PSİKOZLAR 2

By psikozlukdizboyu4

16.9K 1K 1.5K

İntikamların ardından birbirlerini toplayan, eksik parçalarını birleştiren Psikozlar'ı şimdi büyük bir macera... More

●FRAGMAN●
●KARAKTERLER●
1.Bölüm ●SIRDAŞ●
2.Bölüm ●SÜRPRİZ●
3.Bölüm ●BİR ŞANS DAHA●
4.Bölüm ●ASAT●
5.Bölüm ●DENİZ KIZI●
6. Bölüm ●KANATLARINI YAK●
8.Bölüm ●ALEVLER●
9.Bölüm ●OKYANUS●
10.Bölüm ●ÇAĞLESYA●
11.Bölüm ●KUMBAR●
12.Bölüm ●TATİL●
13.Bölüm ●BARAS●
14.Bölüm ~GEÇMİŞ~
HERKESE SELAM!!

7.Bölüm ●ÇOCUK CAN●

983 66 55
By psikozlukdizboyu4


Kumsal'dan...

"Kumsal kalk! Kalk hadi, kalk! Ölüm kalım meselesi! Yengem çok kötü! Sanırım kardeşine bir şey oldu." diyen Bulut'un beni sarsmasıyla ve en son dediklerinin kulağımda çınlamasıyla yerimden zıplamıştım. "Ne oluyor ya? Anneme ne oldu? Bulut annem iyi mi?'" dediğimde korkudan ne yapacağımı şaşırmıştım. Bulut bana ne olduğunu anlatmak yerine bana aval aval bakıyordu. Onu sarsıp "Bir şey söylesene, nerede şimdi annem?" dediğimde Bulut kendine gelip "Ayağı takıldı yere düştü, aşağıda sancı çekiyor. Koş Kumsal!" odadan koşarak çıkmıştı. Bir yanda Bulut'un neden bıyık altı güldüğünü ve rahatlığını çözmeye çalışıyordum diğer yanda annemi merak ediyordum. Bu düşüncelerimin hepsini bir kenara atıp ben de peşinden koştum. Merdivenlerden iner inmez salona yöneldim. O yönden sesler geliyordu ve hiç acı çeken biri gibi değildi.

Salona girdiğimde gördüğüm tabloya biraz şaşırmıştım, biraz da panikten dolayı nefes nefese bir haldeydim. Derin bir nefes alıp yutkundum. Salonun ortasına doğru iyice ilerlediğimde asıl olayı çözmüştüm. Gözlerim kocaman olmuştu. Annem koltuğun üstünde oturuyordu ve yanında da babam vardı. Bulut da tepesinde dikilmişti. Babamın eli annemin karnındaydı ve annemin karnındaki minik bebeğin tekmelerini hissediyordu. Her hissedişinde daha çok hoşuna gidiyordu ve yüzündeki gülümseme artıyordu. Bulut'a baktığımda bana sırıtıyordu, yalan söylemişti ama şu anda ona kızabilecek durumda değildim. Anne ve babamın mutluluğu beni de mutlu etmişti. Onları böyle görmeyi seviyordum. Güzel bir tabloydu. Bu tablonun hep devam etmesini istiyordum ve kimsenin bozmamasını istiyordum.

Annem kafasını kaldırıp bana baktı. "Yanımıza gelsene. Bak kardeşin artık burada olduğunu bize hissettiriyor." demişti. Mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Kafamı sallayıp yanına geldim. Yere oturup elimi annemin karnına götürdüm. Annem o sırada elimin üstünü tutup yönlendirmişti. Elim karnına değdiğinde tekme atmasını hissedebiliyordum. Sanki içeriden bir an önce çıkmak ister gibi bir hali vardı. Sürekli hareket halindeydi. Şu an olan her şey çok değişik geliyordu. İlk defa böyle bir duyguyu tatmış olmanın şaşkınlığı ve heyecanı vardı üzerimde.

Bebeğin hareketleri yavaşlayınca Bulut "Mutlu aile tablonuzu bozmak istemem ama ben çok acıktım. Hazır masa da hazırken kahvaltımızı mı yapsak?" diyerek gülümsüyordu. Annem onun bu dediğine gülüp "Evet, hadi kalkalım minik bebeğimiz de acıkmış olmalı artık." diyerek yerinden kalkmıştı.

Masaya geçtiğimizde Bulut'un yanına gidip "Bir daha böyle bir şaka yaparsan senin o saçlarını yolarım çocuk." diyerek kızmaya başlamıştım. "Ayıp ediyorsun kuzen. İnsan kuzenine nasıl bunu der ya? Hem söylemeseydim kalkacağın yoktu. Bu anı kaçırma diyeydi her şey. Hep ben suçlu olayım zaten." diyerek zeytinyağı gibi üste çıkıyordu. Gözlerimi kısıp ona baktım "Saçlarını yolarım. Acımam!" dediğimde gözleri büyürken masanın üstündeki tabaktan aldığı salatalığı ağzıma tıktı. Salatalığı yemeğe başladığımda kahvaltımı etmeye de karar vermiştim.

Hep birlikte kahvaltı yapıyorduk ve ben bu tabloda ablamı da isterdim. Keşke o da burada olsaydı da tamamlansaydık. Umarım en kısa zamanda o da gelirdi ve bizim mutluluğumuza dahil olurdu. Onu mutlu görmek çok isterdim doğrusu, pek mutlu ayrılamamıştık birbirimizden...

Çok fazla yediğimi fark ederek arkama yaslanmıştım. Artık kalkıp hazırlanmam lazımdı yoksa okula geç kalacaktım. Sınavı da unutmamak lazımdı. Sıkkınlıkla yerimden kalkıp "Size afiyet olsun, ben hazırlanayım yoksa okula geç kalacağım." dediğimde babam "Okuldan önce bir yere mi gideceksin?" demişti. Bu soruyu niye sorduğunu anlayamamıştım. "Hayır. Neden ki?" diye sorduğumda "Daha saat çok erken. O yüzden sordum." dediğinde duvarda asılı saate bakmıştım. Saat yediyi kırk geçiyordu. Saati görmemle Bulut'a doğru kaşlarım çatık bir şekilde bakmam bir olmuştu. "Bir gün çok pis elimde kalacaksın. Kimse alamayacak." dediğimde Bulut karşılık olarak "Vay be! Şimdi böyle mi olduk? Amca kızının bana olan tehditlerini görüyor musun?" diyerek babama sığınmıştı. Babam "Ne yaparsa hakkıdır." diyerek bana bakıp gülümsemişti. Babama gülümsedikten sonra Bulut'a dönüp sırıttım. "Babama güvenme Bulut'cum." diyerek masadan kalktım.

Merdivenlerden yukarı çıkarken Bulut'un "Bu evde benim can güvenliğim yok." dediğini duymuştum. Bu dediğine gülüp odama doğru yol aldım. Odaya girdiğimde hemen okul kıyafetlerimi çıkartıp giymiştim. Akşam ders çalışırken yorgunluktan uyuya kaldığım için yatağımda ve masamda kitap ve defterlerim vardı. Onları toplayıp bana lazım olanları çantama koymuştum. Daha zamanım olduğu için saçlarımı düzleştirip makyaj yapmak geçmişti içimden. Okula geç kaldığım için sabahları bir şey yapamıyordum bu sıralar. Bu gün içimden geldiği gibi hazırlanmak istemiştim.

Bu gününün güzel geçmesini istiyordum. Sabah uyanma şeklim pek güzel olmasa da hava çok güzeldi ve enerji veriyordu. Makyajımı yapmak için masaya oturduğumda fondöten sürmekle sürmemek arasında kalmıştım. Alışmıştım yüzüme bir şey sürmeden dışarıya çıkmaya. Şimdi de içimden gelmiyordu. Sanırım gözüme yoğunlaşacaktım. Yüzüme krem sürüp kirpik diplerime siyah far sürmeye başladım. Kirpiklerime maskara sürüp yanaklarıma biraz pembelik kattım. Daha genç ve taze bir hava katıyordu. Dudaklarıma kendi dudak rengimin bir tık koyusunu sürmüştüm. Fazla belli olmuyordu sadece renk katmıştım. Saçlarımı arkaya doğru savurup kendime baktım. Kendimi çok iyi hissediyordum doğrusu. Makyaj yapmak iyi hissettiriyordu, kendim için bir şeyler yapmak her zaman hoşuma gidiyordu.

Makyajımı bitirdikten sonra masamdan kalkıp çantamı almıştım. Odada işim bittiğinde aşağıya, annemlerin yanına indim. Masa toparlanmıştı ve babam da işe gitmişti. Bulut telefonuyla ilgileniyordu. Annem de mutfakta yine bir şeylere bulaşıyordu. Onlara hiç bulaşmadan "Anne ben çıktım. Görüşürüz." dediğim gibi kapıya doğru yöneldim.

Kapıyı açtığımda annem de arkamdan sesleniyordu. "Daha erken, biraz daha otursaydın." diyerek arkamdan gelmişti. Ben ise kapıdaki kişiyi bir anda görmenin şokuyla duraksamıştım. Sadece bakmakla yetinirken kapıdaki karşıma geçmiş bana gülümsüyordu. Elinde de bir buket çiçek vardı. Elindeki çiçeklerle çok tatlı görünüyordu. Arkadan gelen annemin sesiyle düşüncelerimden ayrılmıştım. "Aa! Barış oğlum, iyi ki geldin, seni çok özlemişim." diyerek gülümsedi. Ben annemin Barış'a olan bu yakınlığını hala çözememiştim doğrusu. Benden daha çok seviyordu resmen. Barış "Ben de sizi çok özledim Aylin teyzem. Sizi görmek için gelmiştim, hem de Kumsal'la okula beraber gideriz diye düşündüm ama bu gün erken uyanmış." dedi sırıtarak ve elindeki buketi anneme uzatıp "Bu sizin için." dedi. Annem "Çok teşekkürler, çok zarifsin." dedi gülümseyerek. "Rica ederim sizin kadar güzel olmasalar da." dediğinde annem daha çok mutlu olmuştu. "Neyse, siz okula gidin. Ben sizi tutmayayım." dediğinde ağzım açık konuşulanları dinliyordum. Az önce 'Daha erken, otur.' diyen annem şimdi 'Sizi tutmayayım.' diyordu. İçimden 'Pes yani!' derken dışımdan bu ortamdan kurtulmak istercesine "O zaman görüşürüz öpüyorum kocaman." diyerek kendimi kapının dışına attım. Barış'ın kolundan tutup sürükleyip evden uzaklaştırdım.

Yolda yürürken Barış'ın sürekli bana baktığını fark ediyordum. Sonunda dayanamayıp "Niye bakıyorsun? " dedim. "Hiç." demişti. Ardından devam etmişti "Bu gün erken uyanmışsınız küçük hanım." dedi. "Evet, daha doğrusu uyandırıldım. Bulut sağ olsun." dedim. Barış "O her istediğinde odana girip çıkabiliyor mu?" demişti kaşları hafif çatık bir şekilde. "Evet, kuzenim sonuçta." dedim ne olduğunu anlamaya çalışırken. "Anladım. ama yani sonuç olarak o bir erkek. Odana sürekli girip çıkması..." deyip susmuştu. Bu dediğini duyunca gülmüştüm. "Sen ciddi misin Barış? O gün çok güzel anlaşmıştınız şimdi ne oldu da Bulut'u kıskanıyorsun?" dedim gülümseyerek. Barış ensesini kaşıyıp "Ne kıskanması canım. Sadece düşüncemi söyledim. Hem seni kıskanmayacağım da kimi kıskanacağım?" dedi. Bu söylediği çok hoşuma gitmişti. Tebessüm ettim ve fazla yumuşamadan "Madem düşüncelerini söyledin. Bu düşüncene göre kızların odasına erkeklerin girmemesi gerekiyor. Peki ya senin benim odama istediğin gibi girip odamda benimle uyuduğun günü sorgulayalım mı?" dedim gülerek. Ne söyleyeceğini çok merak ediyordum doğrusu. O gün aklıma gelince gülümsemem daha da büyümüştü. "Olur sorgulayalım." dedi gülümseyerek ve devam etti. "Sanırım sebebi senin hayatımın merkezinde bir yer etmiş olman. Huzurum ve sevdiğim kadın olman." dedi elimi tutarak. Elimi tuttuğunda göz göze gelmiştik. Bu söylediği çok güzeldi. Aklıma bu olayların öncesindeki yaşantımız gelmişti. Beraber olmasak da mutluyduk. Birbirimize çok geç kavuşsak da bazı şeylerin gerçekten geride kalması gerekiyordu sanırım. Bu güvensizliğim belki de bu sefer Barış'la iyileşebilirdi. Sevdiğim adamla her şeyin üstesinden gelebilirdim belki. Her şey bizde bitiyordu. Her şey zamanla olacaktı...

Dalıp gitmiştim. O sırada Barış "Kumsal?" demişti. Dikkatimi toplayıp ona yöneldim. "Efendim?" dediğimde Barış elini yanağıma götürüp "Ben birbirimize bir söz vermemizi istiyorum. Ne olursa olsun bir olay yaşandığında birbirimize sorup olayın aslını öğrenmeden yargılamayacağız. Söz mü?" dediğinde bu dediği hoşuma gitmişti. Eğer sözümüzde durabilirsek çok güzel bir ilişkimiz olabilirdi. Aklıma gelen şeyle Barış'a dönüp "Buna emin misin? Sen bu söze pek uymayabilirsin." dedim ciddi bir şekilde. "Uymaya çalışacağım. Kişiliğimi biliyorsun ve sen de bu kişiyi sevdin. O yüzden bu aşık adamın kıskançlıktan birilerini dövmesini mazur görebilirsin." dediğinde gülümsemiştim. O da güldüğünde şuan gerçekten mutlu olduğumu hissetmiştim. "Belki biraz alttan alabilirim." diyerek güldüm. Barış da o sırada yanağımdan öpmüştü. Ona gülümsedikten sonra iç çekmiştim. Barış'a şans verdikten sonra ilk defa aramızdaki soğukluğun gittiğini düşündüm. Bu gün birbirimizi dinleyerek başkalarının düşüncelerini önemsemeden ilerleyecektik sanırım. Doğrusu bu durum gittikçe hoşuma gidiyordu. Neredeyse okula yaklaşmıştık. Yol boyu hiç elimi bırakmamıştı. Ben de onun elini hiç bırakmamıştım.

Sınıfa girdiğimizde çoğu kişi gelmişti. Kızlar ortalıkta gözükmüyordu. Onların gelmelerine daha vardı. Onları beklerken biraz tekrar yaparım diye düşünüyordum. Sırama geçip oturduğumda Barış da yanıma gelmişti. Ona bakıp "Ne oldu?" dediğimde. "Hiç bir şey. Buraya oturmak istemiş olamaz mıyım? Hem belki ders çalıştırırsın." diyerek gülümsedi. "Anlaşıldı ne istediğin. Çıkar defter, kalem. Madem çalışmak istiyorsun kaytarmak yok. Sıkı çalışma var. Önce Edebiyat." dedim. Barış asker selamı vererek "Emredersiniz komutanım." demişti. Bu yaptığına gülümseyip edebiyat notlarımı çıkarmıştım. Ona bilmesi gerekenleri maddeler halinde verip yazmasını istemiştim.

"Allah'ım sen beni neyle sınıyorsun ya rabbim? Barış bu yaptığımız 10. tekrar! 10. tekrardan sonra bir insan nasıl bir soru bilir ya? Bu nasıl bir beyin? Ya da gerçekten beyin var mı? Kullanmaya kullanmaya paslandı mı ne oldu?" dedim isyan ederek. Kaç defa tekrarladığım halde anlamamıştı. "Aa! Sen de abarttın ama konu zorsa ben ne yapayım?" dedi. "Konu zor olabilir ama 10. tekrardan sonra artık adın soyadın gibi bilirsin ya." dedim isyan ederek. Elimi başıma götürüp 'of'lamıştım. "Ümitsiz vaka." dediğim sırada kafamı kaldırıp öğretmenler masasına bakmıştım. Kızlar ve Piçizler gelmişti. Kızlar ve Piçizler'in bizi izleyip güldüklerini fark ettim. Ne ara gelmişlerdi? Çantaları sıralarının üstündeydi ve öğretmenler masasının orada dikilmiş bizi izliyorlardı. Ne zamandan beri buradalardı acaba?

"Siz ne zaman geldiniz?" dediğimde Alesya "Sanırım 5. tekrarı yaptığınız sırada." dedi gülerek. Çağan "Barış'ın beyni yokmuş onu anladım." dediğinde hepimiz gülmüştük. Barış da Çağan'a silgi fırlatmıştı. Çağan kafasına silgi yediğinde dil çıkartıp sırasına oturdu. Onların bu haline gülmeye başladığımızda herkes kendi yerine geçmişti. Tabii Barış yine benim yanımdaydı. Doğukan'la Ece, Çağan'la Alesya, Ateş'le Asu oturuyordu ama sanırım Barlas Asena'nın yanına oturmaya çekiniyor gibiydi. Öğretmenler masasının orada duruyordu hala. Son olaydan sonra Barlas Asena'yla konuşmamıştı sanırım. Onların bu hali hem sinir bozucu hem de üzücüydü. Bir gün ikisini bir odaya kapatıp birbirleriyle konuşmadan odadan çıkarmamayı düşünüyordum arada. Aralarındaki bu şey neyse halletmeleri gerekiyordu. Gereksiz yere kalp kırıp duruyorlardı. Gururlarını bir kenara atsalar her şey daha güzel olabilirdi. Asena'nın da artık mutlu olmasını istiyordum.

Öğle arasında kızlarla bahçede oturup edebiyat sınavını konuşmaya başlamıştık. Asu "Bence çok zor değildi ya. Ama kolay olduğu da söylenemezdi." dediğinde Alesya "Kesinlikle kolay değildi. Bilgi gerektiriyordu. Çalışmayanların hali zor. Sallasalar da tutması pek mümkün değil o soruları." dedi. Asena "Doğru valla. Neyse biz atlattık düşük alacağımızı düşünmüyorum." dedi ona katılarak "Evet ya biz hallettik bunu. Ama Piçizler'i düşünüyorum. Bizim anlattıklarımızla ne kadar yapabildiler emin değilim. Barış düşük alır mı acaba?" dediğimde kızların bana olan bakışlarına karşı sırıtmıştım. Asu "Vayy! Kumsal Hanım bakıyorum da Barış'ı düşünmeler başlamış. Ne yaptınız sabah anlat bakalım. Ateş söyledi Barış'ın seni almaya geleceğini." dedi sırıtarak. Alesya hemen atlayıp "Ne oldu bir şey yaptınız mı? Yoksa direkt okula mı geldiniz?" dediğinde konuşmaya başlamıştım. "Bir şey olmadı. Elinde bir buket çiçekle geldi. Anneme verdi. Sonra da beraber okula geldik. Yolda da biraz konuştuk." dediğimde Asena "Barış kaleyi içten fethetmeyi düşünüyor sanırım." diyerek sırıttı. "Valla annem Barış'ı benden daha çok seviyor. Uğraşmasına gerek bile yok." dedim gülerek. Hepimiz gülmüştük bu dediğime.

Alesya "Kızlar benim de size güzel bir haberim var." dediğinde ona baktım. Gözlerindeki parıltıyı görebiliyordum ve bu parıltı tüm gün boyunca vardı. Merakla "Ne haberi?" dedim. Asu "Ben anlamıştım sende bir şeyler olduğunu. Sabahtan beri at gibi sırıtıp duruyorsun. Anlat bakalım sende neler var?" dedi Alesya'ya bakarak. "Dün Çağan geldi ya beni dönerciye götürdü. Orada biraz konuştuk ve birbirimize şans verdik." dedi heyecanla. Onun heyecanlılığıyla ve mutluluğuyla biz de mutlu olmuştuk. "Cidden mi? Sonunda! Sizin adınıza sevindim." dedim gülümseyerek. Ece ''Çok sevindim. Umarım bu işin sonu güzel olur senin için.'' dedi. "Ben de sevindim. Kesinlikle güzel bir ilişkiniz olacak." dedi Asu göz kırpıp. Alesya "İnşallah kızlar." dedi gülümseyerek. Asena'ya baktığımda gülümseyerek bizi izliyordu. Bu halimiz onun hoşuna gidiyordu. Birimiz gülümsese, mutlu olsa hepimiz gülüyorduk ve mutlu oluyorduk. Gerçek arkadaşlık demek ki buydu!

"O seksi pijamalarla Çağan'ı daha çok etkilemişsindir." dedi Asena dalga geçerek. Ece ''Ne pijaması?'' dedi gülerek. Alesya ''Maalesef Çağan beni zorla götürdüğü için üstümde pijamalar vardı.'' dedi. Ece ''Tam Çağan'lık hareket.'' dedi gülerek. Alesya'nın dünkü hali aklıma gelince güldüm. Çok şirin duruyordu. "Of! Hatırlatma utanıyorum." dedi Alesya eliyle yüzünü kapatıp. Onun bu haline hepimiz kahkaha atmıştık. "Asu senin Ateş ile nasıl gidiyor? Aramızda Ece ve Doğukan'dan sonra sevgilisi olan sensin." dedim sırıtarak. "Aynı şekilde. Mutlu ve huzurlu. Ara sıra kavga ediyoruz ama çok hoşuma gidiyor kavga etmemiz." dediğinde göz devirdim. "Bu kız salak." dediğinde Alesya ona katılmıştım. "Harbi salaksın." dedim. "Ben Asu'ya katılıyorum. Bir ilişkide kavga olmazsa o ilişki sıkıcıdır. O ilişkide tartışılacak, kafa kafaya verilip kavga edilecek ve aksiyon yaşanılacak. İşte o zaman ben o ilişkiye ilişki derim." dedi Asena. "Acayip fantezilerin var kanka! Sevgiliyle kafa kafaya verip kavga etmek nedir?" dedi Alesya şaşkınlıkla. "Asena anlattığın kişiyle ancak askerlik arkadaşı olursun." dediğimde Asena omuz silkti. "Biz sadece biraz tartışıyoruz. Asena'nın hayalindeki gibi değiliz." dedi Asu. Ece ''Bazen bizde Doğukan'la tartışıyoruz ama abartmanın sonu iyi yerlere varmıyor.'' dedi. Asu ''Evet az ve öz iyidir.'' dedi gülerek.

"Asena sen nasılsın?" dedi Alesya. "İyi." deyip kestirip atacakken Asena araya girdim. "İyi deyip kestirip atamazsın Asena! Senin arkadaşların olduğumuz için şu duygusuz ve bir şey belli etmeyen yüzden bile ne olup bittiğini anlıyoruz. Barlas'a hala sinirli misin?" dedim. Asena derin nefes alıp verdi ve yerinden doğruldu. "Ona sinirliyim. Her şey için!" dedi. "Asena eskileri arkada bırakalım diyen sensin ama en çok sen bırakamıyorsun." dedi Alesya. "Ben sizin için dedim bunları. Barış'ın, Ateş'in ve Çağan'ın yaptıklarını sizin için görmezden gelip onlara normal davranacağım ama Barlas'a normal davranamam. O bunu hak etmiyor. Daha ne istediğini bilmiyor." dedi sinirli bir şekilde. "Ne yapacaksın peki?" dedi Asu. "Onu unutacağım." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. "Asena Barlas'ın seni sevme şansı var. Belki sevdiği kız sensindir." dedim. "Bak Kumsal, bir insan seni üzerse hep üzer. Barlas iki üç gün iyi davranır sonra eski haline döner. Dengesiz bir çocuk." dedi. "Sen de ondan daha dengesizsin." dedi Asu. "Beni öpüyor, sarılıyor, benimle uyuyor ama hepsi 'OYUN!'. Eğer Barlas bana en başından beri oyun demeseydi şuan bu durumda olmazdık. Sevgilisi varken bile benim yanımda yatıyor. Benimle sevgili olduktan sonra başka kızlara bakmayacağı ne malum?" dediğinde ona hak verdim. Barlas Asena'nın canını çok yakmıştı. Asena'nın ilklerini almıştı ve hepsine oyun demişti. Kendimi Asena'nın yerine koyduğumda ürpermiştim. İlk öpücüğümü Barış almıştı ve öptükten sonra oyun deseydi dünya başıma yıkılırdı. Çok çabuk toparlanamazdım. Düşününce bile kötü olmuştum. Asena'nın durumunu bile düşünmek istemiyordum. "Hepimiz kötü şeyler yaşadık ama siz sevdiklerinizin yanında olmak için geçmişinizi arkanızda bıraktınız. Ben sizin yerinize intikam alacağım. İntikam alacağım kişi de sadece Barlas! İlişkinizi zor duruma düşürecek bir şey yapmayacağım." dedi Asena. "Her konuda yanında oluruz Asena. Ne kadar sevsek bile arkadaşlık her şeyden önce gelir." dedi Alesya güven verir ses tonuyla. "Git Ateş'in yüzünü dağıt desen yaparım. Kısaca her zaman yanındayım, yanınızdayım. Elim ensenizde lan!" dediğinde Asu hepimiz gülmüştük. "Ben de yanındayım ama belki intikam yerine Barlas'ın yanında olsan daha mutlu olabilirsin." dedim. "Bilmiyorum, bakacağım." dedi Asena düşünceli bir şekilde.

Zil çaldığında sıkıntıyla nefes verdim. "Tarih sınavına hazır mısınız?" diyen Asu'ya "Camdan atlamak istiyorum." diyerek cevap verdim. "Arkandan geliyorum kanka." dediğinde Alesya hepimiz güldük.

Asena "Tarih sınavı aşırı kolaydı. Hoca bir de test yapmış. Çalışmadan bile yüksek alırdım." diyerek güldü. Alesya Asena'nın kafasına vurup "Sanki düzgün çalışıyorsun. Daha okula çanta getirmiyor." dediğinde hepimiz gülmüştük. Piçizler'i yanımızdan kovmuştuk. Herkes eski yerine geçmişti. Ateş Asu'nun yanından ayrılmasını istemese de en sonunda ayrılmışlardı. Bu dersimiz boş olduğu için mutfak hocamız olan Erkan hoca derse girmişti. Yarın ki mutfak dersi için planlamaları yapacaktık.

Erkan hoca sınıfa girdiğinde hepimiz ayaklandık. "Oturun çocuklar. Yoklama almadan önce yarın için konuşalım istiyorum." dediğinde masasına eşyalarını koymuştu. Asena "Acaba yarın ne yapacağız?" diye merakla bekliyordu. Erkan hoca "Yarın ki derste size kokteyl ve alkollerle ilgili bir şeyler anlatmak istiyorum. Alkolün yemeklerde kullanımıyla ilgili de uygulama yapacağız. Ama bu işte işin daha içinden birisini aradığımız için size belki yarın ayrıntılı anlatamayabiliriz. Şuan Arife hocanız birisini bulmaya çalışıyor. Eğer bulursa derste kokteyl içecekleri yapacağız ve az önce dediğim gibi alkollü içecekleri yemeklerde kullanacağız." dediğinde bütün sınıf sevinmişti. Alesya "Ya inşallah birisini bulabilirler. Eğer bulabilirlerse çok güzel olur." dedi. Asu "Aslında bulmak çok zor olmamalı ya. Bir sürü tanıdıkları olmaları lazım bu açıdan." dediğinde "Bence de, bilmiyorum artık yarın ne olacak göreceğiz." demiştim. O an aklıma birisi gelmişti. Kızlarla birlikte olduğum gün sosyal medya hesabında dolaşırken bir çok ülkede barmenlik yaptığını görmüştüm. Baya kapsamlı yapıyordu bu işi. 'Bence olabilir ya, niye olmasın?' diyerek düşünüyordum. Fazla oyalanmadan el kaldırıp söylemem gerekiyordu.

Hemen elimi kaldırıp "Hocam!" diye seslendim. Sesim biraz yüksek çıkmıştı. O anın heyecanıyla. Erkan hoca "Efendim Kumsal?" dedi bana söz hakkı vererek. "Hocam benim tanıdığım birisi var. Bu konuda çok iyidir kendisi. Bir sürü ülkede barmenlik yaptı ve çoğu ülkeye ait içecekleri de biliyor." dediğimde Erkan hoca önce biraz düşünmüştü. Sonra da "Aslında olabilir. Hem bu sizin için daha iyi olur. Geleceğinden emin olmam lazım Kumsal?" diye sorduğunda "Elbette hocam. Kesinlikle gelecektir." demiştim gülümseyerek. "Tamam o zaman bana gün içerisinde arkadaşının numarasını at. Sizin için planlama yapalım. Hem tanımış da olurum." dediğinde kafamı aşağı yukarı sallayıp onaylamıştım. Yerime oturduğumda. Asu "Aklında olan kişi tahmin ettiğim kişi mi acaba?" diyerek sırıttı. Asena "Aklınızdaki kişi kim?" diye sorduğunda "Tabii ki de Can." dedim sırıtarak. Alesya "Yarın yine kavga var o zaman." demişti gülerek. Barış'tan bahsetmişti bu dediğinde. Onun bu dediğine gülüp Barış'a dönmüştüm. Bana bakıyordu. Okuldan sonra ufak bir sorgulama vardı sanırım diye düşünüyordum. Bakalım verdiğimiz sözde durabilecek mi? "Ben kavga olacağını düşünmüyorum. Eminim Barış da etmeyecektir." dediğimde Asu "Çok emin konuşuyorsun. Kesin bir şey oldu? Ne konuştunuz kendi aranızda?" dediğinde "Sadece söz verdi bana olayı öğrenmeden yargılamayacağına dair. İkimiz birbirimize böyle bir söz verdik. Yarın da ne olacağını göreceğiz." dedim gülerek. Asena "Yarın ne olacağını çok merak ediyorum." demişti. O sırada Erkan hoca da yoklama almaya başlamıştı. Hepimiz susup yoklamayı dinlemiştik.

Çıkış zili çaldığında Barış yanıma gelip "Beraber olalım mı bugün? Vakit geçirmiş oluruz." dedi. Kızlarla belki bir şeyler yaparız diye konuşmuştuk bu yüzden emin olamıyordum. "Bilmiyorum ki. Kızlarla bir şeyler yaparız demiştik." dediğimde kızlara dönüp sorun olur mu bakışlarımı atmıştım. Asena "Ya yürü git." demişti Alesya ve Asu bu duruma gülüp "Git hadi, vakit geçirirsiniz." demişlerdi. Onlara sırıtıp Barış'a döndüm. "Ee, madem beni kovdular. Olur." dedim gülümseyerek. Barış gülümseyip "Görüşürüz kızlar." demişti ve beraber sınıftan çıkmıştık. Arkamı dönüp kızlara el salladım ve önüme dönüp yürümeye başladım.

Barış bizi yönlendiriyordu. Ben sokaklara pek dikkat etmemiştim. Bir sokağa girdiğimizde bana çok tanıdık geldiğini hatırladım. O sırada Barış da elimi tutmuştu. Elimi tuttuğunda ona bakmıştım. Bir anda her şey gözümde canlandı sanki. Okuldan çıkıp koşmam, bu sokağa girmem, Barış'ın peşimden gelmesi... Hep iyiliğimi istemişti. Ben ise onun beni üzmeye çalıştığını düşünmüştüm. Bora'nın gerçek yüzünü görmemi sağlayıp üzmeye çalıştığını sanmıştım. Hiç dile getirmesem de arada böyle düşünüyordum. O olayın üstünden uzun zaman geçmişti ama hatırlamak sanırım bana bazı şeyleri gösterdi. Ben bazı şeyleri hiç fark edememişim. Belki de fark etmek istememiştim. O zamanlar birbirimizin kötülüğünü istediğimizi düşündüğümüz için olmuştu her şey. Olanlar olduktan sonra geriye dönülmüyordu, dönülemiyordu maalesef.

Gözlerimi yere dikmiştim. Hala yürüyorduk. Barış'ın yanıma gelip bana sarıldığı an aklıma gelmişti. Aklıma gelen şeyle Barış'a doğru döndüm. Döndüğümde bana sıkı sıkı sarılmıştı. Hiç bırakamayacak gibi, benden hiç gitmeyecek gibi sarıldı. Aniden sarıldığı için şaşkınlığa sebep olmuştu. Bu şaşkınlık geçince ben de ona sarıldım. Hiç ayrılmak istemezcesine. "Hep yanında olacağım. Üzüldüğünde de mutlu olduğunda da. Her şeyi birlikte yaşayacağız seni hiç yalnız bırakmayacağım." demişti. Derin bir nefes alıp "İyi ki varsın." dedim daha sıkı sarılarak. Geçmişte yaşadıklarımız bizi şuan daha çok bağlıyordu birbirimize. Sadece sessizliğe ve yalnız kalmaya ihtiyacımız varmış. Bunları şuan daha iyi anlıyorum.

Birbirimizden ayrıldığımızda Barış "Hayatıma iyi ki girdin. İyi ki varsın." dediğinde bunları duymak bana duygusal açıdan çok iyi gelmişti. Özellikle de sevdiğim insandan. "Hadi artık eve gidelim. Sakin, herkesten uzak, kavgasız gürültüsüz." dediğinde onaylamıştım. Gülümseyip "Olur." dedim. Elimi tekrardan tuttuğunda ağlayarak geldiğim sokağı yine onunla ama mutlu bir şekilde geçtiğimi fark ettim. Yanımda olması beni mutlu ediyordu. Hala kızlara olanları unutmasam da geride bırakmam gerekiyordu. Şuana kadar aklıma gelmediği için onun yüzüne hiç vurmamıştım. Ama sanırım böylesi daha iyiydi. Hepimiz hata yaptık ve şimdi o hataları birlikte çözecektik. Birbirimizden güç alarak, güvenerek, eskileri unutamasak da hatırlamayarak ilerleyecektik. Kötü anılar sadece acı verir. Kötüleri düşünmek yerine güzel anılar biriktirip önümüze bakmalıyız.

Yolda fazla konuşmamıştık. Elimi hiç bırakmamıştı. Piçizler'in evine geldiğimizde de Barış'ın odasına gidip üstümü değiştirdim. Barış da mutfağa gidip bir şeyler hazırlayacaktı. Dolabını açtığımda kokusu bir anda yüzüme vurmuştu. Kıyafetlerine kendi kokusu sinmişti. Buraya ilk geldiğimde çok komik bir durumdaydım. Barış beni ilk gördüğünde gülmüştü. Bu aklıma gelen şeyle ben de gülümsedim. Hepsi güzel zamanlardı. Beyaz bir tişört alıp giydim. Çantamda beden dersinden kalma bisikletçi tayt olduğunu hatırlayınca çantamın olduğu yöne ilerledim ve içinden bisikletçi taytımı aldım. Üstümü giyindikten sonra biraz odasında gezindim. Büyük çekmeceleri olan dolabın yanına gidip ilk çekmeceyi açtım. İçinde saatler vardı. Saatleri gördüğümde gözlerim parlamıştı erkek saatlerini her zaman çok sevmiştim. Hepsi çok güzeldi ama benden aldığı saatim yoktu. Bileğinde de uzum zamandır görmemiştim. Aklıma gelince yüzüm düşmüştü, 'Acaba düşman olduğumuz zamanlarda çöpe mi atmıştı?' düşüncesi biraz üzmüştü. Bunu yapmasını beklemezdim.

Üst kısma baktığımda parfümleri vardı ama sadece birisi yarılanmıştı ve diğerleri hala doluydu. Hiç kullanmamıştı. Kullandığı parfümü kokladığımda bu üzerindeki kokuydu. Her zaman hissettiğim kokuydu. Güvende hissettiğim kokusuydu. Daha paketinden hiç çıkmamış aynı parfümden vardı. Sanırım en sevdiği buydu diye düşünüyordum. Kendime gelip çok fazla oyalanmamam gerektiğini düşündüm. Mutfağa inip Barış'a bakmaya karar verdim.

İndiğimde telefonundan müzik açmıştı bir yandan söylüyor bir yandan da hamburger hazırlıyordu. Ben de mutfak kapısından onu izliyordum. Çok tatlı görünüyordu. Şarkıya kulak verdiğimde çok hoşuma gitmişti. Şarkıyı bilmeme rağmen şuan farklı bir şekilde hoşuma gidiyordu.

Raviş - Güzel Kadın.

Şarkının sonlarına doğru beni fark etmişti. Fark ettiğinde yüzünde tatlı bir tebessüm oluştu. Ben de ona gülümseyip yanına doğru ilerledim. "Ee Barış Bey bugünkü menümüzde ne var?" dedim gülümseyerek. "Barış Bey'in elinden ev hamburgeri." dedi gülerek. "Vay! Ne zaman hazır olur? Ben çok acıktım." dediğimde Barış "5 dakikaya hazır." demişti. Tezgaha yaslandığımda şarkının bitmesine rağmen tekrar başladığını fark etmiştim. Telefonu elime alıp tekrarda olduğunu fark ettim. Barış'a dönüp "Şarkıyı çok sevdin herhalde." dedim. Bana dönüp "Bana çok değer verdiğim birini hatırlatıyor." dedi saçımı kulağımın arkasına atarak. Gülümseyip "Kimi?" dedim. "Seni." dediğinde yüzümdeki gülümseme büyümüştü. Barış bana daha çok yaklaşıp "Sen ömrüme yazılan güzel kadın." demişti şarkının bunu söylediği kısımda. Tebessüm ederek Barış'ın gözlerinin içine baktım ve "Ne güzel şey varlığın." diyerek onu devam ettirdim. İçimde mutluluk hormonu fazlasıyla salgılanıyordu. Barış bana daha çok yaklaşırken bu sefer kendimi geri çekmemiştim. Bu mutfakta bunu yaşadığımız ikinci andı. İlkinde kucağına düşmüştüm ve öpeceği sırada telefon çalmıştı. Sanırım bu sefer engel olacak bir şey yoktu. Barış daha çok yaklaşmaya başladığında nefesini tenimde hissetmiştim. İçimde heyecan duyguları tavan yapmıştı. İçimde çok farklı bir duygu vardı. Kalbim yerinde duramıyordu. Heyecandan dudaklarımı aralayıp burnumdan nefes vermeyi bırakmıştım. Barış bunu görünce sanki ona izin vermişim gibi aramızdaki o azıcık mesafeyi de kapatıp dudaklarını dudaklarıma değdirmişti.

"Hay ben böyle işin içine -" dediği sırada ben ona gülüyordum. Kapı zili çalmıştı ve yine öpememişti. Gidip baktığında da adres sormuşlardı. Buna daha çok sinirlenince benim açımdan eğlenceli bir hal almıştı. Barış "Bak kesinlikle bu mutfak lanetli. Başka açıklaması olamaz. Çünkü bu kadar şanssızlık olmaz. Bu ikinci ya, birinciyi anlarım hadi ama ikinciyi kasıtlı sayarım." diye saydırırken ben gülme krizine girmiştim. "Tamam artık sakin ol." diyerek ona gülmeye devam etmiştim. "Hiç komik değil Kumsal." demişti. Morali baya bozulmuştu ama ben bundan fazlasıyla keyif alıyordum.

Daha fazla sinirini bozmayıp "Tamam hadi artık yiyelim yemeğimizi çok acıktım. Ben içeriye geçiyorum sen de getirirsin." diyerek masanın üstündeki içeceklerimizi aldım ve Barış'ın yanına ilerleyip yanağından öptüm. Gülümseyip salona doğru ilerledim. Koltuğa oturup yastığın üstündeki pikeyi bacaklarımın üstüne atmıştım. Barış da elinde yemeklerimizle birlikte gelmişti. "Sonunda ya!" diyerek elinden hamburgerimi almıştım. Yemeye başladığımda çok lezzetti olduğunu fark edip "Çok güzel olmuş bu." dedim ağzım dolu şekilde. Barış gülüp "Ağzındakini bitir de öyle konuş." dedi o da hamburgerinden bir ısırık alarak. Yemeklerimizi yerken bir yandan da sohbet ediyorduk. "Barış Bey kesinlikle içerisine ne kattığınızı söylemeniz lazım." dediğimde içeceğimi içiyordum. "Bir şef asla özel tariflerini söylemez." dediğinde "Bana bile mi?" diyerek sırıtmıştım. Bu yaptığım harekete gülüp "Sana bile." dedi. "Sizinkiler nerede?" diye sorup elime kumandayı almıştım. Televizyonu açıp kanallara ne izlesek diye bakmaya başlamıştım. "Evde olacağımızı söyledim onlara o yüzden gelmediler." dedi. Kafamı sallayarak onayladım.

Bir radyo kanalı açıp arkama yaslanmıştım. Sanırım şuan için en güzeli müzik dinlemekti. Barış'a baktığımda kafasını dizime koyuyordu. Gülümseyip ayaklarımı uzattım. Kafasını dizime koyduğunda saçlarıyla oynamaya başlamıştım. O da beni izliyordu. Ben de onun yüzünü inceliyordum. Yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Mutluydu, mutluyduk. Çok güzel bir gün olmuştu bugün ikimiz için de. Huzurluydum onunla olduğum her an. Umarım hep böyle olurduk. Öyle umut ediyordum. Barış "Seni seviyorum." dediğinde ben de ona dönüp "Ben de seni seviyorum." demiştim gülümseyerek. Saçlarıyla oynamaya devam ederken radyoda istek parçaları çalıyorlardı. Birisinin isteği üzerine

Furkan Kızılay - Her Şey Senle

Şarkısı çalmıştı. "Bu şarkıyı çok seviyorum." demiştim gülümseyerek. "Sen seviyorsan ben de seviyorum." dediğinde gülmüştüm. "Fazla anlayışlı ve sevgi dolusun bakıyorum. Bunlar alışık olmadığım şeyler." dedim gülerek. "İnsanlar değişir." dedi gülümseyerek.

Her şey senle ilk aşk belki senle
Senle senle karışmak güzel senle
Her şey senle ilk aşk belki senle
Senle senle hep senle

Her şey senle ilk aşk belki senle
Senle senle karışmak güzel senle
Her şey senle hayaller güzel senle
Senle senle karışmak güzel

Şarkının sözleri çok güzeldi. Şarkıyı normal olarak da çok seviyordum ama bazı anlarda daha anlamlı oluyordu. Şuan gibi. "Her şey seninle daha anlamlı." dedim Barış'ın saçlarını okşayarak. Barış ilk başta şaşırmıştı. Beklemiyordu böyle bir şey dememi. Bu haline gülüp "Bu bizim şarkımız olsun mu? Sen de istersen tabii." dedim. Barış doğrulup "Olur. Bence artık sevgili de olmalıyız." diyerek sırıtmıştı. "Hayır. Biraz daha zamana ihtiyacım var. İhtiyacımız var." diyerek elimi yanağına götürmüştüm. "Öyle olsun bakalım. " diyerek arkasına yaslanmıştı.

"Tek biz kaldık." dediğinde Barış kendi kendine konuştuğunu anlamıştım. "Sadece Ateş ve Asu sevgili oldular." dedim. "Çok mutlular." dediğinde "Ne yani biz mutlu değil miyiz?" dedim. "Sen yanımda olduğun sürece mutsuz olmam imkansız ama tamamen benim olmanı istiyorum. İstediğine saygı duyup seni beklemek düşer bana." dediğinde gülümsemiştim. "Hepimiz sonunda mutlu olacağız. Alesya ve Çağan da birbirine şans verdi." dediğimde "Biliyorum. Bu yüzden bize akşam akşam zorla halay çektirdi." dediğinde kahkaha atmıştım. "Çok şey yaşadık ama hepimiz sonunda mutlu oluyoruz." dedim. "Ateş zaten sevdiğini aldı. Evin içinde sırıtarak geziyor." dedi gülümseyerek. "Barlas peki?" dediğimde "İyi değil." demişti ve yüzündeki gülümseme yavaş yavaş soldu. "Onu ilk defa bu kadar yıpranmış görüyorum. Düzelmek için çabalıyor." dedi. "Asena Barlas'ı kendisinden itiyor." dediğimde "Onları kendi hallerinde bıraksak daha iyi olur." dediğinde "Haklısın." deyip başımı Barış'ın göğsüne yasladım.

İçeceğimin içindeki son yudumu da içip Barış'a döndüm. "Saat geçiyor, ben artık eve gideyim mi? Hem sınavlar var yarın yine. Onlara çalışmam lazım." dediğimde Barış ensesini kaşıyıp "Ya evet yarın sınavlar var. Hangi sınavlardı ya ben unuttum." dediğinde göz devirip "Felsefe ve din sınavları var. İstersen eve gidince sana notları da atarım bakarsın." demiştim. "Olur. Güzel olur. Sonra da mutfak dersi var değil mi? Hani sen birini çağıracaktın." dediğinde tamamen aklımdan çıktığını fark etmiştim. "Evet ya. Ben onu unuttum. İyi ki hatırlattın daha hocaya atacaktım numarasını." diyerek elime telefonu aldığım gibi Can'ın sosyal medya hesabına girmiştim. Numarası bende yoktu. Buradan istemem gerekiyordu. Mesaj kısmına geçip Can'a 'Biraz konuşabilir miyiz? Önemli.' diye yazmıştım. O sırada Barış'a baktığımda telefonuma bakıyordu.

"Can kim?" dediğinde yine başladığımızı hissediyordum. "Arkadaşım." dedim. "Nereden? " diye sormuştu bu seferde. Kaşlarımı hafif çatarak ona baktığımda "Sadece meraktan soruyorum. Başka bir şeyden değil." demişti. Ben pek öyle düşünmesem de uzatmamak için doğruyu söylemiştim. "Kızlarla Uludağ tatilimizden. Orada tanıştık, arkadaş olduk. Bu işlerle de ilgilendiği için hocaya önerdim." dediğimde söylediğimden tatmin olmuş gibiydi. Kafasını sallayıp "İyiymiş." demişti sadece. Bu beni biraz şaşırtmıştı. Bu şekilde sakin bir tepki beklemiyordum. "Ee! Hadi o zaman kalkalım. Seni eve bırakayım." dediğinde kafamı sallamıştım. Barış'ın odasına çıkıp çantamı alıp hemen geri aşağıya indim.

Yol boyu hiç konuşmamıştık. Sakin bir şekilde ilerliyorduk. Bir ara sınavlar hakkında konuşsak da fazla sürmemişti. Sanırım aklı Can'da kalmıştı. Yarın aramızda bir şey olmadığını görünce içi rahatlar diye düşünüyordum.

Eve geldiğimizde 'Annene selam vermeden gitmem.' diye tutturmuştu. Ne kadar inat etsem de gitmemişti. Annem kapıyı açtığında yine mutluluktan havalara uçmuştu. Arkasında da babam vardı. Eve yeni gelmiş olmalıydı. Babam annemin mutluluğunu ve beni Barış'la görünce şaşırmıştı, doğal olarak. Bir de üstümde okul kıyafetlerim olmayınca tabii. Babam önce üstümü süzüp sonra da Barış'a dik dik bakmıştı.

Araya girip "Antrenman vardı da bugün çıkışta. Ben de ona kaldım. Barış da okuldaymış tesadüf ki ben çıkarken onunla karşılaştım. Beraber geldik. Sonra da size selam vermeden gitmek istemedi." diyerek toparlamıştım sanırım diye düşünüyordum. Annemi bilemem ama babamın üstümde Barış'ın tişörtüyle olduğumu anlaması pek hoş olmazdı. Annem zaten üstüme pek dikkat etmemişti bile. Barış da beni "Aynen öyle." diyerek doğrulayınca babam "Anladım. Hadi geç içeri." demişti. İçeri geçtiğimde Barış bana bakarak el sallamıştı. Anne ve babama da "Görüşürüz efendim." diyerek uzaklaşmıştı. O sırada telefonuma bildirim sesinin gelmesiyle dikkatim dağılmıştı. Annem "Çocuğa niye sert sert bakıyorsun Ömer." diye çıkışıyordu babama. Ben telefonuma gelen mesaja baktığımda Can'dan geldiğini fark ettiğim gibi merdivenlere fırlamıştım. Hem bir an önce konuşmam lazımdı hem de anne ve babamın tartışmasına pek dahil olmak istemiyordum. Beni sorguya çekmeleri en son isteyeceğim şeydi.

Odama çıktığım gibi Can'ın mesajını okumuştum 'Önemli olan ne?' diye sormuştu. 'Numaranı alabilir miyim? Telefonla konuşmamız daha iyi olur.' dediğim an mesajı görmüştü ve hemen numarasını yazmıştı. Bu beni biraz şaşırtmıştı doğrusu numarasını hemen vermişti. Nedenini sorgulamamak daha mantıklı gelmişti.

Numarayı hemen arayıp konuşmaya başladım. Konuya girip;

-Benim senden bir isteğim olacak. Lütfen kabul eder misin?

+Yapabileceğim bir şeyse elbette yardım ederim.

-Umuyorum. Şey şimdi ben otelcilik ve turizm okuyorum. Mutfak bölümü olarak ve yarın kokteyl tanıtma gibi bir dersimiz var. Yani hoca özel olarak birini getirtip tanıtacağını söyledi. Ben de seni söyledim.

dedim bir çırpıda. Kızmasından korkuyordum doğrusu. Hiç uzatmadan söyleyip kabul etmesi için yalvarabilirdim.

+Neden böyle bir şey yaptın? Ben hocanın ve senin düşündüğün kadar bilgili değilsem?

-Ben bilgili olabileceğini düşündüm doğrusu. Sosyal medya hesabından.

dediğimde bir yandan da dudağımı ısırıyordum ve etrafımda dönüp duruyordum. Hocaya mahcup olmak istemiyordum. 'Olmaz' derse ne yapacaktım düşüncesi korkutuyordu.

+Olmaz Kumsal. Yarın yoğun bir günüm var. O yüzden gelemem. Hem yaptığın da doğru bir şey değil.

-Evet biliyorum ama lütfen. Hocama karşı mahcup olmak istemiyorum.

dediğimde susmuştu. Bir ara telefonu kapattığını düşünmüştüm ama hala açıktı. Düşünüyor olmalıydı. Onu kabul etmesi için fazla sıkıyordum ama başka şansım da yoktu.

-Bir şey demeyecek misin? Lütfen!

+Off Kumsal! Nasıl bu kadar baş belası olabiliyorsun?

dediğinde gülmüştüm. Çocuğun başına hep bela olmuştum. Barda da aynı şekildeydi.

-Anladığım kadarıyla kabul ediyorsun.

+Evet, mecburen. Hocana karşı mahcup olmanı istemem. Bana saat kaçta ve okulunun nerede olduğunu söylemen yeterli?

-Çok teşekkürler, hem de çok. Merak etme ben hepsini sana mesaj atarım. Sen güzelce dinlen. Hadi görüşürüz.

+Tamam o zaman görüşürüz.

-Ha! bir de ufak bir detayı atlamayalım. Şimdi numaranı hocama atacağım seninle konuşacak. haberin olsun. Görüşürüz öptüm.

diyerek suratına kapatmıştım. Kendimi yatağa atıp "Off! Bundan da kurtulduk. İçim rahatladı valla ya! Can'a biraz bela olsam da her şey eğitim için yani." diyerek gülmüştüm. Kendimi bu şekilde haklı gösteriyordum. Erkan hocanın sohbet kutusunu açıp Can'ın numarasını atmıştım. Altına da 'İsmi Can' yazıp göndermiştim. Her şey teker teker halloluyordu ve bu mutluluk verici bir şeydi.

Masamın üstünden notlarımı alıp yatağın üstünde ders çalışmaya başlamıştım. Bir yandan da Barış'a çıkardığım notları atıyordum. Bir defa da olsa notları okusa onun için iyi olacaktı aslında. Sadece bir umutla notların hepsini atıp ezber yapmaya başladım. Sonrada Can'a yazarım diye düşünmüştüm.

-----

"Hayır olamaz ya! Böyle işin ben ta-" elimi düzleştiriciyle yakmamla banyoya koşmam bir olmuştu. Bir yandan da telefonum çalıyordu. Elimi soğuk suya tuttuğum için iki defa arama gelmişti. Banyodan çıktığımda düzleştiriciyi kapatıp elime yanık kremi sürmüştüm. Çok yanıyordu ve su toplamasından korkuyordum. Kremi sürdükten sonra telefonumu elime aldım. Can ve Barış aramıştı. Can'a hala konum atmamıştım yüksek ihtimalle o yüzden aramıştı diye düşünüyordum. Önce Can'ı arasam daha iyi olacaktı ki tam o sırada Barış tekrardan aradı. Onun aramasını açıp konuşmaya başladık.

Barış
-Günaydın hanımefendi. Nasılsınız?

+Günaydın beyefendi. İyiyim. Siz nasılsınız?

Barış
-Sesinizi duydum daha iyi oldum. Seni almaya geliyorum. Hazır mısın?

+Bu gün kızlarla gitmeyi planlıyordum. İstersen okula geç okulda görüşünüz.

Barış
-Emin misin? Beraber de gidebiliriz bence. Kızlarla sürekli berabersin.

+Vayy! Barış bey. Şimdiden kız arkadaşlarımla arama mı giriyorsun?

Barış
-Yok canım estağfurullah. Ne haddime. O zaman bu günlük onlarla yarın yine benimle.

Diyerek gülmüştü. Bu dediğine bende gülmüştüm. Yatağın üstüne oturup

+İyi tamam öyle olsun. Görüşürüz okulda.

Barış
-Görüşürüz Keçi.

+Görüşürüz Öküz.

Telefonu kapattıktan sonda yüzümde bir tebessüm oluşmuştu. Yatağın üstünde sırıtmış bir şekilde oturuyordum. Dalıp gitmiştim resmen okul da aklımdan çıkmıştı. Telefonuna gelen aramayla kendime gelmiştim. Can arıyordu. Onu yine unutmuştum. Hemen aramayı açıp

-Alo! Kumsal mesaj atmadın. Sen atmayınca bende aradım, müsait misin?

+Müsaidim ben de şimdi mesaj atacaktım sana sonra okula gitmek için çıkacaktım.

-Tamam konum at geliyorum. Beraber gidiyoruz o zaman.

Dediğinde bir anda şaşırmıştım. Bana sormadan direkt geleceğini söylemişti. Biraz emrivaki gibi olmuştu ve emrivaki yapan insanları pek sevmezdim.

+Tamam. Atarım konum gelirsin.

Dedikten sonra 'Görüşürüz.' deyip kapatmıştık. Kapattıktan sonra Can'a konum atmıştım. Belki iyi olur beraber gitmemiz, dün hocayla ne konuştuklarını sorarım. Telefonu bırakıp saçımın kalanını da düzleştirmiştim. Parmağım hala açıyordu. Bu gün mutfakta umarım bana zorluk çıkarmazdı.

Hazırlanırken bir yandan da Can'ı düşünüyordum. Kişiliğini çok merak ediyordum. Şuana kadar 3 defa karşılaşmıştık, onlarda da hep güzel sohbetlerimiz olmuştu. Bu kadar çabuk güvenmekle hata mı yaptım diye düşünüyordum. Hem birde okula çağırdım. Ben de emrivaki yapmıştım. Ondan özür dilemem daha iyi olacaktı diye düşünüyordum. Benim yüzümden istemeden bir şeylerin içerisine girip duruyor resmen. Bu düşünce biraz kötü hissettirmişti. Acaba hakkımda kötü düşünüyor mudur?

Çantamı alıp aşağıya indim. Mesaj atmıştı.

-Geldim. Kapıdayım.

Dediğinde ayakkabılarımı giyip hemen çıkmıştım. Arabada beni bekliyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse fazlasıyla etkiliyordu beni. Özellikle gülüşü beni ona çekebilirdi. Beni gördüğünde tebessüm etmişti. Ben de el sallayıp tebessüm ederek arabaya ilerledim.

Bindiğimde "N'aber?" demişti hemen ben de ona karşılık vererek. "İyi, sen? " demiştim. "İyi ben de. Hadi okulun konumunu açta gidelim. Girelim şu dersinize." diyerek gülümsemişti. Kendi telefonumdan ona konum açmıştım. Oradan bakarak ilerliyordu. "Ee! Dün ne konuştunuz Erkan hocayla?" diye sordum yolu izlerken. "Bugünü planladık. Sohbeti çok güzeldi doğrusu, çok sevdim hocanızı. Bana kafasındaki planı anlattı. Bende neler yapabileceğimizi söyledim." dediğinde yüzü gülüyordu. Dün pek mutlu değil gibiydi kabul ettiğinde. Hocayla konuştuktan sonra sanırım içine sinmişti gelme fikri. "Sevindim. Bugün de o planlarınızı artık görürüz. Bu arada ben çok özür dilerim. Sana sormadan söyledim. Kabul edersin diye düşündüm, bir de hoca öyle deyince aklıma geldin hemen tavsiye etmek istedim." dediğimde suçlu edasıyla büzülmüştüm koltukta. "Problem değil. Bana sorman daha iyi olurdu ama olsun. İşlerimi iptal ettim zaten. Bu gün okulda olacağım tamamen. Hocanız benim vereceğim dersten sonra da diğer derslere kalmam için rica etti. Ben de kabul ettim." dedi gülümseyerek. Bu dediği sevindirmişti. Hem kızlarla da tanıştırırdım. Barış da tanırdı ve içi içini yemezdi. Ne kadar dün saklamaya çalışsada yol boyu aklında kesinlikle bu vardı. Tanımış oldurdu. "Ya gerçekten mi? Çok mutlu oldum senin adına. Kızlarla tanıştırırım seni hem. Gerçi sen onlarla tanışmıştın Uludağ da. Şimdi hatırladım." dediğimde "Evet. Ama doğrusunu söylemek gerekirse isimlerini pek hatırlamıyorum." demişti gülerek. Bu dediğine gülüp "Problem değil. Yeniden tanıştırırım." dedim.

Okula yaklaştığımız sırada telefonum çalmıştı. Barış arıyordu. Aramayı kapatıp yola bakmıştım. Can "Neden kapattın. İstersen aç, belki acil bir şeydir. Geldik zaten alabilirsin telefonunu." dediğinde "Okulda konuşurum onunla. Yüksek ihtimalle neredeyim diye aradı. Geldik zaten." dediğimde kafasını sallamıştı.

Okul bahçesinden girdiğimiz sırada Can park edebileceği bir yer bakarken ben de Piçizler ve kızlara bakıyordum. Can arabayı park ettiğinde "İnelim hadi." diyerek kapıyı açmıştı. Kapıyı açtığında ben de kendi tarafımdaki kapıyı açarak inmiştim. Bahçeye bakındığımda Piçizler ve kızlar banklarda oturuyorlardı. Barış Can'a kaşları çatık bir şekilde bakıyordu. Ateş de arkasında Barış'ın omzundan tutmuştu. Çok sinirlenmiş duruyordu. Can "Hadi girelim içeri." dediğinde "Gelsene önce seni arkadaşlarımla tanıştırayım. Sonra hocaların yanına geçeriz." demiştim. "Olur." diyerek beni takip etmişti.

Yanımdan yürümeye başladığında bankaların yanına da gelmiştik. Asena ağzının suyu akacak şekilde Can'a bakıyordu. Doğukan ve Ece de buradalardı. Aslına bakarsanız okulun geneli şuan ona bakıyordu. Barlas'a baktığımda Asena'nın yüzündeki ifade pek hoşuna gitmemişti. Kaşları çatılmış bir şekilde bir Asena'ya bir de Can'a bakıyordu. O sırada Alesya "Biz daha önce tanışmıştık ama tekrar tanışalım. Ben Alesya." dedi gülümseyerek. Çağan Alesya'ya pek de iyi olmayan bakışlar atıyordu ki o sırada öne geçip "Ben de Çağan." diyerek elini uzatmıştı. Can normal bir tavırla "Can." diyerek Çağan'ın elini sıkmıştı. Çağan Can'ın elini tutmuş bırakmıyordu. Kitlenmiş gibiydi. O sırada Alesya'ya işaret yaparak Çağan'ı çekmesini ifade ettim. Yerinden kalktığı gibi "Çağan hadi biz içeri girelim." demişti. Çağan Alesya'nın sesiyle kendine gelip "Olur. Girelim, biz girelim. Gel sevgilim." dediğinde şok içinde Çağan'a bakıyorduk. Daha sevgili olmamışlardı ama sanırım kıskançlığına yenik düşmüştü. Alesya'nın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Kızlarla onun bu haline güldüğümüz sırada Çağan Alesya'yı okula yönlendirmişti. ''Selam, bende Ece.'' dedi Ece gülümseyerek. Doğukan hafif öksürüp sesini kalınlaştırarak ''Ben de Doğukan, Ece'nin biricik sevgilisi.'' dediğinde kıkırdadım. Can alayla ''Memnun oldum.'' dedi.

Asu ve Asena'yı göstererek "Onlar da Asu ve Asena. Bu Barlas, Ateş ve Barış." diyerek hepsini tanıştırmıştım. Can "Memnun oldum." diyerek bana bakıyordu. Sanırım artık mutfağa geçmemizi istiyordu. "Biz artık mutfağa geçelim. Hem ders saati de geldi. Siz de gelin." dediğimde Asena "Olur, gelelim. Asu hadi." dediğinde Asu'yu da yönlendirmişti. Asu kafasını sallayıp Ateş'e döndü ve "Sevgilim, siz gelmiyor musunuz?" diye sorduğunda Ateş'in yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Sanırım Can'ın yanında sevgilim dediği içindi, hoşuna gitmişti. "Siz gidin, biz birazdan geliriz." diyerek Asu'nun elinin üstünü öpmüştü. Resmen sevgi gösterisi yapıyordu. Ben zaten buraya Can'ı sevgilisi olan kankama ayarlamak için getirmiştim.

Barış'a dönüp "Biz geçiyoruz." demiştim. Barış hiç bir şey demeden bir süre durmuştu. Sonra da "İyi." diyerek önüne dönmüştü. Elini yumruk yapmış sıkıyordu. Şuan yanımda Can olduğu için bir şey diyemiyordum ama kesinlikle onunla konuşmalıydım. Can'a dönüp "Hadi girelim." demiştim. O da onayladıktan sonra birlikte okulun içine girip mutfağa yöneldik. Erkan hoca ve Arife hoca oda orada olmalıydılar.

Mutfağa girdiğimizde Erkan hoca ve Arife hocaya bakmıştım. Öncelikle onlarla tanıştırmalıydım. "Siz burada bekleyin ben hocalara bakıp geliyorum." dediğimde mutfak kapısından Erkan hoca gelmişti. Can'ın kolundan tutup yanına götürdüm. "Hocam, bu Can. Dün konuşmuşsunuz zaten." dediğimde Erkan hoca "Evet konuştuk. Tanıştığıma tekrardan çok memnun oldum." dediğinde Can gülümseyerek "Ben de çok memnun oldum. Sizinle burada olmak benim için de farklı bir deneyim olacak." dediğinde gülümsemiştim. Bu şekilde düşünmesi beni mutlu etmişti. "Güzel. Kumsal sen hadi arkadaşlarının yanına geç. Biz Can'la ders için konuşacağız. 10 dakika kaldı zaten dersin başlamasına geçin yerlerinize." dediğinde "Tamam hocam." diyerek. Asu ve Asena'nın yanına gitmiştim. O sırada Alesya da gelmişti. Alesya geldiğinde sırıtmaya başlamıştık. "Neydi o öyle ya? Çağan'ın içinden ne çıktı öyle." diyerek gülmeye başlamıştım. Asu "Gerçekten de ya. Sevgili olmadığınız halde sevgilim dedi, ne kadar çok kıskandıysa artık." diyerek sırıttı. Alesya'ya baktığımızda hoşuna gittiği fazlasıyla belliydi. "Biraz fazlaydı ama olsun. Okula girince de 'Ne bitmek bilmez çilemiz varmış ya.' dedi." dediğinde gülüşlerimiz büyümüştü. Çağan'dan bu kadarını beklemiyordum sanırım. Asu "Onu bunu geçinde Asena'nın ağzının suyu aktı Can'ı görünce." dediğinde gülmüştüm. Asena Asu'nun kafasına vurarak "Yakışıklıya bakmak sevaptır, hiç bilmiyorsunuz." diye savunmasını yaptığında hepimiz gülmüştük. "Sen birde Barlas'ı görseydin. Elinde olsa Can'ı bir kaşık suda boğabilirdi. Bir sana bir Can'a bakıyordu." dedim gülerek. Asena "Oh! İyi oldu. Onun yaptıklarının yanında bu hiç bir şey." diyerek sırıtmıştı. Alesya "Anladığımız üzere Barlas bu gün çekecek. Barış sadece öyle oturdu ben çok şaşırdım. Sinirlenmesini bekliyordum. Barış'tan beklenmeyecek hareketler." dediğinde Asena "Siz görmediniz o aslında baya sinirlendi de bir anda yükselmedi. Ellerini çok kötü sıkıyordu, ben ne zaman o yumruk Can'ın suratına gelecek diye bekledim." dediğinde gülsem de aklım Barış da kalmıştı. "Söz verdik ya birbirimize o yüzden. Acaba şuan nerde hala gelmediler?" dediğimde kızlardan ses çıkmamıştı, onlarda bilmiyordu.

Sınıf kapısına baktığımda Ateş, Barlas, Doğukan ve Çağan vardı. Yeni gelmişlerdi ama Barış yoktu. Nereye gitmişti ki şimdi? Bana çok sinirlenmiş. Yüksek ihtimalle ona haber vermemi beklerdi yani düşüncem öyleydi. Bir anda olmuştu her şey aklıma gelmemişti Barış'la konuşmak. Bir yandan da sanırım yalancı durumuna düşmüştüm. Kızlarla geleceğimi söylemiştim ama Can'la gelmiştim. Ders daha başlamadan dersin bitmesini istiyordum şuan onunla konuşmam gerekiyordu. Söz verdiğimiz gibi olacaktı.

Ders başladığında Can ve Erkan hoca masanın önüne geçmişlerdi. Erkan hoca "Gençler buraya dönsün herkes. Sizi önce tanıştırmak isterim. Bu Can. Kumsal arkadaşınızın sayesinde size burada ders verecek bugün. Kendisiyle dün konuştuk ve biz de sizin için güzel şeyler hazırladık." dediğinde sınıftaki bütün kızlar Can'dan başkasına bakmıyordu. Bu kadar etkileyici miydi gerçekten? Resmen yiyeceklerdi bakışları o yöndeydi. Can konuşmaya başladığında ona döndüm. "Burada olmak bana ve size güzel şeyler katacak diye düşünüyorum. Erkan hocanızda isterse hemen derse başlayabiliriz." demişti. Kısa bir konuşmaydı ama işini konuşturması daha güzel olurdu tabi. Çok merak ediyordum bu gün ne yapacaklarını. Can'ın bilgileri, yeteneğini, yaptıklarının lezzetini bunların hepsini çok merak ediyordum.

Sınıftaki kızlardan biri "Hocam daha iyi görmek amaçlı Can arkadaşımızın yanına geçebilir miyim?" demişti Can'ı gözleriyle süzerken. "Madem görmüyorsun git bir doktora görün canım, tamam mı?" diyerek atılmıştım ortaya kız bana bakıp göz devirdiğinde daha çok sinir olmuştum. "Saçını başını yolacağım şimdi bunu." dediğimde sadece bizim kızlar duymuştu. Asu "Sakin olsana ya. Boş ver istediğini desin sonuç olarak o senin arkadaşın." dediğinde önüme dönmüştüm. Sinirimin yatışmasını bekliyordum. O sırada "Gerek yok Sinem. Herkes kendi yerinden gayet görebilir." dediğinde yüzü asılmıştı kızın. Omuz silkip önüme dönmüştüm.

Can kokteyl yapmaya başlamıştı. Yaparken bir yandan da anlatıyordu. "Kokteyl çeşitleri aslına bakılırsa çok fazla. Kendi zevkinize göre bile hazırlayabilirsiniz. İlla ki bir yerde yapılan kokteyl olması gerekmiyor yapmanız için. En basit kokteyllerden ilerleyeceğim. Sonra da en çok bilinenler. Ardından sizlere birer reçete vereceğiz ve reçeteye uygun şekilde Kokteyl yapacaksınız. Aslında çok kolay." dediğinde bende öyle düşünmüştüm. Hazır reçeteydi sonuçta zor olmayacağı kesindi. Ardından Can devam ederek "Sizi zorlayacağım tek kısım sizden de bir Kokteyl hazırlamanızı isteyeceğim. Gruplarınızla beraber kendinize ait bir kokteyl hazırlayacaksınız." demişti. "Aha kolay olacak derken son söylediği tam oldu." dediğimde Alesya "Sen orasını bana bırak. Size çok güzel bir kokteyl yapacağım." demişti gülerek. Asena "Bu işin sonunu çok merak ediyorum." demişti korkuyla Alesya'ya bakarken. Hepimiz gülmüştük.

Can'ı izlediğimde en basitinden Kokteyl yapıyordu şuan ve gerçekten çok kolaydı. Malzemeleri saymaya başlamıştı. 4.5 cl. cin ve gazoz. Kokteyl bardağını buzla doldurun ve cini ekleyin. Üzerine gazoz doldurun ve hazır. Dilediğiniz gibi süsleyebilirsiniz. Kiraz ve portakal dilimleri tercih edilir daha çok." dediğinde şaşırmıştım doğrusu. Bilindik şeyler girmişti içerisine. "Bitti. Bu kadar kolay aslında. Bu kokteyl 7&7 olarak geçer. Şimdi biraz daha zorlaştıralım. Daha çok bilindik olanlara gidelim." dediğinde merakla onu izliyordum.

Barlas "Bu kokteyl mi şimdi? Hocam arkadaşın bilgili olduğuna emin miyiz? Bende ki bilgiler daha çok işe yarar da." dediğinde şaşırmıştım. Laf atmasını beklemezdim. Asena "Ne yapıyor ya bu?" dediğinde Asu "Hiçbir fikrim yok." diyerek karşılık vermişti. "Senin bildiğinin dışında alkolsüz kokteyllerde var. Tabii size de hak vermek lazım. Bildiğiniz tek kokteyller barda kızlarla eğlencede içilen alkollü kokteyller." dediğinde şuan ne olduğunu sorguluyordum. Can çok sert yerden girmişti. Alesya "Onu demeyecekti işte, çok yanlış yerlere gidiyor konu." dediğinde "Kesinlikle." demiştim. Asena "Erkan hocaya baksanıza. Sadece izliyor. Herhangi bir şey söylemiyor. Kesin şuan ikisini ölçüyor ne kadar ilerleyebilirler diye." dediğinde doğrusu bu saçma gelmişti. Can'ı neden ölçmek istesin ki? Barlas tam cevap verecekken sınıfa Barış girmişti. 40 dakika boyunca neredeydi? Dersin yarısı gitmişti ve o şimdi geliyordu. Ne yapmıştı ki tek başına? Barlas Barış'ı gördüğünde susmuştu. Barış Piçizler'in yanına geçip benim yüzüme dahi bakmamıştı. Bu moralimi bozmuştu. Bu şekilde yapması doğru değildi. Teneffüste onunla konuşmam gerekiyordu birde Felsefe sınavı vardı. Hem onunla konuşup hem de sınıfıma gidip sırama bakmalıydım.

Asu "Teneffüste konuşursunuz Barış'la şimdi derse odaklan." dediğinde "Tamam." demiştim. Derse odaklanmam benim için daha iyi olacaktı. Can çoktan alkollü kokteyllere geçmişti. Bu sonuncuydu sanırım sonrasında zil çalacaktı ve ben Barış'la konuşacaktım. Can hazırladığı kokteyllerin hepsini tatmamız için önümüzdeki ders bize hazırlayacaktı. Biz sınav olurken oda bunu yapacaktı yüksek ihtimalle. Erkan hoca da alkolün yemekte kullanımı için bonfileyi getirecekti.

Zil çaldığında "Kızlar, ben Barış'la konuşacağım. Siz benim sınıfıma bakıp mesaj atarsınız." dediğimde onaylamışlardı. Kızların yanından ayrılıp Barış'a baktığımda arkası dönüktü. Ona doğru yaklaşıp "Barış." diye seslendim. Barış bana doğru döndüğünde birinin kolumu tutmasıyla arkama dönmüştüm. Can kolumdan tutmuştu. Barış'a baktığımda kaşları çatık bir şekilde buraya geliyordu. "Can sonra konuşsak olur mu? Şimdi Barış'la konuşmam lazım. Sonra da sınava gideceğim." dediğimde Barış yanımıza gelmişti bile. Ellerimi yine yumruk halini almıştı. Benim kolumu tutup mutfaktan çıkardığında arkasından ilerliyordum. Can da hiç bir şey diyememişti. Aşağıya spor salonuna indiğimizde beni önüne çekip "Bu ne Kumsal? Ne yapmaya çalışıyorsun? Açıklama bekliyorum." dediğinde kendini zor tuttuğunu anlamıştım. Normal de Barış şimdiye kadar Can'a tekme ve yumruklarıyla dalmıştı. Bana verdiği sözü tutmaya çalışıyordu. Bu hoşuma gitse de şuan ki hali pek iyi değildi.

Ellerinden tutup "Öncelikle biraz sakin olur musun? İstediğini sor, ben de cevaplayayım. En doğru şekilde." dediğimde derin nefes vermişti ve biraz daha sakinleşmeye çalışıyordu. "Sinirin geçtiyse sor." dedim gözlerinin içine bakarak. "Neler olduğunu anlat? Dün arkadaşım demiştin ve bu gün onun için yalan söyledin. Beraber gidelim dediğimde kızlarla gideceğini söyledin." dediğinde şuan ona fazlasıyla hak veriyordum. Dışarıdan görünen oydu. "Bak şimdi seninle konuşmadan önce Can da aramıştı. Ona okulun adresini atmadığım için soracaktı. İlk seninle konuşunca kızlarla geleceğimi söyledim çünkü öyle yapacaktım. Seninle konuşmamız bittikten sonra Can'la konuştuk ve beraber gidelim dedi. Bende tamam dedim. Zaten aynı yere gidiyorduk. İlk defa geldiği için kabul ettim." dediğimde tam öyle değildi aslında. Can emrivaki yapmıştı ama bunu Barış'a söylememin bir anlamı yoktu. Şuan için gereksiz bir detaydı. "Beni neden Can denilen herife erkek arkadaşın olarak tanıtmadın? Söyleyebilirdin." dediğinde "Daha sevgili değiliz Barış. Deniyoruz, evet şuan güzel ilerliyoruz ve hep bu şekilde olmasını isterim. Beni dinlemeden bir şey yapmanı istemem." dediğimde saçlarını karıştırmıştı. "Olmuyor ama böyle sevgili değiliz, deniyoruz. Yeter artık Kumsal benimle-" dediği sırada zil çalmıştı ve hemen sınava gitmem gerekiyordu. Barış'ın sözünü kesip "Sonra konuşalım sakin kafayla. Şimdi sınavımız var, olur mu?" dediğimde Barış kafasını sallayıp "Tamam." demişti.

Elimi Barış'ın omzuna koyup yanağından öpmüştüm. Öptükten sonra hemen merdivenlerden çıkıp telefonumu açtım. Kızlar mesaj atmıştı sınıfımı ve numaramı. Asu'yla aynı sınıftaydık. Asu'yu arayıp "Alo! Hoca geldi mi?" diye sormuştum. "Hayır daha gelmedi. Hadi gel sen de yan masamda oturuyorsun. Kalemliğini de aldım, direkt sınıfa gel." demişti. "Tamam." dedikten sonra sınav olacağım sınıfa çıktım. Geldiğim gibi Asu'dan kalemliğimi almıştım. Yanımda 9. sınıf öğrencisi oturuyordu. Tipinden her şekilde belliydi. Hoca sınıfa girdiğinde sınav başlamıştı.

Asu'yla birbirimize bakıp sırıtıyorduk. "Böyle kopya başka hiçbir yerde yoktur." dediğimde ellerimizi birbirine vurmuştuk. Keyfim bir anda yerine gelmişti. Sınavın iyi geçmesi bana iyi gelmişti. Şimdi sadece din sınavı vardı. Öğleden sondaki dersimizde olacaktı oda.

Mutfağa girdiğimizde Can içeceklerin hepsini hazırlamıştı. Derste toplamda 10 çeşit yapmıştı ve bunların hepsi de birbirinden güzeldi. Onu çağırdığım için hiç pişman değildim. Hatta iyi ki çağırmışım diyordum. Asu "Kızlar ben Ateş'in yanına gidip geliyorum hemen." dediğinde yanımızdan ayrılıp Ateş'in yanına gitti. Erkan hoca gelinceye kadar da oradaydı. Erkan hoca geldiği gibi yanımıza gelse de aklı orada kalmıştı. Ateş'e gözlerim üzerinde işareti çekmişti. Ateş yüksek ihtimalle Asu'yu kıskandırmak için yine çapkınlık peşindeydi. Asu bu yüzden sürekli oraya bakıp duruyordu. Asena "Ne oldu? Bir sorun mu var?" diye sorduğunda "Yok önemli bir şey değil. Klasik Ateş işte, kıskanmam hoşuna gidiyor ama bu fazla abartılı olmaya başladı." dediğinde Alesya "Bence konuşarak halledin bunu. Konuşursanız Ateş de anlar bence bu yaptığının iyi olmadığını." dediğinde doğru söylüyordu. "Alesya'ya katılıyorum." demiştim. "Bilmiyorum. Konuşuruz herhalde." dediğinde aklı hala oradaydı. Söylediklerimize pek dikkat etmemişti bu yüzden.

Can "Gençler, önünüze içeceklerinizi koydum. Onların tadına bakmanızı istiyorum. Ardından masanıza koyduğum reçeteleri uygulayacaksınız. Sonrasında da kendinize özgü bir kokteyl hazırlayacaksınız." diyerek tekrar etmişti ilk ders söyledikleri. Kızlarla tatlarına baktığımızda, hoşumuza gidenleri de söylüyorduk. Alesya "Ben bu kahve likörlüyü çok beğendim. 'Mayan Float' ben bunu evde de yaparım." dediğinde ona katılmıştım. "Evet bende onu çok beğendim. Bir de 'Jungle Jim' çok güzel." demiştim. Asena "Biz Asu'yla 'Algonquin'
Çok beğendik." demişti. Hepimizin farklı farklı tatlar hoşuna gitmişti. O sırada yanımıza Can gelmişti. "Nasıl buldunuz tatlarını?" diye sormuştu. Asu "Aslında hepsi güzel ama en çok bunu beğendik Asena'yla." diyerek göstermişti. "O zaman damak tadınız çok iyi olmalı. Herkes beğenmez onu, benim de en sevdiklerim arasında. Bir de 'Jungle Jim' çok güzeldir. En çok bu ikisini tercih ediyorum." dediğinde benim beğendiğimi de beğenmişti.

"Kızlar bir şey sormak istiyorum. Yan taraftaki beyler ikinizin sevgilisi, peki ya diğer ikisi? Yalnış bir şey yapmak istemem." dediğinde Barış ve Barlas'dan bahsediyordu. Gözleriyle çocuğu dövmüşlerdi resmen. O şuan misafirdi ve böyle yapmaları doğrı değildi. "Sen yanlış bir şey yapmıyorsun merak etme. Kumral olan Barış, konuşuyoruz şuan. Ters algılanacak bir durum yok. Barlas da arkadaşımız sadece." dediğimde kafasıyla onaylayıp "Anladım. " demişti. "Eğer Barlas konusunda bir sıkıntı olursa söyleyebilir misin?" demişti Asena. Barlas eğer herhangi bir şey yaparsa bu onun pek yararına olmayacaktı. Can sadece kafasını sallamıştı. "O zaman başlayalım artık yapmaya." diyerek bize verilen kokteyli yapmaya başlamıştık.

REÇETE;
Portakallı Punch Tarifi:
Yarım SB bal
750 ml portakal likörü
2,5 SB cin
2 SB konyak
2 SB taze portakal suyu
750 ml şampanya
Portakal dilimleri
2 adet çubuk tarçın

Balı ve tarçını bir miktar sıcak suya ekleyip şurup olmasını sağlayıp soğutun. Likör, cin, konyak, şampanya ve portakal suyunu şuruba ekleyip karıştırın. Karışımı geniş bir kaseye alarak 4 saat buzdolabında bekletin. Kepçeyle servis edin.

Reçete tarçın vardı ve ben tarçın pek sevmezdim. Özellikle içeceklerin içerisinde. Can daha yanımızdan gitmemişti. Yaptıklarımıza bakıyordu. "Can, tarçın koymasak olur mu?" diye sorduğumda Can yanıma gelip reçeteye bakmıştı. "Neden ki? Tarçınlı tadı çok güzeldir. Denemelisiniz." dediğinde "Tarçın fazla sevmem de, bizim grubun ya birde o yüzden sorayım dedim." demiştim. Ama sanırım biraz saçma bir soru olmuştu. Can "Bence katmalısın. Eminim sen de tadını çok seveceksin." dediğinde onu onaylamıştım. Aslına bakılırsa haklıydı tatmam gerekiyordu ne olursa olsun. Malzemeleri hazırlayıp ilerleme aşamalarına göre yapmaya başlamıştık. Can da masaları geziyordu. Kimlerin neler yaptığına bakıyordu.

Asena "Ya bir şey diyeceğim. Bu kadar uğraştırıcı değildi biz niye etrafı mahvettik." dediğinde gülmeye başlamıştık. Masanın her yerinde portakal suyu ve dilimleri vardı. Çalışırken biraz dağınık çalışmıştık sanırım. "Hiçbir fikrim yok. Bu gün dağınık çalışma günümüzdü sanırım." dedim gülerek. Normalde dağınık çalışmazdık ama bu gün böyle olmuştu.

Etrafı temizlemek için bulaşık kısmına geçip oradan bez aldım. Geri döndüğümde bütün masaların işi bitmişti. Kızlarda hazırladığımız Kokteyli dolaba götürmüştü. Masaya geldiğimde temizlemeye başlamıştım. Can "Yaptığınız içecekleri öğleden sonraki dersinizde içeceksiniz." demişti. Arkadan Erkan hoca gelip "Evet, bonfile yapacağız. Hepsinin reçetesi hazır zaten. Masalarınızı temizleyin, kirli olmasınlar." dediğinde herkes kendi masasını temizlemeye başlamıştı. Benim de işim bitmişti.

Alesya "Dersin bitmesine 15-20 dakika var. Bahçeye çıksak olur mu acaba?" diye sorduğunda "Bilmem ki? İzin verir bence." demiştim. Asena "Ben hemen sorayım." diyerek ortaya atlamıştı. "Hocam, bahçeye çıksak olur mu? 15 dakika kalmış dersin bitmesine." dediğinde Erkan hoca bize dönüp "Olur ama sadece bahçe. Sınıfa gitmek de yok. Kantin de ya da bahçede oturuyorsunuz." diyerek uyarmıştı. Bunu duyduğumuz gibi kızlarla mutfak kapısına ilerlemiştik. Arkamdan Can bana seslendiğinde durup ona döndü. Onu unutmuştum, yalnız bırakıp duruyordum. Can "Kumsal, gelsem sorun olmaz değil mi?" diye sorduğunda "Elbette olmaz. Kusura bakma seni de yalnız bıraktım." diyerek bahçeye doğru yürüyorduk. Kızlar önden gitmişlerdi. "Problem değil." demişti sadece. Acaba geçen ders onunla konuşmayıp Barış'a gittiğim için bir sorun mu olmuş muydu?

Çardaklara oturduğumuz gibi Asena "Can, nasıl gidiyor? Hiç yabancılaşmadın, sanki hep okulda ders veriyor gibiydin." dediğinde bende öyle düşünüyordum. "Evet, çok iyiydin. Erkan hocayla da çok iyi anlaştınız." dedim ona bakarak. "Çok kafa dengi aslına bakılırsa o yüzden rahat takılmışımdır." dedi tebessüm ederek.

Etraftaki bakışlardan artık rahatsız olmaya başlamıştım. Okulun bütün kızları Can'a bakıyordu. Her an üstüne atlayabilirlerdi. Bu kadar da belli edilmez ki. "Bu kadar ilgi görmek ilk defa değil diye düşünmeye başlıyorum. Çok rahatsın." dediğimde "Aslına bakarsan sanırım sizin okuldakiler erkek görmemiş." dediğinde Asu "Bu konuda fazlasıyla hak veriyorum. Baksanıza Can geldiğinden beri gözlerini alamadılar." demişti. "Evet, rahatsız edici." demiştim. Can bana dönüp "Çok rahatsız olduysanız mutfağa gidelim." dediğinde arkamızdan Barış "Nereye ya? Daha yeni gelmiştiniz." demişti. Alesya eğilip "Yüzleşme anı geliyor." demişti. Herhangi bir tartışma çıkmamasını umuyordum.

Piçizler'in hepsi yanımıza gelmişti. Ayakta duruyorlardı. Sadece benim yanımda yer vardı. Barış da benim yanıma oturmuştu. Diğer yanımda da Can oturuyordu. Arkama yaslanmıştım. Barış "Ee Can! Neler yapıyorsun bakalım?" diye sorduğunda Can "Ne gibi?" diye sormuştu. Barış "Günlük hayatında neler yapıyorsun? Nasıl gidiyor? Nerede çalışıyorsun? Kumsal'la nasıl tanıştınız?" diye sorularını sıralamıştı. Ama ben zaten dün ona anlatmıştım nerede tanıştığımızı bunu tekrar sormasının ne anlamı vardı ki? Can bana bakıp sonra Barış'a dönmüştü. Can "Bu o mu?" dediğinde kafamı aşağı yukarı sallamıştım. Can sevdiğim birisi olduğunu biliyordu ve şuan kendisiyle bizzat tanışıyordu. Barış kaşları çatık bir şekilde olayları izliyordu. Can "Barda çalışıyorum, işim bu. Kumsal'la da barda tanıştık. Sonra da yakın olduk." demişti. Barış "Barda? Yakın oldunuz?" diyerek bana bakıyordu. Olayları biraz daha doğru anlatabilmek için araya girmiştim. "Uludağ da, kızlarla bara gittiğimizde orada tanıştık. Arkadaş olduk." dediğimde "Ayrıntılarıyla anlatılmasını tercih ediyorum Kumsal." demişti. Can "Sen neler yapıyorsun? Nasıl gidiyor? Kumsal'la nasıl tanıştınız?" diye sormuştu. Şuan ne yapmaya çalıştıklarını çözemiyordum gerçekten.

Ateş "Ya onu bunu bırakın da içecekler çok güzeldi değil mi? Benim hiç tatmadığım içecekler vardı." demişti konuyu dağıtmak için. En iyisini de yapıyordu, diğer türlü kesinlikle kavga çıkacaktı. Can "Teşekkürler." demişti. "Şuana kadar nerelerde çalıştın?" diye sormuştum. Barlas "Kafe barı." demişti. Asena Barlas'a kaşlarını çatarak bakıyordu. Barlas şuan fazla itici duruyordu. Barış "Yok, o kadar da değildir. Küçük çaplı barlarda çalışmıştır." demişti. Şuan yaptıkları hiç hoş değildi. Dalga geçiyorlardı resmen. Can bu dediklerine gülüp "Bir çok barda çalıştım. Daha çok geziciyim. Tek bir yerde kalmam." demişti. Barlas "Söylesene hangi kafelerin barlarında çalıştın? Belki uğramışımdır." demişti dalga geçerek. "Barlas biraz kendine gelir misin?" diye uyarmıştım ki o sırada Can "Tabi, söylerim. Artesian çalıştım bunun öncesinde. Çok güzel bir kafenin barı." demişti alaycı bir gülüşle. Barlas ve Barış'a baktığımda gülüyorlardı. Alesya "Şaka mı yapıyorsun? Ciddi olamazsın? Dünyanın en iyi barlarından biri orası ve Londra da. Orayı çok severim ve bir gün cidden gitmek istiyorum." dediğinde Alesya hayranlıkla bakmaya başlamıştı. Barlas ve Barış'ın yüz ifadeleri değiştiğinde gülmeye başlamıştım. Çağan ve Ateş de 'Aferin size, iyi bok yediniz.' bakışlarıyla Barış ve Barlas'a bakıyordu.

Can Alesya'ya "Evet bunun öncesinde orada çalıştım sonra da buraya geldim." cevap vermişti. Alesya "Başka nerelerde çalıştın, nerelere gittin?" diye sorduğunda sanırım bu sefer de Çağan'ın kıskançlığıyla uğraşacaktık. "Alesya bu kadar soru sorma, rahatsız edici olabilir." dediğinde Can Çağan'nın dediğini duymazdan gelerek.
"Canon - Seattle, The Baxter Inn - Sidney, Attaboy - New York. Genellikle Londra daha güzel. Oradaki mekanlar daha güzel oluyor. Daha gösterişsiz tatil mekanlarında da çalıştım. Hepsi çok keyifliydi." dediğinde ben bu kadar çok yere gitmesine şaşırırken Alesya duyduğu barlara şaşırıyordu. Asena "Baya iyiymiş. Senin için çok zevkli olmalı kendi işini yapmak. Başkaları gibi serserilik yapıp etrafta dolaşmıyorsun. Bazılarının tek amacı itlik kopukluk, kızlarla gününü gün etme." dediğinde burada Barlas'a laf çarpmıştı. Onları bastıkları gün kızlarla oluşu Barlas'ın sonu oldu. Asu "Vurdu gol oldu." diyerek ortamı kızıştırıyordu. Ateş "Asu ne yapıyorsun ya?" diyerek ortamın kızışmasını engellemeye çalışıyordu. Şuan pek sağlıklı bir ortamda değildik.

Çağan "Ya şeyi çok merak ettim ben Londra'nın barları için düzenlemeleri ve içecekleri çok güzel diyorlar, çocuklar kesinlikle bir gün gitmeliyiz." dediğinde kızlarla gülmeye başlamıştık. Barış ve Barlas sinir küpü olmuşlardı. Yerin dibine girmişlerdi. Can Çağan'nın dediğine gülüp "Evet, çok güzel. Kesinlikle gitmelisiniz. Herkesi almıyorlar birde, iti kopuğu sokmuyorlar içeri." dediğinde ağzım açık Can'a bakıyordum. Barlas sinirden Can'a doğru gelecekken Ateş önüne geçmişti. Barış da yanımda yine yumruğunu sıkıyordu. Asena gülerek "Ee onlarda haklı tabii. Sohbetin çok güzel Can, iyi ki Kumsal getirmiş seni." diyerek gülmesine devam etmişti. Asena'nın dediğiyle kızlarla ona dönmüştük.

Ortalık iyice alev almıştı. Asena'nın Barlas'a olan siniri, Barlas'ın kıskançlığı ve yediği laflar, Barış'ın siniri, Çağan'ın olur olmaz yerde olan merakı ve Can'ın kendinden emin tavrı ortalığı kötü etkiliyordu. "Aa! Hadi kalkalım öğle aramızı burada geçirmeyelim. Zilde çalalı baya olmuş, bitmesine az kalmış teneffüsün. Kızlar hadi teneffüsten sonra sınavımız da var." dediğimde yerimden kalkmıştım. Barış'ın olduğu tarafa yönelip "Barış'cım hadi kalk. Sende sana attığım notları çalış." diyerek yerinden kaldırıyordum. Asu "Evet hadi kalkalım. Din sınavı sonuçta çok zor olacak, sınava girmeden önce tekrar yapsak çok iyi olur." diyerek dalga geçmişti. O sırada Alesya Asu'nun kafasına vurmuştu. Hepimiz yerlerimizden kalkmıştık. Ateş ve Asu önden gidiyordu. Ben Can'a dönüp "Biz şimdi sınıfa gidiyoruz, sonrada sınav var zaten. Derste görüşünüz. Sen mutfağa geçersin istediğinde." dediğimde Can "Keyfine bak sen." demişti. Barış'ın kolundan tutup ilerletmiştim. Hepimiz sınıfa ilerliyorduk. Barlas süt dökmüş kedi gibiydi. Sanırım şuan da Asena'nın dediklerini düşünüyordu. Diğer türlü sinirli olması gerekirdi. Çağan'la Alesya barlar hakkında konuşuyorlardı. Barış zaten burnundan soluyordu, tek kelime etmeden sınıfa ilerliyordu.

Sınıfın kapısına geldiğimizde Barış kolumdan tutup "Sen benimle geliyorsun." diyerek beni merdivenlerden yukarı çıkarmıştı. "Barış kolumu bırakır mısın? Acıtıyorsun." dediğimde duymuyordu bile. Sadece sürüklüyordu. Boş sınıflardan birine girdiğimiz de beni önüne çekmişti. "Ne yapıyorsun Barış? Anladım sinirlisin ama sinirini bana zarar vererek çıkartamazsın. Sinirine biraz hakim olur musun?" demiştim bıraktığı kolumu tutarak. Sinirden farkında bile değildi sıktığının. "Kumsal o çocukla nasıl tanıştınız? Ne yaptınız? Nasıl bir yakınlığınız var? Bana bunların hepsini şimdi söylüyorsun." dediğinde bende sinirlenmiştim. "Ya tamam anlıyorum verdiğin sözü tutmaya çalışıyorsun ama bu şekilde de faydalı olmuyor Barış. Bu tavrın ne? Sanki sana yalan söylemişim gibi beni sorguya çekiyorsun. Normal bir şekilde gelip desen ki 'Ben o çocukla ilgili her şeyi öğrenmek istiyorum.' sana her şeyi teker teker anlatırım. Çünkü bu sorguya çekmek değil, sana güveniyorum anlamına geliyor." diyerek çıkıştım. Bu yaptığı tavrına o kadar sinirlendim ki konuşmasına izin bile vermemiştim.

Tek kelime dahi edememişti. Sinirinden ne yapacağını şaşırmıştı ve bir yerden çıkarması gerekiyordu. Sakinleşmesi gerekiyordu. Dayanamayıp sinirinden sıraları devirmişti. Hepsi yıkılmıştı. "Hay ben böyle işin!" diyerek sızlanıyordu. Hala sinirliydi sinirinden elinin acısını bile hissetmiyordu. "Barış lütfen sakinleşir misin? Yoksa bu şekilde konuşamayız." dediğimde zil çalmıştı ve sınav vardı. Şuan sınava gitmem gerekiyordu. "O Can'ı bir daha görmeyeceğim. Yoksa sonu kötü olur! " dediğinde kaşlarım çatılmış bir şekilde "Ne demek istiyorsun?" dediğimde "Söylediğim çok açık ve netti Kumsal. Bu konu kapanmadı." diyerek sınıfın kapısını çarparak çıkmıştı. Bu neydi şimdi? Gerçekten anlam veremiyordum. Barış Can'a bir şey yapar mıydı? Yapmaması yönündeydim çünkü eğer Can'a bir şey yaparsa bu hem onun açısından hem de benim açımdan kötü olurdu. Benim yüzümden böyle bir şey olmasını istemezdim ve Barış'la da böyle bir tartışma yaşamak istemezdim.

Dolaptan yaptığımız kokteylleri çıkartıyorduk. Nerdeyse her şey hazırdı. Yemekler de yapılmıştı. Biz bunların hepsini yaparken Barış ortalıkta yine yoktu. Sınavdan sonrada görmemiştim. Çağan sınava girmediğini söylemişti. Bunları düşündükçe keyfim kaçıyordu. Bu kadar umursamaz olmamalıydı. Can yüzünden bu kadar sinirlenmesine gerek yoktu. Alesya "Merak etme, siniri geçtiğinde konuşursunuz." dedi düşünceli halimi görünce. "Konuşuruz zaten de, bu kadar sinirlenmesini ve şuan nerde olduğunu merak ediyorum. Elini duvara vurdu yine ve sinirden başka bir şey yapar mı diye düşünüyorum." dediğimde "Sen de haklısın, diyecek bir şey yok. Senin ve Barış'ın birlikte olabilmesi için herhalde yeryüzünde yaşamamanız gerekiyor." demişti. Asena "Keyfinizi bozmayın ve yemeklere yumulun, çok güzel kokuyor. Bonfilenin sosunu yaparken şov yaptım kaçırdınız hepsini." dediğinde gülmüştük. Asu "O zaman bir dahakine bize özel yaparsın biz de görürüz." demişti sırıtarak.

Tabaklarımıza alıp yemeye başlamıştık. Yaptığımız kokteylli doldurup tadına baktığımızda Asena "Bunun tadı çok güzel ve buz gibi." demişti. Alesya "Evet, baya ferahlatıcı. Tarçının tadı çok güzel bu arada." dediğinde yanımıza Can da gelmişti. "Nasıl, beğendiniz mi?" diye sormuştu. "Evet, tadı çok güzel. İyi ki tarçınlı yapmışız." demiştim. Gerçekten tadı çok güzeldi. Evde yapmaya değecek bir tattı. Herkes kendi içeçeğini ve yemeğini yiyordu. Bizde kızlarla sohbet ediyorduk. Yanımızda Can da duruyordu ve Piçizler'in hepsi bize bakıyordu. Barış ortalıkta hala gözükmüyordu. Kızların yanından ayrılıp Piçizler'in yanına gittim. Hepsi bana dönüp ne diyeceğimi bekliyorlardı. "Barış nerede?" diye sorduğumda Ateş "Biz de bilmiyoruz." demişti ki Çağan "Geliyor paşamız." diyerek gülmüştü. Çağan'ın baktığı yöne baktığımda sakinleşen bir Barış geliyordu. Baya sakin gözüküyordu.

Yanımıza geldiğinde "Nasıl gidiyor?" diye sormuştu normal bir şekilde. Bu tavrına şaşırsam da üstelemeyecektim. "Neredeydin?" dedim meraklı bir şekilde. "Nerede olduğumun bir önemi yok, şuan buradayım. Neler yaptınız?" diye sormuştu. Biraz değişik gelmeye başlamıştı bu tavrı. "Her şey bitti. Yemeklerin tadına bakıyor herkes." demiştim. Çağan "Al iç, ferahlatır seni iyi gelir." demişti kendi yaptıkları içeceği uzatarak. Barış Çağan'ın elinden alıp içmeye başlamıştı. "Çıkışta ne yapıyorsun?" diye sorduğunda "Bilmem, kızlarla olurum belki." demiştim. "Eğer beraber çıkamazsak beni bekleyebilir misin kapıda?" dediğinde "Olur beklerim. Zaten az kaldı çıkışa. Ben şimdi kızların yanına geçiyorum." demiştim hafif tebessüm ederek. Kafasını onaylar şekilde sallamıştı.

Bu tavrı beni biraz şaşırtmıştı. Çok kötü tartışmıştık ve şuan normal bir şekilde konuşuyordu benimle. Şaşkınlıktan çıkışta onu neden bekleyeceğimi bile soramamıştım. Kızların yanına gelip, sohbet etmeye başlamıştım. Can hala gitmemişti kızlarla sohbet etmişti oda. Can "Bu günün ardından bana bir kahve ısmarlarsın herhalde." dediğinde çok tatlı bir şekilde gülüyordu. Arada istemsizce içimden kayıyordum resmen çocuğa. Bu yaptığım şaka gibi gelse de gerçekti. "Olur, ısmarlarım. Buda benim özür dileme şeklim olur hem." demiştim gülümseyerek. "Tamam." deyip yine aynı şekilde gülmüştü. Alesya "Kızlar hadi masaları toparlayalım. Zil çalacak şimdi, Erkan hoca toplamadığımız için kızacak." dediğinde "Fazla bir şey yok zaten, toparlarız hemen." dediğimde başlamıştık bile ve fazla sürmemişti. Dağınık bir kısmı yoktu masamızın.

Kızlar üstlerini değişmeye gittiklerinde bende Barış'a bakıyordum. Ortalıkta yoktu ve birazdan zil çalacaktı. O sırada Can "İstersen sen üstünü değiş ben arabadayım." dediğinde "Tamam, olur." diyerek gülümsemiştim. Aklımdan o an Barış çıkmıştı ve soyunma odasına gidip üstlerimi çıkarmıştım. "Kızlar ben Can'la gidiyorum. Haberiniz olsun. " dediğimde Asu "Barış ne olacak?" dedi. "Çıkışta beni bekle dedi o sırada söylerim. Sinirlenirse de yapacak bir şey yok. Bu gün için hem özür hem teşekkür etmem gerekiyor." demiştim. Asena "Ben Can'ı çok sevdim. Özellikle de Barlas'a laf ettiği zaman, ağzının payını verdi. Aklı sıra Can'la uğraşacaktı." dedi. Alesya "Çok kıskandı, çok." demişti sırıtarak. Can'ı daha fazla bekletmemek için "Kızlar sohbetinize doyum olmuyor ama ben gider. Görüşürüz." deyip mutfaktan çıktım. Bir yandan da Barış'a bakıyordum. Ortalıkta gözükmüyordu.

Bahçeye çıktığımda Can arabanın önünde duruyordu. Onun yanına ilerlerken Burak hoca "Kumsal!" diye seslenmişti. Burak hocaya döndüğümde yanıma geliyordu. Bende hocanın yanına ilerlemiştim. Yan yana geldiğimizde "Yaptığın dergiyi bu sene kullanacağız, ben onu sana vermiştim notunu verdikten sonra. Yarın okula getirebilir misin?" dediğinde "Tabii hocam, getiririm. Başka gerekli bir şey var mı?" dedim. Bir yandan da Can'a bakıyordum. Beni bekliyordu. "Yok. Onu getirsen yeterli." dedi. "Tamamdır. İyi günler hocam." diyerek Burak hocanın yanından ayrıldım. Can'ın yanına geldiğimde kızlar ve Piçizler de bahçeye çıkmışlardı. Barış hala ortalıkta yoktu.

Can "Gidelim mi artık?" dediğinde "Bir dakika bekler misin? Bir şey sorup geleceğim." demiştim. "Tamam, bekliyorum seni." dediğinde gülümseyip kızların yanına gittim. Piçizler ve Ece de vardı. "Barış'ı gördünüz mü? Çıkışta beni bekle dedi ama yok. " dediğimde Ece "Hoca ondan bir şey istemişti. Onları yapıyor. İşi biraz uzun maalesef. " dediğinde "Şuana mı denk geldi ya." demiştim bıkkınlıkla Çağan "Ara istersen." dediğinde "Dur arayım hemen." diyerek telefonuma sarıldım. Cevap vermiyordu.

Ateş "Bu ibnenin burada ne işi var?" dediğinde burnunda solumaya başlamıştı. Arkamı döndüğümde karşımdaki kişiyi görünce şaşırmıştım. Yine mi gelmişti? Bunun derdi neydi böyle ya? Asu "Şaka mı? Artık çok olmaya başladı." dediğinde Asena "Fazlasıyla hem de, artık birinin Berkan'a dersini vermesi gerekiyor." demişti sinirli bir şekilde. Ateş "O kişi de benim herhalde." diyerek Barkan'ın yanına gitmişti. O sırada biz de onun peşinden gidiyorduk ki Berkan Asu'yu görünce sevinmişti. Ateş "Lan senin burada ne işin var?Hala akıllanmadın mı? Elimden bir kaza çıkmadan git buradan." demişti daha çok sinirleniyordu. Berkan "Benim seninle işim yok. Asu'yla konuşmaya geldim." dediğinde Asu'ya dönüp "Asu bir çok hatam oldu, bunları kabul ediyorum ama size hiç bir zaman zarar vermek istemedim. Yaptıklarıma pişmanım, affet beni. Seni seviyorum, tekrar deneyelim. Bu sefer seni mutlu edeceğim. Yaptıklarımdan çok pişmanım Asu. Hatalarım çok ama hepsini sana unutturacağım. Buna emin olabilirsin. Hadi lütfen." dediği sırada Asu Berkan'ın yanına gidip tokat atmıştı. Çok sert olmuştu bu ama hak etmişti. Hem de fazlasıyla. Asu "Seni istemiyorum. Artık bunu anla. Ben seni sevmiyorum ve istemiyorum benim peşimi bırak." dediğinde Berkan "Deneyelim bak gör sende isteyeceksin. Beni hala seviyorsun sadece düşüncelerin karışmış, kafan karışmış Asu." dediğinde Ateş "Halan kafan karışmış diyor ya." dediği sırada Berkan'ın üstüne yürümeye başlamıştı. Yüzüne yumruk atacaktı ki Barlas durdurup "Burada olmaz." demişti. Berkan "Asu ya benimle olursun ya da seni kaçırırım. Kimsenin bulamayacağı bir yere götürürüm. Seni öldürürüm." diyerek tehdit etmişti ve okulun kapısına doğru hızlı adımlarla ilerledi. Berkan'ın lafıyla ürpermiştim. Asu'ya bir şey yapacak düşüncesi beni tedirgin etmişti. Berkan kafasına bir şey koyduğunda yapan birisiydi. Depoyu kafasına koymuştu ve bizi aylarca bir oyunun içinde sürüklemişti. Ateş "Bırakın abi beni! Niye tutuyorsunuz, bırakında burası onun mezarı olsun." dediğinde sinir küplerine biniyordu. Asu onu sakinleştirmeye çalışıyordu ama fazla işe yaramıyordu. En son birbirlerine sarılmışlardı. Bu ikisini de sakinleştirmişti. Asu da çok iyi sayılmazdı. Az önce Berkan onu ölümle tehdit etmişti ve söyledikleri ciddiye alınmayacak birisi değildi. Asena "Asu iyi misin?" diye sorduğunda hepimiz yanındaydık. "Evet, iyiyim. Ateş'le birlikte olacağım. Siz gidersiniz olur mu?" dediğinde Alesya ve Asena'ya diyordu. Alesya "Gideriz sen merak etme. Dikkat et kendine, eve geçtiğinde de haber bize olur mu?" dediğinde "Olur." diyerek yanımızdan ayrılmıştı. "Kızlar ben de gidiyorum. Can bekliyor arabada. Onu çok beklettim zaten." dediğimde Alesya "Tamam. Görüşürüz." dedi. "Görüşürüz." deyip Can'ın yanına ilerledim. Son bir kere daha dışarıda göz gezdirmiştim Barış'ı görebilmek için ama yoktu.

Arabaya bindiğimde Can bana dönüp "Bir sorun mu var? Telefonla konuşuyordum gelemedim ama sanırım tartışma oldu." dediğinde "Önemli bir şey değil. Gidelim biz artık, seni de çok beklettim zaten." demiştim mahcup bir şekilde. "Sorun değil." diyerek arabayı sürmeye başlamıştı. Elime telefonu alıp son bir defa Barış'ı aramıştım. Çalıyordu ama açan yoktu. Aramayı kapatıp arkama yaslandım ve derin bir nefes verdim. Fazlasıyla yorgun hissediyordum kendimi. Dışarıyı izlemeye başlamıştım. Fazla bir şey yapmadığıma rağmen kendimi çok yorgun ve bitkin hissediyordum. Yolu izlerken mayışmaya başlamıştım uykumu getirmişti. Can "Çok yorgun gözüküyorsun, istersen seni eve bırakabilirim." demişti bir yandan arabayı sürüyordu arada da bana bakıyordu. "Evet, biraz yorgun hissediyorum kendimi ama kahve iyi gelecektir. O yüzden sorun değil. Bildiğin güzel bir yer var mı?" diyerek kendime gelmeye çalışıyordum. "Var. Şimdi oraya gidiyoruz. Kahveleri çok güzeldir." diyerek yola dönmüştü. "Hmm, bakalım ben beğenebilecek miyim?" diyerek gülmüştüm. Can "Sen beğenmezsen kesinlikle kahvelerde bir sorun vardır." diyerek gülmüştü. "Bence de ya. Ben de sorun olacak değil ya canım." demiştim. Gülmeye başlamıştık. Keyifli ilerliyordu dakikalarımız.

Arabayı durdurduğunda "Geldik sanırım." demiştim. "Evet geldik. İn bakalım arabadan. Bakalım buranın kahvesini beğenebilecek misin?" dediğinde gülmüştüm. "Dış mekan olarak benden onay aldı. Kahvelere bakabiliriz şimdi." dediğimde gülmeye başlamıştı. "Hadi girelim." dediğinde beni yönlendirmişti. İçeri girdiğimizde dış mekanın güzelliği kadar iç mekan da çok güzeldi. Siparişleri kasa tarafından veriyorduk. "Ne içersin diye sormayacağım. Direkt kendimden söylüyorum. Beğeneceğine eminim." demişti emim bir şekilde "Olur." diyerek onu beklemiştim. Ücreti ödeyecekken "Ben ödedim. Sen istersen masaya geç ben geliyorum." demişti "Ama ben ısmarlayacaktım. Haksızlık yapıyorsun." dedim kaşlarımı çatarak. "Tamam da ben istedim senden bana kahve ısmarlamanı. Sana ödetemezdim. Hem benimle kahve içerek borcunu ödemiş oluyorsun işte." demişti. "Olsun, benim ödemem daha doğruydu." dediğimde "Haklısın ama bu seferlik böyle olsun. Hadi masaya geçelim orada konuşuruz." dediğinde onaylamıştım.

Arka tarafa doğru ilerlediğimiz de dış manzarayı görmemle hayranlık duymuştum. Aşırı güzeldi. Yeşiller vardı ve az ilerisinde de su alan bir yer vardı. Biz çok mu uzaklaşmıştık ben fark etmeden diye düşünüyordum. "Burası çok güzel, bayıldım. Biz çok mu uzaklaştık? Ben buralarda böyle bir yer olduğunu bilmiyordum." dediğimde dışarıyı izleyebileceğim bir masaya gidip oturmuştum. "Biraz uzaklaştık ama bu kadar uzaklaşmaya değiyor. Çok sessiz sakin bir ortam, çok güzel." dediğinde gülümsemiştim. "Sen böyle ortamları sever misin ya? Barmenlikten zevk alan biri olarak bunu beklemezdim. Sessiz sakin ortamların hoşuna gitmesi." demiştim meraklı bir şekilde. Kahveyi önüme koyup "Her insanın bilmediğimiz, göstermediği, merak konusu bir yanı vardır. Benim ki de böyle bir şey herhalde." dediğinde kişiliği bende merak uyandırmış. "Söylesene sen nasıl birisin? Kendi gözünden kendini tarif edebilir misin?" diye sorduğumda "Sanırım hayır. Hayatta en çok zevk aldığım şey barmenlik. Ama sessiz sakin ortamları da hep çok sevmişimdir." dediğinde "Belki de gezmeyi sevdiğin için barmenlik hoşuna gidiyor. Yani bir sürü yeri gezip görmüşsün ve bunlar barmenlik yaptığın için." dediğimde "Aslında olabilir. Gittiğim yerlerde hiç 2-3 aydan fazla durmam. Hep farklı bir yer ararım." dediğinde yüzü değişik bir hal almıştı. "Çok tuhaf." diyerek kahvesinden bir yudum aldı. "Tuhaf olan ne?" diye sorduğumda "Seninle tanışma günümüz, sonrasında karşılaşmamız ve bir anda senin okulunda ders vermem. Şimdi de sohbet edip kahve içiyoruz. Üç defa gördük birbirimizi ve sen benim kendimle ilgili olan bir şeyi biraz daha anlamamı sağladın." dedi ve gülümsedi. Aslına bakılırsa evet çok tuhaftı. Şuan burada oluşumuz, ona sormadan okula gelmesini sağlamam. Her şey gelişi güzel oluyordu ve çok güzel bir arkadaşlığımızın olacağına inanıyordum. "Evet, çok tuhaf. Olacak olan her zaman olur, önünü alamazsın." diyerek kahvemden bir yudum almıştım. Can "Haklısın." diyerek temiz kokuyu içine çekmişti.

Ağzıma kahvenin o muazzam tadı geldiğinde "Vaov! Bunun tadı efsane. Çok güzel. Daha önce burayı nasıl keşfedememişim ben ya?" diye yakınırken "Ben söylemiştim, beğeneceğini biliyordum." dediğinde gülümsemiştim. Kahvenin her yudumunda farklı bir haz yaşıyordum. Bu kadar güzel bir yer oluşu ve kahvesinin harika ötesi olması beni bitiriyordu. "Sürekli gelebileceğim bir yer burası şuandan itibaren." demiştim kahvemden bir yudum daha alarak. "Beğenmene sevindim." dediğinde "Ya ben tekrardan özür diliyorum senden. Hem sana sormadan hareket ettiğim için hem de bu gün bahçede olanlar için." dediğimde "Bence artık özür dilememelisin. Bu anın tadını çıkarmalısın. Hem bahçede olanlar için niye özür diliyorsun ki onlar kaşındı. Kendi söylediklerinin cevabını verdim ben sadece." dediğinde aslında haklıydı ama yine de olanlar kötü hissettiriyordu. Barış'ın sınıfta ki tavrı hala gözümün önündeydi. Bana 'Can'la bir daha görüşmek yok.' demişti ve ben şuan kahve içiyordum. Olay biraz benim dışıma çıkmıştı. Ben istemeden büyümüştü. Düşüncelere daldığımı fark eden Can "İyi misin? Bir anda daldın." diye sorduğunda bir anda irkilip "Şey evet iyiyim. Daldım bir anda. Her neyse ben yine de özür dilerim." demiştim kahvemi içerken. "Senin nasıl gidiyor? Barış'la?" dediğinde bu konuyu konuşmak istemediğimi fark etmiştim. "Tartışmalı. Neyse ya bu konuyu pek konuşmak istemiyorum. Hem kendin dedin 'bu anın tadını çıkarmalısın' diyerek." dedim tebessüm ederek. Beni onaylayarak "Evet, haklısın." demişti.

Manzaranın keyfini çıkartıyorduk. Çok iyi gelmişti buranın havası ve kahvesi. Saate baktığımda zaman geçip gidiyordu ve kahvem de bitmişti. Arkama yaslanıp etrafı izlemeye başlamıştım. "Kalkalım mı artık? Yarın yine sınavlarım var. Onlara da çalışmam lazım." dediğimde "Olur, kalkalım. Kahvelerimiz de bitti zaten." dediğinde yerlerimizden kalkmıştık. Arabaya doğru ilerliyorduk. Dışarı çıkarken "Bu gün gerçekten benim için çok keyif vericiydi. Teşekkürler." dedim arabaya yönelirken. "Benim içinde öyleydi." diyerek arabanın kapısını açtı ve bindik. Gülümseyerek dışarıyı izlemeye başlamıştım. Okulda olanların sonrasında böylesi huzurlu bir ortamda olmak çok iyi gelmişti. Barış'la olanları unutturmuştu en azından. Ona ulaşamayışım hala aklımdaydı. Acaba şuan ne yapıyordu? Beni bekle neden demişti? Bir anda değişik bir tavra bürünmesi nedendi? Bunları merak ediyordum ve umarım konuşabilirdik. Sakin bir şekilde. Dünün ardından bu günün gerçekleşmesini pek istemezdim.

"Her şey için tekrardan teşekkürler. Çok güzeldi. Özellikle kahveler." demiştim gülerek. Gülümseyip "Beğenmene sevindim. Benim içinde çok güzel ve unutulmaz bir anı olarak kalacaktı bu gün olanlar." dedi. "O zaman görüşürüz. Dikkat et kendine." demiştim. Arabadan inerken "Görüşürüz, sen de." dedi ve arkasından kapıyı kapatıp el salladım.

Can gittiği sırada arkamdan birinin bana seslenmesiyle geri arkama dönmüştüm. Barış buradaydı. Burada ne işi vardı ki? Hem neden kapıda bekliyordu? Can'la olduğumu biliyor muydu? Evde olduğumu düşünse hiç çekinmeden zili çalardı. Bu düşüncelerimden ayrılıp "Sen burada ne yapıyorsun? Çıkışta neredeydin?" diye sordum. Yanıma gelip "Hoca yüzünden gelemedim. Bir şeyler istedi benden o yüzden gelemedim. Seni aradım birkaç defa okuldan çıktığımda ama ulaşamadım. Çağan Can'la okuldan çıktığını söyledi." dediğinde hemen telefonuma bakmıştım. Kapanmıştı. "Telefonum kapanmış. Can'la da bu gün için ona teşekkür etmek amaçlı bir şeyler içtik o kadar." dediğimde "Anladım. Aranızda başka bişey yok değil mi Kumsal? Ben bundan emin olmak istiyorum." dediğinde bunu düşünmesinin bile hata olduğunu bilmesi gerekiyordu ama fevri davranmamalıydım. Şuan sakince konuşuyorduk. "Tabii ki de bir şey yok aramızda. Sadece arkadaşız o kadar. Aramızda başka bir şey yok. Hem Can'a sataşmak yerine yanımda da durabilirsin Barış. Sinirlenip kıskançlık yapmana gerek yok." dediğimde "Haklısın ama benim elimde olan bir şey değil. Bir anda sinirleniyorum ve elimde olan bir şey yok." demişti ellerini ensesine götürüp.

Ensesinde dolaşan ellerini tutup "Bak ne söz verdik birbirimize olayın ne olduğunu öğrenmeden hareket etmeyeceğiz. Ön yargılı olmayacağız dedik. Farkındayım kendini tutuyorsun ama çok da zor değil aslında." demiştim. "Kumsal deniyorum ama ben bu şekilde sevebiliyorum başka türlüsü çok zor. O Can denen herif de o lafları çarpıp köşeye çekildi." dedi kaşlarını çatarak. "Barış bana odaklanır mısın? Can yok, biz ikimiz varız. Can üçüncü kişi. Biz birbirimizi seviyoruz buna odaklanabilir miyiz? Bundan daha önemli bir şey yok çünkü. Zor zamanlar geçiriyoruz ve olayları yanlış anlamadan ilerlememiz gerekiyor." dediğimde bana hak vermişti. "Haklısın, elimden geldiğince deniyorum." demişti ve bana bir anda sarılmıştı. O bana sarıldığında ben de ona sımsıkı sarılmıştım. Bugünün ikinci huzurlu anıydı. Okulda olanlardan sonra Barış'a sarılmak o kadar iyi gelmişti ki. O kavgamızdan sonra bir anda böyle olmamızı beklemiyordum ve mutluydum. Bu günü onunla kavgalı olarak bitirmek istemiyordum.

Birbirimizden ayrıldıktan sonra "Bugünün böyle bitmesine sevindim." demişti. Gülümseyip "Ben de." dedim. "Bu arada evimin önündeyiz ve bunları konuşuyoruz. Sanırım yürek yemişiz. Babam görse keser seni." demiştim gülerek. "Bence de öyle yapar. Hadi sen artık içeriye geç. Daha fazla durma." dediğinde "İçeri gelsene sende. Zaten artık aileden biri gibisin annem kendi oğlu gibi seviyor seni." diyerek güldüm. "Bende onu kendi annem gibi seviyorum ama başka zaman gelirim. Sende dinlen hem, yarın sınavların var." dediğinde "Sadece benim değil senin de sınavların var." demiştim. "Doğru söylüyorsun." dediğinde "İyi hadi artık eve git bakalım. Sana notlar atacağım yine. Hepsini tekrarlıyorsun, eksiksiz anlaştık mı?" dedim kaşlarımı çatarak. "Anlaştık." diyerek gülmüştü.

Gülümseyip Barış'ın yanağına yaklaşıp öpmüştüm. "Tamamdır. Görüşürüz. " diyerek ayrıldım. "Görüşürüz. " diyerek el sallamıştı. El salladığı sırada aklıma yine saat gelmişti. Bileğinde değildi. "Barış." diye seslendiğimde bana dönüp "Efendim." demişti. "Saat nerede?" diye sorduğumda önce koluna sonra da bana bakmıştı. Ona yaklaşıp, bekledim. "Evde, sizinle olanlardan sonra takmamıştım. Çantamın içinde duruyor." dediğinde biraz içim kötü olmuş gibiydi. Sonuç olarak şuan yan yanaydık ve deniyorduk. Kolunda olmasını isterdim. "Anladım. Hadi git artık sende eve." diyerek el sallamıştım.

Kapıya geldiğimde anahtarla açıp arkama döndüm. Barış'a son bir defa el sallayıp kapıyı kapattım. Kapıyı kapattığım gibi sırtımı kapıya dayamıştım. Barış'la konuşmak iyi gelmişti. Aramızdaki konuyu çözdüğümüze seviniyordum. İçim rahatlamıştı resmen onunla konuştuktan sonra. Bütün günün yorgunluğu keyifsizliği gitmişti. Şuan kendimi daha iyi hissediyordum. Umarım hep böyle konuşarak halletmeye çalışırdık bazı şeyleri. İlk başta biraz zorluk çeksek de atlatmıştık.

Derin nefes alıp ilerledim. "Anne! Ben geldim." dediğimde "Mutfaktayım." demişti. Mutfağa yöneldiğimde annem kucağında çilek kasesiyle sandalyede oturuyordu. "Hayırdır, çilek krizi falan mı var?" demiştim gülerek. "Canım çok çekti, aldım hepsini ben de. Çilekleri bırak sen şimdi de Barış'la ne konuştunuz dışarıda onu söyle?" demişti meraklı bir şekilde "Sen ne zaman gördün anne ya. İnsan gizli gizli izler mi hiç?" demiştim kucağındaki çileklerden yiyerek. "Ben camdan bakıyordum sizi gördüm. Özellikle izleme falan yok yani, aranız düzeldi mi yavrum?" dediğinde "Annecim sen bunlara kafanı yorma tamam mı? Sevgili değiliz şuan, arkadaşım." demiştim. "Pek öyle durmuyordunuz. Keşke davet etseydin." demişti. Kesin Barış'ın ağzından laf alacaktı. "Çağırdım işleri varmış gelemedi. Ben odama çıkıyorum sen de fazla yeme." dediğim gibi odama ilerlemiştim.

Odaya girdiğim gibi kendimi yatağa atmıştım. Yorgundum ama tatlı bir yorgunluktu. Telefonumu şarja takıp duşa girmeye karar vermiştim. Vücudumun da rahatlamaya ihtiyacı vardı.

Saçlarımı kurutup yatağımın üstüne oturdum. Telefonumun şarjı dolmuştu. Şarjdan çıkartıp gelen mesajlara bakmıştım. Kızlar grupta konuşmuşlardı. Asu eve geçtiğinde gruba yazmış ve mesajlardan anladığım kadarıyla daha iyiydi şuan. Ateş ona iyi gelmiş olmalıydı. Barış'ın mesajlarına baktığımda;

'Eve geldim'
'Ne yapıyorsun?'
'Şarjını hala doldurmadın mı?'

Diye mesajlar atmıştı. Saatlerine baktığımda yarım saat aralıklarla atılmıştı neredeyse. Gülümseyip cevap verdim.

'Duşa girmiştim, bakamadım o yüzden'

dediğim gibi mesaj atmıştı.

-Şimdi ne yapıyorsun?

+Oturuyorum. Ders çalışacağım birazdan. Sen ne yapıyorsun?

-Seninle konuşuyorum, uzanıyorum. Sen dersine çalış sonra yine konuşuruz.

+Tamam, olur.

Diyerek yerimden kalkmıştım. Almanca ve İngilizce sınavı vardı. Biraz zorlayacaktı. İkisi de dil sınavıydı ve kelimeler kesinlikle birbirine karışacaktı. Zorlanacağımız kesindi. Fazla oyalanmadan başlamam gerekiyordu.

Ezber için kağıtlarımı hazırlamıştım ve hepsinin teker teker fotoğrafını çekip Barış'a atmaya başladım. Bitirdikten sonra

'Hepsi okunacak, yarın ne biliyorsun diye soracağım.'

Yazdım ve telefonu elimden bıraktığım gibi çalışmaya devam etmiştim.

------------------------Psikozlar-------------------------

Evet yeni bölüm geldi! Bölümü nasıl buldunuz?

Yorum yapmayı ve vote atmayı unutmayın!

-Barış ve Kumsal birbirine söz vermeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Can çok iyi değil mi?

-Berkan'ın tekrardan gelip Asu'yu tehdit etmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Bölümde en sevdiğiniz kısım?

-Sizce diğer bölümde neler olacak?

Not: Yeni bölümün ne zaman yayınlanacağı günü, karakterlerle ilgili paylaşımlar instagram hesabımız üzerinden paylaşılır. Kitap hakkında ki bilgileri kaçırmamak için hesabımızı takip edebilirsiniz.

instagram:psikozlarwattpad

♤♡◇♧

Continue Reading

You'll Also Like

1M 73.7K 56
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
6M 194K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
666K 30K 18
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

443K 22K 24
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.