there is a superhero in our s...

By zdtrbl

19.6K 3.6K 3.7K

onun en büyük ikinci hatası, insanlar için kendini tehlikeye atsa dahi asla bir "süper" kahraman olamayacağın... More

giriş⁰
bölüm bir¹
bölüm iki²
bölüm üç³
bölüm dört⁴
bölüm beş⁵
bölüm altı⁶
bölüm yedi⁷
bölüm sekiz⁸
bölüm dokuz⁹
bölüm on¹⁰
bölüm on bir¹¹
bölüm on iki¹²
bölüm on üç¹³
bölüm on dört¹⁴
bölüm on beş¹⁵
bölüm on altı¹⁶
bölüm on yedi¹⁷
bölüm on sekiz¹⁸
bölüm on dokuz¹⁹
bölüm yirmi²⁰
bölüm yirmi bir²¹
bölüm yirmi iki²²
bölüm yirmi üç²³
bölüm yirmi dört²⁴
bölüm yirmi beş²⁵
bölüm yirmi altı²⁶
bölüm yirmi sekiz²⁸

bölüm yirmi yedi²⁷

695 105 147
By zdtrbl


"Jeno?"

Dudaklarım arasından sıyrılan sabırsız mırıltı ile üç dört adım uzağımdaki bedene baktığımda sıradan bir okul çıkışıydı. Saatin kaç olduğundan emin değildim. Sessizce yürümekle meşguldük sadece, güneş ise batmak üzereydi. Bulunduğumuz ıssız sokak turuncuya boyanmıştı ve etraf yavaş yavaş karanlığa gömülüyordu.

Kendisini takip etmemi söylediğinden beri dakikalardır beraber yürüdüğümüz Jeno'nun sırtına bakarak, "Nereye gidiyoruz?" diye devam ettim ve adımlarının yavaşlamasını izledim bir süre.

Jeno olduğu yerde durduğunda, ceplerinde duran ellerini çıkarmadan omzunun üzerinden bana doğru bir bakış attı ancak siyah tutamlarının gölgelediği yüzünü pek seçemedim.

"Ben gidiyorum,
sen neden beni takip ediyorsun?"

Düşük bir seste sorduğu sorusu ilginçti. Durumu kavrayamadığımı belli eden bir ifade yüzüme yerleştiğinde şaka yapıyor olduğuna inanarak hafifçe güldüm.

"Seninle gelmemi istedin ya Jeno,"

A

rdından herhangi bir hareketlilik göstermeyen ona doğru birkaç adım ilerlediğimde başını usulca önüne çevirdiğini gördüm. "Unuttun mu?"

Yüzünü tekrardan bana döndermesini beklercesine gözlerimle onu izlerken sırtını verdiği turuncu ışığın gölge düşürdüğü gözlerinin karşıya bakıyor olduğunu fark ettim.

"Hiçbir zaman benimle gelmeni istemedim Yifei."

İnce dudaklarının hecelerle birlikte oynayışını görmesem bu cümlelerin ondan çıkıyor olabileceğine inanmazdım. Kullandığı tını, dediğini ikinci kez şakaymış gibi geçiştiremeyeceğim kadar ciddi yükseliyordu.

"Ne?" İstemsiz yükselen mırıltımı duyduğunu belli eder gibi dudağının köşesinin havalandığını fark ettiğimde elimi uzatıp kolunu kavramak üzereydim ancak konuştuğunu duymamla bu eylemimden vazgeçtim.

"En başından beri," İç geçirdi belirgin bir bıkkınlıkla.

"En başından beri Lee Jeno'yu takip etmeni
istemedim ancak sen hep onun peşinden gittin."

Bahsettiği şeyin ne olduğunu anlayamasam da bana acıyor gibi konuştuğunu söyleyebilirdim.

"Ama ne, biliyor musun?"

Yavaşça bedenini bana dönderdiğinde gözlerim merakla irislerini yakaladığında gördüğüm şey ile nutkumun tutulması bir oldu.

Simsiyahtı.

Gözlerim irileştiğinde kendimi sarsak birkaç adım ile beraber gerilerken buldum çünkü Jeno'nun gözlerinin beyazları siyaha boyanmıştı. Zaten koyu olan irisleriyle birleşip yok olmuşlar, uçsuz bucaksız bir kara deliği anımsatıyorlardı. Zifiriydi ve korkunçtu.

Şaşkınlığımdan dudaklarımı araladığımda kekelediğimi fark ettim. "Je-Jeno, gözler... gözlerin-"

"Lee Jeno bir katil."

Sırıttı, beyaz dişleri görünecek kadar dudaklarını kıvırmaya devam ettiğinde gözleri ufaldı ancak bu olağan dışı siyahlığın korkunçluğunu örtemedi.

"Ben Min Sung'u acımasızca öldürmüş, üzerine elimi kolumu sallayarak etrafta gezebilen bir katilim."

Titreyen dudaklarımı aralamak o an çok zor gelirken karşımdaki bedene bakmaya her devam ettiğimde korkuyla susup kalmaktan öteye gidemiyordum.

Bu Jeno değildi. Karşımdaki bu kişi Jeno değildi.

Adımları üzerime geldikçe istem dışı geri adım atsam da vücudumda gezinen bu hisle mücadele edemiyordum, öyle ki, kalbim göğsümden çıkıp fırlayacakmış gibi çarpıyordu. Sırtımın sokak duvarına değdiğini hissettiğimde nefesim boğazımda kaldı sanki, elini yavaşça kaldırarak yüzümün hemen yanına yerleştirdiğinde başımı mümkün olduğunca geriye çekmeye çalıştım. Kıkırdadı hafifçe.

"Bu kadar çabuk ikna olman güzel."

"A-Anlamıyorum..."

Sesimi duyduğunda gülüşü yavaşça sessizleşti. Titreyen bedenimi kontrol altına almaya çalışarak, "Kimsin sen?" diye bir fısıltı döküldü dudaklarımdan.

Nasıl bir şeyin içine düştüğümü anlayamayacağım kadar şaşkındım hâlâ, ancak o cevap vermek yerine aniden kolumu sertçe kavradı ve bedenimi kendine doğru kaldırırken yüzümü kolayca yüzünün hizasına getirdi. Gözlerine bakmak mecburiyetinde bıraktığında ise bundan memnun kalmış gözüktü ve sırıtışı yavaş yavaş kayboldu. Sert baskısı sayesinde yerimden kıpırdamama dahi fırsat tanımazken dudaklarını araladı tekrardan.

"Benden uzak dur çünkü gideceğim Yifei,
duydun mu?"

Bunun aptal bir şaka olmadığını ısrarla kabul ettirmeye çalışıyor gibi sarstı bedenimi.

"Seni gerçekten yapayalnız bırakacağım."

O siyah gözlere daha fazla bakmak ciğerlerimi büküyordu sanki, kafamı başka tarafa çevirdiğim anda boştaki elinin parmaklarını sıkıca çenemi tuttu ve kendine çevirdi tekrardan. Büyük bir ciddiyet yüzüne yansıdı.

"Bunun doğru olmadığını düşünüyorsun, değil mi? Seni asla bırakmayacağımı ya da tanıdığın Lee Jeno'nun şu anda karşında duran kişi olmadığını,"

Sırıttı bir kez daha, gözlerindeki karanlık ve dudaklarından akıp giden her sözcük vücuduma tek tek iğnelerini batırıyorken bulunduğum durumu algılayabilmek şaşırtıcı derecede imkansızdı.

Neredeyse fısıldar bir tonda devam etti.

"Artık uyan, çünkü vakti geldi."

Çenemdeki parmaklarını bırakıp iki gözümü de kapatacak şekilde yüzüme yasladığında parmaklarım yüzümdeki baskıya engel olmak ister gibi yüzüme gitti ve büyük bir nefessizlikle uzandığım yataktan doğrulmam bir oldu.

Korkuyla etrafıma bakındım. Odamdaydım. Perdelerim kapalı olsa dahi sabah olduğunu görebiliyordum. Göğsüm o kadar hızlı inip kalkıyordu ki, kalbimin bu kadar hızlı atabilmesi için maraton koşmam gerekiyormuş gibiydi. Uyumadan önce yaptığım dağınık topuzdan çıkan saçlar nemli enseme yapışmıştı.

Kurumuş boğazıma karşılık yutkunduğumda bulunduğum durumu anlamlandırabiliyordum. Etrafımda ne Jeno vardı, ne de bir sokakta yürüyorduk. Komodinimin üzerinde duran dijital saat ise sabahı işaret ediyordu, akşamüzeri saatinde değildik.

Ellerimle saçlarımı geriye itelediğimde neredeyse yanan anlıma karşılık iç geçirmekle yetindim. Gördüğüm bu kâbusun gerçekçiliğini üzerimden atabilmek fazlasıyla zor olsa da denedim ancak kalbimin çarpıntısı bir türlü kesilmiyordu.

Yutkundum ve yorganımı üzerimden atarken yatağımdan doğruldum usulca. Birkaç adım attığım sırada sebepsizce dönen başım yüzünden hemen yatağa tutundum. Sanki büyük bir karaltı vardı üzerimde, omuzlarıma bırakılmış görünmez bir yükü taşıyordum.

Hasta ve berbat hissediyordum.

Saniyeler sonra bu durumdan kurtulabildiğimi hissettiğimde adımlarımı odamın çıkışına ilerlettim, neyse ki yakın mesafemde kalan lavaboya girdiğimde ellerimi beyaz tezgaha yasladım ve aynadan yüzüme baktım. Berbat gözüküyordum ve tepemde yaktığım ışık gözlerimi yakıyordu.

Yutkunup lavaboya eğildim ve soğuk suyu yüzüme her çarptığımda yüzümdeki sıcaklığın gitmediğini hissettim. Ateşim mi çıkmıştı? Durduk yere?

Suyu kapatarak tekrardan aynaya baktığımda yüzümden süzülerek pijamama düşen damlaları inceledim bir süre.

Seni gerçekten yapayalnız bıracakağım.

Bir kabusu acımasızca süsleyen bu kelimelerden bu kadar etkilenmiş olmam, normal bir durum muydu? Elimi kalbime götürdüm yavaşça, burası neden büyük bir acı duyuvermişti? Jeno'nun gerçekten de bir gün, herhangi bir sebeple yanımdan gidebilme ihtimalinin verdiği korkunun yansıması mıydı yoksa?

Bunu istemiyordum. Beni bırakıp gitmesini istemiyordum.

"Yifei?"

Kapıda beliren annem, aralık bıraktığım kapıdan içeriye bakış attığında göz göze gelmiştik ki elimi indirdim yavaşça ve lavabo mermerine tutundum.

"Erken kalkmışsın. Bir şey mi oldu?"

Annem sabahları erkenden kalkmayı alışkanlık hâline getirmişti, genellikle beni okul için uyandıran da annem olduğu için beni erkenden ayakta görmek ona garip gelmiş olabilirdi.

"İyiyim anne, yok bir şey."

Güçsüzce söylediğimde hafifçe tebessüm etmek için kendimi zorladım, annem ise beni onayladı ve başka bir şey söylemeden lavabodan uzaklaştı. Ben de daha fazla beklemeden havluyla yüzümdeki ıslaklığı sildim ve annemin ardından lavabodan çıktım.

Dağılmış saçlarımı açarak tekrardan topuz yaptığımda başımdaki garip hissiyatı daha fazla zorlamamak ister gibi tekrardan yatağıma döndüm. Yumuşak yüzeye oturduğumda komodinde duran telefonuma baktım, aynı anda ışığı yanıp söndü.

Tek kaşımı kaldırdığımda telefonuma uzandım, Jeno'dan mesaj gelmişti.

güzelim

günaydın

iyi misin?

Gördüğüm kelimeler derin bir nefes alıp vermeme sebep olduğunda bu saatte neden mesaj attığını düşündüğümde ona cevap yazacaktım ki mesajların devamı geldi.

sadece bir his geldi ve

iyi hissetmediğini düşündüm

umarım beni yanıltırsın

Hislerinin bu kadar kuvvetli olduğuna tanık oluşumun ikinci seferiydi ve bu durum yavaş yavaş büyük rastlantıdan daha fazlasına dönüşüyordu benim için.

[Sana söylemiştim, değil mi?
Her gece sana bir şey olacak diye
uykularından olmak tam olarak böyle bir his.]

sONUNDA GERİ DÖNDÜM

ÇOK ÖZLEDİM BURAYI🥺💞💞

nasılsınız, neler yaptınız ben yokken🌻
umarım bölümü beğenmişsinizdir,
düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayınız😇😇

tsios'da entrikalar
kaldığı yerden devam ediyorrr💅💅

oy sınırı: +67🍟

Continue Reading

You'll Also Like

5K 232 16
Bahar en yakın arkadaşının düğününe mardine gider ve oraya damadın en yakin arkadaşı olan ateş'i görür ve o yüz bir daha aklından çıkmazsa ve bir ka...
4.7K 318 11
Mardindi orası! Cahilliğin geliştiği ama aklın gelişmediği bir şehir.Milyonlarca insanların kanı aktılan şehirdi Mardin. --- Yıllarca,annesinden küfü...
196K 7K 31
Bora'nın üzerime gelen adımlarıyla birkaç adım daha ondan uzaklaşmak istesem de yatağa çarpan bedenimle durmak zorunda kaldım. Gözlerimin derinine ba...
96.5K 6.8K 57
Sessizlik. Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim sadece ona. Sadece sessiz olmasını! Neden dediğimde susmadın? Şimdi yoksun. Bu senin tercihindi!