KARANLIK ŞEHİR

By gaslann

904K 35.2K 4.9K

Bir mafya hikayesi... YAYINLANMA TARİHİ: Şubat 2021 © HER HAKKI SAKLIDIR © More

❤❤
TANITIM
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM 'CEM'
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM 'HAKAN'
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM 'ALİ'
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM ♦ I. KİTAP SONU
'KAYIP I'
'KAYIP II'
79. BÖLÜM
80.BÖLÜM
81. Bölüm
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88.BÖLÜM
89. BÖLÜM

56. BÖLÜM

6.8K 360 71
By gaslann

Müzik: PERA / MUTLU OL

Sen mutlu ol, bana yeter  ...

Kalmak için ölürüm ama gitmek zorunda olmasaydım  ...

Yorum yapmayı, oy vermeyi unutmayalım. İyi okumalar :)

Yaşadığım süre boyunca, aldığım nefeslerin sebebini sorguladım. Dünyada bu kadar istenmiyorken neden nefes alıyordum mesela. Kimsenin sevdiği, arkadaşı, sevgilisi olmamıştım hiç. Bana biraz olsun yakınlık gösterenlere, on mislini veriyordum hep. Yine aynısını yaptım. Hakan'ın bana gösterdiği yakınlık, beni korumaya çalışması onu daha çok sevmeme neden oldu. Kerem ve Ali için de geçerliydi bu. Ama her zaman olduğu gibi içimdeki güzel duyguların çoğunu paylaştığım insanlar benden uzaklaştı, kaçtı, korktu. Beni sevmedi. Amcam yüzünden terk etti çoğu. Korktular benden. Deli bu dedi amcam herkese. Etrafımda hiç kimse kalmadı. Yine de iyi başardım. Bu zamana kadar güzel 3 dost biriktirdim. Aylin, Eda ve Çilem. Nur'u bu listeden sileli çok oldu. Diğerleri de belki bana bir amaç için yakındı. Bilmiyorum. Ama onları silecek kadar ömrüm yoktu artık.

Sondaydım. Denizin en dibine doğru çekiliyordum. Yine sevdiğim birisi itmişti beni bu karanlık sulara. Sevdiğim, kalbimin çoğunu ona bağışladığım adam. Benden uzaklaşmasını izledim suyun altında. Ben iyice dibe çökerken, o denizin üzerinde yüzüyordu. Arkamızdan ateşlenen silahların mermileri suya çarpıyor ve yavaşça aşağı süzülüyordu. Her şey gözlerimin önündeydi. Kollarım iki yana açılmıştı ve ölüm beni dibe doğru çekiyordu. Hayatımı mahveden yüzük ise elimin arasındaydı.

Tuzlu sudan acıyan gözlerimi kapattım. Çırpınışlarıma bir son verdim artık. Çoktandır ölmenin en iyi seçenek olduğunu düşünüyordum zaten. Ve şimdi sondaydım. Ama öncekilerden farklı olarak kalbimde bir pişmanlıkla ölüyordum şimdi. O bana beni sevdiğini söylemişti. Benim kadar mı seviyordu beni bilmiyorum ama sevgisinin ben de bir karşılığı olduğunu bilmesini isterdim. Yalandan değil bu defa. Gerçekten bağırarak onu sevdiğimi haykırmak isterdim. Pişmandım ve şimdi ölmek istemiyordum.

Gözlerimin yanmasına aldırmadan açtım kocaman. Çırpınarak denizin üstüne çıkmaya çalıştım. Her çırpınışımda daha da derine batıyordum. Elimde, hayatımın son günlerinin cehenneme çevrilmesinin başrolündeki yüzüğün takılı olduğu kolyeyle birlikte. Cehennemi yaşatmıştı ama bir yandan da beni onunla tanıştırmıştı. Bana iyi gelen şeylerin sonunda, hayat her zaman kötüyü de sunuyordu. İyiyi ve kötüyü ayrı ayrı hiç tattırmadı bana. Hakan'la iyi, güzel günlerde birlikte olmak isterdim. Kötülük olmadan.

Kurtulmak için, pişmanlığımı gidermek için her şeyi yapmıştım. Ama başaramadım. Sondu ve bitmişti.

Hakan'dan...

Ezgi. Pişmanlığımın adı. Ders aldım mı? Hayır. Hala onun canını yakıyorum. Güya onun iyiliği için. Elimden gelse tüm acılarını kendi sırtıma yüklerdim.

Ağlayamıyordu bile. Ondan bile mahrum bırakmışlardı. Ağlamamak için kendini tutması, titremeleri, bakışları. Kalbimi delik deşik ediyordu. Sonra saçlarına dokunduğumda kendini bana bir bırakışı vardı. Daha çok kahrediyordu beni. Benden medet umuyordu. Benim gibi kötü bir adamdan.

Beni beklediğini gördüm pencerede. Fotoğrafını gördüğüm o ilk anda kalbimin en ortasında başlayan yangın, iyice harlandı. Nasıl birisin sen? Sana yaptıklarımı nasıl affedersin?

Onu görmemiş gibi yapıp eve yöneldim. Hâlbuki deli gibi hasretini çekiyordum. Onu tam tanımıyordum, acılarından başka bir şeyini bilmiyordum ama asırlardır tanıyormuşum gibi hissettiriyordu bana. Değişik bir his. Daha önce hiç yaşamadığım bir his. Sanki içimde ona ait bir yer vardı da, geldiğinde ona ayrılmış bu özel yere yerleşti. Ruhum, kalbim, bedenim tamamlanmıştı hayatıma girdiğinde.

Ben ona gidemedim yine. Ama o koşarak benim yanıma kadar geldi. Hep o geldi ya zaten. Nefes nefese kalmıştı. Beni yakan sesiyle adımı seslendiğinde, ardımı dönüp o güzel yüzüne baktım. Mavi gözleri, sarı saçları akşamın karanlığında parlıyordu resmen. Bu kadına hep bir şeyler olmuştu, oluyordu. Telaşlandım. Yanına iki adımda ulaşıp, iyi olup olmadığını sordum. İyiyim dedi ama iyi değildi. Onu tanıdığım günden beri iyi değildi. Biliyordum.

Aylin için, sevdiklerim için dedi. Beni de sevdiklerinin içine dâhil etti. Hak etmiyordum ki. Bana beni sevdiğini söyledi. Bağırarak 'Seni seviyorum' dedi. Hayalini bile kurmamıştım. Beni sevmezdi. Sevemezdi. Benim gibi biri sevilemezdi. Hem de Ezgi gibi biri tarafından. İnanmadım.

İnanmadım. Hatta ona kalbinden gelmedikçe kurma bu cümleyi dedim. Ama o cümleyi kurarken içim yandı. Benden başkasına, kalbinden hissederek seni seviyorum dediğini düşündüm birden. Kaldırabilir miydim? Hayır, ölürdüm. 

Babamın ona dediklerini anlattı. Kendimden bile uzak tutamazken, benim de hayatımın celladı olan babamdan ve onun hayatından koruyamıyorum onu. Hiç bu kadar aciz hissetmemiştim. Anlattığım saçma planı, sahte yüzüğü kabul etti. Yine başkalarını kurtarmak için. Babamın oyununun içinde, benim oyunumu kabul etti.

Ona olan öfkemin çoğunluğu da bu yüzden. Kendine hiç değer vermiyor. Herkese gülümsüyor, yardımcı olmaya çalışıyor. Güçsüz bedeniyle, dimdik durmaya çalışıyor ya kötülerin karşısında. En kötüsünü kendine yapıyor. "Daha ağlayamıyorsun bile. Kime kafa tutuyorsun sen?" diye düşünmüştüm onu ilk gördüğümde. Ben olmasaydım sokaklarda geçen o bir ay içinde başına neler neler gelirdi. Ama sanki şimdi gelmedi mi? Yanındayım şimdi. Ne oldu? 

Bu düşünceler bana kafayı yedirtecek. Ne yandan bakarsam bakayım zarar görüyor. Etrafını çevrelemişler. Ben de dahil. Nasıl koruyacağım onu? Hem kendimden, hem diğerlerinden.

Hastanedeyken onu Ali ile sarılırken gördüm. Önce ilaçlardan hayal görüyorum sandım. Ama değildi, canlı kanlı karşımdalardı. O hissin tarifi yok. Ayağa kalkıp yıkıp dağıtmak istedim önce. Sonra ölmek istedim. En sonunda da onu istedim. Bencillikti. Ama onu başkasıyla görmek istemediğimi anladım o an. Ben bunu kabul edemezdim. O benim sevdiğimdi.

Gözlerinin içine bakarak ona onu sevdiğimi söyledim. Hissettiklerim bu iki kelimeye sığmayacak kadar büyüktü. Ama ona bunu hiç göstermedim. Görmek ister miydi ondan da emin değilim. Ona beni sevme dedim. İçimden de 'başkasını da sevme ne olur' diye yalvardım. O bunu duymadı. Sevgime karşılık verme. Verme ki, ben gittiğimde acı çekme. Acıların bitsin diye uğraşıyorum ben. Sevme ki benim yokluğum sana acı çektirmesin.

Seviyorum dedim ama tepki veremedi. Benden böyle bir şey beklemiyordu. Çünkü ona hep kötü davrandım. Kendimden uzak tutmaya çalıştım. Nil ona kafayı takmasın diye, ona bağırdım, zarar verdim. Kahretsin. Beni sakın affetme Ezgi.

Afallamıştı. Her şey üst üste gelmişti. Beni kocaman evde tek bıraktığında, derin bir nefes aldım. Her şeyi başlatma zamanı gelmişti. Ona acı çektirenlere misliyle karşılık verme zamanıydı.

Onu şaşırmış haliyle müştemilata gönderdikten sonra cebimden telefonumu çıkardım ve aramayacağımı söylediğim kişiyi aradım.

" Hakan, gerçekten sen misin lan?" diye açtı telefonu. Yıllardır beni yanına çekebilmek için elinden geleni yapıyordu. Artık onunla çalışmaya hazırdım. Tabii Ezgi'yi koruyacaksa.

"Bulut, bu gece buluşalım" dedim. Sesimdeki kararlılık beni bile şaşırtmıştı. Beş yıl önceki görüşmemizde asla onunla çalışmayacağımı söyleyen ben miydim gerçekten? 

"Buluşalım Hakan. Elin boş gelme sakın" dedi. Ne ima ettiğini anladım. Elim boş değildi. Ama şartlarımı kabul etmezse, ona sunacağım şeyden mahrum kalabilirdi.

Ona hiçbir cevap vermeden telefonu yüzüne kapattım. Buluşma yerini biliyordum. Bir çok kez zorla götürülmüştüm. Ama istediklerini vermemiştim. Şimdi benden istedikleri her şeyi alabilirler. Ezgi'yi kötülüklerin elinden kurtarmam gerek.

Planımın tamamını anlatmadım Ezgi'ye. Her zamanki gibi, sadece onun bilmesi gereken kısımları söyledim. Çünkü ona zarar veren bir karanlığı aydınlatsam, diğer karanlıklarda kaybolurdu. Bu şehrin karanlığı bitmezdi. Onu aydınlığa kilitlemem şarttı. 

Hızlıca arabaya doğru ilerledim. Ezgi'nin kaldığı müştemilatın tüm ışıkları sönmüştü. Uyumuştu sanırım. Uyurken çok güzel oluyordu. Hatta uykusunda dudaklarını aralayıp ağzını şapırdatıyor. Susuyor ama susadığının bile farkında değil. Her hareketi aklımda, ezberimde. Ölsem unutmam.

İstanbul'un biraz dışında dağlık bir bölgeye geldim. Arabayı, diğer sıralanmış arabaların arasına tek hamlede park edip, dışarı çıktım. Benim geleceğimi haber alan diğerleri de gelmişti belli ki. 

Bahçenin sonunda küçük, lüks bir kulübe vardı. Şuan beni izlediklerini biliyordum. Kendimden emin attığım adımlarla kulübenin kapısına bir kere vurdum.

"Ooo, Hakan'ım hoş geldin" dedi Bulut kapıyı açtığında. Böyle sıcak bir karşılama beklemiyordum. En son geldiğimde birbirimizin boğazını sıkıyorduk çünkü.

" Beni özlediğini bilmiyordum Bulut." Dedim içeri girdiğimde. Güçlü durmaya devam ediyordum. "Böyle bir karşılamaya gerek yoktu" dedim rahatça karşılarındaki deri koltuğa otururken. Bulut dışında iki kişi daha vardı. Yıldırım ve Koray.

"Senin gibi birini Bulut'un tek başına karşılamasına izin veremezdik" dedi Yıldırım. Bulut ve Yıldırım'ı iyi tanıyordum ama Koray'ı sadece bu ikilinin yanında görmüştüm o kadar. Konuştuğuna hiç şahit olmamıştım. Sessizce bizi dinliyordu her zaman ki gibi.

Bulut ve Yıldırım benim yaşlarımdaydılar. Ama Koray saçları ağarmış ihtiyar bir adamdı. Çoğu kez kendi içimde burada olma nedenini sorgulamıştım ama hiçbir zaman onlara sormadım. İyi biri olduğunu biliyordum sadece. Bu üçlü iyiydi. Kötülüklerin arasındaki iyilerdendiler.

Bulut'ta öksürerek varlığını belli edip yanımıza geldiğinde tam karşıma oturdu. Üçü de karşımdaydı şimdi. Heyecanlıydılar. Onlara bahsettiğim hediyeyi merak ediyor olmalıydılar. 

" Hakan bizimle olmaya karar vermişsin. Duyduğumda çok sevindim. Birlikte kazan kaldıralım lan. Yakalım İstanbul'u. Bu sefer evet de." Dedi Yıldırım. Sonunda sessizliği bozmuştu.

Burası Liman'ın paralel evreniydi. Aynı kafadaydı bu insanlar. Yakıp yıkar, insanlara işkenceler ederlerdi. Ama bir farkla. İyilere değil, kötülere işkence ediyorlardı. Benim babama baş kaldırmalarımı öğrenmiş, kötülüklerin babası olan o üç ihtiyarı bunlara teslim etmemi istemişlerdi. Kabul etmedim. İki yıl boyunca beni ikna etmeye çalıştılar. Ama benim konseyle uğraşacak gücüm yoktu. İsteğim yoktu. Sadece kendi hayatımı yaşamak istiyordum. Kötülüklere gözümü kapatmıştım çoktan. Beni insanların acısı ilgilendirmiyordu. Ta ki sevdiklerimin canı yanana kadar. Buna müsaade edemezdim. Babamla savaşmaya başladım ve bu insanlara gerek kalmadan başardım. Kendimden verdim ama sevdiklerimi kurtardım. 

Ama şimdi kendimi feda etsem bile kurtaramadığım biri var. Canımdan çok sevdiğim biri. İçime işlemiş, iliklerime kadar hasretini çektiğim biri. Belki de sonsuza kadar hasretim olacak. Ama iyi olacak. Bunu sağlamak için buradayım.

"Sizinle olmayacağım" dedim yerimde hafif kıpırdanarak. Bacak bacak üstüne atmış, bir elimi dizimin üzerine yerleştirmiştim. Güçlüyüm demek istiyordum. İçimden güldüm kendime. Sevdiğini koruyamayan bir acizim ben, ne güçlüsü.

"Sadece istediklerinizi vereceğim, ama karşılığında sizden alacağım bir söz var" diye devam ettiğimde, tüm dikkatleri bendeydi.

"Nedir o" diye söze girdi Yıldırım. Bulut ve Yıldırım iki kardeşti. Hikayelerinin ne olduğunu bilmesem de, bu şehrin kötülüklerine karşı savaş açmışlardı. Bütün kötüleri yakmak istiyorlardı.

"İstediğiniz belgeleri size vereceğim. Karşılığında..." dedim ve kısa bir süre duraksadım. Yaptığım şeyi sorgulamanın ne yeri ne zamanıydı. Artık çok geçti.

"Karşılığında?" diye tekrarladı Bulut gülerek. İkilemde kalmam hoşuna gitmişti.

"Ezgi'yi kurtaracaksınız" diye devam ettim. " Benden, çevremden, herkesten. Ona güzel bir hayat hazırladım. Sadece korunması gerekecek. Ben gittiğimde, o istediği gibi, hak ettiği gibi bir hayat yaşayacak. Bunun sözünü vereceksin bana." Güçlü sandığım sesim tekrar yerine gelmişti.

"Nasıl?" diye sordu ama Ezgi'nin kim olduğunu sormadı. Kaşlarım çatıldı istemsizce.

"Yapma dostum. Ezgi'nin kim olduğunu biliyoruz tabii. Anahtarın onda olduğunu da biliyoruz. Herkesten sonra öğrendik ama öğrendik. O kızın peşinde çok insan var. Belli ki senin için de değerli biri" dedi Bulut imayla. 

"Benimle canı için pazarlık mı yapacaksın lan" diye bağırdım. Kendimi tutamıyordum. Kahretsin ki, peşinde çok insan vardı. Onu öldürmek, ondaki bilgileri almak için sıra bekleyen bir sürü akbaba vardı. Tek başıma onu kurtaramazdım. Ve karşımdaki adamlar bunu anlamışlardı. Zaafımı.

"Sakin ol" dedi Yıldırım. Buluta sinirli bir bakış atıp tekrar bana döndü.

"Yengemiz sanırım" dedi benden saklamaya çalıştığı gülüşleri arasında. O benim sevdiğimdi, ama ben onun hiçbir şeyi değildim.

Benden bir cevap alamayınca tekrar devam etti konuşmasına. " Koruruz. Ezgi'nin hiç suçu yok. İyi biri. İyileri korumakta bizim işimiz. " dedi ve dirseğini bir dizine yaslayarak bana doğru eğildi.

"Koruruz korumasına ama, senin gücün onu korumak için yeter de artar Hakan. Sen neden korumuyorsun?" diye sordu. Beklediğim bir soruydu. Cevabı da çok açıktı. Ölmek için öldürmeye gidecektim.

Ezgi'ye bu zamana kadar zarar vermiş herkesi öldürüp, sonrasında kendimi öldürecektim. Ya da ben kendimi öldüremeden birileri beni öldürürdü. Ama kesin ölecektim. Çünkü ona en çok zararı ben vermiştim. 

" Benim başka işlerim var." diyerek kestirip attım.

"Sevdiğinden daha önemli ne işin olabilir Hakan kardeş" dedi sesini ilk defa duyduğum Koray. Yavaşça bakışlarımı ona doğru çevirdim. Aynı şekilde Bulut ve Yıldırım'da şaşkınlıkla Koray'a bakıyorlardı.

"Sevdiğimle ilgilidir belki Koray kardeş." dedim imasına karşılık olarak. Ne yapacağımı anlamış gibi bakıyordu.

"Sevmek bazen üzmektir, kırmaktır, ağlatmaktır. Ama sonunda hatalarını telafi etmektir." dedi. Üçümüz de bu ihtiyarı sessizce dinliyorduk şimdi.

"Telafi ise canla olmaz. Canını yakarsan, yârinin de canı acır unutma" dedi. Bir dakikada aklımdan geçenleri çözmüştü bu ihtiyar.

"Benleyken daha çok canı yanıyorsa peki?" diye sordum. Hiç düşünmedim sanıyordu. Halbuki gecelerim, gündüzlerim, düşlerim, kabuslarım hep Ezgi'yle doluydu.

"Buna sen karar veremezsin kardeş. Kimse kimsenin canının ne kadar yandığını bilemez. Birine dağ gibi gelen dert, diğerine karınca yükü gelir. Yaptıklarının geri dönüşü yoktur belki ama yapacaklarının var." Dedi. Beni fikrimden vazgeçirmeye çalışıyordu.

Hiddetle ayağa kalktım. Kafamı duvarlara vura vura yapmıştım bu planı. Ezgi'yi bütün kötülüklerden arındıracaktım. Ben ölecektim ve ölürken ona zarar veren herkesi peşimden götürecektim. Ona tertemiz bir hayat sunacaktım böylece.

"Anahtarı bu gece alacağız. Direkt size getireceğim. Gerisi sizde. Ezgi'nin canı da geleceği de size emanet. Ben en kötülerini halledeceğim. Küçüklerden koruma işi sizin" dedim. Bu adamlara güveniyordum. Benden daha iyi koruyacaklarını biliyordum Ezgi'mi.

"Anahtarı bize verdikten sonrası bizde. Ezgi kardeşimiz olacak. Kılına zarar gelmeyecek. Sözümüz söz" dedi Yıldırım yanıma kadar gelip elini omzuma koyduğunda. Diğerleri de sözü tekrar ettiğinde uzun zamandır nefesimi tutuyormuşum gibi nefes verdim. Rahatlamıştım. Ezgi'yi koruyacak gerçek insanlar vardı şimdi. Bensiz onu koruyacak tek insanlardı.

Başımla onları selamlayıp dışarı çıktım. Arabaya kadar sarsak adımlarla ilerleyip arabanın içine kendimi zor attım. Telefonumu çıkarıp galeriye girdim. Ezgi'yi denize götürdüğüm gün bir fotoğrafını çekmiştim. Gizlice. Denize bakıyordu hayran hayran. Ben de ona. Öyle güzel gülmüştü ki, o gülüşü için ömrümü harcamaya razıydım. Harcayacaktım da. Hep gülsün diye.

Sabah olmak üzereydi. Ezgi'nin fotoğrafını kapatıp, Kerem'i aradım. O sırada da arabayı çalıştırdım. Ezgi'nin yanına gitmem gerekiyordu. Bu gece bana ihtiyacı vardı.

" Neredesiniz?" diye sordum.

"Ankara'dayız daha. Vurduğun adam yaşıyor. Ama konuşacak durumda değil. Onu konuşacak duruma getirmeye çalışıyoruz" dedi nefes nefeseyken. 

"Ne yaptınız lan adama" diye sordum. Bana bir isim vermeden ölmesini istemiyordum. Ezgi'yi vurmaya çalışan puşttu. Ben olmasam Ezgi'ye sıkacaktı kurşunu.

" Lan adama yapacağını sen yapmışsın. Komada adam. Bir sürü ilaç enjekte ettim. Uyandırmaya çalıştım. Ama yok. Uyanmıyor şerefsiz." Dedi. Öfkeyle avuç içimi direksiyona vurdum. Beş dakika uyandırmasını istemiştim sadece. İsim alacaktım sonrasında zaten ölecekti. Neyi becerememişti?

Telefonu yüzüne kapattım. Bir boku da becer lan diye bağırdım. Sesim arabanın içinde yankılanmıştı.  Farkında olmadan arabayı hızlandırmıştım. Biraz kendime gelip hızı düşürdüm. Ölmek için henüz erkendi. Yapmam gereken şeyler vardı.

Güneş yeni yeni yükselirken, ıssız yolda arabayı sürüyordum. Tek şeritli yoldu. Hiç arabalar yokken bir anda arkamda beliren üç siyah araba dikkatimi çekti. Ellerimle direksiyonu iyice kavradım. Gaza yüklenebildiğim kadar yüklendim.

Benimle birlikte arkamdaki arabalarda hızlandığında, aramızda bir yarış başladı. Önüme geçip beni durdurmak istiyorlardı. Niyetlerinin iyi olmadığı aşikardı ama kimdi bunlar? Her ne kadar kabul etmesem de Murat Erkmen'in oğluydum. Bana bunu yapabilecek tek kişi vardı. O da Serdar Koçar.

Arabalardan biri soluma yanaştığında bakışlarımı anlık arabaya çevirdim. Arka camı aşağı doğru açıldı. Arabanın içindeki kadın Nil'di. Ayrılmak istediğim, nefret ettiğim nişanlım. Şimdi de beni öldürmeye mi çalışıyordu?

Bölüm sonu...

Continue Reading

You'll Also Like

1M 55.4K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

118K 5.5K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
335K 12.5K 62
[DÜZENLENİYOR] Bir hastasına iyilik yapmak isteyen Ahu, hastane kayıtlarından aldığı numarayı yanlış girip bir komutana yazarsa ne olur? Nerden bileb...
GELECEK By VeraHare

General Fiction

131K 6.5K 17
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...