Ahu ile Cengiz

By Elyios

176K 13K 3.9K

Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız, diyordu Arthur Schopenhauer. Kartları ben dağıtmış, geri çekilmiş... More

0.1
0.2
0.3
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
Merhaba
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
Merhaba
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5

0.4

3.7K 202 63
By Elyios

Ahu ÖZATA

"Hadi Ahu, çekil artık şu aynanın önünden." Sare kapıyı açarken elimle son kez saçlarımı düzelttim ve rujumun daha iyi dağılması için dudaklarımı bilmem kaçıncı kez birbirine bastırdım.

"Tamam tamam, son olarak hangi montumu giymeliyim?" Kapıda ayakkabılarını giyen arkadaşlarıma kaşe montlarımdan ikisini de göstermiş, "Krem rengi olanı," cevabını alınca da memnuniyetle kafamı aşağı yukarı sallamıştım. Eğer ikisi de aynı anda farklı cevabı verseydi bir de mont seçerken zaman kaybedecektim.

Aynanın önünde montumu giyip nihayet ayakkabı faslına geçebildiğimde kilometrelerce koşmuşum gibi nefes nefese kaldığımı fark ettim, elimi ayakkabının fermuarından çekip kalbimin üstüne koyarken daha da telaşlanmıştım. "Delirmişim ben, hiç iyi değilim."

Tekrar derin bir nefes aldım ve soluklanışım düzelmeyince kalbimin üstüne iki kez hızla vurdum, böyle atmasındansa durması daha iyi diye düşünmeme çok az kalmıştı. "Hay anasını ya, ben ne ara bu çocuğa böyle tutuldum? Şuna bak Sare!" Sinirle arkadaşımın eline sarılıp kalbimin üstüne konumlandırdım, haliyle Sare'nin de tepkisi gecikmedi.

Arkadaşım bir gözlerime bir de kalbime konumlandırdığı eline baktı ve "Hasbinallah, Ahu sen gerizekalı mısın, bu ne?" dedi.

O şok olmuşçasına kabanımın fermuarını indirirken ben de sorgulamıyordum, muhtemelen eliyle tenime daha yakından temas etmek istemişti. "Oha Ahu! Nisan ayakkabılarını çıkar da şu salağa içeriden bir su falan getir, gidene kadar ölür bu. Aşkın bile bokunu çıkarttın ya."

"Kızım nefes alamıyorum, normal mi sizce? Aşktan değil de başka bir şeyden olmasın?"

Burundan nefes alıp ağzımdan vermeye çalışırken ilkokuldaki müzik öğretmenizin doğru nefes alma egzersizlerini uygulamaya çalışıyordum. Ne tuhaftı, aşktan ritmi değişen kalbimin atışını düzeltmek için küçükken aşık olduğum müzik öğretmenimin öğrettiklerine sığınıyordum. Aşk harbiden de ne öldürüyor ne de doğru dürüst yaşatıyordu.

"Neyden olabilir gerizekalı, gece bile uyumadın evin içinde dolaşıp durdun." Nisan'ın gerçekten içerden su getirmesiyle bardağı dudaklarımın arasına götürdüm ve üç gündür hiç su içmemiş gibi bir dikişte bitirdim. "Uzun bir aradan sonra buluşacağız diye böyleyim sanırım, bu kadar kendimi kaybedeceğimi düşünmemiştim."

"Of, bir çekil Sare." Nisan karşımdaki Sare'yi itekleyip, onun yerine kendisi geçti ve beni kolumdan tutarak ayağa kaldırdı. "Bak güzelim, hiçbir sorun çıkmayacak. Her zamanki gibi on kişilik bir grubun içine gireceğiz ve sohbet edip döneceğiz. Sen bana bırak, konuşamayacak gibi olursan ben konu açar sonra ortamı ikinize bırakırım. Tamam mı?"

Nisan muntazam bir sakinlikle beni yatıştırmaya çalışıyordu, gözlerinin içine baktım ve bana yardım edeceğinden tam anlamıyla emin olunca kafamı aşağı yukarı salladım. "Güzel, her şey benim kontrolümde. Rahat olun."

Ben otomatiğe bağlamışçasına tekrar kafamı sallarken Nisan eğildi ve çizmemin fermuarını çekti. Sare kapıyı kitlerken ben çoktan Nisan'ın girmem için uzattığı koluna kendiminkini yerleştirmiştim.

Çok merkezi bir sokakta oturuyorduk, barlar sokağına on beş dakikalık bir zaman diliminde ulaşacağımızı bildiğimden nefes egzersizlerine devam etmeye çalışıyordum. Neyse ki bu şehirde her yere yürüyerek gidilebiliyordu da biraz oksijen soluyorduk. "Kalbini kontrol et şunun, asabımı bozdu akşam akşam."

Sare öleceğimden mi korkuyordu bilmiyorum ama gerçekten bana sinirlendiğini sesinden anlayabiliyordum. Bu aslında Nisan'dan beklediğim bir tepkiydi, tamamıyla rolleri değişmiş gibi davranıyorlardı. "Gayet iyi, güzel güzel nefes alıyor."

"Eve gidelim seni geberteceğim Ahu, ne ara böyle kendinden geçtin de bize çaktırmamayı başardın bir bir anlatacaksın. Bir de ayak yapıyor, yok tatilde görmedim de hafiften unuttum falan diye."

Sare yine sinirle diğer tarafıma geçince ortada yürümenin memnuniyetsizliğiyle omuzlarımı düşürdüm. "Neymiş efendim gözden uzak olan gönülden de ırak olurmuş, siktir ordan."

"Sare tamam abartma, bu batağa düştü bir kere yapacak bir şey yok." Nisa aşka değil de kötü yola düşmüşüm gibi konuşuyordu ama ben dinlemekten çok uzaktım, nefesimi düzene sokacağım diye beynimi kullanmaktan vazgeçmiştim.

Üniversiteye geçen kızların kaderinde 'Bir de bayıl istersen,' lafına maruz kalacağı bir olay gerçekten de yaşanıyordu demek ki. Ben sadece dizilerde olur zannediyordum.

"Yaz tatilinden beri görüşmüyorlar ve dört ay geçti, bu salağın heyecanlanacağını adım gibi biliyordum. Ahu kendini kandırsa da beni kandıramaz mesela, onun unuttum numaralarına kandıysan biraz da kendini suçla Sare."

Nisan Sare'yi sinirlendirmek için üstün bir çaba sarf ediyordu, üstelik çaktırmadan da sırıtıyordu. "Pes ya, arkadaşımızın dediklerine güvenimiz sonsuz diye kötü dost ilan edildik. Gerçekten pes."

Sare sitemle konuştu ve bir anda bana dönüp, "Al işte yine aramızı bozdun," diyerek sol kolumu iki parmağının arasına sıkıştırdı. Ufak bir ahlama dudaklarımın arasından döküldü ama sonra çabucak toparladım. "Bir şey soracağım size?"

Sare ve Nisan onlardan beni hastaneye götürün dememi beklermişçesine bakıyorlardı ama benim sorum inanılmaz basitti. "Güzel miyim şu an?"

Merakla bakan gözlere sorumu yönelttiğimde gördüğüm görüntü yukarı doğru kalkan kaşlar olmuştu. O kadar kötü bakıyorlardı ki bir an sülalelerine mi sövdüm diye düşünmeden edememiştim.

222'nin önünden geçip barlar sokağına dönmeden hemen önce Sare yüksek sesle gülmeye başladı, Nisan da çoktan kolumdan çıkmış ve kahkahasıyla Sare'ye eşlik etmeyi tercih etmişti. "Elimde kalacak," diyen arkadaşıma Nisan da "Tamam susun geldik hadi," dediğinde ne ara Olimpos'a geldik diye algılarımı açmakla meşguldüm.

İçeriye adımımızı atar atmaz en köşedeki kahverengi masayı ve etrafındaki insanları gördüm önce, yaklaşık iki saniye içinde de hasret kaldığım o yüzü içlerinden kolayca çekip çıkartmıştım. Onun gözleri de bizim bulunduğumuz tarafa döndüğü an ne almaya çalıştığım nefes ne de başka bir düşünce, zihnimde hiçbir şey kalmamıştı; onu daha yakından görmek dışında.

Ayaklarım masaya doğru istemsizce adımlarken dudaklarım çoktan yukarı doğru kıvrılmış ve gözlerim de onunkilerle buluşmuştu. Bizim gelişimizle Cengiz ve diğerleri ayağa kalkınca kafamı salladım, hiç yapmak istemesem de kısaca diğer insanlarda da gözlerimi gezdirmiştim. Şu an masadaki diğer kişilere bakmak zaman kaybı gibi geliyordu, çünkü ben onu deli gibi özlediğim gerçeğiyle an itibariyle yüzleşiyordum.

"Hoş geldiniz," Rüveyda bizi görmek dünyanın en güzel olayıymış gibi üçümüzü de aynı anda kucaklarken bir taraftan da. "Ay sizi çok özlemişim, canlarım benim," diye gösteriş yapıyordu. Hatta o kadar abartmıştı ki biraz daha sarılmaya devam ederse bizi gerçekten sevdiğini düşünecektim. Gerçi belki de seviyordu, nereden bilebilirdim ki?

"Kızlar hoş geldiniz," Cengiz masadaki ikinci konuşan olduğunda Rüveyda bizden ayrıldı, aynı esnada da yerine oturarak bizim de oturmamız için eliyle işaret yapmıştı. "Hoş bulduk," derken Nisan gelişmiş sosyallik becerisiyle beni Cengiz'in karşısındaki sandalyeye oturttuğunda bu yaptığı için en yakın arkadaşımı eve gidince öpücüklere boğacaktım.

"Nasılsınız, neler yapıyorsunuz?" Cengiz sohbete direkt girmek ister gibi konuşmaya başlarken masanın diğer ucundaki arkadaşını hatırlamış olacak ki "Pardon tanıştırmadım, arkadaşım Timuçin," dedi. Tabii Timuçin'in soyağacına kadar bildiğimizden bir haberdi.

Onlarda Batuhan gibi bir arkadaş varken hayatlarındaki insanların hiçbirini bize tanıtmak zorunda değillerdi. Çocuk neredeyse her anının hikayesini atıyor, yetmiyor gönderi paylaşıyor, bazen o da yeterli gelmiyor olacak ki canlı yayın açıyordu. Eh, ben de platonikkurba adlı fake hesabımdan on bin takipçili Batuhan'ı takip edip, Cengiz'i görememenin acısını çıkartıyordum.

"Ahu," diyerek kendimi tanıtmamın hemen ardından kızlar da isimlerini söylediğinde nihayet sohbetin giriş bölümünü geride bırakmıştık. Herkes yaz tatilinde neler yaptığından kısaca bahsediyordu, aynı esnada da masanın diğer boş sandalyeleri de dolmaya devam ediyordu. "Onu bunu bırakın da fakültenin başkanlık seçimi videolarını gördünüz mü?"

Rüveyda sorusunu sorar sormaz kahkahalara boğulduğunda ben de gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Kusuruma bakmayın ne olur, Mete sizin arkadaşınız ama yapay havuzun etrafında yürüyerek iki dakikalık video çekmiş çocuk."

Nisan kendini tutamayıp Rüveyda'ya katıldı, Batuhan da "Sondaki şiiri unutuyorsunuz," diyerek hatırlatmada bulunmuştu. Sare, "Saçmalama nasıl unutalım onu? Tüm ocağı toplamış bilmem kaç kıtalık şiirin her satırını başka insana okutmuş?" diyerek oturuşunu dikleştirdi ve boğazını temizleyerek "Nasıldı, bir saniye?" dedi.

Hiç beklemeden kendinden emin duruşuyla şiire başladığında gözlerimi ne tepki verecek diye Cengiz'in üstünden bir saniye olsun ayırmıyordum.

"Esaret zinciri bağlamaz onu
Aydınlık gelecek bellidir sonu
Millete kurulan hain oyunu
Apaçık gösteren gözdür ülkücü."

Sare'nin enfes tonlamalarıyla okunan şiir Cengiz'in dudak kenarlarının yukarı doğru kıvrılmasını sağladığında ben de kendimi tutamadım ve masadaki herkesin gülüşüne uyum sağladım. Gerçekten de komikti, insanların üniversiteye geçince yaptıkları bazen beni şok ediyordu.

Cengiz güldüğüm sırada ona olan bakışlarımı hissetmiş olacak ki bir anda bana dönmüştü, ben de fırsat bu fırsat değerlendirmesi yaparak gülüşünü nihayet tam olarak görebilmiştim. Gerçekten de güzel gülüyordu ve gözleri normale oranla daha kısık bir hale bürünüyordu.

Sesli gülmeler yerini gülümsemeye bırakırken Cengiz'in gözleri bir anlığına dudaklarıma indi, saniyeler içinde de bakışları tekrar konuşan Sare'yi buldu. Bense yine nefes almakta zorlanmaya başlamıştım.

"Herkesin ideolojisine saygım var ama böylesini ilk kez görüyorum, bakalım Davut karşı siyasi görüşle nasıl bir video çekecek, kendini fazla rezil etmese bari?" Batuhan Nisan'a döndü ve "Çok belli değil mi?" dedi. "Tabii ki Anıtkabir'e gidecek."

Sare etkilenmiş gibi "Aşırı doğru," dediğinde ben de katılmıştım, tahmin edilmesi zor bir hareket değildi neticede.

Fakülte başkanlık seçimi konusu devam ederken masadaki mevcudumuz yaklaşık on kişiyi bulmuştu ve herkes kümeleşmeye çoktan başlamıştı. Bu tarz ekip toplanmalarındaki en nefret ettiğim durum yakınında kim varsa o kişilerle konuşma zorunluluğu yaşamaktı. Neyseki bugün şanslı günümdeydim ve masanın kalabalıklaşması işime geliyordu, çünkü karşımda Cengiz oturuyordu.

Gözleri sürekli arkadaşı Timuçin'in tarafındaydı ama onların arasındaki konuşmaya dahil olamayacağını bildiğimden dudaklarımı ıslattım ve "Cengiz?" dedim. Eh, bir yerden başlamak gerekiyordu.

Gözleri bana döndüğü an "Kimsesiz çocuklar için dergi satmaya bu yıl da devam ediyor musunuz?" diye sordum. Cengiz hatırlamama şaşırır gibi kaşlarını yukarı kaldırıp gülümsediğinde ellerini masanın üstünde birleştirdi ve "Henüz başlamadık," dedi. "İki hafta sonra kulüp toplanacak, çocuklara bu yıl nasıl yardım edeceğimizi kararlaştıracağız."

Kafamı aşağı yukarı salladım, tam ben sohbeti devam ettirecekken konuşmaya devam etmişti. "Bu konu hakkında hevesli görünüyorsun Ahu, kulübe katılmak istemez miydin?"

Aslında bu kulübe katılma fikri benim de hep aklımdaydı ama geçen sene bir türlü fırsatını bulamadığım için kendimi dahil ettirememiştim. "Daha önce hiçbir kulüp aktivitesine girmediğimden ne yapılır pek bilmiyorum, benden bir şeyler satın alacak insan bulamayabilirim."

Mekandaki müzik sesi saatler geçtikçe baskın bir hal alıyordu, Cengiz de haliyle bana kendini duyurmak için masada öne doğru eğilmişti. Ben de hareketine uyum sağlayarak aramızdaki mesafeyi biraz daha azalttım. "Çocuklarla aran iyi mi?"

Sorusunu sorup yüzüme odaklandığında 'Anne bile sayılırım,' özgüveniyle "Haddinden fazla bile iyi diyebilirim," dedim. Cengiz de bu cevabıma karşılık gözlerini kıstı ve "Doğru ya," dedi. "Sizi Porsuk'ta ilk gördüğüm gün de bir çocuğa yardım ettiğiniz için yanınıza gelmiştim. Dergiyi alacağınız çok belliydi."

Hatırlatmak istediği anı benim hiçbir zaman aklımdan silinmediği için genişçe gülümsedim, yine her saniyesi aklımda anbean canlanıyordu. 'Ben bu çocuğu bir daha nerede göreceğim,' diye üzülürken aynı fakültede olduğumuzu öğrenmiş, hayatın bizi aynı masada karşılıklı gülerek oturtmasına bile tanıklık ediyordum.

Tabii üniversite bire nazaran bazı şeyler değişmişti, artık saçlarını eskisine göre daha uzun kullanıyordu, yine de tutamlarına uzun diyemezdim. Parfümünü değişmişti ya da ben duygularım arttıkça onun kokusunun ayırt ediciliğine varmıştım, bilmiyorum. Bir de belli belirsiz sakal kullanıyordu, dokunursam muhtemelen hissederdim ama yüzünü kaplayacak kadar yoğun değildi.

"Düşündüm de kulübe katılabilirim," dedim, "Belki bir faydam olur." Cengiz cevabımdan hoşnut kalmış gibi gülümsedi ve kafasını aşağı yukarı salladı. "Ben yardımcı olurum zaten merak etme."

Tam kulübe nasıl gireceğimi soracağım sırada Cengiz yerinde hareketlendi ve cebinden çıkardığı telefona bakmadan önce "Kusura bakma Ahu, şuna bir bakayım," diyerek yerinden kalktı. Ben de onun gidişiyle beraber arkasından bakmaya başladım, ta ki üstümde bir çift göz hissedene kadar.

Bakışlarımı izlendiğimi hissettiğim yere çevirdiğimde, mavi gözleriyle bana bakan sarı saçlı kızı görmem gecikmemişti. Elindeki içeceği dudaklarına götürürken ona bakmamı fırsat bilerek yüzümün her santimini ezberlercesine gözlerini üstümde dolaştırdı. Bu kız Rüveyda'nın arkadaşıydı, adının Buse olduğunu biliyordum. Hatta Sare de bu kızla kütüphaneden arkadaştı ve onun çok tatlı biri olduğundan devamlı bahsederdi.

Kız asla gözlerini çekmezken karşımdaki sandalyenin yeniden dolmasıyla Cengiz'in geldiğini düşünerek bakışlarını kızdan ilk çeken ben oldum. "Merhaba," diyen Furkan elini bana doğru uzatınca ufak çaplı şaşkınlığımı bir kenara bırakarak nezaketen de olsa elini sıktım. Cengiz'in yerine oturduğu için an itibariyle nefretimi kazanmıştı. "Merhaba Furkan, nasılsın?"

Zoraki bir şekilde sorduğum soruya dişlerini görebileceğim şekilde güldü ve "İyiyim," diye cevapladı. "Sen de çok iyi görünüyorsun, tatil fazlasıyla yaramış."

İstemsizce tek kaşımı kaldırdım, hayatımın en kötü tatilinden sonra böyle bir cümleyi beklemediğim için "Öyle mi?" demekten kendimi alamamıştım. "Baya kötü bir tatil geçirdim aslında."

"Al benden de o kadar," diyerek hiç ilgilenmediğim ama ilgilenmek zorunda kalacağım bir cümle kurdu. Ayıp olmasın diye "Neden? Bir sorun mu vardı?" dememe karşılık Furkan omuz silkti ve "Klasik. Özel hayat, ilişkiler falan," dedi.

Kafamda yanan ampullerle beraber Furkan'ın sevgilisini hatırladım, gerçi kız o kadar güzeldi ki onu unutmak haksızlık olurdu. Furkan'ın da baya yakışıklı olduğu kanıtlanmış bir gerçekti ve bana kalırsa sevgilisiyle de oldukça yakışıyorlardı. Yine de uzun saçları, bateri çaldığı için girdiği hava ve yakışıklılığın farkındalığı yüzünden kendini kasması benim açımdan pek iç açıcı değildi.

Çünkü bunun daha orijinal modeli bizzat aile evimde yaşıyordu.

"Anladım gibi, umarım işler yoluna girer?" diyerek boş bir temennide bulunduğum esnada Cengiz gelmiş, yerinde Furkan'ın oturduğunu görünce de arkadaşıyla selamlaşmıştı. Bir ihtimal Furkan sandalyeden kalkar diye düşünüyordum ama ne Furkan oturduğu yerden kalmış ne de Cengiz diğer masadan çektiği sandalyeyi yanımıza konumlandırmıştı.

Hep bu anı bekliyormuş gibi elindeki sandalyeyle Timuçin'in yanına oturduğunda sarışın kızla tekrar göz göze geldik. Timuçin Buse'yle yan yana oturduğundan Cengiz de kızın karşısına geçmişti. Sarışın kız gözlerini benden çekip ağzı kulaklarında Cengiz'e dönünce yaşadığım şokla dudaklarım aralandı.

Ben de bu kız neden sabahtan beri bana bakıyor diye düşünüyordum, meğerse Cengiz ile olan konuşmamdan rahatsızlık duymuştu. Kadın kadını tanıyordu işte, tek bir bakışıyla bile Cengiz'den hoşlandığını anlamıştım. Üstelik çok tatlıydı ve gözlerinin içi gülüyordu!

Soğuk bir şeyler arayan beynim önümdeki sodayı gözüne kestirdiğinde beklemeden içmeye koyuldum. Bir anda fazla içmiş olacağım ki asit yüzünden öksürmeye başlamamla elimin üstünde bir el hissetmem aynı anda gerçekleşti, ben de kendimi hızla toparlamaya çalıştım. "Dur yavaş, iyi misin?" diyen Furkan masadaki peçeteyi bana uzatırken gülüyordu ama ben komik bir anın içinde bulunduğumuzu düşünmüyordum.

"İyiyim sağ ol," dedim ve peçeteyi alarak sodayı masaya bıraktım. Herkes birbiriyle sohbet ettiği için anlaşılan benim payıma da gecenin devamında Furkan düşecekti. Umarım Buse'nin güzelliği ve Furkan'ın iticiliği yüzünden bayılmazdım.

Furkan tekrar işaret parmağını elimin üstüne götürdü, kısa bir saniye de olsa tenimin üstündeki derin çiziğe dokunup geri çekilmişti. "Ellerine ne oldu, baya kötü görünüyor?"

Şimdiye kadar onunla beş dakikadan fazla sohbet etmediğimden tuhaf bir ortam vardı aramızda. Bu tarz büyük buluşmalarda masada daha önce karşılıklı oturacak şekilde denk gelmemiştik, birbirimizi tanıyorduk ama merhabadan öteye gittiğimiz anlar sayılıydı. "Önemli bir şey değil ya, kedim çizdi."

Gerçekten ilgileniyormuş gibi kaşlarını kaldırdı ve "Ben de kedi almayı düşünüyordum ama an itibariyle vazgeçtim sanırım," dedi. "Bir müddet sonra çocuğun gibi oluyor, ne yaparsa yapsın kabulüm diyorsun. Bence hemen vazgeçme."

Furkan yamuk bir sırıtışla elime baktığında ben de onun baktığı yere bakmış, sonra bakışlarını yüzümde hissederek gözlerimi ona çevirmiştim. Ona bakmamla direkt göz göze geldik ve "Eh, öyle diyorsan vazgeçmem," deyişine şahitlik ettim.

Tuhaf bir üslubu vardı, bir keresinde yine böyle bir buluşmada benim yerimde Nisan oturmuştu ve Furkan yüzünden iyice erkeklerden soğuduğundan bahsetmişti. Yakışıklı olduğunu hala düşünüyordu ama karakterinden hoşlanmamıştı, Nisan'a kalırsa Furkan sadece sanat kategorisine aitti. Konuşmamalı, bir köşede durup insanların estetik zevkini arttırma görevi üstlenmeliydi.

Şimdi düşünüyordum da harbiden ortamın en havalısı, en yakışıklısı, en popüleri ve enle başlayan güzel ne varsa kendini öyle görüyordu.

"Canlı müzik seviyor muydun Ahu?" Kafamı aşağı yukarı salladım, "Severim," dedim. "Bir ara Batu'nun çıktığı bara gelsenize, hatta cuma gelirseniz daha iyi olur. Ben de bateri çalıyorum."

Konuyu yine bir şekilde kendine bağladığında kendi kendime güldüm, kuruyan dudaklarımı ıslatıp "Olur geliriz," derken içimden de 'Allah korusun,' demeyi ihmal etmemiştim.

Gecenin devamı da böyleydi işte, Furkan kendinden bahsederek konu açmaya çalışmış ben ise ayıp olmasın diyerek ne dediyse dinlemiştim. Böyle bir masaya oturduysan karşına kim düştüyse gece bitene kadar boş boş takılmak zorundaydın.

Ne kadar güzel başlamıştı oysa diye düşünmeden edemedim, gözlerim ara ara Cengiz'e kaysa da Furkan ve Buse yüzünden bunu uzun süreli yapamıyordum. Furkan Cengiz'in en yakın arkadaşlarından biriydi ve 'Ahu sana aşık galiba' diyerek ona gidip söyleme ihtimali bile tüylerimi ürpertiyordu. Bir gün bu gün yüzüne çıkacaksa söyleyen kişi benden başkası olmamalıydı.

Diğer engele, Buse'ye, gelecek olursak da ne diyebilirdim ki? Cengiz'e yazan kızların varlığını tahmin etmek zor değildi ama Buse insanın tüm moralini alt üst edecek cinsten biriydi. Kıskançlığıma yenik düşmek istemiyordum, yine de onlara bakarken bile gözüm seyirecek gibi oluyordu.

Kadınlar hisseder derlerdi ve eğer hislerim yanılmıyorsa Buse başıma daha çok bela açacaktı.

...

Oy vermeyi unutmayınn 🫶🏻

Continue Reading

You'll Also Like

515K 18.9K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
1.1M 15.9K 39
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
6.1M 197K 99
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
827K 37.4K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...