PSİKOZLAR 2

By psikozlukdizboyu4

16.9K 1K 1.5K

İntikamların ardından birbirlerini toplayan, eksik parçalarını birleştiren Psikozlar'ı şimdi büyük bir macera... More

●FRAGMAN●
●KARAKTERLER●
1.Bölüm ●SIRDAŞ●
2.Bölüm ●SÜRPRİZ●
3.Bölüm ●BİR ŞANS DAHA●
4.Bölüm ●ASAT●
5.Bölüm ●DENİZ KIZI●
6. Bölüm ●KANATLARINI YAK●
7.Bölüm ●ÇOCUK CAN●
8.Bölüm ●ALEVLER●
9.Bölüm ●OKYANUS●
10.Bölüm ●ÇAĞLESYA●
12.Bölüm ●TATİL●
13.Bölüm ●BARAS●
14.Bölüm ~GEÇMİŞ~
HERKESE SELAM!!

11.Bölüm ●KUMBAR●

610 41 30
By psikozlukdizboyu4


Kumsal'dan...

Gözlerimi bir türlü durmayan bildirim sesiyle açmıştım. Sürekli olarak bildirim geliyordu ve uyumama engel oluyordu. Gözlerimi açıp komodinin üstündeki telefonumu elime aldım. Gelen mesajlara baktığımda kızlardan ve Barış'dan gelen mesajları gördüm. Bu kadar önemli ne olmuş olabilirdi? Psikozlar grubuna baktığımda karşıma ilk çıkan şey Alesya'nın gruba attığı haber olmuştu.

"Ne! Şaka mı?" diyerek yatakta doğruldum ve haberi okumaya başladım. Bu mümkün olamazdı. Kim böyle yanlış bir şeyi haber olarak kullanabilirdi ki?

Haberde; Ünlü iş adamlarının kızları ve oğulları evlerinde çıkan büyük yangın sonrasında bahçelerinde parti yapıyorlardı. Aralarındaki samimi davranışlar ünlü iş adamlarının kızları ve oğullarının sevgili olduğunu düşündürdü. Büyük yangın sonrası başlayan bir aşk söz konusu mu?

Yazıyı okudukça kan beynime sıçrıyordu. Bu nasıl olabilirdi? Şimdi babama ne diyecektim? Ne diyecektik? Ailelerimize ne söyleyecektik? Onlar bizi habercilerin ağzına sakız etmemek için uğraşırken, bizi uyarırlarken bu neydi şimdi? Haberin ana başlığını görünce daha çok sinirlenmiştim. "Yangında alevlenen aşk! " diye sesli okuduğumda daha da sinirlerim zıplıyordu. Kocaman yazılarla yazmışlardı üstüne üstlük. "Ya bunu nasıl haber yapabildiler? Hem fotoğrafta normal bir yakınlıktayız, hepimiz sınıf arkadaşıyız. Nasıl bunu çıkartabilirler?" diyerek odada dönüp duruyordum. "Gerçi haberci olmak olayları abartmak demekti. Sırf para uğruna." diyerek sesli bir şekilde düşünüyordum.

Aklıma gelen soruyla duraksayıp "İyi de bizi kim çekti?" yatağımın üstüne oturup dün Doğukan'ın bizim fotoğrafımızı çeken birisini gördüğünü hatırladım. Doğukan fark edince kaçmıştı. Her şey birbiriyle bağlantılı olabilir miydi? 'Bu Berkan'ın oyunu mu?' diye düşünsem de ailelerimizle ufak bir tartışma yaşamamızın çok büyük sorun olucağını düşünmüyordum. Resmen paranoyak olmuştum. Her şeyi ona bağlayabilecek duruma gelmiştim neredeyse ve bu çok sinir bozucu olmaya başlamıştı.

Ne kadar haber hakkında büyük tepki versem de olayın şaşkınlığını atlatınca kendime gelmiştim ve sakinleşmiştim. Annem bu haberin içeriğini pek sorun etmese de magazin sayfasındaki büyük olay olmamı sakin karşılamazdı. Özellikle de babam karşılamazdı. Bu düşüncelerimi bir kenara atıp gruptaki mesajları okumaya başlamıştım. Kızlar da yapılan habere sinirlenmişlerdi ve şaşkınlardı. Böyle bir haber yaparak ellerine ne geçecekti anlayamıyorum.

Mesajların sonuna geldiğimde

Sesi Bozuk
Bu gün buluşup konuşalım biraz. Hem kafamızı başka şeylere de yönlendirmiş oluruz.

Sinsi Salvador
Olur ama sakin bir yerlere gidelim.

Hatta mümkünse ev bile olur çünkü karşıma herhangi bir haberci çıkarsa bir kaşık suda boğarım.

Psikopat
Sakin bir yer olması daha iyi olur. Gündemdeyiz zaten daha fazla haber olmak istemiyorum.

-Aynen. Benim bildiğim sakin bir yer var oraya gidebiliriz.

Dediğimde kızların hepsi onaylamıştı. Kızları Can'ın beni götürdüğü yere götürmeyi düşünüyordum. Orası gerçekten her şey ve herkesten uzak bir mekandı. İnsanın içini rahatlatıyordu. Bizimde buna ihtiyacımız vardı.

Barış'ın mesajlarını okuyacakken telefona gelen aramayla mesajlar arka plana atılmıştı. Barış'ın aradığını görünce gülümseyip telefonu açtım.

-Alo Barış!

+N'apıyormuş bakalım benim İnatçı Keçi'm? Haberleri görmüşsündür diye düşünüyorum.

-Evet gördüm. Kızlarla konuşuyorduk biz de. Bu gün buluşup biraz konuşalım dedik. Sen ne yapacaksın bu gün?

+Bilmem. Annemlerle olurum herhalde.
Dikkat et kendine olur mu Kumsal? İstersen kızların yanına seni ben bırakabilirim.

-Barış, merak etme. Dikkatli olacağım, sen de kendine dikkat et. Tek tehlikede olan biz değilizdir belki. Bize anlatmadığınız şeyleri bir gün umarım anlatırsınız.

Dedim tavırla. Kızlarla hepimize zamanı gelince anlatacaklarını söylemişlerdi ama hala anlatmamışlardı. Konusu açılmamıştı bile ve ben bundan rahatsızlık duyuyordum. Ya onlar da kendi başlarını belaya soktularsa? Başlarına bir şey gelirse? Bize olayları anlatmamaları yüzünden içim içimi yiyordu onlara bir şey olacak diye.

+Canımın içi bak zamanı gelince emin ol sana her şeyi anlatacağım ama olay sadece benimle ilgili değil ki. Benimle ilgili olsa şimdiye kadar söylemiştim zaten.

-Tamam Barış, anlıyorum. Şimdi kapatmam lazım hazırlanıp dışarı çıkacağım.

+İyi bakalım. Seni seviyorum bunu hiç unutma. Olur mu?

-Görüşürüz Barış.

Diyerek telefonu suratına kapatmıştım. Ben burada meraktan öleyim ona zarar gelecek mi diye ama o bir şey söylemesin. Onu anlamaya çalışsam da bizim bilmememizi gerektirecek ne olabilir ki? Bu zamana kadar bir sürü şey atlatmıştık ve yaşamıştık. Olan şeyi de normal karşılayabilirdik diye düşünüyordum. Barış sorununun ne olduğunu anlatana kadar içim rahatlamayacaktı.

Kendime gelmek için duşa girmeye karar vermiştim. Canlanmam gerekiyordu ve ardından da kızlarla buluşacaktım. Yatağımı toparlayıp banyoya doğru ilerlediğim sırada odaya dalan Bulut'la yerimden zıplamıştım. "Allah kahretmesin seni ya! Odaya böyle mi girilir Bulut? Kapı çalmak diye bir şey var, hiç duydun mu?" dediğimde "Ben duydum peki ya sen dayımın haberi duyup duymadığını duydun mu?" dediğinde kaşlarım havalanmıştı. "Ne oluyor, hemen söyle!" dediğimde Bulut elini kolunu sallayarak yatağımın üstüne oturmuştu. Önüne geçip kollarımı gögsümde bağlayıp "Dökül!" dedim. "Bir şey olduğu yok canım. İşte dayım haberi görmüş sonra da yengemi arayıp haber vermiş. Sonra da yengem bu haberi duyunca havalara uçtu, o sırada da dayım yengeme kızmaya başladı. Bu kadar sevinmesine yani. Sonuç olarak dayım akşam eve erken gelicekmiş. Hatta önemli bir toplantısı olmasaydı şuan gelicekti." dedi rahat rahat oturarak. Ardından devam ederek "Yani sonuç olarak, allah rahmet eylesin. Helvanı en güzel şekilde kavurucaz." diyerek masamın üstündeki siyah gözlüğü takıp sırıtmaya başladı.

Ben anlatılanları ağzım açık dinlerken Bulut keyif alıyordu. "Ya sen nasıl kuzensin ya! Hiç mi acıman yok? Biricik kuzeninim ben senin. En sevdiğin kuzenindim hani, başka kuzenlerini sevmiyordun hani. Koruyamadın mı beni? Ah ah kör olsaydım da görmeyeydim bunları." diyerek sitem ederken Bulut ayaklanıp "Ahh! Yeter ama ya! Ya manyak mısın kızım sen? Annen havalara uçtu diyorum dayım kızsa ne yazar. Ayriyetten dayım sevgili oluşunuza kızmadı ana haberde tam sayfa çıkmanıza kızdı. Bunu da belirtmek isterim. Sana seneryoyu anlatabilirim bak şimdi. Dayım akşam gelicek ve seni isticek. Ardından seninle haber hakkında konuşma yapıcak, kızıcak vesaire sonra da o çocuğu bir daha yanında görmeyeceğim diyecek. Mutlu son!" dediğinde ağzım açık onu dinliyordum. "Yaa Bulut! Demesene öyle, benim babam öyle biri değil." dediğimde "O zaman neden bu kadar korkuyosun kızmasından." diyerek gülmeye başlamıştı. Gözlerimi kısıp "Bilerek yapıyorsun değil mi? Keyif alıyorsun resmen." dediğimde gülmesi devam etmişti. "Çık dışarı ya! Valla sinir krizi geçirteceksin bana." dediğimde annemin "Kumsal! Hemen aşağıya iniyorsun." diye bağırdığını duyduğumda Bulut "Duydun zilin sesini. Hadi iniyoruz. " diyerek ayaklanıp beni de götürüyordu ki koşarak banyoya girip kapımı kilitledim. "Ben gelmiyorum. Anneme de 'Kumsal duşa girmiş.' dersin. Olur mu? Kuzenlerin bir tanesi." dediğimde Bulut "Ulan dua et çok yufka yürekliyim. Gidiyorum, oyalarım yengemi." dediğinde "Çokca öpüyorum seni." dedikten sonra kapı çarpma sesiyle bi 'ohh' çekmiştim.

Bir süre yerde oturup düşünmüştüm bazı şeyleri. Olaylar bitse de küçük olaylar çok düşündürüyordu beni. Artık hiçbir şeyle uğraşmak istemiyordum. Sadece uzun bir tatile ihtiyacım vardı. Umarım kızlarla geçireceğimiz tatil kuzursuz olurdu ve dinlenebilirdik. En ufak bir sıkıntı olmasını bile istemiyordum. Rahatlamak adına duşa girip hazırlanacaktım hemen. Ardından da kızlarla buluşmaya gidecektim.

Saçlarımı kurutup dolabımın karşısına geçmiştim. Ne giysem diye baktığım sırada havanın da sıcak olduğunu fark edip elim beyaz bir takıma gitti. Olduğu yerden çıkartıp hemen üzerimi değiştirdim. İçim açılmıştı resmen rengin ve kıyafetin bana verdiği enerji çok güzel hissettirmişti. Aynanın karşısına geçip kendime bakmıştım. Kayık yaka ve göbeğim de açıktı. Üstümde ve eteğinde yuvarlak desenleri vardı. Çok güzel bir enerji yayıyordu. Bu gün pek güzel başlamasa da devamı sanırım güzel olacaktı. Öyle hissediyordum.

(Kumsal'ın kıyafeti.)

Aynadaki elbisenin yansımasıyla bakışmamı sona erdirip hemen makyaj aynamın karşısına geçmiştim. Makyaj yapıp çıkmam gerekiyordu ve saçımla ilgilenemeyecektim. Eğer başlarsam kesin kızlar yine beni bekleyeceklerdi. Su dalgası halinde olan saçlarımı kendi haline bırakıp makyajıma geçmiştim. Sade ve yaz gününe uygun bir makyaj olacaktı.

Herşeyimi tamamlamıştım ve hazırdım. Çantamı aldığım gibi yavaşça merdivenlerden inmeye başladım. Anneme yakalanmak pek istemiyordum doğrusu. O sorularına maruz kalmak şuan isteyeceğim en son şey olacaktı. Kapıyı açıp tam çıkacaktım ki arkamdan "Kumsal hanım." diyen Aylin teyzemle annemin de "Kumsal mı? Çıktı mı odasından?" diyen sesini duymuştum. Resmen birbirlerine işaret vermişlerdi. Hafif tebessüm ederek Aylin teyzeye ve salondan yanımıza gelen anneme bakmaya başladım. Annem kaşları çatık bir şekilde bana yaklaşıyordu ve Bulut da arkasında sırıtıyordu. Resmen zevk alıyordu bu durumdan. 'Ama ben ona gösteririm zevk almak ne demekmiş' diye iç geçiriyordum.

"Sen nereye gidiyorsun hiçbir şey demeden?" dediğinde annem "Asla, ben tam geliyordum Aylin teyze gördü zaten." dedim sakince. Annem inanmadığını belli edercesine "Eminim öyledir. Bu haberler ne? Siz barıştınız mı? Hem siz nasıl bu kadar dikkatsiz olursunuz? Sizi hep uyarıyoruz ve siz yine dikkat etmiyorsunuz. Bir gün bize pahalıya patlayacak Kumsal." dediğinde sinirlenmişti. Her halinden belli oluyordu. "Haklısın annecim de benim ne suçum var biz sadece arkadaş ortamında takılıyorduk, bu kadar." dediğimde "Arkadaş ortamında takılıyordunuz, o zaman barıştınız. Bana ne zaman söylemeyi planlıyordun küçük hanım? Evlenince falan mı?" dediğinde gözlerim büyümüştü "Yok artık anne. Ne evlenmesi? Sen de beni göndermeye meraklısın herhalde çeyizim falan da hazır mı bari?" diye isyan ederken Aylin teyze araya girip "Hazır." dedi. "Ne!" diye bir tepki gösterince annem "Yok canım. Hazır falan değil. Bir kaç parça bir şey aldım geçen gün o kadar. Hadi git nereye gidiyorsan sen?" dediğinde şok içinde söylediklerini dinliyordum. Bulut da gülme krizine girmişti. Ağzının ortasına bir tane çarpacaksın yamulacak. Bi daha gülebilecek mi o zaman görücez. O ağzı gülemeyecek bir daha diye iç geçiriyordum. Sinirimi içime atıp "Ben çıktım." deyip evden hızla çıktım.

Yüzüme çarpan güneş ışınlarıyla gözlerimi kısıp elimle güneş ışınlarını bana gelmesini engellemek amaçlı yukarıya kaldırdım. Hafifçe başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Her şeyin güzel gitmesini beklerken neden daha çok kötüleşiyor? Mutlu olduk derken neden huzurumuz kaçıyordu? Bozuk plak gibiydik. Her seferinde başa dönüyorduk, aynı şeyleri yaşıyorduk. Güzel günler bizi bekliyor derken günlerimiz gittikçe kötüleşiyordu. Bozuk plaktaki o cızırtı bizim yaşadığımız hayatın bağırışlarıydı. Rahatsız edici bir ses ama zorunlu kılınan bir ses! O sesten kurtulacak gibi görünmüyorduk.

Derin nefes alıp yürümeye başladım. Olaylar gittikçe garipleşiyordu. Herkes birbirine bağlantılı çıkıyordu. Üzerimize koca bir oyun kurulmuştu ve bu oyundan en başından beri habersizdik. Asena ile Piçizler'in evini karıştırdığımızda bir sürü belge çıkmıştı. Hepsi sözleşmelerle alakalıydı. Bu kadar sözleşmelerin ne için olduğunu merak ediyordum. Asena yönettikleri bar içindir diyordu ama o da dediğine inanmıyordu bence. Sadece onlara güvenmek istiyordu, yani Barlas'a. Yine başka bir olayla karşılaşacaktık ve yine bu olaydan habersiz bir şekilde zarar görecektik.

Gözlerimi yerden çekip düz yola baktığımda 3 kızı gördüm. Gülüyorlardı ama o gülüşlerinin altında yatan başka duygular vardı. İyi hissettiğimizi düşünüyorduk ama içimiz öyle değildi. Olaylara karşı korkusuzca davranmaya çalışıyorduk ama içimizde bir yerlerde bizi yiyip bitiren bir korku vardı. Sakin davranmaya çalışıyorduk ama tedirgindik ve bunları sadece biz anlayabilirdik. Birbirimizin duygularını sadece biz anlayabilirdik. İşte bu yüzden kıskandıracak bir arkadaşlığımız vardı. Değerli bir bağ vardı kendi içimizde birbirimize karşı.

Kızlara yaklaştığımda gülmeyi bırakıp bana dönmüşlerdi. "Bu sefer neden geç kaldınız?" dedi Asu yanıma gelerek. "Aylin Arslan'ın sorgu sualine maruz kaldım." dedim sırıtarak. "Az önce ben de Sevda Korkmaz'ın soru sualine maruz kaldım. Kendimi Arka Sokaklar dizisindeki suçlular gibi hissettim." deyince Alesya hepimiz kahkaha attık. Gözüm Asena'ya kayınca gülmem solmuştu. Dümdüz bize bakıyordu. Olayları düşündüğü kesindi. "Sen nasılsın Asena?" dedim. "Haber umurumda değil ama yine de haberi yapanı kendi ellerimle döveceğim." dedi. "Evet, biliyoruz sen yaparsın ama şimdi sakin olup bunları gideceğimiz yerde konuşsak. Sakin kafayla." dediğinde Asu hepimiz Asu'yu onaylayıp yola çıkmıştık.

"Vay canına burası çok hoş ve sakin." dedi Alesya heyecanla etrafına bakıp. "Can'ın beni buraya getirmesi iyi olmuş. Hepiniz beğendiniz." dedim sırıtarak. "İnsanlardan uzak, tek tük insanlar var. O insanları da sövüp buradan attırırsak daha güzel olur." dediğinde Asena gülmüştüm. Alesya "Başka isteğin varmıydı paşam?" dediğinde kafamı olumsuz anlamda sallayıp "İşim gücün adam dövmek." dedim. "Benim diğer adım adam dövmek zaten kızım." dedi sırıtarak. "Bahçeye çıkıp oturalım." deyip Asu hızla bahçeye geçip mor pofuduğa oturdu. Yanına gidip ben de sarı pofuduğa oturdum. Temiz havayı içime çekip yavaşca geri bıraktım. "Artık burası bizim mekanımız." dedi Asu. "Böyle bir yerin bizim olduğunu düşünsenize. Çok güzel olurdu. çalabiliriz." dedim derin nefes vererek. Bunu düşünmek bile bana kendimi iyi hissettirmişti. Kızlar da bana bakıp gülümsemişlerdi. Böyle bir yerin hayalini kurduklarını düşünüyordum. Alesya "Aslında çok güzel olur. Bu şekilde huzurlu bir mekan yer yerde olmalı ve böyle bir mekanın benim olması da daha güzel hissettirirdi." dedi tebessüm ederek. Asu "Evet, gerçekten güzel olurdu. Sadece kahve değil yemek de olabilirdi." dedi. O sırada asena da dahil olup "Aman aman sakın! Siz milleti zehirlersiniz, olmaz!" dedi gülerek. "Yaptığımız şeyleri ilk sana tattırıcam, sana bir şey olmazsa kimseye olmaz merak etme." dedim gülerek. "Oh, bedava yemek valla yerim." diyerek gülmüştü Asena. Alesya "Biz kesin yönetemeyiz bu kafayla. Kızın düşünceye baksana." diyerek gülmüştü.
"Yok ya, hepimiz birlikte üstesinden gelirdik. Biz Psikozlar'ız kendinize gelin, üstesinden gelemeyeceğimiz şey yok. Yeter ki birlikte hareket edelim." dedim motive edici konuşmamla. Doğrular daha çok hoşuma gitmişti. Gerçekten de öyleydi. Beraber olduğumuz sürecek herşeyi yönetebilirdik ve üstesinden gelebilirdik. "Kumsal doğru söylüyor. " dedi Alesya. O sırada "Düşünsenize, mekan açmısız bir tane müşteri Asena'ya baktı diye 'Sen kimsin lan?' deyip Asena kafa göz adama dalıyormuş ve kariyerimizin mutlu sonu." dediğinde Asu hepimiz kahkaha atmıştık. "Dua edelim de bıçakla dalmasın." dedim gülüşlerimin arasından. Gülmekten gözlerim yaşarmıştı. Asu ve Alesya karnını tuturak güldüklerinde Asena da bize bakıp gülüyordu. Keşke hep böyle olsaydık. Hep gülseydik. Bir gülüp diğer günler ağlamasaydık. Güzel bir tabloyduk. Her halimizle güzel bir tabloyduk. Ağladığımız zaman güzel bir tabloyduk, güldüğümüz zaman güzel bir tabloyduk, olayları çözdüğümüzde güzel bir tabloyduk, dördümüz yan yana olduğumuz her zaman güzel bir tabloyduk. Yaşadığımız olaylar bizi birbirimize daha çok bağlıyordu ve gerçek arkadaşlığı tanımlıyordu. Kardeşlerimdi onlar artık. Kardeşlerim gibi değil, kardeşimdi onlar benim.

"Alesya Hanım Çağan'la nasıl gidiyor?" dediğimde Alesya sırıtmıştı. "Güzel gidiyor ama sanki bilmediğimiz olaylar dönüyor. Son zamanlarda meşgul baya." dediğinde "Evet Ateş de öyle. Acaba bizden yine ne saklıyorlar?" dedi Asu kaşlarını çatıp. Kızlara hala söylememiştik ve bu da kötü hissettiriyordu. "Kızlar ben bir şey anlatacağım." dediğimde Asena ile göz göze geldim. Anlatacağımı anlamıştı. Asena'dan söz çıkmazdı ama ben daha dayanamazdım. Sonuçta kızların da bilmeye hakları vardı. "Ne biliyorsan anlat Kumsal?" dedi Alesya. "Hafta sonu Barış'la dışarıya çıkmıştık. Sonra Ateş aradı ve hızla Piçizler'in evine gittik. Evin oraya geldiğimizde Ateş de yeni gelmişti. Barlas ve Asena da evdeydi. Eve girdiğimizde direkt Ateş 'Polisler mekanı bastı.' dedi. Çağan ve Doğukan mekana gitmişlerdi zaten. Sonra da Ateş, Barış ve Barlas gitti. Ne olduğunu sorduk zamanı gelince anlatacağız dediler." Alesya ve Asu kaşlarını çatmış beni dinliyorlardı. "Ve siz bunu bize yeni mi anlatıyorsunuz?" dedi Asu kızarak. "Çocuklar söylemeyin dedi. Ne yapabilirdik ki? Bildikleri bir şey vardır diye düşündüm." dedim. "Bunları bizim de bilmeye hakkımız var. Ne dönüyor bilmiyorum ama ne dönüyorsa bizim de bilmeye hakkımız var." dedi Alesya sinirle. "Başka bir şey var mı?" dediğinde Asu "Var." deyip anlatmaya başladım.

"Asena ve ben Piçizler'in evini gezdik. En son en alt kata indik. İki tane demir kapı vardı. İlk kapıya girdiğimizde iki tane yüzü kanlar içinde olan adam vardı." o günü hatırlayınca tüylerim diken diken olmuştu. Adamları ilk gördüğümde korkmuştum ve şaşkınlıktan ne yapacağımı bilememiştim. "Ne! Ne adamından bahsediyorsun?" dedi Alesya şaşkınlıkla. "Asu'yu kaçıran adamlar var ya onları kitlemişler ve dövmüşler. Normalde böyle bir şey yaptıkları için kızardım ama bizim için uğraşıyorlar. Bilgi almak için yapıyorlardı. Adamlar hepimizi tanıyor ve bizim hala yaşamamıza şaşıyorlar." dediğimde "Nasıl yani?" dedi Asu kaşlarını çatıp. "Şu ana kadar çoktan ölmemiz lazımmış." dedi Asena soğukkanlılıkla. Kızlar dehşetle Asena'ya baktılar. "Peki neden hala yaşıyoruz?" dedi Alesya. "Düşmanımız acı çekmemizden zevk alıyor demek ki? Kimse oyuncağının hemen kırılmasını istemez." dediğinde Asena hak vermiştim. "En sonda ya katil olacağım ya da öleceğim." dedi Alesya. "Katil ol! Bunun düşünülecek bir tarafı olamaz. Ölmektense öldürmek her zaman daha iyidir." dedi Asena. Bazen Asena'nın aklındakilerini çok merak ediyordum. Düşünceleri hep bizden farklıydı. Bazı düşünceleri mantıklı geliyordu bazıları ise mantıksız ama o kendini böyle seviyordu. Biz de onu böyle seviyorduk.

"Bir katil olmadığımız kalmıştı." dedi Asu başını olumsuz anlamda sallayıp. "Bugünki haber aklıma geldikçe çıldırıyorum." dedi Alesya. "Mesajları görünce ve haberi görünce bu kadarı da fazla dedim. Neden böyle bir şey yapıyorlar anlamıyorum ki?" dedim sinirle. "Para için!" Asu gözlerini devirip. "Boş verin. Bu tarz şeylere takılmayın." dediğinde Asena "Nasıl takılmayalım Asena? Ailemizi zor durumda bırakıyoruz!" dedim. "Siz bilirsiniz. Takın kafanıza. Başımızda bir sürü olay varken gidin en küçük şeye kafanızı takıp ona odaklanın." dedi kaşlarını çatıp. "Bence takmamız normal. Belki düşmanımızdan gelen bir harekettir." dedi Alesya. "Ben de öyle düşünüyorum." dedi Asu. "Düşmanımız yapmamıştır. Sonuçta ilk defa magazin sayfasına düşmüyoruz. Hadi diyelim düşman yaptı. Eğer o yaptıysa bizi oyalamaya çalışıyor. Bu küçük oyuna düşemeyiz. Ama dediğim gibi normal para kazanmaya çalışan mazagazinciler yapmıştır." diye açıkladığında Asena az çok mantıklı gelmişti ama artık küçük olayda şüpheleniyordum. "Bu konuları bırakalım. Tatilde ne yapacağımızı konuşalım. Sonuçta iki gün sonra tatile gideceğiz." dedim heyecanla. "Kafamızı sonunda dağıtacağız." dedi Asu. "Piçizler'i kızdırmaya hazır mıyız Psikozlar?" dediğimde kızlar hepsi "Evet!" diye bağırdılar.

Telefonum çaldığında kızlarla konuşmayı bırakıp telefonumu elime aldım. Barış'ın aradığını görünce gülümsemiştim. Kızlar da konuşmayı bırakıp bana döndüklerinde gülümsemem daha çok büyümüştü. Barış'ı daha çok bekletmeyip aramaya cevap verdim.

-Efendim Barış?

+Ne yapıyorsun İnatçı Keçi'm?

-Kızlarla kafede oturuyoruz. Sen ne yapıyorsun?

+Senden şimdi konum alacağım ve yanına geleceğim. İşimiz var.

Barış ciddi konuşunca kaşlarımı çattım. Acaba bir şey mi oldu? Ya da bana olaylarımı anlatacak. Aklıma bir çok olay gelince kendimi kastığımı fark ettim. Derin nefes alıp verdim.

-Ne işi?

+Geldiğimde söylerim. Şimdi bana konum at, sizi alayım. Kızları evine bırakıp işimizi hallederiz.

-Merak ettim ama Barış. Lütfen söyler misin?

-Hadi konum at Kumsal, bekliyorum. Görüşürüz.

Yüzüme kapatınca telefona şaşkınlıkla baktım. "Sen kimsin de benim suratıma kapatırsın? Sana göstereceğim ben Barış Tekin!" dedim sinirle. Kızlar kahkaha atmaya başladığında "Gülmeyin valla elimde kalırsınız." dedim. O kadar çok sinirimi bozmuştu ki sinirle telefonu yanıma bırakıp konum atmamıştım. Aradan 2 dakika bile geçmemişti ki Barış tekrardan aramıştı. Elime telefonu aldığımda gözlerimi devirmiştim. "ÖKÜZ YA!" diyerek telefonu açtım.

-Ne var!

+Kumsal sana konum at dedim. Hadi güzelim bir defa da uğraştırma beni.

dediğinde telefonu suratına kapatmıştım. Bir de sakin sakin konuşuyordu atmam için. Daha fazla uzatmamak için Barış'a konumu atıp telefonu masaya bıraktım. "Neden aramış Barış?" dedi Alesya. "İşimiz varmış. Sizi evinize bırakıp işimizi halledecekmişiz." dediğimde "Uu ne işler çeviriyorsunuz?" dedi Asu sırıtıp. Kızlar güldüğünde "Benim niye fesat arkadaşlarım var Allah'ım?" diye sitem ettim.

-----------

"Hadi anlat nereye gidiyoruz?" dedim. "Gittiğimizde görürsün hanımefendi. Suratıma telefonu kapatırken iyiydi ama dimi?" deyip susunca Barış daha çok merak etmiştim ve somurtmaya başlamıştım. "Sen de benim suratıma kapattın. Tam bir ÖKÜZ gibi." dedim kollarımı önümde bağlayarak. Barış sırıtmaya başlayıp "Sen de çok fazla zorladın KEÇİ gibi." demişti gülerek. Bu dediği hoşuma gitsede ona dil çıkartıp cam tarafına dönmüştüm. Trip atacaktım.

Barış bizi kafeden aldıktan sonra kızları evlerine bırakmıştık ve ve konuşmamızın üstünden 10 dakika geçmişti. Her fırsatta nereye gittiğimizi soruyordum ama söylemiyordu. Meraktan tırnaklarımı yemeye başlayınca Barış'ın fark etmesiyle kahkaha atmaya başladı. Gözlerimi kısıp kötü kötü Barış'a baktığımda Barış saniyeliğine bana bakıp tekrar yola çevirdi gözlerini ve kahkahası yükseldi. "10 dakika daha dayan güzelim. Az kaldı." dediğinde "10 dakikana sıçayım." dedim sinirle ve camdan dışarıya baktım. Ne işimizin olduğunu çok merak ediyordum ve dayanamıyordum. Sıkıntıdan kafamı camdan çevirip Barış'a yönlendirdim. Yüz hatları ciddiye bağlamıştı, bal rengi gözleri tedirgindi. Aklıma kötü senoryolar gelince daha çok merak etmiştim.

Araba durduğunda gözlerimi Barış'tan alıp etrafta gezdirdim. Gördüğüm yerle bütün anılarım öne sürülmüştü. Onu bırakıp gittiğim yer. İçimde çok değişik bir duygu barınıyordu şuan. Üzülüyordum ama çok farklı bir duygu. "Yolu biliyorsun." dediğinde Barış arabadan indim. Yavaşca binanın içine girdim. Bütün anılarım gözlerimin önünden şerit gibi geçiyordu ve bu daha da kötü hissetmemi sağlıyordu. Yavaşca merdivenlerden çıkmaya başladım, Barış arkamdan geliyordu. Her basamakta kalbimdeki yük daha ağırlaşıyordu. O günkü ile aynı yük. Hatta daha fazla çünkü şuan pişmandım. Sevdiğim adama güvenmemiştim ve onu dinlememiştim. Arkama bakmadan gitmiştim. Onu kırmıştım ve duygularıyla oynamıştım.

Tekrar bir basamak daha attığımda aklıma gelen anıyla gülümsedim.

"Hadi! Bırak beni yeter! İstemiyorum! Eve gideceğim!"

"Tamam bekle. Son bir adım daha..."

Onun yanında durmak için can atarken yine de kendimi tutmuştum. Alesya'nın durumu aklıma gelince hep sinirlenmiştim ama şimdiki gibi o zaman her şeyin koca bir oyun olduğunı bilmiyordum. Eve gitmek istememe rağmen gitmek istediğimi söylemiştim ama o son ana kadar direnmişti. Sonuç; büyük bir hayal kırıklığı!

"Bana bak ve beni sevmediğini söyle. Gözlerimin içine bak!"

Özür dilerim Barış... Gözlerinin içine bakıp sana yalan söylediğim için. Özür dilerim Barış... Sana güvenmediğim için. Özür dilerim Barış... Seni yüz üstü bıraktığım için. Her şey için özür dilerim Barış... KAlbini kırdığım için, gözümü açmayıp sana inanmadığım için, seni suçladığım için, seni sevmiyorum dediğim için, bana şefkatle yaklaştığın zaman bile seni terslediğim için... Her şey için özür dilerim.

Gözümden akan yaşları silip yavaşca yerimde durdum. Bir basamak arkamdaki Barış'ı hissediyordum. Arkama dönüp Barış'a baktım. Yoğun gözlerle bana bakıyordu. Yavaşca elini yanağıma götürüp göz yaşlarımı sildi. "Ağlaman için getirmedim seni." dediğinde sıkıca ona sarıldım. Onun da kalbinde büyük bir acı olarak kaldığını biliyordum ama yinede bana göstermiyordu ve yine sadece beni düşünüyordu. "Özür dilerim Barış. Her şey için özür dilerim." dedim ve kolumu boynuna daha sıkı doladım. "Özür dileme Kumsal. Hiç birimizin suçu değil bu yaşananlar. Hepimiz hata yaptı ama geçmişte kaldı. Gelecekte sadece sen ve ben varız. O yüzden tek yapacağımız şey geleceğe bakmak." Barış'tan ayrılıp "Hep beni düşünüyorsun, biraz kendini düşün." dedim kaşlarımı çatıp. "Bak işte bu imkansız." dedi gülerek. Yüzündeki sıcak gülümseme benim yüzümede yayılmıştı.

Önüme dönüp terasa doğru ilerledim. Gördüğüm manzarayla gülümsemiştim. Her şey aynıydı. Büyük yastıklar, mumlar, demirin üstündeki lambalar... Her şey aynıydı.

"Her şey o günkü gibi." diye fısıldadığımda "Evet öyle. O günkü kötü anımızı silmek istedim. Aynı şekilde ama güzel bir sonla." deyip beni büyük yastıklara oturtmuştu. Barış'ta yanıma oturunca başımı göğsüne yaslayıp gözlerimi kapattım. Huzurun tanımı gibiydi onun yanında olmak. Şuan onun yanında olmak beni o kadar çok mutlu hissettiriyordu ki anlatılamazdı. İçimdeki mutluluk içime sığmıyordu resmen. İçim içime sığmıyor taşmak istiyordu duygularım. Barış'a sıkı sıkı sarılıp hiç bırakmak istemiyordum. Onun kokusunu içime çekip bir kes daha dışarı vermek istemiyordum. İçimde tutmak istiyordum. Bu duygularımın hepsi tek bir kişiye aitti ve o kadar şanslıydım ki, şanslıydık ki birbirimizi bulduk. Herşeyi atlatıp birleştik.

Nasıl buldun?" dediğinde gülümsedim. "Burası çok ama çok güzel. Bayıldım!" dedim o günkü gibi. Bugün ikimizde buradaki kötü anılarımızı itekleyip güzel anıların izini bırakacaktık. Birlikte güzel anılar çizecektik. "Dejavu gibi." dedim gülerek. Bir yanı hüzün bir yanı mutluluk verici bir ortamdı ve ben bu ortamdan çıkmak istemiyordum. Hep burda onunla olmak istiyordum.

Karşımızda bir ekran belirince oraya yönlendi kafam. İlk başta yazılar çıkmıştı. Ben ne olduğunu anlayamadan Barış "Seninle bir film izleyeceğiz. İşte o zaman sana olan sevgimi daha iyi anlayacaksın. " dediğinde "Ne filmi?" dedimiştim meraklı gözlerle bakıyordum. "Kumsal sadece izlemeni istiyorum. Şuan sadece ben konuşacağım ve sen susacaksın, anlaşıldı mı?" dediğinde merakla başlamasını beklemiştim. "Pekala öyle olsun. Peki ya filmin adı ne?" diye sorduğumda Barış bana dönüp "Midnight Sun (Akşam Güneşi). İşte başlıyor." diyerek arkasına yaslanmıştı ve beni de tekrardan gögsüne yatırmıştı.

Filmi izlediğimiz süre zarfı boyunca Barış saçlarımı okşayıp kokumu içine çekiyordu. Bu halimiz o kadar çok hoşuma gitmişti ki. Bir yandan filmi izleyip onun bana verdiği mutlulukla tebessüm ediyordum. Beni bu kadar çok seven bi insanın hayatıma girmesi ve birbirimizi bulmamız. Herşey çok güzeldi onunlayken. Ondan ayrılmak bile istemiyordum şuanda. Barış'a iyice sokulup bu anın tadını çıkardım. Hasret giderdim, sanki her an ondan gidicekmişim gibi karnının üstündeki elimi sıkıca tutuyordu. İkimizde birbirimizi bulduğumuz için şanslıydık.

Filmin konusu ilerledikçe daha çok hoşuma gidiyordu. Güneş ışınlarına karşı hassasiyeti olan bir kız ve bu sebepten kaynaklı gece gündüz kavramlarının yer değişmesi. Onun için gündüzleri gece, geceleri ise gündüz. Gündüzleri evden hiç çıkmaz, geceleri ise dışarıda vakit geçirir ve bu şekilde karşısına birisinin çıkması. Filmin artık son kısımlarına geldiğimizde güneş ışınlarına karşı olan hassasiyeti yani alarjisi ölümcül bir hal alıyor. Bi kez bile olsa güneşe çıkarsa öleceğini anlatıyor. Kız herşeye rağmen sevdiği kişiyle güneşin tadına varmak istedi. Tek bir güneş ışığının durumunu kötüleştireceğini bildiği halde sevdiği kişiyle birlikte güneşin tamamen onlara vurduğu bir saate tekneye biniyorlar ve vakit geçiriyolar ve sonrası...

Barış kızın öldüğünü anladığımız kısımda filmi durdurup bana döndü. Ellerimi tuttu ve "Kumsal bugün seni buraya getirme sebebim artık bu uzaklığın bitmesi. Birlikte çok şey yaşadık. Üzüldük, ağladık, güldük... Ama hep birlikteydik. Birbirimizden kopmadık ya da kopamadık. Benim istediğim aramızda küçücük bir duvar bile olmasın. İşte ben seni bu kadar çok seviyorum. Hayatımdan vazgeçebilecek kadar, yeter ki yanımda sen ol. Varlığını her daim hissetmek istiyorum. Yanında olmak elinden tutmak istiyorum. Sonumuzun kötü olucağını bilsem de seninle olmak istiyorum. Ben kalan bütün zamanımı seninle geçirmek istiyorum. Sana hasret bir şekilde geçirmek istemiyorum Kumsal. Ben seni çok seviyorum." dediğinde gözlerim dolmuştu. Ama bu sefer her şey mutluluktan olmuştu. Mutluluktan ağlıyordum ve sanırım ilk defa oluyordu. İlk defa mutluluktan ağlıyordum. Barış ellerini yanağıma koyup "Normalde ağlamana kıyamazdım, kızardım sana ama şuanda mutluluktan ağladığını düşünüyorum. Öyle değil mi?" dediğinde gülümseyip "Tabi ki de mutluluktan ağlıyorum, sen benim bu hayatta başıma gelen en güzel şeysin. İyi ki varsın Barış, iyi ki hayatıma girmişsin." dedim sulu gözlerimin arasında ve onun yüzünde gördüğüm mutluluk herşeye bedeldi. Oturduğumuz yerde bana sıkıca sarıldı bir anda ve bende karşılık verdim. Şuanki mutluluğum anlatılamazdı.

Barış ellerimden tutup beni ayağa kaldırdığında ayaklanmıştım. Gözlerimin içine bakıp "Ben bu mutluluğumuzun hiç bitmesini istemiyorum Kumsal. Madem artık birbirimize olan duvarlarımızı yıktık ve birlikteyiz artık sana sevgilim diyebilir miyim küçük hanım." demişti sırıtarak. Şuan o kadar çok tatlı duruyordu ki içimdeki mutluluk onun çocuk gibi sevinmesiyle artıyordu. Gülümseyip "Diyebilirsin beyfendi. Benim çocuk ruhlu sevgilim. Bazen ÖKÜZ, bazen de yufka yürekli, romantik sevgilim. Başıma gelen en güzel şeysin ve iyi ki varsın. Başımıza gelen onca şeyden sonra hala iyi ki diyebiliyorsam yaşadıklarımız için bunun sebebi sensin. Seni seviyorum yüreği güzel adam." dediğimde Barış'ın gözlerindeki pırıltıyı görmeye değerdi. Aşkla bakıyordu. Şuan ikimizisn de mutluluğu içimize sığmıyordu ve Barış mutluluktan belimden sıkıca kavrayıp etrafta döndürmeye başlamıştı. "Seni seviyorum kıyısına vurduğum Kumsal'ın. İyi ki varsın, iyi ki yanımdasın ve iyi ki benimsin. O gözlerin benden başkasına bakmasın. Çünkü benim gözlerim sadece senin gözlerinde hayat buluyor, nefes alıyor." dediğinde bu kadar romantiklik bana fazlaydı. İçim içime sığmıyordu. Duygu patlaması yaşıyordum resmen.

Ellerimi yanaklarına yerleştirip, anlımı onun anlıma yasladım. Nefesini tenimde hissedebiliyordum. Barış da kendi ellerini belime sardığında gülümsemiştim. Resmen bu anı bekliyordu. Bal rengi gözlerindeki parıltıdan gözümü alıp dudaklarına çevirmiştim. Yavaşca ona yaklaşırken heyecan basmaya başlamıştı. Dudaklarımız birbiriyle buluştuğunda Barış'ın kolları beni daha çok kendisine doğru çekiyordu. Dudaklarımdaki baskıyla yaşadığım hisler birbirine karışmıştı. Mutluluk, heyecan, tutku... Barış öpmeye başladığında bende karşılık vermiştim. Gözlerimi kapatıp güzel anın tadını çıkardım. Çok zor zamanlarım oldu ama mutluluğun yolunu bulmuş gibiydim. Çok acı çektim ve bu acının sonu son bulmuş gibiydi. Koca bir oyunun içindeydim ama bu oyun sona ermiş gibiydi ya da hep birlikte bu oyunu biz yenecektik.

Yavaşca her şey güzelleşiyordu. Bu 8 kişi birlikte yavaşca her şeyin altından kalkıyordu. Psikozlar ve Piçizler... Hepimizin farklı karakteri vardı ama hepimiz birbirimizi tamamlıyorduk. Güzel bir arkadaş grubu olmuştuk. Hepimizin acısı vardı ama yinede yan yana olmaya başarmıştık. Kadere karşı çıkmıştık ya da kader bizi buraya kadar sürüklemişti. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama aramızdaki bağın güçlü olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyordum.

Barış dudaklarını dudaklarımdan çekince nefes alışverişimi düzenlemeye çalıştım. Gözlerimi yavaşca açtığımda aşkla bakan bal gözleriyle karşılaştım. Gözlerimi yüzünde gezdirdim. Ona bakmaya doyamıyordum. Konusuna bağımlı olmuştum. Ondan bir saniye bile ayrılmak istemiyordum şuanda. En güzel zaafım haline gelmişti.

"Kumsal her zaman senin yanındayım. Bunu biliyorsun değil mi?" gülümseyip "Biliyorum, ben de senin yanındayım. Sen de bunu biliyorsun değil mi?" dedim. "Biliyorum." derin nefes verdim. "Bu romantik ortam biraz fazla değil mi?" dediğimde "Bir de bana öküz diyorsun." dedi. Onun bu sözüyle gülmeye başlamıştım. O da gülünce bugünün hiç bitmemesini istememiştim. Yavaşca hepimiz birbirimizi buluyorduk. Savaştık... Birbirimizle çok savaştık ama yine de bir şekilde birleştik. Şimdi birlikte göğüs germiş karşımızda duranlara karşı birbirimizi kolluyorduk. Birbirimizden güç alarak düşmanlarımızın bize daha fazla zarar vermesini engelliyorduk...

__

"Evet Kumsal Hanım söz sizde." diyen babama baktım. Derin nefes alıp çatalımı masaya bıraktım. "Dün eve geç geldiğim için bu konuyu konuşamadık. Haberlerde, gazetelerde gördüğüm haberin açıklamasını istiyorum kızım senden. Dergileri elime aldığımda 'Yangında alevlenen aşk' başlığını ben neden görüyorum?" babam sakince konuşmasını bitirdiğinde ne diyeceğimi düşünüyordum. Sakin olsa da bana karşı kızgın olduğunu biliyordum ve babam kızgın olmakta da haklıydı. Kimse kızının adını kötüye çıkmasını istemezdi ama ben her defasında uyarmalarına rağmen manşet olmuştum.

"Piknik yapıyorduk baba sonra birisi çekmiş. Neden bu tarzda bir haber yaptılar bilmiyorum ama sadece piknik yapıyorduk. Sonuçta aynı okuldayız, aynı sınıftayız. Ailerimiz de arkadaş, biz de arkadaşız. Nereden bilelim böyle bir haber yayınlayacaklarını." dedim. Babam bıcağını masaya bırakıp bana baktı. "Kızım benim, sen de haklısın. Arkadaş olduğunuzu biliyorum, hepsinin iyi çocuklar olduğunu da biliyorum ama bu tarz haberler görüp senin adını kirletmelerini sevmiyorum. Dikkat et olur mu? İstersen şikayet ederim." dediğinde babam "Yok baba şikayet etme ama bir kez daha bu tarzda bir haber çıkarsa şikayet ederiz." dedim. "Tamam kızım, lütfen dikkatli ol. Ben şirkete geçiyorum." diyerek ayaklandığında annem de karnını tutarak ayağa kalkmıştı. Karnı gün geçtikçe daha çok büyüyordu ve çok tatlı görünüyordu. "Hayırlı işler canım." deyip annem babamın yanağından öptü. "Size de iyi günler." deyip babam annemin karnının üstüne elini koydu ve gülümsedi. O an önümdeki güzel tabloya baktım. Aşkın gerçek olduğunu gösteren çift... Annem ve babam. Barış'la bizim sevgimizin de bu şekilde kuvvetli olmasını diliyordum. Gerçi biz birbirimize olan sevgimizin ne kadar kuvvetli olduğunu yeterince kanıtlamıştık. Babamın anneme olan bakışlarını gördükçe aklıma Barış geliyordu. Babamın gözlerinin içi parlıyordu anneme bakarken. Bu aynı bakışları Barış'ın bakışlarında da görüyordum. Bunu fark ettiğimde gülümsemiştim.

Babam evden çıktığında annemle ben de bahçeye çıkmıştık. Temiz havayı içime çekip arkama yaslandım. "Portakal suyunuz efendim." yanımıza gelen çalışana baktım. Tepside 2 tane portakal suyu vardı. Bir tanesini alıp "Teşekkürler. Ellerinize sağlık." deyip portakal suyumdan yudumladım. Buz gibi portakal suyu boğazımdan geçtiğinde serinlemiştim. Havalar fazlasıyla sıcaktı. Annem de portakal suyunu alınca çalışan eve geri girdi.

"Anlat bakalım, nasıl gidiyor?" diyen anneme baktım. Gülümseyip portakal suyumu masaya bıraktım. Annemle uzun süredir sohbet etmiyordum. Olaylar yüzünden hem kafam karışıktı. Doğru düzgün hiç bir işe odaklanamıyordum ama dün hayatıma yeni bir sayfa açmış gibiydim. Barış'la yeni bir sayfa... Sevdiğim adamla yeni bir sayfa...

"Güzel geçiyor anne. Gittikçe daha çok güzelleşiyor. Bir de staj başlayacak onun için de heyecanlıyım." dedim gülümseyerek. "Barlas'ın babasının otelinde staj görecekmişsiniz. Bunu duyduğuma sevindim. Aklım sende, sizde kalmayacak." "Hep birlikte olduğumuz için benim de içim rahat anne." dedim. "Barış'la aranız nasıl?" annemin sırıtarak söylediği cümleye gülümsemiştim. Barış'ı öz evladı gibi seviyordu. "Biz sevgili olduk anne." dedim tek seferde. Artık oda rahatlasın bende. "Şükür kavuşturana. Sizin adınıza çok sevindim. Uzun zamandır bu haberi bekliyorum. Niye bu kadar uzun sürdü anlamıyorum ki. Uzaktan bakınca bile insan anlıyordu birbirinizi sevdiğinizi." annem içindekileri hepsini tek tek sıralayınca tekrardan anneme çektiğimi anlamıştım. Onun gibi meraklı ve inatçıydım.

"Bu ilişkiyi onaylaman beni sevindirdi. Gerçi sen zaten en başından beri istiyordun." dedim gülerek. Annemde gülümseyip "Tabiki de istiyordum. Anlatamam sana şuan nasıl mutlu olduğumu. Kızım mutlu, ben mutluyum. Sen yeter ki mutlu ol ben senin hep yanındayım. Ama Barış seni hele bir üzsün. Ayağımın altından kurtulamaz haberi olsun." dediğinde annem kahkaha atmaya başlamıştım. Şimdiden korumacı anne tavrını öne atmıştı. Ee Barış Bey, Arslan ailesinden kız almak kolay mı sandın sen?

"Sen nasılsın anne? Benim minik kardeşim nasıl?" dedim gülümseyerek. "Ben de iyiyim, kardeşin de iyi. Dört gözle onu bekliyoruz işte. Bu minik beyin gelmesi için can atıyoruz." diyerek elini karnına koyup okşadı. Ailem mutlu olduğunda ben de mutlu oluyordum. "Sabırsızlanıyorum onu kucağıma almak için. Hem daha isim de düşünmedik." dedim gülümseyerek. Şimdiden başlamam gerekiyordu. En güzel isimleri verecektim ona. "Evet, ama daha zamanı var. Bakalım ilerleyen zamanlarda aklımıza isim gelir." dedi ve portakal suyundan içti.

Annemle sohbet ettikten sonra odama geçmiştim. Laptobumdan ses gelince koltuktan kalkım çalışma masama doğru ilerledim. Barış'ın görüntülü aradağını görünce heyecanlanmıştım. Sanki ilk defa onunla konuşacaktım. Elim ayağım birbirine girmiş gibiydi. Sandalyeme oturup aramayı cevaplamıştım.

+Napıyorsun?

Barış'ın yüzündeki sıcak gülümseme ve benim gibi heyecanlı olduğunu görünce yüzümdeki gülümseme büyümüştü. İlk defa konuşmuyorduk ama artık eskisi gibi değildik. Artık tamamen birbirimize aittik ve ikimizde bunu biliyorduk. İçimdeki çocuk heyecanı hiç bitmeyecek gibiydi. Küçükken istediğim pamuk şekeri bana almış ve heyecanla o pamuk şekeri yiyor gibiydim. Barış'la vakit geçirdikçe ona daha çok bağlanıyordum ve her anımı onunla yaşamak istiyordum.

-Annemle konuştum sonra odama çıktım o sırada da sen aradın. Sen napıyorsun?

+Ben de eve yeni geldim. Yorgundum, biraz yüzünü görüp uyumak istedim.

-Nereye gittin ki?

+Çocuklarla barın eksiklerini tamamladık.

-Başka bir şey yok değil mi? Bize anlatmadığınız bir olay var ortada ve hala o olay yüzündem endişeli ve meraklıyım.

Olay hep aklımdaydı. Kızlara anlattıktan sonra onlarda endişelenmişti.

+Endişelenecek bir şey yok. Sadece birisi bizle uğraşmaya çalışıyor ama hallettik. Yakında hepsini size anlatacağız. Bir sürü olay yaşadınız bir de bunu size anlatıp yük yapmak istemedik ama kızlara da söylemişsiniz onlarda çocuklara soruyormuş. Artık anlatacağız.

-Bunu biz sormadan anlatmanız lazım Barış. Bizim yaşadıklarımızı siz de yaşadınız. Her şeyi birlikte halledecektik ama siz şimdiden bu kuralı bozuyorsunuz.

+Hayır Birtanem zaten anlatacaktık ama şimdi değil. Biraz kafanızın boşalmasını bekleyecektik ama sizin ısrarlarınızla erken anlatacağız.

-Bilmiyorum. O gün polis mekanı basmış deyip gittiğinizde endişelenmiştim. Bir de gece geldiniz o gün. Aklımı yiyip bitirdim bu konu yüzünden. Birinize zarar gelecek diye korkuyorum. Sonuçta hepiniz bizim için değerlisiniz.

+Haklısın Birtanem. Ben de olsam endişelenirdim ama biz eve hep gece geliriz, o konuda endişelenme. Sonuçta bar işletiyoruz. Bir iş yürütüyoruz ve tek bir tane şubemiz yok. Bir kaç tane şubemiz var. Onlarla teker teker ilgileniyoruz.

Bazen bu çocuklara hayran kalıyordum. Daha gençlerdi ve kendilerinden büyük işlere kalkışıyorlardı ve sevdikleri işleri yapıyorlardı. Geleceklerini şimdiden hazırlamışlardı. Tabi bu sevdikleri iş zarar verme durumuna gelmezse ben daha mutlu olabilecektim.

-Ne zaman aklınıza geldi bar açmak?

+1 sene oldu açalı ve baya da beğeni alan bir yer oldu. Açıkcası alkolle içli dışlıyız. Hep clup ya da barlara giderdik. Bir gün öylesine konuşurken biz de bu işi yaparız dedik ve açtık. Yani bir anda oldu her şey.

-Size bakınca bazen kıskanıyorum. Çocukluktan beri arkadaşsınız ve hiç birbirinizi bırakmıyorsunuz. Her şeyi birlikte yapıyorsunuz. Biriniz hata yaptığında o hatayı hepimiz yaptık diyorsunuz. Çok güzel arkadaşlığınız var.

+Çocukları seviyorum. Onlar benim ailem. Ben onlarla büyüdüm, onlarla her şeyi keşfettim. Her şeyi birlikte aştık. Ama tek biz değil. Siz de bu kısa sürede güzel arkadaşlık kurdunuz. Bir sürü olay yaşadınız bu kısa sürede ama biriniz arkanızı dönmedi. Dördünüz birleşip bu oyuna son veren kişiler siz oldunuz ve eminimki bu bilinmeyen düşmanıda siz bitireceksiniz. Çok akıllısınız ve hepiniz farklı yetenekleri var. Bu sayede zorlanmıyorsunuz. Bazen ben de sizin arkadaşlığınızı kıskanıyorum.

-Bazen ben de şaşıyorum; nasıl bu kadar yakın olduk ama bu olaylar bizi yakın yaptı. Hiç birimiz arkasını dönmedi ve savaştık ve hala da savaşıyoruz ama bu sefer tek biz değil siz de varsınız. Önceden olmasını gerektiği gibi.

+Artık hep birlikteyiz, artık yanındayım. Bizi bu saaten sonra kimse yenemez.

-Seni bir tek ben yenebilirim.

+Sen beni en başından fehtettin Kumsal Hanım.

-Biliyorum. Bu güzellikle beni sevmemen imkansız zaten.

+Bu özgüveni yanımda da görmek isterim.

Barış bunu söyleyince gülmüştüm. Şimdi bu şekilde konuşsamda onun yanında tam tersi oluyordum.

-Hemen olayı başka yere sürükle zaten.

Telefonum çalınca masanın üstündeki telefonumu elime aldım. Alesya'nın aradağını görünce Barış'a döndüm.

-Alesya arıyor seni sonra arasam olur mu?

+Tamam Birtanem. Kendime dikkat et.

-Sen de kendine dikkat et. Çok yorma kendini. Görüşürüz.

+Görüşürüz.

Barış kapattıktan sonra direkt Alesya'ya cevap vermiştim.

-Efendim Alesya?

+Yarın karne günü ve ne giyeceğimi seçemiyorum. Yardımına ihtiyacım var.

-Bunun için mi aradın?

+Evet. Koskoca Ayaz Korkmaz'ın kızı kombin yapamıyor. Yardımına ihtiyacım var.

Alesya bunu deyince kahkaha atmıştım.

-Tamam tamam geliyorum.

-Bekliyorum.

Telefonu kapattıktan sonra dolabımın başına geçtim. Yatağımın başındaki 2 valizi görünce gülümsemiştim. Sakin, mutlu ve huzurlu bir tatil geçirmeyi umut ediyordum. Dolaptan kot şort ile beyaz crop çıkartım hızla üstüme giydim. Boydan aynanın karşısına geçip elimle saçlarımı düzelttim. İçimde büyük bir heyecan ve mutluluk vardı. Bunun sebebinin Barış olduğunu düşünüyordum. Dün yaşadıklarımın etkisi hala üstümdeydi. Uzun zamandır beklediğim andı. Hiç gelmeyecekmiş, hiç yaşanmayacak gibiydi bu güzel anım ama yaşandı. İmkansızı yıktık, imkansıza karşı geldik.

Alesya'yı daha fazla bekletmemek için telefonumu alıp aşağıya indim. Merdivenlerden inerken karnını tutan annemi görünce gülümseyip "Anne ben Alesya'ya gidiyorum." dedim şirince. Annem bana bakıp "Tamam kızım, dikkatli ol." deyince annemin yanağını öpüp hızla evden çıktım.

Güzel havanın kokusunu içime çekip yürümeye devam ettim. Yerdeki taşlara hafifçe ayağımla vuruyordum. İki üç kez sekip yerinde duruyordu. Tekrar vurduğumda bu sefer daha çok sekip ileri gitti. Tekrar vurcağım zaman durup taşa baktım. Daha çok yüklendiğim zaman taş daha çok ileri gidiyordu. Aklıma gelen fikirle gülümsedim. Bir şeyin üstüne ne kadar çok gidersek o da bizden kaçar. Biz bu olayların üstüne giderek çözmüştük ve bunun farkında değildik. Peki gizli düşmanımızın üstüne gidersek o da bizden kaçar mı? Üstüne nasıl gidebiliriz ki? Kim olduğu hakkında hiç bir fikrimiz yok ve kendimizi korumaya çalışıyorduk. Ağzına kadar su dolu bir cam fonusun içindeydik ve nefes almaya çalışıyorduk. Su boynumuzun altına indiğinde nefes aldığımızı zannediyorduk ama tekrardan bir darbeyle o su çoğalıyordu ve yine boğulmaya devam ediyorduk. Yanlış yaptığımız bir şey var ve bunun farkındayım ama ne konuda yanlış yaptığımızı bulamıyorum. Biz ne yapıyoruz ki bu kadar başımıza belayı çekiyoruz? Yaptığımız yanlış nerede?

Taşa bakmayı kesip devam ettim. Bunları şuan düşünmemem lazımdı. Bugün benim mutlu olmam lazım çünkü savaşın sonunda sevdiğim adam yanımda olmuştu. Artık mutluyduk. Hep birlikte bu olayların altından kalkacağımızı biliyordum. Zarar göreceğiz ama yan yana olduğumuz sürece bütün olayların altından kalkacağımızı da biliyordum. Sadece yaptığımız yanlış bulmamız lazımdı.

----

Zile basıp kapının açılmasını bekledim. Bir yandan da ayağımı yere vuruyordum. Bahçeye baktığımda her yer çicek doluydu. Sevda teyze çicekleri çok seviyordu. Rengarenk çicekler... Bakınca insanın içi huzur doluyordu. Kapı açıldığında bütün enerjisiyle beni karşılayan Alesya'ya gülerek baktım. "Hoşgeldin aşko." "Hoşbuldum aşko." deyip Alesya'ya sarıldım. "Hadi geç içeriye. Daha çok yapacaklarımız var." dediğinde içeri geçmiştim.

Oturma odasına gittiğimde kitap okuyan ve elinde ki yeşil çayı yudumlayan Sevda teyzeye baktım. "Nasılsın teyze?" dediğimde kafasını kitaptan kaldırıp bütün samimiyetiyle gülümseyip "Hoşgeldin kuzum. İyiyim sen nasılsın?" dedi. "Ben de iyiyim." dedim gülümseyerek. "Yarın karneyi aldıktan sonra tatile gidiyormuşsunuz. Dikkatli olun lütfen." dediğinde "Merak etme teyze dikkatli oluruz." dedim. Alesya da alttan alttan sırıtıyordu. İzni zor almış olmalıydı. "Size güveniyorum. Şimdiden iyi eğlenceler." dediğinde "Teşekkürler teyze." dedim. "Anne biz odama çıkıyoruz." deyip Alesya kolumdan çekiştirdi. Merdivenlerden çıkarken "Zar zor izin aldım. Geçen Görkem yanımızda diye izin vermişti. Bu sefer Çağan var diye izin verdi." dedi Alesya. "Ben de zar zor izin aldım. Sonuçta başka bir şehire gideceğiz. Kaç gün onlardan uzak kalacağız. Onları da anlıyorum ama biz de kafamızı dağıtmak istiyoruz." dedim Alesya'nın odasına girerken. Alesya yatağına oturduğunda ben de sandalyeyi yatağa yaklaştırıp oturdum. "Yaşadığımız olayları bilseler emin ol bizi çoktan bu şehirden hatta bu ülkeden uzaklaştırmışlardı." dedi. "Bazen annemler öğrenecek diye korkuyorum. Annem zaten hamile bir tane olay duysa kalpten gider." "Bu gizli düşman olayı başımıza kötü işler açacak gibi." dediğinde "Nasıl yani?" dedim. "Diğerlerinde de zarar gördük ama bu farklı olacak gibi. Berkan bizle oyun oynadı ama bu düşman oyun oynamıyor. Her şeyi açıkca yapıyor ve oyunun sonunda karşımıza çıkacak. Yani son oyun kartı onun elinde ve o kartla istediğini gerçekleştirebilecek güçte." dediğinde için ürpermişti. Bu kadar büyük işler yapıyorsa güçlü olduğu belliydi ama neden biz? Aklımda ki soruyu Alesya'ya da yansıttım. "Neden biz? Ya da biz ne yaptık? Biz ne zaman kime bulaştık? Bazen düşünüyorum kim olabilir? En başından düşünüyorum. İlk düşman dediğimiz kişiler Piçizler ama onlar değiller sonra Boyalılar var ama Boyalılar o kadar güçlü değil. Boyalılar olsa Piçizler çoktan bulmuştu. Berkan zaten yaptı yapacağını ve hala da bizi rahat bırakmıyor. Bora ve Kaan kalıyor. Onlarında yapacağını zannetmem. Zaten bunu yapanın büyük olduğunuda biliyoruz ama belki adamları bizim içimizdedir diye düşünüyorum. Çok karışık olaylar." dedim. Düşündükçe deliriyordum. İpin düğümü gittikçe sıkılışıyordu ve çözmesi zor oluyordu. "Bunları düşünmeyelim şimdi yoksa cidden delireceğiz. Boş verelim ve olacaklara bakalım." dediğinde gözlerimi kısıp Alesya'ya baktım. Bulmuştum! Buldum! "Neden öyle bakıyorsun?" dediğinde Alesya "Bizim en başındam beri yaptığımız bir yanlış var onu bulmaya çalışıyordum ama sen söyledikten sonra fark ettim. Biz olayları boş veriyoruz. Berkan olayında da ilk başkarda boş verdik. Direkt onlara inandık ve hiç bir şey araştırmadık. Sonra Asena şüphelendi ama onada inanmadık. En sonunda olayların kıyısına gelince hareket ettik. Biz olayların kıyısına gelince hareket ediyoruz. Biz şimdi bu gizli düşmanın bize gelmesini bekliyoruz ama hayır biz ona gideceğiz. Biz ona gittikçe oda bizden kaçacak. Yoksa biz onu beklersek başımıza daha kötü şeyler açılacak. Olayları yaşadıktan sonra değil yaşanmadan önce müdahele etmemiz lazım." dedim. Alesya kaşlarını çatıp "Haklısın. Bunu sen dedikten sonra fark ettim. Peki ne yapacağız ve ne zaman başlayacağız?" dediğinde "Aslında Asena ile bu olayı konuşmuştuk. Tatilden gelince konuşalım. 2 haftalık bir tatilimiz var. 1. hafta tatil yapacağız 2. hafta araştırmaya başlarız." dedim. "Piçizler peki?" dedi Alesya. "Bunu yapmak istemiyorum ama kısa süreliğine haber vermeyelim. Küçücük olsa bile bir şey bulduğumız da onlara haber verelim. Ondan sonra bize yardım ederler." dedim. "Bunu kızlarla oturup konuşuruz o zaman." dedi. "Tamam o zaman." dedim heyecanla. Yaşadıklarımız ne kadar korkutucu olsada bazen eğleniyordum. İşte bu yüzden Ruh Hastası diyorlar bana.

"Ee dün ne oldu anlat? Grupta üstü kapalı anlattın. Barış'la artık birlikte olduğunuzu duyunca valla evde sevinçten çığlık attım. Senden daha çok sevinmişimdir." dedi Alesya heyecanla. "Bu anı o kadar uzun süredir bekliyormuşum ki ama farkında bile değildim. İmkansız gibi geliyordu ama üstesinden gelince imkansız olmadığını anladım." dedim. "Ben de imkansız olarak bakıyordum. Az buz şeyler yaşamadık ama sonunda biz kazandık. Her neyse anlat bakalım." dedi sırıtıp. Onun sırıtmasına gülüp anlatmaya başladım. "Sizi eve bıraktıktan sonra yılbaşı günü için hazırladığı eve götürdü beni. Evi görünce çok yoğun bir duygu hissettim. Yılbaşı günü ona karşı davranışlarım gelince pişmanlık duygusu çok bastı beni Alesya. Resmen Barış'ın kalbini elimde parçalamıştım. O gün yaptığım zamanda üzülmüştüm ama pişman değildim çünkü onu suçlu olarak görüyordum ama dün o evi görünce yaptıklarıma pişman oldum. Barış'a her şey yalan demiştim. O anki yüz ifadesi hala aklımdan çıkmıyor." dedim içimdeki buruklukla. Alesya sessizce beni dinliyordu. "Çatı katına çıktığımızda her şey aynıydı. Hiç bir şeyde değişiklik yoktu. Yılbaşı günü nasıl hazırladıysa yine aynısını hazırlamıştı. O günü aynı şekilde ama sonu mutlu bitecek şekilde aklıma kazımak istediğini söyledi. Film izledik sonra Barış biraz romantik ve kalbime işlenecek cümleler kurdu. Filmi örnek göstererek sevgisi anlattı ve sonra bende dayanamadım. Bende ona olan sevgimi söyledim. Muhteşem bir andı, hala inanamıyorum gerçek olduğuna." dedim mutluluk ve içimde hala Barış'ı üzmenin burukluğuyla.

Alesya bana doğru uzanıp sıkıca sarıldı ve geri yerine döndü. "Artık bunlar için üzülmemeliyiz. Hepimiz hata yaptık. O gün benim aklıma geldikçe ben de üzülüyorum. Yaptığımız şey çok ağır bir şeydi ama bizim suçumuz yok ki. Hepimiz bunu biliyoruz. Biz sadece büyük bir oyunun piyonuyduk. Bizi oradan oraya oynattılar. Seni çok iyi anlıyorum pişman hissetmen çok normal. Hepimiz pişmanız ama ileriye bakmamız lazım. Şuan hepimiz sevdiklerimizin yanımdayız. Bundan daha güzeli var mı? Eskileri düşünüp kendimizi üzmememiz lazım. Yoksa işin içinden çıkamayız." dedi. "Haklısın ama kalbimde ki pişmanlık yükü pekte kolay silinmeyecek. Eminim ki Piçizler de bizim gibidir. Birisi yüzünden birbirimiz de kalıcı izler bıraktık ama hep birlikte o izleri sileceğimize eminim." dediğim gülümseyerek. "Geçmişteki ve gelecekteki acılarımızı birlikte atlatacağız. Bu arada mutluluklar dilerim. Yakında nikah dairesinde görmek dileğiyle. Nikah şahidin ben olmazsam bozuşuruz." dediğinde kahkaha atmıştım. "O gün hele bir gelsin ben düşünürüm." dedim sırıtarak. "Düşünmeyeceksin ben nikah şahidin olacağım." dedi kaşlarını çatıp. "Alesya harbi delisin." dediğimde gülmüştü. "Çağan'la nasıl gidiyor?" dediğimde yeşil gözleri parlamıştı. "Çok güzel gidiyor. Onun yanında olmak, istediğim zaman sarılmak, birbirimizin olduğunu bilmek çok güzel hissettiriyor. Hiç derdim yokmuş gibi hissediyorum. Her şeyi arkamda bırakmışım gibi." dedi gülümseyerek. "Düğününde senden daha güzel olacağım." dediğimde "Saçını başını yolarım Kumsal. Düğünümde en güzel kız ben olacam. Hatta kız olarak sadece üçünüzü çağrıcağım." dediğinde kahkaha attım. "Düşünsene düğün günü Asena siyah pijamalarıyla geliyor. Çok gülerdim." dedim kahkahlarımın arasından. "Ben valla beklerim Asena'dan. Kız her yere pijamayla gitmeyi planlıyor. Kendi düğününde siyah gelinlik arar o." dedi Alesya gülerek. "Asena ve Barlas sevgili olduğunda artık huzur içinde ölürüm o gün." dedim. "Barlas Asena'yı baya seviyor. Biz yine az çok biliyorduk birbirimizi ama Asena ve Barlas gerçekten imkansız gibiydiler. Sonunda oldular." dedi Alesya gülerek. "Yavaşca mutlu günlerimize yaklaşıyoruz. Sadece gizli düşmanımızı bulmak kaldı. Oda gittiğinde sadece mutlu olacağız." dediğimde "Sadece mutlu olacağız." dedi Alesya kafasını sallayıp.

__

"Yarın görüşmek üzere. Dikkatli git eve." dediğinde Alesya "Görüşürüz. Merak etme dikkatli giderim." deyip Alesya'nın evinden çıktım. Saate baktığımda 10'a geliyordu. Uzun zamandır sohbet etmemiştik ve bu sohbet bana çok iyi gelmişti. İnsanın yakınlarıyla bir şey paylaşması çok güzeldi. Omzumdan yük kalkıyormuş gibi hissediyordum. Akşam karanlığına baktım. Bu saatlerde tek başıma korkardım ama şuan bana bu karanlık aydınlık geliyordu. Çok mutluydum ve huzurluydum. Yürürken kafamı gökyüzüne kaldırıp yıldızlara baktım. İstanbul gibi bir şehirde yıldızları bulmak zordu ama o kadar güzel ve parlak oldukları için kendilerini bize göstermeyi başarıyorlardu. Kafamı tekrar yola doğru indirdim. Yolu aydınlatan lambalar. Lambanın hemen yanında çöp kutusı ve içerisinde kediler. Kendilerine yemek arıyorlardı ve böyle mutlu olduklarıma emindim. Onların asıl yeri dışarısıydı. Beyaz, kahverengi villalar. Hepsinin ışığı kapalıydı. Karanlıktı...

Sessizce yolda yürürken Barış'ın yüzü gözlerimden geçince gülümsüyordum. Küçücük bir kız çocuğuna oyuncak bebek verdiklerindeki mutluluğu yaşıyordum sanki ama daha fazlası. Küçük bir kız çocuğu gibiydim.

Arkamdaki sesle düşüncelerimi bırakıp hızla arkama döndüm. Yüzümdeki gülümseme gitmişti ve kaşlarımı çatıp endişeyle arkama baktım. Göğsüm hızla inip kalkıyordu. Bu karanlıkta tek başıma dolaşmam yanlıştı. Etrafa baktığımda hiç bir şey görememiştim ve bu beni daha çok korkutmuştu. Bir ses duyduğuma emindim. Önüme tam dönecekken önündem geçtiğim çöp kutusundan kedinin çıkmasıyla çığlık attım. Kalbimi tutup "Sakin ol Kumsal. Sadece bir kediymiş." dedim kendi kendime. Elimi kalbimden çekip kediye bakmayı kestim ve hızla yürümeyi aklıma soktum. Kalbim yaşadığım korkuyla hızla çarpıyordu.

Önüme döndüğümde tekrar çığlığı bastım. Ağzıma gelen elle çırpındım. Bağırmaya çalışıyordum ama boğuk sesler çıkartabiliyordum. Karşımdaki siyah maskeyle ve gözlerindeki ölümcül bakışlarla duran adama bakıyordum ve beni bırakması için çırpınıyordum. "Yerinde dur. Yoksa senin için iyi olmaz." kalın sesiyle konuştuğunda daha çok çırpındım. Ağzımı daha sıkı kapatıp kolum daha sıkı kavranmıştı. Hızla özel bölgesine vurduğumda "Ah!" diye bağırıp beni bırakmıştı ve ellerini özel bölgesine götürmüştü.

Ona bakmaya kesip hızla koşmaya başlamıştım. Şansım varken kaçmam lazımdı. Arkama baktığımda onun da koştuğunu gördüm. Daha hızlıolmam lazımdı, daha hızlı olmalıydım. Korkudan kalbim hızla atarken koşmaktam nefesim tükenmişti ama dayanmam lazımdı. "İmdat!" diye bağırıyordum ama kimse yoktu. Sanki herkes benim bağrışlarıma karşı kulaklarını kapamıştı. Hiç kimse yardım eli uzatmıyordu. Ayaklarım ağrımaya başlamıştı. Göz yaşlarım akınca ister istemez yavaşlamıştım ama yinede koşmaya çalışıyordum.

Kolumdan çekilmemle pes etmiştim. "Yerinde durmanı söylemiştim küçük hanım." deyip boğazımı sıktığında "Bırak beni." dedim sinirle. "Bırakacağım ama ilk bana verilen mesajı size ilettikten sonra." deyip beni yere iteklediğinde acımı umursamayıp "Size derken? Ne mesajı?" dedim. Soğukkanlı olmaya çalışıyordum ama içimdeki korku kendini gösteriyordu. Adam bana doğru eğilince korkuyla dişlerimi sıktım. Her hareketini izliyordum. Elini cebine götürdüğünde kaşlarımı çattım. Elini cebinden çıkardığında bıcağı görmemle ayağı kalkmaya çalıştım ama kolumu tutup çekmesiyle tekrar oturdum. "Ne yapmaya çalışıyorsun? Amacın ne? Benden ne istiyorsun?" dediğimde "Senden bir şey istemiyorum. Bana emredileni yapıyorum." deyip kolumu kendine doğru çekince korkuyla baktım. Kolumu ne kadar çekmeye çalışsam da beceremiyordum. "Bırak beni lütfen! Sana verilen paranın 2 katını veririm. Beni tanıdığına eminim. Ailemin ne kadar varlıklı olduğunu biliyorsundur." ne kadar ikna etmeye çalışsam da dinlemiyordu. Kolumu daha çok sıkıp bıcağı bileğime tutuğunda nefesimi tutmuştum. Sessizce "Yapma." dedim. "Arkadaşın yakışıklı çocuk sayesinde kurtulmuş olabilir ama sen kurtulamayacaksın." bileğimde keskin acı hissettiğimde göz yaşlarımın arasından bileğime baktım. Kanlar içindeydi. "Yavaş yavaş ölüme yaklaşıyorsunuz!" son sözünü söyleyip hızla uzaklaştı. Sadece arkasından baktım. Kanlar içinde kalan bileğimi umursamadım. Acımı umursamadım. Sadece beni, bizi umursadım. Bizi iyi şeylerin beklemediğini biliyordum.

'Yavaş yavaş ölüme yaklaşıyorsunuz!'

-----------------------------Psikozlar---------------------------------

Yeni bölümün gelmesi biraz uzun sürdü bundan dolayı özür dileriz. Staj gördüğümüz için yazmakta zorlanıyoruz ama bir daha arayı bu kadar uzun süre açmayacağız.

-Bölümü beğendiniz mi?

-Barış ve Kumsal'ın birlikte olmasına sevindiniz mi?

-Sizce kızlar düşmanı bulmak için hangi yola başvuracaklar? Nasıl bulacaklar?

-Kumsal'ın son sahnede başına gelen olaya hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Diğer bölümlerde bizi daha ne bekliyor?

-Bölümde en sevdiğiniz kısım?

Continue Reading

You'll Also Like

193K 6.4K 44
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
25.4M 905K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
870K 28.7K 56
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
658K 29.7K 18
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...