''Anne!''
Helen dev bavulunu asansörden sürüklerden bağırdı. Kadın onu karşılamıştı. Uzun bir sarılma faslından sonra birlikte küçük apartman dairesine girdiler. Babasının davası sonuçlana kadar annesi İzmir'de kalmaya karar vermişti.
Helen de üniversitedeki ilk yılı diğerlerinin okulundan önce bitince yaz tatili için Ankara'dan buraya gelmişti.
Yeni apartman daireleri, malikanelerinin boyutuyla kıyaslandığında tek göz odaydı ama standart evlere göre çok da küçük değildi. Annesinin yatak odası dışında üç oda vardı ve annesi birini, küçük de olsa, onun için oldukça güzel döşemişti.
Diğer evde kalan bütün sevdiği eşyaları buradaydı. Sadece biraz....sıkışıktı.
Helen o günü annesiyle sohbet ederek geçirdi. Havadan sudan bahsetti ve erkenden yatağa gitti.
Sabah online almanca dersi için erken kalkmıştı. Öğlene kadar dersine girdi. Dersleri tekrar etti. Geri kalan zamanını da bavulunu boşaltarak geçirdi. İkinci gün, salgın hastalık yüzünden dışarı çıkmaya çekiniyordu, kısa bir yürüyüş ve mutfak alışverişi için markete gitmişti. Dönüşte değişik, hiç beklemediği bir olay oldu.
Siyah kısa saçları, maskülen kıyafetleriyle karşıdan gelen kişi ona göz kırptı.
Helen herhangi bir düşmanlık sezmemişti ve üstündeki kıyafetler de birinin ona laf atması için uygun değildi. Siyah bol bir tişört altına siyah bol pantolon giymişti. Market kombini olmak için bile 'meh' bir seçimdi. Maskeden ne kadarının belli olduğunu bilemediği bir gülümseme attı ve yoluna devam etti. Sonraki günler artık adet edinmiş, markete, bakkala kendi çıkar olmuştu.
Birkaç gün sonra yeni alışkanlığı gereği her zamanki gibi saat 5'te marketin yolunu tuttu. Daha gidiş yolundaydı ki karşıdan gelen zayıf, saçlarının yan tarafı kazınmış oğlanın yolunu kesmesi bir olmuştu. Genç ona sordu.
''Leyla'yı tanıyor musun?''
Helen şaşkınlığını bastırdı ve gülümseyerek kafasını iki yana salladı.
''Hayır, tanımıyorum.''
Çocuk omzunu tuttu.
''Benimle gel.''
Helen sertçe çocuğun koluna vurdu.
''Bana dokunma. Ne istiyorsun?''
''Leyla seninle tanışmak istiyor.''
Helen gösterdiği tarafa baktı ve geçen gün markete giderken karşılaştığı kişiyi görünce omuz silkti.
''Tanışalım bakalım.''
Yapacak daha iyi bir işi yoktu sonuçta.
Çocuk onu hemen yandaki apartmanın bahçesine götürdü. Çevresindeki insanlar geçen gördüğü siyah tişörtlü çocuğun iki tarafına geçmiş, çardakta oturuyorlardı.
Helen gülümsedi.
''Merhaba.''
''Merhaba, sen yenisin buralarda.''
Helen başını salladı.
''Evet, annem yeni taşındı buraya. Ben de yaz tatilini geçirmek için üniversiteden geldim.''
''Benim adım Leyla. Üniversiteye hazırlanmak için mezuna kaldım ben de.''
Yanında Helen'i buraya sürükleyen çocuk konuştu.
''Leyla hukuk istiyor, kazandı ama İzmir'de okumak için mezuna kaldı.''
Helen başını salladı.
''Ben de sözelden derece yaptım. Yardıma ihtiyacın olan bir konu olursa bana danışabilirsin.''
Leyla kaşlarını çattı. Oturduğu yerden doğruldu.
''Sıralama mı yaptın?''
Helen başını salladı ama konuşamadan telefonu çaldı. Baktı, annesi arıyordu. Dönmeyince meraklanmış olmalıydı. Helen ona mesaj attı ve Leyla'ya döndü.
''Ben kaçayım artık. Seninle tanıştığıma memnun oldum.''
Helen arkasındaki kişinin ona cevap vermeden, çatık kaşlarıyla uzaklaşmasını izlediğini fark etmemişti.
Sonraki gün dışarı çıktığında Leyle'dan ya da onu kolundan çekiştiren çocuktan iz yoktu.
Ama biraz ilerlemişti ki arkasından gelen korna sesiyle zıpladı. En sevmediği taciz hareketi buydu. Bir dolu küfür ile döndü arkasını.
Şoför koltuğunda Leyla'yı görünce şaşkınlıkla durdu. Tam selam verecekti ki arabanın arkasında duran insanların ona pek de 'dostça' olmayan bir şekilde çarpık bacaklı dediğini duydu.
O an abisini arayıp çarpık bacaklı olup olmadığını sorma fikri hızla aklından geçti. Abisi bu konularda oldukça güvenilirdi. Annesi sadece "Tabiki değilsin." derdi. Öyle olsa bile.
Ama eli cebine gitmeden bunu yapamayacağı aklına gelince bir süre durdu. Hüzün ya da şaşkınlık hissetmiyordu. Sadece boşluk vardı. Derin bir nefes alıp çevresine bakındı. Leyla ve arkadaşları artık ortalıklarda gözükmüyordu. Ne zaman gittiklerinden emin olamadı. Omuz silkip yoluna devam etti.
Helen başkalarının dediklerini takacak son insandı. Çarpık bacaklı olmasıyla ilgili sözleri dakikalar sonra unutmuştu bile. Yani öyleyse sonuçta bugüne kadar o şekilde yaşamıştı. Şimdi niye bu onu etkilesindi ki?
"Öyle yani sis, çarpık bacaklı dediler bana."
Helen bir yandan yürürken bir yandan da telefonda Esmanur ile sohbet ediyordu.
"Bilmiyorum ki neden. Muhtemelen-"
Yaşlı bir kadın yolunu kesti.
"Yavrum bu kızı gördüm mü hep buralarda oynar?"
"Yok teyze."
"Ay kızım nerelere git-"
Kadın dengesini kaybeder gibi olunca Helen hemen koluna girmişti.
"Gel otur teyze."
Onu yoldaki durağa oturttu.
"Evin nerede?"
Kadın arkadaki evi göstermişti. Helen bir yandan telefonunu çalınmasın diye sıkıca tutarken bir yandan da kadını evine kadar götürdü. Çirkin bir ön yargıydı ama İstanbul'da 'Sen benim kızıma çok benziyorsun' diye ona sarılan kadına telefonunu kaptırdıktan sonra gerekliydi.
Yaşlı kadını ev bahçesinin kapısına kadar götürüp bırakmaya niyetliydi. Girmeyi reddedince Helen öneride bulundu.
"Teyze ben gidip arayayım, tamam mı? Sen otur burada, dönerse kapıda kalmasın."
Yaşlı kadın "Tamam yavrum." dedikten sonra homurdanarak bahçeye girdi.
Helen kucağında sarı saçlı mavi gözlü küçük kız ile yarım saat sonra kapıdaydı.
Ama kapıyı açan kişiyi görünce oldukça şaşırdı.
"Leyla, sen de mi burada kalıyorsun?"
Leyla da aynı şekilde şaşırmıştı ama karşısındakinin kucağındaki kıza bakışları kayınca toparlandı.
Helen'in onu yere bırakmasıyla küçük kızın kafasına vurdu.
"Neredesin sen? Her yerde seni aradık."
Kız ağlayarak Helen'in arkasına saklanmıştı. Helen konuştu.
"Oyuna dalmış zamanı anlamamış. Kızma."
"Ben göstereceğim ona oyunu."
Kolundan tutup küçük kızı içeri iterken kapıyı kapattı. Helen şaşkın bir şekilde kapıda kalakalmıştı.
Birkaç gün sonra Helen yavaştan fire vermeye başladığını hissediyordu. Tamam. Eğri oturup düz konuşalım. Helen çoğu konuda dünyanın en umursamaz insanı olabilirdi ama saç derisinden iliklerine kadar hissettiği tek bir duygu vardı ve bunun onu sarmaladığını hissedebiliyordu.
Helen'in Race Quit atıp bu oyunu bozmasına az kalmıştı. Çünkü her dışarı çıktığında Leyla tayfadan biriyle karşılaşıyordu ve laf atmaya, dalga geçmeye devam ediyordu bu tayfa onunla.
Helen daha az çıkmaya başladığı sırada aynı zamanda daha fazla dikkat etmeye başlamıştı görüntüsüne. Bir ara tümden evden çıkmayı bırakmıştı.
Zaten neden çıkıyordu ki? Döneceği yer bu ev olunca dışarıda ona laf atsalar bile eve gelince kendini 'sığınmış' hissetmiyordu Helen.
Annesi buraya gelmeye zorunlu tutmamıştı onu. Sözde. Okulu yaz tatiline girene kadar hergün 'ne zaman buraya geliyorsun?' 'Kaç gün kaldı?' diye sorup durmuş, başının etini yemişti.
Ayrıca Helen gelmese nerede kalacaktı?
Babasının mülkleri incelemeye alınmış hatta kaçak inşaat olduğu fark edilen birkaç tanesi için yıkılma kararı çıkmıştı. Abisinin tarla evi de bunlardan biriydi. Görünüşe göre mülk çok uzun süre davalı iki taraf arasında paylaşılamamış, dava sonuçlanmadan taraflardan ikisi de vefat etmiş, tarla unutulmuştu.
Babası da bu duruma konmuştu. Şimdi yatırıldığı ceza evinde uslu uslu davasını beklerken yavaş yavaş yaptığı bütün usulsüzlükler ortaya çıkıyor, onun içeride geçireceği yıllara dönüşüyordu. Bu arada şirket de oldukça sallantıdaydı.
Abisi bu olacakları tahmin etmiş ve yüksek mevlada bir parayı babasından gizlice biriktirip kardeşinin hesabına aktarmıştı ama komaya girince Fulya Hanım her an onun sağlık masrafları için daha fazla paraya ihtiyaç olabilir diye düşünüp, olabildiğince az harcamaya karar vermişti.
Yeni apartman daireleri çok küçük değildi ama villada ömrünü geçirmiş Helen annesi ile burada aynı odaya sıkılmış gibi hissediyordu.
Burası onun evi değildi. Onun artık bir evi yoktu.
Günden güne rol yaparak annesini endişelendirmemeye çalıştı Helen. İşe yarıyor muydu yoksa annesi fark etmemiş gibi mi yapıyordu bilemedi.
Bu rolünü annesi bir gün yanına gelip eczaneye gitmesini söyleyinceye kadar devam ettirdi.
Kabul etti. Hazırlandı ve dışarı çıktı.
O kadar kimseyle göz göze gelmemeye çalışıyordu ki, az daha ara sokaktan çıkan bir kamyonet onu eziyordu.
Derin bir nefes aldı. Kendi kendine 'Helen bebeğim.' dedi. 'Onlar senden senin kendinden korktuğundan daha fazla korksunlar.'
Yapmaları gereken buydu.
Eczaneye vardığında gerekli olan ilaçları alıp hızlıca geri dönüş yolunu tuttu.
"Arap atı son dönemeci geçiyor."
Bu sesi tanıyordu. Hızlandı.
"Son dönemeçte hızlanıyor."
Yavaşlayıp normal hızına döndü.
Leyla bir şey daha dedi ama Helen onu duymadı. Düşünceleri ve duyguları kavga etmekteydi. Derin bir nefes alıp hızlı atan kalbini yavaşlamaya çalıştı.
İşe yaramadı. Ne zaman yaramıştı ki? Bu onu sadece oyalardı ki o da buna şöyle bir yarar sağlamıştı. Eve varmıştı.
Leyla hala ona laf atarken Helen apartman bahçesinin korkuluğunun kilidini açmak için uzandı. Ama Leyla o açamadan kilide elini koydu.
"Ne oldu Helen? Neden böyle yapıyorsun?"
Sahte bir ses tonuyla onunla dalga geçiyordu.
"Bırak." dedi Helen dişlerinin arasından. Derin derin nefes alarak ondan geri sayıyordu. Sayması bittiğinde kilidi tekrar kaldırmayı denedi ama Leyla yine izin vermedi.
"Bayıl istersen bir de?"
O an gözünün önünden şimşekler geçerken kilidi tutan parmakları beyazlaşmıştı. Sakin ol dedi kendi kendine, sakin ol.
"O çarpık bacaklarda da iş varmış ha. Daha demin çok güzel kaçıyordun."
"Kes sesini!"
Helen kükredi ve onu sakinleştirecek şeyleri hızla aklından geçirdi ama şu an her şey ona anlamsız ve sinir bozucu görünüyordu.
"Emrin olur prenses hazretleri."
Onu bu dünyada sakinleştirecek tek kişi vardı. Abisi. Onun da yolu basitti. Helen'in bir şeyler kırmasına izin verirdi. Bir keresinde ergenliğinin doruğunu yaşayıp tüm malikaneyi birbirine kattıktan sonra odasına kapanmıştı. Kapı çaldı. Helen'in tek istediği yalnız kalmaktı. Gelenin canını okumaya hazır bir şekilde "Gel." dedi. Kapı azıcık aralandı. İçeriye eski büyük bir CD çalar ve beyzbol sopası bırakılmıştı.
O zamandan beri bu aralarında bir rituele dönüşmüş. Abisi her seferinde daha ilginç şeyler buluyordu onun kırması için.
Birden içinde patlamaya hazır öfkenin dağıldığını hissetti. Büyük bir rahatlama ardından hüzün ile dolmuştu. Yere çöktü.
Gözyaşları akmaya başladığında başı hala zonkluyordu.
"Neden ağlıyorsun?"
Helen onu duymamıştı. Sürekli aynı şeyi tekrar ediyordu. Fısırtıları haykırışlar döndü. Annesinin balkondan ona seslendiğinde bile kafasını kaldırmadan haykıra haykıra ağlamaya devam etti.
"Abimi istiyorum. Abimi istiyorum."
"Helen? Helen!"
Fulya Hanım hızlıca aşağıya inmişti. Leyla'ya döndü.
"Ne yaptın ona!"
"Hiçbir şey ben..hiçbir şey yapmadım."
Helen yanına çömelmiş olan annesine sarıldı. Ağlamaya devam ediyordu.
"Anne..anne..ben abimi istiyorum.... lütfen."
Fulya hanım onu yerden kaldırdı ve koluyla omzunu destekleyerek eve götürdü. İşler o noktadan sonra daha kötü bir hal almıştı.
Helen annesinin yanında sakin kalarak sabır taşını matkap darbelerinden korumaya çalışıyordu. Ama annesi içeri gittiği an pişmanlık ve öfke ile kuduruyordu.
Neden sakin olmaya çalışmıştı ki? Şimdi annesinin yanında yaptığı rol de boşuna gitmişti. Fulya hanımın bir insanın kişisel alanına saygı duymak gibi bir alışkanlığı yoktu. Üzgün diye her an Helen'in yanında olmaya çalışıyordu ama Helen'in istediği tam tersiydi. Bunu dile getirmesi hiçbir şeyi değiştiriyordu. Ama annesinin de bütün düzeni bir anda değişmiş, buna uyum sağlamaya çalışıyordu ve çoğu zaman çok beceriyor gibi değildi. Helen onu üzeceğine kendi kendini yıpratıyordu.
Bu noktada pimi çekilmiş bir bombaydı. Elinden geleni denemişti. Çevresinde herkes olduğu kişiden taviz vermezken niye bir tek o kendini tutuyordu.
Birkaç kişi ile, daha önce tanımadığı hem de, rastgelmemek için bir insan dışarıya mı çıkmazdı? Bu hakkını onun elinden almaya ne hakları vardı?
Sporcu taytını giyip annesine seslendi.
"Ben koşuya çıkıyorum."
"Çıkma istersen."
"İstiyorum anne" diyerek kısa kesti ve uzaktaki yürüyüş parkına doğru yola çıktı ama yolda yanından geçtiği birkaç yaşıtı çocuk ellerini yüzlerine koyup ağlama işareti yapınca Helen'in yüzünde bir gülümseme belirdi.
Sanırım bu hayatında sayılı haklı yere öfkelenmelerinden biriydi. Kesinlikle sinir haksız patlamaların getirdiği vicdan azabından çok daha iyiydi.
Yavaş tempolu bir koşu sonrası az da olsa kendine gelmişti. Keyfi yerinde evin yolunu tuttu. Bahçede onu bekleyen kişiyi görünce gülümsemesi silindi.
"Bana bulaşma Leyla."
"Ne yaparsın tekrar mı ağlarsın?"
Helen kaşlarını çatarak ona baktı. Buraya bir an, geçen sefer için özür dilemeye geldiğini sanmıştı.
"Ne diye öyle bakıyorsun?Tekrar mı ağlamaya başlarsın? Şaka bir yana ağlama lütfen. Ağlayınca yüzün çok çirkin oluyor."
"Leyla." dedi Helen. "Bana saçma yabancı lise dizilerindeki tiki kızlar gibi davrandığının farkında mısın?"
Karşısındaki omuz silkti.
"Öyle yapıyorsam ne olmuş? En azından abi abi diye ağlamıyorum sokak ortasında."
Helen kocaman açtığı gözlerini Leyla'ya dikti.
"Çok yanlış noktalara değiniyorsun. Yapma."
"Yaparsam ne olur? Annene mi şikayet edeceksin?"
Helen kafasındaki basıncı hissetti.
"Kes sesini!"
Giderek artıyordu. Korkunç bir his damarlarını dolduruyordu.
"Ne yaparsın Helen ağlar mısın?"
Nefesi kalbi ile eş zamanlı olarak hızlandı.
"Kes dedim!"
"Abini ara o kurtarır seni."
Helen'in birden dediklerini duyunca gözleri karardı. Leyla birkaç saniye sonra Helen'in neler yapabileceğini anlayacaktı.
*****
Wattpad dün akşam sinir krizleri geçirtti bana. Farketmişsinizdir boğuşmamı. Şimdi dünkü bölümü tekrardan yayınlıyorum. Bölümler her zamanki günlerde gelecek arkadaşlar bir sapma yok
Ama haftaya şimdiki zamanına geri dönüyoruz kitabın. Uzun sürmüyor yani Flashback bölümleri
Okuduğunuz ve yorum yaptığınız için teşekkürler
Sizi seviyorum (つ✧ω✧)つ