KAMELYA ÇİÇEĞİM - Tamamlandı

By mervekinciiii

37.2K 1.8K 109

"Ne güzel şeysin sen," gözlerini kapatıp derin nefes aldı. Gözlerini açmadan konuşmasını sürdürdü. "Kokun, ba... More

-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-52-
-53-
∽FİNAL∽

-1- G İ R İ Ş

3.7K 83 16
By mervekinciiii

Buraya başladığınız tarihi yazmayı unutmayııın! 💜

Keyifli okumalar.

Heyecanla gelmesini bekliyordum kapının önünde. Kendinden emin adımları, sarsılmaz ve dik yürüyüşü ona daha dikkatli bakmamı sağlıyordu. Kendimi bildim bileli sevdiğim adam, sonunda yurt dışından dönebilmişti. Bütün ailesiyle birlikte onu kapıda karşılamak için bekliyorduk. 5 yıldır görmüyordum onu. Ben 18 yaşındayken o yüksek lisans yapmak için İngiltere'ye gitmişti.

Tatillerde gelmemişti hiç. Ama müsait olduğumuz her dakika görüntülü veya normal arama yapıyorduk.

Kapıya geldiği gibi elindeki valizleri bırakıp direkt annesine sarıldı. Aramızda 5 yaş vardı. Ben 23, o 28 yaşındaydı. Onu hiçbir zaman abi olarak görmüyordum ve abi de dememiştim hiç. Dedirttirmemişti.

'Ben seni kardeşim gibi değil bir arkadaşım, dostum gibi görüyorum. Çünkü kardeş ne demek bilmiyorum ama dost ne demek çok iyi biliyorum,' demişti bir gün bana. Yani anlaşılacağı üzere aramızda bir abi-kardeş ilişkisi değil de yakın iki arkadaş ilişkisi vardı.

Herkese sarıldıktan sonra en sona beni bırakmıştı. Kollarını kocaman açıp sarılmam için bekledi. Vakit kaybetmeden açtığı kollarına attım kendimi. Aramızda neredeyse on beş veya yirmi santim vardı. Göğsüne geliyordum. Sarıldığımda kalbinin atış seslerini duyabiliyordum. "Hoş geldin yalı kazığı," kahkaha attı. O güzel tebessümü yüzüne yayıldı. "Hoş buldum kızıl kafa."

Kokusu burnuma doldu. Özlemiştim açıkçası kokusunu. Vanilya gibi kokuyordu ve bu benim hoşuma gidiyordu.

Kollarımı istemeye istemeye bedeninden ayırdım. Kafamı kaldırdığımda gülümseyen gözlerle bakıyordu bana. Farkında olmadan ben de gülümsedim. "Kapı önünde durmayalım içeri geçelim," Selma teyzenin talimatıyla toparlanıp bir iki adım ilerideki salona geçtik. Herkes oturup onu soru yağmuruna tutarken ben sadece onu izliyordum.

Tolga, benim çocukluk arkadaşım, aile dostumuzun oğluydu. Tabii bir de benim ilk ve son aşkımdı. Onu unutmamak lazım. Gülücükler eşliğinde bizimkilerle muhabbet ediyordu. O gülüşüne kurban olduğum, 5 yıl sonra seni canlı canlı gördüm ya ölsem de gam yemem artık. Görüntülü konuşmak yetmiyordu benim için. Ona dokunmak, sarılmak istedim hep.

"İzninizle ben bir yukarı çıkayım," valizleriyle birlikte merdivenlerden hiç zorlanmadan çıktı. Bana da sadece arkasından bakmak kaldı. Selma teyze hizmetlilerden birine masayı kurmalarını söyledi.

Ben rehber öğretmenliği mezunuydum ve üç hafta sonra ilk öğretmenliğime başlayacaktım, Elçin'in okuduğu okulda. Yaz boyu etüt merkezinin birinde hem staj yapmış hem de kardeşim Elçin'e sınava hazırlanmasında yardımcı olmuştum. Bu sene son senesiydi ve elinden geleni yapıyordu kendince.

On dakika sonra yukarıdan Tolga'nın sesi duyuldu. "Burçin! Bir gelir misin?" karşı koltukta oturan Elçin ile göz göze geldiğimde kıkırdamaya çalıştı ama bunun yaparken anlaşılmasın diye öksürmüştü.

Selma teyze de manalı manalı bakıyordu ama annem ve Ali amca anlam yüklü bir şekilde bakmıyorlardı.

Selma teyze birkaç kere Tolga ile beni 'örnek gösterme' adı altında yakıştırdığını söylemişti ama annem bu konuya fazla takılmamıştı. Babam ne mi yaptı? Babamla ayrı dünyaların insanıydık biz. Kendileri bizi 18 yıl önce bir kadın yüzünden terk etmişti.

Merdivenlerden çıkarken o kadar sıcak havanın üstüne iyice sıcaklaşmıştı sanki ortam. Soğuk terler dökerek odasının kapısını çaldım. Heyecandan yüreğim ağzımda atıyordu. Kalbimin sesini duyacak diye korkuyordum açıkçası. Olmayacak bir şeydi, evet ama ya olursa?

"Evet dinliyorum beyefendi," duştan yeni çıktığını belli eden belindeki havlusuyla bakışlarım vücuduna kaydı. Karın kasları gözüme çarptı direkt. Ben öyle melül melül vücudundan akan sulara bakınırken hafifçe öksürdü. Yakalanmanın verdiği utançla suratına baktığımda yumuşak bakışları beni buldu.

Valizden çıkardığı küçük bir kutuyu bana uzattı. "Bu ne?"

"Sence neye benziyor Burçin?" hediye olduğunu ben de anlamıştım ama içindeki neydi? Onu soruyordum ben. "İlk defa hediye alıyormuş gibi bakmasana güzelim," dedi mutlu ses tonuyla. "Açsana."

Ha bir de sevgi sözcükleri kullanırdı durmadan. Ama sadece bana ve Elçin'e. Başkasına da dese Allah bilir ne olurdu.

Bitmek bilmeyen heyecanımla kutuyu açtım. İçinden pahalı olduğu her türlü anlaşılan kuvars renginde kol saati çıktı. Bayılırdım kol saatlerine. O da bunu biliyordu. Bakışlarımız buluştuğunda gülümsedim. "Çok teşekkür ederim."

Giyinme odasından çıkıp yanıma geldi. Ne ara oraya girmişti ne ara üzerini giyinmişti hiç bilmiyordum. "Rica ederim," deodorantını sıktıktan sonra bana döndü. "Hadi Cem'in yanına gidelim."

"Daha yeni geldin ne gezmesi? Yat dinlen Allah aşkına."

"Ben uçakta yeterince dinlendim. Duşumu da alıp kendime geldim," havada, karada, mekan fark etmeksizin uyuyabilen biriydi. Yani uçakta olması ona vız gelip tırıs gitmişti büyük ihtimal.

"Ne desem bir şekilde ikna edeceksin beni değil mi?" sırıtarak dediğimi onayladı. Yenilmişliğin verdiği duyguyla omuzumdan tutup beni yönlendirmesine izin verdim.

Merdivenlerden inerken herkesin bakışı bize dönmüştü. Kapıya doğru gidişimizi görünce Selma teyze ve annem araya girdi. O sırada Elçin'e gelmesi için el işareti yaptım. "Nereye gidiyorsunuz yine bitirim üçlü," ikisinin de seslenme şekli buydu bize.

"Cem'e," diye yanıtladı annesini. "Yemek yiyin de öyle gidin, kaçmıyor ya Cem."

"Selma teyze boşuna nefesini tüketme, senin oğlan bir şekilde ikna eder sizi," bu dediğime Ali amca güldü. "Burçin çok haklı. O yüzden bırakın çocukları gitsinler. Bir şeyler yer onlar. Hem kaç yaşında insanlar," ardından önüne dönüp tabağındakilere gömüldü.

Onlar itiraz etmeye devam ederken biz çoktan dışarı çıkmış arabaya binmiştik. Eylül ayının başları olduğu için sıcaktan ölecektim neredeyse. Bu sıcak havaya ve neme rağmen inadına yapar gibi daha sıcak esen rüzgar vardı bir de. Hareket eden arabanın camını açtım. "Açın camları açın," dedim elimle yüzüme yel yaparken. "Bayılacağım şimdi sıcaktan."

Dediğimi yapıp camlarını açtılar. Yol boyunca kaçamak bakışlarla da olsa onu izledim çalan şarkı eşliğinde. Kaşlarını çatmış keskin bakışlarıyla yolu takip etmişti. Islak ve yana doğru taranmış siyah parlak saçları dokunma isteği oluşturuyordu bende. "Şu siktiğimin trafiğinde niye her zaman kriz geçirecek duruma gelmek zorundayım?"

Tatlı, yakışıklı ve efendi olduğu kadar sinirli ve küfürbazdı da.

Bütün araba sürenlere söve söve Cem'in evine geldiğimizde Elçin hızlı adımlarla önden önden gidiyordu. Cemle buluştuğumuz zamanlarda Elçin'e bakışlarını yakalıyordum. Aşık gibi ya ona bakıyor ya da onu dinliyordu. Lafını asla kesmiyor, mutlu olması için elinden geleni yapıyordu. Vardı bunda bir şeyler ya, çıkardı kokusu yakında.

Uzun zil çalışlardan sonra uykulu biçimde eli ensesinde kapıyı açan bir Cem vardı. Ayrıca üstsüzdü. Tolga, Elçinle gözlerimizi sıkıca kapatıp söylenmeye başladı. "Ulan üstsüz kapı mı açılır? Git üstüne bir şey giy. Kızlar var burada."

Kıkırdamaya başladım. Komik olan şuydu; biz Cem'i havuzda, denizde her türlü üstsüz görmüştük.

"Aman abi be. Geldiğin gibi dırdıra başladın," Tolga'nın elini gözümden çektim zorla da olsa. İçeriye gitti, koltuğun üstündeki tişörtü giydi, tekrar bize döndükten sonra jeton düştü. "Lan! Ne zaman geldin!"

Elçin'in gözündeki ellerini de çekmiş Cem ile erkekçe tokalaşmışlardı. Sırtlarına hızlı ve sert vurmaktan ciğerleri dökülecekti yere. "Bir saat kadar önce," Cem bizimle sarıldı. Ama Elçin ile sarılması uzun sürmüştü. Elçin ne kadar kendini çekmeye çalışsa da o kendine bastırıp daha da sarılıyordu.

Sağ kolumla Tolga'nın kolunu dürttüm. Kafamı ondan tarafa çevirip sessizce mırıldandım. "Cem'de bir şeyler var. Araya gir araya," dediğim şeyle ikisini birbirinden ayırdı. Evet evet. İkisinin kolundan tutup ayırdı. Ben ona boşuna yalı kazığı demiyordum.

"Diyorum ki içeri geçsek mi? Bu sıcak yaz havasında eridim çünkü," Tolga'nın imalı çıkan sesi Cem'i kendine getirdi. "Buyurun," kenara çekilip geçmemiz için yol verdi. İçeri girip koltuklara oturduk. "Hadi sen de hazırlan bir şeyler yemeye gidelim."

Cem yanımızdan ayrıldığında telefonu elime aldım. Bizimkilerden yani arkadaşlarımdan mesaj vardı.

Ekin: Geldi mi geldi miiiii? (12:19)

Ekin: Kızım kime diyorum ben?! (13:10)

Bahadır: Ölsek kalsak, biz gömüldükten sonra haberi olacak. (13:12)

Telefonum titreşimde olduğu için atılan mesajların hiçbirini duymamıştım. Bu yüzden de geri dönememiştim. Onlar da biliyordu benim Tolga'ya olan aşkımı. Üniversiteden yakın arkadaşlarımdı ikisi de. Sadece üçümüz takılmıştık dört yıl boyunca ve hiç de şikayet etmemiştim buna.

Burçin: Geldi geldi. Hep beraber yemek yemeye gideceğiz.

Ekin'den anında mesaj geldi.

Ekin: Çabuk fotoğraf at çabuuk!

Bir fotoğrafımız eksikti zaten. Yani fotoğraf çekilirdi ve bir sürü birlikte çekildiğimiz fotoğrafımız vardı. Ama şimdi çekilmek istediğini sanmıyordum çünkü kafasını telefona gömmüştü o da. Gizli çekerken yakalanırsam bütün detayları öğrenesiye kadar soru sorardı. Fakat, başka çarem yoktu.

İkili koltukta oturmamız işime yarayacaktı aslında. Telefonu biraz yukarı kaldırıp sanki kendi fotoğrafımı çekiyormuş gibi davrandım. Kafasını kaldırmamıştı. Kadraja onu da alıp fotoğrafı çektim. Ona dönüp baktığımda her şeyden habersiz şekilde telefona devam ediyordu. Şuna bak. 23 yaşındaki insanın girdiği duruma bak.

Fotoğrafı gönderip telefonu çantama koydum. Allah bilir ne mesajlar gelecekti arka arkaya.

En sonunda merdivenlerde hazırlanmış bir Cem görünce derin nefes alıp verdim. "Şükür, sonunda."

Ayağa kalkıp herkesten önce evden çıkmayı planlarken kapının orada Cem koluma girdi. Görüşmeyeli iki gün olmuştu ve o kadar olayı nasıl bulmuştu emin olun ben de bilmiyordum. Bana hep çilli surat derdi. Evet çilliydim. Vücudum o kadar değildi de yüzüm çok fazla çille kaplıydı. Bu durum beni rahatsız etmiyordu. Tabii ergenlik zamanlarında baya isyan etmiştim ama en sonunda bunların hepsinin boşuna olduğunu anlamıştım.

Yani şu an çillerimle mutluydum.

Bütün gün Cem'in zırvalıkları, durmadan Elçin'e bakışı, benim bir görümce edasıyla durmadan Tolga'ya söylemem ve sohbet muhabbetle geçmişti. Evin önünde sert bir frenle durdu. Hızlı araba kullanmayı asla bırakmayacaktı, asla.

"Yarın akşam kimseye sözün olmasın, arkadaşlarım çağırdı oraya gideceğiz."

Gözlerimi devirdim ve daha arabadan inmemiş olan Elçin'e baktım dikiz aynasından. "Görüyor musun? Hiç soruyor mu, Burçincim yarın akşam müsait misin, işin var mı, birisine verdiğin herhangi bir sözün var mı?"

"Bazen çok boş konuşuyorsun farkında mısın kızıl kafa?" gözlerimi kısarak ve dudaklarımı büzerek ona baktım. "Yalı kazığı!" Elçin'i arkamda bırakarak arabadan inip hızlı adımlarla eve girdim. 

🌸

Ben geldiiim! Birkaç yıl önce sadece iki bölümünü yazıp yarım bıraktığım kitabıma geri döndüm. 🥺 O zamanki düşünce ve yazma şekliyle şu an az da olsa fark var tabii. Şu an hazırda depoladığım çok fazla bölüm var.

Of, çok heyecanlandııım! 

Eğer kitaplarla ilgili haberleri öğrenmek istiyorsanız hepinizi bookstagram hesabıma bekleriiim! Oy verip yorum yaparak bana destek olursanız çok sevinirim dostlarım. 

Neyse ben kaçtım! 💜 

İnstagram: merve.ekiinci

Continue Reading

You'll Also Like

94.1K 16.3K 125
Bir sanat tarihi öğrencisi ve kadınlardan yana yaralı genç bir iş adamının yolu kesişirse... Kapak tasarımı @viskidekifangirll arkadaşımıza ait kendi...
71K 1.9K 38
İlkim & Barın "Hayatı sürekli kendini koruma iç güdüsüyle yaşamak sadece daha fazla acı çekmeye sebep olur.Leonardo da Vinci'nin dediği gibi 'Daha f...
1.7K 115 10
Fedakarlık uğruna sevdiği kadını kaybeden bir adam. Yıllarca aşkı yüzünden acı çeken bir kadın. Yıllar önce evli olan bu iki insan tekrar karşılaşt...
88.6K 868 6
Çiçeklerimi öldüren adamın hikayesi. 04.01.2021;Spirituel'de 5🎀