KARANLIK ŞEHİR

By gaslann

904K 35.2K 4.9K

Bir mafya hikayesi... YAYINLANMA TARİHİ: Şubat 2021 © HER HAKKI SAKLIDIR © More

❤❤
TANITIM
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM 'CEM'
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM 'HAKAN'
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM 'ALİ'
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM ♦ I. KİTAP SONU
'KAYIP I'
'KAYIP II'
79. BÖLÜM
80.BÖLÜM
81. Bölüm
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88.BÖLÜM
89. BÖLÜM

25. BÖLÜM

12.2K 451 70
By gaslann

  Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

   Sinirli bir şekilde asansörü beklerken göz ucuyla Hakan'a baktım. Ciddiyetini bozmadan, tüm dikkatini asansörün bir bir azalan numaralarına vermişti. Bu hali hoşuma gittiğinden hafif sesli bir şekilde güldüğümde sertçe bakışlarını bana çevirdi. O bana baktığında ben de aynı sertlikle başımı başka yöne çevirdim. " Ya sabır" diyerek mırıldandığını duydum. Onu rahatsız etmek eğlenceliydi. 

   Asansör geldiğinde içeri girmek için adım atarken, beni beklemeden omzuma hafif çarparak önce kendisi bindi. Peşinden geleceğimden bu kadar emin olması canımı sıkmıştı. Asansöre binmeden arkamı dönüp hızlıca otelden çıkmaya yeltendiğimde, çantamın askısından tutup beni içeri çekmesi bir oldu. Boştaki eliyle asansörün kapısını kapattığında, beni hafifçe öne doğru itekledi.

"Yavaş ol, ne yapıyorsun!" diye yüksek sesle bağırsam da, hiç bir etkisi olmamıştı. Ben onu sinir etmek için uğraşırken, tek hareketi sinir küpü olmama yetmişti. Sırtımı ona dönüp, kollarımı göğsümde birleştirdim. Gücüm yetecekmiş  gibi, kafa tutuyordum bir de. 

25. katın düğmesine bastığında gözlerimi irileştirdim. Eğer kaçmam gereken bir durum olursa yirmi beş kat bunu yapmam için oldukça yüksekti. Sıkıntıyla sesli bir nefes verdiğimde bu sefer onun gülme sesi geldi kulaklarıma. Hırsla başımı çevirip çatık kaşlarımla ona baktığımda, bakışlarını kaçırmadığı gibi, yoğun bir şekilde bakıyordu. Yüzüne kondurduğu silik gülümsemesiyle. Hemen önüme döndüm. Kalbimin atış sesi, asansör sesini bastırıyor muydu acaba?

   İçimden kendime küfürler sıralarken asansör kata ulaşmıştı bile. Bu sefer önce benim inmemi bekledi. Ben hareket etmeyince, parmaklarını koluma kenetleyip, peşinde sürükleyerek asansörden indi. Zeminine kırmızı halı döşenmiş uzun koridorda sessizce yürürken pardon sürüklenirken, kollarıma kenetlenmiş parmaklarını diğer elimle ayırmaya çalışıyordum. Ne kadar dirensem de bir sonuç alamadım. Kendinden emin yeri titretecek kadar sert adımları, birilerinden yardım isteme fikrini saçma kılıyordu. Bu otelde tanındığını söylemişti. Belki de kendisinindi bu otel. Benim şikayetimin hiç bir etkisi olmazdı.

   Koridorun sonundaki odaya geldiğimizde kolumu bırakmadan, deri montunun iç cebinden çıkardığı kartla kapıyı açtı. İçeri girip kartı girişteki mekanizmaya yerleştirdiğinde, odanın ışıkları tek tek yanmıştı. Odanın görüntüsü beni şaşırtmıştı. Elleri hala kolumu esir ediyordu. 

"Bırak artık acıdı!" dedim. Birden bana dönüp önce gözlerime sonra da koluma baktığında şaşırmış bir şekilde parmaklarını kolumdan ayırdı.

" Ne yapmış olabilirim ki böyle sıkıca tuttun kolumu. Acıttın." dedim acıyan kolumu diğer elimle ovalarken. Aslında o kadar acımamıştı. Daha fazla acılar tatmıştım ben. Onlara nazaran Hakan'ın kollarımı tutuşu oldukça kibardı. Ama vicdanını sızlatmak istedim.

"Hak ettin!" dediğinde vicdanı olup olmadığını sorguladım içimden. Ona ters bir bakış attıktan sonra bakışlarımı tekrar odaya çevirdim. Odanın bu kadar büyük olmasına şaşırmıştım. Aslında burası bir otel odası değildi. Otel evi denmeliydi adına. Karşımda kocaman bir salon vardı. Tepemizdeki dev kristal avize, varaklı koltuklar, kalın, koyu renk fon perdeler. Tam bir nostalji havası hakimdi. Hakan'ın böyle zevkleri olacağını hiç düşünmemiştim. Düşüncelerim yüz ifademe yansımış olacak ki, aklımı okumuş gibi düşüncelerime cevap verdi.

"Benim zevkim değil, babamın." dediğinde ona döndüm. Sol tarafımda kalan kapıdan elinde kadehlerle çıktığında mutfak olduğunu anladım. Kadehleri koltukların ortasındaki sehpaya koyup, eskitilmiş ceviz vitrinden çıkardığı şişeyi de alıp kadehlerin yanına yerleştirdi. Kendini koltuğa bırakıp başını koltuğa yasladı. İnce uzun parmaklarıyla şakaklarını ovarken, gözlerini kapatmıştı.

"Gelsene, illa davet mi etmek gerek! " gözlerinin kapalı olmasını fırsat bilerek elimi yumruk yapıp ona vuruyormuş gibi havayı yumrukladım. O sırada gözlerini açtığında yumruğum havada kalmıştı. Sahte bir tebessümle adımlayıp karşısındaki koltuğun ucuna oturdum. Hiç rahat değildim.

Homurdanarak sırtını koltuktan ayırıp sehpaya doğru eğildiğinde içki içeceğini anladım.

"İçersin değil mi?" dedi göz kırparak. Başımı iki yana salladım hızlıca. Bu odada tek başımızayken sarhoş olmak en son isteyeceğim şeydi. Hatta onun da sarhoş olmaması gerekiyordu.

   Doldurduğu kadehi dudaklarına götürürken, hızlıca yerimden kalktım. Kadehi sağlam olan elimle tutup çektim. Birkaç saniye süren şaşkınlığını üzerinden attığında öfkeyle bağırdı.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen!" İrileşmiş gözleri, öfkeyle kaplanmıştı.

Elimdeki bardağı sıkı sıkı tutarken gözlerine kaçamak bakışlar atıyordum. 

"Sen de içme. Eşitlik olmuyor. Çay yapayım ben çay içelim" sanki süper bir fikir bulmuşum gibi heyecanla bunları dediğimde gözlerini kıstı.

" Sen de içki iç, o zaman eşitleniriz." Dedi alayla.

"B..ben içemem. Alerjim var" dedim telaşla. Kekelemiştim.

" Ya öyle mi? Geçmiş olsun." Başını sallarken pis pis sırıtıyordu. Öfkesi sönmüş gibiydi.

" Gülünecek bir şey yok. İçersem komaya girerim. Hastaneye götürmek zorunda kalırsın!" gülmesi gerginliğimi az da olsa azaltmıştı. Yalan tehditlere kanacak biri gibi durmuyordu ama denemeliydim.

"Peki Ezgi, öyle olsun" diyerek ayağa kalktı, çıkardığı şişeyi tekrar yerine özenle yerleştirdikten sonra bana döndü.

"Neyi bekliyorsun?" diye sordu. Yüzüne anlamaz bir şekilde bakarken konuşmasına devam etti. "Çay yapacaktın." dedi. Elimde içki dolu bardakla hala ayakta duruyor, onu izliyordum. Seslenmesiyle kendime gelip, baş parmağımla işaret parmağımı birleştirerek tamam işareti yapıp mutfağa koştum. Bardaktaki içkiyi lavaboya döküp malzemeleri aramaya koyuldum. Kısa sürede çayı demlenmeye bıraktığımda, salona döndüm.

  Hakan başını koltuğa yaslamış, gözleri kapalı sessiz bir şekilde duruyordu. Uyumuş muydu? Sessiz adımlarla kontrol etmek için dibine kadar gelip yüzüne doğru eğildim. Açık olan saçlarımdan bir tutam aşağı doğru süzüldüğünde yanağına çarptı. Hızla düzeltmek için hamle yaptım ama çok geçti. Aniden gözlerini açarken sağ elini de belime atmış, savunmaya geçmişti. 

"Uyumuşsun sanırım" dedim kısık bir sesle. Ne tepki, vereceğini bilmiyordum.

"Uyumuşum" dedi boğuk kalın sesiyle. Ben olduğumu anladığında belimdeki elini çekti. Başını doğrulttuğunda ben de kendimi geriye çektim.

"Uyumuşum" diye tekrarladığında " Anladım, uyumuşsun." dedim alayla. Anlamamış gibi bana baktığında kendi kendine konuştuğunu anladım. Bozuntuya vermeden konuyu değiştirdim.

"Çay hazır olur beş dakikaya. Başlasan mı artık yavaş yavaş!" deyip koltuğa bu sefer daha rahat oturdum.

"Neye başlayalım mesela?" tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu.

" Neye olabilir? Beni buraya neden getirdin sen?" dedim hafif yüksek sesle.

   Sorduğum soru onu rahatsız etti. Az önce benimle eğlenirken ki, mutluluğu bir anda kaybolmuştu. Gözlerimden ayırmadığı tehditkâr bakışlarını kaçırdı. Derin bir nefes alıp, sıkıntılı bir şekilde geri verdi. İlgiyle onu izliyordum.  Aynı şekilde ben de sıkıntılı bir nefes verdiğimde kaçırdığı gözlerini tekrar gözlerime dikti.

" Önce çayı getir!" dedi sinirli bir şekilde.

"Yine niye kızdın? Her şeye sinirlenir misin sen böyle?" deyip hızla ayağa kalktım. Cevabını beklemeden mutfağa ilerledim. Dolap kapaklarını bilerek sert açıp kapatarak benim de sinirlenebileceğimi ona duyurmaya çalışırken, çayı çoktan bardaklara doldurmuştum. Mis gibi çay kokusunu içime çekip tepsiyle salona girdim. Sehpaya tavırlı bir şekilde tepsiyi koydum, kendi bardağımı alarak eski yerime yerleştim. Ona baktığımda bana hayret eder gibi bakıyordu. Tepsiden bardağını alıp sırtını koltuğa yasladı. Sıcak çaydan büyük bir yudum alıp keyifle yuttuğunda ben de mutlu olmuştum.

"Başlasan mı artık anlatmaya!" dediğimde çayla arasına girmişim gibi sinirlenmişti. Bakışlarını umursamadan hadi der gibi gözlerine bakmaya devam ettim.

" Benimle İstanbul'a gelmen gerek" diyerek konuya girdi.

"Söylemiştin zaten bunu. Nedenini anlat bana?" diyerek sabırsızlığımı göstermeye çalıştım.

"Babamı görmüştün , o ve onun iki ihtiyar ortağı şehirlerin liderleri. Senin eski nişanlı bu ihtiyarların düzenine çomak sokmaya çalıştı. Haliyle öldürüldü. Sıra sen de" konuşmayı bitirdiğinde bir süre yüzüne bakmaya devam ettim. 

"Bu mu yani? Başka inandırıcı bir hikaye bulamadın mı? Ne şehri ne lideri? Film ya da bir kitabın içinde miyiz?" dedim gözlerimi devirerek. Gerçek olabileceğini biliyordum. Hakan'ın bana anlattıkları hiç bir zaman şaka olmamıştı. Ama bunu kabul edemezdim. Şaka olduğunu ummaya devam ediyordum. 

" Sen hep böyle misin? Diye sordu. " Nasılmışım" diye yanıtladım onu.

"Sana neden yalan söyleyeyim. Niye güvenip, inanmıyorsun" dirseğini dizine dayayıp bana doğru eğilmişti. Oldukça ciddiydi. Haklıydı. 

"Ben kimseye inanmam. Anlattıkların da zaten inanılacak şeyler değil. Şimdi bana gerçekleri anlat!" cümlem henüz bitmişti ki,  elindeki çay bardağını duvara fırlattı. Tiz çığlığıma aldırmayıp ayağa kalktığı gibi dibimde bitti. Beni kollarımdan havaya kaldırdığında elimde tuttuğum çay bardağı içindeki ılık çayla birlikte üzerime döküldü.

"Senin karşında çocuk yok! Benimle alay etme cesaretini ben verdim değil mi sana!" derken kolumdan tuttu. Farkında değildi ama gerçekten canımı acıtıyordu bu kez. Acıdan inlerken "Bırak beni" diyebildim sadece. Gözü dönmüş gibi bakıyordu bana. Bu kadar tepki vereceğini tahmin etmemiştim. Biraz daha baskı uyguladığı kolumu, bir anda bıraktığında koltuğa bıraktım kendimi. İnleyerek acıyan kolumu kucağıma koyarken, yaralı olan diğer elimi de yanına koydum. Gözlerimi ağlamamak için sıkıyordum.

Bir süre sonra "İyi misin?" diye seslendiğinde kendimi ondan uzaklaştırmak için vücudumu geriye doğru yatırdım.

"Gözlerini aç!" sert sesi kulaklarıma çarparken gerginliğim katlanıyordu. "Ezgi" diye seslendi daha yumuşak. 

"Sus" diyebildim sıktığım dişlerimin arasından. Susmuştu ama bu sefer de sıkıntılı nefes sesine karışan adım sesleri geliyordu kulaklarıma. Kendimi tamamen kilitlemiştim. Kımıldayamıyordum. Kendimi rahatlatmaya çalışsam da onun gerginliğinin çıkardığı sesler bana kötü tesir ediyordu.

   Ne kadar sürdü bilmiyorum ama kendimi saçlarıma değen parmakların verdiği sıcaklığa teslim etmeye başladım. Sanki bedenim buz tutmuştu ve ben sıcak bir dokunuşla eriyordum. Kasılan bedenim iyice rahatlamıştı.

"Gözlerini aç hadi" kulağıma üflediği naif ses tonu bu sefer yakmıştı beni. Kulaklarımdan, bedenime yayılan ateş, yanıp kül olacağımın habercisi gibiydi. Yavaşça gözlerimi açtım. Parlayan kehribar taneleri karanlıktan sonra gördüğüm ilk şeydi ve bu çok hoşuma gitmişti.

"Özür dilerim" derken çattığı kaşlarına kaydı gözlerim. Sonra alnında birikmiş ter  damlalarına. Parmağımı kaldırıp onları silmek istesem de kaldırdığım gibi inleyip, geri indirmem bir oldu.

   Gözlerini kapattı sıkıca. Dudaklarını içe doğru bastırıp derin bir nefes aldı burnundan. Ellerini saçlarımdan ayırıp ayağa kalktı ve bana sırtını döndü.

"İyiyim" diye mırıldandım. Yukarı kaldırdığı başını yere indirip bir süre öyle kalıp tekrar gidip eski yerine oturdu. 

"Neden ağlayamıyorsun sen?" diye birden sorunca afalladım. Nereye bakacağımı, nasıl konuşacağımı şaşırdım bir an.

"Nereden biliyorsun?" dedim şaşkınlığım geçtiğine.

"Ağlamamak için kendini kasıyorsun. Bir çok kez şahit oldum buna. Sebebi ne?" dediğinde rahatladım. Beni araştırmış olabileceği, geçmişimle ilgili bir şeyler öğrenmiş olabileceği nedense korkutmuştu beni. Hakan'ın geçmişimi, güçsüzlüğümü bilmesini istemiyordum.

"Ah, evet. Anladım. Önemli bir şey değil, psikolojik" dedim telaşla. İyice göze battığımın farkındaydım.

"Gittin mi peki doktora?" diye sorduğunda kaşlarım havalandı. " Neden ilgilendin bu kadar. Gittim tabii önemli bir şey yok." Diye cevapladım. Konu bu değildi. Ben değildim. 

"Buna da tamam Ezgi!" imalı ses tonuyla inanmadığını belli etti ama konuyu uzatmayacağını anladığımdan içim rahatladı.

" Bu iş çok uzadı." diye devam ettiğinde ciddiyetini artırdı. Sırtını dikleştirdi. 

"Adam gibi, dalgaya almadan dinleyeceksin beni. Son şansın!" işaret parmağını havaya kaldırmıştı.

   Gerçeklerle yüzleşmeye hazır değildim. Ama yine de bunları bilmem gerekiyordu. Zor kazandığım özgürlüğüm yine ellerimden kayıp gidecekmiş gibi hissediyordum. Buna izin vermemek için neler olduğunu bilmem gerekiyordu. Bu yüzden onu dinleyip ona göre bir karar vermeyi düşündüm. 

"Tamam, inanıyorum sana. devam et" dedim güçlü çıkan sesimle. Hakan'a inanacaktım, ne kadar aykırı gelen şeyler anlatacak olsa da ona inanacaktım. Ya doğruysa ihtimaline bir fırsat verecek, Hakan'ın peşinden gidecektim.  

Bölüm sonu...

Continue Reading

You'll Also Like

1M 57.3K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
120K 6.4K 18
"ya siz kafayı mı yediniz çocuk daha o çocuk iki gün önce papucu yırtıldı diye ağlayan kızı gelmiş bana koynuna al diyorsunuz o yetmezmiş gibi bid...
288K 18.3K 47
Ölen bir lider ve koltuğuna geçen varisi... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcinsel
352K 27.7K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...