KAMELYA ÇİÇEĞİM - Tamamlandı

By mervekinciiii

37.5K 1.9K 109

"Ne güzel şeysin sen," gözlerini kapatıp derin nefes aldı. Gözlerini açmadan konuşmasını sürdürdü. "Kokun, ba... More

-1- G İ R İ Ş
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-52-
-53-
∽FİNAL∽

-13-

894 48 1
By mervekinciiii

Keyifli okumalar...

Karşıdan gelen Elçin'i görünce görmesi için elimi kaldırdım. Omuzundaki çantasına daha çok asılırken yanıma geldi. "Bak istersen eve ben götürebilirim seni."

Kafasını salladı. "Gerek yok abla. Şoför gelecek almaya," Ekinlere ne kadar geç gidersem o kadar iyiydi. Teyzesi ile iyi anlaşıyor olabilirdim ama bu Ozan'a katlanacağım anlamına gelmiyordu.

Gözlerimi devirdim. "Peki madem," dedim. "Eve gidince verilen ödevleri yapmayı unutma. İlkokul çocukları gibi muamele görmek istemiyorsan hepsini bitir."

Ofladı. "Ay abla tamam," sağ elimde çantam olduğu için sol kolumla ona sarıldım. "Akşam görüşürüz güzelim."

"Görüşürüz," yanından ayrılıp arabaya bineceğim sırada Çağatay hoca ile göz göze geldim. Gülümseyerek baş selamı verdiğinde istemeyerek de olsa ben de başımı salladım. Adama mahcup değildim tabii ki ama içimde utanma duygusu vardı nedensizce.

Kemerimi bağladıktan sonra sakince okulun çevresinden uzaklaştım. Caddeye çıkınca biraz hızlı sürmeye başladım. Yalnız olunca hızlı araba kullanmaya bayılırdım. Annem ise bundan nefret ederdi. Her zaman uyarır hatta bazen Elçin'i nöbetçi olarak kullanırdı. Ara sokaklardan geçerek yirmi dakika sonra varabildim. Yakınlardaki pastaneden tatlı alıp birkaç sokak üstteki Ekinlerin evine vardım.

Aralık kapıdan binaya girip hızla merdivenleri tırmandığımda kapı çoktan açılmıştı. Kapıda Ozan ve Ekin vardı. Ozan'ı görünce zoraki bir gülümsemeyle "Hoş geldin," dedim. Ağzı kulaklarında cevapladı. "Hoş buldum Burçin."

Ekin gülmemek için eliyle dudağını sıkıp duruyordu. Yapmacık gülümsememi ona gönderdiğimde şirince sırıttı. "Geç hadi."

Kapının karşısındaki salona vardığımda herkesin orada olduğunu gördüm. "Burçin, hoş geldin kızım."

"Hoş buldum Mehtap teyze," onunla sarıldıktan sonra sıra Ekin'in teyzesi ve eniştesine gelmişti. "Hoş geldiniz."

Reyhan teyze anlık mutlulukla kollarını bana doğru açıp sıkıca sarıldı. "Hoş bulduk Burçincim, nasılsın?"

"İyiyim sizi sormalı," gözleri kısılana kadar gülümsedi. "İyiyiz biz de kızım."

Elimdeki tatlıyı fark ettim. "Tatlı almıştım mutfağa koyayım."

Ekin "Ben de yemeklere bakayım," diyerek arkamdan gelirken Ozan da bize katıldı. "Ben de gideyim, yardımım dokunur."

"Ozan!" Selami amcanın uyarısına rağmen peşimizden gelmişti. Elimdeki tatlıyı Ekin'e uzattığımda sordu. "Anlat bakalım hanımefendi."

Yüzümde bir şey varmış gibi ellerimle yüzüme dokunurken kaşlarımı kaldırıyordum aynı zamanda. Ekin, yaptığım hareketi anlamayınca kafamla masaya yaslanmış salatalık yemekte olan Ozan'ı gösterince anladı.

Ozan benimle yaşıttı. Siyah kaş, siyah göz, siyah saç ve beyaz teniyle yakışıklı çocuktu aslında ama fazla yılışıktı.

"Aaa," dedi Ekin eliyle bacağına vururken. "Burçin ben sana bir şey anlatacaktım unuttum. Odamda anlatayım gel," mutfaktan çıkacağımız sırada arkamızdan Ozan'ın geldiğini fark etmiş olacak ki yüksek sesle konuştu. "Önemli ve özel."

Ozan elindeki salatalıkla mutfakta kalırken biz odaya geçmiştik. Ekin içeriye girmemle kapıyı kapatıp kilitlemesi bir oldu. "N'oldu? Çabuk anlat!" heyecanlı sesine güldüm.

Galata Kulesi'ne gittiğimiz günü, hiçbir detayını atlamadan anlattım. Tabii babamın olayını da. Üzüldü, gözleri doldu hafiften. Arkadaş, dost dediğin böyle olmalıydı. Birbirinin kuyusunu kazıp yüz yüze gelince canım cicim olan insanları asla anlayamayacaktım sanırım. Dost dediğin her anında yanında olan biriydi. Derdini anlattığın, onun derdine ortak olduğun, o üzüldüğünde üzüldüğün, sevindiğinde sevindiğin.

İstediği işleri, hedeflerini yaptığında onun için mutlu olabilmekti. Her zaman desteklemekti. Dost dediğin kardeş gibi olmalıydı seninle. Olumsuz bir şey yaptığında uyarmalıydı.

Gözleri dolu halde oturduğu yerden biraz kalkıp sıkıca sarıldı bana. "Her zaman ne olursa olsun yanındayım. Sen benim yakın arkadaşım değil kardeşimsin."

Sarılmasına karşılık verdim. "İyi ki varsın."

"Ekin! Annemler çağırıyor," Sezer'in kalın sesini duymamızla ayrılmamız bir oldu. Kapının üstünde duran anahtarla kapıyı açtım. "Burçin sen ne zaman geldin?"

"Yarım saat oluyor," Ekin kapının pervazına yaslanıp kollarını göğsünde bağladı. "Bana bak çocuk, bir daha adımla çağırırsan seni döverim!"

Yandan bir sırıtışla Ekin'e baktı. "Adın Ekin değil mi kızım? Ne diye çağırayım başka?" Ekin eğilip ayağındaki terliği kaldırmasıyla Sezer ışık hızıyla yanımızdan ayrıldı. "Delirtme beni Sezer! Ablanım ben senin! Küçüksün anlıyor musun? Tıfılsın tıfıl!"

Ben kahkahalara boğulmuşken Ekin'in kötü kötü bakıyordu. "Ekin! Hadi annem masayı hazırlayın!"

Ekin fırlatmadığı terliği geri ayağına giyerken söyleniyordu. "Hizmetçi miyim evin kızı mıyım belli değil. Bu ne ya!"

Teselli verircesine sırtına vurdum. "Hadi canım hadi. Çok konuşma da hazırlayalım."

Masayı hazırlayınca herkes yerini almıştı. Cüneyt amcanın sağında oturuyordum. Benim yanımda Ekin oturuyordu. Ozan oturacakken son anda sandalyeyi kendine doğru çekip oturmuştu. Ekin'in yanında ise Ozan oturuyordu. "Annenler nasıl kızım?"

Bakışlarımı tabağımdan kaldırıp Mehtap teyzeye baktım. "İyiler nasıl olsun. Çalışıyor işte."

Kafasını sallayıp yemeğine geri döndü. Bol sohbet ve bol kahkaha ile geçen yemekten sonra çayı demlemek için mutfakta kalmıştık. Ekin çaycının düğmesine bastıktan sonra hızla arkasını döndüğünde sinsi bakışları beni buldu. "Niye öyle bakıyorsun?"

"Ozan ve Sezer ile fotoğraf atacağız," yüzüne boş boş bakınırken ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum. "Saçmalama Ekin."

"Saçmaladığım falan yok canım," dedi. Mutfak masasından herhangi bir sandalye çekip oturdu. "Yani tamam çok ergen olacak ama o bundan anlıyor bence."

Ellerimle yüzümü kapattım. Dördümüz fotoğraf atacaktık, Tolga bunu görünce kıskanacak ve onların kim olduğunu soracaktı. Resmen saçma ve ergenceydi!

"Hayır," itiraz istemeyen sesim karşısında göz devirdi. "Bir kere kabul et yahu ne olacak. Bu her zaman işe yarayan bir taktik," evet, işe yarayan bir taktik olabilirdi ama bunu Tolga'nın yiyeceğini sanmıyordum. Yok yok kanmazdı böyle şeylere. Hem öyle biri değildi ki.

Biraz düşündükten sonra kabul ettim. Nasılsa kanmayacaktı ve Ekin de kanmayacağını görecekti. "Tamam," dedim. "Atalım. Göreceksin kanmayacak."

Kafasını salladı. Sandalyeden kalkıp hazırladığı bardaklara çayları dökerken ben de tatlıları koymak için tabak çıkarmıştım. Mutfağa Sezer ve Ozan ikilisi gelince Ekin bana gülümseyip elindeki demliği bırakarak onlara döndü. "Hadi gelin fotoğraf çekilelim."

Sezer kaşlarını çattı. "Niye? İkimizin düzgünce fotoğrafı bile yok, niye dördümüz çekiliyoruz?"

"Anı kalsın diye," Ozan Sezer'in kafasına vurdu. "Çok sorgulama, çekilelim işte," dedi yanımdaki yerini alırken. "Galiba hala sevgilin yok?"

Kafamı sağa döndürdüm. "Bunu niye soruyorsun Ozan?"

"Sence?" yapmacık bir gülümseme yerleştirdim dudaklarıma. "Boşuna çabalama Ozan. Olmaz."

Kafamı Ekin'in yukarı kaldırdığı telefona çevirdim. Dudaklarıma her zamanki sıcak gülümsememi yerleştirip kameraya gülümsedim. Ozan fotoğraf çekilirken bana bakıyordu. Sezer ise, Ekin ile beni kolunun altına almıştı. Çekilen fotoğrafın ardından Ekin fotoğrafı atmak için telefona gömüldü. "Nerede kaldı çaylar!"

Cüneyt amcanın sesini duymamla herkesi dürttüm. "Hadi içeri gidelim," Ozan ve Sezer ikişer tabak alıp salona gittiler. Ardından ben de salona çıkacağım sırada Ekin elimde tuttuğum telefonumu işaret etti. "Oturunca at hikayeyi."

"Ay tamam," bıkkınla salona geçtim. Tatlıları verdikten sonra boş olan koltuklardan birine geçtim. Bir yandan muhabbete katılırken bir yandan Ekin'in beni etiketlemiş olduğu hikayeyi ekliyordum. 16 yaşındaki ergen gibi hissediyordum kendimi açıkçası.

Uğraştığımıza değmeyecekti, bundan emindim. Çünkü Tolga böyle boş işlerle uğraşmazdı. Saçma gelirdi ona.

İki gün boyunca benimle ilgilenmesi geldi aklıma. Sanki her an kırılacakmışım, ağlayacakmışım gibi hareket etmişti. Elinden geldiğince beni anlamaya çalışmıştı. İçimdeki aşk dışında arkadaş olarak da çok seviyordum onu. Sadık ve sadakatli bir arkadaştı. Herhangi bir arkadaşının üzüldüğünü gördüğü an hemen yanında olurdu. Tabii İngiltere'ye gidince böyle olmamıştı ama gitmeden önce hep öyleydi. Değiştiğini de düşünmüyordum. Her zamanki merhametli Tolga'ydı işte.

Çayımı yudumladığım sırada telefonumun zil sesi doldurdu kulaklarımı. Arayan tabii ki de Tolga'ydı. Bakışlarım Ekin'i bulduğunda zafer kazanmış gibi sırıtıyordu.

İzin isteyerek salondan ayrılıp mutfağa geçtim. "Efendim Tolga?"

"Neredesin sen?" bir şey demedim. "Yani telefonu geç açınca bir şey oldu sandım da."

Gülümsedim. "Ekinlerdeyim."

"Anladım," dışarıya sıkıntılı bir nefes verdi. "Eğleniyorsunuzdur," bastırarak söylediği kelime karşısında gülümsemem daha da büyüdü. Gülmek istiyordum ama olmazdı. Taktiği anlardı o zaman.

"Eğleniyoruz," ben o kadar onun için kanmaz, böyle şeylerle uğraşmaz dedim ama dediklerimde yanıldım.

"Anladım," dedi yine. "Sen niye aradın ki beni?" merakla cevabını bekledim.

"Hiç," sesi biraz kısık çıkıyordu. "Öylesine ne yapıyorsun diye bir arayayım dedim."

"Peki madem, görüşürüz sonra."

"Görüşürüz," telefonu iki elimin arasına aldım. Durduk yere araması saçmaydı yani fotoğrafı görmüştü. Gülümseyerek alt dudağımı ısırdım. Umutlanmak istemiyordum ama ister istemez hareketlerinden umutlanıyordum.

Arkamı döndüğümde kapı pervazında Ekin'i gördüm. "Ben sana demiştim!" sevinçli çıkan sesine karşılık kıkırdadım. O kazanmıştı. "Olacak kız bu iş olacak!" yanıma gelip sıkıca sarıldı.

Mutlu düşüncelerime yine kara bulutlar üşüştü. "Ya gerçekten öylesine aradıysa?"

Ofladı. "Bir kere de olumlu düşün ya, bir kere."

Omuz silktim. "Ne yapayım Ekin. Boşu boşuna umutlanıp daha fazla üzülmek istemiyorum."

Üzgünce gözlerimin içine baktı. Sıkıca sarılıp yanağımdan öptü. "Ben inanıyorum ki o da aranızdaki akıma kapıldı."

•••

Ekinlere gittiğim günden itibaren, iki gündür Tolga ile konuşmamıştık. Ne o aramıştı ne de ben. Biraz tuhaftı çünkü Tolga aramasa bile mesaj atardı. Onu da yapmamıştı.

Elimdeki kumanda ile durmadan kanalları geçiyordum. Yatağa yattığımdan bu yana bir türlü uyuyamamıştım. Belki televizyonun karşısında uyurum diyerek salona inmiştim. Saat 3'e geliyordu ama gözümde uyku yoktu. En sonunda magazin programlarından birinde durdum. Sırtüstü uzandığım koltukta yan dönerek televizyon ekranına daha çok odaklandım.

Ekrana düşen Tolga'nın görüntüsüyle kaşlarım çatıldı.

"Ünlü iş insanı Tolga Dinçer dün gece esmer bir güzelle kameralarımıza yakalandı!"

Spikerin bilindik sesiyle kaşlarım daha da çatılırken başka bir görüntü ekrana geldi. Tolga, esmer güzeli denilen kadının belinden tutmuş başı öne eğik yürüyorlardı.

"Yakışıklı iş insanı Tolga Dinçer sorduğumuz soruları yanıtsız bırakarak yanındaki esmer güzeliyle yanımızdan ayrıldı!"

"Tolga Bey, yanınızdaki hanımefendi sevgiliniz mi?"

"Burçin Hanımla ayrıldınız mı Tolga Bey?"

"Efendim, Burçin Hanımla birbirinizi çok seviyorsunuz sanmıştık yoksa onu aldatıyor musunuz?"

Son muhabirin sorduğu soruyla eğdiği kafası yerden ışık hızıyla kalktı. Olduğu yerde durdu. Gözünü bile kırpmadan o soru soran muhabire baktı. Gözleri farkında olmadan büyümüştü. Uzandığım yerden doğruldum.

"Tolga Dinçer, muhabirlerimizin sorduğu soruları es geçerek kısa bir cümleyle hanımefendiyle muhabirlerin yanından ayrılıyor!"

"Kolay gelsin arkadaşlar," eli hala kadının belindeyken kameralardan uzaklaştı. Başka bir magazin haberine geçtiklerinde boş boş ekrana bakıyordum. Bu kadın kimdi ve Tolga niye bu kadınla görüşmüştü?

Derin bir nefes alarak arkama yaslandım. Galiba, galiba flört ettiği kızlardan biriydi. Camiadan olsa kesinlikle tanırdım. Tanımadığıma göre camiadan değildi. Uzun bir süre boş boş televizyona bakındıktan sonra kapatıp odama çıktım.

Moral bozukluğuyla pencereye doğru yürüdüm. Biraz temiz hava alsam iyi olacaktı aslında. Pencereyi sonuna kadar açıp camdan aşağı hafifçe sarktım. Göğsüme bağladığım kollarım bedenimin altında eziliyordu ama acıtmıyordu. Şu an canımı acıttığı kadar acıtmıyordu.

Görüş açıma giren Boğaziçi Köprüsü'nün ışıkları parıl parıl parlıyordu. Durmadan yanıp sönen ışıklar düşüncelere dalmama sebep olmuştu.

Tunahan, öz kardeşimizle tanışıp konuşmamız gerekiyordu. Elçin'e çaktırmamaya çalışıyordum ama bir kaos daha kaldıracak gücüm yoktu. Kaostan, entrikadan, ağlamaktan o kadar bıkmıştım ki bu hislerimi tanımlayacak kelime bulamıyordum asla. Bunların dışında bir de Tolga'ya beslediğim aşk ve sevgi vardı. Omuzlarımdaki yük gün geçtikçe daha da fazlalaşıyordu. Taşıyamayacak duruma gelene kadar direnecektim.

Aptal adam!

Aptal!

Aptal!

Gözlerimin dolmasıyla kafamı yukarı kaldırıp gökyüzüne baktım. Yıldızlar çıplak gözle görülebiliyordu. Elimi uzatsam sanki tutabilecekmişim gibi hissediyordum. Düşüncelerimi yerine getirdim. Sağ elimi gökyüzüne kaldırdım. Tutabilecekmiş gibi parmaklarımı oynatıyordum sürekli. Parmaklarımın arasından geçen rüzgarın esintisiyle ürperdim.

Yağmur yağacak gibi duran bu havada onunla sarılıp yürümeyi o kadar istedim ki... ne kadar istesem fayda etmeyecekti ki. Aynı tas aynı hamam olacaktı her şey. Boşu boşuna kendimi umutlandırıp üzecektim. Zaten bunca senedir yaptığım tek şey bu değil miydi? Her hareketinden bir anlam çıkarıp hep umutlandırmıştım kendimi. Yazık etmiştim kendime. Değdi demem bile boşunaydı. O kadar senedir beklememe değecek bir şey olacaksa eğer beklerdim fakat bunu bilmiyordum.

Rüzgar esmeye devam ederken gözlerimi kapatıp havanın kokusunu iyice içime çektim. Onun vanilya kokusu kadar olmasa da bu havaların kokusunu da seviyordum. Değişik duygular hissettiriyordu bana.

Gözlerimi kapattığımda önüme gelen yüzüyle tebessüm ettim. Küçük tebessümünde bile belli olan tavşan dişleri hoşuma gidiyordu. Sarıya çalan saçları dağıldı zamanlarda hep karıştırmak isterdim. Kahverengi gözleri. O gözler bu zamana kadar bana hep sıcacık bakmıştı. Merhamet, şefkat, güven barındırıyordu.

Gözlerimi açtığımda rüzgarın durmuş olduğunu fark ettim. Sarktığım camdan gerileyip kapattım. İçeriye dolan soğuk havaya aldırış etmeden yatağın örtüsünü kaldırıp içine girdim. Omuzuma kadar örtüp gözlerimi kapattım. Uykuya dalmadan önce cumartesi günü bana söylediği şeyi kendime göre çevirip sessizce tekrarladım.

"Umarım bir gün sen de etrafında dolanan Kız Kulesi'ni görürsün Tolga."

🌸

Taslaktaki bölümlerin neredeyse yarısına geldim... 

Kendi karakterim diye demiyorum ama Tolga çok arsız bence. Olan Burçinime oluyor vallahi. Her oy Tolga'ya arsız demek fknsdjngslndg

kişisel: merve.ekiinci  

Continue Reading

You'll Also Like

726K 45.3K 50
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*
87.3K 5.2K 31
Lanet topuklular yüzünden hiç olmamam gereken yerdeydim. Eymen Korel'in kolları arasında..... Benim uzun zamandır başaramadığımı bu topluluklu ayakk...
1.3K 74 25
Kitabın her cümlesi şahsıma ait olup çalınması, kopyalanması, esinlenilmesi durumu suç teşkil eder. Her türlü hukuksal davada telif haklarımın bana...
417K 17.4K 31
Aldatılmak hayal kurmaya engel miydi? Peki ya terk edilmek? Annesinin ölümünü izlemek ne kadar kötü yapabilirdi bir insanı? İkisi de zıt kutup gibi...