KAMELYA ÇİÇEĞİM - Tamamlandı

By mervekinciiii

37.5K 1.9K 109

"Ne güzel şeysin sen," gözlerini kapatıp derin nefes aldı. Gözlerini açmadan konuşmasını sürdürdü. "Kokun, ba... More

-1- G İ R İ Ş
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-52-
-53-
∽FİNAL∽

-12-

946 53 4
By mervekinciiii

Keyifli okumalar...

Uyandığımda saat sabahın altısıydı. Dünkü kasılmadan sonra fazla durmamış hemen uyumuştum. Gereğinden fazla uyuyunca da sabahın erken saatlerinde kalkmıştım. Sessiz olmaya çalışarak annemle Elçin'in odasına girdim. Annem uyuyor, Elçin ise elinde telefonla yatağın içinde uzanıyordu. Yatağının yanına varıp komodinde duran baş ucu lambasını yaktım. "Uyandın mı?"

"Uyumadım," gözleri hafiften kızarmıştı ve bitkin duruyordu. Ellerini tuttuğumda buz gibiydi. Elleri asla soğuk olmazdı hep sıcacıktı. "Üşüyor musun?" dudaklarım alnını bulduğunda ateşi olmadığını fark ettim. Elimin tersiyle bakınca asla anlayamıyordum. "Hayır."

Gözlerini telefondan kısa süreliğine çekse de geri döndürmüştü bakışlarını. Evet, küçükken mutlaka yara almıştık bu konuda ama o benden daha fazla almıştı. Ben en azından 5 yıl da olsa vakit geçirmiştim ama onun böyle bir fırsatı bile olmamıştı. Bu zamana kadar okulda babamızla ilgili ne kadar dalga geçerlerse geçsinler onu korumuştum. O arkadaşlarıyla arası bozulmasın diye elimden geleni yapmıştım ama zaman geçtikçe her şeyi anlamıştı normal olarak.

Kafamı dışarıya çevirdiğimde havanın yavaştan aydınlanmaya başladığını fark ettim. Biraz dışarı çıkıp temiz hava alsa kendine gelirdi. Telefonunu elinden alıp tuş kilidine bastım. Dün gelmemişti ama bugün gelmek zorundaydı.

Kolundan tutup yatakta doğrulttum. "Hazırlan yürüyüşe çıkalım."

"Gelmeyeceğim ben abla," yatağın içine tekrar girdi ve örtüyü boynuna kadar çekti. Bir çırpıda örtüyü üstünden çektim. "Hadi dedim, hazırlan."

Ayağına dolanan örtüyü tekmeleyerek kenara attı. "Aman ya tamam," şikayet eden sesiyle yatağından kalkıp banyosuna giderken ben de odama geçtim. Atatürk Arboretum'a götürecektim onu. Bu mevsimde hem güzel oluyordu hem de bu saatlerde diğer parklara göre insan olmazdı.

Dolaptan çıkardığım sade siyah tayt ve siyah sporcu atletini üstüme geçirdim hemen. Saçımı bu sefer tepeden at kuyruğu yaptım. Yine siyah renkteki ceketimi aldım yanıma. Odamdan çıkmadan önce anneme küçük not yazdım. Araba anahtarını, cüzdanımı ve telefonumu alıp annemin odasına geçtim. Yatağının çaprazında duran boydan aynasına yazdığım küçük notu iliştirip sessiz olmaya özen göstererek odasından çıktım.

Merdivenlerin başında Elçin beni bekliyordu. Saat altı buçuğa gelmiş hava biraz daha aydınlanmıştı. Merdivenleri indikten sonra ayakkabımızı giyip evden çıktık. Şoför gelmemişti daha. Zaten yarım saate anca gelirdi.

Elçin beyaz taşlı yolda beni bekliyordu. Arabayı garajdan çıkartıp Elçin'in önünde durdum. "Atla güzellik, kaçırayım seni," dediğime güldü. Bu iyiye işaretti.

Bindikten sonra sakin yollarda süzülmeye başladık. Elçin yoldayken arkada ses olsun diye fon müziği açmıştı. Ne fazla hareketli ne de fazla yavaştı.

Ben Elçin'e göre biraz daha iyiydim bugün. Dün bütün sinirimi, öfkemi, üzüntümü üstümden atmıştım ama o öyle yapmamıştı. Ağzına geleni söylemişti ama yetmemişti büyük ihtimal.

Pedallara basarken baldırlarım ağrıyordu. O kadar kasmaya bu kadar ağrı normaldi. Bundan dolayı arabayı olması gerektiği hızda sürüyordum. Biz arboretuma gelene kadar hava tamamen aydınlanmış insanlar Pazar gününü fırsat bilerek sabahın erken saatlerinde kendilerini dışarı atmıştı. Pazar günüydü yahu, yatıp uyusaydınız ya.

Arboretuma geldikten sonra kenarda bir yere arabayı park edip indik araçtan. Ceketin iç cebine koyduğum cüzdanımdan giriş ücretlerini çıkarıp görevliye uzattım. Yukarıya doğru biraz ilerleyip önümüze gelen yoldan yürümeye başladık. İrili ufaklı taşlar bulunan yoldan yürürken ses çıkarmadım.

Ağaçların yaprakları hafiften sarıya dönerken bazı ağaçlar yapraklarını dökmüştü. Çam ağaçlarını kurumuş yaprakları yerde duruyordu. Her adım attığımda çıkardığı ses hoşuma gidiyordu.

Uzun bir süre yürümenin ardından yapay göllerinden birine geldik. Boş bulduğumuz ilk banka oturduğumuzda Elçin kafasını omuzuma koydu. Boyu benden kısa olduğu için kafasını koyarken yerinden olmuştu.

Kuğular yüzerken ses çıkarıyorlardı. Gözlerimi kapatıp havayı soludum. Ağaç kokusu burnumu doldurduğunda gülümsedim. Bütün hissettiklerimi dün dile getirdiğim için bir kuş kadar hafiftim. Ne üzgündüm ne de stresli. Sakin, kendine gelmiş, yaptığı şeylerden zevk alan birine dönmüştüm, yani eski halime.

"Abla," kapattığım gözlerimi açtım. "Efendim bir tanem?"

"Acaba dün babama çok mu kötü davrandık? Çok mu ileri gittik?" sorusuyla ifadesiz surata büründüm. "Nereden çıktı şimdi bu güzelim?" kafasını kaldırıp bedenini bana döndürdü. "Dün kütüphaneden çıkarken çok üzgün duruyordu. Yukarı annemlerin yanına çıktığında kıpkırmızıymış."

Omuz silktim. "İsterse morarsın. O kadar yıl bize yaşattıklarına saysın."

Gözleri doldu bir anda. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım. "Tamam belki biraz ileri gitmiş olabiliriz fakat küçükken bana yaşattıklarını unutamıyorum Elçin," o gittikten sonra camiada ne dedikodular dönmüştü. 'Yok efendim annem babamı aldattığı için terk etmiş, yok efendim Elçin başkasından olmaymış, yok efendim babam annemi hep dövüyormuş' ve daha niceleri.

Aklına bir şey gelmiş olacak ki gözlerini fıldır fıldır döndürmeye başladı. "Ya o çocuğu ne yapacağız?"

"O çocuk?"

Bakışları yere indi. "Şey işte, kardeşimizi."

"Tanışacağız bir tanem. O çocuğun hiçbir suçu yok ki. Tek kötü olayı ebeveynlerinden birisinin babamız olması," geri arkasına yaslandı. Uzun bir süre sessizlik oldu aramızda. Kuşların cıvıltıları, kuğuların çıkardığı su sesi. Bunlardan başka bir ses yoktu ortamda.

Banktan kalkıp geldiğimiz yolu tekrar geri yürüdük. Karşıdan Elçin'e baktığımda biraz daha iyiydi. En azından gülümsüyordu ve bir şeyler anlatıyordu. Gözlerinin içi bile parlıyordu. Dil yalan söylese de gözler yalan söylemezdi.

"Eve gidince bahçeye güzel bir kahvaltı masası hazırlayalım. Hava çok güzel baksana, güneş de açtı," ellerini ceplerine sokmuş ağaçlarından arasından süzülen güneş ışıklarına bakıyordu. "Selma teyzeleri de çağıralım kahvaltıya. Ekin abla da gelsin," yolun ortasında durdum. Kolundan tutup kendime çevirdim ve gözlerimi kısarak yüzünü inceledim. Tamam, iyi olmasını bekliyordum da bu kadar çabuk olacağını sanmıyordum.

"Elçin, iyi misin ablacım?"

Kafasını salladı hızlı hızlı. "İyiyim kız merak etme," sonra ellerini ceplerinden çıkarıp boynuma doladı. Bana sıkıca sarılırken bir şeyler söylüyordu. "İyi ki ablamsın. İyi ki kızıl kraliçemsin."

Ellerimi beline doladım. "Sen de iyi ki varsın fındık kurdu," benden ayrıldığında gözleri dolu doluydu. "Şu an kendimi çok iyi hissediyorum emin ol. Yanımda annem ve sen olduğun sürece bana hiçbir şey olmaz."

Bu sefer ben ona sarılıp öptüm. "Hadi sen Ekin'i ara ben de Tolga'yı arayayım," yandan yandan sinsice baktı. "Bakışlarına hakim ol Elçin."

Beni geçiştirir gibi kafasını salladı. Ekin, sabahın 8'inde onu aradığı için belki sövebilirdi. Telefonu kulağıma götürüp Tolga'nın açmasını bekledim. Birkaç çalıştan sonra açtı. "Efendim?" uykulu çıkan sesi gülümsememe yetmişti. "Günaydın yalı kazığı."

"Günaydın güzelim," yüksek seste hışırtı sesi geldi. "Bir şey mi oldu? Bekle geliyorum hemen," sonra 'güm' diye bir ses. Galiba yere düşmüştü.

"Sikeyim! Sabah sabah dolanacağın tuttu senin de," gülmeye başladım. "Burçin, iyi misin sen?"

Gülüşümün arasından cevap verdim. "İyiyim iyiyim merak etme. Erkenden uyandırdım. Kahvaltıya bize gelin diyecektim."

"Sabahın köründe bunun için mi aradın Burçin?" sesindeki ciddiyet gülümsememi yok etmişti. "Evet."

"Ben de bir şey oldu sandım," kısık tonda 'oh' dediğini duydum. "Tamam annemlere söylerim. Geliriz geç olmadan."

"Tamam," bir şey demesine fırsat vermeden kapattım telefonu. Elçin gözlerini devirerek bana döndü. "Sabah sabah birazcık küfür yedim," kıkırdadım. "Yalnız değilsin ben de azıcık azar işittim."

Elçin'in omuzuna kolumu atıp yürümeye devam ettim. Arabaya binene kadar çenesi susmamıştı. Elçin, üzüntüsü gizleyebilen biriydi. Gizlerdi gizlemesine ama zamanı gelince de bütün kinini, öfkesini, üzüntüsü dökerdi ortaya. Bu huyunu hiç sevmiyordum ama elimden de bir şey gelmiyordu. Çünkü dinlemiyordu.

Biraz kindarlık vardı ne yazık ki. Arabaya bindiğimde Elçin bana dönmüş, başını eğmiş elleriyle oynuyordu. "Ne söyleyeceksin fındık kurdu?"

"Çok mu belli oldu?" sorduğu soru karşısında gülümsedim. "E yani Elçin. Bunda ablan olmamın da etkisi var."

"Ben birini seviyorum."

Gözlerimi yoldan çekip ciddi bir surat ifadesiyle ona baktım. "Efendim?"

"Ben. Birini. Seviyorum." Hafifçe kafasına geçirdim. "Onu anladım Elçin. Kim bu?"

"Hani Seçil ve Doğan Öz var ya onların oğulları."

"Serkan. Tolga'nın yakın arkadaşı!"

Kafasıyla onayladı. "Evet," iyi çocuktu hoş çocuktu ama birazcık salaktı. Ağzımı açıp kapadım sürekli. "Daha bilmiyor."

Kırmızı ışıkta durunca Elçin'e dönüp kollarımı açtım. "Platonikler kervanına hoş geldin bir tanem."

Uzattığım kolumun birisine vurdu. "Abla ya! Dalga geçme."

Yeşilin yanmasıyla arabayı sürdüm. "Ben gerçekleri söyledim," kollarını göğsünde bağlayıp kafasını cama çevirdi. İlerideki pastaneden simit, poğaça aldıktan sonra ev gelmiştik.

Saatin işi gücü yokmuş gibi hemen dokuza gelmişti. Tolga yarım saate geleceklerini söylemişti. Onlar gelene kadar masayı çoktan hazırlardık. Ekin bizim hemen arkamızdan gelmişti. Üç elden bütün kahvaltıyı hazırlamıştık. Elçin annemi çokta uyandırmıştı. Biz masayı hazırlarken annem bahçe salıncağına oturmuş kahvesini içiyordu. Keyfe bak arkadaş.

Zil çalınca anneme seslendim. "Gülay hazretleri, misafirlerinizi karşılamak ister misiniz?"

Ayıplayan bakışlarla beni süzdü. "Şunun dediğine bak," annem kapıyı açmaya giderken ben ekmek sepetini masaya götürüyordum. Selma teyzeler de gelince herkes masadaki yerini aldı. Selma teyze ve Ali amca, Ekin'i biliyorlardı. "Ekin nasılsın kızım?"

"İyiyim Selma teyze sen nasılsın?" Ekin, Selma teyzeyi severdi. Ekinle ilgili arada bir laf çarpıtıyordu. 'Bir oğlum daha olsaydı Ekin'i alırdım' diye. Selma teyze de az değildi hani.

"Kızlar sizi iyi gördüm," Ali amca Elçinle bana bakarak demişti. "Neden iyi olmayalım Ali amca."

Elçin'in dediğiyle Ali amca mahcup tavırla önüne dönmüştü. Karşımda oturan Elçin'e gözlerimi belerterek baktım. Kesinlikle eski haline dönmüştü.

Tolga, ben ve Ekin yan yana Ali amca, Selma teyze ve Elçin de karşımızda oturuyorlardı. Annem ile Nurten babaanne ise masanın başında oturuyorlardı.

Selma teyze anneme dönüp "Gülay, Tolga'ya bir kız buldum. Daha doğrusu gördüm. Bir güzel bir güzel, görmen lazım."

Elimdeki çatalı tabağımın kenarına bırakırken bakışlarım baş köşede oturan annemle kesişti.

Selma teyze! Bulduğun kızın nişanlısı çıkar inşallah Selma teyze!

Annem bakışlarını benden kaçırıp Selma teyzeye döndü. "Kimmiş o?"

Selma teyzenin gözleri benim ve Tolga'nın arasında gidip gelirken annemi cevapladı. "Hani şu cemiyette İlknur Hanım var ya. Şık giyinimli, her derneğe üye olan hıh işte onun kızı. O da Tolga gibi yurt dışında yüksek lisans yapmış. Kızı bir görsen çok güzel."

Ben tadımın kaçmasıyla arkama yaslandım aynı zamanda bir şey çakmasınlar diye gülümsüyordum. Ali amca araya girdi. "Selma, rahat bırak oğlanı. Kiminle evlenmek isterse evlenir. Sevmediği biriyle bir yılı bile zor geçirir."

"Bu Selma teyze ne olsun istiyor?" Ekin'in sesini kulağımın dibinde duydum. Ona dönerek fısıldadım. "Ben de anlasam bir."

"Ben sana tam istediğin gibi bir gelin getireceğim, merak etme annecim."

En sonunda Nurten babaanne de araya girdi. "Kızım sen karışma torunuma. İstediği kişiyle evlenir. Bu devirde görücü usulü mü kaldı allasen."

Konuş Nurten babaanne! Arkandayım!

Konu böylelikle kapanmıştı. Şükür demiştim kendi kendime.

Annemler kahvaltıdan sonra içeri geçmişti ama biz hala masada oturuyorduk. Masa toplanmış, bulaşıklar yerleştirilmiş şimdi de benim yaptığım kahveyle keyif yapıyorduk. Annem sağ olsun bütün mutfak işlerini biliyordum, yemek dışında. Zenginiz falan dememiş her şeyi öğretmişti.

Elçin bana göz kırptı. "Tolga abi sen kahve içmezdin."

Kahvesinden bir yudum aldı. "Canım istiyor güzelim. Galiba İngiltere'de özledim."

"Yalana bak yalana," Ekin'in dirseğine geçirdim bir tane. "Belki haklı, nereden biliyorsun?" omuz silkip kahvesini içmeye geri döndü. Selma teyze, Ekin ve Elçin'in üstüne çöpçatan tanımazdım.

Kahveyi bitirdikten sonra Ekin kalktı. "Ben gideyim artık yarın teyzemler gelecekmiş," teyzesi şehir dışında yaşıyordu. "Hazırlık mı ne yapılacakmış."

Kafamı salladım "Tamam canım," Ekin içeriye geçip herkese veda ettikten sonra onunla birlikte kapıya kadar gittim. Çıkmadan önce işaret parmağını bana doğru salladı. "Elçin bana bir şeyler söyledi. Yarın bize geliyorsun, ifadeni alacağım."

"Saçmalama, teyzenler gelecek onlarla hasret giderin."

Güldü. "Geliyorsun dedim. Teyzem seni çok sever biliyorsun, en çok da Ozan," kuzeniydi ve sülüğün de tekiydi. Yapıştı mı bırakmak bilmezdi.

"Hayır ya!" isyan eden tavrıma karşılık kıkırdadı. "Hadi görüşürüz," beyaz taşlı yola çıkınca arkasından kapıyı kapattım.

Güzel kızdım. Kızıl saçlarıma yakışan kahverengi gözlerim, düz güzel bir burnum ve buna ek olarak fazla dolgun olmayan dudaklarım. Boyum normal kadınlara göre biraz uzundu ve boyuma göre de zayıftım. İnce belli çay bardağı gibiydim.

Bahçeye geçtiğimde Tolga telefonla konuşuyordu. Elçin'e göz kırptığımda omuz silkti. "Bilmiyorum," sesi kısık çıkmıştı.

"Tamam kardeşim, kızlar da tamam derlerse geliriz," anlamaz gözlerle Tolga'ya baktığımda telefonu kapatıp bize döndü. "Çocuklar, geçen günkü tayfa tekrar toplanacakmış da sizi de çağırdılar."

Elçin'e baktım. "Olur," dedi. "Tamam gidelim," diyerek sözünü tamamladım.

"Salonda bizimkilerin yanında bekliyorum sizi," Tolga'yı onaylayıp arka arkaya merdivenleri çıktık. Odama girdiğimde hemen dolabın önüne geçtim. Koyu yeşil örgü kazak, altına toprak tonlarında dar pantolon giydim. Makyaj yapmaya üşenmiştim açıkçası. Siyah montumu da askılıktan alıp odamdan çıktım. Elçin'e baktığımda hala hazırlanıyordu.

"Hadisene!"

"Ya abla bir dur. Orada Serkan da olacak güzel giyinmeliyim," aralarında 7 yaş vardı. Halka küpesini de taktıktan sonra elinde montla çıktı odasından. Arkalı önlü merdivenleri inip salona girdik. "Geç olmadan getireceğim merak etme."

Annem gülerek kafasını gayriihtiyari salladı. Evden çıkıp vanilya kokusunun hakim olduğu arabaya bindim.

🌸

Sizleri seviyorum. Diğer kitaplarıma da bakmayı unutmayı. Hoşça kalın, sağlıkla kalııııın! 

Kişisel: merve.ekiinci  

Continue Reading

You'll Also Like

377K 20.7K 46
Şanlıurfa ☞ Muğla 0546****; Fotoğraf* 0546****; Belli ki bu yoldan yürümüşsün... 0546****; Yoksa etraf böyle çiçeklenmezdi. İlsu; Var öyle marifet...
58K 3.7K 97
"Kalp ayrım yapmaz..."
96.1K 5.1K 27
Kız kardeşini korumak için okulu bırakıp çalışmaya başlayan, asi, tehlikeli ve oldukça güzel olan Geun'un hayatı arkadaşının yanına işe girmesiyle de...
8.9K 1K 24
Kim olursa olsun kapıdan ilk giren kızı istediğim zaman tavlayabilirim! Gururu incinmişti ve kapıdan girmek üzere yaklaşan kızın da gururunu incitmek...