Ahu ile Cengiz

Por Elyios

176K 13K 3.9K

Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız, diyordu Arthur Schopenhauer. Kartları ben dağıtmış, geri çekilmiş... Más

0.1
0.2
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
Merhaba
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
Merhaba
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5

0.3

4.6K 222 110
Por Elyios

Ahu Özata
1 yıl sonra

"Evimizi çok özlemişim ama gerçekten kollarım koptu, üç gündür temizliyoruz hala bitmedi." Sare söylenerek kendini balkondaki büyük minderlere atarken ben de tepsiyle çay taşıyordum.

Evimizin en güzel yeri balkonuydu, biz de yatırımın çoğunu bu kısma yapmış, Eskişehir gecelerimize tat katmak istemiştik.

"Nisan sehpayı koysana ortaya," dedim ve arkadaşım içerideki ufak masayı getirince gücü biten kollarımı özgürlüğüne kavuşturdum. Bir taraftan da onun yakınmasını dinliyordum. "Bütün kemiklerim, kaslarım, hatta damarlarım. Hepsi ağrıyor."

İkisi de çaylarını alıp, kendi minderine geçtiğinde ben de köşeme çekildim. Balkonun sol köşesindeki sarı puf bana aitti, bir an önce oturmalı ve serin havanın tadını çıkartmalıydım. Bu yaz Manisa'da yeterince güneşe maruz kalmıştım zaten.

"Yarın da mutfağı temizlememiz gerekecek, daha çilemiz bitmedi," dedim karşımda şikayetlerini sürdüren arkadaşlarıma. Her an temizlik fikrinden vazgeçebilirler gibi geliyordu ama ben pis bir yerde hayatıma devam edemezdim.

"Off," diyen Sare gözlerini kapattı, kafasını bir an arkaya atar gibi olduğunda "Yavaş," diye bağırdım. "Kızım kendini yakacaksın, deli misin ya?"

Sare benim uyarımla elindeki bardağı sağlam bir yere aldı ve kendi kendine aptalca güldü. Çamaşır suyunu fazla solumaktan mı böyle oldu diye endişeleneceğim esnada, "Ahu'nun üç aydır evde kaldığı nasıl da belli, daha ilk haftadan anneliğini konuşturmaya başladı," dedi. Ben de haliyle zehirlenmiş olabilir mi acaba düşüncesinden hızla uzaklaştım.

En azından temizliğe ve çamaşır suyuna yatkın bünyeleri vardı.

Ayrıca insanın yaşça küçük üç tane daha kardeşi olunca, ister istemez kendini anne rolünün içinde buluyordu. "Aslında düşündüm de Cem gibi kardeşim olsaydı anneliği seve seve kabul ederdim Ahu."

Sare'ye güldüm ve içtenlikle kafamı salladım. Kardeşlerimle aram iyiydi ama Cem üç yaşında olduğu için onunla daha kuvvetli bir bağımız vardı. Benimle aynı burca sahip olmanın da hakkını veriyor, fazladan bir anneye hayır demiyordu. Nihayetinde ikimiz de yengeç burcuyduk.

"Cem'in promosyonları var Sare, Asu'yu ve Cenk'i beraberinde kabul edeceksen hemen yer değiştirebiliriz."

Cenk benden bir yaş küçük olan erkek kardeşimdi, o da bu sene İzmir'de üniversiteye başladığından annem fazlasıyla dertli diyebilirdim. En gözde evladı, şehzadesi, evden ayrılmıştı. Yuvadan uçan Cenk'i tutamayışına üç ay boyunca ağlamış, acısını da benden çıkarmıştı.

'Ben yastayım,' deyip tüm işleri bana kitlediğinden beri aramız eskisinden de kötü bir haldeydi.

Tüm evin işlerini üstüme yüklüyordu, ona yetiştirecek tonla laf buluyordum ama küçük bedeniyle bana yardım etmeye gelen Cem'i görünce kendimi o işi yaparken buluveriyordum. Bu yüzden o benim göz bebeğimdi. "Yok yok istemem, Cenk neyse de Asu'yla hiç uğraşılmaz. Ben ona sahip çıkamam."

Nisan, Sare'nin dediğine gülmemek için çabalarken elindeki bardağa sahip çıkamadı. Bacağıyla buluşan sıcak çayı görebiliyordum ama kendini yakmasına seyirci kalmayı tercih ettim çünkü artık hak etmişlerdi. On yaşında, yedinci sevgilisini yapan kardeşime söz geçirememek benim suçum değildi sonuçta. "Hay anasını ya, yandım!"

Sare, sonunun Nisan gibi olacağından endişelenerek bana baktı ve eliyle dudaklarının üstüne hayali bir fermuar çekmeden önce konuştu. "Ben senin en çok anne halini seviyorum Ahu, ayrıca Asu idol bir kişilik. Bakma böyle dediğime ondan öğreneceklerimiz var. Ne zaman doğmuştu o?"

"Ay başladık yine şu saçmalığa," diyen Nisan bıkkınlıkla konuştuğunda burç muhabbetlerini sevdiğim için "28 Ekim," diye yanıtlamakta gecikmemiştim.

"Al işte!" diyen grubumuzun astrolojiden sorumlu kişisi Sare "Bunu da açıkla o zaman?" dediğinde Nisan avel avel bakmış ve "Neyi açıklayayım?" demişti.

"Kız on yaşında ve seneye yedinci sevgilisiyle başladı, tam bir akrep kadını. Burçların doğruluğu ayan beyan ortadayken hala saçmalık diyorsun."

İkisi arasındaki tartışma o kadar 'biz' hissettiriyordu ki çayımı yudumlarken huzurdan dört köşe olmuştum. İşte şimdi gerçekten de eve dönmüştük.

Nisan "Asu manitacılık konusunda örnek alınması gereken bir kişi ama hala burçları saçma buluyorum," dediğinde kardeşim hakkında söylenilene katılıyordum. Mesela benim ilk ve son sevgilim lisede beni terk etmişti.

"Tamam sevgilim, iniyorum aşağıya!"

Yan balkondan gelen sesi duyar duymaz üçümüz de refleksle kafamızı o tarafa çevirdik, Sare "İdol kişilerin ikinci sırasında da bu kız var işte. Günün ikinci akrep kadını," derken de hala asalak gibi sırıtıyordu. Kendince Nisan'a bak ben haklıyım demeye çalışıyordu ama arkadaşımın umurunda bile değildi.

Bana kalırsa Nisan da tipik bir oğlak kadınıydı, Sare'ye kesinlikle katılıyordum.

"Aynı çocuk mu geldi yine, bir baksana" dediğimde, balkon demirlerine yakın olan Sare kaş göz yapmış, bense keyifle çayımdan bir yudum daha almıştım. Evde Köle Isaura'dan hallice geçirdiğim o üç aydan sonra Eskişehir'deki balkonumda dedikodu yapmak ilaç gibi gelmişti.

Bu arada bahsi geçen yan komşumuz Binnur, okul öncesi öğretmenliği okuyordu ve dersleri bizimkilere göre daha insancıldı. Zeki de biri olduğundan sınavlara bir gün önceden çalışır, geri kalan zamanlarını da sevgilileriyle takılırken harcardı.

Sevgilileriyle diyordum çünkü bir tane düzenli ilişkisi birkaç tane de kendinden yaşça büyük para aracı vardı. Söylediğine göre parası biteni de iki gün sonra postalıyordu.

Bu cümleleri peş peşe sıralayınca Binnur uzak durulması gerekilen biriymiş gibi gözükse de özünde efsane iyi bir kişiliğe sahipti. Kimseye bir zararı dokunmazdı ve ona göre tüm erkekler kötüydü, fakir bir kötüdense zengin kötü her zaman tercih edilmeliydi.

Eh, kimsenin yaşayışı ve özel hayatı bizi ilgilendirmediği için de aramız gayet iyiydi. En çok kıskandığım özelliği ise mutlu olmasıydı, üçümüzün aksine. "Biraz çabuk ol!"

Aşağıdan duyduğum erkek sesiyle güldüm, bu harbiden de aynı çocuktu. Geçen sene, dönem bitmeden on gün önce tanıştığı Yaşar'la sevgililiği görünüşe göre hala devam ediyordu. Yeni düzenli ilişkisi için pek de zengin bir tercih değildi, şaşırmadan edemiyordum.

'Neyse,' dedim, hem gönlünü hoş tutacak hem de onu parasız bırakmayacak birden fazla flörtü vardı. Herkes doğru ya da yanlış kendi hayat felsefesini yaşıyordu, bense elimdeki çay bardağını dudaklarıma götürürken tenime sinen çamaşır suyu kokusunu soluyor, bir taraftan da bu hafta derslerde Cengiz'i görür müyüm diye düşünüyordum.

Umut fakirin ekmeğiydi ama ben bu kafayla gidersem uzun bir süre daha aç kalacaktım.

Binnur çocuğa flörtöz bir kıkırdamayla karşılık verip, fark etmemesi çok zor olan bedenlerimize bakışlarını çevirdi. Zaten bizi görmemesi imkansızdı, balkonların arasındaki mesafe yarım metreden bile azdı.

"Kızlaaar, off. Keşke Yaşar'a söyleseydim de gelmeseydi, çay keyfinize katılırdım."

Binnur gerçekten üzülmüş gibi omuzlarını düşürdü, Sare ise hızla olumsuz anlama gelecek şekilde elini salladı. "Saçmalama da git, bekletme çocuğu. Kendimiz oynaşamıyoruz, bari yapabilenleri dinleyelim. Soru cevap yaparak tecrübelenmem lazım, öyle daha çok aklımda kalıyor. Konulu filmlere güvenemiyorum."

Binnur'un cinsel hayatı bana kalırsa iki kişilikti, yaşadığı her anı en ince ayrıntısına kadar anlatmaya bayılırdı. Bizim Sare de 'oha, harbi mi' nidalarıyla onu dinlerdi.

Nisan'la ben de kafaya göre takılıyorduk, daha doğrusu ben öyle takılıyordum. Nisan erkeklere kıl kaptığı için çoğu zaman dinlemeye tahammül edemiyordu. Hatta bir keresinde kendini aşmış "Erkeklerin cinsel organının bizimkine bu kadar uyumlu olmasına katlanamıyorum," diyerek yaradılışımıza küskün kalmıştı.

Benim durumum da belki bir gün bir yerde lazım olur diye düşünüp, ara sıra sohbetlerine katılmaktan ibaretti. Şimdiye kadar lazım olduğu günler gelmemişti, geleceğe de benzemiyordu.

"Tamam tamam, gece erken gelirsem konuşuruz. Hatta yarın temizliğinize yardıma geleyim." İşte! Sohbetin beni en çok ilgilendiren kısmı burasıydı, o yüzden "Gel tabii! Yarın gel," diye heyecanla atılmıştım.

"Ahu sus da kız gitsin, ağaç oldu çocuk." Nisan tiksinen bir ifadeyle çayını yudumladı, bizi tanımamış gibi yapıyor desem abartmış sayılmazdım.

"Bu çocuk da bensiz iki dakika duramıyor, eve kadar yürüyebilirse iyi," dedi Binnur gülerek. "Keşke sizin evden de karşı cins çıksa biraz."

"Aminnnn," ve "Allah korusun," nidaları aynı anda yükselirken ben hala keyifle sırıtıyordum. Sanırım amin kısmına daha yakındım.

"Ahu ben sana diyorum, bu kız yüzünden işimiz gücümüz rast gitmiyor bizim. Dua falan ediyor galiba, ben artık bu saplığımızı anlayamıyorum. Çünkü merkür retrosu da bitti, çoktan mutlu olmamız lazımdı."

"Bence bizimki bambaşka bir şey Sare, böylesi henüz görülmemiş olabilir."

Nisan direkt göz devirdi ve çayını içmeye kaldığı yerden devam etti. "Sizi duyan da sevgili diye öleceksiniz zanneder, o kadar kişi yazıyor işte, madem öyle birini kabul edin gitsin. Hem ayranım dökülmesin hem götüm si-"

"Ohooo tamam kızım ya, sakin."

Onlar kendi aralarında saplık tartışmasına devam ettiği sırada, ben de balkondan ayrılan Binnur'a iki cümlelik anne öğüdü geçmiştim. Ne yaşadığı beni ilgilendirmezdi ama dikkat edilmesi gereken küçük detayları hatırlatmakta fayda vardı.

"Herkes yolunu buldu, bir biz kaldık," Sare yenilediği çaylarımızla tekrar geldi ve derin bir iç çekti. "Bu kız bir yıldır platonik, çocukla arkadaş olmayı başardık ama yine hüsran."

Uzattığı tepsiden çayımı alıp, "Bu sohbet bizi efkarlandıracak gibi duruyor," dedim. Gerçekten de anında modum düşmüştü. Porsukta tanıştığım, markette denk geldiğim çocukla aynı sınıftaydık. Üstelik arkadaş bile olmuştuk, yine de tık yoktu.

Cengiz'le daha rahat sohbet edebilmek için Rüveyda'yla takılıyorduk. Aslında o bize pek meraklı değildi, kız resmen not isteyebilsin diye bizi kullanıyordu. Bizim de onu Cengiz için kullandığımızdan bir haberdi.

Haberdar olsa bile düşüncelerinde değişme yaşanacağını sanmıyordum gerçi, kız tamamen ortamcıydı. Mekana girdiğinde onu eğlendirecek bir düzine insana ihtiyaç duyuyordu, kimlerin o düzineye dahil olduğuyla ilgilenmiyordu. Not isteyebilmek için çalışkan tipleri seçtiğini saymazsak tabii.

"Neyse Ahu, dertlenme güzelim. İyi tarafından bakmak lazım olaya," diyen Sare'ye döndürdüm bakışlarımı, bakılacak iyi bir taraf varsa gözümü hemen dört açabilirdim. "Sınıftaki tüm yakışıklılar kapıldı ama Cengiz hala sap gibi duruyor, bu bir ortak nokta sayılır ve şansın var demektir."

Mantık abidesi arkadaşıma kaşlarımı kaldırarak tepki verdim ve "Farkında mısın, neredeyse on kez aynı mekanda oturduk, bana karşı en ufak bir ilgisi yoktu," dedim. "Şans falan göremiyorum ben ortada?"

Sare söylediğime "Hmm," şeklinde bir ses çıkardı, "Evet, onun tipi olmayabilirsin, ben de başka bir açıklama bulamadım şimdi. Gerçi koç burcu erkeği-"

"Vallahi çarpacağım bir tane," diyen Nisan "Hem patavatsız hem de geri zekalısın," diye Sare'yi böldüğünde üzülmelere yeterince doyduğum için gülmekle yetindim. Bana göre bu da bir tepkiydi ama kızlar bir şey söylememi bekliyor gibi bakıyordu. "Sıkıntı yok, sonuçta Sare haklı."

"Ahu, üzüldün mü ya?" dedi Sare, ben ise kafamı sağa sola salladım. Sanırım artık alıştığımdan ilk baştaki cümleleri kadar üzülmüyordum.

"Benimki biraz arsızlık seviyesine ulaştı Sare, üzülmüyorum. Hatta acıdan beslenmeye alıştığım için doygun hissediyorum." Sare bana güldü ve telefonuna bakarken "Bu çok doğru," dedi. Hemen ardından da "Abi bu kadarı da fazla ama," diyerek ekrana kitlenmiş gözlerini büyüttü.

Nisan "Ne oldu?" diye sorunca Sare "Vallahi helal olsun, bu çocuk bambaşka bir seviyede," dedi, telefonun ekranını da bize çevirdi.

Furkan ve baterisi yine gönderi atmıştı, görmeye alışık olduğum bir paylaşımdı ama hakkını vermek gerekirse bu fotoğraf öncekilerden çok daha iyiydi. Sanırım sürekli açtığı saçlarını bandanayla toplamak yüzüne yakışmıştı.

Cinsiyetçi arkadaşım Nisan, çay dolu bardağını Furkan'ın fotoğrafı için kadeh tutuyor gibi yukarı kaldırdığında ben de alayla onu taklit ettim. "Bak işte, bu da erkek ama en azından görüntüsü tahammül edilebilir seviyede."

"Ya bu ne tür bir cinsiyetçilik Allah aşkına, seni hiç anlamıyorum," diyen Sare  fotoğrafa ellinci kez tıklayınca "Yeter, beğendin zaten," dedim. O esnada da Nisan söze atladı. "Abi asıl ben seni anlamıyorum, Binnur erkeklerin katlanılabiliri parası olan derken sorun yok ben yakışıklı olanlar deyince mi saçmalıyor oluyorum?"

"Erkek erkektir işte, resmen büyük başlığı maddelere ayırıyorsunuz," diyen Sare fotoğrafa bakmakla yetinmeyip Furkan'ın profilinde gezintiye çıkmıştı, Nisan ise ona "Furkan ve türevlerini erkek gibi değerlendirmiyorum ben, resim gibi düşün, gözüme hitap ediyor. Bir nevi sanat sayılır," dedi.

Nisan'ın söylediğine kahkaha attığım sırada popomun altındaki titreşimle bir anda tüm dikkatim dağıldı, arkadaşım beni öldürecek edasıyla bakarken ben de gelen bildirime bakıyordum.

"Sen bir şaşırdın, ne oluyor?"

Kızları hiç takmadan iki gün önce attığım fotoğrafa gelen beğeniyi gördüğümde, oturduğum yerde hafiften dikleşmiştim. "Cengiz fotoğrafımı beğenmiş, onun hakkında konuştuğumuzu hissetti herhalde," dedim ve asalak sevincimi gizlemek adına dudağımı dişledim.

Cengiz'le o kadar az iletişimimiz vardı ki fotoğrafımı beğenmesinde bile bir çocukmuşum gibi anlam aramak istiyordum.

Fotoğraf atalı iki gün geçti, bir önceki gönderimi beğenmemişti, acaba profilime mi girdi yoksa anasayfasına mı düştüm diye tonlarca sorunun zihnimden geçmesini engelleyemiyordum. Basit bir beğeni olmasına rağmen üstelik.

Sare elimden telefonu çekip bildirime baktı ve gönderimi açarak "Zahmet oldu paşamıza, şu güzelim kıza yaptığına bak. Utanmadan bir de iki gün sonra beğeniyor," dediğinde ben içimden 'hiç beğenmeyebilirdi ama' diye karşılık veriyordum. Neyse ki beni duymuyordu.

Telefonu tekrar bana uzattığında bu sefer Nisan konuşmaya girdi, Sare ise çalan kapıyı açmaya gitmişti. "İki gün sonra beğendiğine göre profilinde gezintiye mi çıktı acaba?"

Kuruyan dudaklarımı ıslattım, Nisan'ın zihnimdeki sorulardan birini dile getirmesinden baya memnundum çünkü ben söylesem kafayı yediğim düşünülebilirdi. Hatta Sare muhtemelen 'Umut fakirin ekmeği onu anladık Ahu ama senin harbiden de ekmek alacak paran bile kalmamış,' deyip önüme beş lira atardı.

"Sanmam, neden yapsın ki?"

Konu çabucak kapanmasın diye kendi kendime uğraşlar verdiğim esnada Sare ve Emir ikilisi balkondan içeri giriş yapmış, "Sana çay getireyim," diyen Sare'ye Emir "Ben alırım birazdan sen zahmet etme," demişti.

Emir'e "Tekrardan hoş geldin," diyerek sabahki görüşmemize göndermede bulunduğumda, temizlikle uğraşıyoruz diye bizimle iki kelam etmeden kaçtığı sahne gözlerimin önünde canlanmıştı.

"Hoş buldum. Hayırdır kim neyi neden yapıyor?" Kaşlarıyla kucağımdaki telefonu işaret ettiğinde onu da sohbete dahil etmek için "Her zamanki şeyler," dedim. "Cengiz fotoğrafımı beğendi de onu konuşuyorduk."

Emir "Fotoğraf mı attın? Ver bakayım," derken yine abi modunu açtı, ben de kendimi gülerek onun isteğini yaparken buldum. "Oo bu ne güzellik, beğenmeyip de ne yapacaktı?" diyerek yanağımdan küçük bir çocukmuşum gibi makas almaya kalktığında yüzümü ekşittim. Son sınıfta okuduğu için kendini harbiden de bizim abimiz zannediyordu. Bazen de amcamız.

"Emir senin fotoğrafını fark etmediğine göre Cengiz'in de muhtemelen anasayfasına yeni düştü Ahu, az önce söylediklerimi boş ver."

Nisan beni duymaya can atmadığım birtakım gerçeklerle baş başa bıraktığında Emir de göz devirdi. "Yapmanız gereken tek şey basit düşünmek, bugün Ahu'yla Cengiz sevgili değilse bu Cengiz denen çocuk istemediğindendir. İsteseydi kendisini seven bir kızla çoktan sevgili olurdu, onu tutan ne ki bir yıl beklesin? Yazmak isteyen yazar."

Emir'in söylediğiyle erkekler adlı büyük başlığa alt bir ayrım da ben yapmak istiyordum. Yazanlar ve yazmayanlar olarak.

Emir oturduğu yerden kalkıp "Nisan bardağını ver de sana da çay doldurayım gitmişken," dedi. Arkadaşım onun dediğini yaparken bense kapattığım telefonumu cebime koymuş bir taraftan da düşünüyordum.

"Bu çocuğun da dilinin kemiği yok, öyle söylenir mi? Acımasız."

Sare kınayan bir bakışla açık kapıdan Emir'e nefretle söylendiğinde kafamı iki yana salladım. "Doğru söylüyor, beni sevse şimdiye kadar çoktan yol katetmiş olurduk. Arada bir birinin gözümü açmasına ihtiyacım var." Zoraki de olsa güldüm ve temiz havayı içime çektim.

Sare de Nisan da bu konu hakkında konuşmak istiyor gibi yüzüme bakıyordu ama içeri çaylarla Emir girince sessizliğe gömülmüşlerdi. Bir müddet sonra da sohbet konusu değişmiş, yaz tatilinin dönüşü şerefine okey takımları çıkartılmıştı. Ne de olsa bir üniversiteli için Eskişehir'in çiböreği değil istekaları meşhurdu.

Sare'yle eş olurken, Emir ve Nisan ikilisine yüzbirde yenilirken ve kahkahalarına eşlik ederken yüzüm gülüyordu ama bir tarafımsa buruktu.

'Olsun,' dedim içimden. Gözlerim masadaki iki kızda  uzun uzun dolaşmış ve en sonunda gerçek bir gülümseme dudaklarımda can bulmuştu.

Belki istediğim o aşkı tadamıyordum ama hayal bile edemeyeceğim kadar güzel dostlara sahiptim. Eh, ne de olsa hayat bizi hep hayalini kurmadıklarımızla ödüllendirirdi, benim payıma da 'iyi ki varlar,' diyeceğim bu ikili düşmüştü.

Sare ve Nisan.

Benim iyi kilerim.

Oy vermeyi unutmayın ♥️

Seguir leyendo

También te gustarán

524K 19.4K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
188K 9.3K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
Peyda Por Herkes Yalan

Novela Juvenil

928K 64.7K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
187K 11.5K 26
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...