DOLUNAYIN EVLATLARI "Askıya...

By Dramkralicesix

59.1K 1K 353

Ve dağlar yankılandı Bir kurdun kükremesiyle Sükûnetin bozulduğu Zeyl kasabası, kan sürülmüş ruhlarında sakl... More

ÖNSÖZ
2. BÖLÜM: [ZEYL]
3. BÖLÜM: [TAKİP]
4. BÖLÜM: [RAHŞAN AVAR]
5. BÖLÜM: [CESET]
6. BÖLÜM: [LEZA]

1. BÖLÜM: [DÖNÜŞÜM]

5.4K 193 65
By Dramkralicesix

YAZARDAN...

Her yer zift karasıydı. Genç kadının gözlerini örten siyah kuşak, ışık gelecek bir delik bırakmamış her yer siyaha boyanmıştı. Kadın, küçük adımlar atıyor gelecek en ufak bir ses için kulaklarını dört açıyordu. Ayakları çıplak olduğundan soğuk zemin genç kadının sıcacık beyaz ayaklarına temas ediyordu. Lakin rakibi onun gibi yapmamış ayakkabı giymişti. Zeminde ufak tok ses yayan ayakkabıların sesini dinledi genç kadın. Tok ayak sesleri sağ tarafından gelmeye başladığında, kadının bedeni yavaşça oraya doğru dönmüştü. Havada süzülen bir hançer genç kadının sağ omuzuna inmek üzereydi. Hançer hızla geç kadına doğru savrulduğunda oluşan hafif rüzgar genç kadının sola doğru çekilmesine neden olmuştu.

Ardelan ise, gözleri kapalı olmasına rağmen hançerinden kurtulan bu küçük kıza sinir olmuştu. Bu maçıda kaybedemezdi. Bu ufaklığa her seferinde yenilmek kanını içerde fokurdamasına, kafasını bedeninden ayırmak istemesine sebep oluyordu. Ardelan hız kesmemiş, öfkeyle genç kadına doğru ilerleyerek hançerini sağa sola sallamaya başlamıştı. Meysira ise kulağına gelen tok adım seslerinden onun hangi yöne gideceğini biliyordu. Üstüne atılan her adımda genç kadın geriye doğru gidiyor, sağ avucunun içindeki siyah, gri taşlarla bezenmiş hançerini çeviriyordu. Bir kaç santim ilerisinde hançerin sağa sola savrulma sesi geldiğinde kafasını geriye doğru çekmiş gelecek darbeden kurtulmuştu. Bu süre zarfina kadar savunma taktiği kullanan Meysira şimdi saldırı moduna geçiyordu.

Bu onun en büyük taktiğiydi aslında. Rakibini ilk önce hırslandırıyor, yorulmasını sağlıyordu. Hemen ardından ise işini bitiriyordu. Ardelan'ın savurduğu bütün bıçak darbelerinden ustalıkla sıyrılan Meysira saldırıya çoktan geçmişti. Ardelan ise önünde sık nefesler alıyor göğsünün bir körük misali inip kalkmasına neden oluyordu. Şakaklarından çenesine doğru süzülen teri elinin tersiyle itmişti genç adam. Meysira ise nefes seslerini takip ederek adımlarını o yöne doğru ilerletti. Genç kadın atık bir hareketle sağ avucunun arasındaki, siyah hançeri ileriye doğru savurmuş, hançerin keskin ucunun genç adamın koluna sallanmasına neden olmuştu. Adam aniden gelen bu acı dolu darbeyle bir adım gerilemişti. Genç kadın ise bedenini yukarıya doğru iterek havaya doğru zıplamış, havada takla attıktan sonra bacaklarını genç adamın boynuna bir ip gibi geçirmişti. Ardelan boynuna sarılan bir çift bacakla dengesini kaybederek geriye doğru savrulmuştu. Meysira ise, adamın boğazına bir yılan misali doladığı bacaklarını çözmemiş aksine diz kapağının bir karış üstünde olan siyah deri bıçak kabzasından bir tane bıçak çekerek seri bir hareketle genç adamın boynuna dayamıştı.

"Pes ediyor musun çaylak" Genç kadın, dudaklarında ki şeytani gülümseme ile dudaklarını aralamıştı. Genç adam ise dişlerini öfkeyle birbirine bastırmış, kana bulanan ellerini kadının bacaklarına koyarak çekmeye çalışıyordu. Anlaşılan ardelan'ın pes etmek gibi bir niyeti yoktu. Genç kadın bacaklarını biraz daha sıkılaştırmış, adamın omuzuna sapladığı bıçağı tutarak sağa doğru çevirmişti. Ardelan'ın omzundan akan kırmızı sıvı üstündeki açık gri tonlarında olan tişörtünü kan gölüne çevirmişti. Genç adam acıyla bağırmaya başladığında, kurumuş kanlı elini soğuk zemine vurarak pes ettiğini belli etmişti.

Meysira bacaklarını hızla doladığı ince boyundan çekerek ayağa kalktı. Vakit kaybetmeden elleri siyah kuşağa gittiğinde, etraf aydınlanmış karanlık dağılmıştı. Genç kadın gözlerini onu gururla izleyen gözlere çevirdiğinde hafifçe gülümsemişti. Babası ona gururla bakıyordu. Gözlerindeki hayranlık bazen genç kızı ürkütücü gelmiyor değildi. Çünkü ona bazen eşi benzeri görülmemiş bir yaratık gibi bakıyordu. Genç kadın elinin tersiyle alnında birikmiş olan terleri sildi. Ardından etrafta tok bir ses yayıldı. Meysira kafasını babasının hemen yanındaki adama çevirmişti. Adam ellerini birbirine üç kere vurduğunda etrafta tok bir alkış sesi duyulmuştu. "Mükemmelsin Meysira, yeteneklerin göz kamaştırıcı" Ares'in sözleri genç kızın nedensizce canını sıkmıştı. Bu adam ona hiçte samimi gelmiyordu. Ama yinede hafifçe gülümsedi genç kız. "Teşekkürler Ares amca" Ares Han yaşa takıntılı bir adamdı. Ve Meysira bu 300'lerin henüz başında olan bir kâhinle
dalga geçiyordu. Canına susayan deli kadının tekiydi vesselam.

Ares genç kızın son lafina her ne kadar sinirlensede duymamış gibi yaptı sonuçta o baş kâhin baltazarın kızıydı. "Meysira'yı mükemmel eğitmişsiniz efendim, ayinden önce diğer hünerlerinide görmek isterim" Ares han'ın sözleriyle beraber baltazarın gözleri meysira'yı bulmuştu. "Eminim Meysira'da sizin gibi bir kâhinin karşısında hünerlerini göstermekten onur duyacaktır" Ares genç adamdan aldığı cevapla keyifle gülümsemişti. Bu sayede civarda söylenen sözlerin, aslı astarı olup olmadığını anlayacaktı.

Baltazar az önce kızının yere serdiği çaylağa tiksenerek baktı. Pes edenler ve zavallılar midesini bulandırıyordu. Baltazar için güç herşey demekti. Hemen yanındaki adama komutunu gür ve keskin bir sesle vermişti. "Şu yerdeki ucubeyi kaldırın, midemi bulandırıyor" Genç adamın sözleriyle beraber sağlıkçılar ardelan'ın kollarından tutarak götürdüler.

Baltazar ileriye doğru bir adım atarak, dudaklarını aralamıştı. "Ayinin başlamasına kısa bir süre kaldı. Çaylaklar buraya" Meysira'da dahil beş kişi poligon gibi çevrilmiş olan yere gelmişlerdi. Bu gün hepsinin hayatı değişecekti. Ya bu son maçları kazanıp, ayinden kâhin olmaya hak kazanacaklardı yada çaylak olarak hayatlarına devam edeceklerdi. 1000 tane katılan çaylaklardan yanlızca beş çaylak kalmıştı. Baltazar ellerini arkasına götürerek birleştirdi, ve çaylaklara bakarak sağa sola doğru yürümeye başlamıştı.

"Önünüzde kâhinlik için, son 2 etap var. Bunları yapabilen ayinde bizimle olmaya hak kazanacak" büyünün etkisiyle yaşlanmamış, yakışıklı yüzünü sağa doğru çevirdi. "Menessa " yakışıklı ve hâlâ genç çıkan sesi genç kızın iç çekmesine neden olmuştu. Baltazar 400 yaşında olmasına rağmen nefes kesmeyi iyi beceriyordu. Genç kızın bu hareketi baltazarın sırıtmasını sağlamıştı. Baltazar tanyeli bu gülümseme ile ortalığı esip kavurmuştu. Meysira ise kaşlarını çatmış, bir ayağını ise soğuk betona ritimle vurmaya başlamıştı. İçinden duasınıda eksik etmemişti tabiki. umarım kazanamazsın pis sürtük. tabi buna ne kadar dua denilirse. ve Tabiki de babasını kıskanmıyordu.

Menessa yerden bir karış yukarıda olan tahtanın üstüne çıkarak atış poligonuna çıkmıştı. Önünde sırayla atacağı tam 4 ok vardı. Ve karşısında bulanan 12 hedefini vurması gerekiyordu. "Önünde 4 ok bir yay var, boşa atacağın bir ok yok, dörtte dört, ön ikide ön iki yapmak zorundasın" menessa baltazarın tok sesi ile hafif titreyen elini yaya götürmüştü. Oku yaya sabitlendiğinde derin bir nefes aldı. Bunu başarmak zorundaydı başka yolu yoktu. Genç kız elini oka doğru getirerek kendine doğru iyice çekmişti. Gerilen yay okun fırlatmasını hazır hâle getirmişti. Genç kız tek gözünü kapatarak hedefi bulmaya çalıştı ardından ise parmaklarını oktan çekerek yayın fırlatmasını neden olmuştu. Ok havada süzülerek hedefi vurduğunda genç kız sevinçle avuçlarının arasındaki yayı havaya doğru savurmuştu.

Meysira ise küçük bir küfür savurmuştu içinden. Nokta atışı yapmıştı çakma sarışın. Menessa hemen önündeki ahşap tahtadan ikinci oku aldığında vakit kaybetmeden yaya yerleştirmişti. İkinci hedefte tam on ikiye gösterdiğinde baltazar hafifçe gülümsemişti. İyi gidiyor diye geçirdi içinden. Menessa ise heyecan ve korkudan biriken alnındaki terleri elinin tersiyle silmişti. Önünde yanlızca iki oku kalmıştı. Terli avuç içini umursamadan tahtanın üstündeki üçüncü oku aldı ve yaya yerleştirdi. Oku iyice gerdiğinde derin bir nefes almıştı genç kız. Gözlerini sımsıkı yumduktan hemen sonra oku serbest bırakmış ve havada süzülmesini sağlamıştı. Genç kız ise hedefe baktığında 12 değilde hemen altındaki rakamı vurduğunu gördü.

Gözlerinde oluşan buğulanma bir kaybedişin eseriydi. Genç kız iki dudağının arasından çıkan hıçkırığı durdurmak için elini dudaklarına götürerek diğer elindeki yayı ahşap kahverengi tahtanın üstüne bırakarak aşağıya indi.

"Menessa kaybetti, sıra Meysira Tanyeli" baltazarın tok sesi ile hafifçe gülümsemişti genç kız. Ve gece kadar siyah ve beline uzanan saçlarını elinin tersiyle iterek yürümeye başlamıştı. Arkasındaki zavallı çocuklara içten bir hayranlık bıraktığını fark ettiğinde gülümsemesi büyümüştü. Meysira Tanyeli babası gibi güzelliğiyle can yakıyordu. Ve cesaretiyle...

Meysira atış için yerden bir karış yukarıda olan tahtanın üstüne çıkarak ok ve yayın önüne geldi. Dört okuda yaya yerleştirdiğinde herkesin dudakları aralanmıştı. Bu büyük cesaretti. dördünden biri ön ikiyi bulamazsa kaybedecekti. Ama meyrisa bir baş kâhinin kızıydı. Güzelliği, dövüşleri dillerde olduğu kadar cesaretiyle de bilinirdi.

Meysira dört okuda yaya sabitlendiğinde hafifçe gülümsedi. Okları biraz daha kendine doğru çektiğinde oklar atılmak için hazırdı. Baltazar ise kızının bu cesur ve kendini bilen tavrına tebessümde bulundu. onun kızıda böyle olmalıydı. Genç kız elini çeker çekmez dört okta ileriye doğru fırlamış, ve dört okta hedefi tam on ikiden vurmuştu. Elindeki siyah yayı tahtanın üstüne gelişi güzel bıraktıktan sonra bir kaç adımda tahtadan inmişti. Hemen bir kaç adım ötede duran erkekler meyrisa'ya hayranlıkla bakarken, menessa öfkeyle ve kıskançlıkla bakıyordu.

Geriye kalan 3 kişide atışlarını yaptıklarında biri elenmiş, ikisi geçebilmişti. Meysira ve yanındaki iki çocuk meydanda duruyordu. Baltazarın tok sesi ile bakışları onu bulmuştu. "Son üç kişisiniz, ve bu kâhinlik için önünüzdeki tek engel" dedikten sonra derin bir nefes aldı ve hemen sonra devam etti konuşmasına. "Şimdi sizden hemen karşınızda duran havuzun suyunu yukarıya kaldırmanızı ardından ise, yağmur olarak yağdırmanızı istiyorum" Meysira baltazarın sözleriyle uzun tırnaklarını avucunun içine geçirmişti. Bedeni ise istemsizce kasılmıştı. Büyü yapmak şart mıydı? Onca zorlu şeylerden geçmişlerdi üç ay boyunda. Lanet etti genç kız kâhinlik için en önemli şey büyüydü diğerleri ise büyünün yanında teferruat kalıyordu.

"Sungur Arın" baltazarın seslenmesiyle kumral uzun boylu çocuk bir adım atarak öne çıktı. Ardından ise bir kaç adım daha attığında havuzun önünde olmuştu. İki elinide öne doğru uzarak gözlerini yavaşça kapatmıştı. Meysira ise bir yandan içine derin bir kaç nefes çekiyor, ardından da çocuğun yaptıklarını inceliyordu. Küçük bir çocuğun kopya çekmesi gibiydi.

Sungur dudaklarını aralamıştı ve bir şeyler fısıldamaya başlamıştı. Ardından ise avuçlarının arasından beyaz bir ışık süzmesi belirmişti. Genç adam avuçlarını yukarıya doğru kaldırdıkça havuzun üstündeki suda hareket ediyor, ve yukarıya doğru çıkmaya başlıyordu. Suları 10 metre kadar havalandırdığında, avuçlarını yukarıya doğru hızla kaldırmış, bütün su kütlesini bulutlara yüklemişti. Ardından ise bir kere şimşek çakmıştı. Hemen sonrasında ise gök yüzünü şimşekler yer yüzüne ise yağmur hâkim olmuştu. Çocuk gülümseyerek arkadaşlarının yanına döndüğünde baltazar hafifçe gülümsemişti. "Kahinlerin dünyasına hoş geldin çaylak" bu ayine kabul edildiği anlamına geliyordu.

"Meysira Tanyeli" baltazarın sesi genç kızın kulaklarını doldurduğunda derin bir nefes aldı. Babasına doğru baktığında düz bir zemine bakar gibiydi. Beklemenin anlamsız olduğunu bildiğinden hırıltılı nefesini dışarıya doğru üflemişti. İlk defa bu yolda adımları sarsaktı. 18 yıllık yaşamı boyunca her zaman güçlü olmuştu. Babasına asla karşı gelmemiş, onun istediği doğrultuda yetişmişti. Daha çok küçükken babası ona korkmayı yasaklamıştı. Korkunun zayıflar için olduğunu söylemiş, onu bir baş kâhinin kızı olduğunu ve ona yakışır şekilde hareket etmesini emretmişti. Baltazar Tanyeli Rica etmez ancak ve ancak emrederdi bu kızı bile olsa.

Ama Meysira ilk defa korktuğunu hissediyordu. Küçüklüğünden beri kâhinlik için eğitiliyorken ve bu kadar az kalmışken kaybedemezdi. Kaybetmek Meysira Tanyeli'nin kitabında yoktu.

Genç kızın adımları sonunda havuzun önüne geldiğinde derin bir nefes aldı. İki elini öne doğru uzattıktan sonra gözlerini yumdu. Hafif esen rüzgar yüzünü okşuyor, ve birazda olsa rahatlamasını sağlıyordu. Ormanlık alanda yaşadıkları için her yer ağaçlıktı. Ağaçların ve az önce yağmurdan ıslanan toprak kokusu kızın ciğerlerine bir şölen sunmuştu.

Babasının bu büyüyü yaparken söylediği sözleri hatırlamaya çalıştı ardından ise sözcükler dudaklarının arasından tek tek dökülmeye başlamıştı. Sözleri doğru söylenmesine rağmen, o çocuğunun avuçlarında oluşan beyaz ışık genç kızda olmamıştı. Dişlerini birbirine bastırdıktan sonra tekrar söyledi kelimeleri. Tekrar ve tekrar. Ama ne su havalanmıştı, nede avuçlarının arasında beyaz bir ışık süzmesi belirmişti.

Genç kız iki elinide aşağıya doğru indirerek yumruk yapmıştı. Herkes şaşırmıştı. Bir baş kâhinin kızı nasıl olurda büyü yapamazdı. Büyü onların yaratılışlarında vardı. Ares Han ise etrafta duyulan sözlerin doğruluğuyla afallamıştı. koskoca baş kâhin baltazarın kızı büyü yapamıyordu. Şaşılacak işti doğrusu. Genç kız babasına doğru döndüğünde gözünden bir damla yaş yavaşça çenesine doğru süzülmüştü. Meysira Tanyeli 18 yıllık yaşamı boyunca ilk defa kaybetmişti.

Genç kız hızlı adımlarla poligonun çevresinden çıkmış, büyük ağaçlarla bezenmiş olan orman yoluna girmişti. Yumruk olmuş eli hâlâ düzelmemiş aksine dişlerini de birbirine kenetlemişti. Uzun çınar ağacının önüne geldiğinde gözyaşları yanaklarını ıslatmaya devam ediyordu. Kökleri yosun kaplamış olan ağaca sırtını yasladıktan sonra yere doğru çökmüştü. Yıllardır sabah akşam demeden çalıştığı, hayalini bugün kaybetmişti.

Kendini şuan o kadar güçsüz ve aşağılanmış hissediyordu ki. Onca kişinin içinde rezil olmuştu. Kim bilir arkasından neler konuşuyorlardı. Baş kâhinin kızı büyü yapamıyor, ne harika ama.

Yaşamı boyunca babasından hep güçlü olmayı, birinden af dilemek yerine ölmesi gerektiğini öğrenmişti. Genç kadın biliyordu ki, babasının tek derdi sınırsız güçtü. Babasına göre zavallılar ve birine boyun eğenler kadar aşağılık birileri daha yoktu. Onlar baltazar için kan emici sülüklerden ibaretti. Bu yüzden kızınada bunu aşılamış, tek ihtiyacının güç ve rütbe olduğunu söylemişti. Oysa hayatta güçten daha önemli ve güzel şeyler vardı. Dostluk gibi aşk gibi...

Oysa Baltazar Tanyeli'nin tek derdi güçtü. Onları acizlik olarak görüyordu.

Meysira ise baba sevgisinden eksik büyümüş, bir kız çocuğuydu. Babası ona sevgisini göstermek yerine onu âdeta bir robot gibi yetiştirmişti. Baltazarın güç ve dünyanın lideri olma hırsı bir tek kendini yakmamış, meysira'yıda yakmıştı. Ona sevgisini göstermediği gibi, merhameti, iyiliği doğruluğu, cömertliğide öğretmemişti. Düşene el uzatmak yerine tekme atmasını öğreten bir baba olmuştu. Çünkü güç ve daha fazla büyü için yapamayacağı şey yoktu. Baltazar Tanyeli daha fazla güç için ruhunu bile satacak adamdı.

Lâkin baltazar meysira'yı ne kadar bu güzelliklerden mahrum büyütsede genç kadının kalbi tertemizdi. Baltazar kızının kalbini karartmayı becerememişti. Meysira farkında olmasa da yeni doğmuş bir bebeğin saflığını ve temizliğini taşıyordu ruhunda.

O sırada çalılığın arasından bir hışırtı gelmişti. Genç kadın hızla yanaklarını elinin tersiyle silmiş, kurumuş dudaklarını ise yalayarak ıslatmıştı. Bu hâlini kimsenin görmesini istemiyordu. Genç kız toprağın ayakkabının altında ezilen sesini duydukça gelen kişinin yaklaştığını anlamıştı. Kafasını hafifçe yukarıya doğru kaldırdığında, ardelan'ın ile göz göze gelmişti. Genç adam öne doğru bir adım daha attıktan sonra nefret yüklü harelerini genç kızda sabitlemişti. Ondan gerçektende nefret ediyordu. Meysira genç adamı gördüğünde sıcak nefesini dışarıya doğru üflemişti. "Ne istiyorsun çaylak" genç kızın sesi az önce ağlamasına rağmen güçlü ve sert çıkmıştı. O acısını içinde yaşayan ama asla dışarıya belli etmeyen bir kızdı. İçinde ne kadar büyük depremlerin yıkıntıları olsada asla dışarıya dökülmesine izin vermezdi. Dışarıdan her ne kadarda zayıflığı korkusu yok gibi gözüksede Meysira Tanyeli nin en büyük zayıflığı ve korkusu birine güvenmek, bağlanmaktı. Çünkü o birine ne kadar değer verirsen hep yüz üstü bırakılacağını düşünüyordu. Her insanın gidebileceğini bildiğinden kimseye bağlamak istemiyordu.

Dünyada kendinden başkasını düşünmek istemiyordu. Aslında böyle olmasının nedeni baltazar'dan başkası değildi. Baltazara göre kendinden başkasını düşündüğün an kaybetmeye mâhkumdun. Çünkü ona göre güçlü olmak istiyorsan kendinden başkasına güvenmeyecek değer vermeyecektin.

Ardelan genç kadının söylediği kelimeye hafifçe gülümsemişti. "Ben bir çaylak olabilirim Meysira, ama unutma artık sende sonsuza kadar bir çaylaksın, koskoca baltazarın kızı Meysira Tanyeli ayine kabul edilmedi ne büyük kayıp" genç adam öfkesini kustukça rahatladığını hissediyordu. Lâkin Meysira hiçte rahat değildi. Karşısındaki en altlardaki çaylak karşına geçmiş onunla alay ediyordu. Kanının damarlarında hızlandığını hissetti kadın. Boğazında ki ateş yutkunmasını güçleştirmişti. "Artık eşitiz Meysira Tanyeli, bundan sonra aynı kulüpteyiz" hafifçe gülümsedi. "Kaybedenler kulübü" genç adam sözlerini tamamladığı anda, genç kadın avuçlarını yere koyarak bedenini yukarıya kaldırdı. Seri bir kaç adımda ardelan'ın önünde olduğunda bedenini artık o yönlendirmiyor, öfke yönetiyordu. Genç kadın bütün dizginleri öfkenin avuçlarının arasına bıraktığına hiçte pişman değildi.

Avuçlarını genç adamın boynuna bir ip gibi geçirmişti. Parmaklarını sıkılaştırmış, adamın nefesini kesilmesine neden olmuştu. Ardelan ise yaralı kolunu kullanamadığından tek elini genç kadının elinin üstüne koydu. Lakin bu hareketi genç kadına pekte fayda etmemişti. Boğazını tutarak yukarıya doğru kaldırdığında ardelan'ın ayakları yerden kesilmişti. Genç adamın gözleri irileştiğinde genç kız öfkeyle gülümsemişti. "Sencede eşit miyiz çaylak" Uzun ince parmaklar bir Azrailden farksız genç adamın boynuna dolanmıştı. Bir kız nasıl bu kadar güçlü olabilirdi. Ardelan ölümün kıyısındayken fısıldadı sessizce. "Sende bir şeyler var, damarlarında akan kan.." acıyla fısıldadı. Boğazındaki parmaklar konuşmasını bırak nefes alacak alan dahi bırakmıyordu. Zorlukla konuştu. "sen bizden değilsin, sen ucubenin tekisin" bir baş kâhinin kızıda olsa bu güçte olması imkansızdı. Çünkü hiçbir şekilde büyü yapmamış, bilek gücünü kullanmıştı.

Meysira parmaklarının ucunda olan adama alayla gülümsedi. Tek bir hareketiyle nefesini kesebilir ruhunu bedeninden söküp atabilirdi. Parmaklarının arasındaki çığlık atarcasına atan nabız ona güçlü ve yenilmez olduğunu hissettiriyordu. Her ne kadarda ayine kabul edilmemiş, bir kâhin olamamış olsada o baltazarın kızıydı. O her zaman güçlüydü. Hiçbir zaman zavallılarla eşit olmamıştı.

"Yaşamında ölümünde avuçlarımın arasındayken, bence şansını fazla zorlama" dedikten sonra hâlâ yukarıda olan bedenini sağa doğru atmıştı. Genç adam ilerideki büyük ağacın gövdesine çarptığında ağzından boğuk bir ses çıkmıştı. Sağlam elini boğazına götürmüş, bir kaç nefes alabilmek için çırpınmaya başlamıştı. Genç kadın kafasını omuzunun üstünden arkaya doğru çevirdi ve yerde biraz daha nefes alabilmek için uğraşan adama acıyarak baktı. "Biliyor musun ardelan? Çaylaklık bile senin gibi bir adama fazla büyük, o yüzden bence sen kendine bir iyilik yap ve o iğrenç kafanı gövdeden ben ayırmadan önce ayır!" Genç kadın ölüm kokan cümlelerini söyledikten sonra dudaklarına şeytani bir gülümseme eklemişti. Kafasını yerde yatan adamdan çektikten sonra yürümeye başladı ve ormanın derinliklerinde ki eve doğru yürümeye devam etti.

Taş yapıta benzeyen duvarlara sahipti evin duvarları. Genç kız vakit kaybetmeden ahşap kahverengi merdivenleri çıkmaya başlamıştı. Siyah kapının kulubunu kavradıktan sonra aşağıya doğru indirmiş, ve hemen ardından bedenini içeriye doğru sürerek odasına girmişti. Saat bir hayli geç olmuştu. Genç kadın bir kaç usul adımda pencerenin önünde olduğunda, gri perdeleride kenara doğru sıyırmıştı. Odası çatı katında olduğundan bütün şehir ayaklarının altında gibiydi. Genç kız geceleri gökyüzünü izlemeyi çok severdi. Gökyüzüne ayrı bir sevgisi vardı. Nasıl olmasındı ki? Geceleri başka, gündüzleri bambaşkaydı. Gündüzleri mavinin en açık ve güzel tonuyken, geceleri kötülüklerin üzerine örtülmüş kara bir çarşaf gibiydi. Ve genç kadın en çok geceyi seviyordu. O karanlığın kızıydı aydınlığın değil. Hiçbir ışığın aydınlatmaya cüret edemediği zifiri karanlığın kızı Meysira Tanyeli'ydi o.

Genç kadın gözlerini lacivert örtüde gezdirmeye başlamıştı. Gökyüzünü bir çarşaf misali sarmış üzerini ise ışıl ışıl yıldızlar süslemişti. Sabahları mavinin en açık tonu olan gökyüzü, gece karanlığa gömülüyordu. Sanki kötülüklerin üzerine örtülmüş kara bir çarşaf gibiydi. Meysira İrislerini bu seferde o yıldızlar kadar görkemli olan aya çevirdi. Kendi ışığı bile olmayan zavallı aya. Gökyüzünde bir tek onu dışlanmış olarak görürdü. Yıldızlar milyonlarcaydı. Her birinin bir eşi vardı. Güneş ise kocaman ve görkemliydi. Ayın ise kendi ışığı bile yoktu. Güneş olmasa ışığını sağlayamacak ve sönüp gidecekti. Ay güneşe tutukluydu. Lakin güneş öyle miydi en kudretlisi oydu. En görkemlisi.

Gözleri bu seferde ayinin yapıldığı yere kaydı. İçini yine bir hüzün çökmüştü. Ama o güçlü bir kızdı bununda altından tek başına çıkabilirdi. Belki bu yolda zayiatı çok olacaktı ama geri adım atmayacaktı. Yıkıntılarını kendisi toplayacak kimseye kaybedişliğinin zevkini tattırmayacaktı.

İki kâhin elindeki meşalelerle oluşturduğu küçük halkada birşeyler söyleyerek yürüyorlardı. Oluşturduğu halkanın içinde onunla yarışan iki çocuk vardı. Demek o iki kâhinin öğrencileriydi. Kâhinler elindeki meşaleleri demir çubuğun içine yerleştirdikten sonra krem rengi masanın üzerinden bir hançer ve yarısına kadar doldurulmuş beyaz şarap bardağını avuçlarının arasına almışlardı. Her ikisi de şarap bardağını öğrencilerine uzattıktan sonra, elindeki hançeri avucuna bastırmışlardı. İnci çizgiden akan kırmızı sıvı beyaz şarabın içine 3-4 kere damlamıştı. Beyaz şarap kendi rengini kaybetmiş, hafif pembeye doğru dönmüştü.

Öğrenciler elindeki kadehleri dudaklarına doğru götürdükten sonra bir dikişte bitirmişlerdi. Bu onların arasında bağlılığı gösteren bir belge gibiydi. Asla hocana karşı gelemez, onun emrinden çıkamazdın.

Genç kız sıcak nefesini dışarıya doğru üfledikten sonra gri perdeyi sağa doğru çekmişti. Odanın içini şimdi yanlızca perdeden sızmayı başaran ay aydınlatıyordu. Genç kız bacağında bağlı olan bıçak kabzasını çıkartarak komedinin üstüne koydu. Ardından ise ayağındaki siyah postallarının iplerini çözerek ayaklarının serbest kalmasını sağlamıştı. Yorgun adımlarla bedenini yatağa doğru sürdüğünde sırtındaki kemiklerin ağrıdığını hissetmişti. Yorgun bedenini soğuk çarşafın üstüne bıraktığında, derin bir nefes almıştı. Lakin terlediğini hissediyordu. Üzerinde yanlızca siyah bir Rambo atlet varken. Dışarısı sıcak olmanın aksine buz gibiydi ve bazı dağların eteklerini kar taneleri süslemişti. Kâhinlere göre daha sıcak bir bedene sahip olduğunu biliyordu genç kız. Belki çok daha fazla sıcak. Hatta babası ve diğerleri kazak giyerken o böyle atletle rahatça dolaşabiliyordu. Kâhinlerden farklı olduğunu göre biliyordu. bu farklılıkların sebebini bilmiyordu yanlızca. Lakin bu sıcaklık diğerleri gibi değildi. Sanki içinde bir yerlerde volkan vardı da lavları dışarıya dökülmek istiyor gibiydi. Umursamamaya çalıştı Meysira. Gözlerini usulca yumdu. Lakin bedenindeki değişmeler vücut ısısıyla yeterli kalmayacaktı.

••••••••••••••

Şafak sökmüş yeryüzünü güneş ışıkları kaplamıştı. Genç kadın uykulu gözlerini birkaç kez yumup açtıktan sonra, hafifçe doğrulmuştu. Gece karası saçları önüne doğru dökülüyor, yanaklarını ve boynunu gıdıklıyordu. Genç kadın sağ elini simsiyah saçlarının arasına geçirdikten sonra geriye doğru itmişti. Boynundan ve yanaklarından kurtulan saçlar bel boşluğuna doğru bir yılan misali dökülü vermişti. Sıcak nefesini dışarıya doğru üfledikten sonra üstündeki siyah çarşafı kenara doğru iterek ayağa kalkmıştı. Lakin diz kapakları titriyor gibiydi. Kaburgasındaki kemikler kırılmışcasına genç kadına acı veriyordu. Birden bire gelen bu ağrılara anlam veremedi genç kız. Elini beline götürerek kafasını geriye doğru attığında, acısını bu sefer yüzeysel hissetmişti.

Genç kız bir kaç usul adımda siyah büyük gardırobun önünde olduğunda kapağını kendine doğru çekerek açtı. Ardından siyah deri bir pantolon, üstüne siyah sporcu atletini çıkartarak yatağının üstüne bıraktı. Üstündeki kıyafetleri çıkardıktan sonra ayarladığı kıyafetleri üzerine geçirmişti. Komedinin üstündeki beyaz fırçalı tarağı zift karası saçlarına geçirerek taramaya başladı. Siyah parlak ve uzun saçları bel boşluğuna doğru döküldüğünde genç kız beğeniyle süzmüştü saçlarını. Saçlarını çok beğeniyor, özellikleri uzun ve gür olmalarına bayılıyordu. E gece karası saçlara sahip olması tanrının ona bir lütfuydu.

Dün gece komedinin üstüne bıraktığı bıçak kabzasını alarak diz kapağının bir karış üstüne taktı. Vakit kaybetmeden makyaj masasının önüne geldiğinde, gür kirpiklerini uzatmak için bol rimel sürdü. Ardından bordo ruju dolgun ve biçimli dudaklarında gezdirdikten sonra işi bitmişti. Tam kapıdan çıkacağı sırada duvara asılı duran takvime gitti bakışları. Bu gün 27 kasımdı. Onun doğum günüydü. Bu gün 18 yaşına giriyordu. Dudaklarını istemsizce yalamıştı. Doğum gününü bile unutmuştu. Lâkin babasının unuttuğunu sanmıyordu. Babası garip bir şekilde onun doğum gününe fazla düşkündü. bu yüzden Unuttuğunu sanmıyordu.

Hızlı adımlarla kahverengi ahşap merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başlamıştı. Adımları büyük holü bulduğunda babasını elindeki kırmızı şarapla şöminenin hemen karşısında ki, koltukta buldu. Hafifçe gülümseyerek adımlarını babasına doğru çevirdiğinde, baltazar kızının geldiğini fark etmiş olmalıydı ki, kafasını omuzundan arkaya doğru uzatmış ve kızına hafifçe gülümsemişti. "Günaydın Meysira" babasına gülümseyerek cevap vermişti. "Günaydın baba" genç kadın ister istemez geçirmişti içinden. Acaba doğum günümü hatırladımı. Babası önüne döndüğünde genç kız üzüntüyle dudaklarını büzmüştü. Babası ilk defa doğum gününü unutmuştu. Mükemmel!

"Ben sabah yürüyüşüne çıkıyorum, birazda antreman yapacağım" genç kız arkasını döndüğü sırada babasının tok sesini duymuştu. "Geç kalma Meysira, doğum gününü bu gece dolunayda kutlayacağız" babasının dudaklarında oluşan gülümseme nedensizce Meysira nın hoşuna hiçte gitmemişti. Babası doğum gününü unutmamıştı ama neden gece kutlayacaklardı ki? Onlar her zaman sabah kahvaltısından sonra kutlarlardı. Umursamamaya çalıştı genç kız. "Pekâlâ baba" dedikten sonra kahverengi demir kapıyı açarak bedenini dışarıya doğru sürmüştü.

Genç kızın adımları topraklı yola girdiğinde etrafını devasa büyüklükte ki, ağaçlar süslüyordu. Bazılarının dalları yukarıya doğru uzanmış, etrafını ise sarmaşıklar sarmıştı. Ağacın neredeyse gövdesini yeşil yosunlar kaplamış, buda mükemmel bir görüntü ortaya sermişti. Kuşların cıvıltıları, sincapların fındıklarını yerkenki çıkarttıkları ses, yılanların arada dillerini dışarıya doğru çıkartarak tıslamaları âdeta doğanın melodisini oluşturan etkenlerdi. Genç kız bir ağacın gövdesinin hemen kenarına süzülmüş, kahverengi bir sincap görmüştü. İki ön dişiyle uzun ince parmaklarının arasında tuttuğu fındığa dişlerini geçiriyor, etrafını ise korkulu gözlerle izliyordu. Genç kadın usul adımlarla ağaca yaklaştığında, sincap onu fark etmişti. İri büyük gözlerini kocaman açarak, ağacın gövdesine biraz daha sokuldu.

Genç kadın ise onu korkutmamak için yavaş hareket etmeye özen gösteriyordu. Ağacın tam önünde olduğunda yavaşça dizlerinin üzerine çökmüştü. "Merhaba ufaklık" genç kız sesini biraz alçaltarak konuşmuştu ki, ürküp kaçmasın diye. Sincap ise Meysira'nın hareketlerini kocaman açtığı gözlerle izliyor, aynı zamanda da elindeki fındığı dişliyordu. Elini hafifçe kaldırarak sincabın başına götürdü. Kahverengi ve ara ara beyaz tüylerle kaplı başını uzun parmaklarıyla okşamaya başladı. Sincap ilk önce irkilir gibi olsada yerinden kımıldamamıştı. Genç kız hafifçe gülümsemişti. Karşısındaki ufaklık öyle güzel ve sevimliydi ki, Meysira ona sarılmak yanaklarını sıkmak istemişti.

Lâkin biri onu ürkütmüş olmalıydı ki, korkuyla geri çekilmiş, ardından ise hızla Ağaçların arasında kaybolmuştu. Genç kız ise neden korktuğunu anlamamış, sıcak nefesini dışarıya doğru üfledikten sonra ayağa kalkmıştı. Lâkin arkasını döndüğünde sincabı korkutan şeyi anlamıştı. Karşısında simsiyah bir yılan duruyordu. Ayrıca kafasını genç kadına doğru kaldırmış, parlak siyah bedenini ise şişirerek kaslarını germişti. 8-10 metre kadar olmalıydı. Siyah bedeni parlak ve pürüzsüz gözüküyordu. Güneş tam tepedeydi. Sıcaktan kızmış olmalıydı ki, meysira'yı görmüştü. Ne harika ama.

Genç kız istemsizce yutkunduğunda, ister istemez bir adım geri gitmişti. Yılan kara irislerini genç kızda sabitlemiş, çatallı dilini dışarıya doğru çıkartarak tıslamalarını genç kıza sunmuştu. Genç kadın vakit kaybetmeden arkasına dönerek koşmaya başlamıştı. Kara yılan ise son kez çatallı dilini dışarıya doğru çıkarttıktan sonra başını yere doğru indirerek sürünmeye başlamıştı. Kıvrak bedeni yerde akışkan bir sıvı gibi Hareket ediyor, genç kadınla arasındaki mesafeyi azaltıyordu.

Genç kız arkasına dönerek, bacağındaki bıçak kabzasından bıçaklarını eline aldı. Atışlarda her zaman iyiydi. Bakalım bu yeteneği hayatını kurtarmasına yetecek miydi. Yılan hızla sürünerek genç kadına doğru ilerlemeye devam ediyordu. Aralarında 1 metre kala geç kız elindeki keskin bıçağı ileriye doğru savurdu. Bıçak yılanın kafasının tam üstüne sağlandığında hareketi durmuştu. Lâkin kuyruğu hareket ediyordu. Genç kadın bir kaç usul adımda yılanın önünde olduğunda gözlerini kanlar içinde ki, bedende gezdirdi. Kafasından akan koyu kırmızı kan yeşil çimenleri hızla kızıla boyamıştı. Meysira kafasını yana doğru döndürdüğünde yerdeki büyük beyaz taşı gördü. Hızlı adımlarla taşı eline alarak yılanın yanında diz çöktü. Ve hemen sonra elindeki büyük taşı, yılanın kafasına indirdi. 1-3-5. Yılanın kafasını tamamen ezildiğinde, beyaz taş tamamen kırmızıya boyanmıştı. Taşı ileriye doğru fırlattıktan sonra kanlı hançeri eline alarak ayağa kalktı.

İlerideki ağacın dalından yeşil büyük bir yaprak kopartarak kanlı bıçağın ucunu sildikten hemen sonra kabzasına geri soktu.

Bu kadar yürüyüş yeterdi. Adımları bu seferde evin önündeki poligona gittiğinde hafifçe gülümsemişti. Sitres atmak için bire birdi. Önündeki ahşap tahtadan 5 tane bıçağı aldı. Önünde beş tane vurulmayı bekleyen hedef vardı. Vakit kaybetmeden elindeki beş keskin bıçağı hızla hedeflere doğru fırlatmaya başladı. Son bıçağıda fırlattığında gözleri hedefleri taramıştı. Beş bıçakta tam 12'den vurulmuştu. Elini önüne gelen siyah uzun saçlarına götürerek geriye doğru ittiğinde dudaklarında oluşan gülümseme ben mükemmelim gülümsemesi idi. Meysira Tanyeli gerçektende mükemmelin vücut bulmuş haliydi.

"Hamladın mı Meysira Tanyeli" genç kız hemen birkaç adım arkasında duyduğu ses ile gülümsedi. "Ordan bakılınca öyle mi gözüküyor" genç kız arkasına dönerek, tek bacağını diğerinin arkasına attı. Genç adam ileriye doğru bir adım attığında kafasını hafifçe yana doğru eğerek genç kadını süzmüştü. Ardından sağ yanağındaki gamzelerini göstermek istercesine gülümsemişti. "Buradan bakılınca tıbkı bir ateş parçasına benziyorsun, yaklaşırsam yanarım lâkin uzak durarsamda donarım, sen akla zararsın güzelim" genç adamın söyledikleri meysira'yı güldürmüştü. Hızlı adımlarla ilerleyerek kollarının genç adama doladı. Taylan ise vakit kaybetmeden kaslı kollarıyla çevrelemişti kadını. "Nerelerdeydin, onca zaman haber alamadım senden" genç kız geri çekilerek fırçasını atmıştı. Genç adam ise bir suçlu gibi elini ensesine götürmüş, ve ovalamaya başlamıştı. "İşlerim vardı desem susacak mısın?" Bu üslup Meysira Tanyeli için olmuş muydu? Genç kız kaşının tekini ustalıkla kaldırdığında genç adam hafifçe gülümsemişti. "Uzun hikâye güzellik, sonra anlatırım zaten bundan sonra uzunca bir süre beraber olacağız" genç kız adamın söylediklerinden bir şey anlamasada birşey sormadı. Çünkü sorsada anlatmayacaktı. İstediği zaman anlatırdı zaten.

"Bir raunt'ta var mısın güzelim, bakalım atışların kadar iyi misin hâlâ yakın dövüşte" Taylan'ın gülümseyerek kurduğu cümleye genç kadında gülümseyerek cevap vermişti. Taylanla 3 sene önce ormanda karşılaşmışlardı. Bir kurt saldırısına uğradığı zaman taylan kurtarmıştı onu ve evet taylan bir kurt adamdı. "Hazır ol taylan sırtın pek yerden kalkmayacak" dedikten sonra ikisi de gülümsemişlerdi. Genç kadın ilk hamlesini yaparak yumruğunu Taylan'ın yanağına geçirmişti. Taylan ise gülümseyerek karşılık vermişti. "Hey canının acıması gerekiyordu ahbap, gülümsemen değil"

Genç kızın sitemkâr sesine taylan gülümsemişti. Genç kadın sinirle öne doğru atılarak ayağını havaya doğru kaldırdı tam yüzüne indireceği sırada taylan ayak bileğinden tuttuğu gibi yere savurmuştu. Genç kız üstündeki tozu önemsemeden hızla ayağa kalktı ve öne doğru takla atarak Taylan'ın tam arkasından olduğunda, arkadan diz kapaklarına tekmeyi geçirmişti. Bu hamleyi beklemeyen taylan acıyla dizlerinin üzerine çökmüş, buda Meysira'nın dudaklarına bir gülümseme eklemişti. Saçlarından tutarak kafasını geriye doğru çektiğinde, bıçak kabzasından çıkarttığı bıçağı boğazına dayamıştı. "Bence raunt bitti ha" Meysira Taylan'ın saçını bıraktıktan sonra bıçağını geri kabzasına sokmuştu.

Taylan bir anda genç kızın bileğinden çekerek üstüne düşmesini sağladığında ikisi de yerde çimlerin üzerinde uzanıyorlardı. Daha doğrusu taylan çimlerin üzerinde Meysira ise Taylan'ın üstünde. Genç kız elini genç adamın omuzuna vurduğunda gülmeye başlamıştı. Taylanda gülmeye başladığında, ormanda ikisinin gülüşleri yankılanmaya başlamıştı.

•••••••••••••••••••

Etraf zifiri karanlığa gömülmüş, geceyi yıldızların ve ayın ışığı delip geçiyordu. Saat gece yarısına gelmek üzereydi. Genç kız sırtını yasladığı araçtan çekerek, ayağa kalktı. Kafasını hafifçe yukarıya doğru kaldırdığında gözleri aya kilitlendi. Bu gece dolunay vardı. Ay diğer gecelere göre daha kudretli gözüküyordu. Bu gece 18 yaşına giriyordu. Artık reşit bir insandı. Ama her doğum gününde olduğu gibi boğazında bir yumruk vardı. Bu senede annesi olmadan kutlayacaklardı. 18 yıldır olduğu gibi. Annesini babasına sorduğunda onun hakkında hiç birşey söylememişti. Öldü bile dememişti onun için. Yanlızca soru sorulmasını istemediğini söylemiş, ve konuyu kapatmıştı. Klasik baltazar Tanyeli'ydi işte. Onun izin verdiği ölçüde konuşabilirdin.

Genç kız daha fazla vakit kaybetmeden eve doğru yürümeye başladı. Krem rengi dış kapıyı açarak bedenini içeriye doğru sürmüştü. Gözlerini usulca etrafta gezdirdiğinde babasını görememişti. Adımları bu seferde büyük oturma odasını bulduğunda bomboş bir odayla karşılaşmıştı. Belki yer altındaki mahzende olabilir dedi genç kız kendi kendine. Oraya girmesi yasaktı lâkin bunu bu gecelik takmayacaktı. Büyük holün yerdeki devasa halıyı kenara doğru sıyırmıştı. Demir kapağı kendine doğru çekerek açılmasını sağladı. Bacaklarını aşağıya doğru indirerek vakit kaybetmeden merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başlamıştı.


İçerisi aynı bir mağarayı andırıyordu. Kahverengi taş duvarlar, ve uzunca bir yol vardı. Meysira'nın hareketleri kontrollüydü. Babası çok kızacaktı, belki ceza verecekti ama umurunda bile değildi. Burayı küçüklüğünden beri merak ediyordu. Ve bu gece merakını giderecekti. Adımlarını ileriden tok bir ses geldiğinde o yöne doğru ilerletti genç kız. Siyah çelik kapı hafifçe aralıktı. Genç kadın ise kahverengi kirişin arkasında duruyordu yani onu görmeleri imkânsızdı. İçerideki konuşmaya kulak verdi genç kız. "Ben bu günü 18 yıldır bekliyorum, kurultayın ne düşündüğü umurumda bile değil" baltazarın tok sesi duvarlara çarparak eko yapıyordu.

Genç kız ise kaşlarını çatmış, babasının ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu. "Kız çok güçlü onu kurultaya vermeliyiz efendim" babasıyla konuşan Ares handan başkası değildi. "Sırf o gücü elde etmek için Meysira'nın annesini babasını öldürdüm, 18 yıldır bu günü bekliyorum ben, kurultayın canı cehenneme" dedikten sonra kahkahası yankılanmıştı çıplak taş duvarlarda. "Bir kaç saat sonra dünyanın tek hâkimi ben olacağım" dediğinde genç kızın dudaklarının arasından bir hıçkırık firar etmişti. Gözünden akan iki iri yaş tanesi önce yanaklarını ardından da çenesine doğru süzülmüştü. Yıllardır babam dediği kişi aslında öz anne babasının katiliydi.

O baş kâhin baltazarın kızı falan değildi. Demek bu yüzden onlardan farklıydı. Bu yüzden büyü yapamıyordu. Ardelan söylediği sözlerde haklıydı. Meysira onlardan değildi damarlarında akan kan baltazar Tanyeli'ne ait değildi. O kâhin ırkına ait değildi. Peki Meysira Tanyeli nereye aitti? Bu gece bu sır perdesi aralanacaktı. Dolunay tepeye vurduğu, azametiyle dünyayı kapladığı zaman..

Genç kız geriye doğru bir adım attığında, baltazar meysira'yı hissetmiş olmalıydı ki, korkuyla gözlerini açmıştı. Genç kız koşarak arkasını döndüğünde, baltazar'da aralık olan kapıyı hızla geriye doğru çekmiş ve bütün azametiyle Meysira'nın arkasından bağırmıştı. "Meysira" genç kız daha bir kaç dakikaya kadar baba dediği adama arkasına dönerek iğrenircesine bakmıştı. "Onca yıldır seni babam sandım oysa ki sen, öz ailemin katiliymişsin" sesinin titrediği gözler önündeydi. Yıllardır babam dediği adam öz ailesinin katiliydi bu acıyla sarsıldı genç kız. Ne hissedeceğini ne düşüneceğini şaşırmıştı. Bu acı gerçek çok ani bir şekilde yüzüne çarpılmıştı. Ama o Meysira Tanyeli'ydi mutlaka bir gün geri dönecek ve baltazar'dan ailesinin intikamını en acı şekilde alacaktı. sözlerini bitirdikten sonra vakit kaybetmeden merdivenlerden yukarı doğru çıkmaya başlamıştı. Baltazar ise ellerini meysira'ya doğru uzatmış ve bir şeyler fısıldamaya başlamıştı. Lâkin avuçlarının arasında yanan beyaz ışık yere doğru düşerek şiddetini kaybetmiş, ve cılız bir ışığa dönmüştü.

Genç kız demir kapağı kaldırarak bedenini yukarıya doğru ittiğinde, adımları çoktan dış kapıyı bulmuştu bile. Baltazar merdivenleri çıkmaya başladığında sert ve tok sesiyle bağırmıştı. "Büyülerimize bağışıklık kazanmış etki etmiyor, okçular yerlerinizi alın kızı sağ istiyorum" baltazarın emriyle beraber adamlar hareketlenmiş ve çatıya doğru koşar adımlarla yol almışlardı.

Genç kadın ise zik zak hareketlerle ormana doğru koşuyordu. Eğer düz giderse muhtemelen okçuların bir okuna hedef olabilirdi. Böyle bir sağa bir sola koştuğunda vurmaları dahada zorlaşacaktı. Etraf zaten zifiri karanlığa bulanmış, ay ise bütün kudretiyle geceyi aydınlatıyordu. Genç kız arkasından gelen ayak seslerini duyabiliyordu. "Bir gün annemin ve babamın intikamını senden alacağım baltazar, o gün geldiğinde ölmek için yalvaracaksın" genç kız bir saniyede olsa arkasını dönmüş ve söyleyeceğini söylemişti.

Adımları daha gür ağaçlı bir patikaya girdiğinde, genç kız soluk soluğa kalmıştı. Bedeni terlemeye başlamış, ağzından ise hırıltılı nefesler ve salyalar çıkıyordu. Genç kız ne olduğunu anlamamış lâkin koşmayıda bırakmamıştı. Dolunay tam tepeye vurmuş, genç kızın damarlarındaki asil kan daha hızlı hareket etmeye başlamıştı. Kaburgasına saplanan öldürücü acıyla, acı bir feryat koparmıştı genç kız. İlk önce Sırtındaki kemiklerin kırılmasını duydu genç kız. Sırtındaki kemikler kırılmış, ters dönmüştü. Genç kız dizlerinin üzerine çöktüğünde, hırıltılılarıda geceyi delip geçiyordu. Damarlarındaki kanın daha hızlı hareket ettiğini hissedebiliyordu. Gözleri puslu görmeye başladığında genç kız gözlerini sımsıkı yumarak görüşünün düzelmesini sağladı.

O sırada bir yılanın yerde sürünerek ilerlediğini duydu. Gözleriyle etrafı taradığında, birşey görememişti. Lâkin ses hemen yanı başından geliyormuşçasına netti. Bu seferde yılanın ok gibi ileriye atılmasını, bir kurbağanın arkadan yutmasını, kurbağanın acı dolu iniltisini duydu. Ellerini kulaklarının üstüne koyarak gözlerini sımsıkı yumdu. Lâkin sesler dibindeymiş gibi kulak zarında yankılanıyordu. Kulaklarına birden fazla ses geldiğinde algılamaya çalıştı genç kadın. Bir sincap elindeki fındığa dişlerini geçiriyor, bir örümcek ise ince ve uzun bacaklarıyla bir ağacın gövdesinde geziniyordu. Genç kadın bu olanlara anlam veremediği gibi, kulaklarının bu kadar uzaktaki şeyleri duyabilmesinede şaşıyordu. O sırada yüzünün gerildiğini ve uzadığını hissetti. hemen ardından ise kulakları yukarıya doğru uzayarak yeni bir şekil kazanmıştı.

Elini yere koyduğunda tırnaklarınıda toprağa saplamıştı. Elinin üstündeki deri değişirken, damarları ise patlayacak gibi duruyordu. parmaklarının kırılmasıyla acı bir feryat dökülmüştü dudaklarının arasından. İnsan tırnaklarının yerini uzun pençeler aldığında genç kız korkuyla gözlerini açmıştı. Vücudundaki değişimler genç kızı korkutuyordu. Meysira tanyeli ilk defa bu kadar korkuyordu. demek o bir kâhin değil kurttu. Çenesindeki kemik ise kırılmış öne doğru bir şekil almıştı. Genç kız acıyla bir kez daha bağırdığında dallara konan kuşlar korkuyla gökyüzüne doğru kanat çırpmışlardı. Genç kızın bedenini hızla kar beyazı tüyler kaplamaya başlamış, insan dişleri yerine bir kurdun keskinliğinde olan dişler ortaya çıkmıştı. Şuanda yere çökmüş bir şekilde duran Meysira değil bembeyaz bir kurttu. Yerde yatan bedenini kudretiyle yukarıya doğru kaldırdığında bir aslan kadar iri ve cüsseliydi.

O sırada genç adam kızın kokusunu duydu. Önünde parçalara ayrılmış geyiğe kara gözlerini diktikten sonra uzun pembe diliyle burnunu yalamıştı. Önündeki manzara iştah açıcıydı. Zift karası tüylerle kaplı pençesiyle geyiğe vurarak önünden çekti. Avlarını yakalamak için dizayn edilmiş kaslı bacakları hızlı koşmasını sağlıyordu. Kokuyu takip ederek sık ağaçlarla bezenmiş yola girdiğinde, genç kızın kokusunu daha net duymaya başlamıştı. Çenesini yukarıya doğru kaldırarak, uludu. Uluma sesi katman katman karanlık ormanın derinliklerinde yankılanmıştı.

Meysira ise koşmaya başlamış, sağa sola hırlayarak salyalarını etrafa sıçratmıştı. Okçuların atdığı bir ok sık ağaçların arasından süzülerek beyaz tüylerle kaplı sağ bacağına saplandığında kafasını gökyüzüne doğru kaldırarak acıyla ulumuştu. Can havliyle daha hızlı koşmuş, ormanın sonu olan uçurumun kenarına gelmişti. Gri irisleriyle etrafa baktı lâkin kaçış yolu yoktu. Ya yakalanacak yada atlayacaktı. Oda ikinci seçeneği yürürlüğe koydu. Beyaz tüylerle kaplı kurt büyük bir hızla mavi sulara düştü.

Koku son bulduğunda Vahşi yarattığında adımları son bulmuştu. Uçurumun tam ucunda olduğunda kafasını aşağıya doğru eğerek kara gözlerini maviliğe dikti. Beyaz kurt mavilikte kaybolmuştu. Yada gecenin kör karanlığı örtmüştü gerçeği. Zift karası tüylerle bezenmiş asil kurt kafasını gökyüzüne doğru kaldırarak uludu. Bu sefer ki uluma bir mesaj niteliğindeydi. Kamber Harzemşah konuştu zihninde. Kızı buldum, o burada..

Continue Reading

You'll Also Like

72.8K 2.7K 13
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."
917K 20.8K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
23.8K 2.5K 20
Vampirler ve cadılar yüzyıllardır birbirinden nefret eder ve birbirlerine yaklaşmazlardı İki kişi bu geleneği bozana kadar #Elf 1🥇2024:04:26 #Vampir...
274K 18.6K 32
"Sakın onun adını anma." "Neden?" "Eğer yaparsan sana sonsuza kadar sahip olur." ~~~~ "Büyü zayıflıyor Aria. Sen ölmek istesen bile o buna izin verme...