DOKSAN ARTI DÖRT

By aurcapel

3.9M 46.7K 35.3K

KİTAP OLDU. (30.12.2023) Doksan Artı Dört'ün kitap haline tüm sitelerden ve kitapçılardan ulaşabilirsiniz. ... More

1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
11.02.23, Zeynep Zaraç'a ithafen
ÖZEL BÖLÜM 90+1
DOKSAN ARTI DÖRT KİTAP OLUYOR!
2.kitap&imza günü duyurusu✨

4.BÖLÜM

92.2K 6.3K 4.7K
By aurcapel



Oy vermeyi unutmayalım olur mu? Keyifli okumalar!🧡

🦁

Günlerden 13 Mart'tı ve ben Ebrar'lara gitmek için hazırlanıyordum.

Boğazlı mürdüm rengi badinin altına ekose bir pantolon giymiş ve üzerime badinin rengine yakın bir hırka atarak kombinimi tamamlamıştım. Annemin hediye ettiği ucunda melek bulunan kolyeyi de boynuma takıp aynanın karşısına geçtiğimde önce saçlarımı enseden dağınık bir topuz yapıp önden iki tutamını bırakmış ardından dudaklarıma çilekli nemlendiricimi sürüp kirpiklerimi de rimelle hacimlendirmiştim. Hafta içi işe giderken zaten fazla makyaj yaptığım için bugünlük makyajımı bu iki ürünle sonlandırdım. Çıkmadan belime siyah kemerimi takıp yine siyah çantama ihtiyacım olan eşyaları attığımda sonunda odadan çıkmak için hazırdım.

"Ben hazırım," diye bağırdım odadan çıkarken. "Saat yediye geliyor artık çıkmamız lazım bebek."

"Ay geldim," dediğinde Sevcan da odasından çıkmıştı. Bakışlarım üzerinde gezindiğinde beyaz crop ve kahverengi kot takımı giydiğini görmüştüm. Islık çaldım. "Yaktın beni hain."

Sırıttı. "Tiryakin oldum yarriim!"

"Çaldın beni benden," diyerek devam ettiğimde beni tamamladı.

"Düştüm ağına zalim."

Tarkan fanıydık evet.

Hangimiz dışarı çıkmak için hazırlanırken son ses Tarkan şarkıları dinlemedik ki çılgınlar gibi?

"Tarkan fanı olmasaymışız," dedi Sevcan içimi okumuşçasına. Ayakkabılarımızı da giyip evden ayrıldığımızda anahtarları çantama atıyordum. "Kerem surat yaptı onunla buluşmayıp yemeğe geliyorum diye. Sanki haftalardır işimi bahane edip buluşmayan bendim... Üstelik haftaya beraber Uludağ'da olacağız durup dururken trip atmaya değer mi ya?"

"Özlüyor demek ki," dedim merdivenlerden inerken. "Zaten iş stresi de var diyorsun. Alttan al bu aralar sorun çıkmasın."

"Alttan aldım zaten," dedi. "Oradan geç ayrılsak da beni alacak. Bu gece onunla olurum."

Başımı salladım. "Güzel düşünmüşsün." Sırıttım. "Teyze olmak için çok gencim ona göre."

"Bana sapıttın diyen kıza bakın," dedi alayla. Arabaya binip yola çıktığımızda bu sefer arabayı süren oydu. "Biz öyle şeyler yapmıyoruz canım."

"İnandım." Yüzünü asıp bana cevap vermediğinde uzanıp şarkı açmış ve arkama yaslanarak yolculuğu sessiz geçirmiştim. Ebrar ve Medih'in beraber yaşadıkları eve geldiğimizde şaşırmadım desem yalan olurdu. Onlardan boğaz manzarasına karşı lüks bir villa bekliyordum ancak beklediğimin aksine hoş bir sitede beş katlı bir binanın en üst katında oturuyorlardı.

Sevcanla birlikte evlerine ilk defa gitmemizden dolayı hediye de almıştık. Siteye giriş yapıp arabayı park ettiğimizde hem Ebrar'ın mesaj atması hem de güvenliğin söylemesiyle beş numaraları binaya doğru adımladık. Asansöre binip en üst kata basarken Sevcan da yanımdaki yerimi almıştı. "Bugünün maç gününe gelmesi kötü oldu," dedi imayla. "Shipimden momentler almak isterdim."

"Başlama yine," dedim gözlerimi devirirken. Bugünün maç gününe denk gelmesi işime gelmişti açıkçası. "Konuştuk bunları."

Asansörün kapıları açıldığında çıkmadan önce bana dönüp işaret parmağını uzattı. "Beni sen tükettin İzgi Gökyel."

Ona 'aynen aynen' bakışlarımı gönderirken asansörden indim ve kapıya vurup beklemeye başladık. Birkaç saniye içinde kapıyı Medih açılmış telaşla bana bakmaya başlamıştı. "İzgi! Senden bir şey isteyeceğim."

Hoş bulduk, Medih. Biz iyiyiz ya sen nasılsın?

"Ne oluyor?" diye sordum kaşlarım çatılırken. "Bir problem mi var?"

"Sonra anlatacağım," dedi fısıldarken. "Yalnızca maçı sizin de evden izlemek istediğinizi söyleyin olur mu?" Yalvarırcasına bana ardımdan Sevcan'a baktı. "Ne olur..."

"Tamam ya," dedi Sevcan gülümserken. "Ben maç izlerim sıkıntı yok."

Ne zaman izliyordun pardon ya?

"İyi tamam," dedim gözlerimi bayarken. "Söyleriz."

"Bir tanesiniz!" Kapıyı tamamen açtı. "Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk," dediğimde Ebrar da mutfaktan kocaman gülümsemesiyle çıkmış yanımıza gelmişti. Onunla da görüşüp salona geçtiğimde koltukta oturan sarı saçlı kızla göz göze gelmiştim.

Sabiha Yüceer.

"Merhaba," dedi tatlı sesiyle ayağa kalkıp bana elini uzatırken. "Ben Sabi. Sen de İzgi olmalısın?"

"Evet," dedim elini tutup tebessüm ederken. "İzgi Gökyel ben... Medih'in avukatıyım."

"Aa," dedi şaşkınlığı yüzüne de yansırken. Arkamda duran abisine baktı. "İzgi'nin avukatın olduğunu bana neden söylemiyorsun abi?"

Bir dakika bir dakika...

Bu kız Medih'in avukatı olduğumu bilmiyorsa neden az önce sen İzgi olmalısın diye sormuştu ki?

Gelmeden önce adım geçmiş olmalıydı.

"Ne zamandan beri her şeyimi sana söylüyorum Sabi?" Medih Sabi'nin yanına geçip kafasını kendine çekip koluyla sıkıştırdı. "Git en sevdiğin Merdan abin her şeyini anlatsın sana."

"Kıskanç," dedi Sabi kendini onun kollarından kurtarmaya çalışırken. "Canım Merdan abim burada olsaydı da korusaydı beni senden."

Onlar didişirken biz de koltuklardaki yerimizi almıştık. O sırada salona bağırarak bir adam girmişti. "Nerede sevmediğim yemek varsa bu akşam o yapılmış. Yıldönümünüz için değil de beni zehirlemek için mi toplandık bu akşam hemen itiraf edin."

Bağırmasına karşılık şaşkınlıkla ona baktığımda beni gördü ve duraksadı. "Aa, Avukat kız." Ardından bakışları Sevcan'a döndü. "Ve onun sister'ı." Kaşlarım havalandığında gelip elini uzatmıştı. "Ben Gökdeniz."

Bu çocuğun o gün telefonla arayan Hamsi olmasının ihtimali kaçtı?

Sevcanla da görüşüp tüm sırıtmasıyla karşımıza oturdu. "Tüh be! Keşke maç olmasaydı bugün."

"Keşke," diyen Medih'e döndürdüm bakışlarımı. Onun sıkıntısı Ebrar'ın maç açmayacak olmasıydı sanırım.

"Biz de izleriz değil mi?" diye sordum aniden. "Sevcan maç izlemeye bayılır!"

"Öyle mi?" diyerek merakla Sevcan'a baktı Ebrar. "Açarız o zaman canım ne olacak?"

Medih'in sessizce 'yes be' diyerek elini yumruk yaptığını görmüştüm.

Aşık garibim Ebrar izleme deyince laf da edemiyordu...

Tam konu nikahlarından açılmışken kapı çalmış ve iki kız üç erkek daha girmişti içeriye. "İşte tamamlandık," dedi Ebrar saatine bakarken. "İsterseniz hemen yemeğe geçelim. Maç da başlar şimdi zaten."

"Evet evet," dedi Medih ayaklanırken. "Çok açım."

Kesin açlıktandır ya bu heyecanı.

Ebrar ve Medih'in gelen arkadaşlarıyla da görüşüp masaya geçtik. Sabi yemeğe kalmamış abisini ve yengesini tebrik ederek ayrılmıştı yanımızdan. Kızlardan kızıl olanının adı Seren, esmer olanının adı Mine'ydi. Erkekler de fazlasıyla piercinge sahip olan Berk, dövmeli olan Tuğra ve esmer olup geldiği andan beri bana bakanın adı Sinan'dı.

"Güzel oldu böyle toplanmamız," dedi Sinan yemeğe başladığımızda. "Böyle güzel arkadaşların olduğunu bilmiyordum Ebrar?"

Bunu tamamen bana bakarak dile getirmişti.

Sinan... Bak işine kardeşim.

Onu hiç umursamadan yemeğime döndüğümde maçın sesi kulaklarıma doluyordu. O sırada Gökdeniz konuştu. "Sinan... Bak işine kardeşim."

Aniden başımı kaldırıp ona bakmıştım ancak o Sinan'a bakıyordu. Buna ne oluyordu peki?

"Benim tüm arkadaşlarım çok güzel," dedi Ebrar cıvıl cıvıl sesiyle.

"Fark ettik onu," dedi tekrardan Sinan. "Daha önce görüşmemiz olmamıza şaşırdım sadece."

"İzgi benim avukatım aslında," dedi Medih araya girerek. "Ebrarla da öyle tanışmışlardı. Aile içine pek girmeyi sevmez."

"Evet," diyerek destekledim Medih'i. "Pek tercihim değildi. Hâlâ da değil ama kırmak istemedim."

"Anlıyorum," dedi yüzündeki büyük gülümsemeyle. "Kırmak istememeniz güzel olmuş."

"Yuh," dedi Sevcan yanımda sessizce. "Sana uçacak birazdan. Hızın 102 kardeşim yavaş. Eniştem var benim!"

"Senin enişten yok," dedim dişlerimin arasından. "Sen beni çıldırtmak mı istiyorsun? Senin enişten yok!"

"Aman iyi," dedi etinin bir parçasını ağzına atarken. "Merdan Efe dururken bununla ol o zaman. Vizyonsuz Gökyel."

"Ne alaka onunla olmak?" diye fısıldadım tekrardan. Ortam içinde fısıldaşmak hiç etik değildi. "Bunu eve gidince konuşuruz."

"Hee."

Masadaki ilgi üzerimden sonunda dağılırken kendi üniversite anılarından konuşmaya başlamışlardı. Onlara katılmayan bir maç izleyen Medih ve Gökdeniz vardı bir de yemeğine dalmış ben.

Yemek faslı yarım saatten fazla sürerken yemeği fazla kaçırmış ve yine midemin bulanmasına sebep olmuştum. Hep beraber masayı toplayıp tekrar salona geçtiğimizde bu sefer maç buradaki televizyonda açılmıştı. Ebrar elinde kadehler ve şarap şişeleriyle içeri girdiğinde her zamanki neşesiyle konuşmaya başladı. "Kutlama zamanı!"

Hayatımda hiç içmemiştim çünkü etik değildi.

Sigara içmek de etik değildi ancak konumuz bu değildi.

Ebrar her birimize bir kadeh doldurup uzatırken itiraz etmemiştim. Denemek gelmişti içimden nedense.

Maça baktığımda kırk ikinci dakikaya geldiğini gördüm. Tam o sırada yanımda oturan Gökdeniz'in telefonu çalmıştı. Gözüm yine isme kaymıştı.

Aslanım.

Merdan Efe...

"Buyur reisim?" diyerek açtı telefonu Gökdeniz. Hemen yanımda olduğu için stadın uğultusunu duyabiliyordum ancak Merdan Efe'nin sesi gelmiyordu. Gökdeniz tekrardan konuştu. "Evet. Hayır. Belki."

Gökdeniz telefonu aniden kulağından çekip elime tutuşturdu. "İzgi iki dakika tutar mısın şunu? Bir numara vereceğim Merdan'a ama arabada kaldı alıp geleyim."

Bir şey demem müsaade etmeden kalktı ve salondan çıktı.

Şaşkınlıkla arkasından baktığımda stadın gürültüsü hâlâ telefondan geliyordu. Salondakilere baktığımda herkesi kendi halinde takılırken gördüm ve hafifçe boğazımı temizleyip telefonu kulağıma götürdüm. "Merhaba..."

"İzgi?" dedi telefonun ucundan Merdan Efe. Bağırmıyordu o yüzden sesini zor duyuyordum. "Nasılsın?"

"İyiyim," diye mırıldandım diğer elimle saçımı parmağıma dolarken. "Sen nasılsın? Maç güzel gidiyor gibi..."

Çok izliyormuşum gibi.

"Daha gol atmadık," dediğinde sesi sinirli çıkmıştı. "İlk yarı bitecek az kaldı. Çift forvet oynuyoruz. Güzel de oynuyoruz ama şu ana kadar şans bizimle olmadı."

Gülümsedim. "Şans meleğiniz belki henüz gelememiştir Kayseri'ye." Gülüşünü duymuştum. Gözleri de kısılmıştır şimdi. "İkinci yarı atarsınız belk-"

Tam o anda sözüm kesilmiş ve telefonun ucundan gelen bağırış dolmuştu kulağıma. "FAALLCAAAOOO!"

"Goool!" diyerek Medih de ayağa kalktığında Ebrar'ın öldürü bakışlarıyla karşılaşmıştı. "Radamel Falcao be!"

Şaşkınlıkla öylece kalırken birkaç saniye sonra tekrar Merdan Efe'nin sesi dolmuştu kulaklarıma. "Gol ulan gol be!" Hem telefondan hem televizyondan staddaki anons sesini duyarken Merdan Efe'nin de stadla birlikte oyuncunun ismini bağırdığını fazlasıyla duymuştum. "İzgi," dedi anons bitip Galatasaray marşı yankılanırken. "Belki de şans meleğimin buraya kadar gelmesine gerek kalmamıştır. Mesafelere rağmen bile şansı hep benimledir."

"Belki," dedim kısık sesimle. Sinan'ın bakışları tekrardan bana döndüğünde gözlerimi kaçırdım. "İstersen kapatalım Gökdeniz gelince seni arar." Cevap gelmedi. "Merdan Efe?"

"Hı?" dedi karşı taraftan. "Duymamışım stadın sesinden ya. Ne demiştin?"

"Sen maçını izlemeye devam et diyorum. Gökdeniz hâlâ gelemedi, biz aramayı kapatalım o gelince arar seni."

"Seni duyamıyorum İzgi," dedi tekrardan.

"Allah Allah ya," dedim. "Neden ki acaba?"

"Şimdi geldi," dedi konuşurken. "Sence buradan çıkışta kavga etsem kaç yıl yatarım?"

"Ya neden kavga edesin?" diyerek parladım aniden. "Maçını izle gel sadece."

Birkaç saniyelik sessiz oluştu.

Dediklerimin üzerine ben de şaşırmıştım. Adama emir mi vermiştim?

Kendi sözlerimin üzerine onun sözleriyle daha şaşırmıştım. "Peki, öyle yaparım."

Ben düştüm, diyen iç sesimi umursamamaya devam ediyordum.

"Yani şey," dedim ama ne diyeceğimi bilemiyordum. "Yani nasıl isterseniz öyle yapın tabii ama... Hani şimdi magazincilerle hastanelerle falan uğraşmayın diye dedim ben. Yoksa beni ne ilgilendirir canım?"

"Yok canım," dedi aniden. "Kavga edesim yoktu bugün zaten. Çıkışta acelem var."

"Siz maç izlemiyor musunuz?" diye sordum konuyu kapatırken. "Nasıl konuşuyorsunuz benimle?"

"Maçı dudaklarımla izlemiyorum İzgi."

"Doğru." Tam o sırada kapı çalmış ve içeriye Gökdeniz girmişti. Sanırım numaraları Fizan'dan almaya gitmişti. "Hah! Gökdeniz de geldi. Görüşmek üzere Merdan Efe."

"Görüşürüz," dediğinde telefonu tekrardan yanıma oturan Gökdeniz'e uzattım. Bana gülümsedi ve onunla konuşmaya başladı. "Ne yapayım? Abart istersen. Yuh. Bir de döv istersen kardeşim? Yine bana patladı ya... Anasını sattığımın dünyası..."

Bakışlarımı sonunda ondan çekip diğer yanımda oturmuş telefonuyla ilgilenen Sevcan'a döndürdüm. Yine storyler ile uğraşıyordu influencer hanım.

"Sevcan her dakikamızı millete atmasaydı dünyamız," dedim onun dünkü sözlerine gönderme yaparken. "Yine gömüldün telefonuna bakıyorum da?"

"Canım," dedi imayla bana bakarken. "Az önce dakikalarca maçtaki Merdan Efe ile konuşan sen mi söylüyorsun bunları bana? Sinan karşında çatladı ona bakman için."

Yan gözle Sinan'a baktığımda Gökdeniz'in ne zaman kalktığını bilmediğim yanıma gelip oturmuştu. "Merhaba tekrardan," dedi şarabı dudaklarına götürürken. "Telefon konuşmanı bitirmeni bekledim yanına gelmek için. Rahatsız etmiyorum değil mi?"

"Yok, ne rahatsızlığı?"

O sırada televizyondan ilk yarının bittiğini duymuştum. Galatarasay 1-0 öndeydi.

"Sen hangi takımlısın?" diye sordu vücudunu bana döndürürken. "Fenerbahçeliyim ben."

"Ben de," dedim bakışlarımı bir yudum bile almadığım kadehime döndürürken. "Fanatik değilim ama."

"Ben de," dedi umursamazca. "Saçma buluyorum fanatikliği. Yok maça gitmeler falan... Ne gerek var? Öylesine tutmak için tutuyorum."

"Saçma değil bence," dedim tekrardan bakışlarımı ona döndürürken. "Herkesin bir tutkusu vardır. Bu tutkunun futbol olduğu kişiler de çok fazla var. Saçma deyip aşağılamamamız gerekiyor bence."

"Doğru doğru," dedi aniden. "Saçma derken lafın gelişi demiştim zaten. Neyse. Senin tutkun ne peki?"

"İşim," dedim önüme dönüp gülümserken. "İşim benim tutkum."

"Güzelmiş... Ben de çok severim işimi. Benziyoruz."

Şu an flört mü etmeye çalışıyordu?

Lütfen öyle olmasındı.

Ona başımı sallayıp ayaklandım. "Çok pardon ben bir lavaboya gitsem iyi olacak."

"Tabii," dedi yüzünü asarken. "Sonra konuşuruz."

Kimseye bakmadan dar koridora girdiğimde zaten banyonun kapısının açık olmadı kolayca bulmamız sağlamıştı. İçeri girip kapıyı kilitlediğimde klozetin kapalı kapağını oturup derin bir nefes aldım. Oturduğum yerin hemen karşısındaki ayna sayesinde kendimle göz göze gelmiştim. Kendimi beğeniyordum aslında. Koyu kahve saçlara, saçlarımla aynı renk gözlere sahiptim. Burnum ne çok büyük ne de çok küçük bir boyuttaydı dudaklarım ise dolgundu.

İnsanın hayatı sevmesi kendini sevmesinden geçer derlerdi. Çocukluğumda da ergenliğimde de şu anki zamanda da kendimi hep sevmiş bu yüzden de beğenmiştim. Çok güzel değildim belki ama güzeldim işte. Herkes gibi, herkes kadar...

Dış güzelliğimden çok iç güzelliğimin olduğuna inanıyordum. Benim için de en önemlisi buydu zaten.

Karşı cins tarafından abartılmayacak şekilde beğeniliyordum evet ama liseden beri hep kaçmıştım bu durumdan. Aldatılma meseleleri...

Güven bir kere kırıldı mı bir daha toparlanması çok zor oluyordu. Birine güvenmek bana o kadar zor geliyordu ki kendimi her seferinde kaçarken buluyordum.

Birini aldatmak hiç etik değildi.

Ama bana yaşatmışlardı.

Alayla gülümsediğimde kapının ardından Sevcan'ın sesini duydum. "İzgi'm? İyi misin?"

"İyiyim," dedim ayağa kalkıp lavaboda ellerimi yıkarken. "Çıkıyorum şimdi."

"Bir sorun yok değil mi?" diye sordu yeniden. "İsterken erkenden ayrılalım?"

Kapıyı açtığımda onu endişeli gözleriyle karşılaştım ve gülümsedim. "İyiyim sorun yok."

"Oh," dedi elini kalbine götürürken. "Adam sana yürüdü diye flört alerjin ortaya çıktı sandım çok korktum."

"Geç dalganı geç," dedim kolumu omzuna sarıp onu da kendimle ilerletirken. "Dost musun düşman mısın acaba sen ya?"

"İzMer shipperım maalesef."

Ona bu sefer cevap vermedim. Yeniden salona geçtiğimizde Sinan aynı yerde oturuyordu. Önceki yerime geçmek yerine Ebrar, Seren ve Mine'nin yanına geçtim. Sevcan da benimle birlikte geldi. "Sizce Fransa mı İtalya mı?" diye sordu Mine. "Hangisine gitsem ilk önce?"

"Ne için?" diye sordu Sevcan. "Ona göre seçelim."

"Gezmek için canım," dedi ve güldü. "Baba parası yiyorum işte."

"Fransa kesinlikle," dedi Sevcan. "Hayalim orası ama daha gitmek nasip olmadı maalesef."

"Bence de Fransa," dedim onun sözlerine destek verirken. "Ebrar ne diyor?"

"Ben İtalya dedim," dedi. Şarap içmişti ancak şimdi elinde bira şişesi vardı. "İkisine de her türlü gideceksin zaten Mineciğim. Seç birini oradan da diğerine geçersin."

"Of çok zor ya," dedi sıkıntıyla Mine. "Seçim yapamıyorum canım sıkıldı."

Ne dertler vardı...

Allah bize de böyle dert versindi.

"Merdan Efe ne zaman gelecek?" diye sordu ilk defa konuşan Seren. "Onunla bir konu hakkında konuşmak istiyordum ama bir türlü denk gelemedik haftalardır. Bizim bara da uğramıyor bu aralar."

Sevcan gözlerini devirmişti.

Ebrar yüzünü buruşturdu. "Bilmiyormuş gibi konuşmasana Seren. Maçta işte her zamanki gibi... Bilmiyorum ne zaman geleceğini. Genelde maç çıkışı değil ertesi gün dönüyor."

Kızıl saçlarını tepesinde topuz yaptı Seren. "İyi tamam." Ardından bakışları bana döndü ve hiç çekinmeden süzüp tekrardan konuşmaya döndü.

Bu ortam beni germişti.

Uzanıp masadan başka bir kadeh alıp kırmızı şarabı dudaklarıma götürdüm. Tadına karşı başta kaşlarım çatılsa da birkaç yudumda alışmış ve sessizce içmeye devam etmiştim. Salonda herkesin ayrı konuşmasından dolayı fazla gürültü oluşurken sonunda maç bitmişti. Medih iki kere de gol diye bağırıp evi inlettiği için Galatasaray'ın yendiğini biliyordum.

Maç sonucu 3-0 bitmiş ve Galatasaray Kayseri'den galibiyetle ayrılmıştı.

Henüz bir kavga haberi de almamıştık.

Deplasmandaki maç galibiyetleriyle bittiği için Merdan Efe'nin ne halde olduğunu merak etmiştim açıkçası.

Maç yedide başladığı için saat henüz dokuzdu. Bu sefer ayrı ayrı konuşmak yerine ortak bir sohbet bulunup konuşulurken Medih içeri gitmiş ve Ebrar için aldığı pastayı getirmişti. İçki içmeyen ben kaç kadeh şarap içmiştim bilmiyordum ancak çakırkeyif olmamla Sevcan'a dönmüştüm. Saat gece yarısını geçmişti. "Kalkalım mı artık?"

"Kalkalım," dedi beni onaylarken. "Ay sen sarhoş oldun galiba İzgi."

"Saçmalama," dedim ama saçma bir şekilde gülmüştüm de. "Alt tarafı şarap..."

"Alt tarafı şarap ama kaç bardak içtin sıkıntıdan, sayamadım." Yeniden gülümsediğimde gitmek için hazırlanmış, her biriyle vedalaşmış ve evden ayrılmıştık. Asansöre bindiğimizde baygın gözlerimi kapıya dikip başımı aynaya yasladım. Tam o sırada Sevcan çalan telefonunu açmış ve telaşla konuşmaya başlamıştı. "Hangi hastane? İyi mi peki? Tamam ben hemen geliyorum."

"Ne oluyor?" diye sordum hâlâ üzerimdeki saçma rahatlıkla. Hafiften başım dönüyordu.

"Keremi acile kaldırmışlar. Zehirlenmiş yemekten. Benim hastaneye gitmem gerek ama seni bu halde götüremem balım. Medih'i arayalım da o götürsün seni."

Başımla onu onayladığımda sırada asansörün kapısı açılmış ve Merdan Efe ile göz göze gelmiştik. "Aa," dedim aniden gülerken. "Sen Kayseri'de değil miydin? Işınlandın mı?"

"Uçakla geldim," diyerek anlamsızca bana baktı Merdan Efe. "Sen iyi misin?"

Sevcan anlık durumumuzu ona anlatırken ben de baştan aşağı onu incelemiştim. Beyaz spor ayakkabılarının ve siyah kot pantolonun üzerinde Galatasaray forması vardı ve ona çok yakışmıştı. Bileğinde ise saat ve sarı kırmızı ip bileklikler vardı. Bakışlarım yüzüne çıktığında her hangi bir yara görememiştim sanırım bu sefer gerçekten kavga etmeden gelmişti. Koyu kumral saçları dağılmış ve birkaç tutamı alnına düşmüştü. Dudakları aralanmış dikkatlice Sevcan'ı dinliyor ara sıra bakışlarını üzerime çeviriyordu.

"Sen kapının önüne kadar götür ben komşumuzun numarasını atıyorum sana şimdi. Onu ararsın o İzgi'yi eve çıkarır tamam mı?" diye sorduğunu duydum Sevcan'ın.

Merdan Efe onu onayladığında Sevcan son kez bana bakmış ve hızlı adımlarla binadan çıkmıştı. Merdan Efe bakışlarını hâlâ asansöre yaslanmış bir şekilde baygın gözlerle ona bakan bana çevirmişti. "Gel bakalım," dedi uzanıp kolumu tutarken. Yerimde aniden doğrulunca başım yine dönmüş ve yüzümü göğsüne yaslamıştım. "Önce seni ayıltmayı düşünüyordum ama vazgeçeceğim galiba."

Güldüm. "Ne çabuk geldin Kayseri'den? Işınlanmış gibi. Ben küçükken hep ışınlanmak istemişimdir biliyor musun? Uzun yol hiç sevemiyorum. Hele İstanbul trafiğini... Nefret ediyorum ya. Her sabah ve akşam trafik mi olurmuş ya? En sonunda gideceğim bu şehirden!"

Başım hâlâ göğsündeyken bir elini belime atmıştı ve yürüyorduk. Benim sarsak adımlarıma karşı düzgünce yürüyordu sanki ağırlığımı hiç ona vermemişim gibi. "Sence de bu şehirdeki trafik artık şov mu değil mi Merdan Efe? Bu arada maç nasıldı? Yendiniz tebrik ederim ki. Bizde izledik evdeyken. Tabii orada canlı izlemek farklıdır."

"Farklı," dedi ilk defa konuşurken. Soğuk havaya çıkmış resmen sevgili gibi sarmaş dolaş yürüyorduk. "Bir gün o ortama beraber gideriz istersen?"

"Oluur," dedim gülerken. "Keşke uçsak şimdi..."

"Keşke ses kaydı alsaydım," dediğini duydum. "Senin kafan zaten uçmuş."

Aniden durup geri çekildim ve ellerimi kafama götürdüm. "Ne?"

İlk önce karşıma bana bakarak öylece durdu ardından gecenin sessizliğine karşı çok büyük kahkaha attı. "Çok tatlısın."

Anlamsızca ona baktım. "Hım?"

"Tatlısın diyorum," dedi uzanıp kolumu tutarken. "Tabii bunu sen ayıkken söylemem. Yine başlarsın etik değil demeye."

"Etik değil," dedim başımı bu sefer de koluna yaslarken. Kokusu buram buram burnuma doluyordu. "Bir dakika... Etik olmayan ne?"

"Aslında her şey etik ama sana inandıramıyoruz," dedi. "Ayrıca bana alkol sevmiyorum demiştin ama şu an yanımda sarhoşsun. Bana yalan söylemişsin hiç etik değil İzgi."

"Yalan söyledim ki," hıçkırdım. "Sevmiyordum ama denememiştim. Denedim ve sevdim o kadar."

"Öyle olsun bakalım," dediğinde arabasının önüne gelmiştik. Bir beli hâlâ belimde dururken diğer eliyle arabanın kapısını açtı. Önce beni dikkatlice bindirdi ardından emniyet kemerimi takmak için uzandı. Nefesi yüzüme çarparken yoğun sigara kokusunu da alabilmiştim. "Sigara içmişsin. Beraber içelim mi?"

Cevap vermedi. Kemerimi takıp hafifçe geri çekildiğinde göz göze geldik. "Sana bu gece içmek kelimesi yasak artık."

Dudaklarımı büzdüğümde bakışları kısa bir an dudaklarıma kaysa da tekrardan gözlerim bakmıştı. "Peki."

"Peki," dedi aynı benim gibi. Birkaç saniye daha gözlerimin içine baktığında geri çekilip kapımı kapattı ve şoför koltuğuna oturup arabayı çalıştırdı. "Sinan'ı tanıyor musun?" diye sordum aniden.

"Yavşak Sinan mı?" diye sordu bakışlarını yoldan çekip bana çevirirken. "Maalesef tanıyorum."

Kıkırdadım. "Lakabının hakkını biraz veriyor," dedim elimi kaldırıp baş ve işaret parmağımla birazı gösterirken. "Bütün gece yanımdaydı resmen."

"Demek öyle," dediğini duydum ve öfkeli bir nefes aldı. "Hoşuna gitti mi?"

"Hı?"

"Sana ilgisi yani... Hoşuna gitti mi? Öylesine soruyorum. Meraktan." Sonra başını iki yana salladı. "Gerçi hatırlamayacaksın yarın bu sorumu."

"Yoo," dedim omuz silkerken. "Hoşuma falan gitmedi."

"Sevindim."

"Neden?" diye sordum kaşlarım çatılırken. "Ay başım dönüyor ben sarhoş mu oldum acaba?"

"Günaydın," dedi kısılan gözleriyle gülerken. "Tanışmamızın daha ilk ayı dolmadan sarhoş halinle tanışacağımı düşünmezdim."

"Gün mü aydın? Sen sarhoşsun galiba. İyi geceler oldu artık."

"Haklısın," dedi. "Bayadır sarhoş gibiyim ben."

"Of," diye bağırdım. "Rahatlamak için içtim ama sanki aklım kaymış gibi? Hayatımda hiç böyle olmamıştım ama iyi de geldi." Bana cevap vermediğinde kemerin izin verdiği şekilde vücudumu ona döndürdüm. "Çapkın olmasan yakışıklı adamsın aslında."

"Ne?" Şok içinde bana baktı. "Harbi mi?"

Güldüm. "Neden böyle tepki verdin? İlk defa mı yakışıklı olduğunu söylediler?"

"Sen ilk defa bana yakışıklısın dedin." Bakışlarını bana değdirip tekrar yola döndü. "Senden bahsediyoruz. Şok olmam doğal güzelim."

Güzelin miyim sahiden?

"Ben de güzel miyim yani?"

"Güzelsin."

"Hah," dedim önüme dönerken. "Bu kadar zamanda zaten sadece dış güzelliğimi beğenirsin. Hepiniz aynısınız." Hıçkırdım. "Hepiniz aldatırsınız. Hele sen? Çapkının tekiymişsin. Kadından kadına... Miden nasıl kaldırıyorsa artık..."

"Beni tanımıyorsun," dedi sakince. "Bu yaptığına ön yargı derler. Hiç etik değil."

"Hey! O benim lafım."

Omuz silkti. "Artık ben de kullanacağım. Seninle öyle anlaşılıyor."

"Benimle neden anlaşmak istiyorsun ki?" diye sordum ama cevap vermedi. Gökyüzüne çevirdim bakışlarımı. "Şehrin içinde de yıldızlar hiç görünmüyor. Keşke tüm gökyüzünün yıldızlarla kaplandığı gökyüzüne bakıyor olsaydım." Yine cevap vermedi. "Sızdın mı?"

"Ne?" Güldü. "Araba kullanıyorum güzelim. Üstelik sarhoş olan sensin. Diline vurdu maşallah. Normal günde lafları cımbızla alıyorum senden."

"Etik değil," dedim esnerken. "Normal günde konuşma benimle."

"Tamamdır," dedi alayla.

"Sevcan neden beni sana bıraktı ki? Çok ayıp."

"Sevgilisi zehirlenmiş ve hastanedeymiş ya hani," dedi bana açıklama yapmaya çalışarak. "Ben olmasam Medih ile böyle olacaktın." Sinirlendi yine. "Belki de Sinan ile. Beni mi beğenmedin?"

"Beğendim," dedim sessizce. "Uykum geldi benim."

"Uyu sen," dedi tebessüm ederken.

Uyudum.

Birkaç tıkırtının ardından üzerimdeki kemerin çıkarılışını hissettiğim soğuk hava vücuduma vurmuş hemen ardından kucaklanmıştım. Gözlerimi hafifçe araladım. "Anahtarını çantandan aldım," dedi uyandığımı fark ettiğinde. "Uyu sen. Ben seni yatırırım."

Cevap vermedim. Apartmana girip dairemizin olduğu kata ben kucağındayken çıktığında bacağıyla beni desteklerken bir eliyle kapıyı açmıştı. Beraber içeri girdiğimizde önce ışığı yaktı ardından başını eğerek yüzüme bakmaya çalıştı. "Şarap beni çarptı," dedim uykulu sesimle. "Özür dilerim zahmet verdim sana da."

"Ayıldın mı sen?" diye sorduğunda cevap vermemiştim. "Gerçi ayılmış olsan önce kucağımdan iner sonra bağırır çağırır beni bu evden kovardın galiba."

Güldüm.

En sonunda odamın kapısını bulduğunda beraber içeri girdik ve beni nazikçe yatağa yatırdı. Hırkamı üzerimden çıkarmasının ardından elleri saçlarıma gitmiş ve tokayı çıkararak saçlarımı özgür bırakmıştı. "Kemerini de çıkarayım mı rahat yatman için?" diye sorduğunda başımı aşağı yukarı salladım. Kemeri mi de çıkartıp kenara koydu.

Bir eli hâlâ saçımdayken gözlerim kapanmıştı. Birkaç saniye öylece yüzüme baktığını hissettiğimde önce nefesi yüzüme çarpmış ardından ayakkabımı da çıkartıp yataktan kalktığını hissetmiştim. Üzerime ince bir örtü örtülürken tekrar sesini duydum. "Güzel rüyaların olsun İzgi."

Saçlarımın üzerinde tekrar elinin baskısını hissettim gibi olmuştum ancak bu tamamen benim hayal ürünüm de olabilirdi çünkü bilincim artık tamamen gidiyordu.

Bu geceyi hatırlamamam büyük sorun olacaktı ama hatırlamam daha da büyük sorun olacaktı benim için. Hangisi daha iyiydi?

Etik değil diye diye kafamı duvarlara vurmazdım umarım.

Örtüye sıkıca sarıldığımda odanın kapanma sesiyle bedenim de uykuya teslim olmuştu.

İlk alkol alma deneyimim vasattı ve bunu sabah fark edecektim.

🦁

Sevcan, İzgi'den de önce yalnızca magazinlerden olmamakla beraber Merdan Efe'yi iyi tanıyor o yüzden güvenip İzgi'yi eve bırakmasını istedi. Yani, sarhoş kızı nasıl güvendi de bıraktı diye aklınızda soru işareti kalmasın.^^

Instagram: aurcapel | doksanartidort

Continue Reading

You'll Also Like

331K 26.7K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
7.5K 576 1
Bu kitap hiç büyüyemeyen kız çocuklarına ithafen yazılmıştır... Başlama tarihi : 07.12.2022
217K 10.5K 28
"Fazla takıntılı olma, geçmişe takılı kalırsan geleceği göremezsin." Dedi gözlerimin en derinlerine bakarak. "Yanlış düşünüyorsun, geçmişi unutmam i...
39.7K 2.4K 45
Hayatı kısıtlanmakla geçen Gökyüzü, nadir bir hastalığa yakalandığını öğrenir. Daha önce bir kez olsun yaşadığını hissetmemiştir, hapsedilmiş bir kuş...