ATEŞPARE (+18)

By cerennmelek

45.2M 2.1M 6M

Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünk... More

ATEŞPARE
1.Bölüm: V
2.Bölüm: KAOS
3.Bölüm: O PİTİ PİTİ
4.Bölüm: KANLI YÜZLER
5.Bölüm: ATEŞ PARÇASI
6.Bölüm: SOĞUK SAVAŞ
7.Bölüm: ŞEKİL DEĞİŞTİREN
8.Bölüm: KAYBEDİŞ
9.Bölüm: ESARET
10.Bölüm: KABULLENİŞ
11.Bölüm: TUTKULAR VE SAVAŞLAR
12.Bölüm: SAHTEKAR CİNAYETLER
13.Bölüm: MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN
14.Bölüm: KARANLIK SIRLAR
15.Bölüm: OYUNBAZ UYKULAR
16.Bölüm: KURT MU KUZU MU
17.Bölüm: VEDALAR VE BAŞLANGIÇLAR
18.Bölüm: TANRININ CİLVESİ
19.Bölüm: YANGINDAN TAŞAN ATEŞ PARÇASI
20.Bölüm: KURTLAR SOFRASI
21.Bölüm: HİLEKAR DOKUNUŞLAR
22.Bölüm: KANLI PİYON
23.Bölüm: KANIŞLAR VE KAZANIŞLAR
24.Bölüm: SAHTE SEVGİLİLER
25.Bölüm: ALANGUVALARIN MUCİZELERİ
26.Bölüm: KÜÇÜK KIYAMET
27.Bölüm: ŞEHVETİN TEHDİTKAR CAZİBESİ
28.Bölüm: GEÇMİŞİN ESİNTİSİ
29.Bölüm: KIVILCIM
31.Bölüm: TEHLİKELİ SULAR
32.Bölüm: ATEŞ ÇIKMAZI
33.Bölüm: BÜYÜK PATLAMA
34.Bölüm: AZRAİL'İN PENÇESİ
35.Bölüm: YER ALTI
36.Bölüm: DOLAMBAÇLI HAYATLAR VE ÇARPIK OYUNLAR
37.Bölüm: KANLI MAKAS
38.Bölüm: SAHİPSİZ KİMLİKLER
39.Bölüm: MELEKLER VE ŞEYTANLAR
40.Bölüm: CANAVAR
41.Bölüm: MADALYONUN İKİ YÜZÜ
42.Bölüm: AŞKLAR VE ZAAFLAR
ÖZEL BÖLÜM
43.Bölüm: YALAN SANATI
44.Bölüm: DOMİNO TAŞLARI
45.Bölüm: TUTUKLU ZİHİNLER ZİNDANI
46.Bölüm: ACI KAN
47.BÖLÜM: LANETLİ MASKELER
48.Bölüm: VAHŞETİN ÇAĞRISI
49.Bölüm: AŞKA YENİLİŞ
50.Bölüm: GEÇMİŞİN KANLI SAHNELERİ
51.Bölüm: YANGINA DÜŞMÜŞ ATEŞ PARÇASI
52.Bölüm: ÜÇÜNCÜ İHTİMAL
53.Bölüm: İNSAN AVI
54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ
55.Bölüm: ATEŞ HATTI
56.Bölüm: KAPANMAYAN DAVALAR
57.Bölüm: SANAT ESERİ
58.Bölüm: KATİL AVCISI
59.Bölüm: ALEV BEDENLERDEN KÜL RUHLARA
60. Bölüm: KAYBEDİLMİŞ ZAFER
61.Bölüm: RESİM HIRSIZI
62.Bölüm: HEZARPARE
ÖZEL BÖLÜM: ATEŞ ALANGUVA
63.Bölüm: İNTİKAM TİMİ
64.Bölüm: KIRIK YOK OLUŞLAR
65.Bölüm: İKİNCİ PERDE
66.Bölüm: CANAVARIN ÖTESİNDE
67.Bölüm: KÖTÜLÜĞÜN TOHUMU
68.Bölüm: GÜÇLÜ ADIMLAR VE KURNAZ SAVAŞLAR
69.Bölüm: GÜNAHKARLARIN SON GÜNAHLARI
ALINTI VE DUYURU
70.Bölüm: PANZEHİR
71.Bölüm: İSYAN
72.Bölüm: EN GÜZEL ZARAR
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
ÖZEL BÖLÜM: AYLİN
73.Bölüm: EFSANELER UNUTULMAZ
74.Bölüm: CANAVARI ANLAMAK VE ADALETİ ARAMAK
75.Bölüm: EN ZOR SAVAŞ
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
76.Bölüm: YIKIM VE KIYIM
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT&BAHAR

30.Bölüm: PERDELENEN KUŞKULAR

626K 26.1K 66.8K
By cerennmelek

Bol bol yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın ateş parçalarım!

Red Morning - Devics

Soen - Antagonist



30.Bölüm: PERDELENEN KUŞKULAR

Alacalı saçlarımı örten sarı tül peruğu elimle düzelttim. Yoğun plastik makyajım beni bu gece de bambaşka birine dönüştürürken sıradaki cinayetim beni bekliyordu. Dudaklarımdaki parlak ruju bir kat daha sürdüm. Üstümde tüm vücudumu saran deri, siyah ve mini bir elbise vardı.

Dolgun dudaklarımı makyaj hileleriyle biraz daha büyütmüş, badem şeklindeki gözlerime mavi kaliteli lensler takmıştım ve gözlerimi biraz daha çekik göstermesi için göz çekiştirme bantlarından ustalıkla takmıştım. Siyah topukluların üstünde kendimi süzdüm. Saçımı sarıya mı boyatsaydım? Fazla yakışmıştı. Gerçi fazla güzel olduğum için her saç rengi yakışıyordu. Ama o kadar işin ve cinayetin arasında sarı saçlara bakım yapamazdım. Vücudumdaki sahte dövmeler, tenimi biraz daha asi göstermişti. Koca bir sarmaşık figürü sağ bacağımın yarısını kaplıyordu. Sol kolumdaki dikenli tel görünümünde ki siyah dövmeler de iyi duruyordu.

Siyah trençkotu üstüme geçirdim, parmağımı saran siyah ince eldivenlerle kapıyı açtım. Aşağıya indiğimde, sahte plakalı kullanıp attığım eski araçlardan birine bindim. Motorunu çalıştırdım, parlak kırmızı rujun kaplı olduğu iki dudağımın arasına sigaramı sıkıştırdım. Ruj hızla sigaranın beyaz filtresine bulaştı ve yapışkan bir his bıraktı. Elimdeki adrese doğru sürerken, çakmağımla sigaramı yaktım.

Sigaradan derin bir nefes çekerek arkama yaslandım, açık cama dirseğimi dayadım diğer elim de direksiyona yön verirken. Bu sabah Ateş'le uyuduğum koltukta yalnız uyanmıştım üstümde bir battaniyeyle. Sabahın köründe gitmiş ve hayret verici şekilde gün içerisinde beni hiç aramamıştı. Bu cinayetten sonra arardı.

Sert rüzgar arttığında, peruğumun duruşunun bozulmaması için camı biraz kapattım. Başımda ağrı vardı, bin iğne aynı anda batar gibi bin düşünce aynı anda zihnime batıyordu. Arabamı gideceğim yerin birkaç sokak ötesinde bıraktım.

Uzun ince topuklularım üstünde arabadan indim, sözde vakıf adı altında geçen ünlü zenginlerin toplandığı koca eve yürüdüm yavaş adımlarla. Şehirden çok uzak olmayan, dört katlı villanın önünde durdum. Bu kulübe üye olmak, servet değerindeydi üstelik gizlilik sözleşmeleri de fazla ağırdı ama yine de yığınla müşterisi vardı.

Burası her türlü pisliğin döndüğü ama her şeyin gizli kaldığı bir kulüptü. Kumar, uyuşturucu, seks partileri... Bu gece öldüreceğim ünlü ve zengin iş adamı Kenan Karakuş bu kulübün müdavimiydi. Bense bu gece, zengin ve gizemli Selin Yaman'dım. Kapının önüne geldiğimde ismimi söylemem ve sahte ama gerçeğinden daha gerçek duran kulüp kartımla rahatça içeri girdim.

Evin koca bahçesini aşarak, eve yürüdüm. Bahçede tek tük insan vardı, evin içine girdim. Ve işte şimdi farklı bir dünyadaydım. Giriş salonunda kumar masaları doluydu, gözlerim kurbanımı aradı. Kuşlardan aldığım haberlere göre Kenan önce kumar oynar sonra da yukarıdaki odalarda değişik fantezide seksler yapardı.

Kırk beş yaşındaki kurbanımı, salonun diğer köşesinde ki yeşil masalardan birinde gördüm. Kaybediyor olacak ki bıkkınlıkla izliyordu oyunu. Asıl oyun birazdan başlayacaktı. Masanın hemen karşısında duran bara ulaştım ince topuklular üstünde. Sırtımı bara dayayarak, kendime sert bir içki sipariş ettim.

Gözlerimi kurbanımın üstüne diktim, birazdan dikkatini çekecektim. Ne zaman oyun heyecanını kaybederse o zaman kaldıracaktı kafasını ve konumumdan dolayı ilk göreceği şey ben olacaktım. Barmaidin masaya bıraktığı uzun ince şampanya kadehini elime aldım. Arada dudaklarıma kadar götürüyor içiyor gibi görünüyordum ama asla dudaklarımı değdirmiyordum. Gözlerim etrafta gezinmeye devam etti, kumar masalarının bittiği yer kısa ve sarmaşıklarla kaplı bir duvarla bölünmüştü. Duvarın diğer tarafında götüren götüreneydi, hararetle öpüşenler ya da grup olan takılanlarla doluydu. Yaşlı bir adamın götünü gördüğümde mide bulantısıyla önüme döndüm.

Gözlerimi acilen Ateş'in güzel götüyle yıkamam gerekiyordu.

Kurbanım Kenan yorgunlukla arkasına yaslandı ve elindeki kartları sıkıntıyla masanın üstüne attı. İçkisinden büyük bir yudum alarak arkasına yaslandı ve gözleri ilk defa etrafta gezindi. Beklediğim gibi gözleri üstümde takılırken, ona cüretkar bir gülücük gönderdim. Göz kırparak elimdeki şampanya bardağını bara geri bıraktım.

Sarı peruğumu hafifçe elimle havalandırdım, bakışlarımı karşımdaki adamdan kaçırdım bana biraz daha çekilmesi için. Masadakilere bir şeyler söyledi ve yerinden kalktı. Kendinden emin adımlarla bana yakınlaştı. Sarışındım çünkü sarışınları sevdiğini biliyordum.

"Sizi daha önce burada görmemiştim." Dedi yanıma vardığında.

"Artık göreceğiniz tek yüz benimki olacak sanırım." Dedim fazla cilveli bir şekilde. Güldü, elini uzattı.

"Kenan." Bilerek soyadını söylememişti. Uzattığı elini siyah ince eldivenimle tuttum. Aç bakışları üstümde gezinirken arkamdaki bara biraz daha yaslandım.

"Selin." Kafasını ağır ağır sallarken, biraz daha yakınlaştı. Topuklularımla ondan biraz hayli uzundum. "Sanırım şansız bir gece geçiriyorsunuz." Dedim az önce oturduğu masaya bir bakış atarak.

"Öyleydi ama artık değil." Diyerek kendini karizmatik sandığı bir şekilde göz kırptı.

"Kesinlikle değil, benimle tanıştınız." Alt dudağımı ısırarak bakışlarımı tavana kaydırdım. "Üst katta değişik odalar varmış diye duydum, denemek isterim." Gülüşü genişledi.

"Bayılacağına eminim." Kolunu uzattı girmem için, kolay olmuştu. Bu da V'nin öldürücü cazibesi oluyordu. Birlikte yavaş adımlarla ana salondan çıktık. Her tarafta sertçe yiyişen insanlar, uyuşturucu çekenler ve daha niceleri vardı.

İki üst kata çıktığımızda odalardan birinde durduk. "Aynaları sever misin?"

Sorusuyla sırıttım. "Bayılırım." Kapıyı açtı, ben odaya girerken o da peşimden girdi. Eli kapının kilidine gitti.

"Ben biraz sert severim." Üstündeki ceketi çıkardı yavaşça. "Özellikle böyle baştan çıkarıcı bir kadınla olduğumda." Kaçar gibi geriye doğru birkaç adım attım. Dediği gibi odanın her yeri aynaydı, tüm duvarlar füme rengi baklava desenli aynalarla çevriliyken tavandaki biraz daha parlaktı.

"Sorun değil."Dedim yatağa yavaşça otururken. Birkaç adımla önümde durdu, kafasını eğerek yüzüme bakarken elim pantolonun kemerine gitti. Ben kemerini çözerken şimdiden almaya başladığı zevkle kafasını arkaya doğru attı. Kemeri açtım, demirinden tutarak kendime doğru çektim ve tamamen çıkartarak elime aldım kemeri. Elim düğmesine gittiğinde dudağını yalayarak hızlanmamı bekledi. Birazdan o kadar hızlanacaktım ki kendini hızlandırmış bir şekilde diğer tarafta bulacaktı.

O pantolonunu aşağı indirip, ona ziyafet çekmemi beklerken ben seri bir hareketle biraz daha eğilerek kemeri bacağına bağladım ve yerimden kalktım. Şaşkınlıkla kafasını eğerken, kaşları çatılmıştı.

"Ne yapıyorsun sen?"

"Böyle daha çok zevk alacaksın." Tek bir hamleyle yatağa ittim. Elim deri elbisenin göğüs kısmına gitti. Bir sütyen demiri gibi göğsümün altında olan ipleri hissettim. Bu ipleri en son Rüya kılığındayken kullanmıştım ama bu sefer daha acılı olacaktı. Bacaklarının üstüne çıktım, ipi hızla çekerek dizimle çenesine sert bir darbe vurdum. O küfür ederek kalkmaya çalışırken ipi ellerine geçirdim.

"Ne yapıyorsun sürtük?"

"Eğleniyoruz, sert sevdiğini söylemiştin." Göz kıparak üstünden kalktım, küçük çantamdaki şeffaf ipleri çıkardım. O ellerini açmaya çalışırken canı acımış olacak ki küfür ederek bağırdı. Bacaklarını da iple bağlarken aynı anda da konuşuyordum. "Bu odaların ses yalıtımlı olduğuna dair söylentiler var, onlara güveniyorum." O debelenirken, aynı ipten boynuna da doladım. Bu ipler biraz daha uzun olduğu için daha geç kapanacaklardı ve ellerine bağladığım dışında diğerlerinin üstünde tuzlu limonlu bir karşım olduğu için ekstra acı çekecekti. Ayrıca yakıcı bir zehir de vardı, tamamen kendim yapmıştım. Kimyager olacak kadınmışım da seri katil olmuşum.

Aslında Walter White gibi eşsiz bir uyuşturucu yaparak, kartelleri tuzağa çekebilirdim. Evet evet, bu konuyu kesinlikle düşünecektim. Ne mükemmel bir zihnim vardı böyle.

Kenan daha ne olduğunu anlamadan tüm vücudunu iplerle sarmış, yetmemiş iple yatağa monte etmiştim bedenini. Çenesindeki ip konuşmasını engelliyordu.

"Yerinde olsam çok hareket etmezdim, hatta nefes bile almazdım. Farkındayım, şoka girdin birazcık, bu kadar hızlı olmayı bende beklemiyordum. Ama biliyor musun? Hızlı ve sert severim." Konuşamıyordu artık çünkü çenesini hareket ettirdiğinde canı yanıyordu. "Evet, aferin aynen böyle. Sakin sakin nefes al." Ancak aldığı nefes de göğüne doladığım ipin küçülmesine neden oluyordu.

Sinirle ağzını aralamaya çalıştı, işaret parmağımı dudaklarıma kadar götürdüm ama değdirmeyerek sus işareti yaptım. "Şşşh. Kendi kendine işkence ediyorsun şuan. Hadi son nefesini vermeden önce tüm hayatı gözlerimizin önünden bir film şeridi gibi geçirelim."

Bacağını hareket ettirmeye çalıştı ancak acıyla çığlık atmak isterken bu sefer de çenesini acıttı. Artık ipler o kadar sıkıyordu ki teni morarmıştı.

"Sert severmişsin gerçekten de, daha önce bir kadını seks sırasına döverek öldürdüğünü biliyorum." Gözleri korkuyla irileşti. "Evet evet şaşırma, daha neler neler biliyorum." Başucunda durdum. "Sayısız metreslerini, karından gizlemek için yediğin bokları. Sanırım bu sınırsız servetin ve gücün karından geliyor ve sende karının parasını metresleriyle yiyorsun. Ancak aralarından hamile kalan bir metresini de öldürüyorsun çünkü her şeyi karınla anlatmakla tehdit ediyor seni. Evet şaşırma her bokunu biliyorum. Hatta şirketinde çalışan sekreterini bir yemeğe çıkarıp, ardından tecavüz ederek öldürdüğünü de biliyorum."

Gözleri korkudan fıldır fıldır dönüyor, bu çaresiz korkusu V'ye sadece zevk veriyordu. "Elin kolun çok yere uzandığı için bu kadın cinayetlerinden yok gibi sıyrılıyorsun. Birinde hiç adın bile geçmiyor, diğerinde zavallı kadını camdan atarak intihar diye gösteriyorsun. Mantıklı aslında, çok fazla kadın var öldürülüp camdan atılıp intihar süsü verilen, ne kolay iş ya. İşine gelmiyorsa öldür at, siz insan değilsiniz ama sorun değil V de insan değil. Ne diyelim dinsizin hakkından imansız gelirmiş."

Eğildim, yüzümü korkuyla dolu pis yüzüne yakınlaştırdım. "Zavallı kadını bir gökdelenin yirminci katından atmışsın, nasıl bir his olduğunu hiç merak ettin mi? Etme, sen yirminci kattan değil uzaydan dünyaya düşmüş gibi olacaksın. O kadın bir an korku içinde uçtuğunu hissetti, o kadar yüksekten düştüğü için bir an düşünecek zamanı oldu ama algılayamadı korkudan. Ve birden sertçe düştüğünde vücudundaki tüm kemikler aynı anda kırıldı. Acısı tahmin edilemez ama saniyelikti, ne yazık ki senin acın saniyelik olmayacak."

Vücudunu hareket ettirmeye çalıştı, konuşmaya çalıştı ama sadece boğuk sesler duyuldu iğrenç ağzından. "Devam et, ne kadar hareket edersen tenine o kadar daha acılı ve hızlı batacak. Bu ipler yavaşça küçülecek, şuan morarıyorsun ama otuz saniye sonra artık tenini kesecek ve asıl eğlence ondan sonra başlıyor. Önce derini kesecek, sonra daha da derine inecek ve aynı anda ipteki zehir sana dehşet bir acı verecek, kemiklerini koparana kadar da durmayacak. Öyle kolay ölmeyeceksin yani ve merak etme sen öldükten sonra tüm ülke nasıl bir şerefsiz olduğunu çok iyi öğrenecek. Sen tüm delilleri sildiğini sanırsın ama internette hiçbir şey aslında silinmez. Kendi ağzınla, yardım istediğin o ünlü adamların ismi de mevcut, o parayla uyuttuğun savcının da ama ben bugün sadece sana işkence edeceğim artık diğerleriyle de polis ilgilensin."

Gözleri tavandaki aynada kendini izledi dehşetle, yine kurtulmaya çalıştı ve ipler artık tenini kesti. Hissettiği acı ve yanma hissiyle çığlık atmaya çalıştı ama bu çenesinin onu daha sert kesmesine neden oldu. Çenesindeki ip diğerlerinin aksine daha hızla tenini keserken, artık kan akıyordu. Gözünden bir damla yaş akarken aldığım zevkle derin bir nefes aldım. Acıdan ve korkudan nefesleri sıkılaştığı için boynundaki ip de onun pis ve kalın boynunu yaraladı. Aslında daha ağır bir işkence de yapabilirdim ama buraya getirebileceğim malzemeler belliydi. Fazla iyi korunduğu için kaçırmam zor olurdu ki neyse ki bu yöntem de fazla acılıydı.

Yaşları hızlanırken gözlerime artık yalvarırcasına bakıyordu. Yavaşça uzaklaştım. Tam yirmi dakika boyunca can çekişti. İp derinlere indikçe acısı artarken istemsizce hareket ederek kurtulmaya çalıştı ve bu ipleri daha da hızlandırarak acısını arttırdı. Acı içinde inlerken odanın en uzak köşesine geçtim.

Önce elini bağlamıştım ve en sıkı o olduğu için ilk kopan parçası elleri olmuştu. Kan, aynayla kaplı duvarlara çarparken acı inleyişleri arttı. Sıradaki ayakları olacaktı. Ve tam acı dolu üç dakikanın ardından ayakları da eşlik etti kopan bacaklarına. İki dakikanın ardından da dirsekleri ve dizleri aynı anda koparak etrafa sıçradı. Tüm oda onun vücut parçalarıyla dolarken ben kanın üstüme sıçramayacağı kadar uzaktaydım.

Çenesi, boynu ve göğsü de aynı anda parçalandı ve tüm vücudu parçapinçik oldu. Her taraf kana bulanmıştı, odadaki ağır kan kokusunu soludum. Topuklu ayakkabılarımın üstünde yatağa yakınlaştım. Kafası bir yerde, çenesi başka bir yerdeydi. Ciğerlerinin olduğu kanlı ete eldivenli parmağımı soktum. Hemen yatağın karşısındaki aynaya yakınlaştım, kan lekeleri olan aynaya koca bir V harfi ekledim. Eldivenleri dikkatlice çıkartarak çantama attım ve çantadaki temiz eldivenleri çıkartıp parmaklarım arasına geçirdim.

Kapının kilidini açtım ve acelesiz adımlarla odadan çıkarak merdivenlerden inmeye başladım. İlk kata vardığımda gördüğüm tanıdık yüzle durdum. Ateş'in hiç haz etmediği Cebonayan üyesi Salıncak buradaydı, koridorda iki kadınla birlikteydi. Biri dudaklarını öpüyor, diğeri kasıklarını okşuyor ve boynunu öpüyordu. Biri melez güzeliyken diğeri de tam bir kızıldı.

Dudaklarının öpen kadın boynuna indiğinde kafasını kaldırdı, beni fark etti. Karışındaki çıtır sarışın dikkatini çekmiş olacak ki ıslak dudaklarını aralayarak göz kırptı. "Aramıza katılmak ister misin?"

Dudaklarımda soğuk bir gülüş belirdi. "Kızları iki yakışıklıyla değiştirirsek neden olmasın?" Dedim sesimi fazlasıyla değiştirip boğazımı acıtırken. Güldü Sancak, kadınlar işlerine devam ediyordu. Gözleri beni biraz daha süzdü arzuyla.

"O olmaz ama baş başa olabiliriz." Dedi kızları göndereceğini ima ederek.

"Bugün yorgunum, başka zamana sözüm olsun yakışıklı. Ve senin yerinde olsam burada çok vakit harcamazdım." Kaşları çatılırken soru soracaktı ki önüme döndüm. Ben yine merdivenleri inmeye başlarken Salıncak gözlerimin içine bakarak karşısındaki kızılla vahşice öpüşmeye devam etti. Ancak beni dinleyip çıkacağına emindim, beş dakika olmadan buradan tüyecekti. Birazdan bu büyük malikaneye sağlam bir polis baskını olacaktı ve kimse kaçamayacaktı.

Elime koz verdin Salıncak ve ben koz biriktirmeye bayılırım.

Alt kata indim ve kapıya yönelerek bu iğrenç malikaneden çıktım. Vücuduma sertçe çarpan soğukla birlikte siyah trençkotun açık olan kuşağını sıkıca bağladım. Geldiğim yolu dönerek eski arabama ulaştım. Motoru çalıştırdım ve bu cinayetten de hızla uzaklaşırken Kenan Karakuş'un cinayet kayıtlarını medyaya yayarak malikanenin konumunu Deniz'in emniyet amiri olduğu karakola şifreli bir sistemle sızdırdım. Onlar yurtdışından gelen bir mesaj gibi göreceklerdi.

Tabi böyle büyük bir ağın ortasında olan bu iğrenç malikanenin aranma haberi çıkar çıkmaz, üstlerden birileri korkuyla buna engel olabilirdi. Ancak bunu yaptıklarında medyaya bunu da ifşa edecektim ki ortada böylesine vahşi bir cinayetin olması da ortalığı karıştıracaktı. Ne diyeyim ki? Kaosu fazla seviyorum.


***

Şaşırtıcı bir şekilde Alanguva'dan hala ses yoktu. Gece işlediğim cinayetin üstüne evime geçip arındırıcı bir duş almış, üstümdeki kimlikten sıyrılmış ve ablam uyanmadan da ihtiyarın evine geçmiştim.

Bana ait olmayan yatakta, işlediğim cinayetin üstümde bıraktığı yorgunlukla uzanıyordum. Tüm ülke Kadir Karakuş cinayetiyle sallanırken, yine gündemde birinci sıraya oturmuştum. Ablam hala uyuyordu. Canım sıkılırken telefonumu elime aldım. Acaba cinayeti görmemiş miydi? İmkanı yoktu.

Seksi puşta mesaj attım.

Gündemi kaptırdığın için bir yerlerde ağlıyorsun sanırım. Alış güzelim alış, konu bensem hep ikinci sıradasın.

Yani neden gıcıklık yapıp, laf sokmayayım ki? Bir süre ekrana boş boş baktım. Ekranı kapatıp, yüzümü ablama çevirdim. Huzursuz bir rüya görüyor olacak ki kaşları çatık, pembe dudakları büzülmüştü. Yatağımdan kalktım, yanına yattım. Narin bedenine kollarımı sararken gözlerimi yumdum.

"Aşkın?" Dedi yeni yeni uyanarak.

"Günaydın." Dedim, kafam göğsünde boş duvarı seyrederken.

"Günaydın, ne zaman geldin?"

"Gece geldim." Eli saçlarımın arasında gezindi.

"Bir sorun mu var kuzum?"

Var abla, bugün nefes alamıyorum. "Yok bir şey, sarılmam için bir şey mi olması lazım?"

"Aşk olsun, o yüzden mi dedim sanki." Saçlarımı okşamaya devam etti. "Ateş'le çok mutlu görünüyordunuz. İlk başlarda aranızda aşk olduğunu düşünmemiştim ama artık eminim. Siz birbirinizi seviyorsunuz." Evet abla, kardeşin fazla usta bir oyuncu.

"Öyle mi?"

"Öyle, hele Ateş baya baya yanmış da haberi yok. Senin mutlu olman o kadar güzel ki, hayatım boyunca hep sana ulaşamamanın çaresizliğini yaşadım. Aklım hep sendeydi, acaba tok mu? Mutlu mu? Huzurlu mu? Artık kalmayacak, o adamın sana nasıl baktığını gördüm." Ateş de benim kadar iyi bir oyuncu ablacığım.

"Bir adam olmasa da bunların hepsine sahip olabilirim."

Güldü yüzü güzelleşirken. "Tabi ki de öyle, bahsettiğimin bu olmadığını biliyorsun. Burada çok güzel bir ailen var, sana değer verdikleri çok belli. Bu benim için ne ifade ediyor tahmin bile edemezsin. Bir de Ateş var, o sana aşık. Tabi ki bir adama ihtiyacın yok ama aşka ihtiyacın var. Artık fedakarlık yapmayı kesmelisin." Göğsünden kalkarak, dizlerim üstünde durdum ve güzel yüzüne baktım.

"Neden böyle dedin?"

"Bencil gibi gözükmeye çalışıyorsun ama tek yaptığın şey etraftaki insanları düşünmek, kendini hep sona atıyorsun." Nasıl kibirli ve narsist bir canavar olduğumu bilmiyorsun Aylin'im. "İstiyorum ki hayatında öyle biri olsun ki senin daha fazla fedakarlık yapmana izin vermesin. Görüyorum Aşkın, o gözlerindeki yorgunluğu benden saklayamazsın, ne kadar yıpranmış olduğunu görüyorum. Bu yüzden Ateş'le olmandan mutluyum çünkü o da sana fazlasıyla benziyor."

Sessiz kaldım, zihninin çok dolu olduğunu hep biliyordum ama düşüncelerini bilmiyordum.  Yataktan doğuldu, sırtını başlığa yasladı. "Artık bende özgür olduğuma göre, yaşamak için bir şeyler yapmak istiyorum. İş aramaya çıkacağım bugün."

"İş mi? Abla zaten yıllardır yeterince yorulmadın mı? Buna izin veremem, sanırım durumum kötü sanıyorsun ama Ateş olmasa da durumum oldukça iyi. Çalışan bir insanım ve sana bakmak benim için bir yük değil."

"Bilmiyorum Aşkın, kaybolmuş hissediyorum. Ne yapmam gerektiğini biliyorum, bu yeni dünyaya alışamıyorum. Kendime bir uğraş bulmak istiyorum." Ablam o hapishaneden hiç çıkmak istememişti aslında, hep beni kandırdığını sanmıştı. O kadar uzun süre hapis kalmıştı ki artık özgürlüğün tadını alamıyordu.

"Birlikte dünyayı gezelim. İstersen ülke turu yapalım, abla yeter ki bir şey iste ama yaşayacağın bir şey iste, daha fazla yorulacağın değil." Bunu sahiden yapar mısın Aşkın? V buna izin verir mi?

"Düşüneceğim." Dedi yorgunca, o kalkıp banyoya geçerken bende bir süre arkasından baktım. Baybora'yı hiç sormuyordu, bu tuhaftı. Üstelik Ateş'in geldiği gece, Baybora'nın hasta olduğundan bahsetmişti ve ablam bunu da sorgulamamıştı.

Gözlerim ablamın telefonuna takıldı, Baybora'yla mesajlaşıyor olabilir miydi? Telefonuna uzanmıştım ki ablam geri girdi odaya. Bir kolunda havlusu varken diğer koluna da temiz kıyafetlerini astı. Bakıştığım telefonunu alarak geri odadan çıktı.

Yüksek bir ihtimalle Baybora'yla iletişim içindeydi. Parmaklarımı saçlarımın arasından geçirerek derin bir nefes aldım.

Telefonumu elime aldım ancak Ateş cevap vermemişti. Telefonumu bırakmadan aşağı indim, rıhtıma çıkarak bir sigara yaktım. Tarık her zamanki yerinde oturuyordu. Erken uyanmamıştı, görünüşe bakılırsa geceden kalmaydı. Yanına oturdum, koyu gözlerini yüzüme çevirdi.

"Kendini öldürüyorsun." Dedi sadece. "Bu kadar vahşileştikçe Aşkın'ı öldürüyorsun." Geceki cinayetten bahsediyordu.

"Aşkın zaten vahşi." Dedim rahat bir tavırla omuz silkerek.

"Herkese oynayabilirsin ama bana değil, bitir artık şu işi bak ablan da yanında. Neden hala devam ediyorsun? Para için yapmadığını biliyoruz. Aşkın neden durmuyorsun artık?" Tavrı hoşuma gitmezken ters bir bakış attım.

"Kes sesini, sana soran olmadı."

"Beni hiç affetmeyeceksin, değil mi? Artık hiç eskisi gibi olamayacağız, bu kadar abartmana gerek yok." Sözleri beni daha da gerdi.

"Sanki seni ilk defa tersliyormuşum gibi davranma amına koyayım ya!  Sana küs değilim ki seni affedeyim. Abartan sensin, yavşak!" Bir yıl kadar önce kendisi zil zurna sarhoşken beni öpmeye çalışmış ve hayatında hiç yemediği dayağı yemişti. Hastanelik olurken utanarak, bir kamyon insandan dayak yediğini anlatmıştı herkese.

"Ama o zamandan beri daha mesafelisin ki sana bir şeyler hissetmeyeyim. Dedim ya Aşkın sen sevilmeyecek gibi değilsin, insanda çok fazla duygu uyandırıyorsun. Sevgi, nefret, hayranlık, öfke... Ortan yok ki senin."

"Herkesin bugün hislerini itiraf edesi geldi herhalde." Dedim bıkkın şekilde. "Tarık, ben senin nasıl densiz bir pezevenk olduğunu biliyorum." Sözlerimle sırıttı. "Merak etme seninle bir sorunum olsa sen farkında olmadan hallederim. Zırvalamayı kes."

"Allah Alanguva'ya sabır versin." Dedi bana pis pis bakarken.

"Ateş ne alaka?"

"Ne bileyim baya 'Ateş' bacayı sarmış gibi." Boş boş konuşuyordu sonra onu tersliyorum diye tiriplere giriyordu. En sonunda gerçekten elimde kalacaktı. "Neydi o akşam ki halleriniz öyle? Sen kandır kendini, siz baya baya işi ciddileştirmişsiniz."

"Siktir git Tarık."

"Aşkın Ateş'i yakarmış Ateş'i duydunuz mu Aşkın Ateş'ini?"  Söylediği pop şarkıyla birlikte, kaş göz yaparken kaşını gözünü çıkarmama az kalmıştı. O da bunu anlamış olacak ki kötü bakışlarım eşliğinde şarkıyı söylemeye devam ederek içeri kaçtı. Dengesiz it.

Hava serindi, deniz dalgaları sertçe rıhtıma vuruyordu. Denizin üstündeki küçük tekneler bir beşik gibi sallanıyordu. Fazla rüzgar vardı ve kaptanın bu rüzgarda dahi açıldığını biliyordum. Korkusuz ihtiyar, kendini hala genç sanıyordu.

"Aşkın?" Bahar'ın sesiyle sigaramı söndürdüm, bakışlarımı ona çevirdim. Yüzünde endişeli bir ifade vardı. Dudaklarını ıslattı, titrek bir nefes aldı. "Ben Pusat'ı arıyorum ama ulaşamıyorum, o hiç böyle yapmazdı. Başta uyuyordur dedim ama baya çaldı sonra tamamen kapandı telefonu. Çok merak ettim ya, bir şey gelmemiştir değil mi başına?" Ateş de mesaja hala cevap vermemişti.

"İşi vardır, telefonu kapanmıştır. Neden böyle çıktın dışarı? Üşütmemen gerek, lütfen içeri geç. Ben Ateş'e sorarım."

"Bilmiyorum, içimde kötü bir his var sanki." Dedi eli kalbine giderken.

"Kalbinle ilgili bir sorun yok değil mi?"

"Yok yok. Alışkanlık işte, üzüldüm biraz."

"Üzülme, içeri geç. Bir şey olmamıştır." Sözümü ikiletmedi, omuzları düşerken içeri geri döndü. Telefonun ekranını açıp Ateş'i aradım.

Uzun uzun çaldı, tam kapacaktım ki açıldı. "Ateş."

"Buyurun?" Dedi ince bir kadın sesi.

Bu beni bir an şaşırtsa da bozuntuya vermedim. "Ateş orada mı?"

"Şuan müsait değil. Birazdan söylerim dönüş yapar." Bir de duşta de tam olsun.

"Meşgul olduğu şeyin benden daha önemli olduğunu sanmıyorum, kimsiniz?" Dedim kendimden emin bir şekilde. Karşıdan hışırtılı bir ses geldi.

"Zerrin, Ateş'in yanına şuan bende ulaşamıyorum. Aradığınızı iletirim."

"Evde mi kendisi?"

"Evet, iyi günler." Diyerek telefonu kapattı. Uyuz olmuştum, üst kata çıkıp üstümü değiştirdim. Ablama iş yerine gitmem gerektiğini söyleyerek evden çıktım. Rıhtıma yakın bıraktığım motoruma atladım ve Ateş'in evine sürdüm. Ortada bir işler döndüğü ortadaydı, başlarına bir iş gelmişti. Alanguva'da sözde Cebonayan lideriydi, ben olmadan bu zamana kadar nasıl yaşmıştı? Beceriksiz.

Ateş'in evine varır varmaz tuhaflıklar artmıştı. Kapıdaki güvenlik sayısı ikiyi katlanmış, aynı şekilde bahçenin içindeki park edilmemiş arabaların sayısı da çoğalmıştı. Motorumdan inerek, kapıyı çaldım. Çok geçmeden kapı açıldı ama açan kişi daha önce gördüğüm bir çalışan değildi. Balıketli, alımlı, esmer ve güzel bir kadındı.

"Merhaba." Telefondaki kadındı, sesinden tanımıştım, Zerrin.

"Merhaba, Ateş nerede?" Dedim eve girerken.

"Kimsiniz de Ateş'i bu kadar sorguluyorsunuz? Burada olmanızda hoşlanacağını sanmıyorum, zaten başında bir ton bela var." Kadının yeşil gözlerine baktım bir süre. Kadın da dikkatle beni incelerken durakladı, gözleri hafifçe irileşti. "Bir dakika sen Ateş'in sevgilisi misin? Hani haberlere düşen?" Ne patavatsız kadındı böyle. "Kusura bakma." Dedi büyük bir utançla. "Seni bir an Ateş'in takıldığı kızlardan biri sandım da ondan öyle saçmaladım. Zerrin Alanguva." Uzattığı eli sıktım.

"Aşkın."

"Ateş'in kuzeniyim de, henüz tanışma fırsatımız olmadı." Dedi ince sesiyle.

"Ateş'in başına bir şey mi geldi?"

"Ah hayır, doğru seni de korkuttum. Bir şeyler oldu da ona değil. Yani çok şükür, iyiler." Pusat'a olmuştu.

"Neredeler?"

"Yan odadalar, dinleniyorlar. Pusat yaralandı da." Gözleriyle işaret ettiği koridora hızlı adımlarla girdim, bir oda vardı ama bu oda normal bir oda değildi. Bir hastane odası gibi, çok fazla tıbbi malzemeyle doluydu. İki yatak, iki de koltuk vardı. Küçük bir revir gibiydi, böyle bir yerin evin içinde olması da ayrıca tuhaftı.

Ateş buradaydı, Pusat'ın başında.  Ancak yalnız değillerdi, Kaya da buradaydı. Üstelik o da aynı Pusat gibi başka bir yatakta yatıyordu. Peşimden Zerrin de gelmişti.

"Ateş." O kadar dalmıştı ki varlığımı benim sesimle fark etti, beni fark eden yalnızca o olmadı. Kaya'nın da bakışları üstüme kilitlendi.

Ateş yorgun görünüyordu, üstünde buruşmuş bir gömlek vardı, saçları dağılmış ve asice alnına düşmüştü. Sarı gözlerinde yorgunluğun bıraktı kızarıklılar vardı.

"Ne oldu burada?" Dedim ona yakınlaşırken. Pusat yatakta bilinçsizce yatıyordu. "Durumu ağır mı?" Sessizliği iyi değildi.

Boğazını temizledi, yüzünü ovuşturdu. "Saldırıya uğradım, Pusat kendini önüme attı. İç organlarda hasar yok, karın boşluğuna gelmiş ama kan kaybetmiş." Dedi tane tane açıklarken.

"Saldırı mı? Ne zaman oldu bu?" Nefes almak çok zormuş gibi, gömleğinin üçüncü düğmesini de açtı. "Sen iyi misin?"

"İyiyim." Dedi sarı bakışları yumuşarken. Her sevgilinin yapacağı şeyi yaptım, yüzüme dehşete düşmüş, korkulu bir ifade yerleştirdim. Birkaç adımda ona ulaştım, kollarımı boynuna doladım. Sanki sarılmamı bekliyormuş gibi hızlıca kolları belimi sararken, başını saçlarımın arasına gömdü.

Kokusu ciğerlerimi doldururken, o da titrek bir nefes aldı. Bir dakikanın ardından saçlarım arasına bir öpücük bırakarak çekildi yavaşça ama eli belimden düşmedi. "Pusat neden kendinde değil?"

"Ciddi bir şeyi yok, uyanır birazdan."

"Nasıl saldırıya uğradınız?"

"Kafam dağınıktı, bir işle uğraşıyordum. Pusat'ın da Kaya'nın baktığı davayla ilgilenesi tutmuş, Şahin'in suikast düzenleyeceğinden şüphelenmiş. Bana ulaşamayınca da işte atlayıp yanıma gelmiş." Bakışlarımı Kaya'ya çevirdim, mavi gözlerini üzerimize dikmiş dikkatle bakıyordu. Karşısında gördüğü kişi onu şaşırtıyordu, gerçekten değiştim mi yoksa başka bir şeyler mi var onu çözmeye çalışıyordu. Aşkın beni değiştirdiğine herkesi inandırabilirdim ama Kaya konusu muallaktı.

"Geçmiş olsun." Dedim yarım ağız, sanki sevgilimin yanında onunla konuşmaktan çekiniyormuş gibi. Ateş'in belimdeki eli sıklaştı, parmaklarını tenimi kaplayan kumaş parçasının üstünde gereğinden fazla hissettim. Kaya gözlerini açıp kapattı yanıt olarak. Omzunda sargı vardı, üst bedeni çıplak ve yer yer kurumuş kan vardı teninde, rengi soluk duruyordu. Bakışlarım geri Ateş'e döndü.

"Her şeyi bölük pörçük anlatıyorsun."

"Şuan hiç halim yok Aşkın, gerçekten." Pusat'a üzülüyordu.

"Shrek'e hiçbir şey olmaz, denendi onaylandı." Dedim bacağını vuruşuma gönderme yaparak. Ateş'in dudakları iki yana kıvrılacaktı ki bakışları Kaya'ya çarptı ve anında yok oldu. "Neden hastanede değiller?"

"Burada aile doktorumuz baktı, en iyisi."

"Başka yaralı var mı?" Olumluca salladı yine başını. Çökük ifadesinden ölenlerin olduğu da anlaşılıyordu.

Pusat yerinden kıpırdanmaya başladı, göz kapakları hareket ediyordu. "Zerrin, Bahadır'ı ve Necmi'yi çağırır mısın?" Dedi Ateş, Pusat'ın başına giderek. Bende yanında durdum. Zerrin hızla odadan ayrıldı, Kaya sessizce bizi izlemeye devam ediyordu.

Pusat çok geçmeden gözlerini açarken, koyu gözleri ilk beni gördü. "Cehenneme mi düştüm amına koyayım." Sözleri beni eğlendirirken, Ateş de rahatlamış gibi verdi nefesini.

"Sen böyle güzel zebani gördün mü hayatında pezevenk?"

"Ben hayatımda zebani mi gördüm y-" Küfür edecekken bakışları Ateş'in sert bakışlarıyla kesişti ve sustu. "Yengeciğim."

"Ben dedim bir şey olmaz buna, Shrek bu."

"Ben ne güzel rüyamda sevgilimin bahar mavisi gözlerini görüyordum, bok vardı da uyandırdınız." Dedi yorgunlukla. Vücudunda sakinleştirici olduğu için, daha çok uyumak istiyor olmalıydı.

"Ağrın var mı?" Diye sordu Ateş, ciddiyetinin arkasındaki endişeyle.

"Yok acemilermiş, ya da senin cüssene göre ayarladıkları için bende tutturamadılar ayarı yavşaklar. İyiyim ben ya." Üstündeki çarşafı attı, yerinden kalkacaktı ki Ateş onu sarsmayarak geri itti.

"Az daha ölüyordun, baygınsın kaç saattir. Nereye kalkıyorsun?" Dedi Ateş çatık kaşlarıyla.

"Bir şeyim yok benim."  Dedi ama tekrar doğrulmaya çalışırken yüzünü acıyla buruşturdu. Çok geçmeden Zerrin ve içeri iki adam daha girdi, biri daha önce Ateş'in evinde gördüğüm Bahadır'dı diğeriyse Ateş beni yakaladığında beni biçen kel doktordu. Ve adamın bakışları üstümde gezinmişti kısa da olsa.

Doktor onları kontrol ederken biz de odadan çıkmıştık. Kaya'nın yoğun bakışlarını hep üstümde hissetmiştim. "Git üstünü değiş, duş al, kötü görünüyorsun." Dedim elim Ateş'in omzuna giderken. Zerrin'in bakışları üstümüzdeydi. "Sonra da konuşalım."

Sarı gözleri kısıldı, yüzüme değişik bir ifadeyle baktı. Ardından söylediklerimi ikiletmeden yanımızdan ayrıldı.

"Kusura bakma, doğru düzgün tanışamadık. Biraz panik oldum, korktum. Pusat kardeşim gibidir, Kaya da yakın arkadaşım. İkisi de yaralanınca aptallaştım." Birlikte salona geçtik.

"Sorun değil, bende şaşkınım."

"Neyse ki hepsi iyi." Hepsinin iyi olmadığına emindim.

"Ateş'in kuzeni olduğunu bilmiyordum, Oğuzhan Bey'in kızı mısınız?" Seyrek kirpiklerini kırpıştırarak yüzüme baktı.

"Evet, babamı tanıyor musunuz?" İlk Cebonayan toplantısına gittiğimde ki karizmatik Alanguva'ydı.

"Evet, bir kez laflamıştık."

"Aşk olsun, babamla bile tanışmışsın Ateş seni benimle tanıştırmadı daha ya."

"Henüz çok yeni." Dedim gerçek bir aşık gibi, gülümsedi.

"Gerçi ben burada değildim New Jersey'de ki şirketin başındaydım da buraya kısa süreliğine dönmüştüm." Kaya'yla da nereden arkadaş olduğu anlaşılıyordu.

Telefonu çaldığında müsaade isteyerek yanımdan uzaklaştı. Bende salondaki koltuklardan birine oturdum. Ferda evde değil gibiydi. Bahar'a telefon edip, Pusat'ı gördüğümü ve endişeye gerek olmadığını söyleyerek kapattım.

Ateş, çok sarsılmış görünüyordu. Onu ikinci bu halde görüşümdü, ilki kardeşini kaybettiği zamandı. Tam olarak yaşanılan olayı anlatmıyordu, omuzlarında bir yük var gibiydi. Belki de Pusat'ın onun yüzünden yaralanması onu düşündüğümden fazla etkilemişti. Ama onun gibi bir adam için de bu kadar duygusallık fazlaydı. Belki de ben onu kendim gibi bir kalpsiz sanıyordum.

Çok geçmeden Necmi ve Bahadır da çıkmıştı odadan. Pusat ve Kaya'nın yattığı oda boşaldığında bakışlarım etrafta gezindi. Geri odaya girdim, Kaya yerinden doğrulmuş derin derin nefes alıyordu. Pusat'sa yan yan onu izliyordu.

"Telefonumu bulamıyorum, senden arayabilir miyim Bahar'ı?" Shrek fazla kibardı bugün.

"Şimdi konuştum, vurulduğunu söylemedim. Sesin iyi çıkmıyor, kendine gelince konuş." Sözlerimi haklı bularak ısrar etmedi, kafasını salladı. "Gıcık patronun bir halt anlatmıyor, sen anlat. Nasıl tuzağa düştünüz?"

Pusat'ın bakışları kısa bir an Kaya'ya kaydı. "Şahin'in üstümüze yıktığı bir dava vardı, paravan bir şirketle açtığı. Çok büyük bir mesele değildi ama önemliydi.  Şahin'in yanındaki muhbirlerimizden biri Ateş'e saldırı düzenleneceğini öğrenince bende güvenliği arttırmaya çalıştım ama kimseye ulaşamayınca kendim olaya el attım."

"Senin kadar yetkisi olan Beril'den başka biri var mı?" Sözlerimle bir an düşündü, kafasını iki yana salladı. "Peki o an Beril'e ulaşabildin mi?" Yine iki yana salladı koca kafasını. "Beril'i kovmak için hala neyi bekliyorsunuz anlamıyorum." Muhbir olma ihtimali çok yüksekti.

"Beril kaç yıllık çalışanımız, çok da sıkıdır. Kıskançlık yapma." Dedi uyuz Shrek.

"Herkese bu kadar güvenir misin sen? Hem ne kıskançlığı?" Ters ters baktım yüzüne.

"Yani güzel kız, başarılı, Ateş'e de yakın."

"Siktir git, puşta bak." Küfürümle yüzünü buruşturdu. Kaya'nın da kaşları havalanmış, beni izliyordu. Bakışlarımı doğrudan Kaya'nın üstüne çevirdim. "Sen ne imalı imalı bakıyorsun geldiğimden beri?"

"Hiç, eski hallerini özlemişim de." Bunu derken omuz silkmiş ve yaralı omzunu acıtmıştı. Salak. Pusat ne olduğunu anlamaya çalışarak, durmuş bana ve Kaya'ya bakıyordu dikkatli gözlerle.

Yanında ki uzun masada duran suya uzanmaya çalıştı ancak omzu yüzünden başarısız olurken, yakınlaştım. Su dolu bardağı ona uzattım. Mavi gözleri kısılırken, elini uzattı. Parmakları parmaklarıma temas ederken bir an olsun bakışlarını ayırmadı ve yavaşça aldı parmaklarım arasından bardağı.

Gergin kaslarına bakarken, yüzüme munzur bir ifade yerleştirdim. "Ben özlememişim, yani bilseydim şöyle bir şeye dönüşeceğini bekleme konusunda ki fikrim değişebilirdi." Elim yaralı olmayan çıplak omzuna gitti. Görmeyeli bayağı bir kas yapmıştı.

Kol kasını sıkarken, dudaklarım vay be dermiş gibi bükülmüştü. "Hay maşallah." Kaya'nın gözleri gülerken, yüzünde alışık olduğum o hayran ifadeyle bana bakıyordu.

"Yuh amına koyayım ayaküstü taciz ettin adamı." Eli dudaklarının üstüne gitti. "Ateş duysun mu bunları?" Dedi Shrek, büyük bir şokun içinde.

"Oğlum sen niye bu adamların ahlak bekçiliğini yapıyorsun?" Dedim bu durumdan çok muzdarip hissettiğimi belli ederek.

"Ateş!" Diyerek bağırdı Pusat. "Sevgilin elden gidiyor." Elimi çektim Kaya'nın çıplak omzundan.

"Boş yapma, Ateş'e hele bir şey söyle bakalım." Dedim kendimden fazla emin bir tavırla. "Yani sonuçta ben de senin hakkında fazla şey biliyorum.  Sarışın Yade mi dersin, kızıl Cindy mi dersin? Ben hangi birini anlatayım bahar gözlüne?" Pusat'ın rengi atarken, kaşları çatıldı.

"Ne diyorsun be? Kimseye sarkıntılık yapmadım ben."Kafamı kesin öyledir der gibi salladım. Kaya bizi izlerken güldü.

"Hala aynı delisin." Ona gıcık bir gülümseme gönderip, Shrek'in yanına oturdum.

"Siz nereden tanışıyorsunuz?" Dedi Pusat, bakışları sürekli ikimizin arasında giderken.

Kaya dudaklarını aralamıştı ki kestim onu. "Eski bir kırık."

Pusat'ın kaşları hayretle havalandı. "Çüş be, bizim şirkette eskin olmayan kaldı mı?"

Omuz silktim. "Hızlıyız be Shrek." Düzelttim. "Senin kadar olamasak da. Yapıyoruz kendi çapımızda bir şeyler."

"Benim ne hızlılığımı gördün? İşimde gücümde olan namuslu bir adamım ben. Bahar da bunu böyle bilsin." Kafamı kesin öyledir der gibi salladım. Yeri geldiğinde biliyordu kaç yaşında adamım yemediğim bok kalmıştır demesini.

"Demek kendini Ateş'in önüne attın? Bana bak Shrek, o ayağını denk al. Sevgilimin aklını böyle oyunlarla bulandırabileceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun."

"Siz de iyi alıştınız." Dedi Shrek kısık sesle.

"Nerede vuruldunuz?" Sözlerimle Pusat bakışlarını kaçırdı, Kaya'ya baktım. İkisi de sessiz kalırken sinirlenmeye başlamıştım.

"Bilmen gereken bir şey olsa Ateş söyler zaten."

"Sanırım hala anlayamadın ama patronun bana deli oluyor, yakında aşkından ölecek. Bana anlatmaz mı sanıyorsun?" Pusat göz devirdi.

"O anlatsın o zaman." Yine laf sokmak için dudaklarımı aralamıştım ki kapı açıldı. Ateş üstünü spor kıyafetlerle değiştirmişti, ifadesine de çeki düzen vermişti. Şimdi yine o yıkılmaz ifadesiyle karşımda duruyordu.

Güzel gözleri üstümde gezindi, ardından da bakışları üstümde olan Kaya'ya ters bir bakış attı. Kaya'nın yumuşak yüz ifadesi kaybolurken yerinde dikleşmişti. Ben yerimden kalkıp ona adımlanırken o da odanın ortasına kadar gelmişti.

"Daha iyi misiniz?" Diye sordu fazla gür çıkmayan sesiyle.

"Bizim bir şeyimiz yok, kaç kaybımız var?" Pusat bu soruyu sormaya alışık gibiydi.

"Dört, Oktay, Çağan ve yeni katılan iki koruma daha." Ateş'in sözleriyle Pusat'ın yüzü acıyla kasıldı.

"Oktay yeni evlenmişti, Çağan'ın da üç çocuğu vardı." Pusat sıkıntıyla verdi nefesini.

"Biliyorum, aileleriyle ilgileniyorum."

"Adi piç." Dedi Pusat doldu dolu. "Durmuyor, duramayacak."

"Durmasını isteyen yok zaten o kanı bozuktan Pusat, daha dikkatli olmalıydık. Sen bir daha kendini önüme atmayacaksın."

"Sen önemlisin Ateş."

"Sen değil misin Pusat?"

"Bana hayatım boyunca hep seni korumam öğretildi ama öğretilmeseydi de korurdum. Sen benim kardeşimsin." Bu konuşma çok duygusala kaçıyordu, birazdan gözümün önünde öpüşmelerine dayanamazdım. Bu yüzden Ateş'e biraz daha yakınlaştım, yanında durdum. Ateş, Kaya'ya ters bir bakış attı, onun önünde konuşmaktan rahatsız olmuştu.

"Bir daha böyle bir şey yapma."

"Yapacağım, bin kez olsa bin kez daha yaparım." Aralarında arkadaşlıktan öte bir bağ olduğunun farkındaydım ama Pusat'ın bağlılığı tuhaftı. Gerçekten de Ateş'i korumak için eğitilmişti, sadıktı. Bu eğitimi merak etmiştim, onlar hakkında aslında pek de şey bilmiyordum.

Önceden geçmişini merak etmiyordum, umursamıyorum. Ancak artık umursuyordum, o geçmişiyle geleceğini çalacağımı biliyordum. Tabi onun benden daha iyi bir hırsız olduğunu da biliyordum.

Bir elimi Ateş'in koluna sardım, çenemi de koluna hafifçe sürttüğümde bakışlarını kısa bir an bana çevirdi. Elim kolundan aşağı doğru indi. Onun da eli elime indi ve ince parmaklarımı parmakları arasına aldı. Ardından bakışlarını kaldırdı ve Kaya'ya dikti gözlerini.

"Senin de böyle bir çatışmanın ortasına düşmeni istemezdim, sonuçta sen bir avukatsın." Son kelimelerini aşağılar gibi söylemişti, biri hukuk okumanın ne kadar zor olduğunu bu adama anlatmalıydı. Tabi beyefendi teknolojiyle uğraşan bir gangsterdi.

"Sorun değil, sonuçta bilemezdik." Dedi Kaya da ifadesize. "Siz üstünü örtmeye çalıştınız ama bence Şahin'in yaptırdığını kanıtlayabiliriz."

"Nasıl?" Pek merak eder gibi değildi de alay eder gibiydi.

"Paravan şirketin arkasındakinin Şahin olduğunu kanıtlarsak, gerisi zor olmaz."

"Amacım bu olsaydı, kanıtlanmasını sağlardım ama değil. Sen sana verileni yap yeter." Elimi biraz daha sıktı. Kendine doğru çekerek arkasına döndü ve odadan çıkarken beni de peşinden sürükledi. Tüm bunlar olurken de Kaya çatılmış kaşlarının ardında ki öfkeyi saklayamadan bizi izlemişti.

Odadan çıktığımızda Ateş hızlı hızlı yürümeye devam ediyordu. Evden çıkıp, ATV'lere yürürken ses çıkarmıyordum. "Biraz sakin ol."

"Sakinim ben." Dedi asla sakin olmayarak.

"Bugün ne oldu bilmiyorum ama normal davranmıyorsun." Durdu, denize ulaşmıştık.

"Öfkeliyim."

"Şahin bu saldırıyı öylesine yapmadı, misilleme yaptı. Gemilerini patlatanın sen olduğunu biliyordu."

"Tabi ki de ben olacaktım Aşkın."

"O zaman neden kılık değiştirdik Arjantin'e giderek?"

"Çünkü bilse bile asla kanıtlayamazdı, ne kendisine ne çevresine. Böyle bir atağa geçeceğini biliyordum ama bile bile hazırlıksız yakalandım." Onu anlamak benim için bile bazen zor oluyordu.

"Ferda nerede?"

"Babaannemin yanında." O ATV'ye binerken ben yanındakine geçmedim, arkasına geçtim ve kollarımı beline sardım. Bu hareketim onu şaşırttı ama ses çıkarmadı. Motoru çalıştırırken bacaklarıma deniz suyu sıçradı.

Kafamı kaslı sırtına yasladım, kasvetli havanın vurduğu denizi izlerken. "Dünkü cinayetin seni fazla yordu anlaşılan."

"Bebeğim benim yorulmadığımı ne zaman anlayacaksın sen?"

"Birinin bana bebeğim demesi beni bu kadar etkilememeli, çok saçma." Dedi kısık sesiyle ama duydum. Parmaklarım kaslarını kapatan uzun kollu siyah sweatinin üstünde gezindi.

"Ben biri değilim."

"Kimsin sen?" Dedi omzunun üstünden bana bakarak.

"Önüne bak da güzelliğim aklını almasın, ikinci kez düşmeyelim suya."

"Egonu yesinler." Dedi geri önüne dönerek.

"Egomu yiye yiye bırakmadın zaten." Küçük adasına vardığımızda indik, eli yine elime gitti. Ve ben tuhaftır ki bunu hiç garipsemeden elini tuttum. Birlikte evine girdiğimizde, salona geçerek yorgunlukla üçlü koltuğuna oturdu. Bende pahalı içkilerinin olduğu cam dolaba yöneldim, kendime en pahalısından bir bardak viski koydum ve Ateş'in yanına oturdum.

"Neden buraya geldik?" Kafasını koltuğun başlığına yasladı, sorumla üstten bir bakış attı yüzüme.

"Sevgilimi evime getirdim, bundan doğal ne var?"

"Sikeceğim sevgilini de seni de, sorularımı neden geçiştiriyorsun?"

"Her haltta bir şey araman yoruyor beni."

"Çünkü her haltın altından bir şeyler çıkıyor, karşında aptal mı var senin?"

"Sorun da burada, karşımda zeka var. Vahşi bir zeka." Sarı gözleri kısıldı, eli elimdeki viski bardağına gitti. Parmaklarım arasından aldı ve tek içişte bitirdi hepsini. Bardağı küçük masaya bırakarak bana çevirdi yine ilgisini.

Az önce viskinin ıslattığı dudakları parlıyordu, bir damla çenesinden hafifçe aşağı kayıyordu. Kafasını geri koltuğa yasladığında ona doğru uzandım. Dudaklarımı tenine yaklaştırdım, dilim çenesinden kayan yudumu emdiğinde gözleri kısıldı. Tek bir hamleyle kucağına çıktım, bundan memnun bir şekilde kısık nefesini verdi, elleri belime gitti.

"Bu kadar gerginlik fazla, gevşe."

"Ne tuhaftır ki sesini duymak bile beni geriyorken, kokunu duymak gevşetiyor."

"Aşk itirafı geliyor." Dedim sevimli bir gülümsemeyle, kollarımı boynuna dolarken. Sarıları gülüşümde takılı kaldı. "Bir dakika, o olmuştu zaten."

"Ne?" Dedi kaşları çatılırken.

"E ben dedim sana kaptanın rakısı çarpar diye, tüm gece bana olan aşkını anlatarak ağladın."

"Yapmadım öyle bir şey."

"Hah." Diye bir nida çıktı dudaklarımdan. "Sen öyle san. Aşığım sana Aşkın, sen olmadan nefes alamıyorum. Hayatımda gördüğüm en seksi, en mükemmel katilsin lütfen benimle evlen ve koltuğumu devral. Çocuklarımın anası, evimin direği ol." Gülüşüyle gözleri kısılıp, dudakları gerilirken gamzesi de belirginleşti.

Bir eli hafifçe burnuma fiske attı. "Şapşal."

"Sen inanma, az kalsın gecenin o saatinde nikah memuru arayacaktın." Biraz daha güldü.

"Son zamanlarda şu evlilik esprilerini sık yapar oldun."

"Yani sonuçta sevgilimsin, senle değil de Kaya'yla mı yapacağım?" Dedim teessüf eder gibi. Güler yüzü uçtu birden. "Hem kulağa güzel gelmiyor mu? Aşkın Alanguva?"

"Cebonayan'a giremeyeceksin Aşkın."

"Aşk olsun sevgilim, sanki Cebonayan için yapıyorum bunları." Dedim dudağımı büzerek. Bakışları yoğunlaştı, dudağımda takılı kaldı. Uzandı ve dudaklarıma sert bir öpücük bıraktı. Uzatmadan geri çekildiğinde dudaklarımı yaladım. "Bu güzelliğine dayanamıyorum, çok tatlısın öpücüğü müydü?"

"Sanırım." Dedi bu sefer beni yalanlamadan.

"Tamam bu kadar romantizm midemi bulandırıyor." Yüzümü buruşturdum. Yakında Shrek ve Şirine ikilisine benzemek istemiyordum kesinlikle.

"Dün, o iğrenç yere ne kılığıyla gittin?"

"Çok seksi bir sarışın kılığında, ama o kadar seksiydim ki eğer o halimi görseydin on gün yataktan çıkamazdık. Bir dakika kulağa çok iyi geldi, gidip kılık mı değiştirsem? Hem fantezi olur." Ben kucağından kalkmak için hamle yapmıştım ki belimdeki eli sıkılaştı ve engelledi.

"Mide bulandırıcı bir cinayet."

"Mide bulandırıcı bir şerefsiz." Sözlerimle kafasını ağır ağır salladı.

"Evet, belki yaptıklarının on mislini de hak etmişti." Dedi beni onaylayarak. "Peki sen hak ettin mi?"

"Yine birilerinin boş edebiyat kasarak beni uyaracağı yerde miyiz?"

"Sen seri katil değilsin, öyle olsan bir kurşun sıkıp geçersin. Sense bundan zevk alıyorsun, öldürmeyi seviyorsun, işkence çektirmek sana haz veriyor. Bu hiç normal değil."

"Ölü abini konuşturmak çok mu normal?"

"Hiçbir şey normal değil ki, seni uyarmıyorum seni anlıyorum."

"Anlıyor musun?" Ben bile kendimi anlayamıyordum. "Beni anlayamazsın, sadece tahmin edersin. Ve konumuz benim nasıl mükemmel bir katil olduğum değil. Bu arada dün gece o iğrenç yerde kimi gördüğümü tahmin bile edemezsin."

"Kimi?" Konulardan konulara atlamama artık o da alışmıştı.

"Salıncak'ı, hem de bana ahlaksız teklif yaptı dedim yok olmaz ben Ateş'in müstakbel geliniyim." Kaşları çatıldı. "Yani sanırım sizin Cebonayan'da grup seks bir gelenek, iki güzel kadını götürüyordu ayak üstü. Senin kadar kendine güvenmiyorsa demek ki dört değil de i-"

"Aşkın, dur artık." Durdum, eli saçlarım arasına gitti. "Bir seri katilin bu kadar düşük çeneli olması akıl alır gibi değil." Saçımdaki eline vurdum çekmesi için ama o çekmedi. "Kafamı bulandırmaya çalışıyorsun ki çok güzel de başarıyorsun güzelim. Sadece sorduklarıma cevap ver. Dün gece neler oldu?"

"Emriniz olur Ateş Bey." Dedim alayla. "Sen bana istediğim yanıtları vermez ve beni geçiştirirsen bende seni geçiştiririm. Sanırım hala bende işlerin nasıl yürüdüğü anlayamadın Alanguva."

"Neyi merak ediyorsun?"

"Sen beni geçiştirmezsin. Ne sen ne de o yaverin. Konu Şahin ve Cebonayan olduğunda sanki devlet sırrı saklıyorsunuz, sanki ben istediğimi anında öğrenemem, sanki ben istesem sizi elimde oyuncak edemem."

"Dolmuşsun baya."

"Dolmak değil bu, anlayamamak aslında."

"Şahin tehlikeli, sende farkındasın ki kolunun uzanmadığı yer yok. Seni inceliyor, belki gerçek kimliğini bile öğrendi. Şahin oturduğum koltuğu almak için her şeyi yapar ki yaptı da zaten ve buna rağmen o koltukta oturan benim. Bunu kaldıramıyor, her gün daha da gözü kararıyor. Benden aldığı tek kişi abim de değil ayrıca."

"Şahin'den korkuyorsun."

"Şahin'in yanımdaki bir kişiyi daha almasından." Diye düzeltti beni. "Senin gerçek kimliğini öğrendiyse, en iyi ihtimal müebbet hapis yersin. En kötü ihtimali sen bile tahmin edemezsin. Düşmanımı iyi tanıyorum. Sakin ve temkinli olmalıyız, sense fazla fevrisin." Peki ben neden bu kadar önemliyim senin için Alanguva? V bu işin neresinde?

Eli bu sefer boynuma gitti, hafifçe okşadı. "Seninle daha çok işim var." Dedi kısılan sesiyle, sarı bakışları dikkatle gözlerimdeyken.

"Sahiden, ne işin var? Doğru söyle, zeki beynimi klonlamak için yapıyorsun bunları değil mi?"

"Senden bir tane daha olursa bu insanlığın sonu olur." Dedi gözleri kısılırken, sevimli bir ifadeyle.

Ensesindeki elimle hafif hafif saçlarını okşadım. Kendimi kasıklarına yasladığımda, pembemsi dudaklarını yaladı. Yüzümü yüzüne yaklaştırdım, dudaklarım dudaklarının bir nefes ötesindeydi. "Öyle mi dersin?"

Dudakları aralandı dudaklarımla buluşmak için, kafasını bana yakınlaştırdı ancak kafamı hafifçe geriye attığım için dudaklarımız birleşemedi. İtirazsız bir şekilde biraz daha yakınlaştı, kendimi yine geriye attığımda boynumdaki eli enseme çıktı. Ensemden tutarak kafamı geriye atmamı engelledi ve dudaklarını sertçe dudaklarıma bastırdı.

Tadına fazlasıyla alıştığım dudakları, yavaş ama sertliğini kaybetmeden ezdi dudaklarımı. Bir eli tişörtümün içinden çıplak belimi sıkarak daha çok kendisine çekti. Ona doğru ağırlığımı verdiğimde göğüslerim göğsünü ezdi. Alt dudağını iki dişimin arasına alarak kendime doğru çektim. Dudaklarından ayılırken, ısırdığım alt dudağını da yavaşça serbest bıraktım.

Sarı gözleri dikkatle yüzümde geziniyordu. İşaret parmağım boynundan yavaşça aşağı indi, bende ona aynı dikkatle baktım. Kasıklarımı sertliğine bastırdığımda derin bir nefes aldı. Kafamı hafifçe boynuma doğru yatırdım, yüzüme masum bir ifade yerleştirdim."Beni istiyor musun Ateş?"

"Her şey açık değil mi?" Kafamı iki yana salladım.

"Değil."

"Seni istiyorum." Elim, kirli sakallarının olduğu çenesine gitti.

"Ne kadar?"

"Çok."

"Ne kadar çok?"

"Ne duymak istiyorsun?"

"Beni ne kadar istediğini, beni neden istediğini." Sözlerimle yüzümdeki o baştan çıkarıcı ifade kaybolurken, fazla ciddiydim. Onun da gözlerindeki arzu perdelenirken derin bir nefes aldı.

"Seni V olduğun için istiyorum, fazla zeki, fazla inanılmaz olduğun için. Ve ne kadar istediğimi ben bile anlayamıyorum."

"Bu yüzden mi her yerimi öpmek istiyorsun? Bu yüzden mi sertçe içime girmek istiyorsun?" Dedim kısılan sesimle, yüzüne dikkatle bakarken.

Kucağında sertliğine baskı yaparak, hafifçe sürtünerek kucağından kalktım ve ellerimi de üstünden çektim. Kendime yeni bir kadeh koyarken o da yerinden kalkmıştı, yavaş adımlarla yakınlaştı ve tam arkamda durdu. Göğsünü sırtıma yasladı, onu daha çok hissetmemi sağlayarak.

Eli belime giderken, dudakları kulağımın hemen kenarındaydı. Nefesi tenime çarptı.

"Ne duymak istediğini bilmiyorum ama hata yapıyorsun. Düşmanın olmadığımı anla artık, seni kandırmıyorum, sana oynamıyorum. Sadece istiyorum ve buna inanmayacağını da biliyorum." Sözlerinin sana güvenmeme neden olmayacağımı da biliyorsun Alanguva. İkimizde birbirimize aslında hiçbir şey anlatmıyorduk.

"Beni istediğin için mi kıskanıyorsun?"

"Evet." Dedi hiç düşünmeden. Kafamı ona doğru çevirdim, bu saçlarımın onun göğsüne sürtünmesine neden oldu. "O adamla aynı odada olmana bile katlanamadım, sana hayran gözlerle bakmasına katlanamadım." Belimde olmayan eli çıplak kolumda gezindi. "Bu ipeksi tenine dokunmuş bir adamı, canlı görmeye dayanamadım." Alanguva bu sefer beni gerçekten şaşırttı, kafamı biraz daha çevirerek yüzünü gördüm. Yüzü fazla ciddiydi.

"Sen bana aşık olmuşsun." Alaya almam hoşuna gitmedi, güldüm bende onun aksine. Yüzü biraz daha sertleşti. "Çok saçmaladın, kendini çok kaptırmışsın." Konuşmaya devam edecektim ama Ateş boynuma küçük bir öpücük bıraktı ve merdivenlere yönelerek yukarı çıktı.

Arkasından bir süre baktım. "Etkileyici puşt." Diye söylenerek yeni bir kadehe, az önce tadı damağımda kalan viskiden doldurdum. Tüm bardağı tek dikişte içtim ve bıraktım. Dudağımın kenarından akan viskiyi elimin tersiyle silerek bende az önce Ateş'in çıktığı merdivenlerden çıktım.

Yatak odasına kapıyı tıklatmadan girdim. Ateş üstünü çıkarmış, terasına çıkmış ve sigara içiyordu. "Ne o öyle çıkıp gitmeler? Bana mı özeniyorsun?" Omzunun üstünden bir bakış attı.

Kendimi yatağına attım, bacaklarım yataktan sarkarken onu izliyordum. Çıplak üst bedeni ve kalçasını sıkıca sarmış pantolonu iyi duruyordu. Bakışlarımı fark ederek sırıttı, tamamen bana doğru döndü. Sigarasını söndürdü ve odaya girdi.

"Bir davet düzenleyeceğim, istediğin herkesi çağırabilirsin." Dedi bana yakınlaşırken. "Sonuçta biz bir aileyiz artık." Hafif alaylıydı. Yakınlaşmaya devam etti, üstüme doğru eğildi.

Dizini, iki bacağımın arasından yatağa yasladı. Kollarını başımın iki yanından yatağa dayadı. Kol kasları iyice şişerken, gözüme daha da iri gelmişti. Elim havalandı, çıplak göğsünde gezindi, Ateş kısa bir an gözlerini yumdu.

Yüzünü yüzüme yakınlaştırdı. "Ne daveti?"

"Uzun zamandır ne ailem ne de Cebonayan adına bir etkinlik düzenlemiyorum, varlığımı hatırlatmanın vakti geldi." Biraz daha eğildi yüzüme.

"Bana doyamıyor musun?" Sözlerimle gamzesi belirginleşti.

"Sana doymanın mümkün olduğunu sanmıyorum." Bu sefer yumuşakça bastırdı dudaklarını, ağırlığımı tamamen üstüme verirken güzel kokusu ciğerlerime doldu. Bir eli hafifçe saçımı okşuyordu, diğeriyse çoktan kalçama doğru yola çıkmıştı. Ellerim çıplak vücudunda gezinmesi fazla hoşuna gidiyordu.

Kalçamdan tutarak vücudumu havaya kaldırdığında, yatakta biraz daha yukarı doğru çıktık. Dudaklarının yavaşlığı silinmişti, her geçen saniye alevleniyorduk. Seri bir hamleyle onu yatağa attım ve kasıklarına oturdum. Dudaklarım yavaşça boynuna kaydığında yutkundu.

Boynundan aşağı doğru indim, kendimi kasıklarına bastırırken dudaklarım biraz daha aşağı inmişti. Karın kaslarında gezinen dudaklarımla nefes alışverişleri artmıştı. Üstümdeki tişörtü tek bir hareketle çıkardım. Teninin ateşini hissediyorum, bende onu istiyordum.

Kasıklarından ayrıldım, biraz daha aşağı indim. Dudaklarım teninde gezinmeye devam ederken, Alanguva tamamen bana teslim olmuş vaziyetteydi. Dudaklarım karın kaslarından biraz daha aşağı indiğinde artık kasıklarına gelmiştim. Çenemi kasıklarına yasladım ve ona baktım. Alev almış sarıları dikkatle beni izliyordu. Ona kısa bir bakış attığımda alt dudağını ağzının içine yuvarladı, kasları gerilmekten belirginleşmişti.

Pantolonunun düğmesine gitti elim, Ateş dayanamıyormuş uzandığı yerden ve yataktan kalktı, pantolonu hızla çıkardı ve kendini yine bana bıraktı. Bende yatağın ucunda dizlerimin üstünde durdum, tam önümde durarak ayakta dikildi. Kısık gözlerimle onu izlemeye devam ettim. Yakınlaştı ama eğilmedi.

"Şuan nasıl bakıyorsun biliyor musun?" Diye sordum elim göğsünü okşayarak yavaşça aşağı inerken. "Benim için her şeyi yapabilecekmiş gibi." Çenemi kasıklarına yasladım yine, nefesim sıcak tenine çarptı.

Dişimi siyah baksırının lastiğine geçirdim, Ateş gırtlaktan bir ses çıkararak kafasını havaya kaldırdı. Hafifçe indirdim dişimle, küçük denemeyecek kadar büyük olan 'Küçük Ateş' kalp gibi atıyor ve ortaya çıkmayı bekliyordu. Dişimi çektim, yüzüne baktım kafamı kaldırarak.  "Söylesene Ateş, yapar mısın?"

Güldü, kafasını eğdi. Sarıları arzudan kararmıştı. "Ne yapar mıyım?"

"Benim için, her şeyi?"

"Şuan var ya ebesini bile sikerim."  Sözleri gülmeme neden oldu, hem de yüksek sesle. Ateş'in eli saçıma gitti. Gamzesi belli olurken, bakışları sık sık siyah dantelli sütyenimin açıkta bıraktığı göğüslerime kayıyordu. Konuşmasa bile gözleriyle bile neler yapmak istediğini fazlasıyla anlatıyordu. "Beni kaba bir adam yapıyorsun."

"Sen zaten salon beyefendisi görünümlü bir sokak serserisisin." Eli sütyenimin kopçasına gitti. "Söyle Ateş, Şahin sana saldırı düzenlediğinde oyalandığın şey neydi? Neden iki gündür sesin çıkmıyor?" Eli çıplak sırtımda durdu, gözlerindeki arzu geri planda kalırken kaşları çatıldı.

Nefesini zorlukla verdi, bir adım geri çekildi. "En başından beri merak ettiğin şey bu, ben seni cevaplamayınca sende beni savunmasız anımda mı yakalamak istedin? Yapma Aşkın, her şey oyun olabilir ama sevişmelerimize sende oyun diyemezsin." Diyemezdim.

"Soruma cevap ver."

"Senin yüzünden!" Dedi yükselen sesiyle. "Aklımı karıştıran sendin, dikkatimi dağıtan sendin." Sesi durgunlaştı, dolaptan kendisine yeni bir pantolon çıkarıp giyinirken onu izliyordum.

Duymamı istemediği bir şey yapmıştı. "Ne yaptın Ateş?" Üstü çıplak kalırken bana döndü yine, yakınlaştı.

"Seni araştırdım, geçmişini."  Öylece yüzüne baktım. "Çok derine inemedim, gördüklerim yeterince durdurdu beni."

"Ne biliyorsun?"

"Kaldığın yetimhaneden neden kaçtığını biliyorum." Biraz daha yakınlaştı. "Müdürü neden öldürdüğünü biliyorum."

"Neden öldürmüşüm peki?"

"Berna Kul, öldüğünde otuz dokuz yaşındaydı. On yılı aşkındır aynı yetimhanede müdürlük yapıyordu ancak tek gelir kaynağı bu değildi. Yurdunda kalan kızlar reşit olduğunda, onlara gidecek yer ve iş ayarlıyordu ama bu onların gözünü boyayarak fuhuşa sürüklemekti. Büyük bir mafya vardı arkasında, yüksek paralar dönüyordu. Yağlı müşteriler bazen daha küçük kızları istiyordu ve Berna yurttaki küçük yaştaki kızları pazarlamaktan çekinmiyordu, tabi bu tehlikeli olduğu için çok nadir oluyordu." Durdu, yüzümü inceledi.

Bilemezdi, bu kadar çok şeyi öğrenemezdi.            

"Bir gün yine, bir çocuk istemişti o zengin piçlerden biri ve seni seçmişlerdi. Bilmedikleri şeyse, öz babanı öldürecek kadar gözü kara, onların planları anlayacak ve baş kaldıracak kadar zeki ve vahşi olduğundu. Kaç yaşındaydın? On iki mi yoksa on üç?" Oturmaya devam ediyordum, hareket bile etmiyordum. "Berna seni götürecekken, bir bıçakla onu öldürene kadar bıçakladın ve yurttan da kaçtın. Sanırım kaptanla da bundan sonra tanıştın. Müdürü öldürmen duyulmadı çünkü bu işin arkasındakiler daha derindi ve olayı gündeme getirmeden kapatmak istediler."

Beklemiyordum, bunları öğrenebilmesi bir yana böyle bir çaba içine girmesi bile benim için beklenmedikti.

"V olarak işlediğin ilk cinayette bu mafya çetesini çökertmek, onları öldürmek oldu. Bu işin arkasındaki herkesi tek tek öldürdün."

Yerimden kalktım, tişörtümü üstüme geçirdim. Ona birkaç adım atarak tam karşısında durdum. "Aferin Alanguva, dersine güzel çalışmışsın. Ancak neden böyle bir çabaya girdiğini anlamıyorum. Benim geçmişim seni neden ilgilendirir ki?" Aynı benim yapmayı amaçladığım şeyi yapmıştı aslında. Geçmişimle, geleceğimi hedef alacaktı.

"Merak ediyordum, nasıl böylesine acımasız bir katile dönüştüğünü, seni nelerin dönüştürdüğünü.  Seni merak ettim."

Kafamı aşağı yukarı sallarken, yüzümde alaylı bir ifade vardı. "Merakın dindi mi?"

"Yok, dineceğini de sanmıyorum."

Bir kez daha kafa salladım, anladığımı belli edercesine. Ardından yanından geçerek kapıya yöneldim hiçbir şey söylemeden. Odanın kapısını açtığımda Ateş kolumdan tutarak beni durduracaktı ki parlak kapı koluna düşen yansıması sayesinde ben onun bana uzanan kolunu yakalayarak, bedenimi ona çevirdim. Göğsüne tekme atarak sırtının duvara yapışmasını sağladım.

Tam önünde durdum. "Sen beni bir yerlere çekiştiremezsin, durduramazsın. Bunu hala anlayamadın mı Alanguva?"

"Anladım ama neden bu kadar öfkelendiğini anlamadım." Çok iyi anlıyordu.

Aslında hem eğlencelisin hem sıkıcı, gerçekten sıkıldım artık Ateş. Kes artık şu aptal aşık tavırlarını. Karşında ki kişinin kim olduğunun farkına var yoksa o ölüleri dirilten teknolojin bile seni V'nin elinden kurtaramaz Alanguva.

"Beni neden merak ettin? Dur tahmin edeyim, sevgilinim diye sanırım. Doğru bildim değil mi? Ama senin şu zırvalıkların tadımı kaçırıyor artık. Biz gerçek sevgili değiliz."

"Bu işin sahtesi yok." Dedi fazla ciddi bir tavırla. "Herkes sevgilim olduğunu biliyor, sen benimlesin. Biz sevgiliden daha öteyiz, ortağız." Benim içeriğini bile bilmediğim, saçma bir ortaklık. Hem bana daha fazla iş vermeyeceğini söylüyor hem de ortak olduğumuzu savunuyordu. Ateş gibi bir adam kendiyle çelişiyordu. "Birlikte uyuyoruz, sevişiyoruz, illa bir sıfat mı gerek bunlar varken?"

Dudaklarımı aralamıştım ki kesti beni. "Doğru her seviştiğinle birlikte olsaydın haremin olmuştu ama her uyuduğunla değil, her ele ele adam öldürdüğünle de değil. Biz birbirimizin sırlarına ortağız Aşkın. Sil o maskelediğin kuşkunu, ben hep ne istediğimi bilen bir adam oldum ve son zamanlarda istediğim tek şey sensin." Yüzü fazla ciddiydi, fazla inandırıcı...

O tepkimi beklerken ben sarılarına biraz daha yoğunlaştım. Perdelediğimi savunduğu kuşkularımı oldukları yere bıraktım. O, kuşkuları yok ettiğimi sanabilirdi ama belki de o kuşkular Ateş ve ateş parçasından daha yakıcı olacaktı. Bu lavların üstünde oynanan bir kumardı, sadece bir kişi dengesini bulacaktı.

Zihnim tilkilerin içinde doluştuğu, iblisin sık sık uğradığı bir karmaşayla kaplıyken yüzümde alaylı bir sırıtış belirdi ve dudaklarımdan tek bir cümle çıktı. "Harbiden aşk itirafı geldi amına koyayım ya."





Merhabalar! İki haftadır yoktum ve bu sizi üzdüğü kadar beni de üzdü. Aslında İnstagram hesabımda duyurmuştum ama burada da söyleyeyim, ailecek ağır şekilde covid geçirdik ve babam hastanede iki hafta boyunca tedavi gördü. Bu süreçte asla yazamadım ki yazmam da olanaksızdı. Yeni yeni kendimize geliyoruz ve ben vakit kaybetmeden aranıza dönmek istedim. Bu hastalığa karşı önlem almayı unutmayın, hala koku ve tat alamıyorum ve emin olun görünenden daha tehlikeli bir hastalık.

Ve geçenlerde bir şey fark ettim, Wattpad yorumları topluca siliyor. Evet özellikle satır arasına yapılan yorumlara bakıyorum, yüz yorumun yeri boş. Bu da beni üzen ayrı bir olay, sanırım yorum sayısı son iki bölümdür bu nedenle düştü. Buna tepki olarak bu bölüm Ateşpare'nin yorum rekorunu kırarız diye düşünüyorum.

Bölümde hissettiğiniz duyguları emojilerle anlatır mısınız?

Bölüm medayalarını hazırlayan okurlarımı kocaman öpüyorum. 

Bölüm hakkındaki görüşlerinizi bekliyorum, benim ve kurgularım hakkında ki haberlere ulaşmak için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın. Hepinizi çok seviyorum, bu zor günlerimde bana büyük destek oldunuz iyi ki varsınız. Gelecek bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın ateş parçalarım.

İnstagram: cerennmelek / cerenmelekhikayeleri

Twitter: cerennmeelek

Continue Reading

You'll Also Like

79.6K 3.6K 5
"Merih..." diye fısıldadım. "Canım yanıyor... Seni sevmek, kollarında güvende hissetmek canımı yakıyor." Lara'nın kendi ve Merih'in ailesi hakkında ö...
4.2K 137 17
Selena Gomez'in yeni albümü Rare'in çevirisi.
1M 42.1K 36
İnsan ne dilediğine dikkat etmeli, zira kalbinden geçen iyi ya da kötü hiçbir dilek gerçekleşmeden peşini bırakmaz, derler. Ben, ölüm diledim. Bir ö...
3.2K 510 9
Leelinos: 2 haftalığına 3 bebeğe bakabilir misiniz? Jisungha: Tabii ki, bebekleri gösterebilir misiniz? Leelinos'dan gelen görüntülü arama... Aramayı...