KALP KIRICI: FEVT

By Nemesisheart

3.6K 376 107

Görüyor musunuz? Savaş başlıyor... Kapılar açılıyor, savaş artık benim için başlıyor... *** "Ailen güç için... More

"ᴛᴀɴɪᴛɪᴍ"
1.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅᴏʟᴜ ɢᴇʀçᴇᴋʟᴇʀ"
2.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅüğüᴍü"
3.ʙöʟüᴍ:"ᴀçıᴋʟᴀɴᴀɴ sıʀʟᴀʀ "
4.ʙöʟüᴍ:"ᴇɴᴅɪşᴇ ᴛᴏʜᴜᴍʟᴀʀı"
5.ʙöʟüᴍ:"öʟüᴍ sᴇssɪᴢʟɪğɪ"
6.ʙöʟüᴍ:"ʜᴀʏᴀʟ ᴋıʀıᴋʟığı"
7.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʀᴀʀ"
8.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴsᴀɴüsᴛü ɢüçʟᴇʀ"
9.ʙöʟüᴍ:"sᴀᴠᴜɴᴍᴀsıᴢ ʙᴇᴅᴇɴʟᴇʀ"
10.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʏʙᴏʟᴜşᴜɴ sᴀɴᴄısı"
11.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟʙɪɴ ʜᴀʏᴋıʀışʟᴀʀı"
12.ʙöʟüᴍ:"ᴄᴇsᴀʀᴇᴛ ғısıʟᴛıʟᴀʀı"
13.ʙöʟüᴍ:"ʙᴀş ᴋᴀʟᴅıʀış"
14.ʙöʟüᴍ:"ɢᴇʀçᴇᴋʟɪğɪɴ çᴀğʀısı"
15.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟᴘsɪᴢ"
16.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴᴛɪᴋᴀᴍ ᴀᴛᴇşɪ"
18.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ ʀᴜʜʟᴀʀıɴ sᴀɴᴄısı"
19.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴋʏüᴢüɴ ᴠᴇ ᴅᴇɴɪᴢɪɴ sᴇsɪ"
20.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀʙᴀɴᴄıɴıɴ ɴᴇғᴇsɪ"
21.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ sᴀᴠᴀşçı"
22.ʙöʟüᴍ:" ᴄᴇʜᴇɴɴᴇᴍ çᴜᴋᴜʀᴜ"
23.ʙöʟüᴍ:"ᴅᴜʏɢᴜ ʜıʀsıᴢı"
24.ʙöʟüᴍ:"ʏɪᴛɪʀɪʟᴍɪş ᴅüşʟᴇʀ"
25.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ʟᴋ ɪ̇ᴢ"
26.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀsᴀᴋ ᴋöᴘʀü"
27.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇sɪᴍsɪᴢ ʙᴇɴʟɪğɪᴍ"
28.ʙöʟüᴍ:"öʟüʟᴇʀ ᴠᴇ sıʀʟᴀʀ"
29.ʙöʟüᴍ:"ᴋöᴛüʟüğüɴ ᴍᴀsᴜᴍɪʏᴇᴛɪ"
30.ʙöʟüᴍ "ᴘᴇʀᴅᴇ ᴀʀᴋᴀsıɴᴅᴀᴋɪ ᴏʏᴜɴʟᴀʀ"
31.ʙöʟüᴍ:" ᴠᴀᴢɢᴇçɪʟᴇᴍᴇʏᴇɴ ɢüɴᴀʜ"
32.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴʟᴀʀıɴ ʙᴀʀışı"
33.ʙöʟüᴍ:"öᴢɢüʀʟüğᴇ ᴠᴇᴅᴀ"
34.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴıɴ ɪ̇ᴘʟᴇʀɪ"
35.ʙöʟüᴍ:"ʟᴀʟ"
36.ʙöʟüᴍ:"ᴠᴀᴠᴇʏʟᴀ"
37.ʙöʟüᴍ:"ᴍᴀʏıɴ"
38.ʙöʟüᴍ:"ᴢᴀʏıғ ɪşıᴋ"
39.ʙöʟüᴍ:"ᴅɪᴋᴇɴʟɪ ᴀᴠᴜçʟᴀʀ"
40.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴢʟᴇʀɪɴ ᴋᴀʟʙɪ"
41.ʙöʟüᴍ:"ᴀᴛᴇşɪɴ ɪçɪɴᴅᴇᴋɪ ᴜꜰᴀᴋ ᴋıᴢ"

17.ʙöʟüᴍ:"ᴀʏ ᴛᴜᴛᴜʟᴍᴀsı"

51 7 0
By Nemesisheart

NF💔Beautiful Addiction

"Bir fırtınada doğduk."

Azra'nın kendinden emin sözlerini can kulağıyla işitirken fazla bir tepki göstermemek için suratımı düz tuttum. "Azra samimiyetine güveniyorum ama umarım altından başka şeyler çıkmaz," deyip iğneleyici kelimelerime baskı yaptığımda o bunun üzerinde benim kadar çok durmamıştı.

Kutan'da aniden öne çıkıp Azra'ya doğru ilerledi. "Azra, kes şunu!" deyip çene kaslarını belirginleştiğinde damarlarının ne kadar şiştiğini görebiliyordum ve bu sayede ela gözleri daha çok ortaya çıkmıştı.

Sinirlenince elaları daha farklı oluyormuş.

O sıra bir çift gözün ağırlığını üstümde hissettiğimde gözlerimi sonunda Kutan'dan ayırdım. Bars'ın kehribar gözleri yüzümü sıkıca tararken benim baktığımı görür görmez dilini alt dudağında gezdirdi.

Bars'la aşağıda konuştuklarımızı hala aklımdan silemiyordum. Zihnimde kalıcı izler bırakmış gibiydi. Sanki Bars bana karşı hep bir adım daha yakın duruyordu, hatta o mesafeyi aşarken hiç tereddüt de etmiyordu.

O anları hemen kafamda bir kenara itip şu ana odaklandım çünkü olayı toparlamam gerektiğinin bilincindeydim o yüzden söze girdim. " Öyleyse Azra dışında herkes evimden derhal gidebilir mi? " Sabit tuttuğum sesimle bütün bakışları aynı anda bölünce Ladin'in sırtımdaki eli saniyelik durmuştu. Bende ona dönüp dudaklarımı kıpırdattım. "Siz değil," dediğim an yüzünden kırık bir gülümseme gördüm.

"Azra'nın tek başına burada kalmasına izin veremem," diyerek araya giren Bikem'in sesiyle çıplak kalmış kollarımı göğsümde bağladım. "Ona zarar vereceğimi mi düşünüyorsun? Bunu asla yapmayacağımı bilmen gerekirdi."

"Biliyorum sadece peşindekiler gidene kadar onun yanından ayrılamam, çünkü Azra'ya nasıl zarar verdiklerinin farkındasın ve zor zamanlar geçiriyor." Yaptığı açıklamaya karşı ne diyeceğimi bilememiştim çünkü haklıydı. Bende olsam bu koruma içgüdüsünü girerdim o yüzden derin bir nefes verip iç çekercesine yüzümü yumuşattım.

"O zaman kararı size bırakıyorum burada da kalabilirsiniz veya gidebilirsiniz de. Ne istiyorsanız onu yapın... Ayrıca Azra'yı istememin nedeni bana yardım edeceğinden dolayı yoksa farklı bir şey düşünmeyin," dediğimde ikisininde yüzünde rahatlamış bir ifade oluştu ama sanki bana karşı büyük bir ön yargıları da var gibiydi. Bunu yıkmak için tam zamanı olduğunu hissettim.

Acaba onlarla bu mesafeyi aramıza koyan kimdi? Çünkü baştan beri aramıza giren olaylar çığ gibi büyüyordu.

Belki bunu baştan yıksaydık ne o gece bana karşı durduklarını görürdüm, ne de o süre boyunca onlara sırtımı dönmek zorunda kalırdım.

Kız kardeşler kısa bir anlık birbirlerine bakınca yüzlerinde tebessüm oluştu."Bence burada kalmamız üçümüz adına da iyi olacak gibi." Azra'nın olumlu cevabına tepki göstermek amaçlı hafifçe başımı salladım.

"Bizi gönderecek misiniz?" Alkan'ın hayret dolu sesine dudak kıvırırken normalde yapmaktan kaçındığım bu harekete o da gülümsemişti. Açıkçası onunla aramızdaki gerginliği diğerlerinin aksine yok sayabiliyordum çünkü Alkan'ın hayatıma büyük bir yardımı dokunmuştu. Tabii sonunu elbet olaya katmıyordum.

Oysa onları affetmemeye karşı kendime büyük bir söz vermiştim ve bu sözleri çiğnersem kendime büyük bir haksızlık etmiş olacaktım, en azından yaşadıklarıma.

Derin bir nefes verip cevabı arkadaşlarına bırakmayı uygun buldum.

"Bugünlük bize izin verin, Alvina'yla yalnız kalsak daha iyi olacak." Bikem'in sözlerine Kutan'la Alkan kısa bir an bakıştılar ama bu varla yok arası bir saniye kadar sürmüştü. Ardından omuz silkip dudaklarını araladı. " O zaman bu gece kalın, bizimde dışarıda ufak bir işimiz vardı sabahta sizi alırız," dediğinde Azra'nın soru işaretli bakışlarına maruz kaldılar.

"Sabaha kadar ne işiniz olabilir ki? Eğer aklımdan geçen şeyi yaparsınız kafalarınızı koparırım biliyorsunuz." Bir anne edasıyla kızarken Kutan bunu bölmek amaçlı araya girdi.

"Hayır başka bir yere uğrayacağız, size sonra haber veririz," diye konuyu es geçtiğinde Azra'nın sabit bakışlarını görebiliyordum. Galiba Kutan'ın sözlerine güveniyor gibiydi.

Malum kendisi sadece bana verdiği sözleri tutmuyordu.

Hemen sonra konuşmaları sonlandığında Barlas lafa atladı. "Bars sizde artık gitseniz iyi olacak çok fazla gerginlik çıktı, burada olmanız yanlış," diyerek benim yerime onları nazikçe kovdu. Ben kovmuş olsaydım yaka paça evde atardım.

"Seninle konuşmamız gerekiyor, kimse ona yaptığınız yardımdan hoşnut değil." Bars'ın katı sözlerinin aksine Barlas hala sakinliğinden ödün vermiyordu. "Herkes dediğin kişi baban olmasın sakın," dediğinde imalı kelimeleri Bars'ı çok kısa duraksattı. "Onu eğitmeniz ne büyük tehlikelere yol açacak biliyor musun?"

"Tehlike filan olmayacak en azından Alvina için, çünkü onun gücü eğitilmeyecek bir güç değil. Her güç eğitildiği zaman bedenine uyum sağlayabilir. Alvina'da bunu çok iyi başarıyor, ne kadar iyi ilerleme kaydettiğini Önsal'a sorabilirsin," diye Bars'a hak ettiğini düşündüğü cevabı verdiğinde bütün ilgiler birden bana dönmüştü.

"Ama tam terside çıkabilir, bunun sorumluluğunu alabilecek misin?"

"Bu zamana karşı Alvina'ya olan bütün ön yargılarımız hep babandan ötürüydü, bunu adın gibi biliyorsun. Hatırlar mısın bilmem ama sizde bu yollardan geçtiniz ve hiçbiriniz bu ön yargıyla yetişmedi. O yüzden bunu ona yapmaya hakkımız yok çünkü daha yolun çok başında," dediğinde Bars'ın yerine bu sefer Gökay konuştu.

"Hiçbirimizin gücü Alvina'yla ölçüşemez, onun gücüne nasıl bu kadar cesur yaklaşıyorsun anlamıyorum. Bildiğin saatli bomba yetiştiriyorsun," deyince vücudumun gerilmesine engel olamadım ancak Barlas onu histerik bir gülüşle cevapladı." Sizin güçlerinizin aksine onun gücü daha farklı kabul ediyorum, ama bence tek fark onun her iki tarafta da yer alması. Bir kere kendinizi düşünür müsünüz? Düğümün aksine Kördüğüm zaten her zaman tehlikeliydi. İnsanların hayatlarını bitirecek bir güç taşıyorsunuz."

"Aynı değiliz."

"Hayır, öyleyiz çünkü onun bir seçim hakkı var. Eğer düğümü seçerse sizin açınızdan sorun teşkil etmez ama kördüğümü seçerse ne olacak? Bars sende kördüğümden birisin hiç suçluluk duyuyor musun gücünden dolayı? O yüzden Alvina'nın seçeceği tarafa hepiniz saygı duymalısınız, burada empati önceliğimiz olmalı değil mi çocuklar?" diye sorarken Barlas'a kimse doğru dürüst bir cevap veremedi.

Zihnimin içindeki iki taraftan birini seçme şansım olsaydı galiba yaşamı tercih ederdim. Zorunda kalmadıkça birini öldürmeyi bile aklımdan geçirmiyordum. Barlas'da bundan emindi.

"Kimsenin sözünü kafanıza takmayın çünkü bizler için Alvina bir tehdit değil." Kendinden emin cümlesi sonlandığında Barlas'a minnettar kaldım. Hatta uygun bir ortamda olsaydık ona kocaman sarılabilirdim çünkü dile dökemediğim her şeyi bir seferde kendisi söylemişti.

"Başka konuşulacak bir şey yoksa sizi dışarıya alalım," diye eliyle kapıyı gösterince ilk önce evden çıkan Önsal ve Gökay oldu. Bars katı ifadesini boğazıyla temizleyip yok ettiğinde inirli olduğunu yansıtmıyordu.

Arkasını dönüp sakin adımlarla uzaklaştığı anda yere eğilip ayakkabıları elime aldım. "Ayakkabıları almayı unutma, o da elbise gibi bende kalmasın," deyince omzunun üzerinden kehribar gözlerini gözlerimle buluşturdu.

"Yanlışın var Alvina, onları unutmadım onları sana bilerek veriyorum," diye beni cevapladığında anlamsız bakışlarımı yüzünde gezdirdim o da çok geçmeden devam etti. " Onları tekrar giyeceksin ama bu sefer sadece benim için...O gün gelinceye kadar beklemeni tavsiye ederim," dediği anda alayla gülümsemiştim.

"Ne zamandır hayal kurmaya başladın?" dediğimde bile Bars tavrını gram bozmadı. "O gün geldiğinde söylediklerimin bir hayal olamayacağını sana ispatlayacağım çünkü bazı şeyler hayal olamayacak kadar gerçektir," deyince suratımdaki alay anında yok oldu ve bunun verdiği keyifle arkasını dönüp evi terk etti.

Cevabımı bile alma gereksinimi duymamıştı.

"Ego yığını," diyen Bikem ise küçümseyerek az önce Bars'ın durduğu yere bakıyordu. Benim yerime bu kadar sinirlenmesi aslında hoşuma gitmişti çünkü Elya burada olsaydı o da eminim Bikem'le aynı tepkiyi verirdi. Ona katılarak iç çektim.

"Emin ol tek ego yığını o değil," deyip çarpık bir gülümsemeyle kollarımı kavuşturdum. Ardından muzipçe bana dönen bakışlara Kutan'da eklendi."Bana laf atmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyorsun bakıyorum," dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım ve gülüşümün büyümesine izin vermedim. "Bu fırsatı kolluyorum," dedim.

Sonunda yüzünde yer alan haylaz bir ifadeyle ağır ağır dudaklarını ıslattı. "Neyse ki hoşuma gidiyor," deyince kaşlarım kendiliğinde yukarı kalktı. "İstersen seni sinir etmek için başka şeylerde yapabilirim," derken kollarımı göğsümde bağladım.

"O aklın benden başka birşeye çalışmaz mı hiç?" dediği anda patavatsızlıkla dilime kadar gelen kelimeleri serbest bırakıverdim. "Lafı çarpıtma, artık istesen de benden kurtuluşun yok," der demez elimdeki ayakkabıları yere attım ve ardından ikisinede kapıyı gösterdim.

"Artık gidebilir misiniz? Sonuçta burada bir işiniz kalmadı," diyerek bir nevi onları evimden kovdum.

Kutan şaşırtıcı derecede beni bozmayıp Alkan'a dönüp gideceklerini işaret etti. Onu sorgulamadan harekete geçen Alkan ise usulca başını sallamıştı. Kutan, Alkan'dan önce salonu terk edince arkasından Alkan bana dönüp kaş göz yaptı ve bir hışımla yere fırlattığım ayakkabıyı alıp sertçe ona fırlattım. Ama o kadar hızlı ortadan kaçmıştı ki ayakkabı koridorun bir ucuna gitmişti.

Bikem'in kıkırdamasına sessiz kalarak ayakkabıyı geri almak için mecburiyetle salondan ayrıldığımda ayakkabıyı geri alırken kapının önünde sadece Kutan'ı gördüm. Alkan'ın bir anda ortadan kaybolmasına başta anlam veremediğim için garip garip Kutan'a bakakaldım, ama o bunu fark etmemişti çünkü ayakkabısını giymekle meşguldü. Hemen sonra ayağa geri kalkarken direkt beni fark etti ve sorgu dolu bakışlarını bana dikti.

Ne diyeceğimi bilememekle boğuşurken ensemi sıvazlayıp gözlerimi kaçırdım. Aslında o an bir şeyler uydursam gelmem garip kaçmaz gibiydi. Kutan ise konuşmamı bekliyor gibi dik dik bana bakıp duruyordu. Bende tam aksine kafamda bahane hazırlamakla meşguldüm. Sonunda bunalmış olacak ki genzini temizleyip birkaç adım atarak bana yaklaştı.

"Bir şey mi oldu? " Sorusuyla elimi önümde bağlayıp aklıma ilk gelen şeyi sormaya karar verdim. "Sana bir şey sormak istiyorum," diye amacımı belli ederken başını sallayıp onay dolu mırıltılar döktü. Bende hiç kesmeden devam ettiğimde başımı hafifçe yukarı doğru kaldırmıştım çünkü boyundan dolayı gözlerine bakmak benim için bir hayli zordu.

Hafifçe öksürdükten hemen sonra, "Neden dosyada sen yoksun?" diye soruverdim.

Ela gözleri düz bir ifadeyle bakmaya devam ettiğinde ise inatla bir tepki almaya çalışıyordum ama nedense etkilenmemiş olması beni şaşırttı. Sanki bunu soracağımı çoktan tahmin etmiş gibiydi. "Hangi dosyada?"

Acaba kurnazlığından mı yapıyordu?

"Barlas'da olan dosya, hani kördüğüm ve düğüm var ya onu soruyorum." Üstüne basarak sabırsızca onu cevaplarken sanki bir an bakışları da değişmişti ama bundan katiyen tatmin olmadım. Beyaz gömleğinin kollarını düzeltir gibi yapıp üzerimdeki bakışlarını çektiği sıra beni başından savar gibi yaptı.

"Çünkü o türlerde yer almıyorum."

"Nasıl yani? O gün kördüğümle birlikte sende sıraya geçtin," dediğimde üsteleyerek diretmeye çalışıyordum. "Evet, kördüğümden biriyim ancak beni tam anlamıyla tanımadıkları için dosyada yokum." Otoriter ses tonu kulağıma dolarken bakışlarını sonunda kahverengi gözlerime çevirdi.

Söylediklerini kısa bir anlığına kafamda tarttığımda bir şeyleri yerine oturtmaya çalışıyordum çünkü o gün Ladin bana dosyaları gösterdiğinde tanıdık olanları söylediğini belirtmişti.

Barlas ve Ladin nasıl olur da Kutan'ı tanımazlardı.

Bunu en yakın zamanda Ladin'e sorma kararı almıştım o yüzden de tavrımı bozmadan devam ettim. "Peki gücünü söyleyecek misin?" diye sorduğumda karşılığında içten bir gülüş takındı. Aslında onu gerçekten gülümsetmiş olmak kalbimin istemsizce atışını bozuyordu.

Gamzesi çok güzeldi.

Bana doğru birkaç adım daha attığında sanki mesafesini korumaya çalışıyormuş gibiydi. Yani Bars gibi davranmamıştı, çok uzak değildi ama çok da yakın sayılmazdı. Ela gözlerini gözlerime kilitlerken elinin havaya kalktığını göz ucuyla görebildim. "Bunun için biraz daha sabretmelisin." Tok sesi kulağıma dolduğu sırada parmakları çoktan kâkülüme dokunmuştu. Zarifçe kaydırdığı parmakları sanki saçlarımı tarıyor gibi hissettiriyordu ama çok sürmeden parmaklarını aşağıya indirip çatılmış kaşlarıma dokundu.

Huylanarak hafifçe kıpırdandığımda çatılan kaşlarımda düzelmiş oldu. Ardından tekrar gözlerine bakarken gözlerindeki yeşillerin arkasına saklanmış kahverengiyi gördüm.

Dişlerimi daha fazla sıkıp kendimi anında geriye attım.

Bu yaptığım çok yanlıştı.
Nasıl yaptıklarını unutabiliyordum?

Kendime kızarken ellerimi yumruk yapıp soğuk bakışlarla kendimi toparlamaya çalıştım. "O zaman gidebilirsin ben cevabımı yeterince aldım," Buz gibi sözlerim ortamı dağıttığında benide transtan çıkarmış oldu. Kutan beni çözmeye çalışır gibi bakarken sertçe karşılık vermekten bir türlü kendimi alamıyordum.

"Ne duruyorsun?"

"Anlamaya çalışıyorum, neden birden-"

"Kutan... Aşağıda korna çalıyor." O sırada korna sesleri imdadıma koşarak yetişti ama Kutan umursamış gibi değildi, hala durmaksızın bana bakıyordu. Bende boş bir çabayla gözlerimi kaçırıp saklanmaya çalıştım. Açıkçası ne diyebilirdim ki yaptıkların aklıma geldi o yüzden geri çekildim diyemezdim.

Beni öyle büyük bir boşluğa çekiyordu ki anında her şeyi unutabiliyordum. Onun haricinde Bikem mevzusu ise daha farklıydı, çünkü o açılışta sırf korkudan bana öyle davrandığını gayet iyi biliyordum. Sadece Azra'nın savunmasızlığından korkmuştu. Açıkçası Bikem'in bu davranışına aşırı bir tepki göstermem yanlış olurdu sonuçta her şeyi ablası için yapmıştı.

Asıl bunların hepsini hak eden Kutan'dı.

Hızla silkelenip kendime gelmeye çalıştım. O sırada bile ela gözler ısrarla yüzüme bakmaya devam ediyordu. "Alkan'ı bekletiyorsun," deme zahmetine girdim çünkü bir an önce gitsin istiyordum yoksa davranışlarımı ısrarla sorgulayacaktı. Ellerini siyah kot pantolonunun cebine atıp kafasını sağ omzuna doğru eğdi.

"Pekala gidiyorum ama bu konuşmayı böyle sonlandıramazsın illa ki devam edeceğiz," dedi.

Histerik bir gülüşle birlikte dudak kıvırdım. "Ne zamandan beri davranışlarımı önemser oldun?"

"Galiba bu konu açılışa kadar gidecek öyle değil mi? Asla unutmayacaksın o geceyi," Pürüzsüz ses tonuna bir de gözlerini kısarak ekleme yaptı. "Ben o açılışı elbet unuturum Kutan, ama yalanlarını unutacağımı hiç sanmıyorum çünkü aralarında çok fark var."

"Alvina bu zamana kadar sana hiç iyi niyetle yaklaşmadım, hatta sana hiç umutta vermedim çünkü sen kendin bize güvenmeyi seçtin," dediğinde öfkeyle ona doğru atıldım. "Bana yardım edeceğinizi söylemiştiniz!"

"Evet söyledik ama bizden hariç herkes bunu sana söylemişti zaten. Ladin'de sana yardım etmek amacıyla yanına geldi değil mi? İsteseler onlarda seni yarı yolda bırakırlardı." Söyledikleri yüzünden ona kızgınca bakarken devam etmesine izin verdim. "Senin hayatına herkes bir yardım umuduyla dâhil oldu ve onlara inanmak sadece senin tercihindi," diyerek bana açıklama sunduğunda söylediklerini kabullenmek istemiyordum. Gerilmiş dudaklarımı zar zor aralayıp, "Yani yaptıkların sadece aklımı başıma getirmek için miydi?" diye bir soru attım ortaya.

"Bu konuda istediğini düşünebilirsin ama kafana koyduğun herşeyi öylece yapamayacaksın, izin vermem." Söylediklerinden Aleda'ya olan intikam bahsettiğini anlayabiliyordum. Demek ki o da yapamayacağımı düşünüyordu, ama yine de tavrımdan ödün vermedim ve kızgınca ona bakmaya devam ettim." Sen öyle san, ben o intikamı her türlü alacağım Kutan Kılıç," diyerek son noktayı koyduğumu düşünürken Kutan beni yanıltarak ani bir hareketle yüzünü yüzüme yakınlaştırdı.

Ani tepkisine hazırlıksız yakalanıp bedenimi hareket ettirememiştim ancak nefesinin sıcak buğusu gözlerimi kapatma istediğimi dürtüyordu. Dudakları az bir mesafe ile kulağımın hemen yanında durunca sabırsızca dudaklarından dökülecek kelimeleri bekledim.

"Ben ondan bahsetmemiştim Alvina, intikamını alacağını en iyi ben biliyorum çünkü sende o hırs çoktan gözünü kör etmiş," deyince nefesimi daha fazla tutamadım. Hafifçe göğsüm inip kalktığında verdiğim nefes boynuna doğru ilerledi.

"Yapamayacağın tek şey benden uzak durmak olacaktı... Benden ve arkadaşlarımdan asla uzak duramayacaksın çünkü biz senin ilk güvendiğin insanlarız," diye son sözlerini sarf ederken hemen geriye çekilip benden uzaklaştı.

Arkasını dönüp dış kapının koluna asıldığında konuşma kabiliyetim geri gelmişti. " Hayır, çok yanılıyorsun," dedim sadece. Birkaç saniye durup beklediğinde söylediklerimi duyduğunu biliyordum. Kısa bir hareketle omzunun üzerinden benimle göz göze geldi. "Hiç anlamıyorsun değil mi Alvina? Senin adımların artık sadece benim yollarımda duraksayacak," dediğinde sesi soğuk ama kibar bir tondaydı. Ela gözlerine vuran lambanın cılız ışığı kirpiklerini gölgeliyordu, hatta uzunluğu kendisine hayran bırakacak kadar da güzeldi.

Hemen sonra kendime gelmek ister gibi art arda gözlerimi kırpıştırdım. Kutan ise gözlerime uzunca bir süre bakarken benden bir cevap ister gibiydi ama ben söylediklerini ciddiye almadığımı düşünsün diye arkamı dönüp salona doğru ilerledim. Tam kapı eşiğine geldiğimde ise kapı arkamdan kuvvetle çarptı.

Kapı eşiğinde beni fark eden Ladin'in mavi gözleri ilgiyle beni süzüyordu. Azra ve Bikem'i koltukta otururken görünce içeriye göz attım. Barlas, Önsal'ın kalktığı sandalyeyi geri kaldırıyordu.

Sakin bir edayla beni ayakta bekleyen Ladin'e doğru ilerledim. "İstersen sen kızları mutfağa götür güzelce yemeğinizi yiyin," dediğimde parmaklarımı şakaklarıma bastırdım. "Sen yemeyecek misin?" diye sorduğunda kısa keserek başımı olumsuzca sallamıştım. Bikem'de aniden araya girdi. " Bizde yemesek iyi olacak."

Merakla kaşlarımı havalandırdığımda ilgim tamamen onlara yönelmişti.

"Neden?"

"Önemli bir şey değil." Azra'nın cevabı Bikem'in konuşmasına izin vermeyince onu bilerek pas geçtim. Bu sefer Bikem'e hitaben konuştum."Bikem, bana ne olduğunu söyler misin?" diye ricada bulununca Azra'nın cevabını önemsememiştim çünkü Azra'nın aksine Bikem'le daha kolay bir iletişim kuruyordum.

Bikem tereddüt ederek Azra'ya baktı ama ona rağmen konuşmasını sürdürdü. " Azra bir süredir yemek yiyemiyor, galiba o gün olanlar onu fazlasıyla etkilemiş olmalı." Sesindeki hüzün kırıntılarını hissettiğimde bir an vicdan azabı çekmediğim değildi ama bunun olacağını hiç düşünmemiştim ki.

Olayların baştan bu raddeye geleceğini bilsem böyle bir bencillik asla yapmazdım. Sonuçta benim derdim onlarla değildi  canlarını yakmak hiç istemezdim. En azından onların aksine. Genzimi temizleyerek arkamdaki koltuğa oturdum. "Üzgünüm, bilseydim gerçekten bunun olmasına asla izin vermezdim," deme nezaketinde bulunduğumda bu sefer Azra başını salladı.

"Bilmiyorum Alvina, inan bana o zamandan beri bunu düşünüyorum gerçekten baştan her şeyi bilseydin böylesine zarar görür müydük?"

"Görmezdiniz." Azra'nın sorusuna anında cevap veren tam olarak Barlas'tı. Hepimiz aynı anda irkilip arkamızı döndüğümüzde tekrar söze girdi. "Çünkü bunu hepinizden önce bende düşündüm, biz onu cevapsız bıraktığımız için hep zarar görüyoruz."

Yeşil gözlere hitaben şefkatle gülümsediğimde karşılığını hemen verdi. Dudaklarındaki sahici gülümseme fazlasıyla iyi hissetmemi sağlıyordu. Onun güvenini bile iki günde kazanmıştım." Aslında ne kadar inkâr etsek de hepimiz bir bilinmezliğin içindeyiz ve biz sadece bir kısmını Alvina'ya anlatabiliyoruz." Bikem'in buruk sesi beni daldığım yeşil gözlerden geri çekti. Gerçekten artık böyle düşünmeleri benim için çok anlamlıydı. Akılları biraz geç de olsa başlarına gelmişti.

Azra'nın ifadesiz bakışları pencereye dönünce Bikem'e karşı bir onaylamada bulunmadı. Bende bunu göz ardı edip Bikem'e dudak kıvırdım."İnan bana bir gün hepimiz o bilinmezlikten kurtulacağız, sonuçta hiçbir sır sonsuza kadar saklı kalmaz," dedim ama neyi ima ettiğimi anlamamış gibiydi. Çok fazla diretmeden tekrar suskunluğa gömüldüm ve Azra'ya da gerekli bir cevapta bulunmadım. Belki de dalgın bakışları bu yüzdendi.

Sadece şimdilik bu konuda konuşmak istemiyordum ama elbet buna da bir çözüm yolu bulacaktım."Ben şimdi hepimize güzel bir kahve yapayım, en azından içimiz ısınır." Ladin anaç tavrıyla ortamdaki kara bulutları dağıttığında kimse olumsuz bir cevapta bulunmamıştı. O da gülümseyerek salondan ayrıldı.

Ardından Barlas'da işini halletmiş olacak ki yanıma yerleşti."Eee, bizden sonra neler yapmaya başladın?" Bikem'den gelen soruya cevap vermek amaçlı koltukta toparlandım. "Alvina'yı fena halde süründürüyorum kızlar, uzun bir süredir benimle uğraşıyor." Barlas'ın benden önce konuşması hafifçe kıkırdamama neden oldu.

"Süründürüyorum derken gücünden mi bahsediyorsun?" diyerek tamamen Barlas'ı odağına aldı. "Aynen öyle, hem dövüşmek de hem de güç konusunda baya iyi duruma geldi diyebiliriz. Tabii daha kat edeceği çok yol var ama şimdiden çok iyi gidiyor," dediğinde Bikem'e gerekli açıklamayı yaptı.

"Sonuçta artık prensesimizin gösteriye çıkarma zamanı gelmişti, her zaman perde arkasında bekleyemezdi ya," diye bazı olaylara vurgu yaptığında yüzümdeki gülümseme yavaş yavaş soldu. Nedense bunu duymak iyi hissettirmiyordu çünkü o sahneye çıkma taraftarı bile değildim. Bikem'in içtenlikle Barlas'ı onaylaması gözümden kaçmamıştı ama yine de bir yorumda bulunmadım.

"Neyse benden bu kadar bayanlar, biraz hava alacağım." Birden ayağa kalkan Barlas'ı izlerken üstünü silkeleyerek çıkışa yönelmesine sessiz kaldım. Zaten cevap vermememizi bile beklememişti.

"Onların yanında çok mutlusun."

"Fazlasıyla."

"Çevresindeki her insana sadıktır ikiside," diyen Bikem'e nazikçe başımı salladım.

"Azra?" diye seslendiğim anda bana dönen iki çift bakışa karşı bir süre suskun kaldım. "Efendim."

" Umarım sormamda sakınca yoktur ama merak etmeden duramıyorum... Gerçekten gücünden memnun musun?" diye sorduğumda bir an yalpaladığını hissettim.

İnsanları böyle hazırlıksız yakalamayı sevmiyordum ama elimde olan bir şey değildi."Bilmem, aslında bunu hiç düşünmemiştim sonuçta bu gücü ben seçip karar vermedim," diyen Azra'ya burukça bir tebessümde bulundum.

Ne diyebilirdim ki sonuna kadar haklıydı.

Onun gücü riskten ibaretti.

"Haklısın ama bence bu güç sana yakışıyor." Cevabımdaki iltifata karşı şaşkın bir yüz ifadesi takındığında üstüne giydiği salaş kazağına tırnaklarını sertçe sürttü. Bunu bilinçsizce yaptığını anlayabiliyordum. Dudakları birkaç kıpırdanmanın ardından tekrar açıldı." Teşekkür ederim, böyle düşünmen iyi hissettirdi," derken yüzünde ilk defa içten bir gülücük görmüştüm.

Birkaç dakika sonra da kapıdaki adım sesleriyle Ladin içeriye girdi. Üstündeki salaş tişört dizlerine kadar uzanıyordu ve benim olmayan bu tişörtü garipseyip kaşlarımı şüpheyle çattım. O sıra Ladin'de ortadaki sehpaya bardakları bırakmıştı. "Ladin bu sana verdiğim tişört mü?" Onu süzmeye devam ederek bu tişörtün kime ait olduğunu anlamaya çalışıyordum çünkü böyle geniş ve uzun bir tişörtümün olmadığına emindim.

Bakışlarımın farkına varan Ladin gözlerini hızlıca üzerine çevirdiğinde ağırca başını salladı. "Evet ne verdiysen onu giydim ne oldu ki?"

Saçlarımı kaşıyarak başımı sol omzuma doğru eğdiğimde bir süre öyle kalmamla salondaki sesler bir süre kesildi. Artık sadece odadaki saatin tik tak sesleri duyuluyordu ya da bana öyle gelmişti.

Daha fazla kızların garip bakışlarına maruz kalmamak için ortamı hemen toplamaya karar verdim. "Hiç, sadece merak ettim başka bir tişört çıkardığımı zannettim de," derken omuz silktim.

Çok geçmeden yanımdan geçerek eski yerine oturdu. "Ne konuşuyordunuz?" diye yeni bir konuya geçiş yapınca hala tek düşündüğüm şey tişörttü çünkü o tişörtün bana ait olmadığını bilecek kadar bilincim yerindeydi.

Kafamın içi düşüncelerle birlikte ağırlaşınca geriye yaslanıp başımı hafifçe Ladin'in bacaklarına koydum. "Şu sıralar güçlerden başka bir şey konuşamaz hale geldik." Bikem'in sıkılmış sesi beni hafiften gülümsetti. Bence olaylardan en çok bıkan da Bikem'di. Ladin'in sesini duyumsamadan önce ellerini saç tutamlarımda hissetmiştim, yavaş bir biçimde saçlarımı okşuyordu.

"Boş ver, en azından uzun zaman sonra tekrar bir araya geldik," dedi olumlu bir düşünceyle. Yerime sinmiş ve konuşmalarını sessiz sedasız dinliyordum çünkü birbirleriyle hasret giderdikleri belli oluyordu.

Bu yüzden araya karışmamayı tercih edip usulca bekledim. "Aslında doğru söylüyorsun bir ara birlikte bir şeyler yapmalıyız." Bu cümle Azra'nın dudaklarından dökülmüştü. Nedense onun vakit geçirme konusunda iyi olmadığını hissedebiliyordum. "Şu günleri atlatır atlatmaz hep beraber güzel bir yemek yiyelim," dediğinde Ladin'e dönmek yerine sadece dudaklarımı ıslattım.

"Bu çok güzel bir fikir." Bikem'in de onaylamasıyla ortak bir karara varmış oldular ama bu anı bozan yine benim telefonum olmuştu. Yerimden doğrulurken Ladin'in bana telefonumu uzatmasını bekledim. Yanında duran hırkamdan çok geçmeden telefonu çıkardığında avucuma bırakıverdi.

Bakışlarım ekranda beliren numarada dolaşırken cevapsız bırakmak yerine onaylayıp telefonu kulağıma yasladım. Hattın diğer ucundan duyulan olgun bir kadın sesiyle isteksizce yerimden doğrulmuştum. "Merhaba Alvina, ben Naz tanıdın mı beni?" Katı bir ses kulağımın pasını silince yapmacık bir samimiyetle konuşmaya çalıştım." Hiç tanımaz olur muyum sizi Naz hanım? Sonuçta kaç tane sizin gibi değişik bir doktorum var ki," diyerek hoşnutsuzluğumu belli ettim.

Kızların yanında doktorumla konuşmak hiç içime sinmiyordu ama zaten Azra ve Bikem'in haberi olduğu için kendimi kasmamaya çalıştım. Ellerim o sıra belirsizce alnımda dolaşırken bir an önce konuşmasını bekliyordum. "Yine her zamanki gibi çok şakacısın," dedi huysuzca.

Tok sesimle, "Biliyorsunuz ki sizinle son görüştüğümüzde yanınızdan hiç hoş ayrılmamıştım ve şimdi de beni arayarak iyi olan moralimi de bozuyorsunuz," deyiverdim. Sesimdeki memnuniyetsizliği hiç çekinmeden ona yansıtıyordum. Ladin beni yatıştırmak ister gibi kolumu okşamıştı ama bir işe yaramadığını itiraf etmeliydim.

"Ben senin doktorunum Alvina benimle bu şekilde konuşmamalısın, arama nedenim sadece seni düşündüğüm içindi. Uzun süredir yanıma gelmiyorsun ve tedavini aksatıyorsun. Bu hiç hoş olmuyor," deyince göz baymadan duramadım.

Biri bu kadını acilen susturmalıydı.

"Bakın şuan sizin yanınıza gelecek hiç zamanım yok, eğer beni aramak yerine aileme ulaşsaydınız sınavlarıma yoğunlaştığımı size açıklayabilirlerdi. Ayrıca bu durumu da üsteleyip durmayın çünkü bir süre daha gelmemeye devam edeceğim," dediğimde kısa bir beklemenin sonucunda tekrar konuşmaya devam ettim. "Şimdi kapatmam gerekiyor kusura bakmayın."

"Alvina farkındaysan şuan sağlığın eğitiminden daha önemli, artık bunun farkına varmalısın." Sert bir üslupla konuşması öfkeyle tıslamamı geciktirmedi. Benimle böyle konuşması asabımı bozuyordu. " Hoşça kalın Naz hanım," deyip onu sinirlendirmekten geri kalmadım. Geri hırsla telefonu kapatırken beni izleyen gözlere sadece bıkkınca bakmıştım.

"Ne zamandır doktora gidiyorsun?" diye soran Ladin'e kısa bir cevap sunmak için bekletmeden dudaklarımı araladım. "Beni evime bıraktığınız o geceden beri gidiyorum."

Kaşları bir süre kalkık durduğunda dudaklarını tebessüm etmeye zorladı. "İşe yarıyor mu peki?" diye sorunca dalga geçercesine omuz silktim." Müthiş gidiyor, gerçi konuşmalarımızı yeterince duydunuz," diyerek üstü kapalı bir şekilde alay ettim.

"Neden böyle bir şey yaptın ki? Sen gayet akılı başında bir kızsın, böyle bir tedaviye ihtiyacın yok. Ayrıca senin sorunlarına da yardımcı olabileceğini hiç sanmıyorum," deyip bluzumda gezdirdiği eli artık sırtımda hafifçe dolaşıyordu. Onun konuşurken kurduğu temaslar insanlarda gerçekten işe yarıyor gibiydi.

"Ladin doğru söylüyor, eğer bazı durumlarda kendini iyi hissetmiyorsan çareyi kendinde bul. Emin ol sana daha gelecektir," diyen Bikem'e dönüp usulca omuz silktim."Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz?"

" Tabii ki böyle düşünüyoruz, bu konuda kimse sana yalan söylemez," diyen Azra'nın tekrar devam edeceğini anlayınca konuşmasını kesmemiştim.

"Eğer o gün evine geldiğimizde bizi dinleseydin bu durumu detaylıca konuşabilirdik." Sesindeki kızgın ton yanlış yaptığımı açıkça yüzüme vuruyordu." Kusura bakma o kadar olay olduktan sonra sizinle oturup bu konuda dertleşemezdim." İğneleyici cevabımla ona baskın çıkmaya çalıştığımda bakışlarımı da olabildiğince düz tuttum. O sıra Bikem'de Ladin gibi davranıp Azra'nın koluna dokundu.

"Neyse kapatın bu konuyu, sonuçta artık olan oldu ve yaşananları geri alamayız. O yüzden şimdiye odaklanır mısınız?" diye rica eden Ladin'i ilk destekleyen Bikem olmuştu. Bende sessizce onaylamakla yetindim.

"Bu tılsımı tekrar almak çok mu zor?"

"Almak denemez çünkü tılsımları almak için önce bulmak gerekiyor," dediğinde boğazımı temizleyip kafamın karıştığını belli ettim."Aslında şöyle ki, bu tılsımların farklı bir sürü özelliği var. Seninki sadece sana kalkan sunuyordu. Tılsımları bulmak da baya cesaret işidir," diyerek detaylı bir açıklama yapınca bu sefer de devreye Bikem girdi.

"Ama tılsımların bulundukları yerler her seferinde değişkenlik gösteriyor, mesela sendeki tılsım çoğunlukla bataklıklarda oluyor. Bazense sürüngenlerin olduğu yerde," diye açıkladığında şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı.

"Kim tılsımları oraya koyuyor ki?" diye bir soru attım ortaya.

"Aslında bu tılsımlar yeryüzüne indiği andan itibaren orada oluyorlar, özellikle insanların erişemeyeceği alanlarda," deyince bu mantıklı ama ürpertici fikre hayran kalmadan edememiştim. "Peki, siz nasıl aldınız?"

"Bizde çok uzun zamandır vardı, büyük bir ihtimal Barlas bulmuştur," dedi.

Demek ki gerçekten o tılsımı almam lazımdı çünkü tılsımın tekrar bulunması bu kadar zorken kaybetmek işimi daha fazla zorlaştırırdı.

"O gün bendeki tılsımı nasıl fark ettiniz ki?"

Azra'yla aynı anda bana dönen Bikem bir süre gözlerime baktılar. Bikem'in sarı saç tutamı da hafifçe gözlerinin önüne düşmüştü.

"Biz bu konuda diğerlerinden daha çok şey biliyoruz, çünkü tılsımlarla çoğunlukla babam ilgilenir ve onların yerlerini bulan da o," diyen Bikem'e ters ters bakmamaya çalıştım çünkü babasının konusunun geçmesi bile beni sinir ediyordu.

Bikem'i bilerek cevapsız bırakarak derin bir iç çektim. "O zaman benimde artık Araf'ın seslerini görmem lazım," diyerek ellerimi bacaklarımın arasına yerleştirdim. Birden derinden gelen bir ürperme ile titremiştim, belki de onları tekrar görecek olmamdan dolayı böyle hissediyor olabilirdim.

"Kararlısın yani."

"Kararlıyım," deyip Ladin'e cevap vermiş oldum.

Üçü de aynı anda derin bir nefes aldılar. O yüzden onlardan önce benim harekete geçmem daha iyi olacak gibiydi. Zaten sehpanın üzerindeki kahveler de çoktan soğumaya yüz tutmuşlardı ama yine de kupaya parmaklarımı dolayıp ufak bir yudum içtim. Boğazımdan kayan sıvı dudaklarımdaki kuruluğu giderdi.

"Ben içeriden eşyaları getireyim... Burada rahat edersiniz değil mi?" Nazik bir biçimde sorduğumda bile ikisi de sadece kafa sallamıştı. Onayı alarak yerimden kalkıp salonun çıkışına doğru yürüdüm ama aniden adımlarım sekteye uğrayınca son anda duvara tutunmuştum. Neyse ki geri toparlanmam uzun sürmedi. Sonra da tekrar yürümeye devam ettim ve odama girdim. Aslında ne kadar ertelesem de acilen bir doktora gitmeye ihtiyacım vardı.

Çünkü normal olmaktan çıkan titremelerim artık her sinirlenip öfkelendiğimde aşırı derecede fazlalaşıyordu. Doktorluk bir mesele olmadığını biliyordum ama en azından yatıştıracak bir ilaç alabilirdim.

Odama girdiğim anda dolabımdan iki çift pijama takımı çıkardım. Bunlarla rahat edebileceklerini düşünüyordum. Bir de en alta yer alan battaniyeyi ve iki tane yastığı da elime almıştım.

İşimi tamamlayarak geri salona ilerlediğimde kızları hâlâ aynı yerlerinde görünce memnuniyetle tebessüm ettim. "Size kıyafet de getirdim, umarım üzerinize olur," derken ikisinin de yüzünde mahcup bir gülüş peyda oldu.

"İdare ederiz merak etme," deyip elimdekileri Azra almıştı. Ardından Ladin'e dönüp ona hitaben konuşmaya başladım. "Sen istersen benimle uyuyabilirsin."

"Çok iyi olur, hem içim daha rahat eder."

Bakışlarım bu sefer Ladin'e doğru konuşmaya başlayan Bikem'e kaydığında onun da Ladin'in aksine daha koyu sarı saçları olduğunu fark ettim. Aslında görünüm olarak da, ruhsal olarak da Ladin'le benziyorlardı. Sadece Bikem daha deli doluydu. Yani en azından dışarıya öyle yansıtıyordu.

Hemen sonra Bikem'den kayan gözlerim siyah irislere takıldı. Bana göz ucuyla bakan Azra'yla göz göze gelmiştik ve ne yaptığıma kafa yoruyor gibi görünüyordu.

Azra hala benim için çözülmesi gereken bir problemden ibaretti. Aslında aramız sanıldığı kadar kötü değildi, ne kadar tartışıp ters düşsek de arayı bulmayı bir şekilde başarıyorduk.

Siyah saç tutamları uzun zaman sonra hafif kıvırcığa kaçıyordu, büyük ihtimal saçlarını buraya gelirken örüp açmıştı ama ona yakışmıştı. Normalde hep düz gördüğüm saçları bu sefer daha farklı ve hoş görünüyordu.

O anda beni hafiften sarsan ellere dönmek zorunda kaldım. "Alvina daldın gittin yine, iyi misin?" diye soran Ladin'e dönüp kafamı salladım. "İki dakika Barlas'la konuşup geleceğim, sende ben gelmeden uyuma sakın," diyerek ikazda bulundu.

"Neden balkonda değil mi o?" diye sorarken olumsuzca başını salladı. "Hayır galiba fikrini değiştirdi, büyük bir ihtimal Alkan ve Kutan'ın yanına gitmiştir. Zaten uzun zamandır dışarı çıkmıyordu," dediğinde açıklamasına sadece düz bir ifadeyle baktım çünkü diyecek bir şey bulamamıştım.

Açıkçası benden dolayı sosyal hayatıyla bağlantısını kestiğine emindim ama belki bizi kız kıza bırakmak da istemiş olabilirdi.

Ladin artık bir şey demeyeceğimi anlayıp çıkışa yürüyerek salonu terk etti."Artık rüyalarından korkmuyor musun?" diye soran Bikem'e göz ucuyla baktığımda oturdukları koltuğun tam kenarındaydım. "Hayır, en azından artık baş edebiliyorum sanırım."

Birkaç kere gözlerini kırpıştırırken bu sefer ben sorumu sordum. "Benim de aklıma takılan bir konu var... Siz Barlas ve Ladin'i tanıyorsanız, Kutan'ı neden kimse tanımıyor?"

"Çünkü Kutan bu ortamlardan ve meselelerden hep uzak durdu, nadiren bizimle gelirdi. O zamanlar da hiç Barlaslara denk gelmemişti," diyerek konuya açıklık getirince tekrar konuşmayı sürdürdüm. "Ama ona rağmen kimse gücünü bilmiyor."

Bikem konuşmamla birlikte direkt sustu onun yerine Azra bana cevap verdi."Kutan'ın gücünü çok az kişi bilir, o yüzden öğrenme olasılığında o kadar düşük," diyen Azra'ya bir tepki de bulunmadım çünkü bana söylemeyeceğini çok net belli ediyordu ama yine de somurtmamaya dikkat ederek derin bir nefes aldım.

"Pekala o zaman ben odama geçiyorum, size iyi geceler," derken anında konuyu kenara itekledim, nedense Kutan'ın gücünü öğrenmek için aşırı sabırsızdım.

"Sana da iyi geceler," diyerek karşılık veren iki kardeşe sadece tebessüm ettim.

Gerçekten o kadar saklanılacak ne gücü olabilirdi ki?

Adımlarım salonu terk edince Ladin'den önce odaya varmıştım o yüzden onu beklemeye karar verdim. Yatağa geçerek en köşeye yerleştiğimde derin bir soluk aldım. Artık evimde huzurlu bir uyku çekeceğim için mutluydum. Pencereden esen rüzgârın sesini işittiğimde saçlarımdaki tokayı hafifçe gevşettim.

O anda kapının gıcırdayan sesiyle sanki düşüncelerim toz olup uçmuştu. Ladin yüzündeki gülümsemeyle yanıma yerleşirken suratındaki sırıtmayı anlamaya çalışıyordum. "Ne sırıtıyorsun be?" diyerek sonunda çemkirdiğimde anında yüzündeki ifadeyi yok etti. "Ne sırıtması? Yok öyle bir şey," deyince yorganın içinden çıkardığım elimi ovuşturdum. "Demek ki sevdiğin adamla konuşmak böyle bir etki yaratıyor," dediğimde bir süre üzerimde gözlerinin ağırlığını hissettim.

"Neden bunu yaşamamış gibi konuşuyorsun ki? Hem senin hiç olmadı mı?"

"Ne olmadı mı?"

"Erkek arkadaşın," diye konuyu iyice uzattığında omuz silktim. "Tabii ki oldu ama hepsi geride kaldı...Hem hiç senin gibi sırıttığımı hatırlamıyorum, bence bu sadece senin tuhaflığın," diyerek onunla alay ederken olayın ciddiyetine girmek istemiyordum çünkü bu konuşmaları yapmayı pek sevdiğim söylenemezdi. Hiç ciddi bir ilişkiye adım dahi atmamıştım, pek huyum değildi.

Hemen sonra omzuyla koluma vurduğunda hafifçe kıkırdadım."Demek ki gerçek aşk değilmiş," dedi.

"Aşk diye bir şey yoktur." Net sesim odayı doldurunca hemen devam ettim. "Bence gerçek sevgi vardır," dediğimde karşılığında uzun bir sessizlik almıştım.

Birkaç dakika sonra tekrar sesi kulağıma doldu. "Bilmem belki de haklısındır, ama bence bu bir tercih," deyip kararıma saygı duyduğunu göstermiş oldu.

Bu sefer ikimizde sessizliğe gömüldüğümüzde iyice rahatlayarak aynı anda gözlerimizi yummuştuk. Bunu Ladin'in başını bana doğru yaslamasından anladım. Birkaç dakika sonra derin nefeslerini ister istemez duyumsarken gittikçe mayışmıştım.

Sonrasında gelen ani uyuşmayla göz kapaklarımı iyice yumdum ve karanlığa hapsolmadan önce duyduğum son ses yine Ladin'den geldi.

"Kendine orada sahip çık."

Sert bir düşme hissi ile gözlerim kocaman açıldı. Yerde çömelmeme rağmen aniden bir baş dönmesiyle yere kapaklanır gibi olduğumda dengemi son anda toparlayabildim. O anda kulağımı tırmalayan sesler yüzümü buruşturmama sebebiyet veriyordu. Hiç beklemeden yerimden kalktığımda bir mağaranın içinde olduğumu sonunda idrak edebildim.

Uzun süredir görmediğim rüyalarıma rağmen nasıl istediğimde gerçek oluyorlardı hala anlamış değildim.

Ayaklarımın çıplaklığı her zaman ki gibi canımı yakıyordu ve vücudumda bir yanma hissi mevcuttu. Ardından adımlarımı sertçe atıp küçük girişten çıktım. Bu sayede önümdeki sis bulutları da dağıldı.

Artık görüşüm tamamen açılınca kaşlarımı çatmama engel olamadım çünkü içerideyken üzerimde olan eşofmanımla bluzumun yerini uzun bir elbise almıştı. Beyazın hâkim olduğu ince elbise sanki her rüyamda bana ortak oluyor gibiydi.

Birkaç kere daha derin nefesler alıp başımı sağa sola oynattım. Birden Ladin'in sesi de zihnimde yankanıp durdu.

"Kendine orada sahip çık."

O sıra ormanın içinden gelen sesler bir insana ait değildi sanki, bu beni daha da tedirgin etti. Hemen küçük adımlarımla ağaçların arasından geçerken ellerimde ağaçların kavuklarına dokundu.

Memnuniyetle kıvrılmış dudaklarım aralanıp iç çekercesine havaya bir nefes bıraktı. Bir süre hiç sıkılmadan ormanda dolanıp durdum sanki bir yere varamıyormuş gibi hissedince yürümeyi kestim çünkü normalde şuan karşıma birisinin çıkması gerekiyordu.

Bu sefer de etrafımda dönüp durduğumda bir patika dikkatimi çekti. Ufak adımlarla ilerlerken birkaç bedenin o yolda yürüdüğünü gördüm. Hatta bazılarının ellerinde meşaleler vardı. Buzdan bedenler uzaktan biraz zor ayırt ediliyordu ama hepsinin sırayla ilerlediklerini görebiliyordum.

Nasıl bir rüya gördüğümün katiyen bilincinde değildim.

Nefesimi verip bende onlara doğru yönelmek istemiştim lakin ayak tabanlarıma batan taş ve odun parçaları sanki etimi kesiyordu. Çok geçmeden yanlarına yaklaşmaya çalıştığımda birden arkamda birinin varlığını hissettim ve daha ne olduğunu anlayamadan sertçe geriye savrulup arkamdaki ağaca doğru tepetaklak düştüm. Acıyla inleyip zar zor yüzümü yerle olan temasından kurtarmaya çalışırken her yerime bulaşan toprak yüzünden görüşüm pek net değildi. Hatta neredeyse yüzümün bir kısmını hissedemiyordum.

Toprağı yüzümden arındırmak amaçlı elimi yüzüme götürdüğümde sıvı bir şeyin elimle temasını hissetmiştim. Ardından hemen bakışlarımı elime çevirdim ve kan lekesini görünce öylece kalakaldım.

Çok geçmeden de kanın keskin kokusu burnuma doldu.

Hiddetle beni savuran bedene bakmak için arkama dönerken hiç aklımın ucundan geçmeyecek kişiyle tekrar göz göze geldim.

"Üzgünüm, canını yakmak istemezdim ama mecbur kaldım," diyen küçük kıza öfkeyle bakıyordum.

"Beni fırlatıp yaralayacak kadar neye mecbur kalmış olabilirsin ki?"

Mavi gözlü küçük bedene karşı hayret içinde bakarken şaşkınlığımın farkında olacak ki çekinerek bana doğru adım attı. "Onlara görünmen işleri daha çok çıkmaza sokardı, yoksa size asla zarar vermem inanın bana," dediğinde suratındaki kırılganlığı görmemi sağladı ama yine de tavrımdan ödün vermedim ve sinirli bir edayla konuşmaya devam ettim.

"Neden buradasın?"

"Asıl sen neden buradasın? Ben ait olduğum yerdeyim," diyerek cevabı yapıştırırken düşünme fırsatımı kullanmadan tekrar dudaklarımı araladım. "Maalesef rüyalarımı kendim kontrol edemiyorum," dedim iğneleyici bir üslupla.

Üstündeki garip kıyafeti incelerken bir yandan da konuşmasını dinliyordum. "Alvina dürüstçe konuşmaya başlayacak mısın?" diye sorarak imalı bir biçimde kaşlarını kaldırdığında tek düşünebildiğim çektiğim acıydı. Boğazıma oturan yumruyla konuşmaya boş bir çabayla devam ettim."Araf'ın sesleri kolyemi aldı ve onu geri istiyorum," dedim böylece de niyetimi açıkça itiraf ettim.

Ona rağmen hiç gocunmadan elini beline yerleştirmişti. "Nereden biliyorsun bizde olduğunu?"

"Tahmin etmek çok zor değil, hem çevremden birisi alsaydı anlardım," dediğimde sesim normale dönmüştü lakin hala bir yandan canımın yanması istemsizce kelimelerimin kesik kesik çıkmasına neden oluyordu. Bir süre etrafında gezdirdiği gözleri son durak olarak bana dönünce bu hareketiyle sanki konudan kaçmaya çalışıyormuş gibi bir imaj çizmişti.

"Almak zorundaydık çünkü o tılsım bizi de senden uzaklaştırıyordu." Bir anda gerçekleri sakınmadan ortaya döktüğünde hafiften irkildim. En azından kolyenin bütün insanüstü varlıkları uzaklaştırdığına da emin olmuştum.

"Bu bir neden değil, sizin gibi o kolyede beni koruyordu ve o olmadan ister istemez kendimi savunmasız hissediyorum," dedim.

"Artık seninde bir gücün var, bence kendini insanlardan koruyabilirsin. Hatta bunu yapabilecek kadar da cesursun," diyen küçük kızdan bakışlarımı anında kaçırdım."Ama o kolyeyi istiyorum, her şeyime engel olamazsınız. Hem o kolye sayesinde kendimi daha rahat hissedebiliyorum," derken bakışlarım yine ona döndü.

"Anlıyorum, o zaman yoluna bizsiz devam edeceksin," diyerek son sözlerini sarf eder gibi konuşunca bana seçenek sunduğunun farkındaydım. O sıra aniden her yer zifiri karanlık olmuştu ve istemsizce arkamdaki ağaca sığındım. Saf bir şaşkınlıkla birlikte başımı gökyüzüne kaldırdığımda dudaklarımda bir tebessüm peyda oldu. "Ay tutulması," diyen karşımdaki küçük kıza bilerek bakmıyordum.

Birkaç dakika sonra da yutkunarak etrafımı kolaçan ederken bazı bedenlerin ağaçların dallarına mumlar yerleştirdiğini gördüm. Bizi fark etmemeleri de epey dikkatimi çekmişti.

Daha fazla oyalanmadım ve kızın odağı gökyüzüyken fırsattan istifade konuşmaya giriştim. "O kolyeyi almak istiyorum ama illa takacağım diye bir kaide yok. Açıkçası o an ki durumuma bağlı, zaten istediğimde çıkartabileceğim birşey sonuçta," diye onlara açık bir kapı bıraktım çünkü diretmesini istemiyordum. İkimiz içinde orta yolu bulmaya çabalıyordum. Söylediklerimi hoş bulmuş olacak ki bakışları benim acıdan buruşmuş yüzüme döndü ona rağmen dudakları kıvrıldı.

"Pekala, galiba bunu kabul edebilirim," dedi memnuniyetle.

Hala yerde oturduğumdan dolayı bedenim tamamen uyuşmuştu ancak bunu göz ardı ettim." Bu arada ismin neydi? Sonuçta beni koruyorsun ve ben daha ismini dahi bilmiyorum."

"Alçin."

"Burası tam olarak neresi?"

"Araf."

Demek Azra'nın yolladığı insanlar buraya hapsoluyordu. Ürkütücü ve ilginç bir yerdi. Arada kalmanın bu kadar korkutucu olduğunu hiç bilmiyordum.

"Senden son bir şey daha rica edebilir miyim?" diye mırıldanırken adımlarını ilerletip yanı başımda diz çöktü. Aslında dürüst olmak gerekirse küçük bedenine rağmen çok olgun ve bilgili gözüküyordu. "Tabii," diyen Alçin'e tebessüm ettim.

"Azra Atay'ı tanıyorsundur...Sizin yanıma gelmeniz de onun büyük bir payı var." Yüzündeki ifadeyi çözmeye çalışırken bu pek mümkün görünmüyordu o yüzden devam ettim." O sizden sonra ciddi hasarlar almaya başladı," dedim. Niyetimi anladığını düşünüyordum o da bunu belli edercesine üstündeki uzun kıyafetiyle yanımda bağdaş kurdu. Saçlarının kahverengi tonu ay ışığında parlıyordu.

"Anladım, merak etme ona da seve seve yardımcı olacağım," dediğinde içim inanılmaz rahatlamıştı çünkü Azra'ya olanlar sırtıma bir yük gibi biniyordu.

"Başka bir sorun var mı?"

"Yok, aslında artık gitsem daha iyi olacak gibi,"dediğimde Alçin hafifçe kafasını oynattı.

Elimi açıp yüzünün hizasında kaldırdığımda yapacağım şeyi anlamasını bekledim ama istediğim şeyi yapmadı ve elimi geri çevirip yumuşak bir dokunuşla yere uzanmamı sağladı. "Şimdi gözlerini kapat çünkü artık gitme zamanın geldi," diyen Alçin'e sorgularcasına baktım ama yine tek kelime bile edemeden diğer eliyle gözlerimi kapatmıştı. Bunu yaparken yanağımı acıttı ama bunu ona yansıtmadım.

"Kolyen uyandığında orada olacak merak etme," dediğinde ise ona güvenmeyi seçip kendimi serbest bıraktım.

"Şimdi derin bir nefes al," dediği anda sözlerini harfi harfine uyguladım.

Derin bir nefes aldım ve temiz hava ciğerlerime sindiğinde aynı yavaşlıkta geri verdim.

Yerimden kalkmadan açtığım gözlerimle soluk ışığı gördüm. Yüzümde yer alan tebessümle elimi başıma götürüp sıvazlarken elimi açtığım anda yüzüme sert bir cisim düşmüştü. İrkilerek doğrulduğumda Ladin'de hafifçe kıpırdandı, o yüzden sessiz olmaya özen göstererek kucağımdaki kolyeyi tekrar elime aldım. Elimde çevirip kırılan bir parçası olup olmadığına bakarken başka bir şeye denk gelmiştim. Kolyenin arka kısmında bir yazı vardı ve bunu görüp okumaya çalıştığımda gördüğüme bir an inanamadım.

Ay tutulması.

Bölüm Sonu

Continue Reading

You'll Also Like

5.1K 560 17
Instagram:azimet340 SİYAH VE KARA. KURTOĞLU SERİSİ -2 Yılbaşı Elmas-ı isimli hikayemi okuyan herkesin kulağına tanıdık gelecek olan PUSAT KURTOĞLU'n...
1.8M 98.1K 50
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...
3.8M 155K 52
© Tüm hakları saklıdır Kitap şarkısı: CAN KAZAZ - Sürsün Bahar Az sözle çok şey anlatacaksın. Sadece, Seni seviyorum diyeceksin ama öyle her zaman...
96.9K 258 192
Bir çoğumuz tamamlanmış kitaplar bulmakta zorlanıyoruz. Bende bu soruna kendimce böyle bir kitap yazarak birazcık da olsa son vermeye karar verdim. ...