KALP KIRICI: FEVT

By Nemesisheart

4K 389 108

Görüyor musunuz? Savaş başlıyor... Kapılar açılıyor, savaş artık benim için başlıyor... *** "Ailen güç için... More

"ᴛᴀɴɪᴛɪᴍ"
1.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅᴏʟᴜ ɢᴇʀçᴇᴋʟᴇʀ"
2.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅüğüᴍü"
3.ʙöʟüᴍ:"ᴀçıᴋʟᴀɴᴀɴ sıʀʟᴀʀ "
4.ʙöʟüᴍ:"ᴇɴᴅɪşᴇ ᴛᴏʜᴜᴍʟᴀʀı"
5.ʙöʟüᴍ:"öʟüᴍ sᴇssɪᴢʟɪğɪ"
6.ʙöʟüᴍ:"ʜᴀʏᴀʟ ᴋıʀıᴋʟığı"
7.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʀᴀʀ"
8.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴsᴀɴüsᴛü ɢüçʟᴇʀ"
9.ʙöʟüᴍ:"sᴀᴠᴜɴᴍᴀsıᴢ ʙᴇᴅᴇɴʟᴇʀ"
10.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʏʙᴏʟᴜşᴜɴ sᴀɴᴄısı"
11.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟʙɪɴ ʜᴀʏᴋıʀışʟᴀʀı"
12.ʙöʟüᴍ:"ᴄᴇsᴀʀᴇᴛ ғısıʟᴛıʟᴀʀı"
13.ʙöʟüᴍ:"ʙᴀş ᴋᴀʟᴅıʀış"
14.ʙöʟüᴍ:"ɢᴇʀçᴇᴋʟɪğɪɴ çᴀğʀısı"
15.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟᴘsɪᴢ"
17.ʙöʟüᴍ:"ᴀʏ ᴛᴜᴛᴜʟᴍᴀsı"
18.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ ʀᴜʜʟᴀʀıɴ sᴀɴᴄısı"
19.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴋʏüᴢüɴ ᴠᴇ ᴅᴇɴɪᴢɪɴ sᴇsɪ"
20.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀʙᴀɴᴄıɴıɴ ɴᴇғᴇsɪ"
21.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ sᴀᴠᴀşçı"
22.ʙöʟüᴍ:" ᴄᴇʜᴇɴɴᴇᴍ çᴜᴋᴜʀᴜ"
23.ʙöʟüᴍ:"ᴅᴜʏɢᴜ ʜıʀsıᴢı"
24.ʙöʟüᴍ:"ʏɪᴛɪʀɪʟᴍɪş ᴅüşʟᴇʀ"
25.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ʟᴋ ɪ̇ᴢ"
26.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀsᴀᴋ ᴋöᴘʀü"
27.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇sɪᴍsɪᴢ ʙᴇɴʟɪğɪᴍ"
28.ʙöʟüᴍ:"öʟüʟᴇʀ ᴠᴇ sıʀʟᴀʀ"
29.ʙöʟüᴍ:"ᴋöᴛüʟüğüɴ ᴍᴀsᴜᴍɪʏᴇᴛɪ"
30.ʙöʟüᴍ "ᴘᴇʀᴅᴇ ᴀʀᴋᴀsıɴᴅᴀᴋɪ ᴏʏᴜɴʟᴀʀ"
31.ʙöʟüᴍ:" ᴠᴀᴢɢᴇçɪʟᴇᴍᴇʏᴇɴ ɢüɴᴀʜ"
32.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴʟᴀʀıɴ ʙᴀʀışı"
33.ʙöʟüᴍ:"öᴢɢüʀʟüğᴇ ᴠᴇᴅᴀ"
34.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴıɴ ɪ̇ᴘʟᴇʀɪ"
35.ʙöʟüᴍ:"ʟᴀʟ"
36.ʙöʟüᴍ:"ᴠᴀᴠᴇʏʟᴀ"
37.ʙöʟüᴍ:"ᴍᴀʏıɴ"
38.ʙöʟüᴍ:"ᴢᴀʏıғ ɪşıᴋ"
39.ʙöʟüᴍ:"ᴅɪᴋᴇɴʟɪ ᴀᴠᴜçʟᴀʀ"
40.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴢʟᴇʀɪɴ ᴋᴀʟʙɪ"
41.ʙöʟüᴍ:"ᴀᴛᴇşɪɴ ɪçɪɴᴅᴇᴋɪ ᴜꜰᴀᴋ ᴋıᴢ"
42.ʙöʟüᴍ:"öʟüᴍüɴ ʏᴀɴᴋıꜱı"
43.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴıɴ ɪᴋɪ ʏüᴢü"
44.ʙöʟüᴍ:"ᴅüşᴍᴀɴıɴ ᴋᴏʏɴᴜɴᴅᴀ"
45.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ ᴋᴀɴᴀᴛʟᴀʀ"
46.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀɴʟı ʜᴀɴçᴇʀ"
47.ʙöʟüᴍ:"ꜱᴀᴠᴀşᴛᴀɴ ɢᴇʀɪʏᴇ ᴋᴀʟᴀɴʟᴀʀ"
48.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀʀᴀ ɪᴢɪ"

16.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴᴛɪᴋᴀᴍ ᴀᴛᴇşɪ"

72 7 0
By Nemesisheart

Halsey💔 Nightmare

İyi okumalar ❤️

"Ben tatlı bir rüya değilim ama bir cehennem gecesiyim."

Telefon elimde öylece dikiliyordum ama bir süredir o da suskundu. Birbirimizin nefes seslerinden başka bir şey duymuyorduk. Açıkçası telefonu kapatmak istiyordum ama elim asla aşağı inmiyordu. Belki de ona hala söyleyeceklerim vardı ancak kelimeler dudaklarımdan bir türlü dökülmüyordu.

Bende en sonunda telefonu direkt yüzüne kapattım.

Bunu yaparken ikilemde kalmamıştım o yüzden bir yandan içim rahattı. Arkamı döndüğümde ise ilk başta imalı bakışlara maruz kaldım hatta tek kaşı kalkık duran Ladin kendinden beklenmeyecek bir harekette bulunup ıslık çaldı. "Vay be."

"Sen az önce onlara karşı mı çıktın yoksa ben mi yanlış duydum?" diye olayı kendince büyütürken dudaklarımı kıvırmadan edememiştim. "Sanırım öyle yaptım, ama bunu çoktan hak etmişlerdi," diyerek kollarımı kavuşturdum.

O anda Barlas öksürerek araya girdi." En son ne dedi de yüzün kireç gibi oldu?" diye sorunca meraklı bakışlarla beni süzüyordu. "Önemli bir şey değildi, boş ver." Konuyu hiç saptırmaya gerek duymadan geçiştirdiğimde şüpheli bakışlarla beni izlemekten başka bir şey yapmamıştı.

"Peki gelecek mi?" diye sorunca ise başımı salladım.

"Büyük bir ihtimal gelecektir."

Ladin cevabımla omuz silktiğinde kendini önünde durduğu koltuğa atmıştı ardından rahatlayarak bağdaş kurdu.

"O zaman bütün gün burada mıyız?" diye sorunca Barlas'ın üzerimdeki bakışlarını çekmeye çalışıyordu.

"Bars'dan net bir cevap gelsin ondan sonra düşünürüz." Tok sesi ona cevap sunduğu sırada elimdeki telefon titremişti ama bakmadan sahibine geri vermeyi uygun buldum. O da ifadesiz bir biçimde telefonu elimden alırken yaptığım nezakete karşı dudak kıvırmıştı.

Ardından Ladin'in yanındaki boşluğa çöktüğümde dirseğimi koltuğun arkasına yasladım. Barlas'da telefonla ilgilenince Ladin'de bana hitaben konuşmaya başladı. "Hem bugün burada kalmamız senin için de iyi olacak, belki arkadaşların gelirse seni bulabilirler," dedi.

Burukça dudaklarımı kıpırdatıp gözlerinin içine baktım. "Geleceklerini hiç sanmıyorum çünkü onlar böyle durumlarda bir süre uzak kalmak isterler," dediğimde bir ayağımı koltuktan aşağı sarkıttım.

"Bence gelirler en azından Elya'nın gelmesi daha iyi olurdu," diye mırıldanırken saçlarındaki bereyi çekip aldı ve eliyle ortasındaki ponponuyla uğraşmaya başladı. Bende ağır bir edayla omuz silktim.

"Ladin o kadar şeye şahit oldular ki hiç olumlu düşünemiyorum, belki de şuan benden korkuyor bile olabilirler" deyince o da direkt tepkisini belli ederek kaşlarını çattı.

"Saçmalama, eğer gerçekten arkadaş olduğunuzu düşünüyorsan bunu akıllarının ucundan bile geçirmezler," diyerek beni mavi gözlerine bakmaya zorlamıştı."Kendin söylüyorsun çok fazla şeye şahit oldular, bu yüzden de yaptıklarını normal bulmaları gerekir ve eminim seni yanıltıp geleceklerdir," diye sözünü tamamladığında ise başımı salladım.

"Umarım," demekle kalırken birkaç umut kırıntısına tutunmak istedim.

Ayaklarım yavaşça durduğunda sanki artık daha iyi hissediyor gibiydim. Barlas'da öksürerek boğazını temizlemiş ve rahatsızca yerinde kıpırdanmıştı.

"Yarın sabaha kadar burada olurmuş." Bunu söylerken gözlerime huzursuzca bakıyordu ama onu yanılmayı istediğim için sorun değil dercesine kafamı salladım.

" O zaman bugün buradayız," deyip Ladin Barlas'a onay manasında kafa sallarken Barlas'da geri başını salladı.

"O zaman bugün yemekler benden, istediğiniz özel bir şey varsa söyleyebilirsiniz." Gülümseyerek ikisinin üzerinde de gözlerimi gezdirdiğimde Ladin hemen lafa atladı.

"Bence hiç zahmet etme Alvina, en son bir çorba yaptığında neredeyse ölüyorduk o yüzden sen yemeği bana bırak," deyince suratımı asıp kollarımı kavuşturdum.

"Kalbimi kırıyorsun ama, hem bence o kadar da kötü değildi," diyerek toparlamaya çalıştığımda arkamızdan Barlas'ın kıkırtısı duyulmuştu bende bozularak hemen yerime sinmek zorunda kaldım.

Bunu fark eden Ladin ise çeneme parmaklarını dolayıp,"Asma şu güzel suratını, hem herşey de mükemmel olacaksın diye bir kaide yok," derken yanaklarımı sıkıp ayaklanmıştı ama kapıdan çıkmadan önce bir süre duraksayıp yeniden beni odağına alınca Ladin'e tekrar dikkat kesildim.

"Ayrıca güç konusunda bir numaramız sensin, bu konuda da kimseye yerini kaptırmazsın merak etme," diye alayla mırıldanınca yanımdaki yastığı hızlıca alıp ona fırlattım. Ama çoktan ne yapacağımı anlamış gibi koşarak salondan çıktığında yastık sadece kapı pervazına çarptı.

Bende sinirle homurdanıp Barlas'a döndüm." İkiniz de çok fena kaşınıyorsunuz." Dikkatini üzerimde topladığımda gülümsemesini dudaklarını birbirine bastırarak gizlemişti. Hemen sonra ellerini tekrar havaya kaldırıp kendince suçsuz imajı çizdi.

"Bence sen bana acilen banyonun yerini göstermelisin," dediğinde ise bakışlarımı yumuşattım. "Ev küçücük Barlas, dalga mı geçiyorsun?" diye tek kaşımı kaldırırken dudaklarını kıvırdı.

"Sadece dikkatini dağıtmaya çalışıyordum." Ona anlamayarak bakarken yerden aldığı yastığı hızla yüzümü savurdu. Yastığın şiddetiyle koltukta geriye düşerken hemen kendimi toparlayıp geri kalkmıştım ancak Barlas çoktan salondan çıkmıştı bile. Bende kucağıma düşen yastıkla baş başa kaldım.

Dağılan saçlarımı üstünkörü düzeltip kâkülümle oynadığımda yüzümü geniş bir gülümseme sardı çünkü Barlas'ın benimle uğraşması aşırı hoşuma gidiyordu. Açıkçası ne kadar ciddi biri olsa da Ladin'le beni asla yalnız bırakmamasına minettardım. Ladin ne kadar bir abla gibiyse, Barlas'da aynı abimi andırıyordu.

Bakışlarımı o anda pencereye çevirirken derin bir nefes koy vermiştim. Sanki Bars'ın sözleri hala kulağımda çınlıyordu. Onu bir türlü hayatımdan uzakta tutamıyordum. Beni çözemediğini sanmıştım ancak çok fena yanılmıştım.

Koltukta cenin pozisyonuna geçerken ellerimi pantolonumun arasına yerleştirdim ve başımı yastığa koydum. Uzun zaman sonra ilk defa kendi evimde kalıyordum, bunun mutluluğu ise tarifsiz bir duyguydu.

"Alvina kek kalıbın var mı?" Ladin'in yüksek sesi odaya dolduğunda bende karşılık olarak sesimi yükseltmek zorunda kaldım." Ladin burası bir öğrenci evi farkındaysan," deyip homurdandığımda Ladin'in geri cevabına göz devirmeden edememiştim. "Kek yapmayı bilmiyorum demiyorsun da."

Sataşmasına sinirle gülüp dudaklarımı araladım. "Beni oraya getirme Ladin," deyip kahkaha atmasına neden oldum.

Bir daha da sesini duymamıştım ancak aklıma gelen ani bir soruyla içim kıpır kıpır oldu. Bu soruyu Ladin'e sormam ne kadar garip kaçacaktı bilmiyordum ama sormazsam da içimde kalacaktı en azından biliyorsa detaylıca anlatacağını düşünüyordum. O yüzden yerimde doğrulup Ladin'e seslendim.

"Ladin!" diyerek sesimi ona ulaştırmaya çalışırken koridorda ayak sesleri duyuldu. Ardından kapıda görünen Ladin tam bir ev halindeydi. Sarı saçlarını tepesinde topuz yapmış ve kollarını sıvazlamıştı. Ona içten bir tebessüm edip yanımdaki boşluğu gösterdim.

"Gelsene sana bir şey soracağım," diye konuya giriş yaptığımda ağır adımlarla yanıma gelip oturdu.

"Ne oldu?"

" İrisin ne demek olduğunu biliyor musun?" diye sorduğumda birkaç saniye yüzüme dikkatlice baktı sonra da başını hafifçe sağa doğru eğdi. Düşünüyor olduğunu varsayıyordum çünkü bu bakışlar başka bir anlama gelemezdi. "Nereden çıktı şimdi bu?" diye sorgulayınca ne cevap vereceğimi bir süre düşünüp dudaklarımı araladım. "Birinden duymuştum da merak ettim," dedim.

"Hımm... Çok fazla bir şey bilmiyorum, sadece bir çiçek olduğunu hatırlıyorum hatta sanki o çiçeği gördüm gibi." Sarı saçlarını kaşıyarak düşünceli bir şekilde bakışlarını bana çevirince sorduğum soruyla ilgilenmesi hoşuma gitmişti ama tam net cevap alamamak merakımı dizginleyemedi.

"Nadir bulunan bir çiçektir, yunanca da gökkuşağı anlamına gelir ve bizim kültürümüzde ise ölüm simgesini taşır," diyen sesle ufaktan irkildim.

Barlas elleri cebinde kapı pervazına yaslı öylece duruyordu. Boynundaki ıslaklığı fark ettiğimde yüzünü yıkadığını anlamıştım ama cevabına hazırlıksız yakalandığım için hafiften ürktüm."Başka?" diyerek detayına inmek isterken anlık başını cama çevirip kaldırdı.

"Tanrıların mesajını iletmek ve kadınların ruhlarını yer altı dünyasına götürmek için geldiğine inanılıyor. Ayrıca çok bilinen bir çiçek de değildir, hatta çoğunlukla mezarlıkta rastlayabilirsin çünkü bizim kültürümüzde ölümü yansıtıyor o yüzden mezarlıkta çok sık olurlar," dedi uzun bir açıklamayla.

Böylece edindiğim bilgilerle anlık bir şoka girdim.

Öyleyse çok nadir olan bu çiçeği Bars neden bana söylüyordu?

Kafa karışıklığıyla kâkülümü çekiştirip durdum. "Evet doğru, biz bunu Baran'ın evinin oralarda görmüştük," diyen Ladin tekrar bana döndüğünde direkt kaşlarını kaldırdı. "Peki sen bunu neden merak ettin?" diye sorduğunda ise hazırlıksız yakalanmıştım. Barlas'da o sıra birkaç adımla karşı tekli koltuğa oturunca bakışlarımı ondan geri çektim.

"Birinden duydum."

"Kimden?"

"Bars söylemişti," dediğimde suratımı buruşturmadan edemedim. Elimi ağır ağır saçlarımdan çekince karşımdaki bedenlerin şaşkınlığıyla kalakaldım.

"Yok artık."

Ladin şaşkınlığını anında dışa vururken sanki benim de içim daralmıştı."Benimle konuşurken söyledi," dedim düşünceli bir tavırla.

"Basbayağı sana söylemiş işte." Ladin'in sözlerine iç çekerken başımı Barlas'a çevirdim çünkü sorduğum sorudan sonra hala dalgın görünüyordu.

"Aramızda kalsın olur mu? Demek ki laf çarpıtmak için söylemiş," dediğimde dudak kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. Ardından muzip bakışları ile," Kötü bir anlamda söylediğini nereden biliyorsun, çünkü bu çiçek antik yunan tanrıçasının ismi ve o tanrıçanın görevi mutlu haber taşımasıydı," dedi.

"Açıkçası bunu bende bilmiyordum," diye Ladin'de araya karıştığında gözlerindeki merak parıltısını görebiliyordum.

"Yunancanın aksine Latince'de cennetin gözü demektir," demişti son olarak ardından sözünü sonlandırınca sanki vücudumu bir titreme sarmıştı."Yani direkt kötü düşünmemeni öneririm, bu kadar güzel anlamları varken Bars'ın kötü niyetle söyleyeceğini sanmam," dedi.

"Bilmiyorum, sadece bunu söylemesi aklıma takıldı... Açıkçası hangi anlamda söylediği de umurumda değil," derken sırtımı sıvazlayan bir elin varlığıyla dudak kıvırdım. İçten içe Bars'ın kafamı karıştırmaktan ne kadar haz aldığını da biliyordum.

"Resmen kitap gibi adamsın, bilmediğin bir şey var mı senin?" Muzip bir sesle kıkırdığımda kafamdaki kara bulutlardan sıyrıldım. "Bilmediğim bir Ladin vardı işte,"dediği anda mavi gözlerin sahibi Barlas'a döndü. Aralarındaki sözsüz bakışmaya karışmayıp sesimi kestiğimde Ladin çok fena kızarmıştı. Yanakları al al Barlas'a bakakaldı. "Onu okumak kitaplardan daha zormuş,"diye öne eğilip dirseklerini dizlerine yaslarken gözlerini bir an olsun çekmedi.

"Sen zoru seversin."

"Aynen, çok severim." Ladin en sonunda bir parmağını saçlarına dolandığında resmen karşımda eriyip bitti. Bence şuan Barlas'a kur yaptığının farkında değildi.

"Şuan bu ana şahit olduğuma inanamıyorum,"diye homurdandığımda dudak büzüp koltukta yayıldım. "Dua et başka şeylere şahit olmuyorsun." Barlas'ın cevabıyla şok içinde ağzım açık kaldı. Ladin'de yerinden kalkmadan Barlas'ın bacağına bir tane geçirince keyifle gülmeye devam ediyordu.

"Barlas!"

"Ne? Yalan mı?"

"Yalan tabii ki,"dediği anda gür bir kahkaha atıp onu bir de ben deli ettim. "Buna ben bile inanmadım."

"Bilerek yapıyor işte." Ladin'in bana dönen bakışlarına omuz silkip başımı sallarken onu başımdan savdım. "Cilve yapma adama o zaman,"deyip tırnaklarımda göz gezdirdim. Beyaz ojemin yarısı çıkmıştı ve kötü gözüküyordu. Yanımdan gelen bir darbeyle hafifçe yerimde kıpırdandığımda geri tepki vermedim. Bu konuşmayı uzattıkça Ladin en sonunda beni öldürürdü.

Ladin'de elini hemen benden uzaklaştırdı. "Bu kokuda ne?" diye soran Barlas'a doğru başımı kaldırırken bir yandan havayı iyice içime çektim ve burnuma ağır bir koku doldu.

"Yemeği unuttum!"

O anda Ladin'in bağırmasıyla koltuktan fırlaması bir oldu. "Beceriksizlikte tek olmamam sevindirici," diyerek arkasından keyifle bağırırken Barlas'ın gülüşü kulağıma dolmuştu. Ona eşlik ederek içten bir kahkaha attım. Gülüşüm yavaş yavaş dururken kulağıma birinin homurdanmaları doldu. Gözlerimi hemen yeşil gözlere çevrildim çünkü Barlas'da sanki benimle aynı şeyi düşünüyordu.

Önsal uyanmış olmalıydı.

"Ben hallederim," diyen Barlas'ın isteğini geri çevirmeden onu onayladım.

"Ama emin olmadıkça çözme, biliyorsun-"

"Sana zarar vermesine müsaade etmem merak etme." Minnetle ona tebessüm ederken Önsal'ın yanına gitmeden saçlarımı da karıştırmayı unutmamıştı.

Ardından Önsal'ın görüş açısına geçtiğinde fısıltıları kulağıma doluyordu ama onları dinlemek yerine bakışlarımı pencereye çevirdim.Gökyüzü sanki aydınlığını geride bırakmıştı. O sıra cebimdeki telefonumun titremesiyle ağır adımlarla ayağa kalktım. Adımlarımı hızlandırıp sessizce koridora çıktığımda koridorun sonunda durdum ve duvar dibine sırtımı yasladım.

Konuşacak uygun ortama kavuştuğum ilk anda cebimdeki telefonu elime almıştım. Arayan kişinin ismini görürken derin bir iç çekip sesimi toparladım.

"Anne?"

"Kızım... Nasılsın bir tanem?" diye konuşmaya koyulduğunda annemin naif sesiyle tebessüm ettim.

"İyiyim anneciğim, sen nasılsın?"

"Bizde iyiyiz, sabah arayacaktım ama müsait değilsindir diye vazgeçtim," dediğinde anlayışına dudak kıvırıp içtenlikle söylendim."Sen her vakit bulduğunda beni ara, sesini duymak iyi geliyor,"dediğimde ağırlığımı bir ayağımın üzerine verirken sesindeki çatallamalar dikkatimi çekti.

"Anne sen iyi olduğuna emin misin? Sesin sanki yorgun geliyor gibi."

"İyiyim bebeğim hiçbir sorun yok," deyince bile ikilemde kalarak tekrar etme gereği duymuştum." İstersen yanına gelebilirim," dediğimde endişem anbean ortadaydı.

"Gerçekten iyiyim, aklın bizde kalmasın güzel kızım," diye beni yatıştırmaya çalıştığında sırtımı duvardan çekip bu sefer alnımı duvara yaslamıştım.

" Peki, öyle olsun... Kapatıyor musun?"

Sesimdeki tedirginliği fark etmesin diye genzimi temizlediğimde bile evham yaptığımı düşünüyordum ama bir şeylerin ters gittiğini sezen yanım asla rahat durmuyordu.

"Akşam arayacağım merak etme, hem Dilek teyzenler de geldi onları yalnız bırakmayayım," dediğinde uzun bir soluk vermiştim.

"Tamam annecim kendine dikkat et."

"Sende bebeğim, görüşürüz."

Telefonu yavaşça kulağımdan ayırdığımda aramayı hemen sonlandırdım. Aslında abimin sarhoş olduğu günden beri annemde bir sorun olduğunu seziyordum ve içten içe bunun ciddi bir şey olmamasını dilemeye de başlamıştım.

O sıra mutfaktan gelen takırtılarla daldığım düşüncelerden kurtulduğumda evdeki karanlıktan huzursuz olup koridordaki lambayı açtım. Sonrada mutfağa girdiğimde Ladin'i ellerini silerken görmüştüm.

"Neler yapıyorsun bakalım?"

"Sebzeli makarna ve yayla çorbası yaptım, ayrıca buzdolabında isyan bayrağını çekmiş haberin olsun," diyerek bana takılırken gülüşümü durduramadım. Kaç haftadır evde yoktum muhtemelen hepsi bozulmuş olmalıydı.

"İsyan etmeyen bir tek o kalmıştı zaten," derken karşılıklı gülüşmüştük." Yine de ellerine sağlık, eminim enfes olmuşlardır," diye devam ettiğimde o da övünerek ellerini beline yerleştirdi.

"Tabii ki enfes oldular, sonuçta bu benim sanat eserim." Söylediklerine bir kahkaha koy verdiğimde uzun zamandır Ladin'den başka kimsenin beni böylesine içten mutlu ettiğini hatırlamıyordum.

"Ah senin şu böbürlenmelerin yok mu?" diye içeri giren Barlas'a direkt kafamı salladığımda onlar atışırken bundan en zevk alan tek kişi ben olabilirdim.

"Öyle deme, bence övgüleri fazlasıyla hak ediyorum. Hadi ama itiraf edin benim elimdeki lezzeti kimsede bulamazsınız," dediğinde başımı tekrar Barlas'a çevirdim. O da dirseklerini masaya yaslamış öylece duruyordu ama beni şaşırtan Ladin'in cümlesiyle birlikte yüzünde oluşan hayranlık ifadesiydi.

"Kesinlikle...Ben sensiz ne yapardım ki," dedi bir anda.

Benim imalı bakışlarım fırsattan istifade gün yüzüne çıktığında bile hala onların uzun soluklu bakışmalarına maruz kalıyordum. İkisinin yüzlerindeki tebessümlere muzip bir edayla tek kaşımı kaldırırken karşımda flört ettiklerinin gayet farkındaydım. Bundan faydalanıp sertçe öksürdüğümde bakışmalarını bir türlü sonlandıramamıştım.

"Flört etmeye başka yerde devam eder misiniz acaba? Sonuçta olan var olmayan var," derken ikiside aynı saniyede kendini toparlanmaya çalıştı. "Yani bir de aramızda bir şey yok demeniz yok mu? Siz var ya siz, ne fenasınız."

Barlas girdiği transtan aniden çıkıp hayretle bana döndü. " Kim dedi onu?" diye sorduğunda hınzırca sırıtıp imalı bir şekilde konuşmaya devam ettim. "Ladin bana öyle demişti." Sözlerime karşı kıpkırmızı kesilen Ladin'e sadece dudak büzüyordum.

"Sen aramızda bir şey yok mu dedin?" Barlas'ın hayret dolu soruları dur durak bilmeden sürerken Ladin'de resmen içine gömülmüşçesine kıvranıyordu."Var mıydı? Ne bileyim ben, doğru dürüst bu konuda konuşmuyoruz bende-"

"Sende herkese yok diyordun."

Suçlu çocuklar gibi somurtan Ladin'de telaşla konuşmaya devam etti.

"Özür dilerim."

"Üzülme, benim hatam," diyen Barlas'a bakıp anında gözlerimi büyüttürken konuşmalarını kestim.

"Yani sevgili misiniz?"

"Bence bizim için sevgili konumu basit kaçıyor," diyerek ağzımın payını verince pis pis sırıtmaya başlamıştım.

"Yok artık!"

"Var artık," deyip burnumun ucuna bir fiske attıktan hemen sonra Ladin'e göz kırpıp mutfaktan çıktı.

Kapıdan zar zor çevirdiğim bakışlarımı şaşkınlıkla Ladin'e döndürdüğümde ise gözlerini sımsıkı yumup geri açmıştı. "Dengesiz herif!" diye hayıflanmayı da es geçmedi tabii.

"Çevremdeki herkes mi garip olur anlamadım ki," diyerek kafamı iki yana sallarken ona yansıttığım bakışlarıma daha çok somurtmuştu, yine de arkamı dönüp bende mutfaktan çıktım.

Direkt odamı göz hapsine alırken üstümü değiştirmemin daha uygun olacağını düşündüm o yüzden adımlarımı hızlandırdım ve odama girdim.

Arkamdan örttüğüm kapıya göz kenarından bakıp dolabıma doğru ilerledim. Ardından kapaklarını araladığım dolaptan beyaz bir bluz ve altına da gri eşofmanımı çıkardım. Tekrar dolabı kapatmadan Ladin'e de kıyafet çıkarmak son anda aklıma gelmişti. Ona da gri bir tişört ve siyah taytlarımdan birini aldım.

Üzerimdekileri bir çırpıda çıkarıp yatağa koyduktan hemen sonra bluzumu ve eşofmanımı giydiğimde rahat etmiştim. Ladin'in eşyalarını yatakta bırakıp, çıkardığım kıyafetleri de düzgünce katlayıp bir köşeye bıraktım. Çıkmadan önce ise kâkülümü düzeltmeyi unutmamıştım. Bir ara onları da kısaltmalıydım yoksa artık önümü göremeyecektim. Omzumdan sarkan saçlarımı tepemde gevşek bir at kuyruğu yaparken ensemde bu sayede sıcaktan kurtulmuştu.

Çok geçmeden odadan çıkarken kapının açıldığını görmediğim için geriye savrulmaktan kıl payı kurtuldum çünkü aynı anda Ladin'de odaya girmişti.

"Burada mıydın sen?"

"Evet üstümü değiştirdim, sana da yatağın üstüne kıyafet bıraktım," deyip onu yönlendirdiğimde bana durgun bir bakış attı."Darılmadın değil mi bana?" diye sorup bakışlarını kaçırınca dudaklarımı aralamıştım.

"Neden darılacakmışım ki?"

"Biz bu konuda seninle durmadan şakalaşıyorduk ama bilmeyerek sana sert bir tepki vermedim değil mi?" Nazik davranışına dudaklarımı kıvırırken omuzuna hafifçe vurup konuştum.

"Saçmalama, sert bir tepki vermediğini sende gayet iyi biliyorsun ayrıca ben öyle şeylere pek takılmam."

"Ne bileyim," derken mahcubiyetle ensesini kaşıyordu. "Neyse kapat bu konuyu, salla gitsin," diyerek takıldığımda sonunda onu gülümsetmeyi başarmıştım. Kocaman bir gülümsemeyle yanağımı sıkıp odadan çıkmama izin verdi. Adımlarımı salona atacakken biraz dışarı çıkma fikri ilişti aklıma.

Hava serindi ama dışarda boş boş gezmeyi bile özlemiştim. Hem eve kapanıp kalmaktan daha iyi bir tercihti.

Üzerimdeki kıyafetleri süzüp iyi olduğuna kanaat kıldıktan hemen sonra salona çok kısa uğradım. O sırada Barlas koltukta oturmuş telefonuyla uğraşıyordu. Dikkatini çekmek amacıyla kapı pervazına hafifçe vurduğumda bakışları direkt gözlerimi buldu, bende dudaklarımı aralayıp konuşmaya koyuldum. "Ben aşağı iniyorum biraz hava alacağım," deyip haber verdiğimde kararsızca yeşil gözleri kısıldı.

"Hava kararmak üzere, yarın çıksan olmuyor mu?" diye sorduğunda önerisini düşünmeye bile vakit bırakmamıştım. "Çok durmam merak etme, bir on dakika filan durup geri gelirim," dediğimde sadece omuz silkip başını salladı.

"Telefonunu almayı unutma, bir şey olursa ararsın," demeyi de unutmamıştı.

İsteğini mırıltılarla onaylarken cebimde duran telefonumu tekrar kontrol ettiğimde artık çıkabilirdim. Kapının oraya doğru ilerlerken hızlıca spor ayakkabılarımı giydim bir yandan da üzerime siyah bir hırka almıştım. Kapıyı açıp kendimi dışarı attığımda anahtarı bilerek almadım.

Merdivenlerden ağır adımlarla indiğimde kısa sürede apartmandan ayrıldım. Sokak birkaç insan haricinde sessiz ve boştu.

Parkın oraya ulaştığımda içimdeki tarifsiz mutlulukla birlikte gerinip kollarımı açarak bir yandan da temiz havayı soluyordum. Geri kollarımı indirecekken bu sefer karşımda gördüğüm manzarayla neredeyse küçük dilimi yutacaktım. Geriye tökezleyen adımlarımla son anda ayakta durabildim.

İlk önce etrafımda göz gezdirirken çok sürmeden bakışlarım zoraki bir edayla kehribar gözlere tutundu. Masanın üzerine uzattığı ayaklarıyla rahatlığıdan ödün vermezken bir yandan da bana dik dik bakmayı es geçmiyordu.

Gözleri önce üzerimde uzun uzun gezinmişti, en son da gözlerime kilitlendi. Bu hareketiyle yerimde kıpırdanıp durmuştum, açıkçası oldukça rahatsız edici bir hareketti. Sonra da hiç beklemediğim bir tepkide bulunup kolunu yasladığı sandalyeden kaldırıp bana el salladı ve yüzündeki serseri sırıtmayla başını sola doğru eğmişti.

Sert kıvrımlı suratına ağzım açık bakakalırken sesli bir iç çektim."Hayat ne garip değil mi Alvina? Asla bizi ayrı bırakmıyor," der demez kaşlarımı olabildiğince çattım.

"Senden kurtulamayacak mıyım ben?" deyiverdim öfkeli bir tavırla.

"Kalbimi kırıyorsun ama." Dudaklarını büzüp suratını buruşturduğunda benimle alay ettiğini anlayabiliyordum. O kadar pis bir oyuncuydu ki bunu yaparken elini kalbine götürdüğüne bile şahit oldum. Ardından sırıtışını ağır bir edayla bozup yerinde daha çok yayıldı ve bacak bacak üstüne atarak masayı talan etti.

"Şu sıralar telefonumda bir sorun olduğunu düşünmeye başladım," deyince konumuzun bununla ne alakası olduğunu sorguluyordum, sonuçta onun gereksiz telefonuyla ilgileneceğimi düşünmezdi herhalde. Sıkkın bir ruh haliyle ağırlığımı bir bacağımın üstüne verdiğimde ondan gözlerimi kaçırırken ne demek istediğini çok didiklemedim.

Sadece," Ne saçmalıyorsun sen," demekle kalmıştım.

"Ne bileyim, telefon birden yüzüme kapandı da yani zannetmesem sen kapattın diyeceğim." Sözünü kahkahalarımla bölerken içimden taşan bu duyguyu çözememiştim ama bu durum fazlasıyla hoşuma gitmişti. Kendini nasıl da aptal yerine koyuyordu. Keyifle gözlerimi kısa bir anlık kehribarlarına değdirip geri çektim.

"Aptal mısın acaba? Telefonu yüzüne bilerek kapattım ve hatta biliyor musun bundan inanılmaz zevk alıyorum," diyerek cümlelerimi tek tek hecelerken suratının sertleşmesini gülümseyerek izliyordum çünkü onu bozmaktan çok büyük keyif alıyordum.

"Bu cesaretini neye borçluyuz Alvina?"

"Gücüme," deyip anında lafı yapıştırırken soğuk bakışlarının direkt odağı olmuştum ancak bu bakışlarını zerre takmıyordum. Artık üzerimde bir etkisi yoktu.

"Hadi ya."

Cümlesiyle tekrar ona dönerken sanki kalbimin hızı artış göstermiş gibiydi. Bu yüzden ellerimi arkamda sakladığımda birbirine kenetlediğim parmaklarımla kendimi telkin ettim çünkü onu görmek bana pek iyi hissettirmiyordu.

"Bu yaptığını görmezden gelmeli miyim bilemiyorum," diye söylenirken tekrar histerik bir gülüş takınmıştım. "Zerre kadar umurumda değil desem." Dudağında yine tebessümünü yakaladığımda gözlerimin içine bakarak ağır bir edayla çenesini ovaladı.

"Barlas seni iyi eğitiyor sanırım."

"Kesinlikle, sonuçta sana ve peşime taktığın adamlara bir şekilde karşı koymalıyım," dediğimde ise berrak kehribarlarını kısıp yerinden atıldı ve ne olduğunu anlayamadan onu tam önümde buldum. Hatta tam burnumun dibine kadar girmişti. Aldığım nefesler istemsizce yavaşlarken sıcak nefesini saç diplerimde hissedebiliyordum ama katiyen tavrımdan ödün vermedim ve karşısında olabildiğince dik durdum.

Aslında bu tereddütlerim sadece gücünden dolayıydı yoksa Bars bana hiçbir şey hissettirmiyordu, korkuyu bile.

"Bana karşı koymak mı istiyorsun?" Sakin ses tonu ona bakmamı zorlaştırıyordu o yüzden gözlerimi yüzüne çıkaramadığım için yere sabitledim. "Evet," deyip hazır cevaplılığımı devam ettirdim.

"Yüzüme bile bakmadan nasıl bana karşı koymayı düşünüyorsun?" Bars, sorusuna ısrarla cevap vermemi bekliyordu. O sıra çeneme yaklaştırdığı parmaklarına izin vermeden başımı sonunda kaldırdığımda yüzündeki haylaz tebessümü görünce sertçe yutkunmadan edemedim.

"Haklısın bazı şeyleri yeni öğreniyorum, belki de tam olarak senin gibi yapmam gerekiyordur. İnsanların yüzüne baka baka kırmayı, üzmeyi ve paramparça etmeyi." Dudaklarımdan dökülenleri duraksamadan sarf ederken oldukça duygusuzdum.

"Ben öyle mi yapıyormuşum?"

"Evet...Hatta daha beterini de yaptın hatırlamıyor musun?" İğneleyici sözlerime cevap vermeden bakışları yine yüzümü turlamıştı lakin gözlerini takip etmeye çalışırken dudaklarımda duraksadığı karanlık bakışlarını fark ettim. İstemsizce geriye attığım adım neyse ki boşluğa değmemişti, bu sayede aramıza mesafe eklediğimde ister istemez arkamdaki diğer masaya yaklaştım.

"Ben sadece yere düştüğün anı hatırlıyorum ve gereksiz bulduğum içinde bir daha bakma gereksinimi duymadım," diyerek buz gibi konuştuğunda boş gözlerle bakmaktan başka bir şey yapamadım.

"Belki de vicdanın olmadığı için yardım etme gereksinimi duymamışsındır."

"Kes şunu." Sertleşen sesi gözlerine de ulaştığı sırada istediğimi alarak ruhsuzca devam ettim. " Neden? İstediğin bu değil miydi?"

"Değildi!" Bir anda gürleyince sesi adeta ortamı delip geçti."İstediğim bu filan değildi, ne zannediyorsun sen beni? Bir kadının gözyaşlarından zevk alacağımı mı sanıyorsun?" diye sordu aniden.

"Herşeyin bu hale gelmesinin suçlusu sensin, eğer gerçekten bana yardım etseydin o gece onların değil benim yanımda dursaydın böyle bir şey olmazdı." Burnundan alıp verdiği sert nefes sanki ciğerlerime bile işliyor gibiydi. O da fırsattan yararlanıp dibime kadar girdi. Aramızdaki milimlik mesafeyle daha fazla geri gidemedim.

"Bu sadece aptal bir bahane çünkü her türlü sana sırt döneceğimi biliyordun," dediğimde benimde sesim sonunda sertleşmişti. Gözlerinde yakaladığım anlık şok beni de bir hayli şaşırttı.

"Biliyordum, ama o gece yapacağın aklımın ucundan dahi geçmedi... Aptal gibi seni savundum ama beni yarı yolda bıraktın!"Bars'ın sesinin desibeli artık hiçbir şekilde düşmüyordu. Benden bile daha öfkeliydi.

Ama ondan korkmuyordum.

"Eğer ben o gece Önsal'ın aklına uymasaydım orada yaralanan sen değil, ben olacaktım. Bu sefer keyifle izleyen sen olurdun," diye cümlesinin devamını getirdiğinde bir an söylediklerine inanamadım. O arada bağırmaktan kupkuru olmuş boğazımın acısıyla sertçe yutkunurken artık gerginlikle terlemeye de başlıyordum.

"Ben... Yaptığın herşeye rağmen öyle bir anda sırtımı sana dönmezdim ki," diye gereksiz bir açıklama koy verdiğimde bile suratında tek kas bile oynamadı.

"Ama bunların hiçbirinin değeri kalmadı artık, olan oldu. Fazlasıyla yaralandım ve bunları geri alamazsın," diyerek son bir çareyle devam ettiğimde boşluğunu yakalayarak önünden geçmeye çalıştım ama bileğime dolanan ellerle beni tuttuğu gibi köşedeki duvara yasladı. Sırtım sertçe duvara tosladığında acıyla ufak bir çığlık firar ettirdim.

Sırtımın cayır cayır yandığını hissedebiliyordum ama bundan önce acımı geride bırakan başka bir şey vardı. Bars'ın yüzü yüzüme haddinden fazla yakındı, hatta alnını alnıma yaslı duruyordu. Nefesi dudaklarıma çarparken bir an olsun gözlerini çekmedi.

Anın verdiği adrenalinle bir an bile düşünmeden göğsüne yumruklarımı savurdum.

"Çekil önümden Bars!"

"Hayır daha söyleyeceklerim bitmedi."

"Senin artık konuşman gereken kişi yukarıda seni bekliyor ve benimle de işin bitti." Hayıflanmama aldırmadan gözlerime bakmaya inatla çaba sarf edince gözlerimi ne tarafa çevirsem direkt kehribarlarıyla karşılaşıyordum.

"Bunu intikam meselesine çevirme sakın, büyük bir hata yapmış olursun." Sözlerime takılmadan benimle konuşmaya devam etmeye çalıştığında kollarının baskısıyla kafamı duvara sürtmüştüm.

"Delirmişsin sen!" Onu agresif bir tavırla terslediğim anda tekrar biçimli dudaklarını araladı."Sahiplendiğin güç seni ne hale getiriyor görmüyor musun? Başka birine dönüşüyorsun Alvina, artık tek düşündüğün intikam olmuş!"

"Merak etme intikamımı ilk alacağım kişi baban olacak," deyip sabrını zorlarken bocaladığını fark ettim. Kaşları şaşkınlıkla havaya kalktığında boşluğunu tekrar yakaladığıma sevinip göğsüne en sert yumruklarımı savurdum ve parmağımı yüzüne doğru salladım.

"Bir daha sakın bunu deneme bile!" dedim, ruhsuzca.

Anın şiddetiyle göğsüm hızla inip kalkarken hırkamın kollarında sanki hala ellerini hissediyormuş gibiydim. Bars'ın tepki vermemesini fırsat verip acele bir şekilde cebimdeki telefonu çıkarıp Barlas'ın numarasını tuşladım.

"Alvina?"

Barlas'ın sesini duyumsadığım anda telefonu kulağıma götürüp gözlerimi yumdum. Sırtımıda bilerek Bars'a dönmüştüm. "Aşağıya gelmen gerekiyor." Zar zor kelimeleri dudaklarımdan dökerken kısa bir duraksamayla ismini mırıldandım.

"Bars gelmiş, Önsal'ı da aşağıya getirir misin?"

"Hani sabah gelecekti," diye sorgulayınca karanlığa derin bir soluk bıraktım ama benim geri cevap vermememden anlamış olacak ki istediğim cevabı verdi."Hemen geliyorum." Açıkçası daha fazla konuşmak zorunda kalmadığım için rahat hissettim çünkü sesimi doğru dürüst bulacağımı bile zannetmiyordum.

Telefonu geri cebime koyduğumda neden hala pençelerimi çıkarıp üstüne atlamak yerine sessiz kaldığımı sorgulamadan edemedim.

Kollarım hala bedenime sarılıyken sırtımı dönmemeye baya çaba sarf etmiştim. Aslında dürüst olmak gerekirse sadece yüzünü görmekten kaçınıyordum. O sırada ensemde hissettiğim sıcak nefesle birlikte dişlerimi sıktığımda aynı anda belimi çevreleyen eller hızla beni göğsüne çekti. Sırtım göğsüne sertçe çarptığında dişlerimi de dudaklarıma geçirmiştim. Açıkçası yüzünü görmemek derken böyle bir şeyi kastetmiyordum.

Hemen ardından kollarını çekmesi için onu zorlayacakken omzumda ağır bir baskı hissettim. Suratını omuz hizama getirmiş ve kulağıma yaklaşmıştı. Göz kenarından baktığım bu hareketine ifadesizliğimi takındım çünkü aynı ifade onun yüzünde de geziniyordu.

Bomboş gözler.

Ruhsuz bedenler.

İlk defa onunla aynı uyumu yakaladığımızı düşünüyordum.

Kulağıma doğru verdiği sıcak nefesleri sıklaştığında gözlerimi yumup açtım. "Sana kalpsiz olduğumu söylediğimde inkâr etmeni isterdim, hatta kırabileceğin bir kalbim olduğunu görmeni bile isteyebilirdim... Sen bunu savunmaya devam ettikçe de biz hep düşman kalacağız Alvina." Usulca sözlerini kulağıma fısıldayan sesine hitaben gözlerimi kırpıştırırken o da devam etti.

"Hayalini kurduğun gibi sana boyun eğmeyeceğim," dedikten hemen sonra sertçe ittirdiği bedenimle adımlarım tökezledi. Çok geçmeden elimi kenarında durduğum duvara yasladığımda tekrar normal pozisyonuma dönmüştüm. Ardından ağır bir edayla ona dönerken kalbimin ritmini değiştirenin ne olduğunu düşünüyordum. Belki de sözleriydi, hatta belki de hareketleri bile olabilirdi.

Ama bir şeyler fazlasıyla ağır gelmişti.

Ağırlaşan göz kapaklarımı kısarken binanın oradan yüksek ayak sesleri kulağıma doldu o yüzden çıtımı dahi çıkarmadım ama gözlerimi yüzünden de bir türlü çekemiyordum. Şimdi de rolleri değişmiş gibiydik. Şuan yüzüme bakmayan ise Bars'dı.

Odağını sadece binanın oraya sabitlemiş o tarafa bakıyordu, zaten birkaç dakika sonra da Barlas nefes nefes yanımıza gelmişti. Ladin'i aralarında görmeyince sessiz kalmakla yetindim. Geldikleri anda herkes yerini aldığında hareketleri aceleciydi. Önsal, Barlas'ın arkasında öylece bana bakıyordu. Şuan ki sakin görüntüsü bir hayli beni şaşırttı ama bunu belli etmek yerine dikkatimi sadece Barlas'a verdim.

"Alvina istersen Ladin'in yanına git, geç oldu. Bars'ı ben gönderirim," deyince hafifçe başımı sallayarak onu onaylamış bulundum çünkü daha fazla ayakta duracak halim yoktu ama ona rağmen bir süre yerimden kıpırdayamamıştım. Sanki adımlarım gitmemek için direniyordu, bu halimi fark eden Barlas ise anlayışla yüzünü yumuşattı.

"Seninle gelmemi ister misin?" Ona cevap vermek istiyordum ancak kelimeleri bir türlü toparlayamıyordum. O da bana zaman tanır gibi iyice yanıma yaklaştığında eli omzuma yerleşti.

"Alvina iyi olduğuna emin misin?" diye sorduğu anda bakışlarım Bars'ı buldu. Hala binaya doğru baktığını gördüm. Barlas'da kime baktığımı anlamış gibi beni hafifçe sarstı.

"Alvina?" diye tekrarlayınca sertçe burnumu çektim.

"İyiyim merak etme, eve kendim gidebilirim." Dudaklarımdan dökülen kelimelerle rahatça geri çekildiğinde bakışlarıyla etrafı kolaçan etti.

"Peki o zaman evde görüşürüz."

Onu onayladıktan hemen sonra geri çekildiğimde adımlarımı eve doğru yönlendirdim. Hala yaşanılanların etkisinde gibiydim. Konuştuğumuz cümlelerin izleri sanki zihnimi çepeçevre sarmıştı.

Kaldırımdan geçerken gözümü alan bir farla elimi gözlerimin hizasına kaldırmak zorunda kaldım. Zar zor gördüğüm arabanın plakası nedense tanıdık geliyordu. Merakla başımı eğip dikkatle bakmaya çalıştım.

"Alvina?" Gitmediğimi fark eden Barlas ise merakla beni izliyordu. Onunla birlikte sonunda Bars'ın gözleride bana döndüğünde hiç dikkatimi bozmadan tekrar arabaya doğru baktım o anda göreceğimi zaten en net şekilde görmüştüm. Ela gözler keskinliğini korurcasına bana kilitlenmişti. İlk başta yanlış gördüğümü sanıp gözlerimi kapatıp açtım ama hala buradaydı.

"Barlas... O burada," derken toprak zeminde yankılanan seslerle yanıma yaklaştıklarını anladım. Barlas'da benimle aynı yöne bakıyordu. " Kutan mı o?" diyerek bir cevap beklediğini belirtince kafamı salladım.

"Neden birden herkes buraya geldi?" diye sorduğumda sorgulayıcı bakışlarını Bars'a döndürmüştü. "Sen hani yarın gelecektin?" Onun konuşmasına karışmak yerine Kutan'a bakmaya devam ettim.

Üzerine giydiği beyaz gömlek ve siyah kot pantolonuyla arabanın içinde oturuyordu. O sıra kulağım Bars'ın vereceği cevaptaydı. "İçim rahat etmedi bende erken gelmek istedim," dedi mekanik bir tavırla ayrıca sert çehresi hala gerginliğini koruyordu.

Yalancı.

Gözlerimi bayıp eve yöneldiğimde arkamda hissettiğim gözlerin çoğaldığını hissedebiliyordum.

"Alvina nereye? Lan ben ne yapacağım bu adamlarla?" Barlas'ın yüksek sesi sitem doluydu. Bende adımlarımı kesmeden sesimi yükseltip konuştum.

"Boşversene, Bars'a arkadaşını teslim ettikten sonra eve gel," dedim.

Ardından apartmandan içeri girip kapıyı kapattığımda merdivenlerle çıkmak yerine asansöre bindim. Arkamdan kapanan kapıyla huzurlu bir gülümsemeyi yüzüme kondurmuştum çünkü onların beni istedikleri gibi görmelerini istemiyordum.

Aynadan baktığım yüzümde kırmızı lekeler belirmişti ellerimi hafifçe yanaklarıma bastırıp geri çektim. O anda evime geldiğimi belli eden sesle birlikte asansörden çıkınca evimin kapısının açıldığını gördüm." Kızım sen harbi manyaksın," diye hayıflanan Ladin'de merakla gözlerini irileştirdi. "Hemen ne olduğunu anlatıyorsun," dedi sabırsızca.

Sabırsızlığına omuz silkip içeri girdiğimde kenarda durup ayakkabılarımı çıkardıktan sonra içeri geçtim. Arkamdan hızla yaklaşan adımlara göz ucuyla bakıyordum. Salonumdaki ikili koltuğa oturduğumda üzerimdeki hırkayı çıkartıp kenara fırlatmıştım. "Ne duruyorsun kızım anlatsana." Sitem dolu sesini tekrar duyumsadığımda bu sefer istediğini sunmak için bir süre bekledim ve sertçe sıvazladığım yüz hatlarımı mavi gözlerine çevirdim.

"Hepsi aşağıdalar." Bıkkın bir tavırla konuşurken bile sadece Bars'la olan konuşmamı düşünüyordum çünkü şuan diğerlerinin gelişi pek umurumda olduğu söylenemezdi.

"Hepsi?"

"Kutan'da geldi."

Başımın belası eksik kalır mı hiç?

"Hadi canım!" Ani tepkisi yüzünden dik dik ona baksam da şok olmuş yüzü konuşmamı engellemişti." Ne işi varmış burada?"

"Bilmiyorum ki, zaten bende tam eve girecekken fark ettim," dediğimde afallamayla ensesini ovalıyordu. "Hepsinin aynı anda senin peşine düşmeleri çok garip," deyince bu düşüncesini bende onaylamıştım ama bunun haricinde düşünecek bin ton soru daha vardı.

Bars'ın tepkileri olsun, Önsal'ın bir anda durulması ve Kutan'ın beklemediğim anda evime gelmesi kafamda dönüp duran soruların başını çekiyordu.

Acaba Kutan ne zamandır bizi gözetliyordu?

Eğer Bars'la olan konuşmamızı görmüşse kim bilir ne düşünmüştü.

"Alvina, şuan söyleyeceğim şey seni korkutmasın ama söylemezsem de içim içimi yiyecek." İnce bedenini koltukta hareket ettirirken bile iyi şeyler söylemeyeceğini anlayabiliyordum.

"Ladin," dedim ama bakışlarını durmadan kaçırdığı için yüzündeki ifadeyi çözemiyordum.

"Bence yalnız gelmediler yani Bars'ı tanıyorsam böyle plansız hareket etmez," diye düşüncelerime sert bir balta indirdiğinde kaşlarımı olabildiğince çattım.

"Ne demek istiyorsun?"

"Boynuna bakarsan anlarsın," der demez suratım yavaşça ifadesizliğe büründüğünde bir an gözlerimi dahi kırpamadım. Böyle bir şey yapmış olamazdı herhalde çünkü o hareketlerini sırf kolye için yapmış olması imkansızdı.

Dudaklarımın gerildiğini hissederken boğazımdaki yumru da kendini apaçık belli etti.

"Alvina..."

"Kahretsin!" Sesim evin içine dolduğu anda Ladin kaskatı kesildi. Ondan bakışlarımı çektiğimde gözlerimi sımsıkı kapatıp geri açtım. Şuan aşağı inip boğazlarına yapışmamak için kendimi zor tutuyordum. Derin nefesler almaya çalışsam bile ne titremelerim geçiyordu, ne de öfkem.

Yerimden kalkıp ayakta dik durmaya çalıştığımda Ladin hızla bileğimi kavramıştı. "Alvina ilk önce beni dinle," derken göz ucuyla baktığım mavi gözlerine tükürürcesine tısladım.

"Sus Ladin...Sinirliyim ve kalbini kırabilirim."

"Biliyorum, çok sinirlisin ama izin ver beraber bir şeyler düşünelim." Gözlerindeki ışık canlandığında gerilmiş dudaklarımı aralayıp bir cümle sarf etmeye çalıştım ancak akmamak için direnen gözyaşlarımı daha ne kadar durdurabilirdim bilmiyordum. Halimi yumuşak bakışlarıyla karşılayan Ladin ise beni yatıştırmak ister gibi gözlerime inatla bakmaya devam ediyordu.

Saçlarımda gezinen ellerini geri ittirmedim."Ne yapsak olmuyor, hala seni onlardan uzak tutamıyoruz." Hüzünlü sesi düşüncelerimi durdururken artık direnmem son bulmuş gibiydi. Yaşaran göz kapaklarımı yavaşça kapatıp açtığımda gözyaşlarım göz pınarımdan yavaşça süzüldü ve hıçkırığımı sonunda serbest bıraktım.

Sanki kalbime bıçak saplanıyormuş gibi bir hissediyordum. Bu berbat his bedenimi bir türlü terk etmiyordu. "Buna bile engel olamadık," derken hala sessiz sedasız saçımı okşuyordu.

Elleri zorla bedenimi dikleştirdiğinde göğsüm iç çekişlerle daha fazla inip kalktı ama ona rağmen ağzımı açsam içim soğuyana kadar çığlık atabilirmişim gibi geliyordu. Ladin nazikçe yüzümü kavrarken minik dokunuşlarla göz pınarlarıma parmaklarını değdirdi.

"Ağlama, halledeceğiz."

O anda zihnimde canlanan sahnelerle ağlamayı kesip ellerimin tersiyle akan gözyaşlarımı sildim. Yanlış hatırlamıyorsam ben Bars'tan önce zaten Önsal'a da yaklaşmıştım. Demek ki o kolye boynumda bayadır yoktu.

İç çekişlerim gün yüzüne çıktığında sertçe burnumu çektim. "Biraz bana izin ver," derken sesim hala kesik kesik çıkıyordu. Yine de dudaklarımı birbirine bastırdığımda uzun bir soluk aldım.

Acilen toparlanmalıydım.

Ama olmuyordu hala akmak için bekleyen yaşlarımı kesemiyordum o anda sert bir kapı çarpma sesi ile Ladin'de bende yerimizden sıçradık. Kıpkırmızı olmuş gözlerimi yukarı kaldırıp bakamıyordum bile. Sanki gücüm yitip gitmiş gibiydi.

Ladin'in kapı sesiyle birlikte fırlayan bedeni adeta öfke doluydu, hatta şuan gelen kişiyi parçalara ayıracak gibi bir hali vardı. Ona rağmen hiçbir tepki de bulunmadım, sadece durup bekledim. Bir süre öylece yerimde beklerken gözlerimi katiyen kapıya çevirmiyordum ama bir anda önüme atılan ayakkabılarla yüreğim ağzıma geldi.

Bunlar o gece giydiğim topuklu ayakkabılardı.

Önümde duran bedenin kıyafetlerini ağırca süzerken arabadaki bedeninin artık tam karşımda olduğunu gördüm. Ona ve arkasındakilere bakmak istemediğim için tekrar başımı yere doğru eğdim.

"Bana bak."

"Hangi yüzle buraya gelebildin?" Hayal kırıklığım sesime yansımıştı lakin o bunu umursamadı ve tekrar etti.

"Sana, bana bak dedim."

Bakmadım.

"Alvina bana bak!" diye diretince nefretle yüzümü buruşturdum ve başımı kaldırıp ona baktım ama bir an gördüklerimle kısa bir şok geçirdim çünkü Kutan yalnız değildi.

"Sizin evimde ne işiniz var?"

O sırada Bikem ağır adımlarla yanıma yaklaştığında gerilemeye vakit bulamamıştım bile. "Bazı şeyleri düzeltmeye geldik," diyerek arkasındaki kalabalığı gösterdi.

Gökay ve Önsal kapının arkasındaki duvara yaslı duruyorlardı. Alkan ise Bikem'in hemen arkasında dikiliyordu, Azra'da Ladin'in yanında usulca durmuştu ama onların aksine Bars ve Kutan önümde yapılı bedenleri ile birlikte dikiliyorlardı.

Hepsi buradaydı.

Sertleşen bakışlarım odağını bulmakta zorlandığında araya Barlas girdi. "Bence ben konuşsam daha iyi olur," diyerek Bikem'i geriye çekerken dudaklarındaki tebessümle yüzüme uzun uzun baktı.

"Evine öylece onları almak istemezdim ama Azra ve Bikem seninle gerçekten konuşmak istiyorlardı. Bende o iki kızın niyetini bildiğim için geri çeviremedim," diye açıkladığında tepkisiz kaldım çünkü dudaklarımı doğru dürüst aralayamıyordum bile.

Halime anlayışla yaklaşan Barlas ise ellerini yüzüme yerleştirdi.

"Ama gördüğüm kadarıyla buraya gelmeleri seni baya üzmüş gibi. İstersen gönderebilirim." Yanaklarımda parmaklarını gezdirdiğinde dudaklarım şiddetini arttırdı ve gelecek olan patlamayı önleyemedim.

Sanki duygularıma karşı koymak kendimle savaşmak gibiydi.

Parmaklarına damlayan yaşlarıma uzunca bir iç çekti. "Kafamı sikeyim," dediğinde dişlerini sıkıp yüzü kaskatı kesildi. Ardından beklemediğim bir hareketle alnıma ufak bir öpücük kondurdu. "Geldikleri için mi ağlıyorsun?" diye devam edince daha fazla kendini suçlamasına müsaade etmeden dudaklarımı araladım.

"Barlas...Kolyem yok," dediğim anda gözleri anlık donakalmıştı. Bir süre hiçbir şey diyemedi. Söylediklerimi algıladığı an ise direkt arkasını döndü ama Önsal anında Barlas'ı durdurmuştu bile. "Kolyeyi biz almadık," deyip savunmaya geçen Önsal ellerini havaya kaldırdı.

Eğer o kolyeyi Bars almış olsaydı baştan beri bana yaklaşması zor olurdu. Demek ki o kolye çoktandır boynumda değildi. Kafa karışıklığıyla elimi bu sefer boynuma yerleştirdim. Bakışlarım o sıra Bars'a kayınca düşüncelerimi dudaklarımı kıpırdatarak bırakıvermiştim."Barlas... Galiba gerçekten onlar almadı." Duraksayıp bir süre kendime izin verdiğimde mırıldanmaya devam ettim. "Çünkü Önsal'da bana çok kolay yaklaşmıştı, eğer o zamandan beri kayıpsa onlardan biri almış olmaz."

Düşünceli bir ifadeyle bütün gözler bana dönünce bile sadece Barlas'a odaklandım. "O kolyeyi kimin aldığını tahmin edebiliyorum sanırım," dedim ikna edici bir tavırla.

"Kim o zaman?" diye sorusunu ortaya atınca kendime zaman tanıyıp bekledim.

Hepsinde gezinen gözlerim durmadan aynı ifadeyle karşılaşıyordu. Dudaklarımdan çıkacak isim aralarından biri olur diye bekliyorlardı muhtemelen. "Galiba Araf'ın sesleri aldı," dediğim anda sanki büyük bir rahatlığa kavuşmuş gibiydim. "O kolye muhtemelen onlarında bana yakınlaşmasına engel oluyordu."

"İlk başta benim aldığımı mı zannettin?" Bars'ın keskin sesine hitaben bakışlarımı üzerinde dolaştırdım. Gözleri her zamanki gibi hırçın bir edayla bakıyordu. "Aklıma sadece sen gelmiştin." Onu kısaca cevapladığımda bu sefer Azra bir adım öne çıktı.

" Barlas bir şeyler yapmalıyız, biliyorsun-"

"Biliyorum, sana zarar veriyorlar." Kaygılı bakışları Barlas'ın yüzünde yer edinirken sadece susup olacakları bekledim. Çok geçmeden Bars'ın keskin yüz hatları Barlas'la karşı karşıya kaldığında artık Kutan'la yan yana gelmişlerdi.

"Diğerlerini çağırmamı ister misin?" Bakışlarında gördüğüm anlayış ve nezaket istemsizce kaşlarımı kaldırmama yetmişti çünkü Barlas'ı gerçekten abisi olarak görüyor gibiydi. Bunu fark ettikten sonra sertçe araya girdim." Hayır, kimse buraya gelmiyor hatta sizde hemen gidiyorsunuz. Hiçbirinizi etrafımda istemediğimi daha ne kadar söylemem gerekiyor!" diye bağırırken sesim haddinden fazla yüksek çıktı.

Söylediklerimle birlikte Kutan'ın ağır adımları dibimde bitince nefretle yüzümü buruşturdum çünkü sinirli olduğumu gördükleri halde ne Bars, ne de Kutan geri adım atmıyorlardı.

"Kimse hiçbir yere gitmiyor, sana da zarar vermeyeceklerini bilemezsin Alvina," deyince sinirle dudaklarımı kıvırdım. "Acaba bundan size ne? Onların bana zarar vereceklerini hiç zannetmiyorum," dedim kollarımı kavuştururken.

Bir kolyenin beni bu kadar ağlatacağını söyleseler asla inanmazdım.

Buna inanmak istemezmiş gibi kafasını iki yana salladığında ela gözleri sanki gittikçe koyulaşıyor gibiydi. "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

"Çünkü benimle iletişime geçmek için bunu yapıyorlar," diye cevabımı verdiğimde aklına bir şey gelmiş gibi hemen tek kaşını kaldırdı.

"O zaman kolye uyuduğunda seni görmelerini engelliyordu," diyerek tahminini dile getirince onu onaylamıştım.

"Aynen öyle, şimdi siz bu evden defolup gideceksiniz bende güzel bir uyku çekeceğim. Sonra da onlardan o kolyeyi alacağım." Kendimden emin sesim konuşmamızı bıçak gibi kestiğinde yalpaladığını hissetmiştim ama duygu geçişleri o kadar hızlıydı ki bir türlü tutturamıyordum. Doğru gördüğümden bile emin değildim.

"Alvina..." O sırada Azra'nın kısık sesi Kutan'ın konuşmasına izin vermemişti. "Bırak da bu sefer sana yardım edelim, inan bana artık ne yalan, ne de planlar olacak. Sadece biz bize kalacağız...İlk günlerde ki gibi," dedi son bir çareyle.

"İlk günlerdeki gibi mi? Sen buna cidden inanıyor musun?"

"Biliyorum bunun altında belki bir şeyler arıyorsun ve böyle davranmak da sonuna haklısın. Bende olsam şüphelenirdim ama bize bir şans daha versen olmaz mı?" diye sorduğunda gözlerinde gördüğüm ışıltıyla kafam allak bullak oldu.

"O şansı hak ettiğinizi düşünmüyorum, beni hayal kırıklığına uğratmaktan başka hiçbir şey yapmadınız," dedim onu kıracağımı bildiğim halde.

"Hayal kırıklığı insanı güçlendirir, bence bunu unutma." Gökay'ın beklemediğim anda gelen cümlesine karşı afalladım ama benim yerime Azra'nın alayla gülümsemesi gecikmedi. Fırsattan istifade onları tek tek süzdüğümde aklıma gelen fikirle boğazımı temizleyip söze girdim.

"İstediğin yanımda kalmak mı?" diye sorduğum anda Azra başını çevirip hemen kafasını sallamıştı."İstediğim şey hepimizin tekrar bir araya gelmesi," deyip arkadaşları adına da konuştu.

"O zaman yeni bir anlaşmaya hazır ol."

"Ne anlaşması?"

"Aleda Taşkın... Benimle birlikte ondan intikam almanı istiyorum," dediğimde Bars'ın keskin bakışlarını üstümde hissedebiliyordum ama o konuşmadan araya Önsal atlamıştı. "Ne saçmalıyorsunuz lan siz?" diyen Önsal'a hitaben dudaklarımı ıslatıp devam ettim. "Ondan intikam alacağımı hepiniz biliyor olmalıydınız," diyerek gözlerimi kısarken Bars şiddetli bir edayla araya girmeye çalıştı.

"İlk intikamım Baran olacak demiştin, Aleda nereden çıktı?" diye sorduğunda kollarımı kavuşturup çok kısa bir süre Barlas ve Ladin'e baktım. Olumsuz hiçbir bakışlarını yakalamamıştım, demek ki bu anlaşmamı tehlikeli bulmuyorlardı.

"Fikrim değişti, Azra ile birlikte Aleda'yı halledersek belki keyfim yerine gelebilir," deyip pişkin bir tavırla dudaklarımı kıvırdığımda saatlerdir konuşmayan Alkan'ın bile sonunda dudakları araladı.

"Alvina, hepimiz Baran'ın elinde bir piyonuz ve Aleda bunu isteyerek yapmamıştı eminim," dedi bir etkisi olmayacağını bilmesine rağmen.

Piyon olan sadece onlardı, ben değil.

"Bu söylediğinden birbirinize ne kadar bağlı olduğunuzu mu anlamalıyım Alkan?" Tam isabetli sorum istediğini almak için yol çizmeye başlayınca aralarında nasıl bir bağ olduğunu artık öğrenmek istiyordum.

"Ne kadar inkâr etsek de bazı durumlarda birbirimize yardım etmek zorunda kalıyoruz. Buna tam olarak bağ denilmez, bence hepimiz birbirimize destek olmalıyız." Uzun soluklu bir açıklamayla beni sustururken ne demek istediğini anlıyordum.

Belki Barlas'da bu yüzden bazı zamanlar bir araya geliyoruz demişti.

"Baştan beri hepiniz bana düşman kesildiniz, hatta ne yaşadığımı bile önemsemiyordunuz... Gerçekten şaka gibisiniz," dediğim anda söylediklerime kimse çıtını çıkarmamıştı çünkü haklı olduğumu biliyorlardı. Ladin ise yavaş adımlarla yanıma gelip sırtıma kolunu doladı, açıkçası tam yanımda durması iyi hissettiriyordu. Şuan birinin desteği fena olmazdı.

"Anlaşmayı kabul ediyorum, kimden intikam alacaksan yanındayım, bu kişi Aleda olsa bile." Azra'nın cevabıyla bir an neye uğradığımı şaşırdım çünkü anlaşmayı sunarken bile kabul edeceğine ihtimal vermemiştim ama gözleri o kadar kararlı bakıyordu ki ben dahil herkesin ona dönmesine neden oldu.

Azra'nın gözlerinde parıldayan intikam ateşi benim tebessümümle daha çok harlandı.

Bölüm Sonu

Continue Reading

You'll Also Like

6.8K 603 8
facts ¡Semekook¡
2.3M 63.5K 28
Hikaye de yetişkin içerik bulunmaktadır! Bunu bilerek okumanızı tavsiye ederim. "Seni meşgul ediyorum bu saatte ama dün telefonum sende kalmış onu al...
37.8K 2.7K 50
# Gençkurgu-- Fantastik # # 1. Akademi # 1. Efsane # 1. Ejderha # 2. Savaş # 1. Büyü - Düşünsene, sen büyünün her şey olduğu bir dünyada, zerre ka...
111M 4.5M 157
''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' --- Zeynep, kendini yeni okuluna başladığı...