KARANLIK ŞEHİR

By gaslann

910K 35.4K 4.9K

Bir mafya hikayesi... YAYINLANMA TARİHİ: Şubat 2021 © HER HAKKI SAKLIDIR © More

❤❤
TANITIM
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM 'CEM'
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM 'HAKAN'
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM 'ALİ'
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM ♦ I. KİTAP SONU
'KAYIP I'
'KAYIP II'
79. BÖLÜM
80.BÖLÜM
81. Bölüm
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88.BÖLÜM
89. BÖLÜM

55. BÖLÜM

7.3K 411 111
By gaslann

Müzik: Mahmut Çınar / GELDİN

Selam!!

Keyifli okumalar ...

"Sen,  Nasıl?" diyebildim karşımdaki adamın gözlerine bakarken. Şaşkınlığım yerini sabahtan beri yakamı bırakmayan korkuya bırakmıştı tekrar.

 Her gördüğümde, derinlere gömdüğüm korkularımı, travmalarımı gün yüzüne çıkarıyordu.

"Fazla vaktimiz yok. Olsaydı, sana dünyanın kaç bucak olduğunu gösterirdim. Amcanın dayaklarını özlemişsin belli ki" dedi ve arabayı çalıştırdı. Burada olmamam gerektiğini söylüyordu zihnimde bir ses. Arabadan inmeyi anca akıl edebilmiştim. Arabanın hareket ediyor olması umurumda değildi. Açıp atlayacaktım aşağı.

"Düzgün dur, başıma bela açma benim. Seni zenginlerin partisine götürme emri aldım. Ne haltlar karıştırıyorsan yine orospu seni" derken arabanın kapılarını kilitledi.

"Sen nereden tanıyorsun bu insanları. Neden sen geldin!" sesim öfkeliydi ama korktuğum da her halimden belliydi. Bir yandan da kapının açma kolunu çekiştirip duruyordum. Bu hallerim onun hoşuna gidiyordu. 

"O yanında getirdiğin şerefsizden aldığın güce ne oldu? Yine ellerime düştün bak. O puşt Suat'ımı almış. Nerede tuttuğu, ya da ne yaptığı belli değil. Babasından yardım istedim. Bana bu işi verdi. Bu gece senin şoförlüğünü yapacağım. Ama bu geceden sonra benimle geleceksin. Sözünü aldım. Suat'ı da alacağım" dedi. Duyduklarım karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Bu kadarı fazlaydı bana. Geçmişim ve geleceğim birbirine girmişti. Ellerimi yumruk yapıp dizlerimin üzerine koydum. Kendimi sıkmaya başladım.

"Hala ağlayamıyor musun?" diye sordu pis pis gülerken. "Öyle etki bırakırım işte" dedi. Benimle dalga geçiyordu. Biraz ilerledikten sonra arabayı bir benzin istasyonuna park etti ve üzerime doğru eğildi.

"Eğer ağlarsan ceza alırsın Ezgiii" dedi fısıltıyla. Son harfi eskilerde yaptığı gibi uzatmıştı. Nefesimi tuttum, kendimi sıktım. Vücudum titremeye başladı. Kahkahaları arabanın içinde yankılanırken, ben kendimi kaybetmek üzereydim. Artık ağlayabiliyordum ben aslında. Kalabalığın içinde ağlamıştım. İyileşiyordum. Hakan iyi gelmişti bana. 

"Ceza verme" diye mırıldandım. "Özür dilerim ceza verme" dudaklarımdan başka bir kelime çıkmıyordu. Anda değildim. Beni kapattığı bodrumdaydım şimdi. Ensemden aşağı doğru soğuk bir ter damlası aktı. Nefes alamıyordum. Ellerimi boğazıma götürüp sıkmaya başladım. "Ceza verme" dedim. Aslında kendi cezamı kendim veriyordum. Ama kendime engel olamıyordum.

"Tamam,sakin ol" dedi sessizce. Ellerini saçlarıma değdirdiğinde kendimi mümkün olduğu kadar ondan uzaklaştırdım. "Ezgi, sana ceza vermeyeceğim" dedi elleri saçlarımda gezerken. "Kendine sahip çık. Bir şey olmasın sana ki ben de oğlumu alabileyim. Ceza yok" diye devam etti. Hala nefes alışlarım kesik kesikti. Çocukluğumda dövdükten sonra ağladığımda ceza verirdi, ağlayamadığımda ise kendimi kaybedince, bana bir şey olmasından korkup saçlarımı okşardı. Kendime gelene kadar başımda bekler, toparlandıktan sonra işkencelerine devam ederdi. 

"Bırak" diye bağırdım. Bu sefer bana dokunmasını istemiyordum. Kendi kendime yetebilecek yaşa gelmiştim ben. Hala ruhumda etkilerini yaşıyor olsam da, kendi kendimi dizginleyebilirdim. Hakan da dokunmuştu saçlarıma. İki ayrı dokunuşu ayırt edebiliyordum şimdi. O beni tamamen iyileştirmek için dokunurken, bu adam daha kötüsünü yapmak için okşuyordu saçlarımı. Değişmiştim. 

"Yeter bırak" diye bağırdım son gücümle. Nefes alamıyordum. Sonra boğazımı sıkan kendi ellerimi fark ettim. Nefes alamıyordum çünkü, Necati bana ceza veriyormuş gibi kendi nefesimi kesmeye çalışmıştım. Korkuyla ellerimi boynumdan ayırdım. Resmen kendimi öldürecek kadar kaybetmiştim aklımı.

Ona bana yaptıklarına karşılık sadece öfkeyle bakarken, tarafımdaki camdan tıklama sesi gelince yerimde sıçradım. Necati ise bana şaşkınlıkla bakıyordu. Kendimi kısa sürede toparlamış olmama inanamıyor gibiydi. Üstelik o haldeyken ona bağırmıştım. Alışık değildi. Yalvarmamı bekliyordu.

Hayatımdaki tek insanın, bana yardım edecek tek kişinin kendisi olduğunu düşünüyordu ama öyle değildi. Yeni tanıştığım, beni ailesi gibi sevdiğine inandığım insanlar vardı. Onlar da bana kötülük yapmıştı ama hayatımda bana kötülük yapmamış insan mı vardı? Kötünün de iyisi olurdu hem. 

Necati'nin gözlerinde aniden beliren korkuyu gördüm. Ardımdaki cama bakıyordu. Ben de bakışlarımı cama çevirdiğimde, zorlukla yutkundum. Murat Erkmen'in adamı Selim. Çatık kaşlarıyla arabanın içine bakmaya çalışırken, tekrar sertçe cama vurduğunda Necati hemen kapıları açtı. Selim bulunduğum yerdeki kapıyı açıp üzerimde göz gezdirdikten sonra, Necati'ye bakmaya başladı.

"Ne lan bu kızın hali? Ne dedi Murat Bey sana? Bu gece dokunma demedi mi" diyerek bağırdı. İki kötünün arasında kalmıştım. Bugün bana zarar vermesi yasaktı ama yarın? Koltuğa sinebildiğim kadar sindim. Görünmez olmak istedim o an.

"Ben bir şey yapmadım. Psikolojisi bozuk bunun, deli" Necati'nin ellerini havaya kaldırarak söylediklerine karşılık histerik bir kahkaha attım ve Selim'e döndüm.

"Ne yapacağım ben?" diye sordum. " Bu adamı neden benim yanıma gönderdi o sahibin olacak adam?"

"Haddini aşma. Sana ne dendiyse onu yap, sorgulamak haddin değil." Dedi sertçe. Kolumdan tutup çekiştirerek arabadan indirdi.

Arabanın arka kapısını açıp elime bir poşet tutuşturduğunda, sıkıca tuttuğu kolumu bıraktı.

"Bunları giy. Beş dakikan var." Dedi. Eliyle ilerideki benzinliğin tuvaletlerini gösterdi. Karşı çıkmak işe yarasa, kaçmak işe yarasa bir dakika bile durmayacaktım. Ama mecburen dediklerini yapmaya koyuldum. Tuvalete girdiğimde poşetin içindekilere göz gezdirdim. Siyah dizüstü kalem bir etek, beyaz gömlek ,siyah bir perukla, gözlük, lens kutusu ve siyah topuklu ayakkabı vardı. Tanınmamam için her şeyi düşünmüştü Murat Erkmen. Poşetteki kıyafetleri giyip, peruğu da başıma sabitledikten sonra aynada kendime baktım. Siyah saçlı, gözlüklü tamamen farklı birine dönüşmüştüm. Siyah renk lensleri takıp, topuklu ayakkabıları da giydikten sonra dışarı çıktım.

Tuvaletten çıkıp arabaya doğru yürüdüm. Selim ve Necati arabanın dışında beni bekliyorlardı. Amcam ellerini önünde bağlamış saygılı bir şekilde duruyordu. Bu adamdan korktuğunu bağırıyordu vücut dili.

"Güzel, dikkatli bakmayınca tanınmazsın" dedi Selim bana bakarken. Amcam ise göz ucuyla bana bakmış, tekrar başını önüne eğmişti. Selim beni kolumdan tutup amcamdan uzak bir yere doğru çekti.

"Oraya garson olarak gireceksin. İsmin Banu. Yüzük Serdar'ın teknedeki odasında. Çekmecenin içinde." Deyip odanın yerini nasıl bulacağımı detaylıca anlattı. Başımı onu anladığımı belli ederek salladım. Şimdi gerçek aksiyon başlıyordu işte.

Tekrar arabanın olduğu yere döndüğümüzde, Necati şoför koltuğuna geçmişti. Selim de bana göz dağı verir gibi bakarken "Başarılı olamazsan, olacakları sana Murat Bey söylemiştir. Emirlerini uygularken, emrettiğinden fazlasını yapacağımı bil" diyerek beni tehdit ettikten sonra, kendi arabasına doğru ilerledi. Ardından bakarken amcam içeriden cama vurdu. Erkekliği banaydı sadece. Az önce Selim'in yanında sessizce dururken, bana aslan kesilecekti belli ki.

"Ne var?" dedim sinirle. Onunda korktuğu birilerinin olması bana cesaret vermişti. Ön koltuğa oturmuştum tekrar. Peruk rahatsız etse de buna katlanmak zorundaydım.

"Bana bağırma!" diye kükredi arabanın içinde. Gözlerimi yumdum sıkı sıkı. Bu gecenin bir an önce bitmesini dilemekten başka bir şey gelmiyordu elimden.

"Şerefsiz nasıl da artist artist konuşuyor. Alacaksın ayağının altına, döveceksin. Ama arkası kuvvetli. Yoksa mahvederdim onu" Bir yandan konuşup, bir yandan da arabayı sürüyordu. Tahmin ettiğim gibi kedi aslana dönüşmüştü birden. Gücü bana yetiyordu sadece. Ona hiçbir cevap vermedim. Az önce beni soktuğu durumdan dolayı kızgındım. Aslında amcama da değil. Kendime kızgındım. Hala benim üzerimde böyle etki sahibi olmasına şaşırıyordum. O zamanlar küçüktüm ve karşı gelecek gücüm yoktu. Şimdi o zamanlar gibi bana işkence yapamazdı. Yine de bana ceza vereceği düşüncesi bir anda bedenimi, ruhumu ele geçiriyordu. Ve kendimi kaybediyordum.

Arabayı sağa yanaştırıp, kontağı kapattığında bana doğru döndü. Biraz uzağımızda sıralanmış tekneler görünüyordu.

"Oraya gidecekmişsin." dedi kalabalık olan tekneyi gösterirken. Ona hiç cevap vermeden arabadan inmeye hazırlanırken kolumdan tuttu. "Eğer bana Suat'ı vermezlerse seni öldürürüm. O seninle gelen Hakan piçine söyle, oğlumun kılına zarar gelmesin. Yakarım hepsini." Dedi. Herkesi ben kadar güçsüz mü sanıyordu? Hakan'ı mı yakacaktı? Alayla yüzüne bakıp gülümsedim ve kolumu sertçe ellerinden çekip kurtardım. Ve hızlıca arabadan indim.

Çantamdan telefonumu çıkarıp son kez Hakan'ı aramayı denedim. Ellerim titriyordu. Yine ulaşamadım. Yoktu, gelmeyecekti. 

Hızlı ve sert adımlarla tekneye doğru yürümeye başladım. Saat dokuza geliyordu. Ve henüz tekne kalabalık değildi. Hızlıca içeri girip görevlilerin arasında siyah giyinmiş olan adamın yanına ilerledim.

"Merhaba ben Banu" dedim sahte ismi kullanarak. Adam elindeki kağıtlardan başını hızla kaldırıp bana baktı.

"Ahh, evet. Çalışmaya başla" dedi diğerlerini gösterirken. Tekrar elindeki kağıtlara bakıp, çalışanlara gerekli direktifleri veriyordu. Çantamı ve montumu çalışanlar için ayrılan dolaba yerleştirdim. Diğer çalışanlarla birlikte tekneyi parti için hazırlamaya koyuldum. 

Tekne birkaç saat içinde iyice kalabalıklaşmıştı. Parti başladığında hava-i fişek gösterisi yapılacağını söylemişti Selim. O sırada herkesin dikkati hava-i fişeklere yöneldiğinde gizlice odaya girip yüzüğü alacaktım. Plan buydu. Ama kalabalığa rağmen bir türlü parti başlamamıştı. Çünkü parti sahibi henüz teşrif etmemişlerdi. Murat Erkmen ve Ümit Bezirganoğlu da yoktu. Sanırım toplum içinde bir arada gözükmüyorlardı. O nedenle limanı ve kendilerini öğrenenleri öldürüyorlardı. Gün geçtikçe her şey daha da berraklaşıyordu zihnimde. Yabancısı olduğum hayatı anlamaya başlıyordum.

Kaçıncı olduğunu sayamadığım başka bir içki servisi sırasında gelen alkış sesleriyle birlikte bakışlarımı herkes gibi teknenin girişine çevirdim. Lüks, beyaz renk bir arabanın içinden önce Serdar Koçar ardından da kızı Nil ve oğlu Emre indiler. Onların beni görüp tanıma ihtimaline karşı mutfağa doğru ilerledim. Sonunda gelmişlerdi ve bu saçma işe bir son vermem yakındı. Şimdiye kadar her şey sorunsuz ilerlemişti. 

Mutfağın girişinden onları izlerken insanlara karşı ne kadar kibar olduklarını fark ettim. Ailecek göz boyuyorlardı. Nil'i bu haliyle gören herkes hayran kalabilirdi. Ama kalbi kötüydü. Bunu öğrenmek için kuyruğuna basmak yeterliydi. Aile tiyatrosu sergileniyordu karşımda. Ne kadar içeri girmek istemesem de müdür olduğunu öğrendiğim siyah giysili adam elime tepsiyi tutuşturup yolu gösterdiğinde dediğini yapmaktan başka çarem kalmamıştı. Dikkat çekmemem gerekiyordu.

Serdar ve çocuklarından uzak durmaya dikkat ederek, konukların arasında elimde içki dolu tepsiyi dolaştırıyordum. Tanıdık bir yüz de arıyordum kalabalık arasında. Benimle olacağına söz veren adamı. Ama yoktu. 

O sırada teknenin ışıklarının kapanmasıyla partinin başladığını anladım. Serdar Koçar eline mikrofon alıp saçma cümlelerle bir açılış konuşması yaptıktan sonra ellerini gökyüzüne kaldırdı. O sırada hava-i fişekler peş peşe patlamaya başladı. Heyecanla elimdeki tepsiyi kokteyl masasının üzerine koyup hızlıca teknenin içine doğru ilerledim. Her yer karanlıktı. Dikkatli adımlarla Selim'in tarif ettiği odaya girdim. Yatağın başındaki komedinin çekmecesine ilerleyip açmaya çalıştım. Ama kilitliydi. Bundan bahsetmemişlerdi. Bir küfür mırıldandım. Kalbim deli gibi çarpıyor, bu da ellerimin titremesine neden oluyordu. Hava-i fişekler patlamaya devam ederken etrafa göz gezdirdim. İleride küçük bir masa vardı. Film klişelerinin gerçek olmasını diledim o an. Kalemliği masaya boşaltıp içinde anahtar aramaya başladım. Ve buldum. Gerçekten anahtarı cam kalemliğin içine koymuştu. Hemen anahtarı alıp kilidi açmaya çalıştım. Eğer yanlış kilitse, başka şansım kalmazdı. Yüzüğü alamazdım. 

Derin bir nefes alıp anahtarı kilide sokup, çevirdim. Açıldı. Rahatlıkla tuttuğum nefesimi geri bırakırken çekmecenin içine baktım. Silah vardı. Birkaç belge ve onların altında ise annemin yüzüğü. Zincir kolyeyle birlikte orada duruyordu. Sevinçle oradan alıp, çekmeceyi tekrar kilitledim. Anahtarı yerine koyup, odadan çıktım. Her şey tamamdı ve çok kolay olmuştu. Sandığımdan daha kolay.

Sevinçle herkesin bulunduğu alana doğru yürümeye başladım. Hava-i fişeklerin sesi kesilmiş, müzik sesleriyle parti devam ediyordu. Ama benim için bitmişti.

"Kimsin sen?" diye bana doğru bağıran sesle adımlarım yere çivilendi. Arkamda biri vardı ve bana sesleniyordu. Adım seslerini duydum, bana doğru geliyordu. Omzumun üzerinden baktığımda gelen kişinin Emre olduğunu fark ettim. Şu an farklı bir kılık içerisindeydim ama ya beni tanırsa diye endişeleniyordum. Hem de görevlilerin girmesinin yasak olduğu yerdeydim şu an. Kimliğim ortaya çıkacak, her şey berbat olacaktı.

İleri doğru bir adım atmaya hazırlanırken, biri kolumdan tutup beni odalardan birine çekti. Tiz çığlığım kapının ardında kalırken, sırtımı kapıya yaslayıp, ellerini ağzıma kapatmıştı. Emre deli gibi kapıya vuruyordu şimdi. Buraya kadardı. Başımı korkuyla üzerime çöken kişiye kaldırdım. Gün boyu aradığım bakışların sahibiydi. Hakan'dı.

Bakışlarımız buluştuğunda kaşlarını kaldırıp sessiz olmamı işaret ederken, ağzımın üzerine kapanan ellerini yavaşça çekti.

"Hakan" diye fısıldadım. Herkesi yakacak kadar kinle dolmuştum. Ama sanırım ateşim bu adama hiçbir zaman ulaşamayacaktı.

"Neden korktun" dedi acı çekiyormuş gibi. " Seninleyim dedim, geleceğim dedim, korkma" diye yineledi. Sesinden pişmanlık akıyordu. Gözlerine yansımıştı bütün duyguları. Saçlarımda, gözlerimde bir süre oyalandıktan sonra gülümsedi. Kirli sakallarının arasından ortaya çıkan gamzesine kaydı gözüm. 

"Her halinle çok güzelsin." deyip alnıma küçük bir öpücük bıraktığında neler olduğunu kavrayamadığım bir andaydım. Kalbim deli gibi atarken sorularım da zihnimde cevaplanmak için sıra bekliyordu. Neredeydi de şimdi geliyordu?

Sorularımın cevabını almak için uygun bir ortam değildi. Kapı birazdan yumruklardan dolayı kırılacaktı.

"Gitmemiz gerek" dedi yüzümü avuçlarının arasına alıp. "Gidelim" diye mırıldandım. Başıyla beni oyaladıktan sonra elimi sıkıca tuttu. Güven veriyordu ellerimin ellerine kenetlenmiş olması.  Teknenin dışarı açılan küçük penceresinden dışarı çıktık. Her şeyi planlamış gibiydi. Eliyle koymuş gibi buluyordu giriş ve çıkışları. Korumaların ayak sesleri geliyordu ama bizden uzak oldukları belliydi. Kaçmak için zamanımız vardı hala. 

"İleride bizi tekne bekliyor. Oraya kadar yüzeceğiz." Dedikten sonra dudaklarımı itiraz etmek için araladığımda üzerimize ateş açılmasıyla birlikte Hakan kollarımdan tutup benimle birlikte denize atladı. Her şey bir anda olmuştu. Elimi hiç bırakmamıştı ama denize atladığımızda birleşen ellerimiz birbirinden ayrıldı ve soğuk suların içinde kaldım. 

Plan yapmış, buradan kaçışımız için her şeyi düşünmüştü. Ama bir yerde hata yapmıştı. Ben yüzme bilmiyordum... 

Bölüm sonu...

Geldin,
    Düşmem uçurumlardan bu defa
        Öykümü yeniden yazar bu sevda
           Sevdin mi gerçekten dediğin kadar? ....

Continue Reading

You'll Also Like

759K 31.7K 43
BERDEL. . . hikayede cinsel ve yetişkin içerik, küfür, dövüş ve bol bol klişe sahneleri vardır. Bunu bilerek okuyun lütfen, sebebsiz linç yemek iste...
KALBE KURŞUN By Val

General Fiction

299K 17.2K 24
❗kitabın isminde küçük bir değişiklik yapılmıştır. Sıkılan kaldırılmıştır. Üniversite de tıp okuyan genç kadın ve oraya yarbay dedesini katılacağı ko...
239K 20.4K 41
Binbaşı Ömer KURT... Anne ve babası şehit olduktan sonra yetimhane de büyüyen Ömer, vatanım için son kanıma kadar savaşacağım diyerek asker olur. Kal...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

3.7M 174K 9
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...