Barkınlar

gaamzeyyy द्वारा

975K 24.5K 23.3K

22 yıl... Belki yolun yarısıydı belki de her şeyin başlangıcı... 22 sene önce verilen yanlış kararlar, yapıla... अधिक

karakter tanıtımı
bir
üç
dört
beş
altı
yedi

iki

43.9K 3.1K 3.6K
gaamzeyyy द्वारा


Selamkee

Medya: Savaş

Karışmasın:
Savaş (36)
Mert (32)
Deniz (30)
Boran (25)
Ege (16)

|4323 kelime|

*AYRİSDEN*

Oturduğum sandalyede bacağımı sallamaktan artık bacağım kopma raddesine gelmişti ama içimdeki merakı bastıramadığım gibi bunu da durduramıyordum.

Savaş Barkın benimle ne konuşmak isteyebilirdi ki? Beni bekle ne demekti? Yemin ediyorum çatlayacağım.

Bi de her şey normalmiş gibi sabah alarmı kapatmak uğruna çarptığım kolumda ağrıyordu. Galiba zorlamıştım. Çıldıracağım.

Ayrıca yanımda hiç bir eşyamda yoktu. Ne telefon, ne çanta, ne de anahtar. Orada atmıştım galiba. Her şeyi geçtimde o çanta benim için çok değerliydi be...

Yaklaşık 2 saat olmuştu ve çocuğun içinde olduğu odaya ne kimse girmiş ne de odadan kimse çıkmıştı. Çocuğun annesi hâlâ ağlıyordu ve bende karşısına oturmuş Savaş Barkını bekliyordum.

Olum resmen adamı canlı canlı gördüm lan! Şu an kendimi hollywood starları kadar götü yukarda hissetmem normal miydi?

Odanın kapısı açılır açılmaz çocuğun annesi ayağa kalkıp içerden çıkan Savaş Barkın ve doktorun yanına gitti hızla. Bense yerimden kıpırdamamıştım.

"Oğlum nasıl doktor bey?" dedi kadın ağlamaklı sesiyle. Savaş Barkın bir şey demeyip gözlerini etrafta gezdirdi. Beni görünce yine donup kaldı.

Acaba çok mu yorgundu lan? Dalıp dalıp gitmeler filan.

Daha doğrusu bir bok kokusu alıyorum...

"Doktor bey bir şey mi oldu ona?" diye soran kadınla Savaş Barkın kafasını iki yana sallayıp kadına döndü.

"Felç başlangıcı. İlk müdahale doğru yapılmış. Yoksa durumlar daha da kötü olabilirdi. Kalıcı olup olmadığına daha sonra bakacağız." diye bir açıklama yaptı.

Kadın derin bir nefes alıp sayısız teşekkür etmeye başladı. Ama Savaş Barkın kadını dinlemek yerine bana bakıyordu. Kadın bir kaç teşekkürden sonra bana döndü ve hızla gelip sarıldı.

"Allah razı olsun doktor hanım kızım. Ne muradın varsa versin." dedi bu defa mutluluktan ağlarken.

Bense donmuş bir şekilde ne yapacağımı düşünüyordum. Birincisi doktor değildim, ikincisi tanımadığım bir kadın bana sarılıyordu, üçüncüsü ben mal gibi duruyordum.

Hemen kendime gelip kadının sırtına yavaşça iki defa vurup geri çekildim.

"Önemsiz." dedim ve rahatsızca yerimde kıpırdandım. Ne yapayim böyle durumlarda elim ayağıma dolaşıyordu. Kimse bana teşekkür etmesin lütfen.

Kadın da geri çekilip tekrar Savaş Barkın ve doktorun yanına dönünce derin bir nefes verdim. Gözlerimiz yine Savaş Barkınla kesişince bu defa huzursuz olmuştum.

Birisi size amaçsızca baksa sizde tedirgin olurdunuz.

Hele bu Savaş Barkın gibi katil tipli biriyse.

Oturduğum yerden kalktım. Sonuçta artık burda işim kalmamıştı. Beni bekle demişti ve beklemiştim. Yani artık gidebilirdim.

Tam arkamı dönmüş gideceğim sırada kolumdan tutulduğum için durmam bir oldu. Kendimi savunmayı biliyordum vs refleksel olarak kolumu kırıp karnına geçirdim.

Ben bu vuruşla kaç kişiyi yere sermiştim be. Heheyt!

Kafamı arkama çevirdiğimde Savaş Barkının karnına geçirmiş olduğumu farkettim. Ama adam sanki karınca çarpmış kadar sakindi.

Alloo sana vurdum! Senin yerde olman gerekiyordu!

"Efendim?" dedim kolumu sertçe çekerken. Kolumu niye tutuyordu ki? Koridorda olan bir kaç bakış bize dönmüştü bile.

"Ayris Öz?" dedi sorgulayıcı bir şekilde. Ama zaten cavabını biliyor gibiydi.

"Evet." dedim.

"Odamda konuşalım." dedi. Kaşlarım çatıldı. Ne konuşabiliriz ki seninle?

"Ne hakkında?" dedim düz bir şekilde. Gözlerini bir an bile yüzümden ayırmıyordu ve bu da birazdan ona yapıştıracağım 'tecavüzcü' damgasını dememi tetikliyordu.

Allah aşkına şöyle bir zamanda size dikkatle bakan bir karşı cinsten korkmamak mümkün müydü?

"Odama geçelim." dedi sakince. Durup bir etrafıma baktım. Yakında duran iki hemşire 'çaktırmadan' bizi dinlerken bir kaç gözde bizim üzerimizdeydi.

Yani bana bir şey yaparsa en azından dedikoducu hemşirelerin haberi olurdu. İyi bari.

"Tamam." dedim kafamla onaylarken. Yüzü bir anda değişti ama bir kaç saniye sonra eski haline geri döndü.

Ne oluyor ulan?

"Gel asansörle çıkalım." deyip sağ tarafa doğru adımlamaya başladı. Bende ördek gibi takip ediyordum onu.

Yanından geçtiğimiz insanlar ona selam verirken o başıyla bile bir selam vermemişti. Vayy be adam hakkında söylenen çoğu şey gerçek sanırsam.

Mermerden farkı yoktu. Mermer bile böyle mahkeme suratı gibi ifadesiz duramazdı heralde.

Ayrıca boyu 4 metre filandı. Yani düşünün boyu 1.75 olan ben bile onun yanında devede kulak gibi duruyordum.

Asansörlere gelince üstünde 'yalnızca doktorlar ve sağlık çalışanları'nın kullanabildiğine dair bir yazı olan asansöre bindik.

18. kata basınca içimden bir hoay maşallah demedim değil yani. 18 kat ne lan? Ben o kadar kat çıkacağım süre içinde kaç test çözerdim.

Tabi artık ögrenci değildim ama olsun çözerdim yine de. Boş boş kat çıkmaktan iyidir dostum.

Sessiz geçen bir 18 kat çıkma maceramızın ardından önde o olmak üzere asansörden indik. Bu kat acayip sakindi ve sadece 4 tane kapı vardı.

Büyük ihtimalle kendi odası ve toplanma odaları buradaydı.

Savaş Barkın bir kapıyı açıp içeri geçti ve benimde geçmem için kapıda beklemeye başladı.

"Sana bir şey yapmayacağım, merak etme." dedi. Alayla mı ciddi bir şekilde mi söylediğini anlamamıştım.

"Eğer yapacak olsaydınız bile yapacağım der miydiniz?" dedim ve içeri girdim.

"Yalan söylemeyi sevmem. Seni öldürecek bile olsam yüzüne söylerdim." dedi ve gidip masanın önünde duran koltuklardan birine oturdu.

Kendi sandalyesine oturmayıp beni küçük görmediğini belirtmesi hoşuma giderken bende gidip karşısında ki koltuğun ucuna oturdum.

"Açık sözlü olmanız güzelken söylediğiniz şeyleri düşününce tırsmıyor değilim." dedim sakince. Hafif tebessüm eder gibi oldu.

"Ne konuşacağız?" diye sordum onun konuşmasına izin vermeden. Koltukta biraz öne eğildi ve derin bir nefes aldı.

"Dün seni aramıştık bugün gelmen için. Gelmedin." dedi sorgulayıcı bir şekilde.

Gözlerim sonuna kadar açılmak isterken onu zar zor ikna edip normal durmaya zorladım.

"Yok daha inek!" diye mırıldandım. Hafif güler gibi oldu ama sonra geri toparladı.

Salak mısın Ayris? Kendine hakim ol.

"O gerçek miydi? Ben birisi benimle dalga geçiyor sanmıştım." dedim sakin kalmaya çalışarak. Arkasına yaslandı.

"Neden öyle düşündün?" dedi. Omuzlarımı silktim.

"Ben kim Barkın hastanesi kim? Beni burda neden isteyesiniz? Tamam gayet başarılı olabilirim. Başarımı kabul ediyorum ama bu hastanenin kadrosuna girebilmek için her şeyi yapabilecek onlarca benden iyi insan var." dedim. Kaşları çatıldı.

"Kendini küçük görme. Ayrıca okul birincisisin. Sencede doğal değil mi çağırmamız?" dedi.

Değildi.

Şu an kimse beni buna inandıramaz.

"Öyle." dedim gülümsemeye çalışarak. Eğer hayal filan görüyorsam bari hayalimde bir şeyler yolunda gitsin değil mi ama?

"Asistanım olmanı istiyorum." dedi birden bire.

İnekler aşkına!

Ne diyor bu adam? Acaba pudra şekeri mi çekmişti?

"Ne?" dedim dehşetle. Olum sen Savaş Barkınsın! Kendine gel!

Bu adamın sadece bir tane asistanı olmuştu. O da 3 yıldır yanındaydı. Ve şimdi de beni mi istiyordu?

Beni lan beni?

Şaka?

"Eğer sende istersen asistanım olmanı istiyorum. Başarılı olacağına inanıyorum." dedi. Yüzüne garip bir varlıkmış gibi baktım.

"Savaş Bey eğer şakayasa hiç ko-"

"Şaka değil Ayris. Kabul edersen yarın başlayabilirsin." dedi.

Ağam bizle eğleniyy.

"Evet kabul ediyorum." dedim hemen. Memnun olmuş bir şekilde yerinden kalktı.

"O zaman prosedür işlerini halledelim." dedi ve masasına yöneldi.

Allahım resmen Doktor Ayris Öz oluyordum!

Hemde Barkın Hastanesinde!

.
.
.

Elimdeki eşofmanı da yere fırlatıp sinirle ayağa kalktım. Yarın ilk iş günümdü ve tahmin edin ne olmuştu?

Eşofman ve şort dışında giyebilecek bir bokum yok! Teşekkürler.

Sinirle mutfağa geçip çekmeceden para ve anahtar aldım ve saatin akşam 10 olmasını umursamadan ayakkabılarımı giyip dışarı çıktım.

Çantam ortalıkta olmadığı için ne telefonum yanımdaydı ne cüzdanım. Evin yedek anahtarlarını da binanın yöneticisinden almıştım.

Evin caddeye yakın olduğu için hemen ana yola çıktım ve en yakın ve bu saatte açık olan mağazayı aramaya başladım. En azından yarın beni idare edebilecek bir şeyler bulsam olurdu. Yarın işim bitince gidip alışveriş yapardım.

Savaş Barkın ile bütün gerekli şeyleri yapmıştık. Eve geldiğimde saat 9 du. Yarın ise ilk iş günümdü.

Ayrıca galiba kolum ezilmişti. Çünkü hâlâ feci bir şekilde sızlıyordu.

Gördüğüm açık bir mağazayla direkt koşmaya başladım. Galiba o da kapanıyordu. Kapıda duran yaşlı bir kadın ve genç bir kızı kapıyı çekerken görünce bağırdım.

"Bakar mısınız?!" anında ikisinin bakışı bana dönerken bende yanlarına varmıştım.

"Ne oldu kızım? Bu halin ne? Biri bir şey mi yaptı?" diye sordu yaşlı kadın telaşla.

"Teşekkürler bir şeyim yok. Telaşlandırdığım için kusura bakmayın. Ama işim acil." dedim ikisinin de suratına bakarken. Kızın birden gözleri parladı.

"Sen osun! Savaş hocanın bugün konuştuğu kız!" dedi heyacanla. Ne?

"Efendim?" dedim anlamayarak.

"Ben Derin. Barkın Hastanesinde Deniz hocanın asistanıyım." dedi elini uzatarak. Büyük bir aydınlanma yaşayarak elini sıktım.

"Bende Ayris. Yarın Savaş hocanın asistanı olarak işe başlayacağım." dedim. Gözleri kocaman açıldı.

"Ne?" dedi şaşkınlıkla. Ne kadar gülmek istesemde sadece başımla onayladım.

"Oha Savaş hoca Arda dışında bir asistan mı alıyor yanına? Asla inanmam." dedi.

Anladığım kadarıyla Arda, Savaş hocanın asistanıydı. Cidden bu yaşta bu zeka... Alkışlanası yani...

"Benim içinde süpriz oldu." dedim. Ama Derin hâlâ şokla bana bakıyordu.

"Kızım arkadaşını davet etmeyecek misin?" deyip Derinin karnını deşen annesiyle bakışları benden annesine kaydı.

"Ay pardon. Gel bize geçelim istersen. Hem tanışmış oluruz." dedi Derin bana dönerken.

Oha! Lan adımdan başka bir bok bilmiyorsun! Hadi hırsızsam? Ya da katil? O zaman ne bok yiyeceksin?

"Teklif için teşekkürler ama ben eve gitsem iyi olur. Yarın ilk iş günüm. Hem dinlenirim hem de işlerim var." diyerek nazikçe reddettim.

Acaba salaklar mıydı yoksa sıcak kanlılar mıydı?

"Sen bilirsin kızım. Peki sen neden koşuyordun?" dedi Derinin annesi.

"Benim giyecek bir şeylere ihtiyacım var. Bu saatte tek açık yerde burasıydı. Sizin kapattığınızı görünce de yakalayayım bari dedim." dedim. Derinin annesi kocaman gülümsedi.

"Ay tabi kızım. Geçin içeri, bak sen kıyafetlere." deyip kapıyı itti kadın. Ona minnetle baktım. Hayatımı kurtardın teyzee!

"Çok teşekkürler." deyip içeri girdim. Derinde girip kapattıkları ışıkları açtı. Etrafa bir göz attım. Minik bir butikti. Galiba annesi işletiyordu.

Ben hemen hem rahat hem de hastanede giyebileceğim bir şeyler bakmaya başladım.

"Kaç yaşındasın?" diye sordu Derin kasanın ordaki tabureye otururken. Ona kısa bir bakış attım.

"22. Sen?" dedim. Elime aldığım pantolonun bedenini kontrol ettim. Bu bana olurdu umarım. Yani kilo almış olabilirim biraz ama olsun. Olur bu bana olur.

Kendimi kandırmayı severim, teşekkürler.

"Bende 24. Ama sen nasıl mezun oldun?" dedi. Omuzlarımı silktim.

"Bazı nedenlerden dolayı okula erken başlamak zorunda kaldım." dedim. Anladığını belirten mırıltılar çıkardı.

"Peki branşın ne?" diye sordu. Mal mıydı acaba? Savaş hoca beyin cerrahı olduğuna göre acaba benim branşım neydi?

"Beyin." dedim. Ellerim eşofmanlara giderken, yıkık gibi başka bir pantolon alıp bedenini kontrol ettim.

"Benim branşımda Kalp. Bu arada Deniz hoca ve Savaş hocanın kardeş olduklarını biliyor musun?" dedi Derin. Ona döndüm.

"Savaş hocanın kardeşi olduğunu ve hastanede olduğunu biliyordum ama kim olduğunu bilmiyordum." dedim. Gülümsedi.

"Mert Bey ve Ege hariç kardeşlerin hepsi hastanede." dedi. Vayy be aileye bak anasını. Hepsi yemeyip içmeyip tıp okumuş. Genetik galiba. Maşallah.

"Sen ailenle mi yaşıyorsun?" dedi Derin. Duyduğum şeyle içimde bir his oluştu ama umursamadan seçtiğim şeylerle kasaya ilerledim.

"Vefat ettiler." dedim. Birden ağzı açıldı.

"Ben bilmiyordum. Özür dilerim. Cidden bilseydim sormazdım." dedi hızla. Gülümsedim.

"Önemli değil." dedim. Bana dolu gözleriyle bakmaya başladı. Lan bu kız niye böyle?

"Bunlar şimdilik yeterli." deyip aldıklarımı kasaya koydum. Hemen kafasını iki yana sallayıp kıyafteleri poşete koydu.

"Buralarda mı oturuyorsun?" diye sordu. Kafamla onayladım.

"Evet yürüme mesafesiyle 10 dakika filan." dedim. Poşetleri bana uzattı.

"Bende buralarda oturuyorum. İstersen yarın benim arabayla gidelim. Tabi sanada uygunsa." dedi.

Kötü kişilere benzemiyorlardı. Kabul etmem aptallık olurdu. Ama zaten aptaldım. Hem ne kaybedebilirdim ki?

"Olur." dedim ve poşetleri aldım.

"Fiyatı ne kadar tuttu?" dedim hemen.

"Sana ilk iş günü hediyelerim olsun." dedi kocaman gülümseyerek.

Yok daha inek!

"Hayır kabul edemem." dedim ve cebimden parayı çıkardım.

"Hayır olmaz." dedi o da. Ama eninde sonunda parayı vermiştim.

Para muhabbetlerinden ve birisine borçlu kalmaktan nefret eden birisiydim.

"İstersen seni bırakalım. Araban yok galiba." dedi Derin dükkandan çıkarken. Kafamı iki yana salladım.

"Yürüyerek gitsem iyi olur. Hem market alışverişi de yapmam lazım." dedim hemen. Anlayışla kafasını salladı.

"Sabah birbirimize ulaşmak için numaranı verirsen iyi olur." dedi ve telefonunu uzattı.

"Telefonum bugün kayboldu." dedim.

"O zaman burada buluşalım. Saat 7 de burada ol." dedi. Kafamla onayladım.

"İyi geceler." dedim hem annesine hem de Derine hitaben. Kadın kocaman gülümsedi.

"Yine gel kızım. Kapımız her zaman açık." dedi. Gülümsedim ve arkamı dönüp yürümeye başladım.

Allahım bir gün içinde hayatımda olmayan bok, yaşanmamış ekşın, yemediğim yemek kalmamıştı resmen...

.
.
.

"Hadi kızım sen yaparsın!" diye bağırıp elimdeki terliği odadaki kebeleğe fırlattım. O uçuncada çığlık atarak oturma odasına geçtim.

Ya neden her şey benim başıma geliyor ki?

Odama kebelek girmişti! Korkunç!

Allahtan odamda işim bitmişti. Yoksa odamı, hatta evi bile değiştirirdim de o odaya girmezdim.

|bunu gerçek kebelek fobisi olanlar anlar anca...|

Mutfağa geçip çekmeceden para alıp küçük çantamın ön kısmına koydum. Sonra da masada duran kremi yavaşça koluma sürdüm.

Sanki kırılmıştı. Alt tarafı çarptım yani. Ne bu afralar tafralar, saçma salak ağrılar?

İşim bitince kapının önüne gittim ve converselerimi giydim. Aynadan kendime bir bakış attım.

Siyah pantolon, siyah tişört, siyah converse ve siyah çanta. Sarı saçlar, çilli bir yüz ve bok rengindeki gözlerimle hazırdım.

"Gazamız mübarek olsun odamı işgila eden kebelek!" diye bağırıp evden çıktım.

Ana caddeye çıkıp Derinlerin butiğinin önüne gittim. Kolumdaki saatte baktığımda tam 7 olduğunu gördüm.

Cidden dakik bir psikopattım...

"Ayris!" diye adımın seslenilmesiyle arkama döndüm. Derin üstüne giydiği lacivert bol gömlek ve beyaz pantolonuyla bana doğru geliyordu.

"Günaydın." dedim yanıma gelince. Benim aksime o gülümsedi.

"Günaydın. Hadi hemen gidelim. Senin ilk günün. Heyecanlısındır." dedi heyecanla.

Bi kendime baktım bi ona. Ben mi heyecanlıydım?

Yoo.

"Aynen." dedim gülümserken. İnsanları bu yüzden sevmiyordum işte. Durduk yere yalan söyletip günah kasmama neden oluyorlardı.

"Gel arabam şurda." dedi ve bir yöne doğru yürümeye başladı. Bende peşinden tabi.

Arabanın oraya geldiğimizde bir büyük ve 9-10 tanede yavru kedi görünce gülümsedim.

"Gazamız mübarek olsun, kocası tarafından 9 çocukla sokakta kalmış olan kedi." dedim kısık sesle.

.
.
.

"Hazır mısın?" diyen Derinle bakışlarımı hastaneden çevirip yanımdaki Derine çevirdim. Benden heyecanlıydı resmen.

"Evet." dedim. Kocaman gülümseyip arka koltuktaki çantasına uzandı. Çantayı kendisine çekti.

Tam kaldırdığı sırada kaydı ve koluma düştü. Oha! Ceset mi var lan bunun içinde?!

"İnek!" diye bağırdım. Hassiktir! Kolum!

İnsanlara küfür edince garip garip baktıkları için her şeye inek diyordum. Anlamıyorlardı. Benimde kafam rahat oluyordu.

"Ayris çok özür dilerim. Bilerek olmadı cidden. Cidden çok özür dilerim. Çok mu sert düştü?" dedi Derin hızla.

"Dün çarpmıştım bu kolumu. Neyse sıkıntı yok. Sakin ol." dedim yüzümü buruşturarak.

"Ay hemen gidip bi kontrol ettirelim. Çatlamış olmasın?" dedi korkuyla. Bir de bayıl Derin.

"Cidden önemsiz. Hadi gidelim de ilk günden geç kalmıyayım." dedim ve arabadan hızla indim.

Resmen gazi olmuştum. Gazi Ayris Öz...

Allahım bir isime bütün ünvanlar yakışır mı ya? Neyim ben dünyanın 8. harikası mı?

Derinde yanıma gelince birlikte içeri yürümeye başladık. O da bana hastanenin işleyişi hakkında bilgi veriyordu.

"Biz eğer nöbet yoksa genelde saat 7.30 gibi burda oluyoruz. Hocalar saat 8 de geliyorlar. Onlar gelene kadar işleri toparlayıp hastalarla ilgileniyoruz. Ama genelde 7/24 hastanede oluyoruz. Dün uzun süre sonra ilk kez erken çıkmıştım." dedi.

Onun 2. yılıydı ve benden baya baya fazla tecrübesi vardı. Birlikte içeri girince etrafta dolaşan tek tük insanları gördüm.

"Arda!" diye bağıran Derinle yerimden sıçradım. Ne yuttun sen? 50 faktörlü mikrofon mu?

"Sana kaç defa daha söylememiz gerekiyor Derin? Bağırma şöyle. Hastane burası!" diye söylenerek yanımıza gelen kişiye baktım.

Ardaydı sanırsam. Yani eğer başkalarının isimlerini üstüne alınmak gibi psikolojik sorunları yoksa Ardaydı.

"Bir defa da abartma bir şeyi. Hem ben seni kiminle tanıştıracağım. Bak bu Ayris. Savaş hocanın yeni asistanı." diyerek pazarda hıyar tanıtan amcalar gibi beni gösterdi Derin.

Bakışlarını bana çevirdi Arda. Kaşları çatıldı. Sen hayırdır koç?

"Savaş hoca bana bununla ilgili bir şey söylemedi." dedi imayla. Yani? Sana yalan mı söyleyecektik?

"Yani?" dedim sorarcasına. Kaşları havaya kalktı.

"Bana söylemedi. Yani diyorum ki ya yan taraftaki psikiyatri bölümünden kaçtıysan?" dedi. Kaşlarım çatıldı.

Bana yalan söylediğimi mi ima ediyordu bu şarlatan?

"Sana yalan mı söyleyeceğim işsiz gibi?" dedim. Omuz silkti.

"Eğer bir yalancıysan bu pek zor olmamalı." dedi sakin bir tavırla.

Sakin ve yavaş adımlarla üstüne yürümeye başladım.

"Bana bak beynindeki hücre sayısıyla ayakkabı numarası bir denklemin karşılıklı tarafı olan Arda." dedim ve bir adım daha attım.

"Ayris." deyip kolumdan tutan Derinin kolunu ittirdim. Bana yalancı dedi lan bana!

"Ne yapıyor Savaş hocan? Her gün gelip sana bunları yaptım bunları yapacağım diye rapor mu veriyor. Hadi diyelim verdi bunları sorgulamak sana mı düşüyor? Ayrıca onun sana 'yeni asistanını' haber vermemesinin suçlusu ben miyim?" dedim önünde dururken. Sakindim. 

Arda bana kaşları havada bir şekilde bakarken ben gözlerimi kıstım. Resmen ilk iş günümde ilkokul bebesi gibi kavga ediyordum.

"Hayır hesap vermiyorum." diyen sesle hızla arkama döndüm.

Rezalet edititon vol1.

Selam Savaş Barkın!

"İkinizde odama." deyip yürümeye başlayan Savaş hocayla kendime gelip Ardaya döndüm.

Pis bir bakış attım ve Savaş hocanın peşinden yürümeye başladım. Daha doğrusu koşmaya. Çünkü 4 metrelik bir adam olarak benim 7 adımım onun 1 adımıydı.

Asansöre binince kapı kapanmadan son anda Ardayla ikimiz içine atladık. Aynı anda bindiğimiz için çarpışmıştık.

Gözlerimi kısıp ona bakarken Arda da bana pis pis bakışlar atıyordu. Savaş hocanın boğazını temizlemesiyle bakışmamızı kesip ona dönmüştük.

Hemen duruşumu düzelttim. Savaş hoca yine yüzüme bakıyordu. Bu adamın sorunu mu vardı?

Acayip kıl oldum. Tamam belki kötü bir niyeti yoktu ama bir şeyler vardı ve bunu çözmekte içimdeki Sherlock Ayrise düşüyordu.

Asansör durunca Savaş hoca bana bakmayı kesip önden indi. Bizde peşinden.

Odasına girip kendi koltuğuna geçti hemen. Bizde Ardayla masasının karşısında ayakta durmaya başladık. Geriye yaslanıp ikimize baktı.

"Tanıştınız mı?" dedi. Ardaya yandan bir bakış attım.

"Adını ve önyargı konusunda master yapmış birisi olduğunu biliyorum." hocam dedim. Savaş hocanın kaşları havalandı.

"Bende hem adını hem de çirkef birisi olduğunu öğrendim hocam." dedi Arda düz bir şekilde.

Şarlatan surat!

Savaş hocanın anında kaşları çatılırken Ardaya ters bir bakış atıp bana döndü. Bakışları anında değişirken arkasına yaslandı.

"İkinizin iyi anlaşmasını istiyorum." dedi eliyle çenesini ovarken.

Dakika bir gol bir ve asla bu dediğine inanamadım nedense.

"Tabi hocam." dedik Arda ile aynı anda. Ay salak.

"Arda sen bugün Ayrise düzenimizi anlat. Ayris sende birisiyle bir sorun yaşarsan direkt bana geliyorsun. Tamam mı?" dedi.

İçimden kaşlarımı havalanırdım. Neden sana geliyorum? Nesin sen?

"Tabi hocam." dedim sadece. Zaten ilk günden yeterince göze batmıştım. Bir de salak saçma triplere giremeyecektim.

Kapı çalınca hepimiz o tarafa döndük.

"Gel." dedi Savaş hoca sert bir şekilde. Ses telleri halattandı galiba. Yoksa bu kadar kalın bir ses olamazdı.

Kapı açıldı ve içeriye 2 kişi girdi. İkisinide tanımıyordum. Zaten nerden tanıyabilirdim ki?

İkiside beni görünce kapıda oldukları yerde durup bana bakmaya başladı. Benim kaşlarım çatılırken onlar donmuş bir şekilde kıpırdamadan bana bakıyorlardı.

Allah kahretsin ki beynimdeki 'tehlike' ve 'kaos' damarları patlamış ve içlerinde akan kan birbirine karışmıştı bile...

"Kapıyı kapatın." diyen Savaş hocayla kendilerine gelip kapıyı kapattılar. Sonra da gözlerini benden ayırmadan yanımıza geldiler. Aralarında yaş farkı var gibiydi.

Birisi genç dururken diğeri bir tık daha büyük duruyordu. Ayrıca büyük olanında vücut olarak Savaş hocadan bir farkı yok denecek kadar azdı. Maşallah benim 10 katım kadar filan.

"Kardeşlerim Deniz ve Boran. Deniz kalp cerahhı. Bora ise genel cerrah olacak. Daha asistan." diyerek açıklama yapan Savaş hocaya döndüm.

Yüzüme bakıyordu yine. Ama bu defa tepkimi ölçmek ister gibi bi hali vardı. Kafamı tekrar diğerlerine çevirdim. Onlarda bana bakıyordu.

"Memnun oldum. Bende Ayris. Savaş hocanın yeni asistanı." dedim gülümseyerek. Elimi uzatıp uzatmama konusunda kararsız kalmıştım. Çok mu laubali olurdu?

"Bende Boran." deyip birden bana sarılan Boranla neye uğradığımı şaşırdım.

Napıyon lan sen?

Hemen kendimden yavaşça uzaklaştırdım. Ne sanıyorsun be sen kendini?

Yaptığı şeyi yeni farketmiş olacak ki gözleri sonuna kadar açıldı.

"Ben çok özür dilerim. Birden gaza geldim." dedi hemen.

"Bazen kendini kaybediyor." deyip Boranın ensesini tuttu Deniz hoca. Boran iki büklüm olurken ona pis bir bakış atıp Deniz hocaya döndüm.

"Önemsiz." dedim. Bana sıcak bir gülümseme sundu. Bende ona gülümsedim.

Önemliydi. Burada dönen bir şeyler var ama hadi hayırlısı.

"Biz çıkalım mı hocam?" diye soran Ardayla, Savaş hocaya döndüm. Kafasıyla onayladı.

"Ayris unutma bir şey olduğunda ya hemen beni arıyorsun ya da adımı veriyorsun." dedi bana bakarak. Neden bu kadar ilgilendiğini anlayamasamda kafamı salladım.

"Bize de gelebilirsin." dedi Deniz hoca. Ona yine gülümsedim. Savaş hocanın aksine sıcak kanlı birisi gibiydi.

"Numaranı ver istersen, acil ihtiyaç olabiliyor." diyen Borana yan bir bakış attım.

"Telefonum şu anlık yok." dedim. Savas hocanın kaşları çatıldı.

"Ne oldu?" diye sordu.

Bense o sırada içimden kendime; bir asistanla neden bu kadar ilgileniyorsunuz diye soruyordum ama cevap yoktu malasef.

"Dün olay yerinde çantam kalmış." dedim düşen modumla. O çanta cidden değerliydi be.

Savaş hoca kafasını anladım der gibi salladı.

Borana son bir bakış daha attıktan sonra Ardayla ikimiz odadan çıktık ve asansöre bindik. Zemin katın tuşuna bastı Arda.

"Torpilli misin? Yani akrabaları filan mısın?" diyen Ardaya şaşkınlıkla baktım.

"Ne alaka?" diye sordum. Bana ciddi misin der gibi baktı.

"Birincisi Savaş hoca benden başka asla asistan alacak birisi değil. Hiç bir araştırma yapılmadan seni alıyor yanına. Bugün sana davranışları da gözden kaçmayacak kadar farklı ve yumuşaktı." dedi.

"Saçmalama. Dün tanıştık. Hiç bir bağımız yok. Torpil filan da yok ortada." dedim net bir şekilde. Omuz silkti.

"Tamam Savaş hoca torpil yapacak birisi olmayabilir ama bir gün önce tanıştığı birini işe alıp, kendi koruması altına alacak birisi de değil." dedi. Asansör durunca birlikte indik ve yan yana yürümeye başladık.

"Ne demeye çalışıyosun?" diye sordum. Yine omuzlarını silkti.

"Bir şey demeye çalışmıyorum." dedi ve cebinden bir kart çıkarıp önünde olduğumuz kapıyı açtı.

"Başlayalım bakalım tanıtıma." dedi ve eliyle içeriyi gösterdi. Derin bir nefes alıp içeri girdim.

.
.
.

"Ayla!" diye kulaklarıma dolan sesi umursamadan kehvemi içmeye devam ettim.

"Sana diyorum! Baksana!" diye 50. kez böğüren cırtlak kız sesiyle meraktan arkama döndüm bu defa. Götünü yırta yırta kime bağırıyordu bu?

Bağıran kişinin direkt olarak bana bakmasıyla kaşlarım havalandı. 50 saattir Ayla diye bana mı bağırıyordu?

"Çok şükür duydun. Yanıma gel." dedi bıkkın bir halde. Ne?

Kızı süzdüm bi. 25-26 yaşlarında gibiydi. Üstünde ki pembe elbisesiyle gayet güzel ve şık duruyordu. Ayrıca bana emir verebilecek rütbede birisine de benzemiyordu.

"Efendim?" dedim sakince yerimden kıpırdamadan. Kaşları çatılırken yanıma yürümeye başladı.

"Sana yanıma gelmeni söylemiştim." dedi sinirli bir şekilde. Kaşlarım daha da havalandı.

"Pardon. Başkalarının adını üstüme alınmak gibi bir huyum yok. Ayrıca kim olduğunuzu ve bana emir verebilme potansiyeline sahip olduğunuzu bilmiyordum. Saygısızlık yaptıysam özür dilerim." dedim sakince. Kaşları çatıldı.

"Ben genel cerrahım ve senin üst mevkindeyim. Sana ne dediysem yapacaksın." dedi.

Ne diyorsun be? Hangi köyün delisisin bacım?

"O kimseden emir almak zorunda değil. Hele de senden Beril. Kendi kendine triplere girme." diyerek yanımıza yürüyen Borana döndürdüm bakışlarımı. Yanında Ardayla buraya geliyorlardı.

"Nasıl zorunda değil Boran? Ben onun üst mevkisindeyim." dedi Beril.

Bu konuda bir şey diyemiyordum. Çünkü dediği gibi üst mevkimdeyse saygısızlık olurdu. Yani şapa otururdum. Ve ilk günden Savaş hocadan azar işitmeye gerek yoktu. Yoksa kimse beni susturamazdı.

"Bir kaç ay önceye kadar onunla aynı mevkideydin. Hatırlatırım. Ayrıca ilk günü." dedi Boran yanımızda dururken. Berilin kaşları çatıldı.

"Arda? Haksız mıyım? Beni dinlemeli değil mi?" diye sordu Beril. Gözlerimi devirmemek için kendimi sıktım.

"Bize nasıl davranıyorsan ona da öyle davranman gerekir Beril. Savaş hoca yanına aldıysa vardır bi bildiği." dedi Arda omuz silkerek.

Vay be beni savunmuştu. Hayret. Beklemezdim.

Beril ikisine de pis bir bakış atıp yanımdan geçti ve kahve otomatına gitti. Arkasından kendimi tutmama rağmen gözlerim devrilmişti.

Bok. Sevmedim seni.

"Nasıl geçiyor ilk günün?" diye sordu Boran. Ona döndürdüm bakışlarımı. Bana merakla bakıyordu.

"İyi şu anlık. Arda bana her şeyi anlattı." dedim. Kafasıyla onayladı.

"Bir problem veya sıkıntı çıkaran var mı? Beril dışında." diye ekledi. Güldüm.

"Onu bir problem olarak bile görmüyorum. Ama başka sıkıntı yok." dedim gülerken. Gözleri gülüşüme kaydı ve o da gülümsedi.

Savaş hocanın odasında yaptığı o ani hareketten sonra ona karşı ufak bir ön yargım vardı ama şu an acayip sıcak ve iyi birisiymiş gibi bir enerji almıştım.

"Nabersiniz gençler?" deyip gülerek yanımıza gelen Derinle bakışlarımız ona döndü. Bu defa bende gülümsedim.

"İyidir. Senden?" dedim. Bana yorgun bir bakış atıp hemen yanımızda duran sandalyeye atti kendini. Biz üçümüz ayaktaydık.

"Yine niye isyanlardasın?" dedi Arda. Derin baygınca ona baktı.

"Deniz hoca beni bir teyzenin check up'ını yapmakla görevlendirdi. Teyze anasından girip ebesinden çıktı. Şu an sülaleleri içindeki bütün dedikoduları, sırları ve yalanları biliyorum." dedi Derin. Bu dedikleriyle güldüm.

"Bu Ardanın beni alışmam için 5 saat film çekimini izletmesinden daha kötüymüş." dedim gülerken. Derin Ardaya pis bir bakış attı.

"İnsafsızsın oğlum sen. Ne istedin gül gibi kızdan." dedi kızarcasına. Arda omuz silkti.

"Sabrını ölçüyordum." dedi.

"Bende senin zeka ve mantık ölçünü merak ediyorum ama test etmeye kalkmadım." dedim sahte bir gülümsemeyle.

"Savaş hocanın bir numaralı asistanı olduğumu düşünürsek test etmeden de anlayabilirsin." dedi.

"Tamam kestik." dedi Derin elini aramıza sokarken. Bakışlarımı Ardadan ayırdım. Borana baktığımda Ardaya kaşları çatık bir şekilde bakıyordu.

Birden kolumda hissettiğim ağrı ve Derinin çığlığıyla yerimden sıçradım.

Yanıyorum!

"Ayla çok özür dilerim."

Kulağıma dolan Berilin boktan sesini siktir edip koluma baktım. Çarptığım koluma kahve dökmüştü tek hücreli amip!

"Kızım dikkat etsene!" diye bağırıp kolumu tuttu Boran. Kolumun ağrısına bir de yanma eklenince ebemin nikahına gittiğimi hissettim bi an.

"Hemen pansumana alalım." dedi Arda. Ben bir şey demeden koluma bakıyordum.

Selam bok yoluna giden kolum! Güle güle Berilin sol gözü!

Elimi kaldırdığım gibi tersiyle Berilin yüzüne geçirdim. Bilerek yapmadıysa bir bok bilmiyorum!

"Ne vuruyorsun ya?" dedi şokla. Nesin sen Kanal 7 oyuncusu mu? Ya da ilkokul bebesi?

"Beste çok özür dilerim. Refleksle oldu." dedim ve tekrar koluma döndüm.

"Hadi." deyip beni kolumdan çeken Borana bir şey demeden peşinden gitmeye başladım. Hızlı hareket ediyordu.

Arda ve Derinde yanımızdan yürüyordu. Kantinden çıkıp koridora geçtik. Lan biraz sakin mi olsak? Tamam canım yanıyor ama bu kadar telaşa da gerek yoktu.

Boran bir kapıyı çalmadan içeri dalınca şaşkınlığım iki katına çıktı. Dostum dostum biraz sakin mi olsan?

"Ne oluyor Boran?" diye şakınca bize bakan Deniz hocayı görmek ise beklediğim son şeydi. Yuh!

"Ayris iyi misin?" diye sordu hemen yanımıza gelip. Aynı zamanda Kırmızının 50 tonu diye bir film çekilse başrolü oynayacak koluma bakıyordu.

"İyiyim teşekkürler. Abartmaya gerek yok. Yalnızca kahve döküldü." dedim Borana yandan bir bakış atıp.

"Nasıl önemli değil? Geç otur şöyle hemen." deyip beni sandalyeye oturttu.

Abartmasak mı? Size ne?

Şüphe is loading...

.
.
.

"İyi olduğundan eminsin değil mi?" diye sordu Derin kolumdaki sargıya bakarak.

Kahve çok sıcak olmadığı için krem sürüp sarmıştık. Bi de kolumu incittiğim için bandaj sarmıştı Deniz hoca.

"Abartmayın iyiyim." dedim. Arda gözlerini devirirken, Boran ve Derin bana endişeyle bakıyordu hâlâ.

Allahım sen bana müneccim boku gönderde bazı şeyleri erkenden hissedebileyim. Mesela bu Barkın kardeşlerin bana olan tavırlarının sebebini.

Daha dakka bir gol bir bee...

"Nasıl abartmayalım? Resmen kızgın yağlarda yandın." dedi Derin. Yok daha inek!

"Abartma Derin." dedim. Derin beni umursamadan ayağa kalktı.

"Nöbetiniz var mı?" diye sordu Arda ve Borana hitaben. İkisi de olumsuz anlamda başlarını salladı.

"Ee hadi işlerinizi bitirinde çıkalım o zaman." dedi Derin.

"Nereye?" dedim. Bana ayıplarcasına baktı.

"Senin ilk gününu kutlamaya!" dedi heyecanla.

.

.

.

.

Selllaammkkeee

Nasılsınızzz

Bölüm nasıldııı

Bu kitabın normal bölüm uzunluğu böyle olacak, kısa diyeninin götünü keserim :*

Boran, Derin ve Arda girdiler bu bölüm, ne düşünüyorsunuz şwksködwcsk

Ayris kızımız zeki ve emin olun kafasında şu an arka planda neler dönüyor WIŞMÇKÖÇŞLD

Bu arada Arda... Neyse susmuşke

İstediğiniz bir şey var mıı?

Kendinize iyi bakınn

Görüşürüzzzz

पढ़ना जारी रखें

आपको ये भी पसंदे आएँगी

148K 2.7K 20
Bu kitap ağır cinsellik içerir, rahatsız olacaklar okumasın lütfen!! Aşağıdaki alıntı hikayenin bir bölümünden olup, bir mesajlaşma kısmıdır. Fakat h...
551K 20.9K 31
Arkadaşımın abisine aşık olmak yapacağım en büyük saçmalıktı ama bazen işler bizim isteğimiz dışında gerçekleşebiliyordu. Serhat; Anlamıyorsun kızıl ...
822K 37.7K 34
"Ahu." dedi ve duraksadı. Saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Aşiret ağası olsam ne yazar. Kalbimin ağası sen olduktan sonra." ##########################...
4.8M 263K 94
Benim ruhum delik delikti. Biri benim anahtarımı bulup açsa ve o ruhu çıkarsa , ruhumun üzerindeki yanık izlerinden , hayal kırıklığı izlerinden , ac...