KAMELYA ÇİÇEĞİM - Tamamlandı

By mervekinciiii

39.7K 2K 109

"Ne güzel şeysin sen," gözlerini kapatıp derin nefes aldı. Gözlerini açmadan konuşmasını sürdürdü. "Kokun, ba... More

-1- G İ R İ Ş
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-52-
-53-
∽FİNAL∽

-24-

708 33 2
By mervekinciiii

Keyifli okumalar...


Bilmem kaçıncı kez girdiğimiz mağazadan da çıkmıştık. Ben istediğim tarzda ayakkabı ve elbise almıştım ama Elçin bir tane bile ayakkabı beğenmemişti.

Yarın Gökayların nişanı vardı. Bütün cemiyet orada olacaktı ki olmasa bile Tolga'nın yakın arkadaşı olduğu için yine de gidecektim. Zümrüt yeşili, ince ipli, saten bir elbise almıştım. Bunlara ek olarak derin göğüs ve sırt dekoltesi de vardı.

Sarhoş olmamın üstünden bir hafta geçmişti. Sarhoş demeye de bin şahit gerekirdi. Yaptığım davranışların farkındaydım. Tolga'yla öpüşmemiz bütün kuralları bitirmişti tabii. Şimdi de alay konusu olmuştum. Bazen sırf beni sinir etmek için bile hususi arayıp kuralları aştığım söylüyordu. Yüz yüzeyken iki lafından biri buydu.

Tekrar bir mağazaya gireceğimiz sırada Elçin'in kolundan tuttum. "Bana bak, bu sonuncu mağazaya girişimiz. Eğer burada da bir şey beğenmezsen ve elin boş çıkarsan eve döneriz."

"Ne demek eve döneriz?! Yarın ne giyeceğim ben, Serkan olacak bir de."

"Umurumda bile değil. Ya alırsın ya da eve döneriz, seçim senin güzelim," sinirli sinirli önden yürürken söyleniyordu. "Tabii hanımefendi her türlü sevecek olan sevgilisi var. Tuzu kuru," bir şey demeden ardından mağazaya girdim.

İstediği tarzda ayakkabıyı söyledikten sonra önüne konulan üç farklı renkte ve birbirine az çok benzeyen topukluları inceledi. Beyaz ipli topuklu eline alıp bana gösterdi. "Nasıl?"

Elbisesi saks mavisi renginde olduğu için güzel olurdu. "Güzel," diğer mağazalardaki yüz ifadesini takınmadığı için sevindim içten içe. Elçin'in bu kararsızlığı beni deli ediyordu.

İkimizin de beğendiği topukluda karar kılıp almıştı. Mağazadan çıktığımızda telefonumun zil sesini duydum. Çantamdan çıkarıp baktığımda Tolga arıyordu. "Efendiim."

"N'apıyorsunuz güzelim? Bitti mi işiniz?" göz ucuyla Elçin'e baktım. Suratında herhangi bir somurtkanlık yoktu. "Bitti canım, eve geçiyoruz. Sen n'apıyorsun?"

"Şirketteki işlerim bitti. Yemek yiyelim mi diyecektim," dedi. Sesi mutlu geliyordu. "Olur da sen neşelisin bakıyorum."

"Seninle konuşuyorum ya ondan. Sesinle bozuk olan moralimi bile düzeltiyorsun," Elçin, Tolga'nın sesini duymuş olacak ki 'vay be' dercesine baktı. Sol kolumun tersiyle karnına hafifçe vurdum.

"Diyorsun," arkanda ince inleme sesi gelince olduğum yerde durdum. "Tolga?"

"Can şenliğim?"

"O arkadan gelen inleme sesi ne Tolga?" durdu. Birkaç hışırtı sesinden sonra Tolga'nın boğuk sesini duydum. Çok az geliyordu sesi. "Kızım ses çıkarmasana. Anlayacak şimdi."

"Tolga! Ne kızından bahsediyorsun sen?! Neyi anlayacakmışım ben Tolga?!"

"Gü-güzelim, birazdan yemekte konuşsak olur mu? Gerçekten hiçbir şey bildiğin gibi değil."

Derin nefes aldım. Kekelemişti. Bir şeyler sakladığı için kekelemişti! "Yarım saat içinde Gökdeniz'in restaurantında oluyorsun."

"Yine mi Gökdeniz anasını satayım," sesi mırıldanır gibi çıkmıştı. "Tamam canım, hemen çıkıyorum," bir şey demeden telefonu kapattığımda ellerim titriyordu. Bir şeyler karıştırıyordu!

Elçin önümde durmuş endişeli gözlerle bana bakarken bir adım attım. "Eve taksi ile dön. Benim Tolga'nın boyunun ölçüsünü almam lazım," agresif hallerimden dolayı çekinmiş olacak ki bir şey sormadı. Sadece kafasıyla onaylamakla yetindi. Çıkışa geldiğimizde Elçin'den ayrılıp direkt Gökdeniz'in restaurantına sürdüm. Yoldayken kafamda bir sürü senaryo kurmuş ve hepsine sinirlenmiştim. Yargısız infaz da yapmak istemiyordum ama düşüncelerim yargısız infaz yapmaya zorluyordu beni.

Restauranta girdiğimde koşarak yanıma Gökdeniz geldi. "Hoş geldin," hafifçe kafamı salladım. "N'oldu?"

"Hiçbir şey sorma Gökdeniz. Aşırı sinirliyim, şu an sadece su istiyorum," yüzü bana dönük şekilde arka arkaya yürüyerek mutfağa yaklaştı. Duvar kenarı iki kişilik masaya oturdum. Çantamı sandalyeye astıktan sonra ellerimi çenemin altında birleştirdim. Gözlerimi kapatıp derin derin nefes alırken tıkırtı duydum. "İyi misin sen?"

"Daha iyi günlerim oldu Gökdeniz," dedim. "Tolga geldiğinde buraya gönder. Bir hesabımız var çünkü."

"Peki," sakin adımlarla yanımdan ayrıldı. Sinirlediğimde psikopata bağlıyordum bazen. Sinirlendiğim konunun içinde duygusallık varsa ağlıyordum. Şu an ise psikopata bağladığım zamanlardı.

Masadaki bardağı alıp bir dikişte içtim suyu. Kötü şeyler düşünmemeye çalışıyordum ama olmuyordu. Sinirden kudurarak sandalyede kıpırdadığım sırada karşımdaki sandalye çekildi ve Tolga oturdu. İnadına yapar gibi otuz iki diş sırıtıyordu. Onu öyle gördükçe sinirden bana ter basıyordu. Üstümdeki kabanı çıkarmadığımı fark ettim. Hızla onu çıkardıktan sonra tüm dikkatimi Tolga'ya verdim. Aynı sırıtışla bana bakmaya devam ediyordu. "Dinliyorum yalı kazığı."

"Neyi dinliyorsun güzelim? Bir şey mi anlatmam gerekiyordu?" neyi anlatmasını bildiği halde salağa yatması beni iyice deli ediyordu. "Ya sabır!"

"Yemek yedikten sonra söylesem?" kafamı sağa sola salladım. "Şimdi."

Omuzlarını düşürüp mutsuzca bana baktı. "Küçük bir sürprizim vardı ama tüm sürpriz bozuldu."

Anlamaz gözlerle ona baktım. Omuz silkti sadece. O sırada Gökdeniz yanımıza gelmiş siparişlerimizi alıyordu. Sipariş boyunca Tolga'nın sert bakışlarına maruz kalan Gökdeniz bunu umursamamış gibiydi. "Gel yemekler gelene kadar göstereyim."

Elimden tuttuğu gibi masadan kaldırdı ve restaurantın arka kısmına götürdü. Soğuk titreme sebep olurken Tolga yere eğilmiş etrafına bakıyordu. Çıkardığı birkaç sesten sonra beyaza kaçan bir renkte olan yavru golden bir köpek koşarak yanımıza geldi.

Ayak ucumuzda dili dışarda bir şekilde bekliyordu. Tolga onu kucağına aldıktan sonra ayağa kalktı. "Sen çok tatlısın," elim başına giderken dili hala dışarda hızlı hızlı nefes alıp veriyordu.

"Sürprizim buydu," dedi. "O inleme sesi bu hanımefendiden geldi işte. İnleme sesi de değildi aslında ama, neyse."

Bakışlarım Tolga'yı bulduğunda rahatlamış bir ifadeyle bana bakıyordu. "Özür dilerim."

Gülümseyip tek koluyla beni kendine çekti. "Sorun değil can şenliğim. Yanlış anlaman normaldi," yanağından öptüm. Yanlış ve olmaması gereken şeyler düşündüğüm halde bir şey dememişti. Kalbi güzel adam. "Hadi içeri geçelim. Hava soğuk."

Kucağındaki köpeği son kez sevdim. Geri yere bıraktığında içeri masaya geçtik. Bizim önümüzden yemekleri masaya bıraktılar. Oturduğum gibi bir şey demeden yemeğimi yemeğe başladım. "Biz niye buraya geldik? Başka restaurant mı kalmadı."

Ellerimi yanağıma yerleştirip bıkkın ifadeyle Tolga'ya baktım. "Hala mı Tolga?"

"Sevmiyorum adamı ne yapayım," sinirli çıkan sesine aldırış etmedim. "Ne olursa olsun yine de sevmeyeceğim," gözlerimi devirdim. Yıldızının barışmadığı insanlarla asla ama asla anlaşamıyordu. Buna Gökdeniz de dahil olmuştu. Büyük bir mucize olmadığı sürece de sevmeyecekti, adım kadar emindim.

Uzun sessizlik içinde yemekleri yedikten sonra köpeği de alarak restauranttan ayrıldık. Valenin getireceği arabaları beklerken köpeği seviyordum. "Adı ne olacak?"

Kahveleri merakla bana bakıyordu. "Artemis," dedim. "Aklıma ilk o geldi."

"Peki yarın Gökay'ın nişanında giyecek olduğun elbise nasıl?"

"Yarın görürsün hayatım," avucunun içindeki elimi baş parmağıyla okşuyordu.

"Peki, öyle olsun. Fakat," bakışlarımı yüzünden çekmedim. "Eğer yine o Berkay piçi gelirse defterini dürerim."

"Ay saçmalama Tolga!" küçük çocuklar gibi omuz silkti.

Bu adamla kesinlikle işim vardı. Sigara içiyordu, fazla küfürbazdı Ekin'in dediği kadar vardı ve bütün erkek arkadaşlarıma sert davranıyordu. Dize getirmesini bilirdim ama şu an için erkendi. Daha zamanı vardı.

•••

Öğlen uyandığımda başımda Elçin dikiliyordu. "Kuaför geldi, hazırlan hadi. Odana gelecekler," ağır çekimde başımı sallayıp geri gözlerimi kapadım. "Abla hadi ya! Geç kalacağız! Serkan'ı falan göremem sonra."

Tek gözümü açıp Elçin'e baktım. "Gökay Serkan'ın da arkadaşı, salak!" bir şey demeden odamdan çıktı. Zorla yataktan kalkıp banyoya attım kendimi. Açtığım suyun altına girdiğimde istemsizce gözlerimi kapattım. Kışın kaynar suda yıkanmayı seviyordum. Sıcak su omuzlarıma dökülürken derin nefes alıp verdim. Bütün kaslarımı yumuşatırken gülümsedim. İki saat kalabilirdim suyun altında, hiç sıkıntı olmazdı.

Aklıma Tolga gelince gülümsemem iyice büyüdü. Ettiğim dualar sonunda kabul olmuştu. Mutluydum, huzurluydum. Bazen beni ne kadar deli etse de bir şey demiyordum. Gülümsemesi, kahveleri, kokusu sadece benimdi artık. Bütün her şeyiyle benimdi.

Banyodan çıkıp bornozumu üstüme geçirdim. Banyo kapısını açana kadar Artemis kapıyı tırmalıyordu. Yavaşça kapıyı açıp çıktım. O etrafımda dört dönerken ben dolabımdan rahat bir şeyler çıkarıp giyindim. Artemis arkamda kalırken ben odamdan çıkıp hızla merdivenleri inmiştim.

Elçin ve annem Artemis'i görünce çok sevmişlerdi. Uyuyana kadar onunla oynamışlardı tabii bu Artemis'in işine gelmişti.

Salonda beni bekleyen kuaför ve ekibi annemle sohbet ediyordu. "Ben hazırım," kafa sallayarak arkamdan odama geldiler. Dolabımda askıda duran elbisemi çıkarıp yatağımın üstüne serdim. Makyaj masamın başına oturduğumda kuaförün asistanlarından biri saçımı taramaya başladı. "Nasıl bir şey istiyorsunuz Burçin Hanım?"

Dudağımı bilmem dercesine aşağı eğdim. "Sadece abartı bir şey istemiyorum. Sade ve şık durması daha iyi olur benim için."

"Her zamanki gibi diyorsunuz yani," gülümseyerek aynadan bana bakan kuaföre kafamı salladım. Her zamanki cemiyet daveti olsaydı asla kuaförle uğraşmazdım ama bu Gökay'ın nişanıydı. Güzel olmak lazımdı yoksa çok samimi görünenlerin dilinden düşmezdik.

Saçlarım yapılırken bir yandan da makyajım yapılıyordu. Nezahat abla elinde çay ve tost ile girince aynadan ona baktım. "Tost yemeyeceğim ama çay içerim," gülümseyerek uzattığı porselen bardağı hızla elime aldım. "Annemle Elçin nerede?"

"Odalarında hazırlanıyor onlar da," dedi. "Başka bir isteğiniz yoksa gideyim."

"Sağ ol Nezahat abla," odadan çıktığında başımda dedikodu yapan asistanlara kulak kabarttım. "Korel holding varisinin nişanlısı yüzünden holding batıyormuş."

"Kız sen nereden duydun?"

"Geçen gün onların tanıdıkları dükkana geldi manikür için o zaman öğrendim," konunun beni meraklandırmadığını fark edince telefonumu elime instagramda gezmeye başladım. Magazin haberlerine geldiğimde cemiyetteki birkaç kadının şıklığı ve rüküşlüğü ile ilgili haber vardı, es geçtim. Üniversiteden birinin fotoğrafını gördüm, geçtim. Biraz daha böyle takıldıktan sonra bildirimlere bakıp çıktım.

Bir saate işim bitince kuaför ve asistanları gitmişlerdi. Saçımın bozulmamasına dikkat ederek sekerek merdivenleri indim. Annem Elçinle birlikte kış bahçesinde oturuyordu. Yanlarına gidip hasır tekli koltuklardan birine oturdum. Annem bir Elçin'e bir bana bakıyordu. Gergin oluşu her halinden belli olan annem kahvesinden bir yudum aldı. Yanımdaki tekli koltuğa oturan Elçin'e göz kırptığımda omuz silkti.

"Anne, neyin var?"

Gayriihtiyari kafasını salladı. "Ne olacak canım, bir şeyim yok."

"Anne en son bir şeyim yok dediğinde neler olduğunu hatırlıyorsundur umarım," Elçin'e katıldığımı belli edercesine kafamı salladım, umursamadı. Bakışlarımı üstünde tuttuğumda pes edip elinde kahve fincanını önündeki sehpaya koydu. Üstünü düzelttikten sonra dik bir şekilde arkasına yaslandı. "Geniş bir zamanda anlatsam nasıl olur?"

Göz ucuyla Elçin'e baktım, annemin hareketlerinden bir şeyler anlamaya çalışıyordu. "Bundan başka geniş bir zamanımızın olacağını sanmıyorum annecim."

Bakışları beni buldu. Mavileri tedirginlikten ve stresten sanki koyulaşmış gibiydi. "Akşam gelince anlatayım o zaman?"

Kafamızı salladık. "Peki istediğin gibi olsun," dedim. "Ama kaçmaya çalışmak yok, anlaştık mı?" o da kafasını sallayınca keyifle Nezahat ablanın getirmiş olduğu kahveyi yudumladım.

Biraz daha öyle oturduktan sonra elbiseleri giymek için odalara geçtik. Saçıma dikkat ederek elbisemi giydikten sonra aynaya baktım, tam beklediğim gibi olmuştum. Artemis ben üzerimi değiştirirken kendi yatağında uzanarak bana bakmıştı.

Ayakkabımı giyip çantamı da aldıktan sonra odamdan çıktım. Benimle eş zamanlı olarak Elçin de çıkınca ıslık çaldım. "Ooo Elçin Hanım, ne güzel olmuşsun böyle," elinden tutup etrafında döndürürken güldü. "Sizin kadar olamasak da işte bir güzelliğimiz var kızıl kraliçem."

İki parmağımın arasına burnunu alıp sıkıştırdım. "Hadi inelim de annemi bekletmeyelim," arkalı önlü merdivenlerden inip kapıda bizi bekleyen annemin yanına vardık. Askılıktaki kabanlarımızı alıp giyerken annemin bakışları topuklularımıza kaydı. "Hiç bakma öyle, altları temiz."

Bahçe kapısının önünde bizi bekleyen arabaya doğru yürüdük. Binmeden önce odamın boydan olan camına baktığımda Artemis'in patilerini cama yaslayıp bize doğru baktığını gördüm. Gülümseyerek binip arkama yaslandım.

Gideceğimiz mekan, cemiyetteki çoğu kişinin düğününün veya nişanının yapıldığı yerdi. Fazla bilindik ve beni bunaltan bir tasarıma sahipti. Sarı ışıklandırmalar, altın varaklar, eski tip avizeler ve bu tarz bir sürü detay beni boğuyordu. Altın varaklardan nefret ederdim ben, açık tonlar daha hoşuma gidiyordu.

Yarım saatlik trafikten sonra sonunda gelebilmiştik. Zarif görünmeye çalışarak bir prenses edasıyla arabadan inip annemin bir yanına geçtim. Annem önde biz hemen onun arkasından yürürken 'Charlie ve Melekleri' gibi duruyorduk. Girişe geldiğimizde görevleri kabanlarımızı aldı. Gökay'ın annesi ve babasıyla karşılaşınca gülümsedim. "Bu üç kadın ne kadar da güzel olmuş böyle," gülümseyerek Tuğba Hanıma döndüm. "Teşekkürler Tuğba Hanım."

Yine aynı şekilde iki basamaklı merdivenden çıkıp gözlerimle etrafı taradım. Masaların tam ortasında oturan Tolgaları görünce gülümsemem daha da büyüdü. Cem ve ailesi de vardı yanlarında.

Yanlarına vardığımızda Tolga ayağa kalkıp bana sarıldı. "Çok güzel olmuşsun," nefesi açıkta kalan tenime değdiğinde huylandım. "İşimiz var desene."

Baş parmağım ve işaret parmağımı birbirine yaklaştırdım. "Belki," dedim. "Ama sen de çok yakışıklı olmuşsun. Eve mi dönsek biz?"

Kahkaha atmamak için kıvranırken alnımdan öptü. Yirmi santim topuklu giyersem öyle yetişecektim boyuna. "Yani başka planların varsa, neden olmasın," sırıtması yüzünde büyüdüğünde gözlerimi kısarak baktım. "Otur Tolga."

Oturduktan sonra her zaman olduğu gibi Ali amca iltifatlara boğdu bizi. "Yalnız ben Burçin'e bu kadar iltifat etmiyorum baba," Tolga'nın dediğiyle herkes gülümsedi. Elimi elinin içine hapsetmiş bacağında tutuyordu. Baş parmağı her zamanki gibi elimi okşarken ben etrafa bakınıyordum. Cem, saf aşık gibi Elçin'den gözünü ayırmadan onunla muhabbet ediyordu. Annemler kendi aralarında konuşurken Tolga'nın bana baktığını hissettim. Kafamı çevirdiğimde hayranlıkla baktığını gördüm.

"Eve gitme fikri çok cazip geldi şu an," boştaki eli yanağımı buldu. "Çok güzel olmuşsun ve çoğu erkek sana bakıyor."

"Sen bu yüzden mi etrafına bakınıp durdun?" kafasını salladı. "Tabii ki, en çok da Berkay'a bakıyorum. Bir de Adnan var," gururla söylüyordu, gururlanacak ne varsa.

"Hadi Berkay'ı anladım da Adnan niye? Berkay gibi değil ki o."

Gözlerini kıstı hemen. "Sen nereden biliyorsun? Belki sana o yönünü gösteriyor," dikkatle Tolga'yı inceledim. Her an kıskançlıktan bir şeyler yapma potansiyeline sahipti. "Haklısın canım," başka bir şey demeden önüme döndüm. Gökay ve nişanlısı yanımıza doğru geliyordu. Güzel ve tatlı bir nişanlısı vardı. Yüzünden masumluk akıyordu.

Hepimizle ayaküstü hal hatır sorduktan sonra izin isteyerek yanımızdan ayrıldılar. Gülümseyerek onlara bakmaya devam ettiğim sırada Tolga'nın paslı sesini duydum. "İstersen hemen evlenebiliriz, olmazsa nişan da yapabiliriz."

Kafamı döndürüp ona baktım. "İnşallah hayatım ama şimdi değil," yüzü düşerken kaşlarımla Cem'i gösterdim. "Ondan önce Cemle ilgilen. Biraz daha öyle durursa Elçin'in içine düşecek."

Bakışları anında Cem'i bulduğunda Elçin'in arkasından kafasına vurdu bir tane. Ses çıkarmadan ağızını kıpırdatarak bir şeyler dedi ama tam göremedim. Cem sinirle önüne dönünce kıkırdadım. Cem'in Elçin'e karşı hisleri vardı, bunu görmemek için kör olmak gerekiyordu. Mesela Elçin bunu görmüyordu, bu yüzden kördü.

Cem'in babasının anlattığı şeyle kahkaha attım. Bu sırada gözlerim etrafı da taramıştı ve bir yerde mıh gibi kalakalmıştı. Çağatay buradaydı. Ve her an bir şey olacakmış gibiydi.

Ellerim Elçin'in kolunu bulduğunda bana döndü. Sadece Elçin'in duymasını düşünerek sessizce konuştum. "Çağatay hocan burada Elçin," gergin çıkan sesime aldırış etmeden etrafı süzmeye başladı. "Nerede?"

"Pistin diğer tarafında, sırıtarak bize bakıyor," bana bakarak elindeki şaraptan bir yudum aldı. Niye Allah'ım ya, niye bunu benim başıma sardın? Niye?

Tolga fısıldaşmalarımızı merak etmiş olacak ki bize doğru eğildi. "Bir şey mi oldu?" şüpheci bakışları ikimizin arasında gidip geliyordu. Hemen kafamı salladım. "Yok canım, ne olacak."

"Çağatay hoca burada Tolga abi," Elçin'in damdan düşer gibi söylemesiyle kısa bir anlığına gözlerimi kapatıp açtım. Sorunsuz bir günüm geçmeyecek miydi yahu? Bana da yazık.

"Burçin," şirin olduğunu sandığım gülümsememle Tolga'ya döndüm. "Efendim sevgilim."

"O pezevenk buraya doğru mu geliyor, yoksa ben mi yanlış görüyorum?" Çağatay'ın buraya doğru geldiğini görünce sıkıntıyla nefes verdim. "Lütfen bir sıkıntı çıkarmayın. Herkese ayıp olur, en çok da Gökay'a," dediğimi umursamadan ayağa kalkıp Çağatay'ın yanına vardı. Oturduğum yerden ne yapacaklarını izliyordum ki Tolga, Çağatay'ın kolunu tuttuğu gibi dışarı çıkardı. Telaşla yerimden kalktım. "Burçin, n'oldu kızım?"

Selma teyzeye bakmayarak cevapladım. "Küçük bir olay var, hemen halledip geliyoruz. Merak etmeyin siz," Elçin'e eğildim. "Annemleri oyalayın," topuklularla ne kadar koşulursa o kadar koşarak onların ardından ben de dışarı çıktım.

Geniş balkonun köşesine geçmişlerdi. Çağatay duvara sırtını ve tek ayağını yaslayıp serseri sırıtmasıyla Tolga'ya bakıyordu. Tolga'nın dişlerini sıkarak konuştuğunu buradan görebiliyordum. Büyük adımlarla yanlarına yaklaştığımda Tolga, elini Çağatay'ın omuzuna koymuş sıkıyordu.

Elim direkt koluna gittiğinde umursamayarak konuşmasına devam etti. "Eğer seni bir daha Burçin'e dört metreden fazla yaklaştığını görürsem yemin ederim kimse seni elimden alamaz!" omuzunu daha da sıkıyordu ama Çağatay hiç renk vermiyordu. "Seni herkese rezil rüsva ederim, insan içine çıkacak yüzün kalmaz. Duydun mu!" sert çıkan sesine karşılık irkildim ama bozuntuya vermemeye çalıştım.

"Tolga, bırak artık hayatım," elini omuzundan çekip belime koydu. "Bir daha karşı karşıya gelmemek dileğiyle Çağatay Bey," sırıtışıyla birlikte Çağatay bir şey demeden yanımızdan ayrıldı.

Karşısına geçip yüzünü kontrol ettim. "Vurmadı değil mi?" kaşlarını havaya kaldırdı. Kollarımı boynuna dolayınca elleri belimi buldu. "Kavga edeceksiniz diye korktum. Annemler de ne oldu diye sordu."

Şakağımdan öptü. "Hallederiz içeri geçince," sinirden kahveleri koyulaşıp simsiyah olmuştu. Sağ elimi yanağını bulduğunda eliyle elimi tutup avucumun içini kokladı ve ardından öptü. "Burası cennet gibi kokuyor. Senin gibi."

İstemsizce gözlerim doldu. Kaç yıl boyunca ben bunun hayalini kurmuştum ve sonunda gerçekleşmişti. "Çok güzel seviyorsun," sesim fısıltıdan farksızdı. Sadece o duyacak düzeydeydi. "Sen benim geçmişim, geleceğim, yarınımsın," dedim.

Dudaklarındaki tebessümle başını aşağı doğru eğdi. Kahveleri dudaklarıma kenetlenmiş sadece oraya bakıyordu, gülümsedim.

Gülümsemeye devam ederken dudağıma kısa bir öpücük kondurdu.

"İşte senin dudaklarınla, dudaklarım arındı," kurduğu cümle tanıdık gelmesiyle bakışlarını kahvelerine diktim. "Öyleyse şimdi günah dudaklarımda kaldı."

"Günah dudaklarımdan mı geçti? Tatlı bir dürtüyle işlenen bir günah! Ver bana günahımı geri," bu sefer uzunca öpücük kondurdu dudaklarıma. "Kitabına uydurup öpüyorsun beni."

Aramızdaki kısa konuşma, en sevdiğim tiyatro metni olan Romeo ve Juliet'ten küçük bir alıntıydı. Son kez öpüştükten sonra el ele içeri girdik.

🌸

Bunların aniden oluşan sevgi pıtırcıklığı beni bitiriyor 🥺

Tolga yine kedi gibi dört ayak üstüne düşüp kurallara uymuyor kdfnflknslckgnslk

Seviyorum sizleri. Kendinize iyi bakın. Hoşça kalın, sağlıkla kalııın! 💜

Kişisel: merve.ekiinci

Continue Reading

You'll Also Like

113K 5.8K 23
Twitter magazin sayfası olan Azelya Zervas, haber olan ünlü oyuncu Korhan Ural Bilgeç. korhanuralbilgec : O fotoğrafı kaldır, sonucu senin için ağır...
41.7K 2.9K 34
Siyah bir tablo. Gri'ye hasret siyah bir tabloyum, tam 3 yıldır. Gülümsemeyi bile kendine yakıştıramayan o simsiyah kız. Peşimde bir piskopat, her a...
61.2K 1.8K 41
Meyra liseye başladığı zamanlarda, en yakın arkadaşının abisine aşık olur. Dört yıldır ona gizliden gizlediği beslediği bir aşk vardır. Ama bir gerçe...
545K 28K 45
Yazardan Mesaj: Instagram'da gördüğüm bir yorum üzerine tekrar düzenleyip yayınlama kararı aldım. Hikayede olabildiğince genel hatları bozmadan, tuta...