KARANLIK ŞEHİR

Por gaslann

904K 35.2K 4.9K

Bir mafya hikayesi... YAYINLANMA TARİHİ: Şubat 2021 © HER HAKKI SAKLIDIR © Más

❤❤
TANITIM
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM 'CEM'
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM 'HAKAN'
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM 'ALİ'
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM ♦ I. KİTAP SONU
'KAYIP I'
'KAYIP II'
79. BÖLÜM
80.BÖLÜM
81. Bölüm
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88.BÖLÜM
89. BÖLÜM

32. BÖLÜM

9.9K 391 62
Por gaslann

  Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

   Hakan gittikten sonra ayağa kalkmak için hareketlendiğimde, serumun henüz bitmediğini fark ettim. Tekrar sırtımı yatağa koydum. Gözlerimi üzerimdeki beyaz tavana dikerken, derin bir nefes aldım.

Çok şey yaşadın ama en azından senin için en güvenli olabilecek yerdesin be Ezgi dedim içimden. Amcan yok, onun ailesi yok, Cem yok. Onlardan daha güçlülerinin eline düşmüş olabilirim. Ama şimdi beni koruyan üç adam var. İkidir beni kurtaran bir adam var. Bana çok kötü bakıyor. Hatta nefret bile ediyor olabilir. Ama yine de beni koruyor. Fazlasını istemek hakkım değil biliyorum. Hem nişanlısı var. Herkesten koruyacak kadar çok sevdiği nişanlısı.

Sol gözümden bir yaş düştü yanaklarıma. Usul usul süzülürken bakışlarım korkuyla kapıya gitti. Kimse gelir miydi içeri? Bacağıma dikkat ederek, sırtımı kapıya döndüm ve yorganı yüzüme kadar çektim. Gelse bile hemen toparlanabilirdim. İzin verdim göz pınarlarımı zorlayan yaşlara. Bir biri ardına düşerken yanaklarımdan, üzerimdeki yorganı dişlerimin arasına aldım.

Doya doya ağlayamamak da benim cezamdı. Neyin cezasını çekiyordum bunca yıldır bilmiyorum ama doya doya yaşayamamakta cezamdı benim. Hep böyle olmuştu ve böyle devam edecekti. Ta ki bir gün ölene kadar. 

"Durumu iyi, 5 gün üzerine basmasın. Sonrasında yine kontrole gelirim" doktorun sesini duyduğumda gözlerimi açtım. Ağlarken uyuyakalmıştım. Omzumun üzerinden onlara yan dönüp baktığımda doktoru ve Kerem'i gördüm.

"Ne uykucu çıktın be!" dedi Kerem beni fark ettiğinde. Beni neşelendirmeye çalıştığının farkındaydım. Ama yaşadığım ortam içinde neşelenecek bir neden göremiyordum. Ona cevap vermeden tekrar bacağıma dikkat ederek, düz bir şekilde oturdum.

"5 gün çok değil mi?" diye mırıldandım uyku sersemliğiyle gözümü ovalarken.

"Ne güzel beş gün dinleneceksin işte" Ali'nin sesiydi bu ve sesi duymamla bakışlarımı kapıya çevirmem bir oldu. Omzunu kapı pervazına yaslanmış, ellerini cebinde bana bakıyordu. Gülüyordu ama zorakiydi. Farkındayım. Yaşadığım olay Hakan'da dahil herkeste şok etkisi yaratmıştı. Hiç biri böyle bir şey yapacağımı düşünmüyorlardı. 

"Yeterince dinlendiğimi düşünüyorum." dedim onun gibi gülümseyerek. 

"Demek ki yeterli değilmiş." dedi. Göz kırpıp bana doğru yürüdü ve tam karşımda durdu. " Biz sana bakarız merak etme." Diye devam etti. Omuzları dik bir şekilde karşımda duruyordu. Güven bana diyordu vücut dili. Başka çarem varmış gibi. 

"Tamamdır Kemal bey, o iş bizde" diyen Kerem, doktorla birlikte odadan çıktı. Doğrulmak için hareketlendiğimde Ali koca iki adımla yanımda bitti. Bir koluyla beni omuzlarımdan tuttuğu gibi yukarı kaldırdı.

"Zor olmayacak sana bakmak." dedi başını aşağı yukarı sallayarak. Keyfi biraz olsun yerine gelmiş gibiydi. 

"Nedenmiş o?" diye sordum. Anlamadığımı belli eder gibi bakıyordum yüzüne.

"Tam bir minik serçe ağırlığındasın, ondan" dedi gülerek. Gülmek Ali'ye de yakışıyordu. Genetikti sanırım.

"Neden minik serçe? Anlatsana biraz" dedim imayla. Bana sürekli serçe diyordu. Ve ne alakaydı?

İç çekti, küçülse de hala gülümsüyordu. "Günü geldiğinde anlatırım" dedi. Hayatımın sonuna kadar hep bir gizem içinde yaşayacaktım sanırım. "Öyle olsun" diye mırıldandım kurumuş dudaklarımın arasından. Sıkıntıyla bakışlarımı ondan çevirip yeni doğan güneşin cama yansıyan parlaklıklarına çevirdim. Yeni bir gün doğmuştu ama benim için karanlıklar devam ediyordu. 

                                                                                  💫 💫

"Bakarız dedi, bir daha da gelmedi " diye söylenmeye devam etti Kerem.

"Ben senden de bana yardım etmeni istemedim. Böyle yapacaksan yürü git Kerem" diye sinirle söylendim. Bugün beşinci gündü ve biz şimdi Kerem'le doktorun muayenehanesine gidiyorduk. Beş gündür sadece Kerem'i ve Fadime teyzeyi görmüştüm. Ali ve Hakan birden kaybolmuşlardı. Ya da doğal olarak beni pek umursamamışlardı. Ama en azından Kerem yanımdaydı ve bu da yeterliydi benim için. Tek başıma o bacağımla yürüyebilmem, hatta yürümeyi bırak, hareket bile edemezdim. 

"Ya gideyim de Hakan kafamı kırsın" arabayı söylene söylene park edip aşağıya indi. Şaşkınlıkla ardından bakakaldım. Beş gün boyunca hiç susmamıştı ve hala tam gaz konuşmaya devam ediyordu. Allah'ım neydi günahım.

"Bir şey diyeyim mi, ben de senin bana yardım etmenden hiç mutlu değilim" dedim kolumdan tutup beni arabadan indirirken. 

"Nankör" diye mırıldandı kıstığı gözleriyle bana bakarken. Aslında şu an onunla küsüp bir daha konuşmamam gerekiyordu ama beş gündür benim için nasıl endişelendiğini, ateşim çıktığında sabaha kadar benimle ilgilendiğini gözlerimle görmüştüm. 

Birbirimize takıla takıla doktorun yanına gittik. Bacağımın üzerine artık rahatça basabilecektim sonunda. Alçı çıkmış, yerine bandaj gelmişti ama bu bile beni rahatlatmıştı.

"Bandajı kendin çıkarırsın birkaç gün içinde. Geçmiş olsun" demişti doktor. Muayenehaneden çıkıp tekrar arabaya geçtik. 

"Seni eve bırakayım, sonrasında işim var. Malum beş gün evde mızmızın tekiyle mahsur kaldım" dedi arabayı çalıştırırken. Onu umursamadım ama eve gitme fikri hiç hoşuma gitmemişti. Yüzüm düşmüştü.

"Kerem" dedim sevimli çıktığına inandığım ses tonuyla. Bakışlarını yoldan ayırıp bana çevirdi.

"Ben de beş gündür evdeyim. Çok canım sıkıldı. Biraz sahile mi gitsek" diye sordum. Yalvaran gözlerle ona bakıyordum. Kabul etmesi gerekiyordu. 

"Hakan'ın haberi olmadan olmaz." dedi kesin bir dille. Bu beş gün, her ne yaptıysa hepsini tek tek Hakan'a telefonda anlatmıştı. Kendi gelmiyordu ama sürekli benim hakkımda bilgi alıyordu. Hatta ben uyurken Kerem'in fotoğrafımı çektiğini fark etmiştim. Ama Kerem'e anladığımı çaktırmadım. Sanırım o fotoğrafı da Hakan'a göndermişti. Neden böyle davrandığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Zaten çoğu şeyi akışına bırakmaya karar vermiştim artık. Düşünmek çare olmuyordu bazen. 

"Ara o zaman" dedim umutla gözlerimi açıp. Kesin izin verirdi. 

"Arayamam." Dedi derin bir nefes alıp. "Neden?" diye sordum hayal kırıklığıyla.

"Belli zamanlarda böyle kaybolur ve kimsenin onu aramamasını ister. Zaten istesen de ulaşamazsın" diye açıkladı durumu. Hakan'ın hayatını anlamaya çalışmak çok zordu. Ne iş yaptığını bile tam bilmiyordum. Karanlıktı dünyası evet, ama Serdar Koçar gibi uyuşturucu mu satıyordu? Onun kadar kötü müydü, bilmiyordum.

"Hakan da mı mafya?" diye sordum. En azından Kerem'den bilgi alabiliyordum. Her soruma cevap veriyordu. 

"Mafyanın oğlu. Hem de tek oğlu" dedi Kerem. Yerinde dikleşti.  Ne sandın der gibi çıkmıştı sesi. 

"Ali?" diye sordum şaşkınca. Nasıl tek oğlu olabilirdi Hakan?

"Ali, Murat Erkmen'in manevi oğlu. Öz kardeş değiller Hakan'la" dediğinde ağzım şaşkınlıktan açıkta kaldı. Hakan'ı bıçaklayanları bulmak için Ankara'nın altını üstüne getiren Ali değil miydi? Öz olsalar anca bu kadar yakın olurlardı.

"Ciddi misin?" diye sordum. Böyle bir konu hakkında yalan söyleyecek ya da şaka yapacak değildi tabii. Ama şaşkınlığımı ancak bu soruyla gösterebildim o an. 

"Evet. Küçüktük Ali yanımıza geldiğinde. Abiniz dediler bize. Öyle de kaldı. Birbirimizi koruduk hep. Gerçekten abi oldu bize Ali. Öz abim olsa bu kadar olur" dedi. Ali'den bahsederken, her kelimesinden minnet akıyordu. Onu ne kadar çok sevdiği belliydi.  

Hakan'da mafyaydı demek ki. Ali de, Kerem de. Kötüler arasında seviye olduğunu fark etmiştim de peki mafyalar arasında da bir seviye var mıydı? Bu üçlü Serdar Koçar gibi miydi?  

"Ama" dedim tereddütle. "Madem Hakan'da bu işlerin içinde neden hiç koruma yok evin etrafında" diye sordum. Serdar Koçar'la aynı seviyede olmasalar bile, mafyaydı. Korumasız gezmesi saçmalıktı. Hiç yanında da, çevresinde de koruma görmemiştim.

Kerem bir kahkaha patlattı. "Yüz kamyon adam vardır lan evin etrafında. Sadece görünmeleri yasak." dedi dalga geçerek gülerken. Bilmemek gerçekten can sıkıcı olabiliyordu çoğu zaman. Kerem gibi gıcık tiplerin dalga konusu olabiliyordunuz işte. 

"Ne gülüyorsun be!" dedim alıngan bir tavırla. " Hiç mafya hayatı görmedim doğal olarak." diye devam edip ellerimi göğsümde bağladım . 

"Hakan mafya demedim ki sana" dedi gülmesi bittiğinde. 

"Nasıl yani?" diye sordum heyecanla. 

"Hakan'ın babası mafya. Hakan öyle biri değil" dedi. Bir sürü sorum vardı soracak. Hakan'ı bu kadar merak etmek iyi değildi biliyordum. Ama heyecan sarmıştı tüm bedenimi. Tam ağzımı açıp başka bir soru soracakken Kerem konuşmaya devam etti. 

"Zamanla anlarsın nasıl biri olduğunu" dedi. O sırada eve geldiğimizi yeni fark ettim. Büyük kapıdan içeri girmiştik bile. 

Kerem beni Hakan'ın evinin yanındaki müştemilata bırakıp gitmişti. Yaralandıktan sonra kendime geldiğimde tekrar Hakan'ın evinin yanındaki müştemilata taşınmıştım. Beş gündür de bu küçük yerde, tek başıma kalıyordum. İnanılmaz derecede sıkılmış, can sıkıntısından öleceğimi düşünüyordum. Az da olsa bugün doktor bahanesiyle dışarıyı görebilmiştim. Ama yetmemişti.

Aylin'i o gece bana para yollaması için aramıştım. Ve yarın Ankara'da olacağımı söylemiştim. Tabii olaylar istediğim gibi şekillenmedi. Vurulduğum günün sabahında beni çok kez aramış ve telefonu en sonunda Kerem açmış. Aylin gelmek için ısrar etse de Kerem onu bir şekilde ikna etmiş. En azından öyle anlatmıştı. Ve ben hala Aylin'e geri dönüş yapmamıştım. Kim bilir Aylin'le nasıl konuşmuştu. Aylin ve Kerem'in aslında birbirlerine benzediklerini fark ettim o an. İki deliydi onlar ve asla bir araya gelmemeliydiler.  Yoksa kafayı yedirtirlerdi. 

Telefonda numarasını bulup aradım ve birkaç kez çaldıktan sonra o özlediğim sesini duydum. Kesin bana kızacaktı ama hakkıydı. Susup, sinirinin geçmesini bekleyecektim. Zaten hemen yumuşayacaktı biliyorum. 

" Aradığınız kişiye şuan ulaşılamıyor. Büyük ihtimalle size küsmüş, arkadaşlığınızı sonlandırmıştır. Lütfen tekrar denemeyiniz" dediğinde kendimi tutamayıp güldüm. Deli kız. 

"Aradığım kişiye şuan o kadar ihtiyacım var ki." Dedim üzgün ses tonuyla. Rol yapmıyordum. Gerçekten şu an tek arkadaşıma ihtiyacım vardı. Yanımda olmasını o kadar çok isterdim ki. 

"Aradığınız kişinin de sana ihtiyacı var salak" dedi ağlamaklı ses tonuyla. Sanırım ağlıyordu sulu göz.

"Aylin" dedim boğazımdaki yanmaya inat. "İyiyim ben. Sen nasılsın"

"Ben aynıyım canım arkadaşım. Ama senin ne halde olduğunu bilmemek beni korkuttu. Geleceğim dedin gelmedin. Hem o telefonunu açan manyakta kimdi? Hiç sevmedim kendisini bunu bil!" dediğinde kahkaha attım. Tahmin ettiğim gibi, birbirlerini tanımadan telefonda bile anlaşamamışlardı. 

"Adı Kerem, çok iyi birisi aslında. O olmasa nasıl geçer zaman bilmiyorum" diye mırıldandım aklıma gelenleri. Tanısa severdi aslında. Tıpkı kendisi gibi deliydi o da.

"Aşık mı oldun sen Ezgi, senin evine gelen adam kimdi o zaman?" diye sordu. Yanlış anlamıştı.  Aylin'e her şeyi anlatmam gerekiyordu artık. Yoksa böyle saçmalayacaktı her seferinde. Aşık olmak lükstü benim için. Bunu bile bilmiyordu. Okul zamanında da sürekli bana birilerini ayarlamaya çalışıyordu. Ama bilmiyordu ki benim tek derdim hayatta kalmak, aç karnımı doyurmaktı. 

"Aylin, ben uzun bir süre burada İstanbul'da kalacağım. Uygun bir zamanında gelirsen buraya ben sana her şeyi anlatacağım. Ben gelemem çünkü." dedim. Ankara belki de benim için bitmişti. Cenazem giderdi belki, kim bilir. 

"Tamam kesin geleceğim. Kaçışın yok bu sefer. Ben gelene kadar kendine iyi bak." Deyip telefonu kapattı. Gelecekti, gelirdi. Onu bekleyecektim burada. O gelene kadar da hayatta kalmaya çalışacaktım. 

Saate gözüm iliştiğinde öğleni biraz geçmişti. Ne kadar zaman ben bu evde böyle oturacaktım. Serdar pisliğinin bahsettiği anahtarı da henüz bulamamıştım zaten. Acaba ne olabilirdi. Elim annemin yüzüğünün asılı olduğu kolyeye gitti. Avucumun içinde sıkarken anahtarın ne olabileceğini düşünüyordum. En azından bir ipucu olsaydı, ona göre düşünürdüm. 

Aralık ayının başında olmamıza rağmen hava güzeldi. Artık bacağımın üzerine de basabiliyorken dışarı çıkmak iyi bir fikirdi. Üzerime montumu giyip, yavaş yavaş yürüyerek dışarı çıktım. Evde kalmaktan daha iyiydi. Orman gibi olan bu arazi, biraz olsun kendimi iyi hissetmemi sağlayabilirdi. Gerçekten çok bunalmıştım. Sürekli kötü şeyler yaşadığım için, hayallerimde, rüyalarımda bile güzel şeyler düşünemiyordum. İyi şeylere ihtiyacım vardı.

Müştemilattan dışarı çıktığımda, Hakan'ın evi solumda kalıyordu. Beş gün boyunca sürekli camdan evine bakmıştım ama hiç ışıkları yanmamıştı. Gerçekten de burada değildi. Benim için tehlikeli olan ortamın, onun için de tehlikeli olduğunu düşünmek bile istemiyordum. Benim olmayan birinin canı için endişelenmek saçmaydı. Ama kalbime söz geçiremiyordum.  

Çevreye bir göz attım. Kerem burada korumalar olduğunu söylemişti ama kimse yoktu. Tekrar bilinçli bir şekilde etrafta göz gezdirdim ama yine kimseleri göremedim. Ne bir koruma, ne bir kamera. Hiç bir şey yoktu. Ben bile çoğu kez buradan elimi kolumu sallayarak çıkıp gitmiştim. Ama en son gidişimden Hakan'ın haberi olmuştu. Burası izleniyordu tamam da, nasıl?

Aşağıdan gelen kırmızı renk bir spor arabayı gördüğümde yerimde durdum. Araba yanımdan hızla geçip ileride Hakan'ın evinin önünde durdu. Ben de yönümü arabaya çevirip, arabadan kimin ineceğini beklemeye başladım. Önce şoför indi. Sonra arka kapıyı açtığında Nil göründü. Hakan'ın nişanlısı. Ultra mini parlak gümüş renk elbisesiyle parıldıyordu. Ben ise eşofmanlarımla arz-ı endam ediyordum.  

"Ahh, yaralanmışsın. Ne kadar üzüldüm bilemezsin" dedi bana doğru yürürken. Ayağında en az 10 santim topuklu ayakkabı vardı. Olmayan neşemi bile kaçırmaya çalışıyordu.

"Üzülmeni beklemiyordum zaten" dedim ona karşılık olarak. Kendini ne zannediyordu bu. Tamam Hakan'ın kalbine sahipti ama bu kadarı da çok fazlaydı işte. 

"Tahmini ne zaman ölürsün de kurtulurum senden" diye devam etti. Niye sabrımı zorluyordu ki şimdi?

"Seni mutlu edemeyeceğim canım. Ölmeye hiç niyetim yok" dedim. Ölmek güzel bir fikirdi benim için. Ama sırf Nil sevinmesin diye bu fikirden vazgeçebilirdim.

Tam ağzını açıp bana cevap verecekti ki yine bir araba sesi duyup omzumun üzerinden arkama baktım. Bu Hakan'ın arabasıydı. Tanıyordum. Kalbim nedense hızla atmaya başladı. Beş gündür onu görememiştim.  Nişanlı olduğunu bilmeme rağmen, kalbimin onu görünce verdiği tepkiler normal değildi. Ama elimden geldiği kadar bu duygularımı içimde yaşıyordum. Zaten ona yansıtmama Hakan asla izin vermiyordu. Aşıktı Nil'e. 

Hakan'ın arabası Nil'in arabasının yanında yer bulduğunda hızla açtığı kapıdan çıktı ve bize doğru sertçe adımladı. Bu sefer takım elbise giymişti. Kravatı olmayan gömleğin üstte iki düğmesini açmıştı. Üzerine giydiği siyah kaşe kabanı ile nefes almayı unutturmuştu sanki bana. Hint dizilerindeki gibi bir yerlerden rüzgâr esiyor gibiydi. Ve bu onu gözümde iyice çekici yapıyordu. Başımı sağa sola hızla sallayıp kendime gelmeye çalıştım.  'Salak olduğumu biliyordum da, bu kadarını tahmin etmemiştim Ezgi' diyen iç sesimi duymamaya çalıştım. 

"Aşkıım!" diye Hakan'a doğru koşan Nil'in cırtlak sesiyle gerçeklere döndüm bir anda. Gidip Hakan'ın boynuna sarıldı. Hem de o topuklularla koşarak. Yetenekliydi. Ellerimi göğsümde birleştirerek mutlu çift tablosunu izlemeye başladım.

Hakan'ın adımları durdu. Nil'in sarılmasına hafifçe elini beline koyarak karşılık vermişti ama bakışları benim üzerimdeydi. Çok sert bakıyordu. Rahatsızca başımı çevremdeki ağaçlara çevirdim. Onlarla ilgilenmiyor gibi davranıyordum ama aklım ondaydı. 

"Ben de Ezgi'ye geçmiş olsun diyordum. Çok üzüldüm, neler gelmiş başına kızcağızın" Nil'in acınası ses tonunu duyduğumda sinirle bakışlarımı onlara çevirdim tekrar. Komediye bak.

"İyi yapmışsın." dedi Hakan hâlâ bana bakarken. Neden bana bakıyordu ki. Bu iyice gerilmeme neden oluyordu. Ayrıca ben neden durup bunları izliyordum. Yürüyüp gitsene. 

Tam yürümek için döndüğümde "Sen neden dışarıdasın?" diye sordu Hakan. Sesini bile özlemiş olmam normal değildi.  Duymamış gibi yapıp yürümeye devam ederken bu sefer adımla seslendi. "Ezgi, neden dışarıdasın!" Durup şaşkınlıkla Hakan'a döndüm. Yanında nişanlın varken, benim nerede olduğum seni neden ilgilendiriyor?  Ayrıca evde sıkıldığım için olabilir mi sayın Nil'in nişanlısı. Bu durum hiç hoşuma gitmiyor hiç.

"Sıkıldım. Malum beş gündür evdeyim." dedim alayla. Hakan çevremizde birkaç noktaya göz gezdirdiğinde korumalara bakıyor olabileceğini düşünüp baktığı noktalara baktım ben de. Ama yine bir şey görememiştim.

"Tamam, gir hadi içeri sen" dedi bana doğru. Başıyla müştemilatı işaret etti. Sesi yumuşaktı bu kez.

"Yeni çıktım daha. Biraz daha hava alayım girerim" dedim sakince ve tekrar arkamı onlara dönüp yürümeye devam ettim.

"Ezgi!" diye bağırdığında zaten minik minik attığım adımlarım durakladı. Gözlerimi yumup, yumruklarımı sıktım.

"Ne!" dedim hırsla ona dönüp. Neden benimle uğraşıp duruyordu?

"Eve!" dedi kaşlarını kaldırarak. Tehdit doluydu bakışları. Yanında nişanlısı varken ne demeye benimle uğraşıyordu bu adam.

"Tamam dedim ya Hakan. Biraz durup gireceğim içeriye." dedim. Ne kadar da sabırlıydım.

" Şimdi!" dediğinde oflayıp tekrar eve dönüp yürümeye başladım. Eninde sonunda dediğini yaptıracağını bildiğimden kendim için fazla uzatmadım. Nil'i sevmesem bile, yerinde olsam farklı anlardım. Bir tepki verse şimdi haklıydı. Beni kötü duruma düşürebileceğinin farkında değildi Hakan. 

Yanlarından geçerken Nil'in alaycı bakışlarını hissettim üzerimde. Ne kadar ezik görünüyordum şu an kim bilir. Ama hiç kıskanmış gibi durmuyordu. Aksine, Hakan'ın bana böyle davranışları hoşuna gidiyordu. Tamam sert davranıyordu ama yine de başka bir kadınla ilgileniyordu. En azından vermesi gereken tepki, kibirle gülümseme olmamalıydı.  

Tam evin kapısına geldiğimde tekrar dönüp onlara baktım. Belki ben orada olduğum için bir tepki vermemişti. Ben gittikten sonra nasıl davrandığını görmek istedim Nil'in. Nil Hakan'ın kolundaki elini boynuna götürüp Hakan'ın ensesinden tutup dudaklarından öptüğünde gözlerimi kapattım sımsıkı. Görmeyi beklediğim şey bu değildi. Hayır. Yumruk yaptığım ellerime batan tırnaklarımın acısını hissediyordum. Ama sol yanımdaki sıkışmanın yanında hiçbir şeydi bu. 

Bölüm sonu...

Seguir leyendo

También te gustarán

955K 56.7K 73
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
1M 55.8K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
SARKAÇ Por Maral Atmaca

Ficción General

1.7M 104K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
ZEMHERİ Por yudumsucan

Ficción General

120K 5.5K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?