there is a superhero in our s...

Von zdtrbl

19.6K 3.6K 3.7K

onun en büyük ikinci hatası, insanlar için kendini tehlikeye atsa dahi asla bir "süper" kahraman olamayacağın... Mehr

giriş⁰
bölüm bir¹
bölüm iki²
bölüm üç³
bölüm dört⁴
bölüm beş⁵
bölüm altı⁶
bölüm yedi⁷
bölüm sekiz⁸
bölüm dokuz⁹
bölüm on¹⁰
bölüm on bir¹¹
bölüm on iki¹²
bölüm on üç¹³
bölüm on dört¹⁴
bölüm on beş¹⁵
bölüm on altı¹⁶
bölüm on yedi¹⁷
bölüm on sekiz¹⁸
bölüm on dokuz¹⁹
bölüm yirmi²⁰
bölüm yirmi bir²¹
bölüm yirmi iki²²
bölüm yirmi üç²³
bölüm yirmi dört²⁴
bölüm yirmi altı²⁶
bölüm yirmi yedi²⁷
bölüm yirmi sekiz²⁸

bölüm yirmi beş²⁵

662 123 59
Von zdtrbl


Mutfaktaydık. Lezzetli yapmak için büyük bir çaba verdiğim yemekleri küçük masaya dizmiştik ve bozmak istesem de bir türlü bozamadığım büyük bir sessizlikle yiyorduk.

Ağzımdaki lokmayı olabildiğince sessiz bir şekilde çiğniyorken gözlerim bir Jeno, bir de hemen yanında duran telefonu arasında gidip geliyordu. Telefonla pek haşır neşir biri olmadığını biliyordum ancak bir yerden sonra telefonunun ekranının kaç kere yanıp söndüğünü saymamıştım bile. Mesajlar yağıyordu, üstelik sürekli de birileri arayıp durmuştu.

Okula gelmediği için mi merak ediliyordu? Ya da başka bir şey mi vardı?

Sürekli gelen ve gelmeye devam eden bildirimlerin Jeno'yu rahatsız ettiğini anlamamak için aptal olmak gerekirdi ancak o hafif çatılı kaşlarıyla beraber yemeğini yemeye devam ediyordu.

Bu yüzden sessizliğimi korumaya devam ettiğimde yeni bir lokmayı dudaklarıma götürmek üzereydim ki hareketlendiğini görmemle çubuklarım havada durdu. Jeno, çubuklarını masaya bırakarak hışımla telefonunu eline aldı ve kökten kapatarak arkamızda kalan tezgaha fırlattı. Hafifçe irkilsem de telefonuna bir şey olmadığını biliyordum.

"Seni mi soruyorlar?"

Sonunda cesaret ederek ağzımı açtığımda Jeno gözlerini masaya oturduğumuzdan beri ilk kez bana dikti ve kafasını iki yana salladı.

"Merak ediyormuş gibi yapıyorlar."

Sesindeki durgunlukta tek bir duygu bile barınmıyordu ancak ben her duyduğumda bir acı hissetmeme engel olamıyordum, yutkundum.

"Belki de... Merak ediyorlardır. Gerçekten."

Kafamı eğip yemeğime baktım. Biraz çekinerek söylesem de böyle düşündüğüm için suçlu hissetmiyordum çünkü biliyordum, Jeno kendisini insanlardan soyutlamaya çalışsa dahi arkadaşlarının gözünde pek başarılı olamıyordu.

"Şu an yanımda sen varsın,"

Jeno'nun konuşması üzerine tekrardan ona baktığımda çatık kaşlarının gittiğini gördüm. Fazlasıyla yorgun gözlerini gizlemiyor ve irislerime farklı bakıyorlardı.

"Beni gerçekten merak ettiğin için buradasın Yifei, onları kendinle karıştırma."

Sakince söyledi, ardından neredeyse bitirdiği yemeğinden kalan son birkaç lokmasına yöneldi. Söylediklerinin bir kez daha kalbime işlemesine izin verdiğimde burukça tebessüm sundum ve yemeğime kaldığım yerden devam ettim.

Masada beş dakika kadar daha geçirdiğimizde yemeklerimiz bitmişti, masadan kalkan ilk ben olduğumda kirli tabakları alıp lavaboya yöneldim.

"Uzun zamandır biriyle yemek yememiştim."

Jeno, elindeki kirli tabağıyla yanımda belirdiğinde göz ucuyla ona baktım ve elinden tabağı alırken gülümsedim yavaşça.

"Bunu daha çok yapmalıyız o zaman?"

Ona bakmadan söylediğimde Jeno'nun yüzünde oluşan hafif bir tebessümle bir şey demek için dudaklarını araladığını, ancak anlık bir şekilde duraksadığını ve sadece gözlerime bakmaya devam ettiğini gördüm.

Ne düşündüğünü deli gibi merak ettiğim ikinci andı.

Gerilen dudakları eski hâline geldiğinde hâlâ bir şey söylemeyişini görmek yanlış bir şey demişim gibi hissetmeme sebep oldu. Boğazımı temizledim.

"Ben şunları yıkayayım,
sen de izleyebileceğimiz bir film seç. Nasıl fikir?"

Önüme döndüğümde bir şey demesini beklememiştim, zaten o da demedi ve arkasında bıraktığı soğuklukla yanımdan ayrıldı. Gittiğini, içeriden gelen takırtılardan anladığımda dudaklarımı birbirine bastırdım ve yemek yaparken kirlettiğim her şeyi temizlemeye başladım.

Söylediğim ya da söyleyeceğim her şey aklındaki engellere takılıyordu ve söylemek istediği şeyler varsa da ya başka şeyler söylüyordu ya da hiç söylemiyordu. Bunu biliyordum, hatta emindim çünkü ilk kez bir insanın gözlerinin bu kadar çok konuştuğuna şahit oluyordum.

Mutfaktan ayrılmadan önce ellerimi bir kez daha yıkadım ve koltuklarda oturan Jeno'nun yanına ilerledim. Öylece, kıpırdamadan duruyordu. Televizyonu henüz açmamıştı bile, oysa çoktan bir film açmış olduğunu düşünmüştüm.

"Koca bir yığın arasından karar veremedin sanırım?"

CD koleksiyonuna bakarak oluşturduğu atmosferi dağıtmak adına söylediğimde çaprazına oturdum ve ona döndüm. Tek amacım yüzünü görebilmekti çünkü ne hâlde olduğunu merak ediyordum.

Tavrı kafamı karıştırdı. Onunla konuşmama ve yüzüne bakmama rağmen ilk defa beni yanıtsız bırakmış, gözlerini bile çevirmemişti. Yutkundum yavaşça ve ellerimi bacaklarımın iki yanına yaslarken gözlerine baktım.

"Film izlemek istemiyorsan başka bir şey yapabiliriz."

Durgun oluşunun sebebinin bu olduğunu tahmin ediyormuş gibi söylesem de sorunun bu olmadığını biliyordum. Çok başka şeyler vardı ve zihninden akıp gidenleri öğrenmeyi deli gibi istesem de ağzımı açmıyor, başka konuları araya sokmaya çalışıyordum.

Zamanı gelince bana söyleyecekti, değil mi?

"Neden bunu yapıyorsun?"

Sonunda konuştuğu için mutlu olsam da bundan çok daha önce dediği şeye odaklandım, kaşlarım anlamazca kalkarken dudaklarımı araladım.

"Neyi, neden yapıyorum?"

Jeno hafif eğik duran kafasını kaldırdı ve gözlerini gözlerimle birleştirdiğinde zayıf çehresinin kasıldığını görmeme sebep oldu. Küçük gözleri yine bir yığın düşünceyle doluydu, aynı şekilde bacaklarının arasından sarkıttığı ellerini sıkıp durması da bu düşüncelerin karmaşıklığının bir yansımasıydı.

Siyah saçlarının arasından bana bakmaya devam ettiğinde gözlerimi kırpıştırdım, böyle sessiz kaldığı zamanlarda onu asla anlayamıyordum.

"Bana katil dediğini duydun,"

İlk kez konuşurken tereddüt ettiğini gördüm, tepkimden ya da onun gibi bir şeyden çekiniyor muydu?

"Ama o gece peşimden geldin. Bugün de buradasın. Etrafı bir deli gibi dağıttığımı gördün ama yemek yiyip yemediğimi daha çok merak ettin. Benimle vakit geçirmeye devam etmek istediğini söylüyorsun ve... ve daha bir çoğu. Bunları neden yapıyorsun Yifei?"

Tek solukta söyledi. Birleştirdiği ellerini ayırıp saçlarından geçirdikten sonra gözlerini bana çevirmeden hemen önce nefesini vererek sırıttı.

"O gece orada kalmayı tercih edip Dejun'a merak ettiğin her şeyi sorabilirdin, sana her şeyi anlatırdı
ve ağzımdan bir şeyler çıkmasını beklemek zorunda kalmazdın."

Dejun'un dün geceki çocuk olduğunu anladığımda dediklerinin devamını getireceğini bilsem de araya girme gereği duydum.

"Ama yapmadım Jeno."

Jeno aralık dudaklarını kapatarak bana döndüğünde belki de ilk kez bu kadar açık konuştuğundan olsa gerek, yüzünde garip bir ifade vardı.

"Yapmadım çünkü ben sana olan tüm bu şeyleri senden duymak istiyorum, başkalarının yorum kattığı cümlelerden çok senin gerçeklerine ihtiyacım var."

Kalp atışlarımın anormalleşmesini umursamamaya çalışarak hâlâ bende duran gözlerine bakmayı sürdürürken, "Üstelik senin yanındayım çünkü ben..." ,diye devam ettim ve yutkundum.

"Ben de senden hoşlanıyorum. Seni merak ediyorum, gözlerimin önünde olsan dahi aklının nerede olduğunu ya da düşüncelerinin bu sefer sana ne anlattığını merak ediyorum."

İfadesinde meydana gelen büyük değişikliği gördüğümde durmadım.

"Bu seni rahatsız etmemeli çünkü bu...
yapmaya engel olmadığım ve olmayacağım bir şey."

Göğsüm hızla inip kalkmaya başladığında bu kadar açık konuşmama karşılık büyük bir çekingenliğin bedenimi sardığını hissettim.

"Min Sung uyuşturucu bağımlısıydı."

Onu ikna ettiğimi anlamamı sağlayan sakin ses tonu ile beraber dudaklarının arasından ayrılan cümle üzerine duraksadım.

Mezarlıktaki gün ilk defa duyduğum bu adın üzerinden geçeli olmuştu ve ikinci defa onun ağzından bu ismin çıktığını duyuyordum. Çok fazla anmaması, bu işin göründüğünden daha farklı olduğunun diğer bir kanıtıydı belki de.

"Parasını torbacısına yatırıp duruyordu ve bir gün
hiç parası kalmadığında bana geldi."

Jeno, arka çaprazında kalan ödül köşesini işaret ettiğinde gözlerim hâlâ orada yaslı duran fotoğrafa kaydı. Zaten onun da fotoğrafı imâ ettiğini, cümlelerine devam ettiğinde anladım.

"Beşimizin arası çok iyiydi ancak ben Min Sung ile daha iyi anlaşırdım, zaten uyuşturucu işini sadece bana anlatmıştı. Borç isteyeceği zaman geldiği ilk kişi de bendim, bu yüzden borç istediğinde onu geri çeviremedim."

Gözlerimi fotoğraftan alıp ona döndüğümde o zamanları bir kez daha yaşıyormuş gibiydi ifadesi, fotoğrafı işaret etmeyi bırakarak tekrardan bana baktı.

"Bu sefer son olacağını söylediğinde ona inanmak istedim. Aradan zaman geçti ancak o hâlâ aynıydı. Tanıdığım Min Sung'dan çok farklıydı ve aramız eskisi gibi değildi. Ben de ondan uzaklaştım. Evet, uzaklaştım çünkü tehlikeli işleri etrafına zarar veriyordu artık."

Böyle bir durumda olsaydım ben ne yapardım diye düşünmekten kendimi alamazken sadece sorunun kaynağından uzaklaşmanın o sorunu çözemeyeceğini bildiğimi fark etmekle yetindim.

"Min Sung'u kaybettiğimiz gün... Gece saatiydi ve yine borç istemek için gelmişti. Bu sefer borç vermeyi reddettiğimde bana torbacısıyla buluşacağını, eğer parayı götüremezse başının derde gireceğini söyledi."


Yutkundu yavaşça ancak o hisleri giderememişti sanki, elleri birbirine kenetlenirken gözlerini benden ayırıp orta masanın yüzeyine dikti.

"Ona inanmadım. Bu adamların çok ciddi olduğunu söyledi ancak ben inanmadım."

Yersiz bir kırgınlık yayıldı kalbime. Başını yavaşça indirdiği için gözlerini göremesem dahi kelimeleriyle birlikte duyurduğunu fark edemediği duyguları çok baskındı.

"Evden gittikten bir süre sonra dayanamadım ve parayı alıp peşinden gittim."

Yutkundu bir kez daha. Çok zor bir eylem gibiydi onun için. Koyu gözleri belirgin bir parıltıyla perdelendiğinde dizlerine yasladığı dirseklerinden güç bularak yavaşça doğruldu. Kırmızı dudakları arasından kısık bir nefes verirken devam etti.


"Peşinden gittim ama çok... çok geçti.
Yetişemedim."

Yüzüme nasıl bir ifade oturmuştu bilmiyordum ancak Jeno, gözlerini bana çevirdiği anda duraksamış ve oturduğu koltuğun ucuna yaklaşarak gözlerime bakmayı sürdürdü.

"Yetişemedim Yifei ve ben... Sürekli neden ona inanmadığımı düşünüyorum. Neden böyle aptalca davrandığımı sorguluyorum ama hiçbir... hiçbir faydasının olmayacağını biliyorum."

Kafasını iki yana sallayarak öne doğru eğdiğinde buz gibi olan ellerini, dizlerimde duran ellerime uzattı ve zarifçe kavrarken devam etti.

"Bana inanıyor musun yoksa...
bir katilden daha beter olduğumu mu
düşünüyorsun?"

Koyu gözlerindeki ifade beklediğimden daha farklıydı, beni ikna etmeye çalışması neden düşüncemi önemsediğini merak etmeme sebep olmuştu.

"Neden arkadaşların sana ve pişmanlığına
inansın diye uğraşmıyorsun?"

Evet, arkadaşları. Herkese göre bir ihmal olarak görülürdü bu ancak arkadaşları neden böylesine öfke doluydu o zaman?

Jeno'nun anlattıklarına bakılırsa onlar gerçekten de abartıyor olmalıydı, değil mi? Kavgalar, tehditler, ağır ithamlar, baskılar, mezarına gitmesine bile dayanamamalar... Sorumlu gördükleri insanın yaşadığı olay, tüm bu kini karşılayabilir miydi gerçekten de?

"Değişen bir şey olur muydu?"

Soruma soruyla yanıtlarken gevşekçe tuttuğu ellerimi biraz daha sıkı kavradı. Bakışlarım, yakından görebildiğim gözleri arasında mekik dokudu bir süre ancak kelimelerim benimle değil gibiydi.

"Sonuçta hiçbir şey Min Sung'u geri getirmeyecek."

Benim yerime cevap verdiğinde dudaklarımı gergince ıslatırken buldum kendimi, iş işten geçeli çok olmuştu ve o durumda bulunsaydım ne yapacağımı bilmediğim için onu yargılayabileceğimden emin değildim.


[Ne kadar pişman olduğumu
görebiliyorsun, değil mi?
Ama onlar göremiyorlar.]

herkese selammM

nabersiniz güneşlerim🌞

sonunda bir şeyler açıklığa kavuştu,
teori üretmek ya da neler düşündüğünüzü söylemek isterseniz bekliyor olacağım
😏😏😏😏😏😏😏

bol bol yorum bekliyor ve
uzaklaşmadan önce minicik bir
reklam yapıyorumm

yeni bir nct kurgusu yayınladım,
bakmak isterseniz orada da
pusudayımm💞💞

kendinize iyi bakın🫂

oy sınırı: +52🌞

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

70.2K 3.2K 30
Bir kız çocuğu daha ne kadar ölebilirdi nasıl sevilmezdi nerden çıkmıştı bu adalet terazisi nedendi erkek çocuğu bu denli kıymetli kız çocuğu değersi...
Takıntılı Katil Von A

Mystery / Thriller

3.7K 202 14
Takıntılı bir katil onun peşindeyken peki o ne yapacaktı? "Bir iki üç kurtulması güç" "Dört beş altı oyun sona çattı "
PUS (+18) Von Siriustaki•°

Mystery / Thriller

8.1K 401 36
Sıradan bir hayat ve gizem dolu bir adam. Yalanlar ve suçlarla dolu bir dünya. Pus adlı bir ekip. Onlara sonradan dahil olan ve hayatının dönüm nokta...
2.5M 167K 87
#2 +18 şiddet içerir Karanlık hüküm sürer ruhunu kaybetmiş bedenlerde. Bakanlar onları güçlü sanırlar. Hasta bedenlerdir onlar. Ruhları kayıptır. A...