SERENDIPITY-Harlena

By heavens_near

4.9K 219 188

Acılarla dolu iki geçmiş birbirini iyileştirebilir mi? More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40 (FİNAL)

22

86 4 4
By heavens_near

Bölüm Şarkısı-Selena Gomez(Vicio)

Harry'den

     Geri dönüşümüz dünkü yürüyüşümüzden çok daha uzun zaman aldı. Aslında tam tersi olur sanmıştık.

"Seni evine mi bırakayım?"

"Evet. Juan'ı görmem lazım."

     Ben Selena'nın evine sürerken aklımda gezinen bir tek şey vardı. Bu hafta içinde olacak babamın düğünü. Çok büyük bir şey olmayacağını ve kalabalık olmayacağını biliyorum ama yine de tanışmam gereken milyon tane insan olacak. İskelenin üzerinde kumsalda bir yerde olacak. Önceden ayarladıkları yer daha büyüktü ama kazadan sonra acele etmek adına daha sade bir şeye kaymıştı fikirleri. Yarın akşam onlar için büyük gündü ve onlar balayına gidince belki ben de bir süre babamın sesine maruz kalmak zorunda kalmazdım. Zaten Patricia'ya da fazlasıyla katlanabildiğim söylenemez.

"Ne düşünüyorsun?" Selena bana dönüp sorunca bir anda zihnimden geçenleri kenara bıraktım.

"Babamla Patricia'nın evlenmesine dört gün var."

"Babanla aranı düzeltecekesin ama değil mi?"

     Dün bunu söylediğimi biliyorum ama her saniye düşüncelerim o kadar çok değişiyor ki karar varmek gittikçe zorlaşıyor. Babam için bazen kızgınlık besliyorum bazen özlem.

"Düzelteceğim demedim, deneyeceğim dedim." gözlerini devirdiğini görmesem de bunu yaptığna eminim.

"Fikirlerin nasıl bu kadar çabuk değişebiliyor anlamıyorum."

"Bu normal olan sanıyordum. Sonuçta dört gün sonra babamın düğününe gideceğim gibi annemi aldattığı kadının da düğününe gitmiş olacağım."

"Eline mikrofonu alıp da bunu bağırmazsan bir problem olmaz." bunu yaptığım anı hayal etmemle güldüm. Her şey mahvolurdu.

"Böyle bir şey yapmam."

"Düğün yerine erken mi gideceksin?"

"Düğüne damadın oğlu olarak değil de sadece bir  davetli gibi gideceğim. O yüzden fazla erken gitmeme gerek yok. Hem onlar da beni ayak altında istemez."

*****

Selena'dan

     Benim evimin önüne gelmemizle konuşmamızı bitirdik. Arabada yaptığımız konuşmaya göre pazartesi akşamı babasıyla tanışacaktım. Bu hala düşündükçe biraz beni geriyor. Ama yine de kaçınılmazdan kaçmanın manası olmadığı için kendimi bu fikre alıştırmaya çalışıyorum.

     Harry'e veda edip arabadan indim. Kendi evime girmemle içerisinin beklediğimden sessiz olduğunu fark ettim. Evin içinde Juan'ın adının birkaç kez bağırsam da ses gelmedi. Halbuki evde olacağını sanıyordum. çantamı yere bırakıp. Evi gezmeye başladım. Cidden yoktu. Cebimden telefonumu çıkarıp Juan'ı aramaya başladım. Merdivenlerden aşağıya inerken kapının kapan ma sesini duydum. Juan'ı görmemle kulağımdaki telefonumu indirdim.

"Nerdeydin?" şaşkınca bana baktı. Yakalanmış gibi bir ifadesi vardı ve bunu anlayamadım.

"Markete gittim."

"Ne için?"

"Ketçap almak için." poşet olmayan ellerine baktım.

"Ketçap nerde o zaman?" yere bakıp vereceği cevabı düşünmeye başlamasıyla bir şeyler çevirdiğinden daha da emin oldum.

"Kalmamış."

"Koca markette ketçap yok muymuş?"

"Yokmuş." söyledi şeylerin saçmalığını kendi de kavramış gibiydi. Ben Juan'a inanmayan gözlerle bakarken omuzlarını indirdi.

"Tamam ya, birinin yanındaydım."

"Neden saklama gereği duydun ki?" omuzlarını silkti.

"Kimseye söylemedik çünkü." kapının önünden çekilip salona doğru yürümeye başladı. Bende onu takip ettim.

"Daha kaç haftadır burdasın sanki de hemen birini buldun?"

"Tam olarak birlikte sayılmayız." sadece başımı salladım. Daha fazla kurcalamak istemiyorum ki Juan da anlatmak istemiyor gibi.

"Herneyse, ben duşa giricem. Seslenirsen duymam." bana başını sallarken kumandayı eline alıp televizyonu açtı.

*****

     Önümde açık bilgesayarımı kapattım. Bugün Harry'nin babasının düğünü olduğu için işten birazcık erken çıkıyordum. Öğleden sonraya kalmayacağım. Sandalyemin arkasına asılı ceketimi giydim ve çantamı aldım. Masanın üzerindeki telefonumu elime aldım ve odamdan çıktım. Kapının önünde Lily'le karşılaşmamla durdum.

"Bende tam sana geliyordum."

"Ne oldu ki?" elindeki dosyaları gösterdi.

"Haftanın başında Kanada'dan döndük, zaten bunu biliyorsun. Biliyorum bu davada çalışmıyorsun ama şunlara bakmak ilgini çekebilir diye düşündüm." gülümsedim. Tabii ki ilgimi çekerdi.

"Ben şimdi çıkıyorum. Ama yarın bakabilirim. Ya da bana mail at. Belki akşam inceleyebilirim."

"Tamam, görüşürüz."

     Koridorda yürümeye devam ettim. Jane'e çıktığımı söyledikten sonra ofisten ayrıldım. Harry kapının önünde arabasına yaslanmış bekliyordu. Gülümseyerek yanına yürümeye başladım. Geldiğimi görünce başını telefonundan kaldırdı. Karşısına geçip Harry'e sarıldım. Güldüğünü duydum. O da kollarını bana sardığında gülümsemem büyüdü.

"Çok bekledin mi?" kollarımı Harry'nin boynundan çekip kollarına düşürdüm. Ama o ellerini belimden çekmedi.

"Daha yeni gelmiştim. Önce yemek yemeye gidelim. Sonra senin evine gideriz."

"Tamam. Gidelim hadi." kollarının arasından çıktım. Harry önce benim tarafıma gelip kapımı açtı.

"Bunu yapmayı bırakman lazım. Benim ellerim var." omuzlarını silkti.

"Kapını açmamın sana ne zararı var? Bunu yapmayı bırakmayacağım." istemsizce güldüm. Harry kapımı kapatıp yanımdaki sürücü koltuğuna geçti. Kemerimi takıp  telefonumdan Juan'a mesaj attım. O, şu an fotoğraf atolyesinde olmalıydı. Yapmaya başladığı işi gerçekten seviyordu.

     Harry bir elimi alıp direksyonun üzerine koydu ve arabayı yemek yiyeceğimiz restorana doğru sürmeye başladı.

     Bugün şu ana kadar hızlı geçmişti. Bütün gün yapacağım işleri öğleden önceye sığdırmak sabah saatlerinin yoğun geçmesine sebep olmuştu. Zamanın da nasıl geçtiğini bu yüzden anlayamamıştım.

     Yemek yiyeceğimiz restoranın önüne gelince Harry yakın bir yere park etti ve birlikte indik. Restoran caddenin karşısında kaldığı için karşıya geçtik. İçeri girince oturabileceğimiz boş bir masa bulduk ve karşılıklı oturduk.

"Gergin görünüyorsun." normalde sürekli konuşurdu ama buraya gelirken arabada geçirdiğimiz süreden beridir sessiz.

"Birazcık öyleyim. Babamın evlenecek olmasını düşünüp duruyorum." konuşmamız arasında menüler gelince ikimiz de siparişlerimizi verdik. Garson başımızdan gidince Harry'e geri döndüm.

"Baban mutlu görünüyordu." pazartesi günü babasıyla bir yemekte tanışmıştım ve tanışmamızdan en azından mutlu olduğunu anlayabilmiştim. Biz tanışırken sadece üçümüz vardık. Bu yüzden Patricia hakkında fazla bir fikrim yok ama eğer Harry bana babasının yaptığı onca şeyden bahsetmeseydi babasının böyle şeyler yapabilecek bir adam olduğunu hiç düşünmezdim.

"Aslında, babama evlendiği kadının annemi aldattığı kadın olduğunu bildiğimi söylemeyi düşünüyordum." bunu yapmak istemesinin tek sebebinin babasıyla arasındaki büyük anlaşmazlık olduğunu biliyorum. Ama bugün düğün günü ve babasına bunu söylemesi sadece onu mutsuz eder.

"Harry, bugün babanın düğün günü. Bunu söylemekle eline hiçbir şey geçmez."

"Etrafta kimsenin olan bitenden haberi yokmuş gibi rahatça çevredeki herkese Patricia'yı karısı diye tanıtabilecek olmasından hoşlanmıyorum."

     Daha birkaç gün önce bunu bildiğini kimseye söylemeyeceğini konuşmuştuk ama şimdi düğün günü diye iş daha da ciddiye bindi ve sinirine hakim olmak istemiyor gibi duruyor. Babasının ne hissedeceğini tam olarak kestiremiyorum. Üzülmekten çok, Harry bunu bu kadar süre bilip de sakladı diye kızabilir gibi duruyor. Hoş, kendisinin sakladığı sürenin yanında Harry'ninki hiçbir şey ama yine de babasının en mutlu olması gereken günlerden birinde onu kızdırmaya gerek yok. Üçümüz pazartesi akşamı yemek yerken Des'in Harry için ne kadar çabaladığını anlayabildim. En azından iyi bir baba olmayı deniyor.

"Bugün bunu söylemek zorunda mısın? Baban evlenecek."

"Elimde değil. Sinirleniyorum." bunu söylerken bile sinirinin olduğunu fark edebildim.

"Anlayabiliyorum ama kendine hakim olmak zorundasın. Bugün düğünde herhangi birini mutsuz edecek hiçbir şey yapma sakın."

"Tamam. Söz, bugün bir şey yapmam. Ama sonrası için aynı sözü vermiyorum."

     Zaten illaki bir gün babası Harry'nin aslında olup biten her şeyi bildiğini öğrenecek ama en azından o gün bugün olmayacak.

     Yemeklerimiz gelince yemeye başladık ve olabildiğince Harry'nin düşüncelerini düğünden uzak tutmaya çalıştım. En azından kafasının düşüncelerden arındırılmış bir şekilde mutlu olması daha iyi olabilir.

     Yemekler bitince benim evime gittik. Juan çalıştığı için evde yoktu. Birlikte yukarı çıktık ve düğün için olan kıyafetleri giydik. (Selena için 2014 AMA's performansında giydiği elbiseyi, Harry için de Johanna'nın düğününde giydiği takım elbiseyi düşünebilirsiniz.) Çok olmasa da biraz makyaj yapmıştım. Yine de sadelikten fazla uzaklaşmak istemiyorum. En son parfümümü de sıkıp odadan çıktım. Harry mutfaktaydı. Telefonunda birine mesaj atıyordu. Topuklularım parkede ses çıkarsa da telefonunda yazdığı şeye dikkat ettiği için pek duymuşa benzemiyordu. Yanına gelip omzuna başımı koyup kollarımı beline sardığımda sonunda dikkatini telefonundan alabilmiştim.

"Çok yakışıklı olmuşsun." güldü.

     Telefonunu tutan bir elini çekti ve bana sarılmak için kolunu başımın arkasından geçirdi. Başımı öperken  saçlarımı kokladığını anladım.

"Çok güzel kokuyorsun ve çok güzel görünüyorsun. Bir elbisenin birine bu kadar yakışabileceğini bilmiyordum. Hatta sana elbisenle uyabilecek bir şey vermek istiyorum." başımı omzundan kaldırdım ve gözlerine bakmaya başladım.

"Neymiş o?" telefonunu kapatıp mutfak tezgahına bıraktı ve bana döndü.

"Gözlerini kapat." gittikçe meraklansam da önce tam karşısına geçip gözlerimi kapattım. Bir elimi elleri arasına aldı ve yüzük parmağıma bir yüzük taktı. Elim hala ellerim arasındayken sordum.

"Açıyım mı?"

"Açabilirsin." gözlerimi açıp elleri arasındaki yüzük parmağıma baktım. Gülümsedim. İnce bir yüzük üzerinde zümrüt yeşili bir taş vardı. Gözlerimizi yeniden buluşturdum ve hala gülümserken konuşmaya başladım.

"Gözlerinin rengi." yavaşça başını salladı.

"Teşekkür ederim."

"Beğendin mi?"

"Gözlerinin rengini parmağımda taşıyacak olmayı beğendim." güldü. Dudaklarımı kısaca öpüp kollarını bana sardı. Belimdeki ellerinin sıkılığını hissetmek beni mutlu ediyor. Ayağımdaki topuklulara rağmen boyu benden uzun kalıyordu. Bu yüzden başım göğsünde kalmıştı.

     Bugünün Harry için aslında biraz zor olduğunu farkındayım. Düğüne gitme vaktimiz yaklaştıkça gerginliğinin arttığını fark edebiliyorum. Bana olan ilgisini kaybetmiyordu ama fazlasıyla dikkatini başka şeylere çekiyordu. Biz sarıldıkça kollarında hissettiğim sıkılık azalıp yerini gevşemeye bıraktı. Sanki rahatlamış gibiydi.

"Sana sarılmak bana iyi geliyor." kulağıma fısıldadı.

     Bunu anlayabiliyorum çünkü Harry'e sarılmanın da bana ne kadar iyi geldiğini biliyorum. Bedenimin her zerresinin gerginlikten kasılmasının azalmasını sağlıyordu çoğu zaman. Üstelik sarılmanın bile iyi gelebileceği onunla öğrenmiştim.

     Sarılmamızı bitirdim ve tekrar parmağımdaki yüzüğe bakmaya baişladım. Aklıma gelen şeyle Harry'e döndüm.

"Fotoğraf makinesi yanında mı? Fotoğraf çekinelim."

     İkimiz için aldığı fotoğraf makinesinden bahsediyordum. Şimdiye kadar çok kullanmamıştık ama şu an kullanmak için güzel bir zamandı.

"Arabada kaldı. Bahçede çekelim mi fotoğrafı?"

     İkimiz de bahçeye çıktık. Harry arabadan fotoğraf makinesini aldıktan sonra yanıma geldi. Başta güzel fotoğraflar çeksek de sonlara doğru saçmalamaya başlayıp komik fotoğraflar çekinmiştik.

"Gitsek mi artık? Saat yedi olmak üzere." saatine baktıktan sonra isteksiz olsa da kabul etti.

"Gidelim." eve girip çantamı aldım. Düğüne çantayla gitmiyorum aslında. Akşam Harry'de kalmayı planladığımız için almıştım.

     Harry için gergin geçen bir araba yolculuğundan sonr düğün yerine geldik. Arabayı normalde kullandığından daha yavaş kullanmıştı ve bu yüzden olması gerekenden biraz geç kalmıştık. Bunu bilerek yaptığını biliyorum ama kendisini daha fazla kasmasını istemediğim için bir şey demedim.

     Sahilde düğün yapmak için hava çok rüzgarlıydı. Ama bunun çözümünü etrafı büyük bir çadır sayılabilecek perdelerle kapatarak çözmüşler. Zaten eskiden düşündükleri gibi şahşalı bir şey istemediklerini biliyordum. İleride görebildiğim denizdeki dalgalar şiddetliydi. Tuzlu su kumları ıslatıyordu. Güzel bir manzara ve hoşuma giden bir ses çıkıyordu ortaya.

"Sonunda gelebildiniz. Bir an asla gelmeyeceksiniz sanmıştım." Gemma yanımıza gelip teleşla konuşmaya başlamıştı. Harry sadece gözlerini devirdi.

"Geldik işte. O kadar şerefsiz değilim." bu sefer gözlerini deviren kişi Gemma'ydı. Birbirlerine daha fazla gerginlik saçmamaları için araya girdim.

"Hadi içeri geçelim. Zaten yeterince geç kaldık." Harry'nin elini tuttum ve Gemma'yı takip ederek içeri doğru yürüdük. Tuttuğu elimi sıkmasından sakin kalmasının onun için zorlaştığını anladım. Yine de şu ana kadar Perdenin ardına geçince kalabalığı gördüm.

     Niall, Liam ve Louis'in olduğu masayı görmemizle o tarafa doğru gittik. Harry, Louis'in yanına oturdu ve ben de onun yanına. Diğer tarafım boş kalıyordu. Sandalyemi Harry'e birazcık yaklaştırdım.

"Nerdeyse düğünden sonra geleceğinizi sanmıştım." Harry Louis'e bakmadı bile. Louis bana dönüp ağzını oynatarak sordu bu sefer.

"Nesi var onun?"

"Gergin." anlayışla başını salladı. Liam, Louis'le olan konuşmamızı duyunca Harry'e seslendi.

"Harry, hadi gel içecek bir şeyler alalım."

"Garsonlar getirir." sakince yanıtlamasına şaşırdım. Bugün sağı solu pek belli değil.

"Biz içeriden güzel bir şişe seçebiliriz." Liam oturduğu yerden kalkıp Harry'i de zorla kaldırdı ve ikisi birlikte ileriye doğru yürümeye başladılar. Tahminimce mutfağın olduğu yere. Düğünün yapıldığı çadır alanının arka kısmında restoran vardı.

"Bugünün Harry'i bu kadar gerebileceğini düşünmemiştim." Niall ileriye doğru giden Harry ve Liam'a bakarak konuştu. Masa yuvarlak olduğu için benim karşımda kalıyordu.

"Düğün saati yaklaştıkça daha çok gerilmeye başladı." bende Liam ve Harry'nin gidişini izlerken Louis ve Niall'a söyledim.

"Geceyi iyi atlatsa bari." Louis'de bunun olmasını umuyormuş gibi konuştu.

"Zaten birkaç saate içmekten sarhoş olur." şaşkınca Niall'a döndüm.

"Ne?" şaşırmam güldü.

"Yani muhtemelen. Gerginliğini unutmak için içmeyi tercih edeceğini düşünüyorum."

"Ya söylememesi gereken bir şey söylerse. Yani sarhoşken." bu gece için Harry'nin yapmasından korktuğum şey buydu.

"Umalım da söylemesin." Louis kendi kendine mırıldandı. Çocuklar Patricia'nın aslında kim olduğunu bilmiyorlar ama Harry'nin onu istemediğini biliyorlar. Muhtemelen Patricia ve Des de bunu biliyor ama düğün günlerinde kimseden bunu duymak isteyeceklerini sanmıyorum.

     Birkaç dakika sonra Harry ve Liam ellerinde birkaç içki şişesiyle geri döndüler. Harry bardağına doldurup içmeye başladığında onun için gecenin düşündüğümden biraz daha kötü geçeceğini anladım. Yarım saatin ardından herkesin büyük alkışlarıyla ve mutluluk çığlıklarıyla perdenin ardından kırmızı bir halıda yürüyerek gelen düğün çiftini gördük. Harry ikisinin de geldiğini görmesiyle başını masaya geri çevirdi ve elindeki bitmemiş içkisini başına dikerek bitirdi. Des'i ve Patricia'yı alkışlamayı bırakıp Harry'nin tekrar almak için uzandığı içki şişesini önünden çektim ve yanında oturan Louis'e uzattım. Louis de yapmasını istediğim şeyi anlamış olacak ki içkiyi benden alıp Harry'e uzak olacak masanın üzerinde bir yere koydu. Harry bana döndü.

"Birazcık yavaş gitmen lazım. Daha uzun bir süre buradayız." oflayarak sandalyesinde geri yaslandı.

     Birden diğer yanımdaki boş sandalye çekilince sol tarafıma döndüm. Tanımadığım genç bir erkek oturmuştu. Klasik bir takım elbisesi vardı.

"Merhaba." yüzünde hoşlanmadığım bir gülümseme vardı. Ben daha konuşmak için yeni ağzımı açmışken Harry araya girdi.

"Ne yapıyorsun burda Joe? Kalk git masamızdan." bu kadar kaba bir ses tonuyla konuşmasıyla birden Harry'e döndüm. Neden ona döndüğümü anlayınca önce beni yanıtladı.

"O, kibar olunmayı hak edecek biri değil."

"Haksızlık yapıyorsun." adının Joe olduğunu öğrendiğim çocuk alay eder bir tonda konuştuğunda neler olduğunu anlamaya çalışmakla meşguldum.

"Senin nasıl bir şerefsiz olduğunu biliyorum herhalde. Zaten sinirlerim tepemde, sevgilimle konuşmaya çalışıp da beni daha fazla sinirlendirme. Çünkü inan bana birilerine vurmak için yer arıyorum ve eğer şu ana kadar yüzüne yumruğumu geçirmediysem, tek sebebi bunu Selena'nın önünde yapmak istememem."

"Naptım sanki ya? Şuraya oturup bir merhaba dedim altüstü."

"Biliyorum ben senin "Merhaba"larının altından neler çıktığını. Ben ağzımı bozmadan git şimdi burdan."

Adının Joe olduğunu öğrendiğim çocuk daha fazla bir şey söylemeden masadan kalkınca Harry'e döndüm.

"Kimdi o?"

"Babamın kız kardeşinin oğlu. Pek iyi anlaştığımız söylenemez. Kuzen olsak da iyi anlaşmak zorunda değiliz sonuçta."

"Ha yani kıskandığından değil?" konuşmamızın arasına Louis girince Harry kafasını ona çevirdi. Zaten cevabını bildiği sorusunun cevabını ben de bildiğim için gülümsedim. Böyle doğru düzgün tanımadığım insanlardan beni kıskanmasında bir problem yok. Hoşuma bile gidiyor aslında. Yeter ki çevremdekilerden kıskanmasın.

"Sadece şerefsizleri sevgilimin çevresinden ittiriyorum. Bunu herkes kendi sevgilisine yapmalı sanıyordum." cümlesine kıkırdadım.

Çalan şarkının bir anda daha canlı bir hal almasıyla pistteki insanların sayısı artmaya başladı. Kadınların ayaklarındaki o uzun topuklularla nasıl zıplayabildiklerini anlayamıyorum. Üstelik bunu yaparken kahkahalarla gülüyorlardı. Cidden canları acımıyor mu yoksa göz ardı mı ediyorlar anlayamadım.

"Mesela şimdi şuraya bir kız gelip benimle flört etmeye çalışsa ne yaparsın?" konuyu sevmiş olacak ki sabahtan beri olan gerginliğini unutmuş gibiydi.

"Bir şey yapmama gerek kalmazdı. Ona cevap vermezdin." omuzlarımı silkerek bir rahatlıkla cevap vermeme inanmadı.

"Ne yani, kıza yanımızdan gitmesini söylemez miydin?" cevabımın istediği şey olduğunu düşünüyordu.

"Aptallarla polemiğe girmem. Yanında benim olduğumu bile bile bir kız yanına gelirse aptal cesareti vardır. Seni alıp giderdim." omuzlarını düşürdü.

"Ama ben böyle hiç eğlenmem ki? Birazcık kızla benim için kavga etseydin. Ben gülerek izleseydim." Louis de ben de Harry'nin söylediklerine güldük.

"Aptal biriyle kavga mı ediyim? O kadar düşemem." dirseğini masaya yaslayıp çenesini eline yasladı ve bana alıcı gözüyle bakmaya başladı. Yine çok tatlı duruyordu. Böyle durarak dudaklarını biraz büzmüş oldu.

"Of ya, insanlarla kavga etmeyecak kadar zekisin. Gittikçe daha çok ilgimi çekiyorsun." Harry'nin boşta kalan elini ellerim arasına alırken gülümsedim. Birkaç saniye sadece yemyeşil parlayan gözlerine baktım. Ancak Louis'in bakışmamızın ortasında konuşmasıyla gözlerimiz ayrıldı.

"Romantik bakışmanız bittiyse arkanıza baksanız iyi olur. Çünkü Harry, baban buraya geliyor."

Harry'nin gözlerindeki saniyelik değişim o kadar çok şey anlattı ki. Üstelik burada aslında neden olduğumuzu da hatırlamış gibiydi. Demin birkaç saniyeliğine de olsa kızgınlığı ve gerginliği gitmiş yerine normalde olduğu Harry gelmişti. Şimdi ise bulunduğumuz yere dönmüş ve bedenindeki tüm kasılma yerine gelmiş gibiydi. Arkasını dönüp babasına baktı.

Des mutlu görünüyordu. Düğün gününde kim mutlu olmaz ki? Normal olan bu tabii. Yanımıza gelip önce üçümüze de selam verdi. Niall restoranın mutfak kısmından yemek aşırmayı planladığı için, Liam da Maya'yla birlikte şu an pistte dans ettiği için bizimle oturmuyorlardı.

"Merhaba çocuklar! Umarım eğleniyorsunuzdur." Harry'nin yere bakıp kendi kendine mırıldandığını duydum.

"Hem de nasıl(!)" sesinden aslında isteksizliği belliydi. Babası duymamış olacak ki modunu hiç bozmadan konuşmaya devam etti.

"Muhtemelen birkaç şarkı sonra düğün başlar. Ama ondan önce Harry seninle baş başa bir şey konuşabilir miyim?" Harry önce bana baktı. Ağzımı oynatarak babasıyla gitmesini söyledim. İki elim arasındaki elini bıraktım ve sevgilimin babasıyla perdenin ardına yürüyüşünü izledim. Girdiğimiz yerden çıkıyorlardı.

"Daha çok morali bozulmaz umarım." gitmesini söylemiştim ama bu korktuğum bir şeydi.

"Babası da düğününden önce oğluna kötü bir şey söylemez diye düşünüyorum." Louis içimi rahatlatmaya çalışsa da pek işe yaramadı. İçimi kemiren merakım oturduğum yerde beni eritmeye yetecek kadar büyüktü. Birkaç dakika sonra Louis Niall'ı bulmaya gitti. Çünkü Niall gideli bir süre olmuştu ve bir yandan da oturmaktan sıkılmıştı muhtemelen. Kendi başıma kalınca telefonumu çıkardım ve öylece bakınmaya başladım.

"Hah! Selena burdasın." Gemma nefes nefese yanıma gelerek önceden Harry'nin oturduğu sandalyeye oturdu.

"Neden nefes nefesesin sen? Ne oldu?"

"Demin, birazdan üvey kız kardeşim olacak kızı biriyle öpüşürken gördüm." Ashley'den mi bahsediyordu? Birazcık soluklandıktan sonra anlatmaya devam etti.

"Gelinin hazırlandığı başka bir çadır var. Orda, bir çocukla bayağı bir ileriye gidiyorlardı. Ne yapacağımı bilemedim. Acilen birine söylemem gerekiyordu." gülmeye başladım. Bana bunu yetiştirmek için nefes nefese mi koşmuştu cidden?

"Gemma bazen doğal halinle aşırı komik oluyorsun!" ben gülerken sonunda anlatabildiği için rahatlamış gibiydi.

"Gel hadi sana da göstereyim!" oturduğu yerden kalktı.

"Kimsenin yiyişmesini izlemek istemiyorum."

"Hadi ya!" beni zorla yerimden kaldırdı ve birlikte yürümeye başladık. Çadıra giriş için bir çok yol vardı. Ana giriş önden olsa da Gemma ve ben arka çıkışlardan birini kullandık. Çadırdan çıkınca topuklularım sert kum üzerinde basmaya başladı. Birkaç adım ötemizdeki gelin için olan çadırın önüne geldik. Fısıldayarak Gemma'ya doğru konuşmaya başladım.

"Biz niye burda bekliyoruz ki? Bizene insanların işlerinden." o da bana fısıldayarak cevap verdi.

"Birazdan resmi olarak üvey kız kardeşim olacak kız içeride bir oğlanla. Kim olduğunu öğrenmeyelim mi yani?"

Bugün ikinci kez Ashley'nin onun üvey kız kardeşi olduğunu söylüyordu ve şu an yaptığımız şey ona zevk veriyor gibiydi.

"Cidden kaostan besleniyorsun, değil mi Gem?" sinsice güldü ve ben de ona gülümseyerek baktım. İyi anlaşığımıza seviniyorum.

İçeriden çıktıklarında kabak gibi görünmeyelim diye bir yerlere saklanmamız gerekiyordu. Restoran kısmın gelip dışarıdaki masalardan birine oturduk. Şu an dışarıdaki masalar kullanılmadığı için biraz dikkat çekiyorduk ama çıktıklarında sadece özel bir şey konuşmak için buraya gelmiş gibi yapabiliriz. Bu büyük bir sorun değil.

Biz burda beklerken Harry'nin babbasıyla olan konuşmasının bitip bitmediğini bilmiyordum ve bir yanım şu an masada onu beklemem gerektiğini söylüyordu. Ben kalıp gitmek arasında düşünürken gelinin çadırı açıldı ve önce Ashley olduğunu tahmin ettiğim kız çıktı. Birazcık saçlarını düzeltti ve normal çadıra yürümeye başladı.

"Ashley çıktı? Erkek kim acaba?" Gemma kendi kendine konuşurken ben de çadıra bakıyordum. İçeriden bu sefer üzerine deri montunu giyen bir erkek çıktığında gözlerim kocaman oldu. Gördüğüm kişi doğru mu diye gözlerim kapatıp açtım ve başımı iki yana salladım. Oturduğumuz masadan kalkıp oraya yürümeye başlarken Gemma'nın ne yaptığımı sorduğunu duydum ama ona cevap veremeyecek kadar meşguldüm.

"Juan!" adını bağırmamla bu tarafa baktı. Beni görmesiyle şaşkınlıktan olduğu yerde durduğunu gördüm.

"Senin burda ne işin var?" demin olanlardan sonra parçaları birleştirebilmiş olsam da yine de sordum.

"B-ben..." birkaç gün önceki ketçap bahanesinden daha mantıklı bir şey bulmaya çalışıyor gibiydi ama ben olanları çoktan anlamıştım ve artık saklayabildiği bir ilişkisi yoktu.

"Ashley'le birlikte misiniz?" sorumla omuzlarını düşürdü. Bahane bulmayı denemekten vazgeçti ve sorumu cevapladı.

"Tam olarak sayılmaz. Karışık."

"Siz birbirinizi nerden tanıyorsunuz?" Gemma yanımıza gelmiş bana soruyordu. Ona döndüm.

"Erkek kardeşim." ağzı O şeklini alırken yüz ifedesinden de ne kadar şaşırdığını anlayabilmiştim.

"Yani şimdi, benim erkek kardeşimin sevgilisinin erkek kardeşi benim birazdan resmi olacak üvey kız kardeşimle mi birlikte?" başımı salladım.

"Yani tam olarak "birlikte" kelimesini kullanmazsanız daha iyi olabilir. Lütfen kimseye söylemeyin." Juan yakalanmış olmaktan fazlasıyla rahatsız görünüyordu.

"Neden saklıyorsunuz?"

"Bunu lütfen sonra konuşabilir miyiz? Yarın sen eve gelince mesela?" bunu konuşmanın çok da yeri değildi. Bunu farkında olarak başımı salladım.

"Yarın ben eve gelince bunu konuşuruz. O zamana kadar da ne Gemma, ne de ben bunu kimseye söylemeyiz." gergince gülümseyerek başını salladı. Ardından yanımızdan hızla uzaklaştı.

"İnanamıyorum." Gemma'nın mırıldandığını duydum.

"Sen mi, ben mi?" demin şahit olduklarıma fazlasıyla şaşkındım.

"Hadi içeri geri dönelim." konuyu fazla uzatmadan çadırın içine döndük. Oturduğumuz masaya yürürken Niall ve Louis'in döndüğünü gördüm. Liam ve Maya hala pistteydi. Yanlarına gidip oturduk. Gemma normalde bizden ayrı bir masada oturuyor ama bu sefer bizim yanımıza oturdu. Hala şaşkınlığını üzerinden atmak ister gibi bir hali vardı.

"Nerdeydiniz?" Gemma ikimizin yerine de yalan söyledi.

"Tuvaletteydik. Bayağı kalabalıktı."

"Harry gelmedi mi hala?" giriş yerine bakarken ortaya sordum.

"Gelmediler. Ne konuşuyorlar ben de merak ediyorum." beni Niall cevapladı.

*****

(10 dakika öncesi)

Harry'den

Selena'nın elimi bırakmasıyla masadan kalktım ve babamı takip ederek çadırdan dışarı çıktım. İskelenin ucuna doğru yan yana yürürken sessizdik. Bana ne söylemek istediğini tahmin edemiyorum ama merak eden bir tarafım yok da diyemem.

İskelenin ucuna yaklaştığımızda durduk. Serin havada bize doğru gelen ince dalgaları izlemeye başladım. Şu anki serinlik hoşuma gitmişti ama duyacağım şeylerin hoşuma gidecek şeyler olduğunu sanmıyorum. Babamla ne konuşsak hoşuma gitmiyor zaten.

"Ne konuşacağız?" yüzümü ondan tarafa çevirmeden sordum. Birkaç saniyeliğine bana baktığını hissetmiş olsam da dönmedim.

"Seninle aramda olan düzeltmek istediğim şeyler var." sesindeki tını uzun süredir duymadığım türdendi. Sanki şu an benimle daha samimi konuşuyordu.

"Ne gibi?" gayet basitçe sordum. Nefesini verip beni bekletmeden cevapladı.

"Aramıza ördüğün bu duvar gibi. Seninle aramda gerçek bir baba-oğul ilişkisi olsun istiyorum." bu sefer konuşmadan önce yüzümü babama cevirdim.

"Aramıza bu duvarı ördüysem tuğlaları bana sen verdiğin içindi. Aylarca senin yüzünden anneme yalan söylemek zorunda kaldım. Üstelik yetmezmiş gibi yıllardır da ablama yalan söylüyorum. Bu senin suçun!" gözlerini kapatıp birkaç saniye söyleyeceği şeyleri tarttı. Ben ise dik dik ona bakmaya devam ettim. Tekrar gözlerime baktığında bu sefer söyleyeceklerine karar vermiş gibiydi.

"Bana olan kızgınlığını anladığım için yıllarca seninle bu konuşmayı yapmadım. Ama şimdi sırf tanımadığın biriyle evleniyorum diye bana daha da uzak kalmanı istemiyorum. Bu yüzden aramızın iyi olduğunu bilmeye ihtiyacım var." dalga geçer gibi güldüm.

"Tanımadığım biri mi?" yaptığım imayı anlamadı.

"Yani elbette tanıştınız ve berbat geçmedi ama ben bunu Patricia'yla konuştum. Merak etme o da Ashley de ne benim seninle, ne de ablanla arana girmeyecek."

"Sorun onların aramıza girip girmemesi mi sence? Aramızın bozuk olmasının sebebi bu değil!" sesim birazcık yükseldi ama o bana yine de sakin kalmaya çalıştı.

"Farkındayım. Aramızın bozuk olmasının sebebinin ben olduğumu da biliyorum. Sadece evleniyorum diye benden daha da uzaklaşmanı istemiyorum."

"Biliyor musun, daha birkaç gün önce Selena'yla seninle aramı düzeltmeye çalışacağımı konuştum. Ama seni ilk gördüğüm anda, yaptıklarını, gördüğüm kabusları ve o zamanki korkumu hatırladığımda bütün iyi düşüncelerim uçup gitti. Hatta düğününü bile mahvetmek istedim. Çünkü sen mutlu olmayı hak etmiyorsun."

"Lütfen. Harry! Söylediklerine dikkat et." bağırmıyordu ama sesi sertleşmişti. Ben ona sadece gözlerimi devirince konuşmaya devam etti.

"Annenle aramda olan şeyler bizim aramızdaydı ve yıllar önce olup bitti. Şimdi o da, ben de kendi hayatımıza bakıyoruz. Evet, evliliğimiz benim hatam yüzünden bitti ancak her şey oluruna vardı." yandan gülümsedim.

"İnsan bir hatayla evlenmez." gözlerinin içine bakarak söylediğimde birkaç saniye bana bakmayı sürdürdü. Ben gözlerimi çekmeyince birkaç kez gözlerini kırpıştırdı ve bu sefer bildiğimi anladı. Bir şeyler demesini beklemeden ben konuşmaya başladım.

"İçerideki sahnenin üzerine çıkıp bunu mikrofona bağırsam burayı nasıl bir kaos ortamına dönüştürebileceğimi bile düşündüm. Ama şunu bil ki insanlara onu karın diye tanıtacak olman midemi bulandırıyor." ikisinin evlenmesinden ne kadar iğrendiğimi sesli söylemek ilk defa yaptığım bir şeydi.

Babam şaşkınlıktan birkaç adım geri attı. Bunu biliyor olabileceğim ihtimalini hiç düşünmediği halinden çok belliydi. Öğrendiğimden beri bunu söylemeyi o kadar çok istemiştim ki, beni mükemmel hissettireceğini düşünmüştüm. Ama hiç de öyle olmamıştı. Babamın gözlerinde belirgin bir kırılma ifadesi vardı.

"N-ne zamandan beri?" sesi düşündüğümden güçsüz çıkmıştı.

"Kazadan beri. Sizi birbirinizi öperken ilk görüşümde evin bahçesindeydik ve annemi aldattığını öğrenmiştim; ikinci kere gördüğümde ise hastane yatağındaydın ve evleneceğin kişinin annemi aldattığın kadın olduğunu anlamıştım." yavaşça başını salladı.

Düşündüğüm kadar iyi hissetmiyorum. Hatta iyi bile hissetmiyorum, zihnim istediğim rahatlığa ulaşmamış, aksine beni rahatsız eden bir huzursuzluğa bürünmüştü. Babamın canının yandığını ilk defa görüyorum ve bunu görmenin benim de canımı yakacağını tahmin edememiştim. Hem ona değer verip hem de nefret etmek çok zor. Ne yapsam bundan ben de rahatsız oluyorum.

Karşısında daha fazla durmak istemediğim ve bir yandan da buna cesaretim olmadığı için geri dönüp yürümeye başladım. İskelenin ucuna gelince sert kumun üzerinde çadıra doğru yürüdüm. Sabah Selena'ya yapmayacağıma söz verdiğim şeyi demin yapmıştım ve onun dediği doğru olup babam üzülmüştü. Üstelik ben de üzülmüştüm.

Çadırın içine girip kenar kısmından ileriye doğru yürümeye başladım. Başımı yerden kaldıramıyorum bile çünkü şu an artık olmayı hak etmediğim bir yerdeyim. Masaya dönme cesaretini de bulamayınca en mantıklı yerin tuvalet olduğunu düşündüm. Çadırın arka kısmından çıkıp restorana girdim ve tuvaletlerin olduğu yeri işaret eden yere doğru yürüdüm.

*****

Selena'dan

Harry'i takip ederken restorana girdiğini gördüm. Neden yanımıza gelmemişti anlamamıştım ama şimdi tuvaletlere doğru yürüdüğüne doğru konuşmaları iyi geçmemiş. Benimle birlikte masada oturduğum herkes gelmişti. Hatta Liam kalabalıkça masadan kalktığımızı görüp dans pistinden ve Maya'dan ayrılıp bizi takip etmeye başlamıştı.

"Erkekler tuvaletine girdi. Siz bekleyin biz gir-" erkekler tuvaletinin önüne geldiğimizde Liam konuşmaya başladı ama onu dinlemeden içeri girdim.

Yanda pisuvarlardan birine işeyen Joe'yu gördüm. Bu kadar kalabalık ve aramızda iki kızla erkekler tuvaletine girdiğimizi görünce bir küfür savurdu ama ona odaklanmadım. En baştan başlayıp tuvaletleri sırasıyla ittirdim. Şu an aklımdan geçebilen tek şey Harry'nin neden kendini tuvalate kapattığıydı. Babasıyla hoşuna gitmeyecek bir konuşma geçirmiş olmalıydı ve zaten buraya geldiğimizden beri onun hakkında endişelendiğim için şimdi kendimi durduramıyordum.

İttirdiğim her tuvalet boş çıkıyor ve ben ittirdikten sonra duvara çarpıyordu. Sonuncuya geldiğimde durdum. Burada olmalıydı. Elimi kapıya koydum ve ittirdiğimde kilitli olduğu için açılmadı. Arkamda bekleyip hepsinin beni izlediğini gördüm. Tekrar kapıya döndüm ve konuşmaya başladım.

"Harry? İyi misin?" birkaç saniye sessizlik olduktan sonra Harry'nin sesini duydum.

"Kendimi tutamadım Selena. Bildiğimi söyledim." kırılgan sesini duymamla gözlerim kocaman oldu. Bunu söylediği için değil ama arkamdaki beş kişinin neyden bahsettiğini bilmediği ve şimdi bir şeyler döndüğünü anladıkları için. Tepkilerini görmek için tekrar arkamı döndüğümde hepsinin adına Gemma sordu.

"Neyi?" Harry'nin demin bilmeden ağzından kaçırdığı şeyler küfür etti. Gemma'nın sorusunu yanıtsız bırakmayı seçtim.

"Bizi biraz yalnız bıraksanız?" hepsine nerdeyse yalvarırcasına baktım. Harry'nin şu an iyi olmadığını anlayıp burda durmak isteyeceklerini biliyorum ama şu anda bunu da öğrenmemeleri gerekiyor. Hele ki Gemma'nın asla öğrenmemesi gerekiyor.

Birkaç saniye birbirlerine baktılar. Niall destek verircesine başını salladığında minnetle baktım. Onunla birlikte diğerleri de çıktı. Fazlasıyla merakta kalmışlardı ama bunun Harry için daha iyi olacağını anladıklarını da biliyordum.

Hepsi çıktıktan sonra içeride hala işeyen Joe kalmıştı. Sırtımı duvara yaslayıp önündeki aynadan onunla göz göze geldim. Burdan çıkması için baskı yapıyordum ve sanırım işe de yarıyor. Karşısındaki aynadan hala bana bakarken konuşmaya başladı.

"Bana şöyle bakmayı keser misin? Konsantrasyonumu bozuyorsun. İşeyemiyorum." gözlerimi devirdim.

"Çık artık şurdan." işemesini bitirip fermuarını çekti. Ardından bana inat olabildiğince yavaş bir şekilde ellerinin yıkadı. Kapıdan çıkmasıyla ardından kapıyı kilitledim. Tekrar Harry'nin kendini kilitlediği tuvalet kapısının önüne geldim ve konuşmaya başladım.

"Çıkabilirsin. Hepsi gitti."

Kilidi açtıktan sonra yavaşça kapıyı da açtı. Cidden üzgün görünüyordu. Babasına bildiğini söylemesi hiç de içini rahatlatmış gibi değildi. Tuvalatten çıkmasıyla yaptığım ilk şey kollarımı boynuna sarmak oldu. Elleri hızla belimi sıkı sıkı sararken gözlerimi de kapattım. Bir elim saçlarına gitti ve rahatlamasaını umarak parmaklarımı kıvırcık buklelerinde gezdirmeye başladım. Derin bir nefes alıp vermesiyle sıcak nefesi boynuma değdi.

"Sana verdiğim sözü tutamadım." bu şu an önemli olan şey değildi.

"Bunun bir önemi yok." içini rahatlatmayı umdum.

"Gözlerindeki ifadeyi görmen lazımdı. Çok üzüldü." konuşurken sesi çatladı.

"Kızmasını tercih ederdim." bu sefer sadece mırıldandı. O benden kollarını ayırana kadar bedenlerimizi ayırmadım. Ellerimi omzularına koyup indirdim. Sırtını duvara yaslayıp yavaşça yere çöktü ve bağdaş kurup oturdu. Ben de karşısına aynı şekilde oturdum.

Parmaklarıyla oynadığı ellerini iki elimle de tuttum ve bakışlarını bana kaldırdı. Daha önce görmediğim kadar üzgün duruyordu ve sevdiğim adamı böyle üzgün görmek benim de canımı yakıyordu.

"Başta sadece evlenecek olmasının aramızı daha çok açmasını istemediğinden bahsetti. Nasıl oldu bilmiyorum. Bir anda ona daha çok sinirlendim."

Yaptığı şeyin hata olduğunu anlaması saniyeler sürmüştü ve şimdi düşünebildiği tek şey babasında yarattığı kırgınlıktı. Babasının yaptığı da iyi bir şey değildi ama oğlunun hakkında bildiği gerçekleri ondan saklamasının onu üzmüş olması çok doğal. Her ne kadar buna kızma ihtimalinin daha çok olduğunu düşünmüş olsam da şimdi Harry'nin gözündeki yerinin daha çok düştüğünü düşünüyor olmalı. Sonuçta onun annesini aldattığı kadınla evlenmek üzere.

"Annemle olan evliliklerinin bitmesinin onun yaptığı hata yüzünden olduğunu söyledi. Kendimi tutamadım. Bir hatayla evlenilemeyeceğini söyledim. O zaman da bildiğimi anladı. Üzülmekten çok kızar sanıyordum. Yerinde sendeledi resmen. Söyleyecek başka bir şey bulamayıp ayrıldım yanından."

"Üzülmesi çok normal Harry. Bildiğini sakladığın için değil de senin gözünde evlendiği kişi yüzünden düştüğünü düşünüyor olabilir." dediklerimi aklında tartmaya başladı.

"Şimdi ne yapmam gerekiyor?" halinde küçük bir çocuğun tavrı olması burukça gülümsememi sağladı. Ama hızla kendimi toparladım.

"Babanla konuşman lazım. Bugün, konuşmak için doğru zaman mı bilmiyorum ama bu konuşmanız gereken bir şey." başını duvara dayayıp tavana bakmaya başladı.

"Haklısın. Ama ne diyebilirim ki ona?" sesindeki çaresizlik beni de üzüyordu. Tekrar bana baktı.

"Gerçekten ne düşünüyorsan onu söyle."

"Onu üzdüğüm için ben de üzülmüş olsam da hala evlenmelerini istemiyorum." birkaç saniye durduktan sonra konuşmaya devam etti.

"Yıllardır Gemma'ya annemin de babamında ısrarıyla yalan söylüyorum. Şimdi bu yalana bir tane daha eklendi. Sürekli bir şeyleri saklamak çok zor geliyor. Babamın o kadını bizim hayatımızın ortasına koyacak olma fikrini sevmiyorum."

"Bunları babana da söylemen lazım. Bu sefer söylemek istediklerinden kaçmayarak." başını salladı.

Birkaç saniye gözlerime baktı. Öyle bir bakıyordu ki sanki beni ilk görüşü. Gözleri biraz kızarıktı ve sulanmıştı ama bu sadece yeşil gözlerini daha çok parlatıyordu. Dünyadaki en mükemmel insanı seviyorum. Bundan daha güzel bir his olamaz. Hafifçe tebessüm etti. Bir anda modu nasıl yerine gelmişti anlayamadım.

"Bende ne buluyorsun?" kaşlarımı çattım. Cevaplaması çok kolay aptalca bir soruydu.

"Bu da nerden çıktı?" söylediği şey çok normalmiş gibi omuzlarını silkti. Hala tuttuğu ellerimi dudaklarına götürüp sırasıyla öptü. Bunu yapmasına gülümsedim. Ellerimizi tekrar kucağına indirdikten sonra bana geri döndü.

"Garip bir hayatım var. Bunca derdinin arasında bana nasıl katlanabiliyorsun anlayamıyorum."

Bunu neden düşündüğünü anlayamasam da sorusunun cevabını biliyordum. Harry, hayatıma kabul etmek istediğim tek kişiydi. Fazlasını veya azını istemiyordum. O her şeyi tamamlayan yapboz parçası gibiydi. Çevremi de beni de güzelleştiren tek şey kendisiydi.

"Çünkü seni seviyorum." gülümsedi. Ardından beni tekrar etti.

"Beni seviyorsun." bende gülümserken başımı salladım.

"Buna değdiğimi düşünüyor musun?" tekrar aptalca bir soru sordu.

"Sen sevilmeyi hak ediyorsun. Eğer ilişkimizde biri sevgiyi hak etmiyorsa o ben olurum Harry." bunu söylediğim için bana kızgınca bakmaya başladı.

"Saçmalama! Sen mükemmelsin. Beni daha iyi biri yapıyorsun ve elin neye değse mükemmeleşiyor." bunları düşünmesi çok güzel ama bu şu an tartışmamız gereken bir şey değil. Bu yüzden savuşturdum.

"Tamam. Hadi çıkalım şurdan. Herkes kapıda seni bekliyor." yerden kalkmak için hareketlendiğimde beni durdurdu.

"Hayır! Herekes kapıda beklemeye devam edebilir. Kendini böyle görmeni istemiyorum. Ben seni bu kadar severken sevgisizliği kendine layık görmezsin." konuyu savuşturmama daha çok kızmıştı. Konu nasıl bir anda buraya geldi ki? En son babasına söylediği şeyler yüzünden üzgündü.

"Harry, kendi annem babam bile beni istemedi. İkisi için yıllarca sadece bir hata olarak büyüdüm ben. Kim bir hatayı sevebilir ki?"

"Ben seviyorum! Seni deli gibi seviyorum. Bak, şu an babam hata dediği kişiyle evleniyor. Sen bir hata olamazsın. Olsaydın bile, ben de senin gibi bir hatayla evlenmek isterdim." bir anda donup kaldım. Kendi de söylediği şeyle donup kaldı. Birkaç saniyenin ardından konuşabildim.

"Ne?" sorabileceğim en mantıklı soru buydu. Demin söylediği şeyin ciddiyetinden emin olup olmadığını anlayamamıştım.

"Bir gün mutlaka." emin olduğunu görmemle birazcık daha şaşırdım. Harry yerinden kalkıp tuttuğu ellerimle bana da yardım etti. Ellerimizi ayırınca elbisemin arkasına baktım. Açık renkli olduğu için kirlenmiştir sanmıştım ama yerler belli ki beklediğimden temizmiş.

Evlilik düşüncesi bana fazlasıyla uzak olduğu için ilişkimizin başından beri bir kere bile düşünmemiştim. Harry'nin düşünüyor olması da beni birazcık korkutmadı desem yalan olur.

"Kendin hakkında bir daha böyle şeyler söyleme." üzerimde hala süren şaşkınlıktan dolayı konuşamadım ve bunun yerine sadece başımı salladım.

"Artık çıkabiliriz. Dışarıdakilere bir açıklama borçluyum." ağzından kaçırdığı için buna bir açıklama getirmek gerekiyordu.

"Ne söyleyeceksin onlara? Bir cevap bekleyeceklerdir. Özellikle Gemma."

"Babamla aramda olan bir şey olduğunu söylersem çok kurcalamazlar diye düşünüyorum." bu mantıklıydı.

     Harry kapının kilidini açtı ve birlikte dışarı çıktık. Hepsi yaslandıkları duvardan sırtlarını ayırdılar. Merakla Harry'e bakıyorlardı.

"Neyden bahsediyordun? Bildiğini söylediğin şey neydi?" en meraklıları Gemma olduğu için ilk o konuşmuştu.

"Bu babamla aramda olan bir şey. Konuşurken kızıp hoşlanmayacağı bir şey söyledim. Şimdi düğüne dönelim mi?"

"Dönmek istediğine emin misin? Belki de eve dönmek senin için de baban için de daha iyi olabilir." Liam düşünceli tarafını gösteriyordu. Arkadaşını bu kadar düşünmesine gülümsedim. Cidden değerli bir arkadaşlıkları vardı.

"Sadece babamla kısa bir şey görüşmem gerekiyor. Burada kalabilirim." ortamda sebepsiz bir gerginlik vardı. Herkesin bu gerginliği iliklerine kadar hissettiğine eminim.

"Hadi dönelilm artık." Harry ileriye doğru yürümeye başlayınca hepimiz onu takip ettik. 

     Düğünün olduğu büyük çadırın içine girince gözlerimle Des'i aradım. Etrafta görünmüyordu. Harry de etrafta babasını arıyor gibiydi. 

"Belki de hala iskelenin ordadır." daha fazla yanımızda durmayıp çadırın çıkışına doğru yürümeye başladı. 

*****

Harry'den

     Çadırdan çıkmamla karşımda babamı gördüm. Başını yere eğmiş bu tarafa doğru yürüyordu. Beni hala görmemişti ama ben ona doğru yürürken adımlarımı hızlandırmıştım. Ben iskelenin tahta zeminine çıkınca yürüdüğü yolda yalnız olmadığını anladı ve başını kaldırıp bana baktı. Beni görmesiyle ifadesini bozuntuya vermeden yürümeye devam etti.

"Konuşmamız gerekir diye düşünd-" ben lafımı bitiremeden o konuşmaya başladı.

"Harry, bence biz bugün yeterince konuştuk." sesinde hala bir kızgınlık yok. Garip. Kırgın veya kızgın olduğunu söyleyemem ama mutlu görünmeye çalıştığını söyleyebilirim.

"Birazdan evleneceğim ve daha fazla kafamı yormam gereken şeyleri düşünmek istemiyorum. Seninle konuştuğumuzda sürekli düşünmem gereken bir konu ortaya çıkıyor." birkaç saniyeliğine durdu. Konuşmaya devam edeceğini aldığı derin nefesten anladım.

"Patricia'nın aslında kim olduğunu öğrendiğin için üzgünüm. Onunla yıllar sonra karşılaştık ve her şey bir anda oluverdi. İkimiz de evlenmek konusunda çok düşündük. Senin ve ablanın onun zamanında yan komşumuz olduğunu öğrenmenizden çok korktum. Ama tanıştığınızda ikiniz de onu tanımadınız ve biz o geçmişi unutmaya karar verdik. Ashley'nin de Gemma'nın da hala hiçbir şeyden haberi yok. O yüzden lütfen sen de o geçmişi bizim gibi unutmayı tercih et." benden istediği şeyin saçmalığına kaşlarımı çattım.

"Unutmak mı?" şaşkın şaşkın tekrarladım. İkinci kez konuşmaya başlarken birazcık daha bağırdım.

"Bu unutabilecek bir şey mi? Senin yüzünden aylarca vicdan azabı çektiğimi de mi unutayım?" bağırmış olmam onu etkilemedi bile. Tekrar derin bir nefes aldıktan sonra benim sorularımı göz ardı ederek normal ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Harry, sen benim oğlumsun ve benden ne istersen yapmaya hazırım. Ama sadece bugünlük, bir kereliğine ben senden bir şey isteyeceğim. Lütfen bu gecenin devamında burda kalma." benden gitmemi mi istiyor?

"Ne?" önceki bağırışımdan çok uzaktı şimdiki sesim. Kafam karışıyordu. 

"Bugün benim düğünüm var ve burda gelmiş seninle düzgün bir konuşma yapmaya çalışıyorum. İkimiz de asla düzgün bir konuşma yapamayacağımızı biliyoruz. Gecem kötü bitsin istemiyorum. Seninki de kötü bitsin istemiyorum. Bu yüzden lütfen düğünün devamında burda olma."

"Beni düğününden mi kovuyorsun?" anladığım şeyden emin olmak için sordum.

     Babam ondan beklemeyeceğim kadar ağır bir şey yapıyordu şu an bana. Burda kalmaya asla meraklı olmadım ve gelmek için de can atmıyordum ama babamın düğününden beni kovması için sabahtan beri sahip olduğum gerginliği taşımadığımı biliyorum. Buraya sırf o ister diye gelmiştim ve şimdi resmen beni burda istemediğini söylüyor.

     Bedenimi saran öfkenin mi yoksa kırgınlığın mı daha büyük olduğuna kara vermedim. Ama konuşmaya başladığımda öfkem ağır bastı.

"Umarım mutlu bir evliliğiniz olmaz. Yuva yıkanın nasıl yuvası olsun ki zaten?" 

     Ona arkamı dönüp çadıra doğru yürümeye başladım. Masaya doğru ilerlerken Selena'yı Gemma'yla konuşurken gördüm. Şu an tek dileğim onu burdan alıp gitmekti ve yapacağım şey tam da buydu. Masaya gelmemle Selena'nın yanına gittim ve elini tutup oturduğu sandalyeden kalkmasını sağladım.

"Ne oluyor?" yaptığımı anlamazcasına sordu.

"Hadi gidiyoruz." elini bırakmadan çıkışa doğru yürümeye başladım. Arkadaşlarım da arkamda kalmıştı ama babam onlara ayrı davetiye gönderdiğine göre kovduğu kişiler arasında onlar yoktu.

"Ne? Neden?" Selena arkamdan sorsa da çadırdan çıkana kadar onu cevaplamadım. Bir an önce şuradan gitmek istiyorum. Sonunda çadırdan çıktığımızda hışımla ellerimizi ayırdı. Bu hareketiyle ona döndüm.

"Ne yapıyorsun? Beni ordan buraya öylece sürükleyemezsin!" sinirle bana bağırdı. Bunu yapacağını bilmeme lazımdı. Böyle şeylerden hoşlanmadığını biliyorum.

"Özür dilerim. Ama acilen gitmemiz lazım." hala siniri geçmese de düzgünce sordu.

"Neden? Babanla konuşmadın mı?"

"Konuştum ve burda kalmamı istemediğini söyledi. Kısacası, babam oğlunu düğününden kovdu. O yüzden daha fazla burda kalamayız." 

"Seni kovdu mu?" şaşırması çok doğal. Kim kendi oğlunu düğününden kovar ki?

"Lütfen artık eve gidebilir miyiz?"

"Sen alkollüsün, arabayı ben kullanırım." başımı sallarken cebimden arabamın anahtarlarını çıkardım ve Selena'ya uzattım.

     İlerideki arabama gittik. Selena sürücü koltuğuna otururken ben de yan koltuğa oturdum. Sonunda burda uzaklaştığımızda dah iyi hissediyordum. Arkadaşlarım ve ablam telefonumu sırasıyla çaldırıyorlardı. Bu sesten sıkılıp sonunda açmaya karar verdim.

"Harry! Aniden neden Selena'yı da alıp gittin? Ne oluyor?" açtığım telefon Niall'a denk gelmişti.

"Babam düğünde kalmamı istemedi. Daha fazla orda duramazdım." benden sonra aceleci sesini duydum.

"Evine mi gidiyorsunuz? Biz de yola çıkyoruz şimdi." 

"Evet evimde gidiyoruz ama gelmenize gerek yok. Siz kalabilirsiniz. Yarın konuşalım. Yalnız kalsam daha iyi."

"Olmaz öyle şe-" yüksek sesli itirazını dinlemeden telefonu kapattım.

     Cama döndüm ve geçtiğimiz sokak lambalarını saymaya başladım. Babama kötü davrandığımı kabul edebilirim ama ilişkimizi mahveden ben değilim. Haklı olduğu tek bir şey var o da: konuştuğumuzda sürekli düşünmem gereken bir konunun ortaya çıkması. Aynı şu an olduğu gibi. Bedenim daha önce hiç bu kadar sinir dolmuş muydu diye düşünüyorum ve cevabı "Kesinlikle hayır!". Bunya yıl geçmesine rağmen hala aramzda iyiye işaret bir kıvılcım yoksa belki de kurabileceğimiz bir baba-oğul ilişkimiz kalmamıştır. Artık istediğimden de emin değilim. Bunca zaman aramızı düzeltmek aklına gelmemiş ama düğün gününde birden bu fikir nasıl ortaya çıkmıştı anlayamıyorum. Bana bunca zaman ablama yalan söylemek zorunda bıraktıran kadını kabul etmemi nasıl bekleyebilir ki? Ancak, şimdi kabul etmemem gerekenin Patricia'dan daha fazlası olduğunu anladım. Babamı da kabul etmemem gerekiyordu. Beni yalan söylemek zorunda bırakıp herkesin dönüp iki kere bakacağı güzellikteki ailemizi bozan o. Benim bunu şimdi fark etmem ise içler acısı.

     Arabanın durmasıyla geldiğimizi anladım. Yolculuğa tüm düşüncelerimi sığdıramamıştım. Hala düşünmeme gereken milyon tane şey var. Beni en çok kızdıran ise bu milyon tane düşüncenin arasında babamdan nefret edemiyor oluşumun da olması. Bunca şeyden sonra hala ona sevgi kırıntısı beslemekten nefret ediyorum. İçimde patlamak isteyen bir bomba olduğunu hissediyorum. Ama patlayışımın etrafıma zarar vereceğini biliyorum.

     Arabadan indim ve evime yürümeye başladım. Anahtarlığım şu an Selena'da olduğu için kapıyı o açtı. İçeri girmemle yaptığım ilk şey zaten gevşek bağladığım kıravatımı çözüp salondaki L koltuğa atmak oldu. Adımlarımı durdurmadan mutfağa gittim ve dolabı açıp birkaç içki şişesi ve bir bardak alıp bahçeye çıktım. Bahçe koltuklarının üzerine oturdum ve içki şişesini cam sehbaya bıraktım. Hava serindi ve üşütüyordu ama düşünmeyi bırakmanın tek yolu de içmekti.

     Selena gelip yanıma oturdu. Kolunu koluma dolayıp başını omzuma yasladığında bedenimdeki kasılmanın gittiğini hissettim. Bana dokunması gerginliğimi alıyordu. Sıktığı parfümün kokusu burnuma kadar geliyordu ve en az içki kadar mayışmamı sağlıyordu. Doğru kişiyi sevdiğimi böyle anlıyorum.

     Elimdeli içki bardağını cam sehbaya bırakıp üzerimdeki ceketi çıkarmaya başladım. Bunu yapmamla başını omzumdan kaldırmak zorunda kaldı.

"Üşüyeceksin." ceketimi omzuna koyduktan sonra tekrar başını omzuma yasladı ve ben de cam sehbaya bıraktığım içki şişesini geri aldım.

"Şimdi de sen üşüyeceksin." bundan rahatsız olduğu belliydi.

"Sen üşümüyorsan ben de üşümem."

     İçki bardağını dudaklarımın arasına götürüp bitirene kadar içmeye devam ettim. Boğazımı yakıyordu ama umursamadan sıradakini doldurdum. Aradan bir saat geçtiğinde önümde üç tane boş içki şişesi duruyordu. Masada suran sonuncu içki şişesi için uzandığımda Selena'nın başının kaydığını hissetmemle durdum. Sanırım uyuyakalmıştı. İçkiye uzanmayı kesip Selena'ya doğru yavaşça bedenimi döndürdüm. Elim yanağına gittiğinde üşüdüğünü fark ettim. Daha fazla dışarıda durmamalı.

     Yavaşça bedenini kucağıma aldım. Oturduğum yerden ayağı kalkmamla birkaç saniye başım döndü ama kucağımdan düşmemesi için kollarımı hareket ettirmemeye çalıştım. Normalde üç şişeyle başım dönecek hale gelmezdim ama uzun süredir fazla alkol almamıştım ve bedenim yorgun düştüğü için şimdi daha çabuk etkileniyordum.

     Açık kapıdan salona girdim ve merdivenleri yavaş ama sabit adımlarla çıkmaya başladım. Kendimi hala kontrol edebiliyorum ama normalde olduğu kadar kolay değildi. Odama gelince Selena'yı yavaşça yorganın üzerine yatırdım. Yorganın üzerinde yattığı için üzerine örtecek başka bir şey bulmam gerekiyordu. Yatağın ucundaki yorgana göre biraz daha ince olan örtüyü aldım ve üzerine düzgünce örttüm. Hala ayağında olan topuklularını çıkardım ve yatağın kenarına koydum. Bu elbiseyle de düzgün uyuyamayacağını biliyorum ama değiştirmeye kalkarsam uyanmamasına imkan yoktu. Odadan çıktıktan sonra ardımdam kapıyı kapattım ve içmeye devam etmek için aşağıya gittim.

*****

     Sonunda atıyorum! Yeeeeeyyy!

Bu bölümü yazarken o kadar çok eğlendim ki anlatamam. Hatta bazen yazacağım şeyi hayal etmekten yazmayı bıraktım. Bu arada maşallah 66

Ş00 kelimeyi geçirmişim. Normalde yazdığımın nerdeyse iki katı falan oluyor. 

Umarım siz de eğlenmişsinizdir okurken çünkü ben cidden yazarken çok keyif aldım. Resmen yazacağım zamanın gelmesi için ders çalışmayı falan hızlandırdım.

Bu arada Revelacion'u övmeden geçemeyeceğim. Lütfen eğer en azından Selenator'seniz Rare'e yapıldığı gibi bu albümün de hakkını yemeyelim. Rare'in nasıl bir baş yapıt olduğunu anlayabilen çok az insan var. Revelacion çok önemli çünkü biliyoruz ki belki de Selena'nın müziği bırakmak için sadece son bir albümü kaldı. O yüzden bu albümün değerini bilelim. Bu konudaki yorumlarınızı merak ediyorum. 

Bu arada LatinAMA için Selena'ın iki adaylığı var. Oy vermek için yarın son gün. Lütfen gidip LatinAMA'in kendi sitesinden oy verin. En son bildiğim kadarıyla De Una Vez'le olan adatlığını kazanıyordu ama sanırım diğerini ikincilikle kaybetmek üzere. Birden fazla kez oy verebilirsiniz o yüzden lütfen asılın. 

Diğer bölümü da yarın yazmaya başlayacım. Bugünlük bu kadar yetti bana. Her neyse lütfen votelarınızı eksik etmeyin. Bir de lütfen Revelacion hakkındaki düşüncelerinizi söyleyin çünkü bunun hakkında sizlerle konuşmayı çok isterim. Mesele aen sevdiğiniz şarkı hangisi? Ben cidden seçemiyorum. Tekli olmayan şarkılarla aşk yaşamakla meşgulüm.

Şimdilik baaaayyyyysssss!!!

Continue Reading

You'll Also Like

134K 14.5K 52
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
1.7K 177 12
Jk: üniversitede çok güzel bir kız gördüm. YeonTae:Napim? CİDDİYE ALMAYIN MİZAH AMAÇLIDIR
46.7K 2.3K 14
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...
6.3K 673 45
Hermione Bi safkandır peki Bir aileye kabul edilmesi için kanı yeterli midir? Granger ve Malfoy aileleri asırlardır düşman ailelerdir peki bu düşmanl...