiyorum." dedi ve kızacağımı anlayarak susturdu beni. "Hadi gir eve." Ona arkamı döndüğüm an, "Eylül!" diye seslendi. Sabır çekerek ona baktım. İki adımla kapattı aramızdaki mesafeyi. Konuşmasını beklerken kollarını boynuma dolayıp başımı göğsüne yaslayınca afalladım. Birden bedenim ısınmış, kokusu damarlarıma karışmıştı.

Günlerdir bana karşı olan tavrından sonra şimdi sarılması... Neydi bu? Ne yapmaya çalışıyordu bu adam?! Kesinlikle şuanda olan adamla birkaç saat önceki aynı kişi değildi, olamazdı.

Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemez bir hâlde öylece kalakalırken, "Özür dilerim," diye mırıldandı. Parmakları saç diplerime gidip beni biraz daha kendisine bastırırken yutkundum. Hızlıca geri çekti kendini.

Kollarına dolanan saçlarım dağılırken, "Ne yapıyorsun sen?" diyebildim sessizce. Yeniden yutkundum. "Neydi bu saçmalık?" Üzerimdeki şaşkınlığı yeni atabilmiştim. Yiğit'in gözleri bir müddet bana dokunmazken o da oldukca şaşkın görünüyordu. Sanki şap diye sarılan bendim ona!

"Eylül." Dedi arkasından bir şey ekleyecekmiş gibi duraksayarak.

"Hı?"

Merakla baktım yüzüne. Açıklama yapmak için geç bile kalmıştı. Ben bir açıklama bekleyerek ona bakarken dudaklarını araladı.

"Çok konuşuyorsun."

&

Bölüm sonu...

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Görüşmek üzere... 🌸

Continue Reading

You'll Also Like

2M 73.5K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
1.3M 89.7K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
930K 64.7K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...