ATEŞPARE (+18)

By cerennmelek

44.7M 2M 6M

Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünk... More

ATEŞPARE
1.Bölüm: V
2.Bölüm: KAOS
3.Bölüm: O PİTİ PİTİ
4.Bölüm: KANLI YÜZLER
5.Bölüm: ATEŞ PARÇASI
6.Bölüm: SOĞUK SAVAŞ
7.Bölüm: ŞEKİL DEĞİŞTİREN
8.Bölüm: KAYBEDİŞ
9.Bölüm: ESARET
10.Bölüm: KABULLENİŞ
11.Bölüm: TUTKULAR VE SAVAŞLAR
12.Bölüm: SAHTEKAR CİNAYETLER
13.Bölüm: MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN
14.Bölüm: KARANLIK SIRLAR
15.Bölüm: OYUNBAZ UYKULAR
16.Bölüm: KURT MU KUZU MU
17.Bölüm: VEDALAR VE BAŞLANGIÇLAR
18.Bölüm: TANRININ CİLVESİ
19.Bölüm: YANGINDAN TAŞAN ATEŞ PARÇASI
20.Bölüm: KURTLAR SOFRASI
21.Bölüm: HİLEKAR DOKUNUŞLAR
22.Bölüm: KANLI PİYON
23.Bölüm: KANIŞLAR VE KAZANIŞLAR
24.Bölüm: SAHTE SEVGİLİLER
25.Bölüm: ALANGUVALARIN MUCİZELERİ
26.Bölüm: KÜÇÜK KIYAMET
27.Bölüm: ŞEHVETİN TEHDİTKAR CAZİBESİ
28.Bölüm: GEÇMİŞİN ESİNTİSİ
30.Bölüm: PERDELENEN KUŞKULAR
31.Bölüm: TEHLİKELİ SULAR
32.Bölüm: ATEŞ ÇIKMAZI
33.Bölüm: BÜYÜK PATLAMA
34.Bölüm: AZRAİL'İN PENÇESİ
35.Bölüm: YER ALTI
36.Bölüm: DOLAMBAÇLI HAYATLAR VE ÇARPIK OYUNLAR
37.Bölüm: KANLI MAKAS
38.Bölüm: SAHİPSİZ KİMLİKLER
39.Bölüm: MELEKLER VE ŞEYTANLAR
40.Bölüm: CANAVAR
41.Bölüm: MADALYONUN İKİ YÜZÜ
42.Bölüm: AŞKLAR VE ZAAFLAR
ÖZEL BÖLÜM
43.Bölüm: YALAN SANATI
44.Bölüm: DOMİNO TAŞLARI
45.Bölüm: TUTUKLU ZİHİNLER ZİNDANI
46.Bölüm: ACI KAN
47.BÖLÜM: LANETLİ MASKELER
48.Bölüm: VAHŞETİN ÇAĞRISI
49.Bölüm: AŞKA YENİLİŞ
50.Bölüm: GEÇMİŞİN KANLI SAHNELERİ
51.Bölüm: YANGINA DÜŞMÜŞ ATEŞ PARÇASI
52.Bölüm: ÜÇÜNCÜ İHTİMAL
53.Bölüm: İNSAN AVI
54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ
55.Bölüm: ATEŞ HATTI
56.Bölüm: KAPANMAYAN DAVALAR
57.Bölüm: SANAT ESERİ
58.Bölüm: KATİL AVCISI
59.Bölüm: ALEV BEDENLERDEN KÜL RUHLARA
60. Bölüm: KAYBEDİLMİŞ ZAFER
61.Bölüm: RESİM HIRSIZI
62.Bölüm: HEZARPARE
ÖZEL BÖLÜM: ATEŞ ALANGUVA
63.Bölüm: İNTİKAM TİMİ
64.Bölüm: KIRIK YOK OLUŞLAR
65.Bölüm: İKİNCİ PERDE
66.Bölüm: CANAVARIN ÖTESİNDE
67.Bölüm: KÖTÜLÜĞÜN TOHUMU
68.Bölüm: GÜÇLÜ ADIMLAR VE KURNAZ SAVAŞLAR
69.Bölüm: GÜNAHKARLARIN SON GÜNAHLARI
ALINTI VE DUYURU
70.Bölüm: PANZEHİR
71.Bölüm: İSYAN
72.Bölüm: EN GÜZEL ZARAR
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
ÖZEL BÖLÜM: AYLİN
73.Bölüm: EFSANELER UNUTULMAZ
74.Bölüm: CANAVARI ANLAMAK VE ADALETİ ARAMAK
75.Bölüm: EN ZOR SAVAŞ
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
76.Bölüm: YIKIM VE KIYIM
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT&BAHAR

29.Bölüm: KIVILCIM

610K 26.4K 78.1K
By cerennmelek

Bol bol yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın ateş parçalarım!

Oi Va Voi - Vanished World



29.Bölüm: KIVILCIM


Sert esen rüzgar, soğuğun etkisi arttırıyordu. Atkuyruğumun içine almadığı kaküllerim rüzgarın etkisiyle dağılıyordu. Şehirden biraz uzak, bir tepenin üstünde insanların fazla uğramadığı ama doğası iç açan bir çay bahçesiydi. Kaya'yla kalabalık bir yerde buluşmak istememiştim, artık Ateş Alanguva'nın sevgilisi olarak bilindiğim için yine saçma magazin haberlerine konu olmak istemezdim.

Sigaram biterken, yanıma doğru ilerleyen Kaya'yı gördüm. Beyaz teni, rüzgarın dağıttığı kumral saçları ve karanlıkta bile parıldayan mavi gözleriyle karşımdaki adam geçmişin bir yansıması gibiydi. Ayakta durdu bir süre, oturmadı ve yüzümü inceledi. Söyleyecek çok şeyi vardı ama incelemesi bittikten sonra susarak karşıma oturdu.

Akşam güneşi tenine vururken, gözleri kısıldı. "Ne kadar güzelleştiğimi görünce dilin tutuldu galiba." Sözlerimle gülümsedi.

"Sen hep güzeldin." Dedi yüzüme biraz daha dikkatli bakarken. "Ama evet, değişmişsin. Seni bıraktığımda daha çocuksuydun, şimdiyse karşımda tam anlamıyla bir kadın duruyor."

"Öyle, sende gittiğinde bu kadar kaslı değildin, ne yedirip içiriyorlar Amerika'dan dönen Yunan heykeli oluyor." Güray'ın değişimi de beni zamanında bir hayli şaşırtmıştı.

Gülümsemesi genişledi. "Ama konuşman hiç değişmemiş. Hala küfürbaz mısın?"

"Küfür siz erkeklere mi mahsus ya-"

"Tamam tamam aldım ben cevabımı." Hala iyi anlaşıyorduk. Sessizlik oluştuğunda bakışlarını manzaraya çevirdi. Bu sırada yanımıza garson gelmişti. Kaya garsona döndü, ben konuşmadan atladı.

"İki sert kahve." Onaylamak ister gibi yüzüme baktığında, gözlerimi kapatıp açtım.

"Bazı şeyler değişmiyor demek." Aslında hiç değişmemiş olmamı diliyor gibiydi. "Demek Ateş Alanguva." Diyerek de devam etti.

"Evet, çok seksi. Değil mi?" Kafasını iki yana salladı.

"Fazla kasıntı senin için."Dedi kendiden emin bir şekilde. "Haberi ilk gördüğümde, o kadar saçma geldi ki. Yani... Ne alaka ki?" Evet bende onun yerinde olsam şaşırırdım.

"Sende Ateş'in şirketinde çalışıyormuşsun. Yani... Ne alaka ki?"

"İlk gittiğimde de Amerika da ki bir Türk şirketinden burs aldığımı biliyordun. Alanguva'lardı, mezun olduktan sonra da şirketlerinde işe başladım. Çok uzun zaman oldu." Gidişinin ardından neredeyse beş yıl geçmişti. "Geldim Aşkın." Ciddileşti. "Türkiye'ye her dönüşümde hep sana geldim, seni aradım ama hiçbirinde sen yoktun. Bana yalan söyledin, bana sorun olmayacağını söyledin gitmemin ama yok oldun. Sanki hiç var olmamış gibi."

"Bu konuşma çok duygusala kaçıyor, bugün ikinci bir dramı çekecek halim hiç yok." Gözlerinde o bilindik ifade oluşurken sessiz kaldı bir süre. Bu sırada kahvelerimiz gelmişti.

"Çok düşündüm, eğer kalsaydım nasıl olurdu diye. Sence de çok farklı olmaz mıydı?"

"Olurdu, her şey çok farklı olurdu." Dedim dürüstçe. O gitmiş olmasaydı belki de ben hiçbir zaman V olamayacaktım. Bunu duymak ona ağır gelmiş gibi, gözlerini kahvesine dikti. "Ama iyi ki gitmişsin Kaya."

Acı bir gülüş belirdi yüzünde. "Gerçekten, hala çok acımasızsın."

"Yok, daha acımasızım." Sıcak kahveden büyük bir yudum aldım. "Ateş'in şirketinden istifa etmenin nedeni Ateş'le öpüştüğümüz magazin haberini görmen mi?" Sorum onu şaşırtmadı ama bir an ne cevap vereceğini bilemedi.

Eli ensesine gitti. "Zaten ayrılmayı daha önce de düşünmüştüm." Ona sallama der gibi baktığımda nefesini verdi. "Ağrıma gitti, seni ve onu öyle görünce..." Durakladı. "Bilmiyorum, ani davrandım."

"Çok saçma Kaya." Dedim sadece. Sessiz kaldı, söyleyecek bir şey bulamayarak. "Sen bu kadar aptal bir adam değildin." Aksine çok zekiydi ve bir zamanlar beni ona çeken de o eğlenceli zekasıydı.

"Onu seviyor musun?" Diye sordu, rahatsız olduğunu gizleyemediği tavrıyla.

"Cevabım seni pek mutlu etmeyecektir." Arkasına yaslandı.

"Bana söz vermiştin." Tamam bu şaşırtmıştı. "Demiştin ki ben kalbime hiçbir aşkı almam, alsam bu sen olurdun demiştin. Belki de buna güvenerek gitmiştim." Yüzünü ovuşturdu. Elleri sürekli yüzünde geziniyordu, fazla gergindi. "Pardon, saçmalıyorum işte."Gitme desem de giderdi, başkası olacak desem de giderdi ki kalsa aptallık olurdu zaten.

"Evet, saçmalıyorsun. Giderken arkanda bıraktığın kişi değilim."

"Üstünden neredeyse beş yıl geçti ama o zamanlar yaşadıklarımız çok özeldi. Yani bilmiyorum şuan bile hatırladığımda vay anasını diyorum." Dedi eski anılara duyduğu özlemi gizlemeden. Birçok şeyle onunla tanışmıştım. İlkler hatırlanırdı ama önemli değildi, bir yerden sonra hepsi silik birer anı olurdu. İlk cinayetimi çok iyi hatırlardım, o an aldığım kokudan duyduğum sese kadar ama bir süre sonra o da silikleşmişti, diğerleri gibi olmuştu. Beynimin içinde bir silahla büyüyordum, o silah birden çekmiyordu tetiği, yavaş yavaş öldürüyordu.

"Sokak serserisinden bir beyefendiye evirilmişsin." Dedim konuyu kapatarak.

"Eh iş hayatı ne yaparsın." Dedi memnuniyetsizce.

"Ateş kalmanda bu kadar ısrarcı olduğuna göre çok başarılısın."

"Öyleyim." Dedi mütevazı olmaya gerek duymadan. "Elimden kaçan dava yoktur, aslında bu yüzden ayrılmak istiyordum biraz da. İsmimi duyurdum, çok fazla talep alıyordum ama Alanguva holdinginde çalıştığım için kabul edemiyordum. Bu davadan sonra tamamen ayrılacağım."

"Alanguva'ların ne yaptığını tam olarak biliyor musun?"

"Alanguva'lar çok fazla iş yapıyor, bir kısmına kadar bakıyorum. Her kademe için farklı avukatları var ama sorduğun Cebonayan'sa o tarafa ya da ada tarafına bakmıyorum." Düşündüğümden daha fazla şey biliyordu. "Sen? Mühendislik mi okuyorsun?"

"Boğaziçi ama artık okumuyorum sanırım. Zengin koca buldum." Dalgamla yüzünü buruşturdu. Aslında pek dalga sayılmazdı Ateş puştu yüzünden son senemde kalmıştım bazı derslerden ve bu mezun olmamı engelleyecekti.

"Ateş Alanguva tam bir salon beyefendisi, gizli mafya, aile gücüyle bir yere gelmiş bir herif. Gerçekten aklım almıyor." Sözleriyle alayla güldüm.

"Ateş, tanıdığım en zeki adamlardan biri. Belki aile mirasını yönetiyor ama o bundan daha fazlası." Peki şuan neden Ateş'i savunuyordum ben? Düz ama uzun kirpiklerini çevrelediği gözlerini kırpıştırdı. "Birbirimizi tanıdığımızı da biliyor."

Sigarasını çıkardı, gözleri kısıldı. Tepkimi izledi ama ona istediğini vermedim. Buruk bir ifadeyle çakmağıyla yaktı sigarasını. "Sen mi söyledin?"

"Fazla zeki, bakışlarımızı çözdü hemen yerli Musk." Dedim dalga geçerek. "Ve hiç hoşlanmadı, dikkat et bir yerlerde topuğuna sıktırmasın." Bende bir sigara çıkartıp yaktım.

Dirseğini oturduğu sandalyenin yanına yasladı, öne doğru eğildi hafifçe. "Ona hayranlık duyuyorsun." Hoşnutsuzdu ama bunu belli etmemeye çalışıyordu. "Senin gibi bir kadın için, bu çok... Bilmiyorum. Sen o kadar eşsizdin ki hep gözümde kimseyi yanında hayal edemiyordum. Mutlu olmanı çok isterim ama bu adamla değil, bu adam tehlikeli."

"Bilirsin, tehlikeyi severim."

"Bilmez miyim?" Yamuk bir gülüş oluştu dudaklarında.

"Ateş tam da o adam ve seninle ilişkimi tartışmayacağım. Bilmiyorum yorum yapma hakkını kendinde nasıl buldun ama yapma."

Nefesini verdi. "Gerçekten hiç değişmemişsin, şu ani çıkışların ve sertliğin."

"Sürekli değişimimi sorguluyorsun, değişmemiş olmamı diliyorsun ki bana açılan bir kapı bulabil. Ama hiç arama Kaya, eski bir dosttan ilerisi değilsin. O kapıların hepsi kilitli ve içerisinde Alanguva var." Ateş bunları duysa gururdan ağlardı. Bir de zorsun zorsun diye geziniyordu, günahımı alıyordu. İlişkimi ciddi göstermeye çalışıyordum ama biraz daha yalan söylemeye devam edersen, adam öldürmekten çarpılmayan ben yalan söylemekten çarpılacaktım.

İlk önce ciddileşti, ardından kaşları havalanırken kafasını aşağı yukarı salladı. Bu onun sen öyle san ifadesiydi. Ancak hareketlerinin aksine dudakları kilitlendi.

"Telefon numaramı nereden buldun?"

"Meslek sırrı." Dedi dağılmış ifadesini çabuk toparlayarak, kendini beğenmiş bir şekilde.

"İhtimaller belli aslında, önceden şirketinde çalıştığımı biliyorsan şirketten kolay bir şekilde almışsındır." Ya da gece kulübünden.

"Sırlarımı ben istemediğim zaman, asla öğrenemezsin. Bilirsin." Göz kırptı. Öne doğru eğildim.

"Evet ama sana ne zaman sorsam, istediğim cevabı alırım. İstemem yeterli, sen daha iyi bilirsin." Onun gibi göz kırptım. Sigaramı söndürürken, kahvemin son yudumunu da içtim ve hesabı istedim. Kaya da bir şey söyleyemedi, bana ayak uydurdu.

Ödemeyi yaptıktan sonra ayaklandık, ben motoruma yürürken Kaya da yanımda sessizce yürüyordu. İlerlediğim motoru gördüğünde durdu ve güldü.

"İnanmıyorum, bu canavardan sen de mi aldın?" Ateş'in evinde kapıda gördüğüne emindim ama benim olduğunu düşünememişti demek. Aynısından onda da vardı, tabi benim ki daha yeni modeliydi. Motorun yanına ilerledi ve hayran gözlerle seyretti. Kaskımı başımdan geçirerek, motora bindim.

"Arkama binmeyi özlediysen atlayabilirsin." Sözlerimle güldü. Onun motorunu da hep ben sürerdim.

"Ne kadar özlediğimi tahmin bile edemezsin." Göz kırptı ciddiyetsiz bir imayla.

"Ama şuradaki üzgün bebek senin gibi duruyor." Dedim biraz ilerimizde duran kırmızı son model spor arabaya bakarken. Eskiden hep hayalini kurduğu arabaydı.  "Araban burada kalsın istemeyiz, sonra bir dünya iş. Neyse sonra görüşürüz."

"Görüşürüz." Dedi tavrıma hiç şaşırmamış bir şekilde. Onu arkamda bırakarak hızımı arttırdım. Beni tanıdığını sanıyordu, beni kimse tanımıyordu.





***

Ben mekik çekerken Tarık da beni izliyordu. Kaya'nın yanından ayrıldıktan sonra ihtiyarın evine gelmiş, ablamla ve Bahar'la vakit geçirmiştim. Son zamanlarda da doğru düzgün spor yapamadığım için iki saate yakındır spor yapıyordum.

"Demek Kaya geldi he." Dedi Tarık memnuniyetsiz bir şekilde. Eskinden de Kaya'yı hiç sevmezdi, beni kıskanırdı. "Bir o eksikti zaten." Ben mekik çekerken, beyefendi karşımda bağdaş kurmuş cips yiyordu. "Yüz vermeseydin bari, haspam şimdi umutlanmıştır seni görünce."

İki yüzde durdum, derin derin nefes alarak bende bağdaş kurdum. İleride duran suya uzandım, göğsüm hızla inip kalkarken dinlenmeye çalışıyordum.

"Yok dedim ki benim başım bağlı, Ateş'le evleneceğiz tabi beni Pusat'la aldatmazsa." Tarık ne dediğimi anlamıyordu, boş boş yüzüme bakıyordu.

"Yalnız o dev arkandan bunları söylediğini duyarsa, gizli kimliğin bile seni kurtaramaz." Gizli kimlik V oluyordu. Dev de Pusat.

"Neleri duyduğunu bir bilsen."

"Şeye benziyorlar, keloğlan var ya dev oradaki uzuna benziyor. Ateş de kısa olana. Allah belamı versin ikisini gördüğümde aklıma hep onlar geliyor." Söylediği komikmiş gibi gülmekten yerlere yatarken onu seyrediyordum. "Bir bıyığı eksik Ateş'in." Biraz daha serildi yerlere.

"Belanı vermiş zaten. Kaç yaşına gelmişsin, hareketlere bak." Gülmekten gözleri yaşarırken yerinden doğruldu. Anıran bir eşeğe benziyordu.

En sonunda nefes nefese gülüşünü durdurdu. "Akşam ikisini gördükçe gülerim artık."

"İkisi? Pusat da mı geliyor?" Birden ciddileşti.

"Bahar Hanım tuhaf tuhaf şeyler söylüyor. Bak yine aklıma geldi, sabah diyor ki 'Aşkın sevgilisini çağırıyorsa bende çağırayım hem sizinle tanıştırmış olurum. Yumuş yumuş Pusat'ım siz de çok seveceksiniz.' Yumuş yumuşmuş, o adam hepimizi alır üst üste dizer, ikiye katlar yer amına koyayım ya." Bahar'ın sözlerini söylerken, sesini aynı Bahar'ın ki gibi inceleterek, gözlerini sık sık kırpıştırarak cilveyle söylemişti. Ve hatta yetmemiş başını da omzuna atarak bir bebek gibi dudaklarını büzmüştü.

"Siktir git Tarık ya." Dedim onu seyrederken.

"Ay sabah sabah çatlayacağım gülmekten." Dedi karnını tutarak. Sabah dediği, akşam olmuştu ancak akşama kadar camış gibi yattığı için saatin farkında değildi.

Bugünlük bu kadar spor yeterdi, bacağımı öne uzatarak vücudumu esnettim. Diğer bacağımı da tamamen açtım, bedenimi önce bir bacağıma sonra diğerine eğdim. Yavaş yavaş, derin nefes alarak hareket ediyordum. Son zamanlarda pek spor yapamadığım için esnekliğimi kaybetme kaygım olsa da, Ateş'le adada yaptığımız esneme hareketleri beni bayağı bir açmıştı.

Tarık hayran hayran beni izlerken, cipsini yemeye devam etti. Bir süre sustu ancak bu sessizlik ona fazla gelmiş olacak ki boş konuşmaya devam etti. "Kaya'ya bak sen, yıllar sonra gel. Bir de utanmadan sevgilin var sanırken buluşmak iste. Kesin tekrar olursunuz sandı." Durakladı. "Olmazsınız değil mi?"

Tarık'a ters ters baktım. "Sonuçta hiç birlikte olmadınız, aranızda hep bir yaşanamamışlık vardı ihtiyar yüzünden." İhtiyar değil, V yüzünden. "Ateş'le de oyun aranızdakiler, yani Kaya'yla bir şeyler yaşayabilirsin yeniden. Tabi bu iğrenç olur, Kaya gıcık herifin teki."

"Ben oyunları fazla ciddiye alırım Tarık, şimdi boş yapmayı ve cipsi başımın dibinde yemeyi kes." Hareketimi bozarak ayağa kalktım. "İhtiyar nerede?"

"Birkaç gündür yok yine ortalıkta ama bu akşam için konuştum, balıklarını da alıp gelecek. Hatta gelmiş de olabilir." Telefonumun ekranını açtım, tahminimin aksine Ateş aramamıştı. Büyük ihtimalle Kaya'yla buluştuğumdan haberi olmuştu, beni takip ettirmediğine emin olsam da Kaya'nın onun evinden çıktığı andan itibaren sıkı takipte olduğuna da emindim. 

Üst kata çıkıp, üstümdeki terden kurtulmak için kısa bir duş aldım. Hemen ardından da saçlarımı hafifçe kurutarak İspanyol paça, siyah bir tayt ve üstüme de bordo crop ve takımı olan kısa bordo hırkayı giyindim. Yüzümü hafif bir makyajla renklendirdim ve aşağı indim. Mutfağa geçtim, ablam ve Naz meze hazırlıyorlardı. Bahar da sandalyede oturmuş, telefonunu kurcalıyordu.

Ablamın yanağına küçük bir öpücük bırakıp kollarımı sıvadım. Naz, Tarık çok sevdiği için sarma bile sarmıştı. "Size çok lezzetli bir meze yapacağım."

"Patlıcanlı olandan mı?" Diye sordu Naz, dudak bükerek. Benim yaptığım şeyleri pek beğenmezdi.

"Bu sefer bayılacaksınız."

"En son yaptığında gerçekten bayılıyorduk Aşkın ama beğendiğimiz için değil zehirlenmiş olabileceğimiz için." Dedi çokbilmiş Bahar. Sarı özenle yaptığı saçlarını, elimle karıştırdım. "Ya Aşkın, sevgilim gelecek bozmasana saçımı." Her şeyde mükemmel olan ben tabi istesem yemek de çok güzel yapabilirdim!

"Görmemişin bir sevgilisi olmuş." Diye söylendi Naz, Bahar ona dil çıkardı ancak göremediği için ablama doğruydu yüzü. Çenesinden hafifçe tutarak Naz'a çevirdiğimde, hepsi birlikte gülüştüler.

Onlarla uğraşmayı bırakıp, dolaptan patlıcanları çıkardım. Kaküllerim alnıma düşerken, saçlarımı dağınık bir topuz yaptım."Ateş gelecek mi?" Diye sordu ablam da tabakları çıkarmaya başlarken.

"Evet, gelecek." Dedim ancak evinden çıktığımdan beri sesi soluğu çıkmıyordu.

"Pusat'la konuştum ben, yola çıkmışlardı. Gelirler birazdan. Ay Naz elbisemin güzel olduğuna emin misin?" Pembe çiçekleri olan, siyah bir elbise giyinmişti. Elbisesi mini olsa da kalın çorabı bacaklarını soğuktan koruyordu, uzun kolluydu ama çok kalın durmuyordu.

"Eminim Bahar, oyuncak bebek gibi oldun."

"Makyajım güzel mi?"

"Güzel Bahar." Dedi Naz, salatayı hazırlamaya devam ederken.

"Ay Pusat beni beğenir mi?"

"Beğenmezse, onun gözlerini deşerim zaten." Dedim kısık seste. Hava serin olsa da dışarıda oturulmayacak kadar soğuk değildi. Ablam tabakları götürürken, Tarık da yardımına koştu.

Ellerimi yıkarken kapı çaldı. El havlusuyla ellerimdeki ıslaklığı alıp mutfaktan çıktım. Kapıyı açtığımda karşımda Ateş ve Pusat duruyordu. İkisi de diğer günlere göre daha spor giyinmişlerdi. Ateş'in üstünde siyah bir boğazlı kazak ve altında da aynı renk pantolon vardı. Dar boğazlı kazak, kaslarını ortaya çıkarmış ve koyuluğunu sarılarına vurmuştu, iyi görünüyordu. Tıraş olmuştu ve pürüzsüz yüzünün yakışıklılığı ön plana çıkmıştı.

Pusat'ın elinde çikolata ve güzelce süslenmiş pembe karanfil buketi vardı. "Hoş geldiniz, kız istemeye sanırım. Yanlış ev." Pusat gıcık bir şekilde gülümsedi, gözleri Bahar'ı arıyordu. Elindeki çikolata kutusu, Deniz'in Ateş'in evine götürdüğüyle aynıydı.

Büyük ihtimalle Deniz aptalı kutuya ses cihazı takmaya çalışmış ve Ateş'in çalışanları bunu anında fark etmişti. Şimdi Ateş de misilleme yapıyordu.

"Hoş bulduk." Dedi Ateş, içeri henüz adım atmazken. Geçmeler için kapıyı tamamen açtım. Sarıları gözlerimden ayrılmazken, bir adım attı. Eli belime gitti, dudakları yanağıma. Uzun boynunu eğerek yanağıma küçücük, yumuşak ama varlığını tamamen hissettiren bir öpücük bıraktı. Sert ama güzel kokusu ciğerlerime dolarken, bakışlarım kısıldı.

Aramızdaki bakışmayı bölen yine Pusat olmuştu. "Bak bak hareketlere bak." İkimizin de ters bakışları aynı anda ona döndü.

"Ben bu heriften neden kurtulamıyorum ya?" Diye sordu Ateş sabırla.

"Aşık işte, seni elimden almaya çalışıyor." Dedim cilveli bir tavırla Ateş'in boğazlı kazağının üstünden sert göğsünü okşayarak. Ateş yine bakışlarını bana çevirdi, derin bir nefes aldı.

Bahar salondan çıkarak, kapıya ulaşmaya çalıştı. Shrek bir an yerinde kala kaldı, hiç konuşmadan Bahar'ı seyretti. "Pusat? Sen mi geldin?" Hızlı hızlı yürüyordu, düşecekti şapşal kız.

"Ben geldim." Dedi Shrek, içeri girdi ve o uzun bacaklarıyla birkaç adımda Bahar'a ulaştı. Koca bedeniyle, Bahar'a sarıldığında bir an onu yuttuğunu sandım. Bahar'ın saçlarına öpücük bıraktı ve çiçeği ona uzattı. "Bunlar senin için."

"Yaa Pusat." Çiçekleri eline aldı, hafif hafif okşadı. "Ne çiçeği?"

"Pembe karanfil." Dedi Pusat onun sevinişini mutlu gözlerle izlerken. Bahar'ın yüzü biraz daha gülerken, derince kokladı çiçekleri. "Duyguların içtenliğini anlatıyormuş sen de benim en içimsin."

Kusar gibi yaptığımda Ateş'in bakışları bana indi, gülmemek için yanağının içini ısırdı ve arkasındaki kapıyı kapattı.

"Ya Pusat ne kadar da tatlısın."

"Buna da düşmezsin be Bahar." Söylenerek onları izlemeye devam ettim.

"Yok düşmedim ki ayaktayım." Dedi saf saf gözlerini kırpıştırırken. Pusat dayanamayarak kafasını baya bir eğerek, Bahar'ın yanağına koca bir öpücük bıraktı. Bahar kıkırdarken, eli yanağına gitti. "Ay ne güzel öptün öyle."

"Kızım var ya alıp seni içime sokmak istiyorum, öyle tatlı bir şeysin." Dedi Pusat, duyguları içine fazla geliyormuş gibi, coşkuyla. Shrek gerçekten de şirineyi yemek istiyor gibi bakıyordu, laf sokacağım sırada Deniz içeri girdi.

"Hoş geldiniz." Elleri yağlı olacak ki havada tutuyordu. Ateş kafasıyla selam verdi.

"Hoş bulduk." Deniz'in gözleri Bahar'a fazla olan Pusat'a kaydığında kaşları çatıldı, yakınlıkları yüzünden olsa gerekti ama hemen ardından gözleri Pusat'ın elindeki çikolata kutusuna kaydı. Gözleri hislerini perdelemeye çalışa da kendini ele verdi. Şaşkınlığını kısa bir an gizleyemedi ve Ateş'e çevirdi bakışlarını. Ateş istediğini almış gibi rahat bir ifadeyle, Deniz'i süzerken belimdeki eli sıkılaştı.

"Geçen bize getirdiğiniz çikolataları çok beğendik de, dedik biz de aynısından alalım." Tehditkar sesi, kıstığı sarı gözleri ve kendinden emin tavrı... Ateş Alanguva.

"Düşünceli sevgilim." Dedim sevgi dolu gözlerimi Ateş'in yüzüne dikerken. Ben iyi rol yapardım, Ateş de bunu bilirdi. Ancak bakışlarını yüzüme indirdiğinde az önceki kendinden emin ifadesi kaybolurken rol yaptığımı unutmuş gibiydi. Ya da sadece benim kadar iyi bir oyuncu olduğunu gösteriyordu. 

Ona sevgi dolu gözlerle bakmaya devam ederken, Deniz araya girdi. "Teşekkürler, yemek hazır rıhtıma çok güzel bir masa kurduk." Dedi bozuntuya vermemeye çalışarak. Bakışlarını ilk ayıran Ateş oldu, Deniz'e yapmacık bir şekilde gülümsedi. Birlikte içeri yürürken, Pusat ve Deniz kötü kötü bakışmıştı.

Arka kapıdan rıhtıma çıktık. İhtiyar, balıkların başında durmuş Tarık'a emirler sıralıyordu. Tarık söylene söylene yardım ediyordu. Ablam ve Naz masayı tamamen hazırlamıştı. Masanın üstüne iple asılmış renkli ışıklar rıhtımın bu kısmını aydınlatıyordu.

Alanguva ve Pusat'ın varlığı herkes tarafından fark edildi. Kaptanın, zaten iri olmayan gözleri kısıldı. Bir süre konuşmadan Ateş'i izledi. İfadesinden bir şey anlamak zorken, yüzünün yarısını kaplayan aksakalları bunu daha da zorluyordu. Bakışlarım Tarık'a kaydığında, gülmemek için renginin resmen morardığını fark ettim. Kesin aklına o saçma benzetme gelmişti.

Ateş, "İyi akşamlar." Diyerek selam verdi. İhtiyar kızaran balıkların yanından ayrıldı, bize doğru birkaç adım attı ve Ateş'in önünde durdu.

İhtiyarın uzun boyu vardı, ancak eskisi gibi dik değildi omuzları. Eski bir deniz subayı olduğu için de vücudu artık dinç olmasa bile bu yaşında bile kolay kolay yenilecek bir adam değildi. Koyu bakışları Ateş'in yüzünde gezindi. "İyi akşamlar evlat." Ateş, kaptanın gereğinden fazla şey bildiğini biliyordu. Araştırıp hakkında somut veriler bulamaması da onun merakını harlamıştı.

"Namınızı çok duymuştum, sonunda tanışabildik." Dedi Ateş, Pusat birkaç adım arkada duruyordu.

"Bende senin adını çok duymuştum." Dedi kaptan, resimliği bırakarak. "Duyduğum kadar var mısın Alanguva?" Alanguva kelimesini pek de sevgiyle söylememişti.

"Ne duyduğunuza bağlı kaptan." Kaptanın yüzünde memnun bir ifade oluştu.

"Hoş geldiniz, buyurun masamıza." Bakışları Pusat'a kaydı, hemen ardından da Bahar'a. "Sen de hoş geldin evlat." Pusat da baş selamı verdi. İhtiyar kıstığı gözleriyle onları seyretti uzunca.

"Pusat'ı sevdin mi kaptan?" Diye soru Bahar, heyecanla. Kaptan asla Bahar'a kıyamazdı.

"Dur daha tanışamadık, rakı masasında belli olur." Pusat bir an durakladı. İhtiyarın Bahar için ne kadar değerli olduğunu biliyor ve büyük ihtimalle arayı iyi tutmak istiyordu. İhtiyar masanın başına yerleşirken biz de Ateş'le yan yana oturduk.

Herkes oturduğunda Tarık müziği ayarlamaya giderken, Deniz de balıkları masaya servis etti. Bu masada Ateş'le oturmak, tuhaftı. Çok alakasız geliyordu kulağa ama bugün sevgilim olarak bu masadaydı.

İhtiyarın eski şarkılarla dolu plak koleksiyonu, cızırtılı sesiyle rıhtıma yayıldı. Bahar Pusat'la yan yana oturmuş mutluluğunu perdelemeyerek gülücükler saçıyordu. Ayaklanarak rakıları doldurmaya başladığımda, Ateş dikkatli gözlerle beni izliyordu.

"Markası ne onun?" Dedi şişe dikkatini çekerken.

"Kaptanın mucizesi." Sözlerimle ihtiyar kendini beğenmiş bir şekilde gülerken, Ateş'in kadehine de döktüm.

"El yapımı mı?" Diye sordu tereddütle.

"Evet, ihtiyarın yaptığı üstüne de tanımam." Bir tek bu rakı çarpıyordu beni de, fazla kaçırdığımda.

"Kör olmayalım?" Diye sordu Pusat, fazla masum bir şekilde merakla bakarken ancak kaptanın pek hoşuna gitmemiş olacak ki Pusat'a ters bir bakış attı. Pusat bu bakışı fark ederek, yerinde dikleşti. "Yani yapımı zor ya ondan dedim, yoksa güzel yapmışsınızdır." Daha da batıyordu.

"İhtiyarın rakısını içmek her baba yiğidin harcı değildir, haklısınız siz de." Dedi Tarık, kötü bakışlarını Pusat'a göndererek. Pusat cevap vermek istedi ancak gözleri Bahar'a kaydığında kendini tuttu ve derin bir nefes almakla yetindi.

Ateş'in bardağına su da dökecekken elimi nazikçe tuttu. "Sek içerim ben." Kaptanın yüzündeki alaylı ifadeyi fark ettiğimde gülmemek için alt dudağımı ısırdım.

"Yalnız kaptanın rakısı diğerlerine benzemez, çok fena çarpar." Ben bile bunu diyorsam boş hava basmayı kesinlikle kesmen gerek Alanguva. Ancak o bir Alanguva, hiç keser mi? Hayır.

"Sorun değil, su tadını bozuyor." Kendinden çok emindi, gecenin sonunda çok eğlenecektim. Bunu sen istedin der gibi baktım yüzüne, sonuçta ben uyarımı yapmıştım. Bahar dışında herkese doldururken ablama da suyunu bol koyarak olabildiğince hafif şekilde ayarladım.

Yemekler yavaştan yenmeye başlarken, ihtiyar kafasını tabağından kaldırmasa da gözleri fıldır fıldırdı. Yaşına göre fazla iyi gören gözleri sık sık benim ve Ateş'in üstünde dolanıyordu. O da bir oyunun içinde olduğumuzu biliyordu ama o oyuna ayak uydurmuyordu. O sadece evine gelen bir misafiri ağırlıyordu.

"Ay bu ne kolonya gibi." Dedi ablam elinde tuttuğu rakı bardağına, ekşimiş suratıyla bakarken.

"Canın sıkıldıkça kolonya içiyor arkadaş sanırım." Dedi Tarık espri yaptığını sanarak.

"Rakıya öyle kolay alışamazsın, yavaş yavaş can yaka yaka alıştırır kendini, zorlu bir sevgili gibi. Öyle kolay da bırakamazsın, nereye gidersen git düşer aklına, o acı tadını özletir, önce verdiği hissi sevdirir sonra da tadını." Dedi ihtiyar, güzel ve olgun ses tonuyla tane tane.

"Bir şeyden de edebiyat yapma be ihtiyar." Diye söylendi Deniz. Sözleri Naz'ı güldürürken ihtiyarı da neşelendirmişti.

"Rakı öyle herkesle içilmez, tek içilmez. Ya dostla içilir ya düşmanla." Diyerek devam etti ihtiyar, bakışları yine Ateş ve beni bulurken. Ateş boğazını temizleyerek arkasına yaslandı, sarı bakışları dikkatle ihtiyara kilitlendi.

"Neden düşmanla?" Diye sordu Pusat merakla.

"Dostun da düşmanın da yiğidi rakı masasında anlaşılır. Bu meret çözer dilleri; dostun kahpesini, düşmanın yiğidini çıkarır ortaya. Benim çocuklarım çok yiğittir." Dedi ihtiyar, açık bir imayla Ateş'in gözlerine bakarken. Çocukları biz oluyorduk, düşman da Ateş. Deniz'in onun peşinde olduğunu biliyordu ve Ateş'in ona zarar vermesini istemiyordu. Bana zarar vermesini istemediği gibi. "Sen de öyle misin Alanguva?" Ardından Pusat'a baktı ama asıl odağı Ateş'ti.

Ateş'in yüzünde samimi bir gülümseme oluştu, ihtiyarı sevmişti. Eli rakı bardağına gitti. "İçelim görelim kaptan." Kaptan güldü kısık sesle, kadehini Ateş'e uzattı. Kadehlerini birbirine çarpma sesi, masadaki tabak çatal sesine karıştı. Ateş kadehi dudaklarına götürdü ve yarı olan kadehi neredeyse sonuna kadar içti. Bu gece çok fena olacaktı.

Rakı yakmış gibi, içtikten sonra yüzünü buruşturmamak için derin bir nefes aldı gözleri kısılırken. Biten kadehini yenilediğimde bana yandan yandan baktı.

"Beni sarhoş etmeye çalışıyorsun."

"Yok canım ne münasebet ama bardakta durduğu gibi durmuyor meret" Dedim alayla.

"Seni neden çarpmıyor peki?"

"Neden kabullenmek istemediğini anlamıyorum ama ben bir süper kahramanım bebeğim." Yüzünü hafifçe bana doğru eğdi, dudakları kulağıma yakınlaştı.

"Gerçekten öylesin sanırım." Dedi büyük bir sır veriyormuş gibi. Deniz'in bakışları üstümüzdeyken kocaman gülümsedim Ateş'e. Ateş şaşırdı, bakışları gülümseyişime kaydı.

Deniz büyük ihtimalle çikolata paketi olayından sonra ne kadar ileri gittiğini yeni fark etmiş olacak ki, Ateş'e bulaşmamıştı henüz ama çok sürmezdi. İçinde başarıya aç, hırslı bir yanı vardı.

"Her çok lezzetli, ellerinize sağlık." Dedi Ateş. Kendi hazırladığım patlıcanlı haydariye uzandım, kendi tabağıma biraz alırken Ateş'e de uzattım.

"Ben yaptım." Tek kaşı havalanırken, haydarinin büyük bir kısmını tabağına döktü, ardından bana göz kırparak tabağı geri yerine bıraktı.

"Aşkın'ın yanında birini görmeye alışık değildik hiçbirimiz, şimdi böyle mutlu görmek çok güzel." Dedi Tarık, dalga geçer gibi. Ateş'in sert bakışlarıyla karşılaştığındaysa çenesini kapattı ve bardağını yudumladı.

"Öyle, çok yakışıyorsunuz." Dedi Naz, bakışları üstümüzde gezinirken.

"Biz de yakışıyor muyuz?" Diye sordu Bahar, heyecanla. Masada herkes gülerken, Tarık ve Deniz pek eğlenmemişti. Shrek'se yeşile değil de kırmızıya dönüşmeye başlamıştı.

"Bari ihtiyarın yanında utan be zilli." Dedi Tarık ters ters. Pusat'ın bakışları Tarık'a döndü. Shrek'in bakışları sertleşirken, kaşları çatılmıştı. Tarık'ı pek sevmemişti, zaten sevilecek gibi bir şey de değildi.

"Ayıp bir şey demedim ki ben, ihtiyar benim mutlu olmamı çok ister hem. Değil mi dede?" Bahar, ihtiyara sık sık dede derdi.

Kaptan gülümsedi, Bahar'a merhametle bakarken. "Öyle, çocuklarımın mutlu olmasını her şeyden çok isterim. Onları üzecek bir şey olursa da elimden geleni ardıma koymam." Son cümlesinde Ateş'e ve Pusat'a bakmıştı.

"Kan bağınız yok sanırım? Nasıl bir aradasınız?" Diye sordu Pusat, merakını gizlemeden.

"Hepsinin var toplanma nedeni." Dedi ihtiyar. Önce masanın en ucundaki Naz'a baktı. "Naz, kardeşimin kızı. Buraya okul okumaya gelmişti zamanında, annesi köyde eğitim almasını istememişti."

"Deniz, başka bir kardeşimin emaneti. Tarık da başka bir kardeşimin. Bahar da başka bir kardeşimin torunu, ailesini gözlerini kaybettiği kazada kaybetti. Aşkın'sa, soğuk bir son bahar akşamı rıhtımıma bir yangın gibi düştü. Ve şimdi de Aylin var, o da artık benim kızım." Dedi son cümlede ablama sevgiyle bakarken, ablam da duyguyla gözlerini kırpıştırdı. Kaptanın sözleri, Aylin'imin kalbine dokunmuştu çünkü o benim aksime hep şefkate ihtiyaç duymuştu.

"Burada bahsettiğiniz kardeşler, öz değil sanırım." Dedi Ateş.

"Eski komutanım ben, belki aynı kanı paylaşmıyorduk ama hepsi kardeşimdi. Hepsi vaktinde bu ülke için çok şey yaptılar, canlarını feda ettiler. Hepsi tek tek alçakça öldürüldüler." Şuan bile acı tazeymişçesine canını yakıyormuş gibi derin bir nefes aldı. Kadehinde kalan rakıyı tek dikişte içti.

En yakın arkadaşının Bahar'ın dedesi olduğunu biliyordum, yaşlanana kadar komutanlık yapmaya devam etmişti ihtiyar. Bu yüzden her yaşında, kalbine dokunan, canice öldürülen askerlerinin ailelerine olabildiğince bakmaya çalışmıştı.

Komutanlık kısmı, Ateş'in dikkatini çekmişti. "Sizin gibi bir komutana sahip oldukları için şanslılarmış. Emekli komutan olmanız şaşırttı, rütbeniz ve isminiz neydi?"

"Emekli Koramiral Cüneyt Keskin." Dedi ihtiyar ve bu sözü Ateş'i de Pusat'ı da fazlasıyla şaşırttı.

"Memnun oldum komutanım." Dedi Ateş, kaptanı izlerken.

"Bakmayın ihtiyarın böyle minnoş gözüktüğüne, çok acımasızmış." Dedim aralarına girerek. "Kendi askerlerini özel olarak eğitirmiş ve bu eğitim hiç insancıl değilmiş duyduğuma göre." Ben de o eğitimlerden geçerek V olmuştum. Ateş sözlerimle V'yi kimin dönüştürdüğünü anladı. Bu sefer sarı bakışları bana dokundu. Birçok duygu geçti, sanki tam da bu anda beni çözmeye başladı o kurnaz zihnide ilmek ilmek.

"Şey, size bir haberim var." Bahar'ın sözleriyle, masadaki tüm dikkat ona döndü. "Henüz söylemeye fırsatım olmadı, aslında sürpriz olsun istedim." Göz ameliyatından bahsedecekti. "Hani kalbim iyi ya, göz ameliyatı olabilirmişim." Masada kısa bir sessizlik oluştu. "Belki kesin değil ama yine de görme ihtimalim varmış." Dedi heyecanlı heyecanlı.

"Ne? Şaka mı bu?" Diye sorarak yerinden fırladı Tarık. "Ben mi yanlış duydum?" Algılayamıyormuş gibi Bahar'ın yüzüne bakıyordu. "Ciddi mi bu kız?" Diye sorarken bakışları bana döndü. Kafamı aşağı yukarı sallayarak onayladım.

Tarık birkaç adımda Bahar'a ulaştı, onu kaldırdı ve sıkıca sarıldı. "Çok şükür." Dedi sadece gözleri dolarken ama çok bir şey söylemesine de gerek yoktu zaten. Bana ve Ateş'e dokunan bakışlarında büyük bir minnet vardı.

Naz konuşamıyor gibiydi, eli dudaklarının üstüne gitmiş ve sevinçle Bahar'a bakıyordu. Deniz de mutluydu ama Ateş'e her baktığında bir şeyleri sorguluyordu sessizce.

İhtiyar da sevinmişti ama sessizdi, düşünceliydi. "Sen bana küçük kızımı bağışladın, bunun için minnettarım. Bahar bana emanetti, dedesinden. Aşkın da bana tanrının emaneti. O boş yere çıkmadı karşıma, benim yıllar sonra doğan devrimimdi. Yani demem o ki Alanguva, kızımı kurtardığın için teşekkür ederim ama diğer kızımı üzersen bunun da bir önemi kalmaz." Aşkın'a zarar verirsen, benim kim olduğumu görürsün demeye getiriyordu. Hafif şaka yapar gibi ama bir o kadar da ciddi gözleri karşımdaki yaşlı kurdu bir kez daha hatırlattı bana.

Ateş'in bakışları ihtiyarın üstünden ayrıldığında, gözlerimi buldu. "Seninle karşı karşıya gelmek istemem kaptan." Dedi Ateş de ciddiyetsiz bir şekilde.

"Beni üzmek biraz yürek ister ihtiyar, sen Ateş'i benden koru bence." Tehditkar sözlerim onları eğlendirdi, eğlenceli olan kısmı bunu alayla söylesem de fazlasıyla ciddi olduğum kısımdı.

"Kalp ameliyatı zaten eminim ki çok pahalıydı, size daha fazla yük olmak istemeyiz. Bir daha ki ameliyat için aramızda para toplayarak halledeceğiz." Dedi Deniz kendince haklı bir şekilde.

"Lütfen bunu bir daha duymayayım, ne kadar fikrin var bilmiyorum ama Bahar'ın ameliyatı yıllardır ailemize ait olan tıp ve teknoloji tesisimizde yapıldı. Yani doktor masrafı dışında ek bir masraf olmadı. Konusunun geçmesi bile rahatsız edici, sevdiğim kadının kardeşlerine de yardım edemeyeceksem servetimin ne önemi var?" Öyle ikna edici ve sorgulanmaz konuşmuştu ki Deniz daha fazla bu konuyu deşmedi. Tabi kendi içinde o tesisi sorguladığını ve hatta çok daha önceden araştırdığına emindim.

İhtiyar bu konuda sessiz kaldı çünkü gerçekleri biliyordu. Bu ameliyatları karşılayacak kadar zengindim ancak V'nin zekası Alanguva için paradan daha kıymetliydi.

Tarık hala, Bahar'ı bırakmamıştı ve bu Pusat'ın gerilmesine sebep olmuştu. Yerinden dikleşerek bakışlarını Tarık'a kilitlemişti. Onu Tarık'tan kıskanması çok saçmaydı ama Tarık da nispet eder gibi sarılıyordu Bahar'a. Ayrıldıklarında, Tarık Pusat'a baktı hayırdır der gibi kafa salladığında Pusat artık dayanamıyormuş gibi yerinden kalkacaktı ki araya girdim.

"Tarık, şu plağı değiştirsene. Kaçtır aynı şarkı dönüp duruyor." Kafa sallayarak, birkaç adımda gramofona ulaştı. Deniz ve Naz da Bahar'a sıkıca sarılırken bende kadehleri yeniledim. Ateş fazla hızlı gidiyordu, ayağa kalktığında başı dönecekti.

Tarık Sezen Aksu'ya ait bir plak taktığında, rıhtıma Sezen'in yumuşak ve etkileyici sesi dolmaya başladı. Hava serinlemiş, rüzgar biraz şiddetlenmişti.  Yemekler yavaş yavaş tükeniyor ama rakı bardakları sürekli yenileniyordu.

Ablam ona doldurduğum ilk kadehi bitirmemiş ve Bahar gibi meyve suyuna yönelmişti. Ancak o da masada dönen sohbetten zevk alıyor, ilgiyle dinliyordu. Hava biraz daha soğuduğunda Naz içeriden şal almak için kalktığında bende boşalan tabakları alarak kalktım. Ateş'in bakışları üstümdeyken eve girdim, mutfağa girip tabakları bıraktım. Saçımdaki topuzumu açtım, parmaklarımla saçlarımı düzelttim.

Naz hazırladığı tatlıları tabaklara koyarken de yardım ettim ve salondan şalları aldım. Rıhtıma çıktığımda birini Bahar'ın omzuna diğerini ablamın omzuna serdim ve elimden son kalanla da Ateş'e yanaştım. Küçük bir battaniye kadar geniş olan şalı, Ateş'in omzuna örterken kollarımı boynunun iki tarafından göğsüne doğru uzattım. Dirseklerim omuzlarına çarparken Ateş bakışlarını yüzüme çevirdi. Bu hareketi yüzünü yüzüme fazla yaklaştırırken sarıları dikkatle yüzümü izliyordu. Saçlarım da eğildiğim için önüme gelmiş ve aşağı doğru sarkmıştı.

"Artist gibi ceketsiz gelmişsin, hasta olma." Dedim kulağına doğru.

Gamzeleri belli olurken gülümsedi, sarıları böyle bakarken de çok bir şey söylemesine gerek yoktu. Masadakilerin bakışlarını üstümüzde hissettiğimde dudaklarımı yanağına uzattım. Dudaklarım, yeni tıraş olduğu için pürüzsüz ve yumuşacık olan yanağına değdi. Losyonunun ve parfümünün kokusu ciğerlerimi doldururken, teninin kendine has kokusunu da çektim içime.

Ateş gamzesi kaybolmazken, kıstığı sarılarıyla beni izliyordu. Küçük öpücüğün ardından doğruldum, geri yerime geçtim. Deniz, elinde tabaklarla gelen Naz'ı fark ettiğinde yardım için yerinden kalktı. Amacının yardımdan çok Naz'la yalnız kalmak olduğunu biliyordum.

Kadehler bir kez daha yenilenirken Pusat'ın gözlerinden hafiften gittiği belli oluyordu. Bugün pek konuşmuyor, Bahar'ı seyrediyor ve içiyordu. Tabi Ateş kadar içmemişti ama yine de kaptanın rakısı onu da çarpmıştı.

Şerbetli tatlıdan yemedim, bugün yeterince kaçırmıştım. Tabağımda kalan tatlıyı Ateş'e uzattım ve o da sorgulamadan benim tabağımdakileri de yedi.

Aldığım koca yudumla, anasonun tadı genzimi yakarken arkadan Sezen'in başka bir şarkısı çalmaya başladı.

"Seni içime çektim bir nefeste

Yüreğim tutuklu göğsüm kafeste
Yanacağız ikimiz de ateşte
Bir kıvılcım yeter hazırım bak
Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk."

Ateş gözlerimin içine fazla anlamlı bakıyordu. Ona doğru yakınlaştım, dudağımı kulağına yakınlaştırdım. "Tamam abartma, inandılar bana aşık olduğuna." Eli saçıma gitti, hafifçe okşadı. Gözleri de biraz kızarmış ve mayışmıştı. "Hadi ayağa kalk da boyunu posunu görelim." Dedim arkama yaslanırken.

"Ne?" Dedi gerçekten anlamayarak.

"Diyorum ki o güzel fiziğini görelim, ayağa kalk."

"Eğleniyorsun benimle, yemezler." Dedi çok iyi cümle kuramazken.

"Yerler yerler, tipe bak."

"Ne varmış tipimde?" Dedi eli çenesine giderken.

İhtiyar masadaki sohbetten yavaşça uzaklaşarak yerinden kalktı. Hiçbir şey söylemeden yavaşça uzaklaştı yanımızdan. Genelde severdi içerken birden hiçbir şey söylemeden kalkmayı ancak gittiği yeri hepimiz bilirdik. Rıhtımın diğer tarafındaki teknesine gider ve denizi seyrederdi.

Tarık, Pusat'a laf sokmaya devam ediyordu ancak Pusat artık pek takıyor gibi değildi. Pusat'ı bugün ilk defa bu kadar aklı başında görüyordum hatta. Ya bir derdi vardı ya da Bahar'ın ailesiyle iyi anlaşmak istiyordu.

Deniz de şaşırtıcı bir şekilde, Ateş hakkında bilgi toplamaya çalışmamış ve sadece hareketlerimizi izlemişti. "Bahar'ın ameliyatının bu kadar başarılı olmasını abiniz sağlamış. Abinize de teşekkür ederiz ama sanırım uzun süredir ülkeye giriş yapmıyormuş, hakkında ölüm haberleri bile çıkmış." Ve Deniz bombayı patlatır. Baybora'dan bahsedilmesi ablamın da dikkatini çekmişti.

Ateş'in sakin ve dik bakışları Deniz'e döndü. "Evet, tüm işlerini bana devretti ve taşındı. Sağlık durumu burada işlerle cebelleşecek kadar iyi değil. Sanırım ailemi düşündüğümden daha yakından takip ediyorsun Deniz." Resmiyeti kaldırmış ve kalın ses tonunun ardına tehlikeli bir tehdit tınısı eklemişti. 

Ancak sağlık kısmı ablamın fazla dikkatini çekmişti. Aptal Ateş, şimdi ablam Baybora için endişelenecek ve aklında bir ton senaryo kuracaktı.

Aslında Ateş bu bilgiyi öylesine vermemişti Deniz'e, eğer Deniz öğrendiği bilgileri bir yerlere sızdırıyorsa eli kolu fazla uzun olan Şahin'in haberi olacak ve kafası karışacaktı. Gerçi Şahin zaten Ateş'in abisinin ölümünü kabullenemediğini düşünüyordu ancak ölüm haberinin kesin olarak verilmemesi de bir taraftan işine geliyordu.

"Artık siz de aileden sayılırsınız sonuçta." Dedi Deniz dansöz edasıyla kıvırarak.

"Mezdeke açalım amına koyayım sen seversin kıvırmayı." Dedi Tarık, biraz da rakının etkisiyle. Herkes gülerken Deniz önce ters ters ona baktı ancak fazla dayanamayarak o da güldü.

Sezen'in çok eski başka bir şarkısı çalmaya başladığında Naz çokta güzel olmayan sesiyle eşlik etmeye başladı. "Bak deme bana bakamam gözüne, gül deme bana gülemem yüzüne." Ablam da eşlik etmeye başladı, gülüşünden ne kadar eğlendiğini gizlemeden. "Kusura bakma iş işten geçti, olamayız artık eskisi gibi." Bahar da onlara eşlik etmeye başladı. Ateş'in bakışları bana döndüğünde masaya doğru yakınlaştım. Dirseğimi masaya yasladım ve bende onlara eşlik ettim. "Yok deme bana sen de ben gibisin isteseler canını verirsin."

Sadece sözleri söylemiyor, arada saçımı savurarak Ateş'e cilveli bakışlar atıyordum. Omuzlarımı sallıyor, göz süzüyordum. Ateş'in yüzünde kocaman bir gülüş oluşurken gamzesi bu sefer hiç belli olmadığı kadar belli oldu. Kadir İnanır'a cilve yapan Türkan Şoray'a benziyordum. "Benim de gözüm artık açıldı, her yanıma kısmet saçıldı. İstemem ne aşk, ne karakter. Dünya para üstüne döner. Her şey mal mülk, her şey para pul. Dostlukmuş, sevgiymiş ara bul."

Şarkı bittiğinde, masada sadece gülüşler kaldı. Tarık kadehleri bir kez daha yeniledi. Pusat'a gıcıklık olsun diye de tüm kadehi rakıyla doldurarak bardağı taşırdı. Masaya taşan rakı Pusat'ın pantolonuna döküldüğünde Pusat sinirle gözlerini yumdu.

"Senin yapacağın işi s-" Gözü Bahar'a değdiğinde derin bir nefes aldı, dudağını sinirle yaladı. "Seveyim." Tarık keyifle sırıtarak kaptanın yerine oturdu, böylece Pusat'ın yanına daha da yakınlaşmış oldu.

"Benim kıyafetlerimden verebilirim." Dedi Deniz.

"Gerek yok."  Dedi Pusat, Tarık keyifle onu izledi.

"Aa altına işemiş." Dedi az önce Pusat'ın rakı döktüğü pantolonuna bakarak.

"Tarık." Dedi Pusat, sabrının son demlerinde. "Canını sever misin?"

"Çok severim."

"Sus o zaman." Bunu, milleti öldürdüğü tınıda söylediği için Tarık arkasına yaslanarak, yerine sindi. Hem tırsıyor hem uğraşıyordu.

"Duydunuz mu memur bey? Beni canımla tehdit etti." Elini dehşet içinde göğsünün üstüne koymuş, Deniz'e bakıyordu.

Bu sırada Deniz'in ilgisi çok daha başka yerdeydi, Naz'ın üstünde. Naz'ın telefonu çaldı, Deniz çaktırmadan Naz'ın ekranına baktı ve kaşları çatıldı. "Serdar kim?"

"Arkadaşım." Dedi Naz telefonunu eline alırken.

"Neden arıyor bu saatte?"

"Bilmem, öğrenirim şimdi." Diyerek telefonu açtı ve kulağına götürdü. Ardından yerinden kalkarak yanımızdan uzaklaştı. Deniz bir süre arkasından baka kaldı, ardından dayanamayarak o da yerinden kalktı ve Naz'ın peşinden gitti.

Bu sırada Tarık'ın da telefonu çaldı, Galatasaray marşı tüm rıhtımda yankılanırken Tarık bir süre telefonu açmadı, marşı dinledi ardından da meşgule attı.

"Dünyadaki tek artın Galatasaraylı olmak galiba." Dedi ters ters Pusat.

"Sen de mi Galatasaraylısın?"

"Tabi." Dedi Pusat, sanki alnında Galatasaray yazıyormuş da aksi mümkün değilmiş gibi.

"Harbi mi lan? Maça gidelim seninle, sen var ya çarpı on taraftar edersin." Dedi Tarık, Pusat'ı süzerken. Sohbetleri baymaya başladığında sigara içmek için yerimden kalktım, masada hazır duran paketten bir dal alıp yaktım. Ateş'in dikkatli bakışları eşliğinde masadan uzaklaştım. Teknelerin kıyısında, karanlık denizin ucunda durdum.

Sigaramdan derin bir nefes alırken üstüme düşen gölgenin kime ait olduğunu iyi biliyordum. Ateş arkamdan sessizce yakınlaştı, üstünden hala atmadığı şalın içine beni de aldı arkadan kollarını boynumun iki tarafından sararak. Sırtım sıcak göğsüne yaslanırken, çenesini saçlarım arasında hissettim.

"Nasıl geldin buraya kadar?"

"Yürüyerek." Dedi mayışmış sesiyle.

"Allah Allah işe bak sen." Derin bir nefes çekti, saçlarımdan. "Sen baya baya uçmuşsun Ateş."

"Biraz sert olduğunu kabul ediyorum ama iyiyim. Sende benim kadar içtin? Sana neden bir şey olmuyor?" Bunu mızmızlanan küçük bir çocuk gibi sormuştu.

"Kendini benimle kıyaslarken hep eksik hissedersin bebeğim."

"Bebeğin?" Kafamı olumluca salladım.  "Ateş Alanguva'yı da bebek yaptın ya, ne diyeyim ben sana."

Yüzümü ona doğru çevirdim, o da yüzümü görmek için başını hafifçe eğdi. Dudakları dudaklarıma uzandı. Küçücük ve kısa bir öpücük bırakarak geri çekildi. Arkamız dönük olduğu için karanlıkta bizi görmüş olamazdı masadakiler. Önüne dönerek çenesini yine başımın üstüne yasladı. Sert bir rüzgar estiğinde beni biraz daha kendine çekti.

"Onunla neden buluştun?" Bu soruyu bekliyordum ama şuan değildi.

"Kiminle?" Dedim safa yatarak.

"O adamla."

"Hangi adam?"

"Aşkın." Dedi sadece, nefesini yorgunca verirken.

"Ateş, neden şuan bile oynuyorsun?"

"Ne yaparsam yapayım, hareketlerimin ardında bir hinlik arayacaksın ama sorun değil, ben de sende arıyorum." Alkolden dolayı arada dili dolanıyor ve bunun olmaması için tane tane konuşuyordu.

"Neden o zaman kıskanıyormuş gibi davranıyorsun?"

"Kıskanmıyorum." Dedi sertleşen sesiyle. "Sadece bazı şeyleri senin kadar basite indirgeyemiyorum. Benimle sevişip başka bir adama gidemezsin, sevgilimken olmaz."

"Kendini fazla kaptırmışsın, görende ger-"

"Sen benim sevgilimsin Aşkın." Dedi sanki aksini kabul etmiyormuş gibi kesin bir şekilde. "Oyun ya da değil, gerçek ya da sahte bir önemi yok."

"Seviştiğin herkese bu kadar takıyor musun gerçekten?"

"Sen herkes değilsin." Kafasını eğdi, yanağımı öptü bugün ikinci kez. "Sen sevgilimsin." Sarhoş olduğu için üstüne gitmedim.

"Geç oldu, gidin artık."

"Neden buluştun ki onunla?" Bu ilki gibi hesap sorar gibi değil de yakınır gibiydi.

"Ateş, evine git."

"Evde sen yoksun, gelirsen giderim. Uyuyamıyorum, benimle gel." Uzaklaştım, göğsünden ayrıldım.

"Öyle bir şey olmayacak Ateş."

"Tamam ben burada kalayım o zaman." Dedi ona göre fazla masum bir şekilde.

"Yer yok, git evine."

"Seninle uyuyacağım zaten, sığarız."

"Olmaz Ateş."

"Kendin dedin sarhoşsun diye, sarhoş bir adamı sokağa mı atacaksın?"

"Kapının önü adamlarınla dolu." Dedim bıkkın bir şekilde. Omuz silkti, yanıma yakınlaştı kolunu omzuma attı. Yürürken ağırlığını birazını üstüme verdi.

Ablam masadan kalkmıştı, Deniz ve Naz etrafta görünmüyordu. Tarık ve Pusat omuz omuza vermiş Galatasaray marşı söylüyordu, Bahar da çenesini eline yaslamış yüzünde koca bir gülüşe onları dinliyordu. Ateş yürürken arada dengesini kaybediyor ve çaktırmadan bana tutunuyordu.

Masayı es geçip eve girdiğimde, Ateş'i salondaki üçlü koltuğa attım. "Dedim sarhoş olacaksın diye."

"Sarhoş değilim, birazcık çarptı sadece." Dedi gözlerini yumarken. Bir dediği diğerini tutmuyordu.

"Sana kahve yapacağım, kendine gel ve evine git." Kolunu bana uzattı, hızlı bir hareketle kolumdan tutarak kendine çekti. Bedenim göğsüne serilirken, kollarını kaçmama için sıkıca vücuduma sardı.

"Ne kadar inatçısın." Dedi söylenerek. Kalkmaya çalışmadım, çenemi göğsüne yasladım ve kısılı gözlerini izledim.

"Neden seninle uyumamı istiyorsun?"

"Çakır keyifliğimden faydalanıp, soru mu soruyorsun sen bana? Yemezler güzelim." Dedi kaşlarını yukarı doğru kaldırarak.

"Senden faydalanmak istesem şuan çıplak olurdun." Dedim çapkın bir şekilde. Kısılı gözleri açıldı.

"Şuan yapmak istediğim tek şey, o dudaklarını sömürüp sertçe içine girmekken böyle konuşmamalısın." Dedi dudaklarıma doğru, fısıltıyla.

"Bence şuan tek istediğin benimle uyumak." Şuan benim de istediğim şey uyumaktı ve en güzel uyku onun kollarındaydı. Kafamı göğsüne koyduğumda, kolları biraz daha sarıldı vücuduma.

"İyi geceler ateş parçası." Dedi kısık sesiyle. Sarhoş dudaklarından çok şey çıkmak istiyormuş ve o sadece iyi geceler demiş gibiydi. Sadece saniyeler sonra nefesi düzene girerken, kafamı hafifçe göğsüne sürterek kaldırdım. Uyumuştu.

Karanlıkta bile, keskinliği kaybetmeyen yakışıklı yüzünü seyrettim kısa bir an. Vücudumda alkolden olduğuna inanmak istediğim bir kıvılcım koptu.

"İyi geceler Ateş." Kafamı tekrar göğsüne yasladım ve güzel kokusunu içime çekerken gözlerimi yumdum.





Umarım keyif alarak okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Bölüm hakkındaki görüşlerinizi bekliyorum.

Bölümde hissettiğiniz duyguları emojilerle anlatır mısınız?

Beğenilerinizi ve yorumlarınızı esirgemeyin, unutmayın sizden ne kadar ilgi görürsem o kadar hevesleniyorum yazmak için. Hevesimi canlı tutun ateş parçalarım. 

Benimle iletişim kurmak ve daha yakından tanımak için sosyal medya hesaplarımı takip edebilirsiniz. Twitter üzerinden #Ateşpare olarak atılan Tweetleri de kaçırmıyorum.

Bölüm medyasını hazırlayan okuruma çok teşekkür ediyorum. Pinterest hesabımda birbirinden güzel gif ve fotoğraf mevcut. 

Yanımda olup, en büyük destekçilerim olduğunuz için ve bunu hissettirdiğiniz için teşekkür ederim. Gelecek bölümde görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın.

Twitter: cerennmeelek

İnstaram: cerenmelek / cerenmelekhikayeleri

Continue Reading

You'll Also Like

152M 3.9M 77
EPSİLON YAYINLARI ARACILIĞIYLA KİTAP OLDU. KİTAPLIĞINIZDA BULUNMASI DİLEĞİYLE <3 "Bizim bir hikayemiz yok" diye geçistirdim...
154K 10.8K 39
Biz adımız gibi özgür bir timdik. Hür Timi. Kendi kurallarımızı koyardık. Bu askeriye işleyişine ters olduğu için de sürekli azar işitirdik. "Hangi...
872K 15.5K 27
🔞Türkiye'nin en büyük mafyası tarafından kaçırılmak ve onla ilişki yaşamak.🔞 🔞Bolca +18 vardır. 🔞
235K 12.2K 44
Alya özer (asil ) küçük yaştan beri ailesinin intikamı için yanıp tututuşur tam herşey bitmişken gerçek ailesi ortaya çıkar.