AYRILIK SENDROMU

By cheersxdarlin

168K 10.9K 6.7K

"Direkt söylersem kaldıramazsın diye düşünmüştüm,"diyerek sesini hafifçe yükseltti Ezgi. "Madem bu kadar hızl... More

BÖLÜM ☆ 1
BÖLÜM ☆ 2
BÖLÜM ☆ 3
BÖLÜM ☆ 4
BÖLÜM ☆ 5
BÖLÜM ☆ 6
BÖLÜM ☆ 7
BÖLÜM ☆ 8
BÖLÜM ☆ 9
BÖLÜM ☆ 10
BÖLÜM ☆ 11
BÖLÜM ☆ 12
BÖLÜM ☆ 13
BÖLÜM ☆ 14
BÖLÜM ☆ 15
BÖLÜM ☆ 16
BÖLÜM ☆ 17
BÖLÜM ☆ 18
BÖLÜM ☆ 19
BÖLÜM ☆ 20
BÖLÜM ☆ 21
BÖLÜM ☆ 22
BÖLÜM ☆ 23
BÖLÜM ☆ 24
BÖLÜM ☆ 25
BÖLÜM ☆ 26
BÖLÜM ☆ 27
BÖLÜM ☆ 28
BÖLÜM ☆ 29
BÖLÜM ☆ 30
BÖLÜM ☆ 32
BÖLÜM ☆ 33
BÖLÜM ☆ 34
☆ FİNAL ☆

BÖLÜM ☆ 31

1.7K 153 141
By cheersxdarlin

Selamlaaaar❤️ Bence eğlenceli bir bölüm oldu, keyif alarak okursunuz umarım. Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı da unutmayın lütfen. 🐥

Acı dolu bir frenle duran arabadan kendini ışık hızıyla atan Eliz, kenardaki çalılıklara doğru koşarken karnını tutuyordu. Birkaç öğürmesine rağmen arabaya kusmadığı için şansı sayılırdık çünkü bir de vicdan azabıyla oturup Yiğit'in babasının arabasını temizlemek istemiyordum.

Her ne kadar bir kısmımız taksiyle gittiği için artık arabada sıkış tepiş olmasak da ferah bir nefes alabilmek adına arabadan indim. Araba farının aydınlatmadığı karanlıkta eğilerek kusan Eliz'in yanına yürürken adımlarım telaşlı değildi.

"Ciğerini kustun ama yeter," diyerek yanına vardığımda kendime engel olamayarak yüzümü buruşturdum ama salık saçlarına hâkim olmaya çalışan ellerine yardımcı olup saçlarını havada topladım. Bir kere daha öğürüp midesindeki ne var ne yok kustu ve devamı gelecekmiş gibi birkaç saniye bekledi.

"O kıvır çocuk bu kadar kusmama değmezdi var ya," dediğinde sesi çatallıydı. Gürültülü bir iç çekerek doğruldu ve saçlarını elimden kurtardı. "Sağ ol aşkım."

Çalılar arasına birkaç kere tükürmeye başladığında rica etmiş ve onu yalnız bırakarak herkesin içinden indiği arabaya yürümeye başlamıştım. Eliz'in peşimden gelen adımlarını duyabiliyordum.

"İyi misin?" Seray'ın merakla sorduğu soru karşısında Eliz'in güldüğünü işittim.

"Taş gibiyim."

"Eliz yüzünden bu geceyi asla unutmayacağım ama doksan yaşında falan bir ihtimal unutmama karşı bu geceyi unutulmaz kılacak bir şey var," dedi Selin, ellerini iki yana açıp ciddi bir haber veriyormuşçasına.

"Ne diye sormaya korktum."

Selin, Seray'a karşı işaret parmağını kaldırdı. "Yol kenarında dans edeceğiz."

"Oldu, biz kalkalım artık." Kalçasını arabanın ön yolcu kapısına yaslamış Yiğit'e ilerledim ve koluna girdim. "Siz istiyorsanız dans edin, bizim Yiğit'le ufak bir işimiz var, nasipte varsa sizi almaya geliriz artık." Yiğit'in kulağına uzandım. "Hemen buradan fırlıyoruz."

Yiğit boğazından yükselen erkeksi bir kıkırtı bıraktığında dumura uğradığımı hissettim ve yutkunarak gözlerimi ondan aldım. Gelirken arabadan şarkı açmak için telefonunu bağlamış olan Selin, dans edilebilecek bir şarkı arıyor gibiydi.

Selin'in fikrini dünyanın en normal teklifiymiş gibi kabul eden Eliz, arka koltuktan arabaya girip hoparlörün sesini açarken Selin birden, "DJ Süleyman!" diye bağırdı. İsim tanıdık değildi ama gittikçe yükselen ritim kulaklarımın aşina olduğu bir müziğe aitti. Selin ve Seray ritme ayak uydurup dans etmeye başladıklarında Eliz neredeyse kendini fırlatarak arabadan çıktı, kızların arasına karışıp sallanmaya koyuldu.

"Çok utanıyorum," diye mırıldandığımda Yiğit'in gözleri bana döndü. Arabaların geçmeye devam ettiği yolun karanlık kenarında dans eden arkadaşlarıma rağmen, o hiç de utanıyor gibi değildi. "Kendime engel olamıyorum Yiğit, ben de dans edeceğim."

Onun yanından ayrılıp kızların arasına girdiğimde arkamdan Yiğit'in attığı şen kahkahaları işitebiliyordum. Ellerimi havaya kaldırdım, ritme kendimi kaptırarak sallanmaya ve kafamı hareket ettirmeye başladım. Utandığım şey tam olarak buydu, bu şarkıyla bile dans edebilecek kapasitede olmam...

Şarkı son bulduğunda hepimiz aynı anda derin bir nefes alarak gür kahkahalar bıraktık. Bedenimi çevirip Yiğit'e döndüğümde dudaklarındaki keyifli sırıtışı fark etmem an meselesi olmuştu. Telefonu elindeydi ve bize doğru tutuyordu.

"Video mu çektin?"

"Belki biraz? Utandığını söylediğin için sana bununla birçok konuda şantaj yapmayı düşünüyordum."

"Tamam ama videoyu bana da atmayı unutma sakın."

Yiğit başını geriye atarak gür bir kahkaha attı ve kalçasını arabadan ayırarak yanıma yaklaştı. Avuçlarını yüzüme yaslayıp yanağımı öptükten sonra geri çekildi. "Gidelim mi artık?" diye konuştuğunda sorusu ortayaydı. "Talatlar öne geçmiştir, bizi beklemesiler kapıda."

"Çok doğru, ne biçim ev sahibiyim ben?" Selin, Seray'ın yanından hızlı adımlarla kaçtı ve arabanın arka kapısını açtı. "Binin çabuk, yetişelim."

Seray zorluk çıkartmıyordu, Eliz ise ne dersek yapacak gibi hâlâ çakırkeyifti. Bu yüzden çabucak arabaya kurulduğumuzda Yiğit hâlâ neye uğradığına şaşmış gibiydi. Yazık, yavrum henüz deli kime denir yeni öğreniyordu.

Selinlerin evine vardığımızda sokakta herhangi bir taksi görmemiştik. Selin bizden önce gelmemelerini ummuştu ama asansörle kata çıktığımızda onları görmüştük. Talat yukarı kata çıkan merdivenlerden birine oturmuş, bacaklarını iki yana aralayarak bir alt basamadığına Büşra'yı almıştı. Kollarını omuzlarının etrafına doluyordu ve çenesi saçlarının arasındaydı. Bir arkadaşla gelinmesi normal karşılanacak türden bir pozisyon gibi görünmüyordu, hareketlerinin altında duygusal bir temas yattığı belliydi.

Ezgi ise onların aşağısındaki bir basamakta bacaklarını uzatarak yayılmış, kendisi gibi uzanan bir alt basamaktaki General'ın saçlarını okşuyordu. İki çift de hâllerinden memnun sessiz bir sohbet içerisinde gibilerdi ve geldiğimizde rahatları bozulmuş gibi toparlandılar.

"Kusura bakmayın ya, biraz işimiz vardı da..." Selin çantasından evin anahtarını çıkartıp kapıyı açtığında Eliz, "Aynen," diye ona destek çıktı. "Dans falan ettik."

"Çok beklediniz mi?"

Yiğit'in sorusuna Büşra başını iki yana salladı. "On dakika falan olmuştur geleli."

"İyi bari," diyen Selin evin kapısını açtı ve ayakkabılarını ayağından çıkartarak içeriye geçti. "Hadi, buyurun gelin."

Daha önceden kaldığım ve sıkça geldiğim için fazlasıyla tanıdık olan eve girdiğimizde hepimiz neredeyse sessizdik. Ancak kapıyı kapatıp apartman boşluğunda sesimizin yankılanmayacağı bir duruma geldiğimizde Eliz heyecanla, "Parti devam etsin!" diye bağırdı.

"Bence partiyi sakin sohbetlere bırakalım," diyen Talat'tı. "Özellikle sen biraz dinlensen iyi olur."

"Yok yok, kustum kendime geldim ben."

Hepimiz üstümüzdeki fazlalıkları çıkartıp salona geçtiğimizde çoktan doğum günü tarihimin sınırlarından çıkmıştım ama yine de gece devam ediyordu. Gerçi Büşra, General, Ezgi geceyi kafalarında kapamış gibi görünüyorlardı; her an bir yere kıvrılıp uyuyacak gibiydiler.

"Hayalindeki gibi bir on sekiz partisi miydi?" diye soran Yiğit, salondaki koltukta hemen yanımda oturuyordu. Bir kolunu koltuk boyunca uzatmıştı ve vücudu bana doğru dönüktü.

"Aslında hep bir gece kulübü hayal etmiştim," diyerek onu yanıtladım. "Ama bu da hayalimdeki gibiydi. Parti, kalabalık, dans... Birkaç aya kadar planımda hiç sen yoktun ama senin de olman hayalimi güzelleştirdi tabii ki."

Sağ elini kalbinin üstüne koyarak vurulmuş taklidi yaptı. "Ah, kalbim."

"İyi ki doğdun Umur! İyi ki doğdun Umur!" Bilindik bir marşla içeriye giren Selin, elinde çikolatalı bir yaş pasta tutuyordu ve üzerinde mumları ve maytabı vardı. Pasta istemiştim, hatta bu saatte pastaneler açık olmadığı için üzülmüştüm de ama bunu düşünecekleri hiç aklıma gelmemişti. Şaşkın bir şekilde ayağa kalkıp birbirine yasladığım avuçlarımı dudaklarıma götürdüm, yerimde heyecanla zıpladım.

"Yemin ederim bunu hiç beklemiyordum!"

"Aklını alırız insanın işte böyle."

Video kaydı alan kameraların farkında olarak keyifle güldüm, Selin'in bana uzattığı pastadaki mumları üflemeden önce gözlerimi kapayıp bir dilek tuttum. Buna hiç itibar eden bir insan değildim ama yine de her sene bir dilek tutmaktan geri kalmıyordum.

Yanımdaki insanların varlığıyla ne kadar mutlu hissettiğim göz önünde bulundurulunca ne dilediğimi tahmin etmek hiç de zor değildi...

"Ya çok teşekkür ederim!"

"Valla plan tamamen Selin'indi, " dedi Seray ellerini iki yana açarak. "Hatta annen de işin içinde, bu yüzden kalma fikrine çok zorlamadan izin verdi. Sürpriz yapacağımızı biliyordu."

"Vay vay vay..." Kaşlarımı havaya kaldırdım. "Anneme bak sen."

"Doğum günün kutlu olsun bir tanem." Eliz sarsak bir adımla bana yaklaşıp sıkıca sarıldığında sonu gelmez bir sarılma sırası içerisine düştüğümü fark ettim. Hepsine hızlıca sarıldım, sona kalan Yiğit'in bana yaklaşmasıyla derin bir nefes aldım.

"İyi ki doğdun, Umur Böceği," dediğinde kollarını belime doğru uzatmıştı. Beni kendine doğru çekti, dudaklarını yanağıma bastırdı. "Yeni yaşın sana hep mutluluk getirsin."

"Teşekkür ederim." Çenemi omzuna yasladım ve gözlerimi yumarak ferah kokusunu içime çektim. "İyi ki varsın."

Elleri belimde ve sırtımda güven verici bir yavaşlıkla dolandı. Geri çekildiğimizde gözlerimin çoktan dolduğunu hissetmiştim ama bunun tek sebebi Yiğit değildi. Amaç benim doğum günümü kutlamak değil de yalnızca eğlenmek olsa da, doğum günümün bahane edilerek arkadaşlarımla eğlenceli bir akşam geçirmek çok hoşuma gitmişti. Bir daha bu ortamı bulup bulamayacağım ise asla belli değildi. Sınavdan çıktıktan sonra bir şeyler aklımda dank etmişti: Herkes farklı bir şehirde üniversite kazanabilirdi.

Arkadaşlarımdan uzak kalsam ne yapardım hiç bilmiyordum. Yalnızca dört senemizi birlikte geçirmiş olsak da onlar benim için kısa dört seneden çok daha fazlaydılar. Hep bir araya geldiğimizde birimizin eksikliği bile hemen kendini belli ederdi çünkü hepimiz çok farklı karakterlerde, çoğu zaman çok zıt insanlardık. Bir bir büyünken dengedeydik ve onlardan ayrılma fikri beni gerçekten korkutuyordu.

Yiğit'le ise bu sıkıntıyı düşünmüyordum. Tamam, sarılmayı çok seven ve neredeyse bir temas bağımlısı olabilirdim ama mesafelerin bir önemi yoktu. Farklı şehirlere gitsek dâhi Yiğit'le hiçbir sorun yaşamayacağımızı düşünüyordum. Ki, sevgilimle aynı şehire, aynı üniversiteye gitmek için tercihlerimizi birlikte doldurma salaklığı yapmayacağımı en başından biliyordum. Bir de Eliz'in ablasından şiddetli tavsiyeler, bunu asla ama asla yapmamamız yönündeydi. Bunun benim için bir önemi yoktu, onunla İstanbul'da da kalabilir, aynı üniversite için farklı bir şehre de gidebilirdim ama bu kesinlikle ortak kararımız dahilinde olmazdı. İkimizin de ilgilenmesi gereken kendi hayatlarımız vardı ve şükürler olsun geleceğimizi birbirimize bağlı çizecek kadar kafayı yememiştik.

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırmamın ardından ayaklanan herkesin geri oturmaya başladığını gördüm. Seray ve Ezgi, ellerindeki tabak çatallarla birlikte salona henüz giriyorlardı. Pastayı kesip bölüştürdüğümüz sürenin ardından Yiğit'in hemen yanında oturuyor, bir dizimi sol yanımdaki Eliz'in üzerine doğru kırmış ağırlığımı ona veriyordum.

"Pasta kesemedik diye üzülecektim gerçekten," dediğimde ağzımdaki taze pastayı henüz yemiştim. "Teşekkürler fıstıklar."

"Afiyet olsun yeni yetme."

"Uykunuz geldi mi?" Selin'in hevesli sorusu üzerine salonda, bu soruyu onaylar nitelikte birkaç saniyelik sessizlik oluştu. Büşra pasta yemeye başlayana kadar yarı baygın gibiydi, General ve Ezgi'nin de uykusu gelmiş görünüyordu. "Gelmiş gelmiş," diyerek kendi sorusunu yanıtladıktan sonra bitmiş olduğu pastanın tabağını sehpaya bıraktı. "Hepimiz için bir uyuma planı çıkarttım, şimdi yatakları kurmaya başlıyorum."

Ayağa kalktığında ona dahil olarak ben de ayaklandım ve, "Yardım ediyorum," diyerek peşinden ilerledim. Büşra ve Ezgi de benim gibi yerlerinden kalkığında Selin'in peşinden üst kata çıkıyorduk.

"Sığacak mıyız ya?" diye konuştu Büşra. "Bence Yiğit bizi alıp götürmeli. Doğru düzgün tanımadığın insanları evinde misafir etmen sana yük olacak."

Sözlerinde samimi görünüyordu ama Selin elini geçiştirircesine havada sallayarak kendi odasına girdi. "Yük falan değil, hepimize yetecek kadar yerimiz var. Manitalarınızla uyumak istemiyorsanız onları direkt olarak salona yerleştirmeyi düşünüyordum açıkçası."

Selin'in gözleri üçümüzün de üstünde dolandığında Büşra kıkırdayarak, "Benimki manita sayılmaz," dedi ve aradan sıyrıldı.

"Bana bakma," diyen Ezgi omuz silktiğinde üçünün de gözü bana döndü. "Ne?" Sesim neredeyse bir bağırtı gibi çıkmıştı. "Yiğit yanımda olmadan bir gece bile uyuyamam, en büyük yatak odasını ikimize ayır lütfen şekerim."

Hepsi gülmeye başladı ama Büşra uzun bir ıslık çaldı. "Yiğit de ne şanslı kerata..."

"Aman be sende..." Gözlerimi devirdim ve Selin'in çift kişilik yatağına otururken koluna gelişigüzel vurdum. "Dalga geçiyorum." Bunu hepsinin anladığını biliyordum, bu yüzden fazla üstünde durmadan, "Sen niye Talat'la manita sayılmıyormuşsun?" diye söylendim. "Sizi bir türlü anlayamıyorum."

"İkinci baharımıza adım adım yaklaşıyoruz." Dolaplardan bir sürü çarşaf, pike ve yastık çıkaran Selin, "Daha önceden birlikte miydiniz?" diye sorduğunda, "Aynen," diye yanıtladı. "Lisede birlikteydik ama sonra Talat Bey üniversitede rahat takılmak istediği için benden ayrıldı. Gerçi bunu bana söylemedi de ben Yiğit'in ağzından kerpetenle çekip aldım."

"Üniversitenin ilk senesi dönüp dolaşıp birbirinizi mi buldunuz yine?"

Büşra'nın gözleri Ezgi'ye döndü. "Ankara'dan İstanbul'a geldiğimizde birkaç kere mesajlaşmıştık. İşte yerleştin mi, sorun var mı, bir şey olursa çekinmeden beni ara falan filanlar... Biz sevgililik ilişkisine girmeden önce kankaydık yani, o yüzden sevgililik ilişkimiz bittiğinde bile arkadaşlığımızı istesek de bozamadık. Ama hiç görüşmüyorduk, Yiğitler de İstanbul'a taşınınca mecbur bir araya gelmeye başladık. Yoksa muhtemelen ancak bir yerde karşılaşırsak yüz yüze gelirdik yani."

"Oha be, çok tuhaf."

Ezgi'nin şaşkın yorumuna karşın Selin yüksek bir sesle, "Tuhaf olan başka bir şey daha var," dedi. "Sen ve General."

Ezgi konunun geldiği nokta için gözlerini devirdi ancak dudaklarındaki engellenemez gülümsemeyi hemen yakalamıştım. Zaten kafasının çok iyi olduğunu sanmıyordum, bunun genel ketumluğunu kırmasını umarak, "Aynen," diye destekledim Selin'i. "Sınav bitsin bitsin diye bekliyordunuz, e bitti de ne oldu şimdi?"

"Sevgili gibiyiz işte."

Selin patavatsız bir tavırla, "E siz zaten öpüşüyordunuz," dediğinde odada yalnızca Büşra'nın kıkırtısı duyuldu.

"Siz bunu tam olarak nereden biliyorsunuz ya?"

Kadıköy'e kadar onları takip edip öpüştükleri âna şahit oluşumuz ikimizin de aynı anda aklına gelmiş olmalı ki Selin'le göz göze geldik. "Sen bana söylemiştin ya!" diyerek aşırı hızlı bir tepki verdiğimde Ezgi işaret parmağını salladı.

"Sen nereden biliyorsun Selin?"

"Aşkım aaaa! Öpüşme sesinizi duymuştum işte. Barışma partisi için geldiğimiz gün... Hatta ben sizi izlemeye gelecektim de zar zor tuttular beni." Gözleri bana döndü. "Değil mi Umur?"

"Aynen böyle gerçekleşti bu arada."

Her seferinde bu kozu kullanıp duruyorduk ama her seferinde ikisi de inkar etmiyordu. Yani o barışma partisi için Ezgilerin evine gittiğimiz gün tam olarak bu yaşanmış olmalıydı. Bunun için şükrediyordum yoksa takip işini öğrenmeleri çok korkunç sonuçlar doğurabilirdi. Biz bunu kendi aramızda bile konuşmayı kesmiştik!

"Selin sen de var mı bir şeyler?"

Selin şişirdiği iki kişilik şişme yatağın üstüne çarşafları bırakırken hepimizin nefesine kendine katıyormuşçasına derin bir nefes çekti. "Benim beyaz atlı prens biraz salak çıktı, navigasyon diye bir şey var ama hâlâ beni bulamadı şebek."

Onun masalsı hayallerine alışık olduğumuz için Ezgi'yle bunu çok normal karşıladık ama Büşra gür bir kahkaha attı. "Beyaz atlı prens mi? Aslında senden siyah atlı prens istemeni bekliyordum."

"Yok ya, o tipler hep Eliz'in... Benim bir tipim var o da benimkisi."

"Yani gerçekten beyaz atlı prensini bekliyorsun, bu harika."

"Sen salaksın der gibi söyledin." Selin omuzlarını indirdi. "Büşra ben salak mıyım?"

"Hayır tabii ki de!" Büşra başını aceleyle iki yana salladı. "Ama beyaz atlı prensinin kim olup olmadığını nasıl anlıyorsun?"

"Sarışın, kıvırcık saçlı, basketbolcu, enstrüman çalabilen, nazik, romantik ve aşırı rahat biri işte... Tüm kriterleri karşılayan biriyle daha tanışmadım."

Odada birkaç saniyelik sessizlik oldu ve sonunda Büşra, "Bu kadarını beklemiyordum," diye mırıldandı.

"Sakın beni yargılama, bunu düşünmek hoşuma gidiyor. Eğer birine bir şey hissedersem dalgalı saçlı olmasının ya da voleybolcu olmasının hiçbir önemi kalmaz. Şu an hayatımda kimse yok ve ben olacak kişinin hayalimdeki gibi olmasından hoşlanıyorum."

"Seni yargılamıyorum tabii ki de." Büşra elini havada salladı ve hepimizle göz göze geldi. "İnanın bana üniversiteye başladığınız ilk sene kendinizi balık avında gibi hissedeceksiniz. Herkes bir manita yapma çabası içerisinde birbirine yazıp duruyor olacak. Yani çok insanla tanışacaksınız ve zaten en doğrusu her konuştuğunuz insana hayatınızın aşkı gözüyle bakmamak. Hayatın bize ne getireceğini bilemeyiz."

"İnşallah bana beyaz atlı prensimi getirir."

"İnşallah getirir Selin."

Dört kişilik yatacak yer hazırladıktan sonra ellerimizdeki beşer tane yastık çarşaf ve pikeyle birlikte aşağı kata indik. Eliz ve Seray ortada görünmüyordu, erkekler ise yarı yarıya yayılmış bir şekilde muhabbet ediyorlardı ve uykulu gibiydiler.

"Beyler, kalkın da yataklarınızı hazırlayayım."

"Sen bırak şöyle, biz hazırlarız zahmet etmeyin daha fazla." Yiğit doğrulup yeri gösterdiğinde Selin ısrarcı olarak, "Ay ne zahmeti ya, hallederiz iki dakika," diyince Yiğit ayaklandı. Selin'in elindekileri alıp koltuğun üstüne bıraktı ve, "Yok yok, yaparız yatağımızı da," diye üsteledi.

"Valla hemen yapalım da uyuyalım," dedi General ayaklanıp bir çarşafı eline alarak. "Sanırım kafam biraz kıyak. Uyuduğum andan itibaren beni davul zurnayla bile uyandıramazsınız."

Salondaki üçlü koltuk açılınca iki kişilik bir yatak hâline gelmişti. Talat ve Yiğit hiç sorun etmeden bir tanesinde yatabileceklerini dile getirdiklerinde çarşaf sermelerini beklemeden Selin'in peşinden oturma odasına girdik. Buradaki koltuklar da açılınca rahat rahat yatabileceğimiz yerler hâlini almıştı.

"Ben annemle babamın odasında yatacağım," dedi Selin kılıf geçirdiği yastığı, çarşafı serilmiş koltuğun üstüne bırakarak. "Dört kişi benim odamda yatar, burada da iki kişi."

"Ben burada kalabilirim," diyen Büşra'yı, diğerlerine nazaran en çok tanıyan ben olduğumdan, "Ben de kalırım," diyerek onu oda arkadaşım yapmış oldum. "Bu arada Seray ve Eliz nerede?"

"Mutfağın ışığı yanıyordu ama... oradadırlar herhalde."

Yatak hazırlama serüveni tamamlandığı için oturma odasından çıktım, salonun açık kapısı önünden geçtim ve mutfağa doğru ilerledim. Kapalı kapıyı açıp içeriye girdiğim ilk an, balkon kapısında onları gördüm.

"Lan!" Selin görmesin diye kapıyı aceleyle kapattığımda Seray ve Eliz, ellerindeki sigarayı nereye atacaklarını şaşırmış bir şekilde etraflarında döndüler. Göz göze geldiğimiz an bir rahatlama yaşamış gibilerdi.

"Ne çığırıyorsun göt lalesi?" dedi Seray kaşlarını çatarak. "Yüreğime indi, Selin geldi sandım."

"Gece saati dolmuş olabilir ama ben hâlâ doğum günü prensesiyim, sensin göt lalesi. Sigarayı nereden buldunuz?"

"Talat kankimiz sağ olsun."

İkisi de sonuna geldikleri sigaralarını çektikten sonra Eliz elindekini bana uzattı. "İçecek misin?"

"Yok, şimdi Yiğit'e iyi geceler öpücüğü verebilirim." Omuz silktim ve balkon kapısını arkamdan kapatıp sırtımı kapıya yasladım. "Yatakları kurduk, siz Selin'in odasında yatıyorsunuz."

"Tamamdır. Çok uykum var, direkt uyurum muhtemelen."

Birkaç dakika sonra ellerindekini çoktan bitirmişlerdi. Birlikte içeriye geri döndük, Herkes gelişigüzel bir şekilde kurulmuştu ve ettikleri sohbete rağmen General çoktan uyumuştu.

"Hadi hadi," dedi Selin bir misafirperver edasıyla. "Herkes odalarına, uykunuz gelmiştir. Saat üç oldu."

Kimse Selin'e itiraz etmeden ortaya doğru, "İyi geceler," diye seslenirken kapının yanında duran Yiğit, ben kapıdan çıkmadan önce kolumdan nazikçe tutarak kendine doğru çekti, dudaklarını kulağıma yasladı. "İstersen hemen uyuma çünkü sana bir şey göstermek istiyorum."

Tamam, gecenin bir yarısında Yiğit'ten böyle bir şeyi duymak -özellikle kulağıma fısıldıyorken- tenimi ürpertmiş ve fesat aklımı ölesiye çalışmaya itmişti ama kendime olabildiğince hâkim olmaya çalıştım. Merakla başımı ona çevirdiğimde diğer çoğunluğun aksine gözlerinde yorgunluğu ve uykuyu yakalayamamıştım. Aramızdaki kısa mesafeden, "Ne?" diye fısıldadığımda beni duyduğunu biliyordum.

Fısıldayarak, "Sürpriz," diye karşılık verdi ve ben o an bayılacağımı falan sandım. "Nerede yatıyorsun?"

"Yan odada, Büşra'yla birlikteyim."

"Oh, harika." Kolumu resmen okşayarak bıraktı ve birkaç santim uzaklıktaki dudaklarını yanağıma yaslayarak beni öptü. "Hadi git, herkes bir yatsın, birazdan kapını tıklatırım."

Gözlerimi Yiğit'in yeşil gözlerinden almam ve ayaklarıma yürüme emri verebilmem en az beş saniyeyi buldu. Sonunda yanından ayrılıp kendimi hızlıca oturma odasındaki boş koltuğa attığımda, derin nefesimi henüz veriyordum. "Çüş be," diye mırıldandığımda bir elimi kolumdaki ince tüyler üzerinden geçirdim. "Bir durun siz de."

"Ne oldu?"

Karşılıklı yataklarımızdaki Büşra'nın da orada olduğunu fark etmem ne yazık ki çok geç gerçekleşmişti. Halbuki onu da mutfaktaki kişiler arasında sanıyordum. "Hiç," dediğimde sesimden aslında böyle olmadığı açıkça ortadaydı.

"Uykun var mı?"

"Evet var, senin?"

"Yok, kaçtı."

İçimden tüh be diye geçirsem de bunu dışa vurmadım. Yiğit ne planlıyordu bilmiyordum ama eğer kapımızı tıklatacaksa da Büşra'nın uyuyor olmasını tercih ederdim.

Büşra dediğinde haklıydı, uykusu kaçmıştı ve sohbet ederek benimkini de kaçırdığını sanıyordu. Halbuki dakikalar on beş dakika önce Yiğit muhtemel bir haftalık uykumu çoktan kaçırmıştı bile. Aklıma bir daha onun geldiği sırada kapının nazik bir çift tıkla çalmasıyla Büşra'nın gözleri kapıya döndü.

Büşra rahat bir tavırla, "Gel," dediğinde sesi evdeki herkesin uyuyor olduğunu düşündüğü için kısıktı.

Yiğit kapıyı aralayıp kapı girişinden bize baktığında, "Uyumadın mı sen?" diye söylendi Büşra'ya.

"Aa, uykum yok işte be."

"Aman tamam." Gözleri bana döndü, gülümsedi ve başını hafifçe salladı. "Gel hadi, arabaya kadar gidelim."

"Ay ne bu, gece kaçamağı mı?" Büşra'nın cilveli çıkan sesine karşın Yiğit gözlerini bayarak ona döndü.

"Geliriz birazdan."

Büşra abartılı bir tavırla göz kırptığında nedense utandığımı hissettim. "Aynen canım, kolay gelsin. Arabanın ışıklarını açmayın da kimse sizi görmesin."

"Of Büşra..." Yiğit'in ses tonundaki rahatlığı işitince aslında Büşra'nın ima ettiği hiçbir şeyi düşünmediğini anlamıştım. Yine de Büşra'nın laflarından kaçmak için hızlıca ayaklandım ve Yiğit'in yanından geçerek hole çıktım. "İyi geceler sana," diyen Yiğit, oturma odasının kapısını kapatıp bana döndüğünde parmaklarımı birbirine geçirmiştim.

"Pijamalıyım, üstümü değiştireyim mi hemen?"

"Yok yok, kısa sürer."

"Kısa mı sürer?"

"Birkaç tur atmak istersen başka tabii..."

"Bir de bunun turunu mu atacağız? Yorulurum ki..."

"İstemezsen atmayız."

"Bilemiyorum Yiğit, çok ani oldu bu. Düşünmem gerek, isteyip istemediğimden emin değilim."

Yiğit ağzının içinde güldü, ya yanakları renklenmişti ya da karanlık holde gözlerim bana oyun oynuyordu. Gözlerini benden kaçırarak, "Umur Böceği," dedi kadife kadar yumuşak bir sesle. "Sadece ayakkabılarını giyin bebeğim."

"Ne? Sadece ayakkabılar mı?"

Yiğit ellerini yüzüne götürerek yüzünü hızlı bir şekilde görmemi engelledi ve kısa süre parmaklarını aralayarak benimle göz göze geldi. "Sarhoş musun yoksa aklın çok mu farklı çalışıyor anlayamıyorum."

Cevap aslında oldukça basitti ama bunu fark edeceğimi bilmeme rağmen pembe bir yalan söylemeyi tercih ederek, "Sarhoşum ya sarhoş," dedim aceleyle.

Sohbetin ilerledikçe rezil olma olasılığım arttığından hızlı bir şekilde dış kapıyı açarak topuklu ayakkabılarımı giyindim. Yiğit'i beklemeden asansöre doğru ilerlediğimde hâlâ derin derin soluklanıyordum. Evin dış kapısının kapanma sesi yükseldiğinde Yiğit elindeki ev anahtarıyla birlikte yanıma geldi. Selin'in uyumak için vermiş olduğu askılı bluzun üzerinden beni sarıp ellerini kollarıma yerleştirdiğinde çenesi de saçlarımın arasındaydı.

Birlikte asansöre bindik. Üstümdeki askılı bluz ve altımdaki eşofman, ayaklarımdaki topuklu ayakkabıyla büyük bir tezat oluşturuyordu. Komik görünüyordum ama Yiğit buna takılıyor gibi değildi. Yeşil gözleri aynadaki yansımanın üzerinde benim gözlerime değerken keyifli parıltılara sahipti.

Kısa süre sonra apartmandan çıktığımızda Yiğit bir adım önüme geçerek arabaya doğru ilerlemeye başladı. Kilidi açarken, "Doğum gününün sınırları içerisinde değiliz biliyorum ama hâlâ uyumadığımıza göre günü bitirmiş sayılmayız," diyordu. Arabanın bagaj kısmına geldikten sonra elimi bıraktı ve bagajı açtı. Gözlerimi ondan alıp içeriye çevirdiğim an karşılaştığım görüntü, büyükçe bir hediye paketiydi

"Ya Yiğit!" diye konuşurken sesim neredeyse bir yavru kedi gibi çıktı. Bana bir sürprizi olduğunu söylediğinde bugün doğum günümü kutlamak için buluşmuş olmamıza rağmen aklıma hiç doğum günü hediyesi olabileceği gelmemişti. Bu tamamen benim fesatlığımdan kaynaklanıyor olmalıydı.

"Doğum günün kutlu olsun Umur Böceği. Hadi, aç bakalım beğenecek misin?"

Hediyeye ulaşmadan önce bir kolumu boynuna dolayarak dudaklarımı yanağına bastırdım. Geri çekildiğimde yüzünde, aynı benimki gibi geniş bir gülümseme vardı. "Açalım bakalım," diye heyecanla konuştuğumda koca kutuya doğru uzandım. İlk başta hafif bir şey beklediğimden elime almaya çalıştım ancak bunu başaramayınca paketi bagajın zemininden kaldırmadan paketi açmaya koyuldum. Önce kutunun köşesini gördüm, bir şey ifade etmedi ancak biraz daha çektiğimde bana ne aldığını anlamış olmuştum.

Harry Potter kitap setiydi.

"Ya sen şaka mısın?" Heyecanla yerimde hafifçe zıpladığımda gözlerim aceleyle Yiğit'e döndü. Tepkilerimi merakla izliyordu. "En sevdiğim filmin kitaplarını alman biraz şov değil mi sence de?"

"Herhangi bir tanesinin içini aç bir de..."

Beklenmedik talimatı üzerine hediye paketini tamamen yırttım ve serinin ilk kitabını kutunun içerisinden çekip aldım. Baş parmağımı kitabın sayfalarını hızla karıştırmak için sayfalara yasladım ve hızla elimden geçirdim. Farkına vardığım ilk şey, sayfalar arasındaki renkli çizgilerdi. Kitabın birçok cümlesinin altı çiziliydi.

"Ama bu ekstra romantik!"

"Kendi kitabımda hangi cümleleri çizdiysem tek tek bu kitaplarda da çizdim. Biraz özelleşmiş olur diye düşündüm ama beğenir misin emin olamadım."

Vücudumu tamamen ona çevirerek ona doğru atıldım ve kollarımı boynunda sıkıca birleştirdim. "Çok beğendim Yiğit." Dudaklarımı yanağına yaslayarak onu öptüm. "Şu an kitaptan çok, hangi cümlenin altını çizdiğini merak ediyorum."

"Beğenmene çok sevindim. Artık sınava çalışmak gibi bir bahanen de yok, okursun diye düşünüyorum."

"Tabii ki okuyacağım," diyerek ondan geri çekildim ve gözlerimi kısarak yeşil gözlerine baktım. "Benimle birlikte okur musun?"

"Soruyor musun bir de?" Gözlerini devirdi. "Tabii ki okurum! Kendine sınav sonrası hediyesi olarak kocaman bir kitap alışverişi yapmış kişiye mi soruyorsun bunu?"

"Ders kitaplarını attık, sırada kitapbudy olmak var."

Ona gülümsediğimde bana gülümseyerek karşılık verdi. Bir elini yanağıma yaslayıp baş parmağıyla yanağımı okşadı. Yüzünü eğip dudaklarını dudaklarıma değdirdiğinde oldukça sakin ve bir o kadar farklı hissediyordum. Gecenin bir yarısında, yan sokaktan bile yükselecek herhangi bir araç sesi yokken sokağın dinginliğinde bana değen dudakları hayat veriyor gibiydi. Saniyeler sonra geri çekildiği an boşluğunu açıkça hissettim. Derin bir nefes aldım.

"Tekrardan iyi ki doğmuşsun Umur Böceği."

Başımı göğsüne yasladım. "Teşekkür ederim."

Bir süre sarılarak durduğumuzda Yiğit tüm sessizliği tedirgin bir şekilde, "Bu arada," diyerek bozdu. "Talat'a güvenim eksi bir milyondur, şu an Büşra'nın yanına gitmiş ve uyuma alanını işgal etmiş olabilir."

Kaşlarımı havaya kaldırarak, "Harbi mi?" diye sordum. "Açıkçası uykum gelmeye başladı, olmadı yanına kıvrılırım artık."

Duraksadı ve bir anda dudaklarının kenarı yuları kıvrıldı. "Ciddi misin?"

"Evet, zaten beş saniyede falan uyurum."

"Ben yanındayken beş saniyede uyuyamazsın bu arada."

"Tövbeler olsun Yiğit, ne diyorsun?"

"Sende bugün bir şeyler var," derken kaşlarını hafifçe çatmıştı ama gülmemek için zor duruyor gibiydi. "Heyecandan uyuyamazsın diyecektim ama aklın hep başka yerlerde."

"Yoo," Başımı aceleyle iki yana salladım ve ardından sanki yerimde duramıyormuş gibi ağırlığımı onun üstüne verdim. "Sarhoşum işte aaa!"

Tekrar yukarıya çıktığımızda Yiğit'in tahmin ettiği gibi Talat Büşra'nın yanındaydı ama geldiğimizi görünce odayı rahat bırakarak uyumamız gerektiğini söyledi. Bu sayede Yiğit'le yan yana kıvrılıp uyuma planımız çöp olmuştu ama bu, şükürler olsun ki onun haklılığını görmemizi engellemişti. Çünkü yalnızca uyumaya karar versek bile yanında yatıyorken beş saniyede uyumayı başaramazdım.

Beğendiniz mi bölümü?

Bu hafta sonu üniversite sınavı var ve bir önceki bölümlerde kızlar başarı zinciri oluşturduğunda aynısını sizinle yapmaya söz vermiştim. Sınava girecekler şu son günlerde bölümü okumayı tercih eder mi bilmiyorum ama dönüp baksalar bile bilsinler ki başarı zinciri başlatıyoruz.

başarılar. ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

2.5M 81.3K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
902K 30.1K 56
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
797K 41.8K 55
~TAMAMLANDI~ Siz; Mevzu derin konu gözlerin harelerine hapsettin sözlerin yakar durur beni duyamadım birileri buna aşkımı dedi*. Siz; İki deli bir ar...
1.6M 54.3K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...