KARANLIK ŞEHİR

By gaslann

904K 35.2K 4.9K

Bir mafya hikayesi... YAYINLANMA TARİHİ: Şubat 2021 © HER HAKKI SAKLIDIR © More

❤❤
TANITIM
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM 'CEM'
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM 'HAKAN'
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM 'ALİ'
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM ♦ I. KİTAP SONU
'KAYIP I'
'KAYIP II'
79. BÖLÜM
80.BÖLÜM
81. Bölüm
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88.BÖLÜM
89. BÖLÜM

57. BÖLÜM

6.4K 401 52
By gaslann

Müzik: Demet Evgar / Fark etmeden

Fark etmeden senin olmuşum...

Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

Arabalardan biri soluma yanaştığında bakışlarımı anlık arabaya çevirdim. Arka camı aşağı doğru açıldı. Arabanın içindeki kadın Nil'di. Ayrılmak istediğim, nefret ettiğim nişanlım. Şimdi de beni öldürmeye mi çalışıyordu

Solumdaki ve arkamdaki arabaları umursamayarak aniden frene bastım. Hızlıydım. Ani frenden dolayı bedenim öne doğru savruldu. Benden böyle bir hamle beklemedikleri için Nil'in olduğu araç önümde hala gidiyorken, arkamdaki araba, benim arabama çarptı. Büyük bir ses çıktı. İyiydim. Geçmişte kalan kurşun yarası canımı acıtmıştı ama iyiydim. Öfkem arşa çıkmıştı.  

"Hakan" diye bağırarak topuklu ayakkabılarıyla bana doğru koşmaya başladı. Ben de ellerimle hala direksiyonu sıkı sıkı tutuyordum. Nefes nefese kalmıştım. Öfkem bedenime büyük geliyordu ve bundan Nil'in nasiplenmesine ramak kalmıştı. 

Cama vuruyor, bir yandan da bağırıyordu. "Hakan aç kapıyı. Bir şey oldu mu?" vurmaya devam ediyordu. "Geri zekalılar. Nasıl çarparsınız arabasına"  diye arada yanındaki adamlara da bağırıyordu. 

En sonunda birden kapının kilidini açıp, dışarı çıktığımda kapıyla birlikte itekledim onu. Sendeleyip bir kaç adım geri gitti. Sert bir şekilde karşısında durdum. Ellerimi arkada birleştirmiş yumruk yapmıştım.

"İyi misin?" dedi şaşkınlığını üzerinden atıp bana doğru gelirken. "Yaralandın mı, bir şey oldu mu?"  Ellerini vücudumda gezdirmeye başlamıştı.

"Bırak!" diye bağırdım. Ellerini tutup kendimden uzaklaştırdım. Artık içimde tutamazdım. Her şey bitecekti, az kalmıştı. Çoğu şeyi hazırlamıştım. Karşımdaki kadın ve ben yakında ölecektik. Sevdiklerime bir daha zarar veremeyecekti.

"Ne bu, beni takip mi ediyorsun?" diye sordum hiddetle. Üç araba korumayla gelmişti yanıma.

"Hayır, takip değil. Denk geldik sadece" dedi Nil. Başka insanlara yalan söylerken profesyoneldi. Ama benim karşımda gözlerini kaçırıyor, farkında olmadan parmaklarıyla oynuyordu.

"Burada?" dedim sorgularcasına. Ellerimi iki yana açıp, kimsenin olmadığı etrafı gösterdim. "Burası tesadüfler için uygun bir yer değil!"

Bana yalan söyleyemeyeceğini daha öğrenememişti. Yalanlarına inanmış gibi yapıyordum sadece. Öyle yapmak zorundaydım. Ama artık öyle bir şey yapmama gerek yoktu. 

Etrafındaki adamlara başıyla işaret verip yanımızdan uzaklaştırdığında, birkaç küçük adım atıp yanıma yaklaştı.

"Bulut'un yanına gittiğini biliyorum Hakan" dedi. Yumruklarımı iyice sıktım. Ezgi'yi koruyacak adamları yanlış mı seçmiştim yoksa? Kalbim titredi bir an.

"Sadece sana değil, bana da çoğu kez teklif getirdiler. Babamı ve diğerlerini söylemem için. Tanıyorum üçünü de. Ne konuştuğunuzu bilmiyorum ama her ne ise bana anlat. Sana yardım ederim." Dedi. Gözlerimin içine bakıyor, cilveyle konuşuyordu. Ellerini yakama götürüp oynamaya başladı.  Hala konuşabiliyor olması canımı sıkıyordu.

" Bana yardım edeceğin bir konu yok. Olsa da senin yardımını istemem ben" dedim umursamaz tavırla. Yakamdaki ellerini tutup itekledim.   "Ne istiyorsun?" diye devam ettim. Çünkü o aval aval yüzüme bakıyordu sadece.

"Benimle gel. Sana göstermem gereken bir şey var" Eliyle ilerideki tek sağlam kalan arabasını gösterdi ve arabaya doğru yürümeye başladı.

"Seninle geleceğimden nasıl bu kadar eminsin" diye sordum dişlerimin arasından. Adımlarını durdurup bana baktı. Bana göre oldukça sakindi.

"Gelmek zorundasın Hakan. O kızla ilgili" dedi. Son damlaydı işte. Taşmaması için savaş verdiğim öfkemi burada bu kadının yüzüne kusmam için bir sebepti bu. Ezgi'den bahsetmesi yeterliydi benim için.

Hızla gidip parmaklarımı boynuna sardım. Ağzımdan tükürükler saçarak "Bir daha beni tehdit etme. Hem de Ezgi'yi kullanarak. Ezgi'nin adı bile çıkmayacak o dudaklarından" diye hırladım. Bu hareketlerim, daha önce yapılması gerekenlerdi. Buna ve diğerlerine asla boyun eğmemeliydim. Hata benimdi ve düzeltmek için elimden geleni yapacaktım.

Kendi boynumda hissettiğim keskin bir sızlamayla, Nil'in boğazını saran parmaklarım gevşedi. Yüzünde pis bir gülümsemeyle bana bakarken, gözlerimi sabit tutamadım. Ve beni tutan kollara kendimi bıraktım.

Gözlerimi açtığımda ilk aklıma gelen Ezgi'ydi. Başımdaki keskin acıyı umursamadım. Onun yanında olmam gerekirken neredeydim acaba? Sırtımı yattığım yerden doğrultup oturur pozisyona gelip etrafa göz attım. En son Nil'in boynuna sarıldığımı hatırlıyordum. Böyle güzel bir yerde uyanacağımı düşünmemiştim. Hızla yataktan kalkıp, kapıya doğru ilerledim. Saat kaçtı acaba? Telefonum en son arabadaydı. Orada mı kalmıştı yoksa Nil'de miydi? Alacağım intikam çok gecikmeyecekti belli ki.

Kapını kolunu çeviremeden, kapı başkası tarafından açıldı. Nil içeri girdi. Elinde bir içki şişesi ve iki kadeh vardı. Üzerine de gayet açık bir elbise giymişti. Midemi bulandıran parfümünü boca etmişti yine üzerine. Bir insanı sevmeyince, onunla ilgili hiçbir şeyi de sevmiyorsunuz. Belki üzerindeki kıyafet, parfüm çok güzeldi. Ama onu taşıyan kişi çirkin olunca, işe yaramıyordu.

"Uyanmışsın" dedi sessizce içeri girerken. Belli ki içmişti. Ve hala içmeye devam edecekti. Elindekileri odadaki masaya koyup, kadehleri içkiyle doldurdu. Birini kendi eline alıp diğerini bana uzattı.

Elindeki kadehi alıp duvara fırlattım. "Saat kaç ?" diye sordum. Ses tonumu sakin tutmaya çalışıyordum.

" Akşam 8 " oldu dedi. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Ezgi'nin yine beni yanlış anlamasından deli gibi korktum o an. Yine onu kandırdığımı düşünürse diye aklımı kaybedecekmişim gibi hissettim.

Önümde duran Nil'i kenara çekip kapıya doğru ilerledim. Hızla önüme geçip ellerini göğsüme koydu.

"Dur " dedi yalvaran gözlerle bana bakarken. Onu ilk defa bu kadar dağılmış görüyordum. Ama umurumda değildi. Umurumda olan kadın beni bekliyordu ve kim bilir ne haldeydi. Göğsümdeki ellerini bileklerinden tutup onu kenara ittim.

Birkaç adım atmıştım ki, kırılan cam sesi doldurdu kulaklarımı. Birden arkamı döndüğümde elindeki kadehi kırmış, kırıklardan da bir parça alıp boğazına dayamıştı. Kendi canıyla mı tehdit edecekti beni. Kahkaha attım o haline. Deli gibi gülüyordum karşısında.

"Sus" diye bağırdı ve elindeki camı iyice tenine değdirdi. Kan çıktığını fark ettim ama önemsemedim. Benim yapacağımı kendisi yapacaksa yapsındı. Benim için ölüm biraz daha yakınlaşırdı sadece.

Gülmemi durdurdum ve ona sabit bir şekilde bakıyordum. Gözlerimde hiçbir duygu yoktu. Eminim. Ezgi ile alakalı konuşacağını söylemişti güya. Her şeyi gibi o da yalandı. 

"Burası benim odam biliyor musun? Bir kere bile uğramadığım nişanlının odası." dedi. Ağlıyordu. Rahatça istediği zaman ağlayabiliyordu. Benim sevdiğimden alınmıştı ya bu hak. Ona zarar veren herkesi kendi gözyaşında boğasım geliyordu.

"Bir kere bile bakmadığın nişanlın. Bir kere bile sevmediğin. Dokunmadığın. Benimle ortak olmadın. Babamın kirli işlerini yapmayı çok mu seviyorum sandın sen. Seni kullanmak benim isteğim miydi?" diye bağırıyordu ama umurumda değildi. Ezgi beni bekliyordu. Aklım fikrim ruhum onunlaydı ama bedenimi bu kadın gasp etmişti.

"Nil" dedim soğuk sesimle. Birkaç adım atıp yanına yaklaştım. Boynundan aşağı ince kırmızı bir kan yolu oluşmuştu.

"Sen istemedikçe kimse sana zorla bir şey yaptıramaz, bunu en iyi ben bilirim değil mi?" dedim gözlerinin içine baka baka. Ağlamaktan nemlenmişti uzun kirpikleri.

Ardımı döndüm ona. Cevap vermesini beklemeden kapıdan çıkarken duyacağı şekilde bağırdım.

"İstersen öl Nil, umurumda değilsin!" dedim ve odadan çıktım. Arkamdan bağırma ve kırıp dökme sesleri geliyordu. "O kızı mahvedeceğim." diye bağırıyordu. Sen Ezgi'ye dokunamadan ben seni mahvedeceğim dedim içimden. Sadece az daha bekle ecelini. 

Hızlıca dışarı yürüdüm.  Nil'in kendi eviydi burası. Hiç gelmemiştim ama bana fotoğraflarını atmıştı. Nişanlandığımızda babasından ayrılıp, ayrı eve çıkmıştı ve bana bu evi anlatıp duruyordu.  Koruma doluydu etraf. Adamlar bana ne yapacaklarını bilmez bir şekilde bakıyorlardı. Cesaret edip beni engelleyemiyorlardı.

Korumalardan, Nil'in olduğu arabayı süren adamı tanıdım. Yanına büyük birkaç adımda gidip avuç içimi açtım. Anlamaz şekilde suratıma baktığında bağırdım.

"Telefonumu ve araba anahtarı ver lan!" Telaşla önce Nil'in odasının camına baktı. Ben de başımı kaldırdığımda Nil camdan bize bakıyordu. Az önceki kadına göre oldukça güçlü duruyordu. Oyuncunun tekiydi.

Adamı başıyla onayladığında, avucumun içine telefonum ve bir araba anahtarı kondu. Öfkeli bakışlarımı adamdan çekip anahtarın farını yaktığı arabaya doğru ilerledim.

Arabayı çalıştırdım. Nil'in evinden yeterince uzaklaşınca, arabayı uygun bir yere park edip telefonumu açtım. Bir sürü bildirim düşmüştü ekrana. Onları şimdilik erteleyip hemen Adem'i aradım. İşlerin nasıl gittiğini öğrenmem gerekiyordu.

"Abi?" dedi Adem telaşla. İlk çalışta açmıştı telefonu.

"Bir şey mi oldu Adem" diye sordum. Sesindeki endişe korkutmuştu. Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı.

" Yok abi, dediğin her şeyi hazırladık. Ezgi Hanım içeri girdi. Bir sorun yok. Ama hala Serdar Koçar, oğlu ve kızı gelmediler" dedi. Gelemezdiler çünkü Nil benimleydi. Bir arada gitmeleri, göz boyamaları gerekiyordu. Kızları biraz geç kalmıştı. Bana yaptığı şeyi ödetmek için vaktim yoku. Yoksa o partiye hiç gidemeyebilirdi bu gece. Derin bir nefes aldım içime.

"Tekne hazır mı?" diye sordum. Planın dışında bir olay oluşursa, ileride bizi bekleyecek bir tekne ayarlamalarını söylemiştim. Umarım gerek kalmazdı.

"Hazır abi, burada bir durum yok. Senden haber gelmeyince endişelendik sadece. Sen iyi misin?" diye sordu.

"Adem kes gevezeliği. Ezgi'ye iyi bakın" deyip telefonu kapattım. Benim iyi olup olmamam önemli değildi. Sadece o iyiyse ben de iyiydim. 

Telefonu kapatıp, gelen bildirimlere baktım. Ezgi'nin beni aradığını gördüm. Bir çok kez aramıştı hem de. Sonra sesli bir mesaj düştü ekrana. Titreyen parmaklarımla mesajı açtım.

"Hakan, neredesin? Korkuyorum"

Nefesim kesildi. Korkusunu kalbimin derinliklerinde hissettim. Kahretsin ki yine yalnız bırakmıştım onu. Korku dolu sesi kulaklarımda çınlıyordu şimdi.

Hemen arabayı çalıştırıp gazı kökledim. Bir an önce yanına gidip korkularını dindirmek istiyordum. Sen korkma diye uğraşırken, yine sana zarar verdim. 

Arabayla teknelerin olduğu marinaya geldiğimde Serdar ve çocukları da yeni gelmişlerdi. Nil saatler önce gördüğüm kadın değildi şimdi. Bu kadar kısa süre içerisinde hazırlanıp, yüzüne takındığı kötülük maskesini değiştirmişti. Herkese gülümsüyor, iyiymiş imajı çiziyordu. Midemi bulandırıyordu her hareketi.

Arabanın camına tıklatıldığında bakışlarımı tekneden alıp, cama çevirdim. Adem'di gelen. Hemen camı açtım. Bana uzattığı poşeti alıp, içindeki garson kıyafetlerini giydim. Ezgi'yi görmeye çalışsam da görememiştim. Ne haldeydi hiç bilmiyordum. Korkuyorum demişti bana. Kalbimin acısı artarak devam ediyordu. Onu görene kadar da geçmeyecekti. 

Hızla arabadan inip yüzümü diğerlerine göstermeden tekneye bindim. Hava-i fişekler patlamaya başlamıştı. Çalışılanlarla sorumlu olan kişi bizim adamımızdı. Ezgi'yi biliyordu. Ona yardım edecekti çaktırmadan. Beni gördüğünde de başıyla bir selam verdi ve Ezgi'nin gittiği yönü tarif etti.

Herkesin dikkati gökyüzünde patlayan rengarenk fişeklerdeydi. Bundan faydalanıp Ezgi'nin gittiği yere doğru ilerledim. Bir sürü oda vardı. Hangisinde olduğunu bilmediğimden uygun bir yere geçip bekledim. Birazdan çıkacaktı nasıl olsa. 

Hava-i fişeklerin sesi kesildiğinde Ezgi'de bir odadan çıktı. Tam adım atacaktım ki arkasında beliren kişiyle kaşlarımı çattım. Emre Ezgi'yi görmüştü ve yanına doğru geliyordu. Ezgi panik yapmadan bana doğru yürümeye devam etti. Tam yanıma geldiğinde kolundan tutup, onu odaya çektim ve kapıyı kilitledim.

Arkamızdan gelen seslere aldırmadan karşımdaki kadına baktım. Aramızda mesafe yoktu. Sırtını kapıya yaslamıştım ve elimle ağzını kapatmıştım. Beni tanıyamamıştı ilk. Gözlerindeki rahatlamayı gördüğümde yavaşça ellerimi dudaklarından uzaklaştırdım.

Sarı saçlarını, mavi gözlerini saklamıştı. Her haliyle güzel, her haliyle büyüleyiciydi. Güzel sesiyle adımı seslendi. Şaşkındı.

"Neden korktun" dedim. Yüreğimdeki sızı tüm bedenime yayıldı. " Seninleyim dedim, geleceğim dedim, korkma" diye devam ettim. Gözlerinde hala korkuyu görüyordum çünkü. Titriyordu tüm bedeni.

Alnına dudaklarını değdirdim. Tüm korkularını, acılarını kendime almak istedim. Bir öpücük bunu yapabilir miydi?

Kapı neredeyse kırılacaktı.

Güzel yüzünü avuçlarıma hapsedip "Gitmemiz gerek" dedim fısıltıyla. "Gidelim" dedi hemen. Benimle gelmeyi kabul etmişti. Şimdi benimle gelecekti ama bu son olacaktı. Bundan sonra gideceğim yer, onun asla uğramasını istemediğim yerdi.

Elini, avucumun arasına alıp, odanın penceresinden dışarı çıktık. Peşimizden bizim olduğumuz yere doğru koşan korumaların sesi geliyordu. Başka çaremiz yoktu. Buradan elimizi kolumuzu sallayarak çıkamayacaktık artık. Tekneye kadar yüzmek zorundaydık.

Son kez yüzüne baktım. Korkuyla etrafa bakıyordu. Sonra silah seslerini duydum ve hiç düşünmeden Ezgi'yle birlikte soğuk, karanlık suya atladım. Ona tekneye kadar yüzmesini söylemiştim. Ama yüzme biliyor muydu onu bile bilmiyordum. Demiştim ya, ben sevdiğimin acılarından başka bir şeyini bilmiyorum diye. Acılarının en büyük sebebi olmaktan başka bir işe de yaramıyorum.

Tahmin ettiğim gibi olmuştu. Yüzme bilmiyordu. Bir kaç çırpınış sonrası iyice derine gömülüyordu.  Suya düşen mermilere aldırmadan başımı suya daldırıp geri döndüm. Ezgi denizin dibine doğru sürükleniyordu. Kolundan tutup onu kendine getirmeye çalıştım. Ama kendinde değildi. Yüreğim tekledi. Kendi ellerimle onu ittiğim su da ölecek miydi? Hayır ölüm benim hakkımdı.

Denizin üzerinde bir çatışma başlamıştı. Benim adamlarımla, Serdar'ın adamları çatışıyordu. Bizim üzerimizdeki dikkatler dağılmıştı. Sadece tekneye kadar yüzmek kalmıştı.

Ezgi de hiç hareket yoktu. Teknede ki adamlardan biri de denize atlamış bana yardım etmişti. Ezgi'yi teknenin zeminine çıkardığımızda, motoru çalıştıran kaptan denizi köpürterek hızla kıyıya doğru sürmeye başladı. 

Ezgi'm. Öylece yatıyordu. Hareketsiz, nefessiz. Üzerine eğilip nefesimi dudaklarından içeri üfledim. "Nefesim nefesin olsun Ezgi'm. Aç gözlerini" dedim acıyla. Bir daha, bir daha paylaştım nefesimi onunla.

Deli gibi üzerinde çırpınıyordum ama Ezgi'de hiç hareket yoktu. "Ambulans hazır beklesin karada" diye bağırdım adamlara. Kendimde olmam lazımdı. Ama çok zordu. Çok çaresiz hissediyordum.

"Ezgi" diye haykırdım sonra. Kendi ellerimle mi yapmıştım bunu? Onu herkesten korumak için çırpınıyordum ama kendi ellerimle ölüme mi atmıştım? Ne yapmıştım ben? Aklımı kaybetmek üzereydim.

Derin bir nefes alıp tekrar dudaklarından içeri üfledim. Ve bu sefer geri çekilmedim. Nefeslerimiz birdi şimdi. O nefes alamıyorsa, benim nefesim ona hayat vermiyorsa birlikte bu şekilde ölebilirdik.

Gözlerimi kapattım. Nefesim tükeniyordu. Gidiyordu.

Gitmedi. Birden hareketlenip, başını sola doğru çevirdi ve öksürmeye başladı. Derin bir nefes aldım ciğerlerime. Başını tuttum. Öksürüyor, yuttuğu suları geri çıkarıyordu. Başındaki peruğu düşmüş, kendi sarı saçları meydana çıkmıştı. Ellerimle yüzüne düşen saçları geriye ittim. Başını dizlerimin üzerine koyup, güzel yüzüne, nefes alışına baktım hayranlıkla. 

Öksürükleri azaldığında çatık kaşlarını bana doğru çevirdi. Bitkin görünüyordu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Hep böyle mi görmek zorundayım ben seni? Hep ölümün kıyısında olmak zorunda mısın? Nasıl bırakıp gideceğim seni?

Gözlerimin içine baktı. Titreyen elini, yorgun hareketlerle yüzüme kaldırdı. Yanağıma dokundu. Buz gibiydi teni.  Dudaklarını oynattı. Söylediği iki kelimelik cümle ile beni soğuk sulardan alıp, kızgın lavların arasına bıraktı.

"Seni seviyorum"  

Kalbi hissetmiş miydi bu sefer? 

Bölüm sonu...

Continue Reading

You'll Also Like

80.4K 3.8K 37
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...
195K 8.3K 24
İnsanların çoğunluğunu gıcık eden şey ebeveynlerin çocuklarının hayatlarına burunlarını soklarıydı. Avbanu'da bu durumdan gıcık alan insanlardan biri...
2.1M 87.8K 41
05*: Abinin ziyaretine çok güzel giyinip gelmişsin. 05*: Benim ziyaretime de bu şekilde gelsene. | Kitabımın kurgusu tamamen bana aittir. Herhangi bi...
6.8M 452K 81
Efsun Zorlu; atandığı Urfa'da mecburi hizmetini yapan tıp fakültesinden yeni mezun, çiçeği burnunda bir hekimdir. Daha mesleğinin ilk günlerinde, hen...