the red queen effect :: jung...

By hisblackpearl

14.4K 1.8K 2.3K

bazen bir şeyler uğruna geri kalan her şeyi feda etmeyi göze alman gerekir. ©hisblackpearl 2020 | jung sungc... More

01 || you're late for ten minutes
02 || gonna give you a real show
03 || why are you being so rude
04 || you should have told me
05 || strawberry cookie problems
06 || more annoying when you drunk
07 || just a cup of espresso
08 || at least, i'm telling the truths
10 || pizza first
11 || don't look at me like that
12 || love the way i talk to u
13 || you held me tight

9 || you know what coffee i like

1.1K 161 166
By hisblackpearl

"Yemek yiyelim mi?"

Jung Sungchan, Winterfell'in korkunç akşam trafiğine takıldığımızdan beri ilk kez konuştuğunda geriye yatırdığım başımı kaldırmış ve gözlerimi ona çevirmiştim.

Bana bakmıyordu, konuşurken de bakmamıştı. Arabanın içi karanlık olsa da dışarıdan gelen sokak lambalarının ışıkları yüzüne yansıyordu. Başı kapıya yasladığı elinde dururken hafifçe çattığı kaşlarıyla büyük camdan dışarıyı izliyordu, boştaki uzun parmakları ise direksiyonda sıkıntılı bir ritim tutmuştu.

"Yemek mi?" diye sordum rahatsızca; genelde dışarıda yemek yemekten uzak dururdum, kalori hesabı yapamıyordum çünkü.

"Antrenmandan çıkalı yarım saat oluyor Arin." diyerek sürdürdüğünde hafifçe başımı salladım, "Doğru," diye mırıldanmıştım ardından. "bir şeyler yemelisin."

"Sen yemeyecek misin?"

Başımı iki yana salladım yalnızca, başımı tekrar koltuğun boşluğuna yaslarken Sungchan başını elinden kaldırarak yüzüme bakmıştı. "Neden?" diye sordu boğuk sesiyle. "Aç değil misin?"

Uzun uzun açıklamak yerine "Hayır." diyerek cevaplamıştım sorusunu.

"Yemek yemek için aç olmana gerek yok zaten."

Ama ben açken bile yiyemiyordum.

"Çok güzel bir hamburgerci biliyorum. Tam da," Sağımızda duran ara yola önümüzdeki arabayla açılan kısa mesafeden ani bir hareketle döndüğünde kapıya tutunmak zorunda kalmıştım. Bedenim hafifce sağa doğru savrulurken sağdaki ara yola girdiğimizde ana yol kadar olmasa da yoğun bir trafiğin içine dalmıştık.

"Bu yönde." diyerek tamamladı tekrar kırmızı ışığa yakaladığımızda. Kontrol panelindeki büyük tabletten saate gözüm kaydığında Jung Sungchan baktığım yönü takip ederek tablete bakmıştı, ardından derin bir nefes aldığını duydum gözlerim büyük camdan dışarıda gezinirken.

Saat yediyi geçiyordu, geç kalmıştık.

"Trafik açıldığında yemiş oluruz."

Tekrar gözlerimi yüzüme çevirdiğimde koyu gözleriyle gözlerimi izliyordu; beni bırakmak zorunda değildi, aptal kardeşim yüzünden antrenmandan çıkar çıkmaz benimle bu trafikte sıkışmak onun suçu değildi. Bu yüzden hafifçe başımı salladım, yemek yemesi gerekiyordu aynı zamanda.

Ama ben yemeyecektim tabii.

Başımı hafifçe sallayarak onayladığımda dudakları gerilmiş, kırmızı ışığın parlattığı gözleri yeşile dönene kadar kısılmıştı. Ardından tekrar sağa döndüğünde şehrin lüks caddelerinden birindeydik artık.

Yolculuğumuz içi dolu sayılabilecek kadar kalabalık bir kafenin önünde durana kadar sessizdi, pek uzun da sürmemişti zaten. Sungchan kemerini açtıktan sonra kapısını araladığında ben, hala olduğum yerde duruyordum; hafif aralık pencereden sızan et kokusu midemi bulandırmaya yetmişti çünkü.

Hafifçe kaşlarım çatılırken elimi uzattım ve Sungchan'ın hoodie'sine parmaklarımı doladım; gevşek tutuşumu hissettiğinde bedeni bana döndü, ardından yalnızca siyah kumaşı kavrayan elime ve yüzüme baktı.

"Et midemi bulandırıyor," dedim, parmaklarım hala siyah kumaşı sıkıca tutarken Jung Sungchan'ın gözleri artık benimkilerde duruyordu.

"Başka bir yere gidebiliriz-"

"Sadece," diyerek kestim sözünü derin bir nefes aldıktan hemen sonra. "Arabada yesen sorun olur mu?"

Hafifçe başını salladı, "Tamam." dedi boğuk sesiyle. Gözleri tekrar onu tutan parmaklarıma döndüğünde tutuştum gevşemiş ve elimi kolundan çekmiştim. Geri çekildi o da, ardından arabadan indi ve kapıyı kapatarak önünde durduğumuz restorana ilerledi.

Çok geçmeden elinde iki tane kağıttan poşetle geri döndüğünde instagram anasayfamda dolaşıyordum, arabanın kapısı aralanıp buz gibi hava içeri dolarken Sungchan sürücü koltuğuna yerleşmiş ardından poşetlerden birini kucağıma bırakmıştı. "Al bakalım prenses." dedi dudaklarına minik bir tebessüm oluşurken.

"Bu ne?" diye sordum diğer poşeti torpidoya bıraktığı sırada, parmaklarımı kucağımdaki poşete doğru uzattığımda tenime soğuk bir şey çarpmıştı.

"Kahve." diyerek cevapladı sorumu. "Donghycuk hiçbir şey yemediğinden bahsediyor sürekli,"

Emniyet kemerini tekrar taktıktan sonra zaten bana çevirdiği bedeniyle geriye yaslandı ve siyah gözlerini üzerime çevirdiğinde ben de ona bakıyordum. "Öğünleri atlayıp kahve içiyormuşsun sadece, aklımda kalmış."

Hafifçe kaşlarım çatıldı, gözlerim hala açık kestane tutanların döküldüğü yüzünde gezinirken Sungchan arabayı çalıştırmış ve park ettiği yerden ayrılarak caddede ilerlemeye başlamıştık.

Poşeti açıp içine baktığımda grande boy, buzlu Americano görmüştüm, üzerinde düzgün harflerle Arin yazılıydı, ayrıca artı 2 shot işaretlenmişti.

Jung Sungchan kahveyi nasıl içtiğimi biliyordu.

"Hem öğünleri neden atlıyorsun ki, sporcu değil misin sen?"

Gözlerimi tekrar Sungchan'a çevirdiğimde çoktan kahveyi poşetten çıkarmış ve siyah pipeti bardağa saplamıştım, derin bir nefes aldım ardından; bu yüzden kimseyle yemek yemek istemiyordum, sürekli sporcu olduğumu ve düzgün beslenmem gerektiğini söyleyip duruyorlardı ama ben zaten yeteri kadar kalori alıyordum.

"Sandığın gibi değil." dedim kahvemden kocaman bir yudum aldıktan sonra. "Biz takım değiliz, bu yüzden hatamı telafi edecek kimse yok. Kusursuz olmak zorundayız, Hyunjin beni kolayca kaldırmak zorunda."

"Pek zorlanıyormuş gibi durmuyor." dedi hafifçe gaza basarken. "Hem kaç kilosun kızım sen, üflesem uçarsın şuradan." Elini bir saniyeliğine direksiyondan çekip uzun parmaklarıyla sağımda kalan camı işaret ettiğinde sesli bir şekilde güldüm.

"Ama Hyunjin zorlanıyor," dedim arkama yaslandıktan sonra, ardından dudaklarımdan sıkıntılı bir nefes aldım ve artık neredeyse tamamen boş caddeyi izleyen gözlerine baktım. "Ben de zorlanıyorum."

Başı birkaç saniyeliğine bana döndüğünde kolumu kapıya yaslamıştım, gözlerimiz sadece sokak lambalarının içeri vuran ışıklarında buluştuğunda bir şey söyleceğini sandım fakat sadece susuyordu.

"Bir kilo aldığımda bile Hyunjin hissediyor, açıyı ya da tutuşu değiştirmek zorunda kalıyor. Alıştığı ağırlığımdan fazlasını ya da azını fırlatırken hesaplarını değiştirmesi gerekiyor,"

Gözlerimi dışarı çevirirken devam ettim: "Kilomu korumak zorundayım bu yüzden."

"Anladım." diye mırıldanmıştı sessizce, karanlık caddede yavaşlayıp kenara çekti ve arabayı tamamen durdurup torpidoya bıraktığı poşeti kucağına aldı. Ardından hiçbir şey demeden uzun parmaklarını büyük tablette gezdirerek müzik açtı, The Vamps olmalıydı; şarkı tüm arabayı doldurmasa da tınısı kulağıma hoş gelecek sessizlikteydi.

"Muhtemelen biliyorsundur ama," dedi kucağındaki poşetten büyük plastik bir bardak çıkarırken, ardından bardağı koltuğun yanındaki aparata sıkıştırdı ve tekrar bana baktı. "Kayarken çok güzel görünüyorsun."

O poşetteki şeyleri çıkarmaya devam ettiği sırada kalbim küt küt attı, gözlerim üzerinde donup kalırken sadece işimde iyi olduğumu söylemeye çalıştığını anlamam yaklaşık yedi saniyemi almıştı.

Öyleyse kalbim neden bu kadar hızlı atıyordu?

"Olimpiyatlara gideceğinizden eminim." Hamburgerinden kocaman bir ısırık aldıktan sonra ağzındakileri henüz yutmadan konuştuğunda gülümsedim hafifçe.

"Peki ya sen?" diye sordum buzları çoktan erimiş kahvemden birkaç yudum aldıktan sonra, ardından Sungchan'a baktığımda yemeğiyle çok meşgul görünüyordu.

"Ben ne?"

"Sen zorlanmıyor musun?" diye sorduğumda koyu gözleri beni bulmuştu. "Yani takım kaptanı olarak, yirmi iki kişiyle başa çıkmak zor olmalı."

Gülümsedi hafifçe, yanağındaki çizgiler kendini belli ederken "Aslında yirmi beş kişiyiz." diyerek düzeltmişti beni. "Zorlanıyorum tabii, herkesin sorumluluğu üzerimde ve her şeyi halletmek yorucu oluyor."

"Haklısın," diye mırıldandım. "Jeno da yaralanma konusunda hassas olduğunu söylemişti," diye devam ettiğimde yüzündeki tebessüm yavaşça soldu, çehresi ciddileşirken gözlerini üzerimden çekmişti.

"Evet, kimseye zarar gelsin istemiyorum." diye mırıldandı o da, derin bir nefes aldı ardından. Başını koltuğun sırtına yaslarken karanlıkta parlayan irislerini camdan dışarı çevirmişti.

Neden her seferinde bu konu açıldığında durgunlaştığını anlayamasam da o kadar sinir bozucu ya da baş belası olmadığını düşündüm; belki de Jung Sungchan, tahmin ettiğim kadar buzla çevrili değildi.

Öyle olsa bile onları aşmama izin vermişti.

17.3.21
©hisblackpearl

yıldıza tıklayıp bölüm hakkında fikir ve önerilerinizi belirtmeyi unutmayın 💘

yine çok geciktim biliyorum,,,

ama stok bölümlerin arasına birkaç bölüm tıktığım için geç geldi, bu birkaç bölümü yeni yazıyorum çünkü ehehh

çok iyi bir şey çıkaramasam da bu yoğunlukta yazıverdim umarım beğenmişsinizdir karamelli dondurmalarım 👀

sınır:
+90 oy

şunu da izlersiniz diye birakwak 👁️👄👁️

Continue Reading

You'll Also Like

13.6K 1.9K 47
arda, hoşlandığı çocuğa açılmak için abisinin arkadaşı ferdi'den yardım istiyor. [slowburn] [yarı texting]
39K 2.4K 45
alaz: güldürdüm mü ben seni? 😌 asi: aptallığına güldüm, evet 👍🏻
40.9K 3.9K 36
barış alper yılmaz, dm kutusunu sorunlarını anlatıp bir dert defteri gibi kullanan fanının mesajlarını okur.
168K 9.1K 59
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..