İNCE BUZUN ÜSTÜ

By nazzerde

129K 9.2K 2.4K

Çok sevdiği kocasının ölümüyle genç yaşında dul kalan Süreyya, üç yaşındaki oğlu Turgut ve karnındaki bebeği... More

İnce Buzun Üstü
Giriş
1.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm

2.Bölüm

7.6K 541 119
By nazzerde

2.Bölüm

Birkaç gün sonra Süreyya, Filiz ile aynen sözleştikleri gibi saat tam ikide kampüsün ana giriş kapısında bekliyordu. Üzerinde neredeyse dizine kadar gelen bordo ketenden bir elbise vardı, altına ise ince siyah çorapla spor ayakkabılarını giymiş, aylar sonra ilk kez kendine özenip makyaj yapmıştı. Süreyya makyaj yapmaya küçük kızlığından beridir bayılırdı, bu yüzden bugün için özellikle kırmızı ruj sürmüştü ki, her şey yolunda gitsin. Esasen, üniversiteden arkadaşları ile gülüşüp eğlenerek çıkıp giden öğrencilerin giyimlerini kuşamlarını gördükçe Süreyya, oldukça çirkin, hatta biraz yetersiz hissetmekten kendini alıkoyamıyordu. Üstelik hamileydi, etrafındaki herkes hamileliğin onu güzelleştirdiğini söylesede, içinde bulunduğu psikolojik durum da göz önüne alındığında kendini dünyanın en çirkin kadını gibi görmeye engel olamıyordu.

İç çekti Süreyya, aklına İlyas'ın ona söylediği binbir türlü iltifatlar, güzel sözler çalındı. Gülümsedi. Bundan böyle İlyas'ı yalnızca iyi anılarla hatırlayacaktı.

"Ayaklarının üstünde duracaksın, Süreyya. Evlatların için güçlü olacaksın." diye kendi kendine mırıldandı ağzının içinde. Birkaç dakika sonra ana giriş kapısının güvenlik kulübesinin hemen yanında durmuş ona el sallayan kızı fark etti, Filiz'di bu. Filiz, bir yandan el sallarken bir yandan da öteden sesleniyordu. "Süreyya!" Oldukça neşeli görünüyordu.

Süreyya, kuzeninin sesini duyar duymaz hareketlenip giriş kapısına kadar geldi. Filiz ile kucaklaştılar. "Bu ne güzellik böyle." dedi Filiz, genç kadını boydan boya beğeni dolu gözlerle süzmüştü.

"O senin güzel bakışın." diye kızarmış yanaklarıyla cevapladı Süreyya, birinin onu güzel bulması ruhunu okşamıştı. Birlikte fakültelerin önlerinden geçtiler, bir sürü öğrenci fakülte kapılarından girip çıkıyor, bağırış çağırış içinde eğleniyorlardı. Süreyya onlara imrenmeden edemedi, keşke bende Filiz gibi üniversite okusaydım, diye düşündü.

"Barbaros bizi kafeteryada bekliyor, teke tek konuşup anlaşacağınızı umuyorum. Barbaros despot bir patron değildir, eminim halinden anlayacaktır." diyerek Filiz, Süreyya'nın pır pır eden kalbini sakinleştirmeye çabalasada nafile, genç kadın derin derin solup alıp vermeden edemedi. Filiz, Süreyya'nın çalışıp para kazanma arzusunun içten geldiğini fark edince erkek arkadaşı Barbaros'u arayıp kafeteryada bir elemena daha ihtiyacı olup olmadığını sormuştu. Şansa bakın ki vardı, kasada durabilecek biri lazımdı.

Kasada tüm gün durmak tam Süreyya'ya uygun bir işti, ayakta çok fazla dolanmayacağı için gebeliğinde bir sorun yaşayacağını pek sanmıyordu, doğuma kadar pekala çalışabilirdi. Birkaç ay çalışıp para biriktirince de ayrı eve çıkacak, babası Cemil'i daha fazla müşkül durumda bırakmayacaktı. Onlara yeterince yük oluyordu zaten, çalışıp kendi parasını kazanmalıydı.

Filiz'in iç çektiğini duydu, başını kıza doğru çevirdi. Kız heyecanlı görünüyordu. "Süreyya, Barbaros'u ilk kez birisiyle tanıştırıyorum, o da sensin. Bu benim için çok önemli, onunla arkadaş olmanızı diliyorum." diye söyledi genç kız, belli ki Süreyya'nın fikirleri onun için çok önemliydi.

Süreyya kızı rahatlatmak istedi, ama doğru kelimeleri bir türlü bulamadı. Onun yerine, "Sen bu adamı sevip aşık olduğuna göre eminim bende severim." deyiverdi. Filiz hızlı hızlı başını sallasada pek ikna olmuş gibi değildi.

Birlikte iğdeli ağaçlarla bezenmiş taşlı yoldan geçip Edebiyat Fakültesi'nin hemen yanındaki camekan, sürgülü kapısıyla oldukça dikkat çeken kafeteryanın önüne geldiler. Kafenin önünde onlarca masa sandalye vardı, hınca hınç öğrencilerle doluydu. Çoğu öğrenci sigara çay ikilisini içerken arkadaşlarıyla muhabbet ediyordu. Hava rüzgarlı olmasına rağmen oldukça güneşliydi, insanın içi ısınıyordu.

"Gel, Barbaros içerdedir." diyerek kadını içeriye sürükledi Filiz, kafeteryanın içi de dışı gibi oldukça yeşil ve ferahtı. Ortada beş altı tane masa vardı, dışarıya göre burası oldukça sessizdi. Bazı öğrenciler yemek yerken bazıları sessiz sedasız ders çalışıyorlardı. Süreyya ile Filiz, masaların aralarından geçip kasaya doğru ilerlediler. Kasanın yanındaki camın arkasında çeşit çeşit kurabiyeler, poğaçalar, kekler, pastalar vardı; hepsi oldukça iştah açıcı görünüyordu. Süreyya gebeliği boyunca ilk kez kendini aşermiş hissetti, midesi gurul gurul guruldadı, ağzının içi kupkuru oldu fakat hiç ses etmedi. Zaten cebinde bunları alabilecek yeterli parası da yoktu.

Kasanın hemen arkasında oldukça yakışıklı, kirli sakalı ve kulağında küpesiyle dikilen bir adam, iki kadının ona doğru yaklaştığını görünce başını kaldırıp baktı. Bu adam Barbaros olmalıydı ki, Filiz'i görür görmez o esmer çehresi birden apaydınlık oluverdi, oturduğu yerden kalkıp önlerine kadar geldi, Filiz ile kucaklaştılar.

"Hoş geldin, dersin erken mi bitti?" diye Filiz'e sordu adam, hakikaten de otuzlu yaşlarına merdiven dayadığı belliydi, buradaki pek çok öğrenciden daha olgun bir görünüşü vardı, yine de serseri görünüşü onu genç gösteriyordu. Barbaros'un kulağındaki küpeye tuhaf tuhaf bakmaktan kendini alıkoyamadı Süreyya, erkeklerin küpe takması ona çok garip geliyordu çünkü biraz geleneksel bir kadındı. Öyle yetiştirilmişti.

Filiz, Süreyya'nın ondan hiç ummayacağı bir şey yaparak ayak ucunda yükselip erkek arkadaşının dudaklarına hiç çekinip sakınmadan sesli bir öpücük kondurdu. Bu samimi görüntüyle birlikte Süreyya'nın gözleri kocaman oluverdi, halka açık bir alanda yapılan bu sevgi gösterisi onu utandırmıştı. Filiz önceden böyle bir kız değildi, üniversiteye gitmek onu oldukça değiştirmiş görünüyordu. Süreyya, daha fazla utanıp kızarmamak için başını yere eğdi.

Filiz, cilveli bir kıkırdayış bıraktı. "Dersten biraz kaytarmış olabilirim ama haklı bir gerekçem var, sana yeni elemanın Süreyya'yı getirdim!" Genç kızın sesi oldukça neşeliydi, etrafına ışık saçıyor gibiydi. Süreyya, kendisinden bahsedildiğini duyunca eliyle saçını başını düzeltmeye girişti. O sırada Barbaros'un gözleri, hamile kadına doğru döndü. Kadın oldukça gençti, Filiz'den bile daha küçük görünüyordu ama çoktan hamileydi, üstelik kocasını yeni kaybetmiş bir duldu. Barbaros, bu genç kadına içten içe üzüldü.

"Hoş geldin Süreyya." diye genç kadına elini uzattı adam, el sıkıştılar.

"Hoş buldum." diye cevapladı Süreyya, sesi içine kaçmış gibiydi sanki, mırıl mırıl çıkıyordu. Boğazını temizleyip olduğu yerde dikleşti.

Barbaros, onun biraz utangaç olduğunu düşünerek biraz muhabbet etmek istedi. "Filiz'in teyzesinin kızıydın değil mi? Filiz bana senden çok bahsetti, sonunda tanışabildiğimiz için memnunum." dedi. Süreyya başını salladı, muhtemelen adam normalde ketum biriydi ama Filiz için Süreyya ile muhabbet kurmaya çalışıyordu.

"Ben de çok memnun oldum, Barbaros Bey. Evet, Filiz'in teyze kızıyım ama ben tek çocuğum, o yüzden o benim kardeşim gibidir." diyerek tebessüm etti Süreyya, İlyas'ın ölümünden önce bu kadar içe dönük birisi değildi. İnsanlarla konuşup gülüşmeye bayılırdı ama yaşadıkları onu büyütüp olgunlaştırmış, sessizleştirmişti.

Filiz, onların iletişimini memnuniyetle seyrediyor, irice açtığı gözleri parıldıyordu. "Hadi siz gidin oturun, siz konuşurken bende çay getireyim." dedi Filiz acele acele, elini Barbaros'un beline koyup hafiften ittirmişti. Süreyya başını sallayıp kuzeninin gösterdiği masaya doğru ilerleyip oturdu, Barbaros ise kadının tam karşısına geçti. Filiz, kasa arkasına geçip çoktan gözden kaybolmuştu, muhtemelen çay getirme bahanesiyle dakikalarca gelmeyecekti.

Barbaros boğazını temizleyip ensesini kaşıdı. "Buraya.. kasada duracak birisi lazımdı. Filiz bana seni önerince seninle görüşmek istedim. Hamileymişsin sanırım?" dedi adam ve gözleri bir anlığına kadının karnına doğru indi, ince elbisenin altında hafif bir kabarık görülüyordu ama altı aylık gibi değil de birkaç aylık gibiydi. Barbaros'un kaşları çatıldı, kadın çok zayıftı.

Süreyya, koruma iç güdüsüyle elini karnına dolayıp zoraki bir gülümseyiş bıraktı. "Evet, altıncı ayım bitmek üzere.. Barbaros Bey—" Barbaros kadının sözünü kesti. "Barbaros ağabey desen yeterli, resmiyete gerek yok."

Kadın başını salladı. "Pekala, Barbaros ağabey... eminim Filiz, içinde bulunduğum zor durumdan bahsetmiştir. Üç yaşında bir oğlum daha var, üstelik altı ay önce eşimi kaybettim. Bu yüzden çalışıp çocuklarıma bakmak zorundaydım, eğer gebe birini çalıştırmak sizin için sorun değilse, ben bu işe talibim." dedi Süreyya, başını eğmişti. Daha önce hiç, birinden bir şey istemek zorunda kalmamıştı. Sanki bu haliyle kendini acındırıyormuş gibi hissediyordu ama durum ortadaydı, hamile birini çoğu kişi işe almak istemezdi, bu işe ihtiyacı vardı.

"Asıl senin ve bebeğin için tüm gün kafeteryada olmak sıkıntı çıkarmayacaksa çalışabilirsin. Gerçi, sadece yaz okuluna kalan öğrenciler burada olacak, o yüzden rahat olursun, çok giden gelen olmaz. Üstelik yanında Filiz'de olacak." Barbaros böyle söyleyince Süreyya'nın gözleri yaşlarla doldu. Bu iyilik dolu insanların varlığı onu duygusallaştırıyordu, üstelik hamile olduğu için gözünden yaş dinmiyordu.

"Teşekkür ederim." dedi hıçkırarak. "Benim gibi gebe bir kadın size ancak yük olur ama Filiz için bana katlanıyorsunuz, çok teşekkür ederim, size minnettarım." Genç kadının sesi boğuk boğuktu, ha ağladı ağlacaktı.

Barbaros başını iki yana salladı. "Yok, hayır Süreyya. Bana yük olacağını sakın düşünme, zaten zorlanacağın bir iş yok burada. Üstelik Filiz için değil, yaşadıklarını duyduğumdan beridir de sana destek olmak istiyorum. Ağlama lütfen, hamile kuzenini ağlattığımı duyarsa Filiz beni öldürür." adam şakacı bir dille söyleyince Süreyya gülümsedi. Adamın Filiz'e ne kadar çok değer verdiği anlaşılıyordu. Filiz adına mutlu oldu, aşkı bulmuştu.

"Yine de teşekkür ederim, Barbaros ağabey. Çok incesiniz."

"Rica ederim. Ama şunu baştan söyleyeyim, işten kaytarmak yok." diye söyledi adam, söylerken kocaman gülümsüyordu. Süreyya da kahkaha attı. O sırada Filiz, elinde üç bardak çay ve iki dilim pastayla masaya kadar gelmişti.

"Ne kaynatıyorsunuz?" derken elindekileri masaya bırakıyordu. Erkek arkadaşının yanına oturunca Barbaros kolunu kızın omzuna doladı, yanağına öpücük bıraktı. Fakat Süreyya bu sevgi dolu anı görmemişti, gözleri çikolatalı pastanın üzerindeydi. Biraz görgüsüzce de olsa nefsine hakim olamadan çatalını pastaya daldırdı.

O sırada Barbaros, göz ucuyla sevgilisine bakıp güldü. "Süreyya ile anlaştık sayılır, kasada duracak."

"Aa, öyle mi? Ne zaman başlıyorsun Süreyya?" dedi Filiz, kuzeniyle birlikte çalışacak olmaktan ötürü çok sevinçliydi. Ama Süreyya onlarla ilgilenmek yerine pastasına gömüldüğünden kızın söylediklerini duymadı.

Filiz, hamile kuzeninin bu sevimli hallerine tebessüm etti, içten içe onun için gönlü yanıyordu. Elinden gelebilse ona daha da çok destek olabilmek isterdi.

Süreyya başını kaldırdığında, çiftin ona şaşkın şaşkın baktığını görünce utandı. Çatalı masaya bıraktı, yanakları al al olmuştu. "Şey.. kusura bakmayın, ilk defa aşerdim." dedi utana sıkıla.

Barbaros, önemli değil anlamında başını iki yana salladı. Sol elini kulağına götürmüş küpesiyle oynuyordu. "Pazartesi günü iş başı yaparsın Süreyya, aylığında da 150 lirada anlaşırız diye düşünüyorum, senin için uygun olur mu? Yetmezse de her zaman gelip benden borç isteyebilirsin, çekinme lütfen."

Süreyya'nın gözleri kocaman oluverdi, çayından alelacele bir yudum aldı. "150 lira mı?" yutkunamamıştı bile. "Düşündüğümden bile daha fazlası, teşekkür ederim."

Barbaros iç çekip sevgilisine doğru dönerek bezginlikle söyledi. "Kuzenin böyle her zaman her şeye teşekkür mü edecek?"

Filiz ile Süreyya, genç adamın sorusuna yalnızca kıkırdamıştı.

***

Süreyya, aylardır hiç olmadığı kadar canlı, hevesli ve nihayetinde biraz olsun yaşam dolu hissediyordu. Onlarca gün bir ölü gibi bitkin ve yenik düştükten sonra bu ruhunda beliren parlaklık iştahına da yansımıştı. Son günlerde sürekli olarak pasta, börek, kurabiye yediğinden çoktan birkaç kilo almıştı ve nihayetinde yüzü de vücudu da biraz olsun toparlamıştı. En azından artık etrafta iskelet gibi dolanmıyordu. Hamile olduğu uzaktan anlaşılır hale gelmişti.

Derin bir iç çekti. Akşam güneşi dalga dalga yüzüne vuruyordu, işten çıktığında saat henüz beşti. Kafeteryada çalışmaya başlayalı yaklaşık on gün oluyordu, hala işe alışma süresindeydi. Tüm gün kasada duruyor, çay börek yerken para alıp para üstü veriyordu. İşi şimdilik bu kadardı, matematiği her zaman iyi olduğundan kafadan hesap yapmakta hiç zorlanmıyordu. Ayrıca Filiz gün içinde sürekli yanındaydı, tezgahın arkasından müşterilere çay veya kahve verirken bir nevi Süreyya'yı denetler gibi gözleri kasadaydı, yanı başından hiç ayrılmıyordu.

Süreyya, kendisine gösterilen bu ihtimamdan memnundu, bir işte çalışmak kafasındaki düşüncelerden uzakta kalmasını sağlıyordu. Öğrencilerle tanışıyor, kafedeki çalışanlarla muhabbet ediyor, tüm gün insanlarla iç içe olmanın keyfini sürüyordu. Yüzünden o nazik tebessüm hiç kaybolmuyordu. Mutluydu.

Şimdi, işten çıkmış Filiz ile birlikte mahalleye gidiyorlardı. Süreyya, Turgut için yeni açılan bir süpermarketten abur cubur almıştı, oğlanı mutlu görmek istiyordu. Filiz bir yandan konuşuyordu, "Yanaklarına iyice renk geldi Süreyya, çok sevimli bir anne oldun. Bebek, kız mı olacak yoksa erkek mi, hiç merak etmiyor musun?" Elini kadının karnına koyup okşadı. Sokak ortasında gördüğü bu ilgiden ötürü kızardı Süreyya, ama gülümsüyordu.

Omuz silkti. "Doktor, bebeğin kendini sakladığını söyledi, bir türlü cinsiyetini öğrenemiyoruz. Ama önemli değil, o sağlıklı olsun da ben başka bir şey istemem." diye söyleyince, Filiz onaylar gibi başını salladı.

"Öyle, öyle."

Biraz sonra Filiz, dün akşam Barbaros'la gittikleri restoranın rezalet ötesi yemeklerinden bahsedip durdu, Süreyya onun yaşadıklarını dinlerken neredeyse kendini tutamayıp kahkaha atacaktı. O sıra, mahalleden orta yaşlı bir teyze, iki kadının muhabbetine limon sıkmak ister gibi evinin camından çığırdı.

"Kız, Süreyya!" dedi cazgır sesiyle. Kapı önünde oturan birkaç kişi de bu seslenişi duyunca başlarını çevirdiler. Filiz ile Süreyya'nın gülüşmesi yarıda kesildi, yukarıya doğru baktılar. Şükran denen çenesi düşük kadın onlara sesleniyordu.

"Efendim Şükran abla?" dedi Süreyya, saygıda kusur etmemeye çalışarak kaşlarını çatmamaya çalıştı.

"Kız, gebe halinle ortalığı karıştırmışsın, herkesin dilinde sen varsın, ne yaptın anlat hele." dedi kadın, yüzünde bayağı bir gülüş vardı, tepesinde birleştirdiği tülbenti saçlarından kayıp düşücek gibiydi. Diğer kadınlar da dedikoduyu duymak ister gibi oturdukları kaldırımdan ayaklandılar.

Filiz ile Süreyya'nın yüzü değişti, kaşları çatıldı. Az önceki neşelerinden eser yoktu. "Ne yapmışım da ortalığı karıştırmışım Şükran abla, ne diyorsun?" Genç kadının yüzündeki o allak bullak ifade belirgindi, Şükran bunu fark edince dudak büktü.

"Amaan, kız senin dünyadan haberin yok. Bakkalcı Hüseyin'i diyorum, kaşla göz arasında ayartmışsın adamı, evlen benimlen diye tutturmuşsun. E, adam senin gibi körpesini bulmuş bırakır mı? Karısı Menekşe'yi boşayıp seni alacakmış, Menekşe tüm gün ağlayıp zırlamış garibim." diye söyledi Şükran, sanki bu mevzuyu anlatmaktan büyük bir keyif duyuyordu.

Duyan diğer kadınlar, "Hii!", "Vah vah!", "Evlerden ırak!" gibi tepkiler veriyorlardı.

Süreyya, söylenenleri işitince yer ayağının altından kayar gibi oldu, Filiz'in koluna tutundu. Öfkeden yüzü simsiyah oluvermişti, dudakları kımıl kımıl oynaşıyordu. "Şükran abla, eğlenme benimle. Sen ne dersin? Kimi ayartmışım ben? Daha senesi çıkmadı benim kocamın, karnımdaki bebeğe de mi acımazsınız? Bunlar nasıl iftiralar! Bir kadının yuvasını yıkabileceğimi nasıl düşünürsünüz!" diye Süreyya sokağın ortasında bağırmaya başlayınca kadınlar birkaç adım geri çekildiler. Hamile kadının gözlerinden yaşlar pıtır pıtır dökülüyordu. Filiz'de sinirden ne diyeceğini şaşırmıştı, Süreyya'yı zor zapt ediyordu.

Şükran, genç kadının sinirle çıkışını işitince kem küm etti. "Aman kızım, aman. Menekşe'nin komşularından duyduklarımı diyorum ben sana, yoksa sen öyle bir kadın değilsin ben bilirim. Ama işte, bakkalı da tüm gün kepenk indirmiş görünce işin içinde bir iş var dedim herhal. Hüseyin de ortalarda görülmeyince.."

"Kim uyduruyor bu lafları? Hüseyin kim, Menekşe kim tanımam etmem bile!"

Şükran'ın ağzı durmuyordu, hamile kadının fenalaştığını görmeden konuşup duruyordu. "E dul kadınsın, çamur atan çok oluyor kızım, karnındaki bebenin de Hüseyin'den olduğunu söylüyorlar. Vallahi ben diyenlerin yalancısıyım."

Süreyya'nın zayıf bedeni bir yaprak gibi tir tir titriyordu. Her an olduğu yere düşüp bayılacak gibiydi, bulanık gözlerle etrafa bakarken camlara çıkan kadınların onu acıyan gözlerle seyrettiğini gördü.

"Benim namusum kimsenin ağzına sakız olamaz, anladınız mı? Ben kimseyi ayartmadım!" Filiz, genç kadının gittikçe betinin benzinin attığını fark edince koluna girip eve doğru sürüklemeye başladı. O da Süreyya gibi darmadağın olmuştu, evin merdivenlerini zor tırmandılar.

Evin kapısını güm güm çaldı Filiz, Süreyya çoktan hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Ama kapıyı açan hiç kimse olmayınca Süreyya paspasın üstüne doğru kayıp oturdu, elini yüzüne bastırmış hüngür hüngür ağlıyordu. Filiz de hemen kadının yanına çömeldi. Eliyle kuzeninin saçlarını okşadı. "Ağlama güzelim, ağlama. Bebeğin de üzülecek bak, akıtma göz yaşlarını."

"Nasıl ağlamam Filiz?" diye haykırdı, sesi tüm binanın içinde yankı yapmıştı. "Bu kadar kolay mı bir insana iftira atmak? İki çocuğuma da mı hiç acımazlar? Evli bir herifi ayartmak şöyle dursun, benim aylardır kederimden acımdan burnumun ucunu görecek halim bile yok!"

Filiz, üzüntüyle başını sallayıp kuzeninin ıslak yanaklarını sildi. "Biliyorum kuzum, biliyorum. Ama etraf kötü kalpli insanlarla çevrili, vicdansız şerefsizler. Sıkma canını, sen kendini biliyorsun. Yanlış bir şey yapmadın."

Bir süre daha o halde paspasın üzerinde oturdular, babası Cemil ve annesi Nuray evde olmadığından içeriye giremiyorlardı, bu sebeple tam üst kattaki dayıları Lütfü'nin evine gideceklerdi ki aşağıdan bir bağırış çağırış koptu. Süreyya ile Filiz, yanaklarından akıp giden yaşlara rağmen irkilerek aceleyle aşağıya koşuşturdular, binadan çıktılar.

Binanın hemen karşısındaki bakkalın önünde bir hengame vardı, beyaz gömlekli bir adam, bakkalcı Hüseyin'i dövüyordu. Yaklaşık beş altı kişi de o beyaz gömlekli adamın kolundan, belinden tutmaya çalışarak geriye doğru çekeleyerek kavgayı ayırmaya çalışıyorlardı fakat nafileydi. Adam öfkeyle bağırıyordu. "Ulan haysiyetsiz, şerefsiz! Hiç utanma yok mu sende sikik herif! Nasıl hamile bir kadına göz koyarsın? Karına ve çocuklarına da mı acımıyorsun puşt!"

O bağıran adam kimdi, Süreyya bilmiyordu ama bahsedilen o hamile kadının kendisi olduğunu idrak edince şaşkınlıkla elini ağzına bastırdı. Neler olduğunu anlayamıyordu. Adamla Hüseyin'in kavgasını ayırmaya çalışanlardan biri de dayısının küçük oğlu Cahit'ti.

Cahit de bağırıyordu. "Alihan abi, tamam bir dur! Öldüreceksin adamı, yeter!" Ama adamın yumrukları bir saniye olsun durmadı. Arada tekmeyle de girişiyordu, esmer çehresi daha da kararmıştı.

"Yok, aslanım yok, yetmez! Böylelerini geberteceksin!" diye Cahit'e cevap verdi soluk soluğa.

Süreyya, tüm bu olup biteni izlerken utanç içinde kıvranıyordu. Olanların kendi suçu olmadığını bilmesine rağmen tüm bu kargaşanın sebebi oydu. Yanakları ateş gibiydi, o sırada polislerin siren sesi duyulunca mahalledeki kargaşa daha da büyüdü. Herkes bir taraftan bağırışıyordu. Filiz, hamile kadını bu kalabalıktan korumak ister gibi geriye doğru çekti.

Sokağın başından polis arabası girince insanlar sağa sola kaçıştılar. O sırada, beyaz gömlekli adam, bakkalcı Hüseyin'i dövmeyi bırakmış kolunun içiyle alnındaki terleri siliyordu. Neredeyse sıfıra vurduğu simsiyah saçları vardı, boynunda da bir tür künye asılıydı. Süreyya uzaktan onun kim olduğunu seçemedi, tanımıyordu.

Polis olaya müdahale etmeye çalışırken kadınlardan bazıları Süreyya'ya kötü gözlerle bakıyor, ağızlarının içinde mırıldanıyorlardı. Süreyya, annelik iç güdüsüyle elini karnına sarmışken yüzü bembeyaz kesilmişti. O sırada polisler, beyaz gömlek giyen o adamın kolundan kavrayıp kelepçelemeye çalıştılar fakat adam tok bir sesle, "Tamam, bırak! Ben gelirim." diye söylenerek polise direndi. Polis rahat bırakınca adam, başını kaldırıp geriye doğru çevirmiş, Süreyya'nın o tarafta olduğunu bilir gibi etrafa bakınmıştı. Kadını gördüğünde, Süreyya'nın kolunu sardığı karnına bir bakış atmıştı. Polis, adamı omuzundan iterek ekip aracına götürmeye çalışırken adamla Süreyya göz göze geldiler. 

Süreyya adama belli belirsiz bir tebessüm gönderdi, bu bir nevi teşekkürdü. Adam ise bunu anlamış gibi başını eğdi, selam verdi.

Filiz hayretle söyledi. "Alihan Sönmez mi bu?"

***

Süreyya

Alihan

Herkese merhaba! Umarım sağlığınız sıhhatiniz yerindedir. Sonunda Alihan beyimizle tanıştığımız bir bölüm olduu. Hikaye nasıl ilerliyor sizce merak ediyorum yorumlara yazın lütfen. :3

Bu aradaa, aranızda karakter seçimlerimi beğenmeyecekler olabilir, fakat bilerek çok güzel veya çok yakışıklı insanları seçmemeye çalıştım. Bu güzellik algısı benim hoşuma gitmiyor açıkçası ama siz nasıl istiyorsanız öyle hayal edebilirsiniz.

İyi gecelerr!

Continue Reading

You'll Also Like

34K 2.6K 12
❝Yaraları önce kanatırlar sonra öpücükler iyileştirir. ❞ Otuz üç yaşında basit bir terzi olan ama zorunluluktan bir fabrikada çalışan Gülendam, yaşad...
1.7M 42.8K 13
Hansa Kozcu &Fatih Haznedar 🌹 BERDEL/AŞİRET KURGUSUDUR YALNIZ BİLDİĞİNİZ BERDEL HİKAYELERİNDEN DEĞİLDİR. ŞİDDET VE ZORLAMA TARZI ŞEYLER YOK [Başlama...
10.6M 377K 30
BÖLÜMLER GERİ YÜKLENİYOR Şakadan zerre anlamayan birine okkalı bir şaka yaparsanız elde edeceğiniz şey yüklü bir para ve birkaç bin fazla tıklanma o...
39.5K 86 32
Uzun soluklu bir hikaye. Açık +18 sahneler içerir. Soluksuz okuyacağınız bir hikaye.