Gönül Kapan

By neeepenthe

1.8M 94.3K 20.6K

-Tamamlandı- Elimdeki bereyi yavaşça çekti parmaklarımın arasından, suratımın etrafına dağılmış saçlarımı düz... More

Prolog
1.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14. Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19. Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24. Bölüm
25.Bölüm
26. Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34. Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38. Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43. Bölüm
44.Bölüm
Final

2.Bölüm

72.1K 3.3K 882
By neeepenthe

Kara bir hasret derin düşüncelerin üstüne sıçrıyordu, sessizliğin bastırdığı salonda Kartal ellerini başının arasına almış, dışarıdan gözüktüğü gibi dağılmış bir şekilde bekliyordu. Gece sessizlikle son bulmuş, ne Kartal ne de Dilruba arkadaşlarının en mutlu gününe gölge olmamışlardı, yaşanan olayın sonunda eğlence alanına geri dönmüş her şey yolunda taklidine devam etmişlerdi.

Birkaç saat önce eve geldiklerinde Kartal daha fazla dayamamış Eymen'i de alıp buraya gelmişti.

"Kartal," dedi Esra gözleri kapalı kapıya dönerken. "Dilru uyanırsa çiğ çiğ yer beni," elini stresle beline attı. "Saçlarımı yolar elime verir."

"Esra," Kartal sağ avucunun içiyle yüzünü sıvazladı. "İki dakika, fazla değil. İki dakika yüzünü göreyim, çıkacağım."

"Ya uyanırsa?"

"Güzelim," dedi Eymen nişanlısının yüzünü avuçlarının arasına alarak. "Bir müsaade etsen?" Gözlerinde yatan bir anlayış vardı, arkadaşını anlıyor, sevdiği kadına birkaç dakika da olsa kavuşmasını diliyordu.

"Uyanmaz," Kartal'ı gören herkes sabrının son deminde olduğunu anlardı. "Uyanırsa zorla girdiğimi söylersin. Tamam mı?"

"Yok, yapmam öyle bir şey. Sana daha fazla öfkelenmesin şimdi." Eliyle odanın kapısını işaret etti. "Git hadi."

Eymen hissettiği rahatlama ile sevdiği kadını belinden tutup göğsüne çekti, "Merak etme hiçbir şey olmayacak." Esra da tam olarak öyle olmasını ümit ediyordu.

Kartal rahatlamış bir nefes vererek elini kapının kulpuna attı, yavaşça aşağıya indirdiğinde çıkan minik ses Esra'yı tedirgin etti. Ona nazaran Kartal kaygısızdı, ilk adımını içeri attı, Dilruba koyu çarşafların arasında uyuyordu, fersiz bir gece lambası odanın içini aydınlatırken bile güzeldi.

Üstüne örtülü pikeyi bacaklarının arasına almış, yüzünün yarısını yastığa gömmüştü, ona doğru yaklaşan adımların farkında bile değildi.

Kartal yatağın kenarına oturup sırtını yatak başlığına yasladı, dudakları hasretten acı acı yanarken daha fazla beklemeden Dilruba'nın alnına dokundu. Öpücüğü öylesine yumuşaktı ki Dilruba onun varlığıyla uykudan uyanamazdı.
İşaret parmağını yüzüne dökülen saç tutamına takıp çekerken bir anda duraksadı, eğilip o tutamı da öptü.

O sırada Dilruba kıvranıp yatakta ona doğru kayınca kaskatı kesildi, sevdiği kadının eli gömleğinin üstüne kapanınca kalbi delice bir hızla atmaya başladı.

Dilruba uyku arasında avucunu dolduran gömleği sıkıştırıp yüzünü Kartal'ın koluna gömdü, bacaklarını iyiden iyiye kendine doğru çekti.
"Kartal," mırıltısı uykuda olduğunun en büyük kanıtıydı, sıkı sıkı tutundu elinin altındaki bedene.

"Ben de seni yavrum," Kartal'ın fısıltısı saç diplerine karşıtı, "Ben de seni çok özledim."

Kafasını geriye atıp yatak başlığına yasladı, Dilruba yeniden kollarının arasındaydı. İşte şimdi onun için bir parça nefes alma vaktiydi. O yanındayken, aldığı minik solukları duyarken herkese karşı duyduğu öfkesini unutuyordu.

İki şeyi unutamıyordu, ondan ayrı kaldığı zaman dilimini ve buna sebep olan annesini. Yüzüne her bakışında o onlar doluyordu aklına, onca uyarısına rağmen annesinin Dilruba'yı kabullenmeyişi, sürekli başka kadınlar ile adını yan yana getirmesi ve bunların sonucu olarak hep gözlerine baktığı kadının ona sırtını dönmesi.

Öyle yorgundu ki, bunu nasıl anlatabilirdi bilmiyordu. Göğsüne kapanan yüz olmasa aklını nasıl toplardı onu da bilmiyordu ama Dilruba yeniden buradaydı, o buradaysa Kartal her zorluğa göğüs gerebilirdi.

Dilruba'nın kendisini dersten bıraktığı için çokça öfke duyduğu hocasına minnettardı, kendini ona affettirmek, annesinin hatasını telafi etmek için önünde yeterli zaman bulunuyordu.

Kartal Dilruba'yı ikna edecekti, böyle gizli saklı değil alenen yeninden alacaktı koynuna.

Dilruba'ya bu yakınlık yetmemiş gibi daha da sokuldu Kartal'a, bir bacağını onun bacaklarının üstüne attığında Kartal dişlerini sıktı.

"Siktir!" göz kapaklarını sımsıkı kapadı, "Aferin yavrum, zaten yeterince sürünmemişim gibi biraz daha süründür beni." Dilruba şu an uyanık olsaydı onun bu halinden haddinden fazla keyif alırdı.

Kartal avuç içini Dilruba'nın çıplak bacağına kapattığında ellerinin daha fazlasını yapmak için çıldırdığını biliyordu ama bunun bir zamanı vardı. Önce Dilruba onu affedecekti.

***

Gün dönüyor, dakikalar birbiri ardına ilerliyordu. Güneş göğe yükselmiş geceye karşı hâkimiyetini ilan ediyordu ve ben hiç uyanmak istemeyeceğim huzurlu bir uykunun kollarından sıyrılıyordum. Küçük bir gürültü koptu evin içinde, kirpiklerimi kırpıştırarak gözlerimi açtım, yüzümü gömdüğüm yastık görüş açıma girdi. Derin bir nefes aldım, yastığı kollarıma çekip iyice sarıldım. Tekrar gözlerimi yummaya yeltendiğimde, ikinci tıkırtıyı duydum. Kucağımdaki yastığı kapıya doğru fırlatıp parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim, hiç istemediğim halde yataktan kalkıp odadan çıktım.

Mutfakta karınca gibi çalışan bir Esra vardı, ne yazık ki karıncalar gibi sessiz değildi!

Adım seslerimi duymuş olacak ki yüzünde kocaman bir gülümseme ile omzunun üzerinden bana baktığında gözlerimi devirmeden edemedim ama benim uykudan uyanmış baygın bakışlarıma alışıktı.

"Günaydın," dedi neşeli bir tınıda.

"Hani? Ne zaman aydı? Bana aymadı?" sandalyeyi çekip oturduğumda yanağımdan bir makas alıp hazırladığı sandviçi önümdeki tabağın içine bıraktı, diğer ikisini saklama kabına yerleştirdi. Masanın üzerinde muhtemelen benim için hazırlanmış küçük bir sofra duruyordu.

"Nereye böyle hararetle?" Dirseğimi masaya yaslayıp yanağımı avucumun içine aldım.

"Otele uğrayacağız, son kez düğün hazırlıklarına kontrol edeceğiz." Saklama kabını bezden torbanın içine koyup bana döndü. "İyi uyudun mu?"

Yüzüme gevşek bir gülümseme yayıldı, "Misler gibi." Onun ifadesi de yumuşadı, oturduğum için kolaylıkla saçlarımın tepesine minik bir öpücük bıraktı. "Sevindim," gözleri bileğindeki saate değdi. "Sen ne yapacaksın bugün?"

"Eşyalarımı almaya üst kata çıkacağım," ilgisiz ses tonumun aksine içimde kordan bir heyecan vardı.

"Emin misin?" Endişesini anlayabiliyordum, kafamı aşağı yukarı sallayıp omuz silktiğimde dudaklarını birbirine bastırıp derin bir soluk aldı. "Dilru, acele etmesen mi?"

"Bekleyecek bir şey yok," sandalyemi itip ayaklandığımda beni durdurmak istedi.

"Bak, Kartal buna müsaade etmez biliyorsun. Senin iyiliğin için, kendini toparla diye bu kadar uzak durdu."

Başka türlüsünün mümkün olmadığını biliyordum, tıpkı benden geçmeyeceğini bildiğim gibi.

"Bekletme Eymen'i, benden de ona selam söyle." Yanağına bir öpücük kondurup banyoya yöneldiğimde arkamdan seslendi.

"Karnını mutlaka doyur," ona doğru dönmeden elimi havada geçiştirir gibi salladım. "Dilruba, kime diyorum?"

"Tamam," diye seslendim kapıyı kapatırken, elimi yüzümü yıkayıp mutfağa dönüp ucundan tırtıkladığım kahvaltıdan sonra dişlerimi fırçaladım. Odama döndüğümde gözlerimi yumdum, evin sessizliğinde çığlık atan hatıralar vardı.

Beklediğimin aksine silinmemiş, büyük bir canlılıkla orada dikiliyorlardı. Ben onlardan kaçmak istemiyordum ancak içimde bir yerlerde Kartal'a karşı duymadığıma emin olduğum bir öfke beni ondan uzak tutuyordu. Şimdi ona yeniden bu kadar yakın olmak, ayrı geçirdiğimiz ayların sancısını daha net çekmeme sebep oluyordu.

Üstümdeki pijamalardan kurtulup lila rengi, boynumu ve bacaklarımın bir kısmını açık bırakan elbiseyi giydim, aynada saçlarımı son kez düzelttikten sonra komodinin açık çekmecesinden gözüken anahtarı avuçlarımın arasına aldım, metalin soğukluğunu taşımasına rağmen avucum yanıyordu. Kendi evimin anahtarını da alıp kapıdan çıktım.

Aramıza giren merdiven basamaklarını tek tek aşıyordum, on gitmek içimde tarifi bir duygu uyandırıyordu. Ben teslimiyeti büsbütün kabul ettiğim bir savaşa silahsız katılıyordum.

Kapının önünde dikildiğimde derin bir soluk aldım, suratımdaki o aşık, hasret dolu ifadeyi dağıttım, boğazımı temizleyip zile bastım. Kalbim boğazımda atıyor, avuç içlerim nemleniyordu.

Kapı aralandı, Kartal yüzünde yorgun bir ifadeyle gözlerime baktı, saçları dağılmıştı. Uykusuzluk gözlerine bulaşmıştı. Gözleri gözlerime değdi, yüzündeki tüm yorgunluk aktı gitti, bakışlarında gördüğüm aydınlanma yüreğime dokundu.

"Yavrum?" şaşkınlık sesine yansımıştı. Üstünde bedenini saran toprak tonlarındaki üniforması vardı, sertçe yutkundum. Geniş kollarında varlığını kanıtlayan arması, heybeti... Hepsi aklımı başımdan almaya yeminli gibiydi.

Düşünme Dilru, Kartal'ın üniforması ile ne kadar seksi göründüğünü düşüme!

Hayır, kesinlikle üstüne atlamak istemiyorum!

Onu ilk öyle gördüğüm an doldu aklıma, ilk aşık oluşum, ilk öpüşüm, kalbimin boğazımda atışı. O hâlâ aynı adamdı, gözlerindeki aşk hiç değişmemişti.

"Geçsene," dedi kapıyı ardına kadar açıp. Bedenim, bedenin yanından süzülürken aldığı derin nefesi işittim, bu dudağım kenarını ısırmama neden oldu.

Salonu görünce duraksamamak kendimi kastım, yeşil beresi her zamanki gibi orta sehpanın üstündeydi. Yine bir gece nöbetinden gelmiş olmalıydı.

"Eşyalarımı almaya geldim," arkamda hissettiğim adımlarının sesi kesildi. "Odan müsait mi?" Bu kadar hızlı beklemediğim bir şey oldu, Kartal'ın kolu belime sarıldı, bir adım geri gitmeme sebep oldu. Çenesini kafamın üstüne yasladığında burnumun ucunu deli bir hasret yaktı.

"Anlıyorum, canımı yakmaya gelmişsin," çenesinin baskısı yerini dudaklarının baskısına bıraktı. "Alamadığın hırsını aldığında sakinleşecek misin?" Sıcak nefesi saç diplerime karıştı.

"Kartal," sesimin fısıltıya dönmemesi için büyük çaba harcıyordum. "Bırakır mısın beni?"

"Seni hiç bırakmayacağımı biliyorsun," karnıma sabitli eli tenimi boydan boya okşadı, ince kumaş avucunun içinde toplanıyordu. "Sen bunu gerçekten isteyene kadar, gözlerindeki aşkın tükendiğini görene kadar nefesim hep bu kadar yakınında olacak." Son kez saçlarımı öpüp kollarını çözdüğünde koşarak odanın diğer ucuna kaçmak istiyordum.

"Ayrıca," ön tarafa doğru bir adım atıp yeniden yüz yüze gelmemizi sağladı. "Odamız senin için her zaman müsait." Eliyle kapıyı işaret ettiğinde yanından geçip gitmek bile zor geliyordu, çoktan onun çekim alanına kapılmıştım.

Kısacık adımlarla ulaştığım kapının ardından tüm mahremiyetimiz yatıyordu, elim kapının kulpunda asılı kaldığında o hâlâ olduğu yerde dimdik duruyordu.

"Dilruba," ismim dudaklarından döküldüğünde gözlerimi yumdum. "Bırak eşyalarını, yastığıma düşmüş saç telini bile alamazsın o odadan." Bir şey vardı sesinde, ince bir hasret ama oluk oluk kanayan.

"Bal gibi alırım," asice döndüm yüzümü ona, kafamı hızla çevirmenin etkisiyle saçlarım yüzüme dağıldı, gözümü kapatan tutamların arasından ona bakarken dudağının kenarındaki minik gülümsemeyi fark ettim. "Onlar benim!"

Bana doğru atım attığında beynim kırmızı alarm verdi, hızla odanın kapısını açıp içeri girdim, tamamıyla yanlış bir karardı. Geniş yatağa serili nevresim takımını birlikte almıştık, komodinin üstündeki beyaz çerçevede bizim fotoğrafımız, yanında saç tokam, en son okuduğum kitap, hepsinden keskini onu burada son kez sardığım görüntü gözümün önündeydi.

"Ben de seninim, beni de alacak mısın yanına?" Yeniden arkamda belirmesini yok saymaya çalıştım. Giysi dolabına döndüm kapağı aralamak isterken büyük avcu ahşap yüzeye kapanıp bana mani oldu. Kollarından oluşan bir kafese hapsoldum ancak isyan başlamak üzereydi.

"Kartal!" kollarının arasında döndüğümde sırtım dolaba yaslandı. "Saçma sapan davranma. Bırak alıp gideyim."

"Gitmene müsaade edemeyeceğimi biliyorsun," gözlerindeki kararlılık tenimi ürpertti.

"İstediğimde gidebileceğimi biliyorsun," tıpkı onun gibi keskince.

"Biliyorum, hem de tek seferde, hiç acımadan." Gözlerimdeki ifade kırıldı, yağışlı bir hava sarmak istedi gözlerimin göğünü, kime haksızlık ediyordum ben? Ona? Kendime? Bu aşka?

Konuşmayacağımı anlamış olacak ki sesli bir nefes aldı, ellerinden biri saçlarımı okşadı.

"Sen buradaki üç beş kıyafeti aldığında bitecek mi? Dönüp unutabilecek misin beni?" Kafasını yüzüme doğru eğdiğinde suratımı sağa doğru çevirdim, isyanım bizzat onun tarafından bastırılıyordu. İşaret parmağı şakağımda gezindi, dudaklarını sürterek tenimde nefeslendi. "Aklında," parmakları sol göğsümün üstüne kapandı, "Kalbinde," dudakları boynuma indi, nemli bir öpücük bıraktığında gözlerimi yumdum, kalbim titredi. "Ne kadar şüphe varsa, hepsini bir bir yok edeceğim. Yeniden bakışlarını kaçırmadan gülümseyeceksin bana."

"Özgüvenin gözlerimi yaşarttı," ellerimi göğsüne kapattığımda bedeni kaskatı kesildi, yalnızca köşeye sıkıştırılan olmayı kendime yediremezdim. "Nereden aldıysan bana da söyle, sağlama benziyor." Onu hafifçe ittiğimde bir adım geri gitti, normalde bu boyutlardaki bir adamı kıpırdatmam imkânsızdı ama teslim olan sadece ben değildim. Bir adım daha attım ona doğru, bakışlarındaki titreme kazındı gözlerime. "Sence ben senden geçemez miyim Kartal?" Sesimin bu tonunun onu baştan çıkardığına emindim.

Kafasını geriye doğru atıp gözlerini yumdu, ellerini ellerimin üstüne kapatıp tenine bastırdı. Dizlerinin arkası yatağa çarptığında bedenini geriye bıraktı, bacağımın birini bacaklarının üstüne atıp ona doğru eğildim ancak karnına tam olarak oturmadım. Ellerini bacaklarıma atıp ağırlığımı hissetmek istediğini belli edercesine sıktı. Onu atmayı planladığım ateşte kendim cayır cayır yanıyordum.

Dudağımı yanağına yasladığımda kirli sakalı tenime battı, "Peki sen benden geçer misin Kartal?" Dudaklarımın arasından çıkan her harf teninde can veriyordu, hırıltılı bir nefes alıp bana doğru atıldığında adeta zıplayarak yataktan kalktım. "İşte bunu zaman gösterecek, sabrının ayarları ile oynayacağım Kartal." Kafasını hafifçe kaldırıp gözlerime baktı görmüş olduğu kararlı ifade ile pat diye geri bıraktı.

Bu kararlı ifade yalnızca dudaklarımız birbirine değene kadar sürecekti.

***

Mart, 2018- Geçmiş

Avuçlarımın arasındaki cıvık hamura bakıp yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum, önüme bıraktığım üçüncü yuvarlak haline getirdiğim hamurun ardından gözlerimi tavana çevirip nefeslendim.

"Ne oldu?" Esra önündeki bir yığın poğaçanın üstüne yumurta sarısı sürüyordu.

"Yoruldum," iç çekişli bir nefes aldım. Önce bana sonra önümdeki üç tane poğaçaya baktı, kaşları yavaşça havalanırken bakışları tekrar gözlerime çıktı. "Üç tane poğaça yaptın?" Sesi nasıl yorulabilirsin Dilruba der gibiydi.

Yavaşça omuz silktim, "Ama hamuru da ben yoğurdum." Abartılı bir şekilde göz devirdi. "Hıı, sen yoğurdun." Elindeki tepsiyle fırına yöneldi. "Sırf Kartal'a ben yaptım diyebilmek için yapmadıysan ben de Esra değilim."

Gülümseyerek arkama yasladım, "Ben üşenmesem tek başıma yaparım hepsini," gözlerimi dolu iki tepside gezdirdim, "Gözü kör olsun bu üşengeçliğin." Ellerini üstündeki mutfak önlüğüne kuruladı, pişmiş olan poğaçaların üstüne minik bir bez örttü.

"Dilruba, onu bunu bırak da bu kadar poğaçayı kim yiyecek?" Düşünceli ses tonuna karşılık olarak yandan bir gülüş attım.

"Sen de Eymen'e götürürsün." Bakışlarını kaçırınca küçük bir çığlık atarak yerimden zıpladım. "Görüşüyorsunuz, vallahi görüşüyorsunuz." Yanında gidip yanaklarını kavradım, kafasını kendime doğru çevirdim.

"Dilruba, yüzümü un içinde bıraktın." Huysuz mırıltısını yok sayıp kocaman sırttım. "Hadi anlat çabuk."

"Neyi anlatayım ki? Birkaç kez çay kahve içtik." Gözlerinin içine ciğerci kedisi gibi bakmayı sürdürdüm. "Eee?" İçimdeki dinmek bilmeyen merak dilime de vuruyordu.

"Hoş çocuk," Elimin altındaki yanakları pembeleşti.

"Ay," neşeyle kıkırdadım. "Çok yakışırsınız çok."

"Hmm, çok yakışırız." Ellerimden tutup arkasını döndü, tezgâhın üstünde biriken unları temizlemeye başladığında kollarımı beline sarıp yüzümü yanağına yasladım. "Dilruba," dedi elindeki işi bırakarak. "Kalbim boğazımda atıyor gibi oluyor."

"Biliyorum," diye fısıldadım.

"Sana da mı öyle oluyor?"

"Hıhı," aklımda Kartal'a dair binlerce görüntü geçti.

"Sizin nasıl gidiyor?" İlgiyle sorduğunda ellerimi çözüp sırtımı tezgâha yasladım.

"Aramızda sözsüz bir anlaşma var," dudağımın kenarı kıvrıldı. "Bazı şeyleri açık açık konuşmadık ama gözlerinde baktığımda görüyorum." Bakışlarım parke zemine düştü, engel olamadığım gülümsememi bastırmak istedim. İsmi bile yetiyordu kalbimi ısıtmaya.

"Kelimelere ihtiyacınız olmayabilir." Bu halim Esra'nın hoşuna gitmiş olacak ki memnuniyet akıyordu sesinden.

"Öyle," Ellerimi tuttuğu zamanlar, saçlarımda gezinen elleri her şeyin kanıtıydı zaten. Duyduğum araba sessiyle yerimde sıçradım.

"Geldi, Kartal geldi." Cama doğru koştuğumda Esra arkamdan hayıflandı.

"Yuh, cidden yuh. Onu nereden anladın?"

Omzumun üzerinden ona baktım, "Arabasının sesinden." Hızla mutfak dolabına yönelip en güzel tabaklardan birini seçtim, içerisine özenle poğaçaları dizerken, "Sence kıyafetlerimi değiştireyim mi?" dedim.

Gözleri pembe eşofman altımda gezindi, "Saat oldukça geç, bence git böyle. Elbise giyersen çok abartı durur."

Dudak büküp mutfak önlüğünü çıkardım, ellerimi hızla yıkamaya koyulduğumda omzuyla omzuma vurdu, "Biraz sakin mi olsan? Adam evine girer girmez elinde poğaça tabağı ile ışınlanacaksın."

"Aynen öyle yapacağım," toplu saçlarımı açıp omuzlarıma dağıttım, sandalyenin başına asılı açık renk hırkayı üstüme geçirdim. "Çok özledim kızım," dedim harfleri uzata uzata.

"Senin özlemeni sevsinler," yanağımdan bir makas aldıktan sonra fırına attığı diğer poğaçalara baktı.

"Sen buraları toplama, ben gelince hallederim." Saçlarımı hırkanın içinden çıkarıp yeniden düzelttim.

"Bunu gözümle görsem inanmam, düş sanırım." Ellerini beline yaslayıp beni baştan aşağı süzdü. "Hadi git sen."

Ayıptır söylemesi canıma minnetti.

Ona bir öpücük atıp küçük koridordan geçip kapıdan çıktım, elimde sıkı sıkı tutuğum tabak, her adımda titreyen dizlerim şahidimdi ki ben bu adama çok aşıktım.

Her basamak beni ona kavuşturuyordu, göğüs kafesimi dolduran bir nefes aldım. Parmağım zile dokundu, sebebini bilmediğim bir şekilde içimden saymaya başladım, sanırım niyetim heyecanımı bastırmaktı.

Kapı açıldığında yüzümde bir gülümseme vardı, bakışlarımız birbirine değdi. Kalbinin göğüs kafesim içinde titrediğini hissettim. Çok, çok fazla yakışıklı duruyordu, bedenini saran koyu renkteki kamuflaj tenine öyle yakışmıştı ki sanırım bu görüntüyü ilk kez görüşümden kaynaklı olarak fazlaca etkisinde kalmıştım.

Yüzümdeki gülümseme yavaşça silinirken yutkundum, Kartal da benden farksız değildi. Bakışlarına dağılan koyuluğu bu mesafeden seçebiliyordum. Gözleri bedenimde gezinde açıkta kalan karnıma düşünce kaşları çatıldı. Arkamda kimse olup olmadığını kontrol etti, gördüğü boşluk onu mutlu etmiş gibi bakışları yumuşadı.

"Güzelim," elini uzatıp kolunu hırkanın altından çıplak belime doladı, beni içeri doğru çektiğinde ona hiç mani olmadım. Kapı kapandığında sırtım pürüzlü yüzeyine yaslandı. "Hoş geldin." Geniş gülümsemem yeniden yüzüme dağıldı.

"Hoş buldum," henüz bir şeylerin çok başındaydık ama kendimi ona aşina hissediyordum. "Çok," diye ekledim sonuna fısıldayarak.

Bana doğru eğilen suratıyla soluğumu tuttum, işaret parmağı boynuma dağılmış olan saçlarımı nazikçe itip kendine yer açtı, şah damarımın üstünü boydan boya okşadığında kasıldığımı hissettim, yüzü boynumda bir noktaya kapağında gözlerimi yumdum. Tek çabam elimdeki tabağı düşürmemekti.

Sesli bir soluk aldığında tam şu anda buraya bayılabilirdim.

"Sana poğaça yaptım," aramızda oluşan yoğun elektriği dağıtmazsam gerçekten bayılabilirdim. "Yani yaptık."

Kafasını kaldırdı, burnunun ucunu yanağıma sürtüp bir adım geri çekildi. "Hmm," dedi içinde birçok duyguyu barındıran boğuk bir sesle. Ona uzattığım tabağı tek eliyle alıp boşta kalan eliyle elimi kavradı, avuç içimi dudaklarına bastırdı. Ardından parmaklarımız birbirine dolandı. "Ellerinize sağlık."

"Afiyet olsun," adımlarına eşlik edip içeri geçmeden önce spor ayakkabılarımı çıkardım, portmantoda duran postallarının yanına bıraktığımda heyecandan yerimde duramıyordum. Salon bakış açıma girdiğinde elimi yavaşça bıraktı.

"Çay içer misin?"

"Olur," dedim gözlerinin içine bakarak. Yönünü mutfağa çevirdiğinde ben de peşinden ilerledim, "Yardım edeyim mi?" Sesimin tonuna hafif bir çekingenlik karışmıştı. Tabağı bırakıp beni tezgâh ile kendi arasına çekti.

"Sana çay yapamayacak kadar beceriksiz olduğumu mu düşünüyorsun?" Sırtım göğüs kafesine yaslıydı, yüzünü saçlarımın arasına sürttü. "Yok, ondan değil de." Ne diyeceğimi bilemez bir ifadeyle yutkundum, kollarının arasında kıvranmamak için kendimi zor tutuyordum.

"Neden?" Kollarından birini çözüp üst rafa uzandı, iki adet çay bardağını tek eliyle kavrayıp önüme bıraktı.

"Kartal," nazlı nazlı söylendiğimde beni omuzlarımdan tutup bir anda kendine doğru çevirdi.

"Dilruba," dudaklarını yalarken gözleri gözlerimin içindeydi ancak benim bakmak istediğim tek yer nemli dudaklarıydı. "Sen beni içeride mi beklesen?"

Omuzlarına yaslı avuç içlerimi kolları boyunca kaydırdığımda kabartmalı arması avuç içime battı, "Olur," dedim yeniden ama bu kez daha işveli bir sesle.

Dişlerini sıkmaktan kaskatı kesilen çenesine minik bir öpücük bırakıp kollarının arasından sıyrıldım, sakin tutmaya özen gösterdiğim adımlarla salona geçtiğimde kendimi en yakın koltuğa adeta bayılır gibi bıraktım, ellerimden biri kalbimin üstüne kapandı.

Öyle hızlı atıyordu ki, bir hastaneye gitsem muhtemelen sakinleştirici bir iğne yapmayı önerirlerdi.

Biraz sakinleşmeyi dilediğim süre zarfında içeride Kartal'ın hareketlerinin sesini duymak beni yeniden onda sık sık tattığım duygulara yönlendiriyordu. Duruşumu düzeltirken gözümü sehpanın üstündeki koyu yeşil beresi çekti, elime alıp incelediğimde yüzüme bir gülümseme yayıldı, bunu onun saçlarında hayal etmek kalbime ciddi anlamda zarardı.

Ardımda hissettiğim adım sesleri ile kafamı geriye doğru çevirdiğimde Kartal elindeki çay tepsisi ile bana doğru yaklaşıyordu, orta sehpaya bıraktığı tepsiye göz attığımda poğaça ve çayın yanı sıra en sevdiğim markanın çikolatasını görmek gülümsememi genişletti.

Gözleri gözlerimden elime düştü, yanımdaki boşluğa otururken belimde hafifçe tutarak yönümü kendisine çevirdi, dizlerimiz birbirine çarptı.

Elimdeki bereyi yavaşça çekti parmaklarımın arasından, suratımın etrafına dağılmış saçlarımı düzeltip kendi beresini kafama geçirdi. Düz bir çizgi halindeki dudakları kıvrıldı, gözlerine bir ışıltı yayıldı. Saçlarımı sevip yanaklarımı avuçlarının içine aldı.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordum kısıkça.

"Sana ne kadar çok yakıştığını." Yüzümü yüzüne doğru çekti, dudaklarını alnıma dokundurup uzun soluklu bir öpücük bıraktığında ellerimi yanağımdaki ellerimin üstüne kapadım. "Başka?" dedim ona alttan bir bakış ederken. Dudaklarına yayılan serseri gülüşün ardında gözlerini tavana çevirdi, alt dudağına gevşekçe dişlerine geçirdi.

"Bu eve, yanıma ne kadar çok yakıştığını."

Başımı göğsüne yasladım, yüzüm göğsüne saklıyken tüm ömrümü geçireceğim mabedi bulduğumu biliyordum.

"Sana da çok yakışır," sesim mırıltı gibi çıkmıştı. Kollarından biri beni sarmıştı.

"Hm?" dedi sorar gibi.

"Beren eminim sana da çok yakışıyordur sonra üniforman..." Hızla kafamı kaldırıp gözlerine baktım. "Kartal acaba hep böyle mi gezsen?" Gözlerim yeniden bedenini taradı, kıskançlığın kuvvetli eli boğazıma sarıldı. "Ama sadece benim yanımda." Çatılan kaşlarımı görür görmez kahkahayı basmasaydı kıskançlık duygusuna daha net tutunabilirdim.

Tam şu anda gelen onu öpme isteğine ket vurdum, kafasını geriye doğru atmış gülerken elimi çenesine koyup dikkatini bana vermesini sağladım. "Oralarda çok kadın var mı?"

"Dilruba," dedi dudaklarını birbirine bastırıp kafasını iki yana sallarken.

"Ben baktım, çok güzel kadınlar var." Gözlerim tehdit eder gibi kısıldı. "Sen de baktın mı?"

Kaşlarını kaldırıp indirdi, yüzünde çok karizmatik bir gülümseme vardı. "Bakmadım."

"Ya," dedim gülümseyerek, elimi ensesine atıp tırnağımı teninde gezdirdim. "Hiç mi?"

"Hiç," dedi tek solukta.

"Ben biliyordum ki zaten," dedim tatlı bir şekilde omuz silkerek. "Çayın soğudu," bardağı ona uzatıp diğer elime de poğaçalardan birini dudaklarına uzattım. Dişlerini poğaçanın yumuşak yüzeyine bastırdı, gözlerine dağılan beğeni ile ben de gülümsedim.

Yavaşça çiğnerken bana öyle bir baktı ki ısırmak istediğinin yalnızca poğaça olmadığını o an anladım. Sertçe yutkunduğunda ben de çayımdan bir yudum aldım, burası fena derecede ısınıyordu.

"Aklından kaçarak uzaklaşmak mı geçiyor?" Kalın sesi kulağıma dolduğunda yalnızca alayla gülmek istedim. Kaçmak mı?

"I-ıh," ağzımdan onaylamaz bir mırıltı çıktı. "Aklımın ucundan bile geçmiyor."

"Senin bu cesaretin çok yakacak bizi," elindeki çay bardağını dudaklarına yaslayıp tek yudumda içtiğinde gülüşümü bastırmak için dudaklarımı birbirine bastırdım. "O deli cesaretine bile aşığım."

Deli bakışları gözlerime tutundu, ilk sesli aşk itirafı böyle dokundu kalbime, aldığım nefesi tutum. Bu adamın aşkı, benim ona olan aşkım tükenmez bir güçteydi.

Kalbim hiç şüphesiz ona koşuyor, Kartal varlığımı tereddütsüz kabul ediyordu, zaten aşkta da şüpheye yer yoktu. Bana yalnızca çok sevmek kalıyordu, ben zaten onu çok ve delice...

***

Evettt, ikinci bölümümüzünde sonuna gelmiş bulunmaktayız.
Sizce nasıldı bölüm? Beğendiniz mi?

Umarım bölümü beğenmişsinizdir❤️

Duyurulardan haberdar olmak için beni takip edebilirsiniz neeepenthe

Alıntıları okumak için de Instagram'a uğrayabilirsiniz.
Instagram: neeepenthe1

Continue Reading

You'll Also Like

716K 29.7K 47
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
Vefa By Sencak

General Fiction

7.9K 462 48
Geçmişin gölgeleri üstlerinden eksik olmayan Masal ve Giray; aşktan öte görünmez bağlarla bağlı, kendilerinden çok, sevdiklerine ve herkese vefâ göst...
5.1M 246K 34
İki insanın evini bulmasının hikayesi.
315K 25.9K 11
Bir mahalle, dostluklar, yaralar ve sevdalar... Meyra Alpkara; her şeyini dansa adamış, çiçekleri ve onlarla konuşmayı delicesine seven kıpır kıpır...