Nyx • Pietro Maximoff

By nyksblack

68.3K 5.1K 3.4K

𝐵𝑖𝑟 𝑀𝑎𝑟𝑣𝑒𝑙 𝐻𝑖𝑘𝑎𝑦𝑒𝑠𝑖... Korkuyordum ondan, çünkü yavaş yavaş beni kendine aşık ettiğini biliy... More

𝓟𝓻𝓸𝓵𝓸𝓰𝓾𝓮
𝓟𝓻𝓸𝓵𝓸𝓰𝓾𝓮
Giriş
1
2
3
4
5
6
8
9
10
11
12 - Sokovia savaşı (part-1)
playlist
13 Sokovia savaşı (part-2)
14
ÖZEL BÖLÜM
15 ÖZEL BÖLÜM
16 - Kırmızı zırh / Kırmızı kan
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27 ve 28. BÖLÜMLER
29
30
31
32
33
34
35

7

2.5K 182 71
By nyksblack

Nyx'in yeni bölümüne hoş geldiniz:)

Başlamadan önce oy verir, ve yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz^^

Medyadaki şarkıyla dinlemeniz önerilir.♡

Fazla uzatmadan, iyi okumalar...

Çığlık çığlığa uykumdan uyandığımda iki elim kulaklarımdaydı. Biraz soluklanıp rüyamın etkisinden çıkmaya çalışsam da pek işe yaradığı söylenemezdi. Sağ tarafımdaki komodinde duran suya uzandım. Ellerimin titremesini durdurmaya çalışsam da başarılı değildim. Birkaç dakika yatakta oturduktan sonra uyuyamayacağımı fark ettim.

Duvarda duran saate baktım, üç buçuk. Uykum vardı, ama kabus gördükten sonra uyuyamazdım ki ben. Siyah pijama takımımı değiştirmekle ilgilenmedim ve yatağımın yanında olması gereken terliklerimi aradım.

Hafifçe dağılmış koyu renkli saçlarımı da omzumun gerisine attıktan sonra odadan çıktım. Hala biraz uyku sersemiydim o yüzden yavaş ama dikkatlice salona indim.

"Jarvis, uyku ilaçları nerde?"

"Laboratuvarda, Bayan Stark." Diye cevap verdiğinde yönümü oraya çevirdim. İçeri girdiğimde babam ve Bruce'u çalışırken görmeyi beklemiyordum.

"Tamam asa gidecek ama, fazla çalışmıyor musunuz?" Diye sorduğumda beni yeni fark etmişlerdi. Bir an panik olsalar da neden olduğunu anlayamamıştım.

"Carissa, napıyorsun burada?" Babam bir yandan da elinin altındaki tabletten önceki sayfaları siliyordu. Oldukça tuhaf davransalar da, ya uykum olduğu için ya da umursamadığım için bir şey demedim.

"İlaç almaya gelmiştim." Diye hafifçe mırıldandım. Babam kaşlarını çatıp baktı, telaş kendini endişeye mi bırakmıştı? Yoksa ben mi yanlış görüyordum?

"İyi misin?" Diye sorarken diğer yandan da gözleriyle vücudumu yokluyordu. Bruce göz ucuyla bize bakıyordu, sanırım ben geldiğim için durmuşlardı. Daha fazla rahatsızlık vermemek için işimi çabuk halletmeye karar verdim.

"Önemli bir şey değil, uyku hapı alacaktım. Jarvis burada olabileceğini söyledi."

"Babam beklememi söyleyerek gözden kayboldu ve birkaç dakika sonra elinde turuncu bir kutuyla döndü.

"Al bakalım, en iyisi bu." Teşekkür ettim ve tam çıkacakken, eğer ne olduğunu sormazsam aklıma takılacağı geldiğinden kapının orada durdum.

"Bir sorun yok, değil mi? Gergin gibisiniz de." İkisi ilk önce birbirlerine baktılar sonra babam bana döndü.

"Hayır bir şey yok, sen uyumana bak. Sadece enerji dalgaları falan işte." İnanmamıştım, ama kurcalamadım.

"Tamam, siz de çok yormayın kendinizi." Diyerek çıkışa yöneldiğimde babamın 'ucuz atlattık' dediğini sanmıştım. Harika, bir de halüsinasyonlar başlamıştı.

Odama çıkarken salonda oturan iri yarı adamı gördüğümde yönümü o tarafa çevirdim. Dalgın gibiydi seslenene kadar beni fark etmemişti.

"Sanırım burada geceleri uyuyan olmuyor." Diyerek yanına oturduğumda bana dönmüştü.

"70 yıl uyudum zaten, bu yeterince uzun bir süre değil mi?"

"Aslında oldukça şanslısın." Kendimin bile zor duyacağı şekilde mırıldansam da beni duymuştu, e bir zahmet adam süper asker.

"Nasıl yani?" Diye sorduğunda bütün dikkatini bana verdiğini anlamıştım.

"Bir savaşın ortasındasın, yıllar sana kısa bir süre gibi gelirken uyanıyorsun ve, bambaşka bir dünyadasın. Her şey geçmişte kalmış, yeni bir hayata başlama şansın var" -ellerime bakarak devam ettim- "Seni bırakmayan tek şey kimliğin."

"O kadar kolay olmuyor." Öne doğru eğilerek kollarını dizlerine dayadı. Ben da aynı şekildeydim ve dümdüz karşıya bakıyorduk. "Bana kazandığımızı söylediler, neler kaybettiğimizi anlatan olmadı."

"Bir şey sormak istiyorum." Yüzü bana doğru döndüğünde devam ettim. "Zaten bir kere dünyayı kurtardın ve bu yıllarına mal oldu, emekli olabilirdin ama sen savaşmaya devam ettin. Neden?"

"Bilmiyorum, ama o serum sadece bana verildi. Belki de, yapmam gerektiğini hissediyorumdur."

"Savaş olmadan yaşayamıyorsun, değil mi?" Alayla söylediğim sözlere karşın hafifçe güldüğünü görmüştüm.

"Babam muhtemelen bunu sana söylememi istemezdi, ama eğer keyfini yerine getirecekse," ona yaklaşıp fısıldadım. "Küçükken babam da seni severmiş. Hatta Kaptan Amerika kıyafetleriyle fotoğrafı bile var." Gülmeye başladığında ben de ona katılmıştım. Bu adama gülmek çok yakışıyordu, ama kader ona hayatını yaşama fırsatı bile vermemişti. Hayatının aşkı geçen yüzyılda kalmıştı, ve dürüst olmak gerekirse hayat ona hiç adil davranmamıştı.

Hayat buradaki kimseye adil davranmamıştı!

"Şaka bir yana, artık uyumalısın." Diyerek iki kere sırtına vurdum ve kalktım. "İyi geceler." Arkamı dönüp giderken onun da 'iyi geceler' dediğini duymuştum.

Odama gidip yatağımın kenarına oturduğumda elimdeki turuncu ilaç kutusuyla oynamaya başladım. Evirip çevirirken kenarındaki etikete takıldı gözüm. Doktor reçeteli miydi bu? Üstündeki 'Tony Stark' yazısını görünce kutu bir anda elimden düşmüştü.

Hala kullanmaya devam mı ediyordu? Kabus gördüğünü biliyordum ama, geçmiş olması gerekmez miydi? O solucan deliğine girdiğinden beri asla rahat uyuyamıyordu, farkındaydım. Ona ne kadar yardım etmeye çalışsam da beni kendinden uzaklaştırıyordu. Kalbimi kırıyordu ama, onu da anlıyordum. Kolay şeyler yaşamamıştı sonuçta.

Sen de zor şeyler yaşadın Carissa, ama sen ona asla onun yaptıklarını yapmadın.

Çünkü o benim babam.

İç sesimi susturduktan sonra kendime bir bardak su doldurdum ve kutudan iki tane hap alıp içtim. Uzun bir süre uyanmak istemiyordum, yarın akşama kadar uyusam bile yeteceğinden emin değildim.

Yorganı üstüme aldıktan kısa bir süre sonra uyuyacağımı biliyordum, göz kapaklarım yavaş yavaş kapansa bile aklımdaki düşünceler beni rahat bırakmıyordu.

Aradan iki gün geçmişti, boydan boya cam olan duvarımdan New York manzarasına dalmışken kapının çalınmasıyla kendime geldim.

"Gir!" Seslenmemin ardından Natasha kafasını içeri uzattı, "Hala hazır değil misin?!"

"Ah, dalmışım. Bu tarz seyler pek benlik değil." Diye söylendiğimde içeri tamamen girip kapıyı arkasından kapatmıştı. Aslında severdim, ama üşengeç bir insan olduğumdandır ki kalkıp elbise seçmemiştim.

"Sana bir şeyler bulmalıyız." Diyerek direkt giyinme odama yöneldi. Ben de hızlıca arkasından ilerlediğimde eline birkaç elbise almıştı bile!

"Şimdi ben dışarı çıkıyorum ve sen derhal deneyip geliyorsun!" İkinci bir seçeneğim yok gibiydi. Black Widow'un gazabına uğramamak için üst üste bırakılmış yığından en üsttekini aldım.

Yeşil bir tulumdu bu, üstüme giyip odama girdiğimde Nat beni baştan aşağı süzmüştü. "İğrenç, gir ötekini dene."

Ben de beğenmemiştim o yüzden sesimi çıkarmadım ve geri döndüm. Kırmızı bir elbiseydi bu, üstüme giyince direkt vazgeçmiştim çünkü aşırı kısaydı, içinde rahat hareket etmem imkansızdı ama yine de dışarı çıktım ve gösterdim.

"Bu fazla şey değil mi-"

"Kısa." Diyerek cümlesini tamamladığında dudaklarını birbirine bastırıp güldü.

"Evet öyle, ama sana yakışmış." diyerek beni tekrar süzdü.

"Bununla rahat edemem ki ben." Diye isyan edip geri döndüm.

Siyah, ne kısa ne uzun, düşük kollu bir elbiseydi sıradaki. Giydikten sonra bu olacağına emindim, fazlasıyla beğenmiştim. Natasha'nın da yüzünden beğendiği belliydi.

"Hadi sana ayakkabı bulalım." diyerek tekrar giyinme odama girdi. Yine elbise gibi siyah, topuklu bir ayakkabıyı beğenmişti.

Beni makyaj masasının önündeki sandalyeye oturtup saçıma bakmaya başladı. Neyseki duş almıştım da ona laf edememişti. Masanın üstündeki tarağı alıp yavaşça taramaya başladı saçlarımı.

Onunla annem öldükten sonra tanışmıştık. Babam kaçırıldığında Shield tarafından ara ara kontrol ediliyordum ve bana bakmak için o geliyordu.

Hiç kimse bana, babama ne olduğunu söyleme cesaretini gösteremiyorken o anlatmıştı bana neler olduğunu. Sonrasında olaylar nasıl gelişti bilmiyorum ama o beni asla doğmayacak kızı, ben onu geri dönemeyecek annem yerine koymuştum.

Natasha'nın anne olmasını çok isterdim, hatta en çok ben isterdim ama bu asla gerçekleşmeyecek bir hayaldi.

Sanki kendi kızıymışım gibi şefkatle taradı ve serbest bırakarak dağıttı saçlarımı. Ne olduğunu göremediğim bir sıvıyıda kafama birkaç kez sıktı. "Şimdi çok güzel oldun." Diye mırıldandı yüzündeki minik gülümsemeyle.

"Artık gitmeliyiz." Diye acelesizce konuştuğunda ben de kalkmıştım. Kapıya ilerleyip aşağı indiğimizde etraf baya kalabalıktı.

"İpini koparan gelmiş." Kendi dilimde hayıflandığımda bana dönmüştü. "Türkçe bir deyim." Diyerek kendimi açıkladıktan sonra babamın yanına ilerledim ve ayrıldık.

Onun yanında duran Thor ve Rhodey'e selam verdiğimde herkes bana dönmüştü.

"Benim vaftiz kızıma neler olmuş öyle." Rhodey görevde olduğu için üç gündür yanıma gelememişti. Happy kurtulduğumu öğrendiği gün soluğu kulede alsa da Pepper'ın Avustralya'dan dönmesine 2 hafta vardı.

"Bak gayet iyiyim." Diyerek etrafımda döndüm ve ona sarıldım. "Bu adamlar çok sıkıcı." diye mırıldandığında Thor ve babama yalandan dil çıkardım. "Biliyorum, ve hepsi de çok tipsiz."

"Albay, kızımı geri istiyorum." Diyerek beni kendi tarafına çekti ve ona üstten bir bakış attı. "O benim."

"Bir de paylaşılamıyorum harika!" İsyan ettiğimde bana gülmüşlerdi ve Rhodey hikayeyi anlatmaya geri döndü.

Muhabbetin başını kaçırmıştım ama en sonunda Rhodey'nin "-böylece tankı alıyorum, doğru generalin sarayına uçuyorum, ayağına serip söyle diyorum 'Bom! Bunu mu arıyordun?'"

Üçümüz tip tip ona bakarken devam etti. "Bom, aradığın bu mu- size neden anlatıyorum ki millet bu hikayeye yıkılıyor."

"Bütün hikaye bu mu?" Thor'un sorusuyla gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Evet, War Machine hikayesi." Diyerek omuz silkti.

"Oh, iyiymiş o zaman."

Onlara göz devirdim ve aralarında geçerken söylendim. "Şifresini 'savaş makinesi yıkılıyor' yapan adamdan ne beklersin."

Birkaç saat geçmiş ve esas ekip dışında herkes dağılmıştı. Salonun ortasındaki koltuklardan birine oturmuş Clint ile sohbet ediyordum. Gözlerini Thor'un çekicine çevirdi ve konuştu.

"Bence bu hileli."

Thor güldü. "Hayır, hayır, çok daha fazlası."

Clint sesini kalınlaştırıp ellerini çekice uzattı. "Kim buna layıksa o güce sahiptir!" -sesini normale çevirdi- "Hadi ordan yemezler, hileli işte!"

"Peki, lütfen kendin dene." Gülmeye devam ediyordu. Herkes susmuş ikisine bakıyordu.

"Harbi mi?" Thor onu onayladığında silkinip kalktı, diğerleri de onunla dalga geçmeye devam ediyordu.

"Eğlenceli olacak."

"Zor bir hafta geçirdin kaldıramazsın seni suçlamayız." Rhodey ve babamın sırayla dalga geçmesine karşı onları susturdum ve Clint'i izlemeye devam ettim.

"Umarım sorun yaşamayacağım." Dedi ve çekice tüm gücüyle asıldı. Nefesi kesildiğinde durdu. "Seni kaldırmak gerçekten kolay değilmiş."

"Sessiz yargıyı hissettin mi?"

"Lütfen Stark, tutmayalım seni."

Babam ceketinin düğmesini açıp çekice ilerlemeye başladı. "Dürüst bir mücadeleden kaçacak değilim." Dediğinde ben dahil çoğu kişi gülmüştü.

"Sonuçta fizik işi." Diyerek kayışı bileğinden geçirdi. "Kaldırırsam Asgard'a hükmedeceğim değil mi?"

"Kaldırırsan tabii."

"Kanunları tek tek yeniden yazacağım." Çekice asıldı ve kaldıramadığını görünce bileğindeki kayışı çıkardı. "Hemen dönerim."

Biraz ardından zırhının el kısmıyla döndüğünde yine kaldıramamıştı. Yenilgiyi asla kabul etmemiş bu sefer Rhodey'le birlikte denemişlerdi.

"İyice çekiyor musun?"

"Benim ekipten misin?"

"Göster kendini, Hadi çek!"

"Tamam hadi!"

Onların haline gülmekten karnıma giren ağrıları arka plana ittim, ortam muhteşemdi.

Ardından Bruce da denemiş ve kaldıramayınca tuhaf sesler çıkararak Hulk taklidi yapmıştı. Tuhaf ve eğlenen bakışlarımız üzerinde gezerken birden durdu. "Noldu?"

Ardından Steve "Hadi bakalım." Diyerek kalktığında babam dalga geçmeden edememişti. "Yapma Steve, ısrar yok."

Kollarını sıvayıp çekicin yanına geldiğinde iki eliyle tutup çekti. Bir an hareket ettiğini düşünsem de, o da kaldıramamıştı. Ellerini kaldırıp pes ettiğinde Thor konuştu. "Yazık oldu."

"Natasha?" Tüm bakışlar kızıl ajana döndüğünde arkasına yaslandı. "Oh, hayır hayır, ben hiç merak etmiyorum."

"Krallığı reddeden adama saygı gösterin ama hile var tabii ki."

"Sapına kadar."

Adının Maria olduğunu öğrendiğim kadın Clint'i gosterdi. "Steve, ayıp bir şey söyledi."

"Herkese anlattın mı?!" Diyerek babama dönen Rogers'ı takan olmadı ve babam devam etti.

"Sapı damgalı, değil mi? Güvenlik şifresi gibi. Thor'un parmak izleri kimdeyse, bence aslı böyle olmalı."

"Eminim ki tanrılar parmak iziyle uğraşmak yerine daha tanrısal bir yöntem bulmuşlardır." Dediğimde Thor ayağa kalktı.

"Evet, bu çok çok ilginç bir teori, daha basiti var." Diyerek çekici kaldırdı ve havada atıp tuttu. "Siz layık değilsiniz."

Herkesten huysuz mırıltılar dökülürken sağır edici bir ses kulede yankılandı. Tuhaf, hurdaya çıkmış bir robot asansörün önünde durmuştu. Herkes oraya döndüğünde konuşmaya başladı.

"Hayır, nasıl layık olabilirsiniz ki? Hepiniz katilsiniz."

"Stark?"

"Jarvis?"

Robot devam etti. "Kusura bakmayın, uyuyordum. Yada, yada rüya görüyordum."

"Lezyonel sistemini yeniden başlat."

"Bir ses vardı, ve ben iplere dolanmıştım. Diğer adamı öldürmek zorunda kaldım." Dediğinde gözlerim irileşti. Birini mi öldürmüştü? Kaşlarım çatıldığında ayağa kalktım yavaşça.

"İyi bir adamdı."

"Birini mi öldürdün?" Steve aklımdan geçen soruyu sormuştu, ortamdaki gerilim elle tutulur gibiydi.

"Tercihim bu değildi. Ama gerçek dünyada çirkin tercihlerle karşı karşıyayız."

"Seni kim yolladı?" Thor'u hiç bu kadar ciddi görmemiştim.

Robottan babamın sesi geldiğinde hayretle ona döndüm. "Dünyanın etrafında bir zırh görüyorum ben." Dedi mekanik bir ses.

Bruce "Ultron?" Dediğinde kafamda bazı şeyler oturmaya başlamıştı. Ama olmaması için dua ediyordum.

"Kanlı canlı. Hayır tabi henüz değil. Yani bu krizalitle değil, ama hazırım." Herkesin silahlarını hazırladığını görünce yavaş yavaş koltuğun arkasına kaymaya başlamıştım. "Görevdeyim."

"Ne görevi?" Natasha hala soğukkanlılıkla konuşabiliyordu.

Ultron "Dünyada barış." Dedi ve iki tarafından iron man robotları fırladı.

Kendimi hızla koltuğun arkasına attım, zaten hazırda olan Steve, üstüne gelen robota masayı fırlatsa da, kendisi geriye devrilmişti. Herkes atağa geçtiğinde kenarda durmanın pek bir faydası olacağını sanmıyordum.

Kule birbirine girmişti. Thor çekiciyle ona gelen roboatları parçalıyor, Maria bile işe yapamayacağını bile bile silahıyla vurmaya çalışıyordu.

Steve, Natasha'ya ateş eden bir robotun sırtına atladı, onu parçalamaya çalışırken robot geriye uçup onu duvara çarpmıştı. Böyle bekleyemezdim, saklandığım yerden çıktım ve Steve'e saldıran robotu mor ışıklarımla parçalara ayırdım.

O şok içinde bana bakarken omuz silktim ve diğer robotlara yöneldim. Diğerleri gayet iyi hallediyordu pek benlik bir şey yok gibiydi. Önüme düşen bel kısmı kopmuş robot ayaklandı ve doktor Cho'ya ilerlemeye başladı, elini ona uzatıp ateş edecekken, mor ışıkla kolunu kopardım. Steve de arkadan onu çekip Thor'un önüne attığında, Thor da onu çekiciyle parçaladı.

Babam, başka birinin boynuna tornavida sokmakla meşgulken Clint, Steve'e kalkanını fırlatmıştı, o da kalkanıyla son robotu parçaladığında hurda robot tekrar konuştu.

"Çok dramatikti! Evet iyi niyetlisiniz biliyorum. Ne yazık ki sonuçlarını düşünemediniz. Dünyayı korumak istiyorsunuz ama değişmesini istemiyorsunuz. Evrimleşmesine izin vermezseniz insanlık nasıl kurtulabilir?" Güldü ve yerdeki robotu eline aldı. "Bunlarla mı? Bu kuklalarla mı?" Dedikten sonra yüzündeki demiri çıkardı ve robotu tekrar yere attı.

"Barışa giden tek yol var. Yenilmezleri yok etmek." Birden sinirlendiğim için ellerimden ışıklarımı çıkardım ve ellerimi iki yana açtım, hareketimle paralel olarak da robot parçalandığında üstümdeki delici gözleri hissedebiliyordum.

"Hemen açıklama yapıyorsunuz, üçünüzde." Steve'in ciddi sesi kulede yankılandığında kimden bahsettiğini anlamak pek zor değildi. Babam, Bruce ve ben...

Bölüm nasıldı? Umarım beğenmişsinizdir artık her şeyin başlangıcındayız.

Parti kısımlarını, özellikle de çekiç muhabbetini yazmak inanılmaz zevkliydi. Artı olarak Carissa'nın, Steve'in elindeki robotu parçalaması, o şok içindeki bakış, asla aklımdan çıkmıyor.

Teori, düşünce ve fikirleriniz varsa bilmeyi çok isterim.

Başka bir bölümde görüşmek üzere.

Yazarınız, Nyks.

Continue Reading

You'll Also Like

12.1M 588K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
61.9K 4.9K 37
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
27.1K 2.6K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
100K 6.3K 36
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...