KAMELYA ÇİÇEĞİM - Tamamlandı

By mervekinciiii

37.5K 1.9K 109

"Ne güzel şeysin sen," gözlerini kapatıp derin nefes aldı. Gözlerini açmadan konuşmasını sürdürdü. "Kokun, ba... More

-1- G İ R İ Ş
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-52-
-53-
∽FİNAL∽

-23-

700 37 3
By mervekinciiii

Keyifli okumalar...

Arabada çalan şarkıya eşlik ederek arabayı sürüyordum. Elçin telefona gömülmüş bir şeyler bakınıyordu. Sabah hiçbir şekilde Tolga ile iletişime geçmemiştim. Büyük ihtimal dün onu o kadar sinir etmenin kendince acısını çıkarmaya çalışıyordu.

"Abla ya," ağlamaklı sesiyle bakışlarını bana çeviren Elçin'e döndüm. "N'oldu?"

"Serkan'ın sevgilisi mi var? Son birkaç hikayesini durmadan aynı kızla atıyor," omuz silktim. "Ne bileyim yahu."

"Bilmeyeceğini biliyorum zaten. Tolga abiye sorsana," gözlerimi büyüttüm. "Kendin sor."

"Oldu canım. Sonra öğrenesiye kadar darlasın, kıskançlık yapsın," kafasını sağa sola salladı. "Olmaz."

"Ama bu sefer de bana saracak," üzgün bakışlarımı gördüğünde ofladı. "Tamam ya kendim bir şekilde öğrenirim nasılsa."

Tripli haliyle kollarını göğsünde bağlayıp kafasını cama çevirdi. "Tolga'nın huyunu bilmiyorsun sanki. Sana da bana da aynısı yapacak. Hatta bana daha fazlasını yapacak, şu an her şey güzelken bozmak istemiyorum."

Kısa bir anlığına bana baktı. "Peki, haklısın."

Direksiyonu sağa kırdıktan sonra okulun önüne gelmiştim. Arabadan indikten sonra birbirimize kollarımızı dolayarak bahçeye girdik. Karşıdan Sibel'i görmemle elimi kaldırdım. "Günaydın Sibel hocam," sonra görüş açıma onun üç metre uzağındaki Çağatay girdi. Gülümseyerek o da elini kaldırdı. Yüzsüz.

"Günaydın hocam," Sibel'den geri bildirimi aldıktan sonra ana binaya giriş yaptık. Çağatay ve Sibel spor salonunun bulunduğu blokta duruyordu. Çağatay'ın arkamızdan hızlı hızlı gelmesiyle hemen Elçin'e sarıldım. "Çağatay geliyor, gidiyorum ben," telaşlı telaşlı yanından ayrılıp ikinci kata çıkmaya çalıştım. Tam ikinci kata adımımı atacaktım ki omuzuma dokundu. "Burçin hocam."

Derin bir nefes alıp ona döndüm. Tolga tekrar onu benim yanımda gördüğünde tutamayacaktım. "Çağatay hocam."

"Yaklaşık iki hafta sizi göremedim, Elçin'i de öyle," dedi gülümsemeye çalışarak. "Ailevi bir durum varmış sanırım," kafamı salladım. "İsterseniz anlatabilirsiniz, dinlerim yani."

Yüzümü yapmacık bir hale soktum. "Ailevi olduğunu bildiğiniz halde niye soruyorsunuz? Anlatacak olsam çoktan anlatmıştım zaten."

Gülümseyen dudakları eski haline alırken hafifçe kafamı salladım ve onu arkamda bırakarak odama adımladım. İki muhabbet ettik diye her gördüğünde konuşmak istiyordu. O kadar Tolga ile sevgili olduğumuzu bildiği halde. Yani tamam o zamanlar sevgili değildik ama şu an sevgiliydik.

Odama girdikten sonra telefonla kantinciden çay istedim. Kabanımı çıkarıp askılığa asarken hemen yanındaki beyaz önlüğü üstüme geçirdim. Masanın başına oturduğumda önümdeki klasör dosyayı açıp bakındım. Çoğu duyuru, dilekçe yakın zamanlarda gelmişti. Bazıları geçen hafta bazıları birkaç gün önce.

Kapımın çalınmasıyla kafamı kaldırdım. Kantinci getirdiği çayı masaya bıraktıktan sonra vakit kaybetmeden çıktı. Daha beş dakika geçmeden tekrar kapı çalınınca dirseğimi masaya yaslayıp bekledim. "Gir!"

Müdür gülümseyerek içeriye girdi ve kapıyı yavaşça kapattı. "Burçin hocam, sizi tekrar görmek ne güzel," kendimi gülümsemeye zorladım. Çağatay bir, Oğuz iki. "Bugün okula çıkışı disiplin kurulu toplanacak."

"Anladım ama bunun benimle ne ilgisi var? Yani disiplini kurulunda yokum çünkü."

"Varsınız hocam," kaşlarım hafiften çatıldı. "Sizin gibi genç hocamız fazla yok. Demek istediğim, genç bir hocanın disiplin kurulunda olması daha iyi diye düşündüm."

Gözlerini içine bakarak kafamı salladım. "Anladım müdür bey. O zaman okul çıkışı görüşürüz. Şu an gördüğünüz üzere çok fazla işim var," fazla yoktu. Öğlene kadar çoktan bitirmiş olurdum. "Peki kolay gelsin hocam."

"Sağ olun," yavaş yavaş odanın içinde adımlarken hemen gitmesi için kirpiklerimin altından baktım. Selam verircesine kafasını sallayıp odadan çıkınca derin bir nefes aldım.

Öğlene kadar yapılması gerekenleri yapmış, tüm işlerimi bitirmiştim. Arada odadan çıktığımda Çağatay'dan köşe bucak kaçıyordum. Adam her gördüğü yerde kene gibi yapışıyordu yahu.

Zilin çalmasına yakın önlüğümü çıkarıp kabanımı giydim. Dışarı soğuktu ama bunu aldırış etmeden etek giymiştim.

Çantamı da alıp odamdan çıkarken zil çaldı. Merdivenlerden hızla indikten sonra Elçin'e bakındım ama bulamadım. Büyük ihtimal yemekhanedeydi. Bense tek başıma yemek yemeye gidecektim. Tolga aramamıştı, ben de arayıp rahatsız etmek istememiştim.

Dışarıya çıkmamla soğuk hava içime işledi. İrkilerek kabanıma daha da büründüm. Esen rüzgardan dolayı eteğim kabanın izin verdiği kadar savruluyordu. Kapıya yaklaştığımda kaportaya yaslanmış Tolga'yı gördüm. Bütün dişlerimin gözükeceği halde sırıtarak yanına gittim. Sarılacaktı ki durdurdum. "Sarılmak yok."

Gözlerini devirip eliyle yüzünü sıvazladı. "Ben sana sürpriz yapmak için öğle aranda buraya geleyim senin yaptığına bak."

"Koyduğum kuralın daha birinci günü Tolga," omuz silkti küçük çocuklar gibi. "Olabilir. Ben sana sarılmak istiyorum," kolları yavaş yavaş belime doğru gelirken ellerini sertçe ittim. "Tolga dedim."

Kaşlarını çatarak ellerini ceplerine soktu. Haline sahte bir hüzünle bakarken Çağatay'ın sesini duydum. "Burçin, bir sıkıntı mı var?" Tolga burnundan soluyarak Çağatay'a bakıyordu. Keneydi, kene! Narkotik köpeği gibi koklayarak buluyordu adam.

Tolga, sinirli ve sert ifadesine bürünüp yanıma geldi. Eli belimi bulurken ben de ona doğru sokuldum. "Herhangi bir sıkıntı yok kardeşim. Sevgilimle konuşuyoruz," Çağatay, Tolga'nın dediklerini takmadan bana bakmaya devam ediyordu. "Burçin?"

"Bir sıkıntı yok hocam. Sevgilimle konuşuyoruz."

"Emin misin?"

"Eminim," Çağatay lafımı yarıda kesti. "Rahatsız ediyorsa halledebilirim," boyuna baktım. Tolgayla hemen hemen aynıydı.

Çağatay'ın omuzunda Tolga'nın elini gördüm. "Bence ben seni halletmeden, git," dişlerini sıkarak söylediği şey karşısında elim Tolga'nın kolunu buldu. "Hayatım, gitsek mi artık?"

"Gidelim," Tolga son kez Çağatay'ın sertçe omuzunu sıkıp arabaya yöneldi. Onun suratında mimik oynamazken, Çağatay hafifçe kaşlarını çatmıştı. Arabaya bindiğimde aniden gaza bastı. Arabada sessizlik kol geziyordu. Eğer konu tekrar açılırsa hiç iyi olmayacaktı.

Son hızda sürmeye devam eden Tolga'ya döndüm. Bu sinirle ve hızla sürmeye devam ederse kazaya davetiye çıkaracaktık. "Canım, biraz yavaşlasan mı?" parmaklarını direksiyona sıkıca sararken yavaşladı. Sonra kenarda durdu. Ben yan dönmüş onu izliyordum. Elleri direksiyonda kafasını arkaya yaslayıp gözlerini kapattı. Derin birkaç nefes aldıktan sonra kafası hala arkadayken bana döndürdü. "Bir de sarılma diyorsun. Adamın yaptığına bak. Pezevenk!"

Şaşkınlık gözlerim büyürken devam etti. "Hiç bana bakma öyle Burçin."

"Sanki adama gel tartışma çıkar dedim," sinirlenip önüme döndüm. Adam arsızın tekiydi, ben ne yapabilirdim. Kafamı sağa sola çevirmeden karşı tarafa bakıyordum. Daha iki gün anca olmuştu birbirimize her şeyi itiraf edeli. Ne çabuktu kavga etmemiz. Koluma dokununca çekiştirdim.

"Özür dilerim," yüzüne bakmamaya özen göstererek dışarı izliyordum. "Öyle bir şey yapmadın ama kıskandım seni."

Yan gözle ona baktım, sakindi. Kıskanç tavırları hoşuma gidiyordu ama bana böyle davranmadığı sürece seviyordum. "Hadi öpüşüp barışalım."

"Tabii tabii, bunu bahane edip kuralları çiğneyeceksin," avuç içlerini bana göstererek kendine çekti. "Aklımdan bile geçtiyse."

"Sen onu benim külahıma anlat beyefendi," dedim. "Neyse az bir vaktim kaldı ve acıktım," beni onaylayarak arabayı tekrar çalıştırdı ve sürmeye başladı.

Kısa süre içinde cadde üzerindeki restaurantlardan birine girdik. Bize gösterilen masaya oturduğumuzda garson yanımıza geldi. İstediğimiz şeyleri söyledikten sonra garsonun gitmesiyle Tolga ciddi halinden çıkmıştı. Dirseğini masaya koydu ve çenesi avucuna yasladı. "Akşam sahile gidelim mi?"

"Disiplin kurulu toplanacakmış, müdür benim de orada olmamı istedi."

"Ondan sonra?"

"Ekin ve Bahadır'la buluşacağım," oturduğu yerde dikleşti. "Nerede?"

"Bahadır'da."

Kendi kendine bir şeyler söylendi. "Tamam o zaman yarın birlikte vakit geçiririz," dediğini onayladım. "Olur hayatım."

Gülümseyerek bana baktığında kıkırdadım. Karşımda ciddi Tolga yoktu. Mayışmış, kedi yavrusu bakışıyla bana bakan Tolga vardı. Diğer halini ne kadar seviyorsam da bu hali de hoşuma gidiyordu.

Elimi yanağına götürüp avuç içimi yasladım. Gözleri kapanırken baş parmağımla kirpiklerine dokundum. Bütün deniz manzaralarına geride bırakırdı karşımdaki manzara.

Ellerini ellerimin üstüne koydu. "Buna da bir şey demezsin artık kızıl kafa," gülümseyerek gözlerini açtı. "Demeyeyim madem."

•••

Binanın önüne gelince kemeri çözüp indim. Vakit kaybetmeden merdivenlerden çıkıp zile bastım. Kapıyı Ekin'in açmasıyla sarıldım. "Hoş geldiin."

"Hoş buldum."

Karşı odadan, mutfaktan üstünde önlükle Bahadır çıktı. "Nerede kaldın? Ölüyoruz açlıktan," Bahadır'ın omuzuna kolunu atan Gökdeniz'e kaydı bakışlarım. Gökdeniz mi? Onun geleceğini bilmiyordum. Büyük ihtimal Ekin'in başının altından çıkmıştı.

Bakışlarımı Ekin'e çevirdiğimde kabahat işlemiş çocuklar gibi bana bakıyordu. "Geldim yahu, sakin."

Montumu çıkarıp askılığa astıktan sonra Bahadır ve Gökdeniz'in yanına gittim. Masanın üstündeki yemeklere tek tek baktım. "Kim yaptı bunları?"

Bahadır göğsünü kabartarak kendini gösterdi. "Tabii ki ben."

Gökdeniz göz devirip omuzuna vurdu. "Hadi lan oradan. Ben yaptım hepsini," kıkırdayarak onlara döndüm. "Bahadır, balığı yapsan bile diğerlerini yapacak bir insan değilsin. Kandırma bizi."

Alınmış bir edayla masadaki yemekleri içeri götürdü. O sırada Ekin, Gökdeniz'le fingirdeşerek dolaptaki rakıları alıyordu. Sahte bir öksürükle elimdeki mezelerle yanlarından geçtim. Mezeleri masaya yerleştiren Bahadır'a elimdekini de uzattım. "Rakı balık yapacağımızı bilmiyordum."

"Uzun zamandır yapmıyorduk hem artık mutlu oluşunu kutlayalım dedik," sırıtarak Bahadır'a sarıldım. "Düşünmeniz bile yeter," tek eliyle sırtımı sıvazladı. "Ekin ve Gökdeniz nerede?"

Kafamla mutfağı gösterdim. "En son birbirlerine kur yapıyorlardı."

"Hadi birisini kaybettik, diğerini de kaybediyoruz. Benim ne suçum var!" isyan eden sesine karşılık kıkırdadım. "Merak etme canım, sana da buluruz birini."

Gülümsemesi suratında dondu, birkaç saniye bana baktı. "Benim o taraklarda bezim yok be kızım," dedi. Kurduğu cümleyi o anlık göz ardı ederek masaya oturdum. En sonunda Ekin ve Gökdeniz kahkaha atarak salona girdiler.

Önümdeki balıktan bir lokma aldıktan sonra rakıdan yudumladım. Herkes gününün nasıl geçtiğinden bahsediyordu. Çağatay'ın yaptığını anlattığımda Bahadır ister istemez sinirlendi. "Yapıştı mı gitmek bilmiyor. Durmadan bir şeyleri bahane ederek muhabbet kurmaya çalışıyor."

"Bıraksaydın dövseydi Tolga."

İflah olmaz bakışlarım Bahadır'ı bulduğunda Gökdeniz de ona katılmıştı. "İsterseniz ben adamı üçünüze getireyim istediğinizi yapın."

"Hiç fark etmez benim için," Gökdeniz ya Bahadır'a benzemişti ya da içindeki gerçek Gökdeniz ortaya çıkmıştı. "Saçmalamayın, kaç yaşında insanlarız. Konuşarak hallederim ben."

Zorla konuyu başka bir yere çektim. Susacakları yoktu çünkü. Gökdeniz Ekin'e kaçamak bakışlar atıyordu arada. Kendi kendime sinsice gülüp Ekin'e doğru eğildim. Sağımdaydı. "Bir şey var sanki aranızda."

"Öyle gibi de değil gibi de."

"O nasıl oluyor?" ağzındaki lokmayı bitirdi. "Konuşuyoruz ama daha bir şey belli değil demek."

"Peki," geri arkama yaslanıp balıktan tattım.

Akşamın geri kalanı sohbet muhabbet ve kahkaha ile geçmişti. Genellikle üniversite zamanı yaşadığımız garip ve komik olayları anlatmıştık. Tabii o kadar içmiştim ki sonunda sarhoş olmuştum. Farkında olmadan çok fazla içmiştim. Bu kadar enerjisi yüksek bir ortamda çok içtiğimi fark etmemiştim. Çok içtiğimi sarhoş olunca anlamıştım.

Benden uzakta masanın bir köşesinde ekranın durmadan yanıp sönmesiyle telefonumun çaldığını anladım. Hafif yerimden kalkıp uzandığımda arama bitmişti. İki kere annem, üç kere Elçin ve altı kere de Tolga aramıştı. Az önce de arayan oydu. Geri aradım. "Burçin neredesin sen? Arıyorum arıyorum açmıyorsun."

Bizimkilerin kahkahasıyla son dediğini zor anlamıştım. Yerimden kalktığımda bir anlığına başım döndü. "Burçin? İyi misin güzelim?"

Görecekmiş gibi başımı salladım. "İyiyim canım," sallanarak balkona geldiğimde havanın soğuk olmasına aldırış etmeden dışarı çıktım. "Emin misin?"

Hıçkırdım. "Evet, iyiyim."

"Neredesin?"

"Bahadır'da," son harfi biraz uzatmıştım farkında olmadan. Kulaklarım tıkandığı için Tolga'nın sesini çok kısık duyuyordum. "Dönsen mi artık? Saat baya geç oldu."

Kıkırdadım. "Dönemem ki."

Birkaç hışırtı sesi duydum ya da öyle zannettim. "Diğerleri bıraksın o zaman."

"Onlar da bırakamaz," ofladı, bir şeyler mırıldandı, sesi kısık geldiği için duymadım. "Neden?"

Camdan içeri bizimkilere baktığımda saçma salak hareketlerle kahkaha atmaya devam ediyorlardı. Ben de gülümsedim. "Hepimiz sarhoşuz kiii."

Bu konuşmanın ardından sinirli Tolga'ya 'merhaba' demiştim. Zar zor evin konumunu attırmıştı ve buraya geliyordu. O gelene kadar bizden biraz daha ayık olan Gökdeniz hepimizi ayıltmak adına acı kahve yapmıştı. Büyük bir fincan içmeme rağmen çok az kendime gelmiştim. En azından kendi kendime gülmelerim ve yavaş konuşmam geçmişti. Kulağımın tıkanıklığı aynıydı hala.

Zilin çalmasıyla Gökdeniz açmaya gitti. Ekin giriş kapısını görecek şekilde koltuğa oturmuştu. "Enişte geldi."

Kaşlarımı çatarak ona döndüm. Kıkırdayarak salona doğru gelmekte olan Tolga'yı gösterdi. "Aaa sevgilim gelmiş! Hoş geldin canım!" anlık olarak verdiğim tepkiler ise düzelmemişti.

Çatık kaşlarla beni süzdü, sonra bakışları sırayla Ekin, Bahadır ve Gökdeniz'i buldu. Yanımı gösterdim. "Gel otur."

"Kalk hadi," sert mizacı yine üstündeydi. Kafamı sallayıp uzattığı eline tutunarak ayağa kalktım. Kalkmamla başımın dönmesi bir oldu. Elini daha da sıkı tuttum. "İyi misin?"

"İyiyim iyiyim, bir anda kalkınca başım döndü," bir eli hala elimdeyken bir eli belime gitti. "Sizi de bırakayım isterseniz."

"Sağ ol, hallederiz biz," Tolga, Gökdeniz'in dediğini onayladı. Üçüne de veda ettikten sonra evden ayrıldık. Arabaya bindiğimde kemerimi zorla bağlayıp arkama yaslandım. Hafiften Tolga'ya doğru dönerek onu incelemeye koyuldum.

Dişlerini sıkmaktan çene kemiği belli oluyordu. Kaşlarının çatıklığı geçmemiş hatta daha fazla çatılmış gibiydi. "Kızgın mısın?" sessiz ve sakin çıkan sesime karşılık onun sesi gürdü. "Hayır."

Kısa ve öz cevabı tatmin etmemişti. "Kızgınsın işte, belli," sol elimi çeneme dayadım. Yavaşça arabayı durdurdu. Sahildeydik, her zamanki yerimizde. "Kızgınım tabii. O kadar aradım geri dönmedin. Yolda giderken bir şey oldu sandım. Hiç mi bakmadın telefonuna? Annenler bile meraklanmış."

Sesi yüksek değildi, sadece endişe ve korku barındırıyordu. "Haklısın," dedim. "Ama sohbet muhabbet derken unutmuşum."

Kafasını geriye yaslayıp elleriyle şakaklarını ovmaya başladı. Migreni tutmuştu. Gözleri kapalı şekilde şakaklarını ovmaya devam ederken kemerimi çözüp dikkat ederek kucağına oturdum. Kahveleri beni bulduğunda kısa bir gülümseme yolladım. Ellerini ittirerek parmaklarımı şakaklarına koydum ve ovmaya başladım.

Gözlerimi gözlerinden çekmeden ovmaya devam ettim. Elleri belimi bulduğunda daldığım gözlerinden bakışlarımı çektim. Baş parmakları bel boşluğumu okşuyordu. "Ne güzel şeysin sen," gözlerini kapatıp derin nefes aldı. Gözleri açmadan konuşmasını sürdürdü. "Kokun, bakışın, sesin, sevgin... Hepsi o kadar güzel ve özel ki."

Gülümsemem daha da büyüdü. "Sen güzel baktığın için öyledir o," gözlerini açtı. Her baktığımda içimi ısıtan kahveleriyle karşılaştım yine. "Yanından hiç ayrılasım gelmiyor, hep seni görmek istiyorum, sesini duymak istiyorum, gülüşünü görmek istiyorum," sustu. Santimlik mesafeden beni süzdü. "Burçin."

"Efendim canım?"

"Galiba ben, sen olmuşum," parmaklarım şakağını bırakıp yanaklarına indi. Gülümsemeye devam ederek sakallarında parmaklarımı gezdirdim. "Yeni fark ettim ama ben, sen olmuşum can şenliğim."

Santimlik mesafeyi kapatıp dudaklarımızın birbirine değecek raddeye getirdim. "Seni seviyorum sevgilim," cümlemi bitirir bitirmez dudaklarına kapandım. Kurallar mı? Boş verin onları, ana odaklanın.

🌸

Yanıyor buralar, Allah Allaaaahh! ldkmlsknblknfbk

Sonu çok güzel bir bölümdü açıkçası... Ağzımın suyu aka aka yazdım valla sdknsjn. Bir de şey, gittikçe büyüyoruz 🥺🥺 YİCEM SİZİ YİCEEEMMMM!

Kendinize iyi bakın. Hoşça kalın, sağlıkla kalııııın! 💜💜

Kişisel: merve.ekiinci 

Continue Reading

You'll Also Like

140K 8K 30
Kurslarda yetişmiş imam hatip mezunu genç bir kız"hümeyra" Kadir ile nişanının ardından hicaz pazarında çeyizini yaparken ailesine yük olmamak için ç...
394K 22.3K 37
#Wattys2018 Son Listesi'nde! Herkes tarafından saygı gören bir asilzadenin kimsenin var olduğundan haberi olmadığı kızı... İlk deneyiminden sonra aşk...
87.3K 5.2K 31
Lanet topuklular yüzünden hiç olmamam gereken yerdeydim. Eymen Korel'in kolları arasında..... Benim uzun zamandır başaramadığımı bu topluluklu ayakk...
644K 18.9K 26
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...