the flower boy and the wildfl...

By brooklyngotbored

17.1K 1.8K 2.3K

"Sana hak ettiğin o büyük aşkı vereceğim yaban çiçeği." ya da Harry, Louis'ye her gün bir çiçek ve bir not... More

the flower boy and the wildflower
you know you are my favourite fantasy
im sorry, i'll make it up to you, i promise
harry styles
yellow tulips and big promises
annabel lee
the sun almost kissed the wildflower
date with golden boy
i never lie to you
i'll tell you a secret
my oh my
you need help
borderline
i need to see you
first experience
why did you do this
happy birthday flower boy
why now?

cool dumb

817 94 123
By brooklyngotbored

"Günaydın gün ışığım."

Louis telefonun öteki ucundan duyduğu pürüzlü sesle gülümsemeden edemedi. Birkaç hafta önce, ona güne dünyanın en mükemmel çocuğunun, en az onun kadar mükemmel iltifatları ile başlayacağını söyleseler, karnı çatlayana kadar gülerdi. Ancak şimdi, hayallerini kurmaktan dahi korktuğu o peri masallarının içindeymiş gibi hissediyordu.

"Günaydın, Hazz." Diye mırıldandı. Louis de ona sevgi sözcükleri sarf etmek istiyordu, fakat fena utanıyordu. Harry de bunu bildiğinden, üsteleme gereği duymuyordu. Tüm bunların Louis için yeni olduğunu biliyordu. Zaten her şey zamanla yerine otururdu, en azından öyle umuyordu.

"Bugün okula biraz geç geleceğim, merak etmemen için aradım." Dedi Harry, Louis onun cümlesini bitirdiğinde alt dudağını dişleyerek cevap beklediğini hayal etti.

"Bir sorun mu var?" Louis yatağında doğrulurken, kaşları çoktan çatılmıştı. Harry dün akşam, Louis ile birlikte mavi gözlü olanın evine yürüdükten sonra, telefonunu ve arabasını geri almak, aynı zamanda da yaptıklarının hesabını sormak üzere Aaron'ın evine gideceğini söylemişti. Ancak sonrasında ablasının telefonundan Louis'ye Aaron'ın evde olmadığını ve yarın sabah gideceğini içeren bir mesaj atmıştı. Ve şimdi, Harry telefonuna kavuştuğuna göre, Aaron ile görüşmüştü. Louis istemsizce geriliyordu.

"Hayır, hayır güzelim. Sadece ufak bir işim var. İkinci derse girmeden yanında olurum, tamam mı?" Louis içi huzursuzlukla kaplı olsa da, Harry'nin ona sesleniş şekli ile kalbinin ısındığını hissederek gülümsedi.

"Peki, çok geç kalma. Lütfen."

"Merak etme, sonra görüşürüz, tamam mı?"

"Tamam." Louis telefonun kapandığını duyduğunda, büyük bir nefes vererek telefonunu yatağa bıraktı. Gergin hissediyordu, ancak Harry önemli değil diyorsa, ona inanmayı tercih ederdi.

Louis aniden yataktan kalktığında, birkaç saniyeliğine gözleri kararmış, başı dönerek sendelemişti. Bu ona o kadar fazla oluyordu ki, artık zevk almaya başladığı bile söylenebilirdi. Yeterince gıda almadığından, ve berbat bir uyku düzeni olduğundan bunun olduğunu bilse de, umursamamayı tercih ediyordu.
Sonunda görüşünü bulabildiğinde, banyoya gidip günlük işlerini halletti. Her adımında, her hareketinde aynaya bakmamaya özen gösteriyordu, ancak odasına geri döndüğünde, gözleri istemsizce boy aynasına takıldı. Kendisine bakmaktan nefret ediyordu. Sanki, yansıması ona ne kadar aciz olduğunu göstermek istiyor gibi orada dikiliyor, Louis'nin canını yakıyordu.

Louis üzerindeki kazağı yavaşça sıyırdı. Beyni bunu yapmaması için yalvarıyor gibiydi, fakat sanki vücudunun kontrolü onda değildi. Üzerindeki kendisine oldukça bol gelen gri kazağı, ve bordo eşofmanını gözlerini aynadan bir saniye olsun ayırmadan çıkardı. Şimdi yalnızca baksırı ile öylece dikiliyorken, gözleri çoktan tuzlu sıvı ile kaplanmıştı. Lütfen diye haykırdı beyni. Lütfen bakmama izin verme. Lütfen gözlerimi kapat.

Önce bakışlarını üst bedeninde gezdirdi. Çelimsiz, neredeyse tüm kemikleri sayılan vücudu, karnının üzerindeki yaralarla süslenmişti. Louis her birini vücuduna nasıl kazıdığını unutamıyordu. Gözleri yavaşça aşağı kaydığında, ince bacaklarıyla karşılaştı. Bacaklarının da vücudunun geri kalanından bir farkı yoktu. O kadar zayıftı ki, bacaklarının arasında koca bir boşluk bulunuyordu. Louis Tomlinson, çelimsiz, üfleseniz uçacak kadar hastalıklı bir zayıflık içerisindeydi. Rengi solmuş teni, ona bunu haykırıyordu. Fakat onun gözlerinin gördüğü, kulaklarının duyduğu bu değildi. Louis'nin aynaya baktığında tek gördüğü, yağlı bir vücuttu. O asla hayal ettiği bedene ulaşamayacaktı. Şişman bacakları, ve yağ ile kaplı karnı buna en büyük engeldi. Ve o artık gerçekten çok yorgundu.

Harry onu tüm bu düşüncelerden uzaklaştırmayı başarıyordu. Onun yanındayken, zihni tüm düşüncelerden uzaklaşıyor, bir nevi büyüleniyordu. Fakat, bu iyi bir şey miydi, emin olamıyordu. Çünkü, Harry'nin yanındayken kendini uzun zamandır almadığı kadar kalori alırken buluyordu. Sanki, yıllardır temelini attığı her şey yerle bir oluyordu. Harry'i seviyordu, ama kilo almaktan çok korkuyordu.

Gözünden bir damla yaş süzüldüğünde, bakışlarını yeniden bacaklarına indirdi. Acısı ikiye katlanırken, hızlı bir şekilde aynanın önünden uzaklaştı, ve masasının çekmecelerini karıştırmaya başladı. Uzun bir arayış ardından, sonunda yuvarlak bant rulosunu bulmuştu. Göz yaşları akmaya devam ediyor, kızarmış burnunu çekiyordu.

Koli bandını alıp, yeniden aynanın karşısına geçti. Bandın ucunu bulduğunda, vakit kaytbetmeden açtı. Baksırının hemen altından, neredeyse diz kapağına kadar olan kısmı eliyle gererek iki bacağını da koli bandıyla bantladı. Böylece, eti gerilmiş, daha zayıf görünmesini sağlamıştı. Louis, Harry'nin onu böyle daha çok beğeneceğine neredeyse emin bir şekilde, göz yaşlarını hızla sildi, ve dolabına yöneldi. Üzerinde oldukça bol füme rengi bir kazak geçirdikten sonra, altına siyah pantolonlarından birini giydi. Üzerine geçirdiği sıfır beden pantolonu bile onda bol dururken, o bunun farkında bile değildi.

Ayakkabılarını giyip, çantasını ve telefonunu aldıktan sonra, kahvaltıyı tamamen es geçerek, evden çıktı. Kulaklıklarını takıp, her zaman ki gibi okula gitmek adına yürümeye başladı.

☆☆☆

Teneffüs zili çaldığında, Louis derin bir nefes verip, eşyalarını topladı. Sınıftan çıkmadan önce, Harry'nin arkadaşlarına selam vermeyi de ihmal etmemişti. Onlarla tanışmaktan oldukça memnundu, ancak çekindiği için yanlarına Harry olmadığı sürece gitmemeye çalışıyordu.

Çantasının saplarını sıkıca kavramış bir biçimde, dolabına doğru inanılmaz enerjisiz bir halde yürüdü. Açıkçası bir hayaletten farkı olduğunu düşünmüyordu. Gri okul dolabının önünde durduğunda, yorgun bedenini yanındaki dolaba yaslayarak kendi dolabının kilidini açtı.

"Bence dolabına biraz renk getirmeliyiz, ne dersin?"

Louis sanki mümkün olabilirmiş gibi, Harry'nin hemen omzunun üzerinden kafasını uzatmış bir şekilde mırıldandığını duyduğunda, az öncekinden daha enerjik hissetmişti. Bu mümkün olabilir miydi, bilmiyordu. Ancak, Harry'nin ondaki etkisi buydu. Gülümseyerek, sevgilisini görebilmek için arkasını döndü.

Fakat gülümsemesi solmuş, yerini endişe kırıntılarına bırakmıştı.

Louis, şaşkın ve aynı zamanda endişeli gözlerini çocuğun patlamış dudağına ve kaşına çevirdiğinde, neredeyse gözleri dolacaktı. Titreyen ellerini ona doğru uzattığında, Harry onun ellerini tutup, mavi gözlü olanı kolları arasına aldı, ve sımsıkı sarıldı. Mavi gözlü olan, diğerinin kolları arasında kayboluyordu.

"Şşş, korkma yaban çiçeği. Önemli bir şey yok." Diye mırıldandı Harry, sevgilisini rahatlatmaya çalışarak. Kemikli sırtını okşuyor, saçlarına öpücükler konduruyordu.

"Harry, ne oldu sana? Aaron mı y-yaptı bunu?" Louis, Harry'nin göğsüne yaslanmış bir biçimde sarılışına karşılık veriyor, çocuğun siyah kazağına tutunuyordu.

"Önemli bir şey değil, Lou. Saçma sapan konuşup sinirlerimi bozdu, biraz tartıştık, o kadar. Ayrıca, sen bir de onu gör klişesine girmek istemiyorum, ama sen bir de onu gör yani. Gerizekalı herif, boş boş konuştu. Zaten telefon meselesi yüzünden ayrıca sinirliydim ona, biraz sürtüştük o yüzden. Ama merak etme, artık bizi rahatsız edeceğini sanmıyorum." Eğilip yeniden, mavi gözlü olanın saçlarına bir öpücük bıraktı.

Louis, geri çekilerek ellerini uzun olanın yüzüne yerleştirdi, ve üzüntüyle yaralarını inceledi. Dudağı çoktan kabuk bağlamaya başlamıştı. Kaşının etrafı ise mor-yeşil halkalarla süslüydü. Louis, Aaron'dan bir kez daha nefret etmişti.

Harry'nin yüzünü yavaşça okşarken, insanların onlara bakışlarını umursamamayı seçti. Günlerdir, ne zaman Harry ve Louis'yi yakın görseler, sanki ilk defa görüyorlarmış gibi bakıyorlar, hatta bazen fikirleri sorulmadığı halde eleştiride bulunuyorlardı. Louis, onlardan duyduğu kelimelere, ve aşağılayıcı bakışlara normalde kafayı takıyor olsa da, şimdi tek önemsediği sevgilisiydi.

"Çok acıyor mu? Sana krem ya da buz bulmamı ister misin?" Diye sordu, baş parmakları elmacık kemiklerini okşarken.

Harry yavaşça kafasını iki yana salladı.

"Hiç acımıyor, hem bence bana yakıştı bu yaralar, ne dersin? Havalı bir kötü çocuk gibiyim." Harry ortamı yumuşatabilmek adına konuşup, sözde 'kötü çocuk' pozunu Louis ile paylaştığında, Louis kıkırdamadan edemedi. Harry her zaman bir yolunu bulup, onu güldürmeyi başarıyordu.

"Çok aptalsın." Diye mırıldandı Louis kıkırtısı arasında. Harry de onunla birlikte gülümsüyordu.

"Havalı bir aptal." Diye düzeltti.

"Eh, evet. Havalı bir aptal." Ders zili çalmaya başladığında, Louis dolabından gerekli kitapları alıp dolabı kilitledi. Harry'nin büyük eli, Louis'ninkini bulmuştu. Birlikte önce Harry'nin dolabına, sonrasında sınıfa yürüdüler.

"Kahvaltı etmiş miydin bu arada?" Diye sordu Harry, birlikte sıraya oturduklarında. Louis önce yutkunup, kitaplarını sıraya yerleştiriyormuş gibi yaptıktan sonra, kafasını aşağı yukarı salladı.

"Evden çıkmadan önce, annem omlet yapmıştı. Birlikte yedik." Bilerek detay veriyordu. Böylece Harry yalan söylediğini anlamayacaktı. Harry zeki bir çocuktu, evet. Ancak, Louis ondan daha zeki olmalıydı, yoksa hayalindeki bedene kavuşamazdı.

Harry bir süre şüpheyle onu süzse de, üstelemedi. Zaten, öğretmenleri de sınıfa girmişti.

☆☆☆

Okuldan sonra biraz Harry'nin arkadaşlarıyla takılmışlar, sonrasında kıvırcık saçlı olanın ısrarları ile Harry'nin evine gelmişlerdi. Louis bu eve ilk defa geliyordu. Civar mahallelerde ev düzeni aynı olduğundan, evleri birbirlerininkine benziyordu. Ancak, Louis burayı daha ferah bulmuştu. Düzenli, ve şıktı. Aynı zamanda her yerde rengarenk çiçekler bulunuyordu. Louis çiçeklere gülümsemeden edemedi.

"Annem ve babam işte, ablam da arkadaşlarıyla dışarıdaymış. Rahatız yani." Harry telefonunu sehpaya bırakırken konuştu. Koltuğa oturmuş Louis'ye elini uzatıp, onu kaldırdı ve mutfağa yönlendirdi.

"Önce bir şeyler yiyelim. Annem yemek bıraktığını söylemişti." Harry, Louis'nin eline bir öpücük kondurup bıraktıktan sonra, buzdolabına ilerledi.

Louis'nin midesi bulanıyordu. Sabah hiçbir şey yememişti, öğle yemeğinde ise Harry şüphelenmesin diye yarımdan daha da az elma yemişti, ve kendini gerçekten bitkin hissediyordu.

Harry ise farkındaydı. Louis onun anlamadığını sansa da, Harry Louis'nin o yokken yemek yemekten kaçtığını biliyordu. Bu Harry'i hem sinirlendiriyor, hem de üzüyordu. Fakat, elinden gelen bir şey yoktu. Ona yardım etmeyi, onun kendini sevmesini sağlamayı her şeyden çok istiyordu, ancak elinden gelen şeyler kısıtlıydı, ve Harry bundan nefret ediyordu.

Derin bir nefes alıp, dolaptan annesinin yaptığı patates grateni çıkardı. Tabakların bulunduğu dolaptan iki tabak alıp, gratenden iki tabağa da koyup, mikrodalgaya attı. Kalan grateni dolaba geri koyup, içecek bir şeyler de çıkardıktan sonra, mikrodalganın çalan ziliyle, gratenlerin ısındığını varsayarak onları da alıp mutfaktaki ahşap masaya bıraktı.

Louis çoktan masaya oturmuştu. Harry de çatalları alıp oturduktan sonra, patatese gözlerindeki endişeyle bakan sevgilisine döndü.

"Louis, iyi misin?" Diye sordu kıvırcık saçlı olan, sesini olabildiğince nazik tutmaya çalışıyordu. Louis endişeli, ve dolmaya başlamış gözlerini Harry'e çevirdi. Bir şey diyemiyordu. Ağzından tek bir kelime dahi çıkamıyordu. Yalnızca yemeğe, ve Harry'e bakıyordu.

Harry onun elini tutup, nazikçe okşadı.

Louis hüngür hüngür ağlamak istiyordu, çünkü bu çok fazlaydı. Tanrı aşkına, patatesten korkuyordu. Kelimenin tam anlamıyla patatesten korkuyordu. Dilediğince yemek yiyemiyordu, ve buna rağmen olması gereken o vücuda ulaşamıyordu. Normal bir insan olamıyordu, canı yanıyordu.

"Şşş, buraya gel bir tanem." Harry sandalyesini yaklaştırıp, onu kolları arasına alana kadar, Louis ağladığının bile farkında değildi. Harry onu sıcak vücuduyla sardı, tek bir soru dahi sormadan, Louis'yi sakinleştirmeye çalıştı. Louis de kollarını ona dolayıp, göğsünde hüngür ağlamaya başlamıştı. Harry'i hak etmiyordu. Harry onun aptal sorunlarıyla uğraşmayı hak etmiyordu. Onun kadar harika biri, Louis'nin karanlık bulutlarını hak etmiyordu. Louis, Harry'nin güneşini söndürüyordu. En azından Louis'nin kafasının içinde yankılanan şeyler bunlardı.

Tabii, Harry'nin de gözlerinin dolduğundan, Louis acı çekerken kıvırcık saçlı olanın da en az onun kadar acı çektiğinden haberi yoktu. Harry, Louis'nin sadece bir patates yemeği yüzünden korkuyla dolmasını hayatı boyunca unutamayacaktı. Louis'nin böylesine kötü durumda olmasını, ve buna sebep olan hiçbir şeyi unutamayacaktı. Sevgilisi kolları arasında bitap düşerken, iç çekişlerinin kalbinde bıraktığı hasarı unutamayacaktı.

Belki de dakikalarca öylece durdular. Harry, Louis'nin göz yaşları durulana kadar, tek kelime etmemiş, yalnızca sevgilisinin saçlarını okşayarak ona sevildiğini, ve yalnız olmadığını hissettirmeye çalışmıştı. Sonunda, Louis'nin ağlaması geçtiğinde ise, onu lavaboya götürmüştü. Louis elini yüzünü yıkayıp kendine gelirken, Harry de mutfağa dönmüş, sevgilisinin tabağını streç film ile sararak buzdolabına koyduktan sonra, sevgilisinin en azından bir iki lokma da olsa korkmadan yiyebilmesi için salata yapmaya başlamıştı. Marulları doğrarken kendini telki ediyor, Louis geldiğinde neşeli davranabilmesi için mırıldanıyordu.

Sonunda salatayı bitirdiğinde, Louis de yeniden mutfağa gelmişti. Kazağının kollarını ellerine kadar çekmiş, utana sıkıla Harry'e ve elindeki salataya bakıyordu. Harry, salata tabağını masaya bırakırken ona kocaman bir gülümseme gönderdi.

"Hadi aşkım, biraz atıştıralım. Sonra da film izleriz, olur mu?" Louis, onun neşeli ses tonuyla içinin kıpır kıpır olduğunu hissederken, ona ne kadar minnettar olduğunu bir kez daha düşünmeden edemedi. Onun için öyle çok çabalıyordu ki, Louis kendini tğm bu çabanın altında ezilmiş hissediyordu. Biraz sonra, ikisi de masaya oturduğunda, Harry çoktan soğumuş gratenini iştahla yerken, Louis ise salatasından zar zor birkaç lokma yiyebilmişti.

☆☆☆

Y/N

Bu hikayeye o kadar uzun zamandır bölüm atmıyorum ki, hikayenin gidişatına hala adapte miyim değil miyim anlayamadım. Louis'nin hastalığına biraz daha değindiğim bir bölüm oldu sanırım. Beklettiğim için çok özür dilerim, umarım beğenirsiniz♡♡♡

Continue Reading

You'll Also Like

54.1K 2.6K 15
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...
132K 22.7K 17
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
32.4K 1.3K 46
Bu kitap Yabani dizisinin 28. bölümünden sonra ASLAZ cephesinde yaşanan olayları konu aldığım bir kitaptır. Görmek istediğimiz fakat tüm beklentileri...
22.8K 2.1K 39
Jisung,yanlış zamana denk gelen kızgınlığı yüzünden Lee Minho ile birlikte oldu. Omegaverse & MinSung ✪✪✪