Safir(+18)

Por farketmez4549

4.4M 184K 261K

• +18 fazla içerik vardır. • Nefeslerim erkekliğine düşerken herhangi bir harekette bulunmayıp, sadece dudakl... Más

1. Bölüm.
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10. Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13. Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm

25.Bölüm

98.9K 4.6K 6.2K
Por farketmez4549

Merhaba.

Yeni bir bölümle beraberiz.

‼️

Ne kadar fazla o kadar çabuk❤️

Gittikçe votelar düşüyor. Bundan sonra ki bölüm gerçekten sınır geçildikten sonra gelecek pıtırcıklarım.

760?

1,4k yorum?

‼️

❤️

|Sevgilinin Sevgisi|

Elimdeki çatalı tabağa bıraktım ve gözlermi etrafta gezdirdim. Tony sabah acil bi rişi çıktığı için gitmişti. Buna üzülmüştüm çünkü problemlerimizi konuşarak aşmalıydık ki ileride daha büyük sorunlar haline gelmesin.

Dün gece biraz düşündüğümde keşke Teo ile bu mevzuları konuşsaydım diye düşünmüştüm. Ayağa kalktım ve bunu yapmak için üstümü değiştirip Ekin'i bulmak için dışarı çıktım. Onu arkadaşları ile sohbet ederken bulunca yanlarına doğru ilerledim.

Hepsi beni görünce ayağa kalkkerken gülümsedim ve Ekin'e döndüm.

"Hastaneye gidebilir miyiz?"

Korumaların hepsinin bakışı ciddileşirken Ekin kaşlarını çattı.

"Bir yerin mi ağrıyor?"

Kafamı iki yana salladım.

"Teo ile konuşmam lazım."

"Bay Roosvelet'in haberi var mı?"

Kafama iki yana salladım. Dern bir nefes verip Ekin'in Tony'i aramasını bekledim. Telefon açıldıktan sonra ilk önce başka bir adamla konuştu ve sonra gitti telefon.

Bu adama ulaşmam neden bu kadar zor?

"Bayan Roosvelet doktoruna birkaç şey sormak istiyormuş."

Karşıdan gelen sesi duymasam da Ekin telefonu bana doğru uzatınca beni istediğini anladım.

Telefonu kulağıma koyunca sesini duydum.

"Sana bir telefon almalıyım."

Kendi kendine hımurdandıktan sonra tekrar konuştu.

"Ne soracaksın?"

Omuz silktim görmemesine rağmen.

"Kadınsal mevzular."

Yalan söylemiş sayılmadığım için içim rahat ederken sanki sınırı çekmişim gibi sustu. Hiç istemeyerek de olsa Ekin'in beni götüreceğini söyledi.

Arabaya binip camdan dışarı bakarken geldiğimizi fark ettim.

"İyi misin sen?"

Ekin ile Tony olmadığı zamanlarda samimi konuşuyorduk. Ben bir sorun olmayacağını söylesem de o saygısı yüzünden olduğunu söylüyordu.

Kafamı salladım ve arabadan indim. Üst katlara çıkarken Teo'nun kapısının önüne gelince Ekin'e döndüm.

Bana bakmaya devam ederken peşimden içeri girecek izlenimini verince gözlermi kısıp baktım.

Sonunda ne demem istediğimi anlayınca kafasını hızlıca salladı.

"Burdayım o zaman ben."

Sabır çektim ve içerye girdim. Teo beni görünce ayağa kalktı ve hafifçe sarıldı.

"Bu kadar çabuk özleyeceğini düşünmüyordum."

Gülümsedim ve konuya nasıl gireceğimi düşündüm. İlk başta hal hatırdan başlayan konudan sonra konuştu.

"Ne sormak istiyorsun?"

Boğazımı temizleyip ellerimi birleştirdim. Bana baktı ve hafifçe gülümsedi.

"Tıpta ayıp yoktur diye bir söz var Sasa. Rahat ol."

Beni rahatlatması ile derin bir nefes alırken konuştum.

"Hamile kalmam mümkün mü?"

Elini önünde birleştirdi ve yüz ifadesini bozmadan gözlerime baktı.

"Elbette mümkün."

"Ama şu an ilaç kullanıyorum."

Kafasını salladı.

"Biliyorum tabiki. Ancak o ilaçlar senin bir nevi bağışıklık sistemin için. Hamile kalman ile o ilaçları içmeyi bırakacaksın ancak bırakman sonucunda hayatında etkilenecek bir şey olmayacak."

"Teo, yani ben..tamemen iyileştim mi?"

Güldü ve kafasını salladı.

"Sana seni iyileştireceğimi söylemiştim."

Birkaç dakika daha konuştuktan sonra çıkardığım ceketimi tekrar giydim ve ona sarılıp kapıya yöneldim ancak sesini duyunca ona döndüm. Bir şeyi anlamaya çalışıyor gibiydi.

"Sasa, aslında bunları Bay Roosvelet'e de söylemiştim. Birbirinizle hastalık mevzusunu artık konuşmak istemediğinizi anlıyorum ama bunlar som demleriydi ve bitti."

Beni rahatlatmak için söylediği her söz bir yumru olarak boğazıma otururken gülümsemeye çalışıp yutkunmaya çalıştım. Kapıdan çıktıktan sonra gözlerimi duvara sabitledim.

Tony'in böyle yapma sebebinin dün hastalığım olduğuna karar vermişken şimdi tezimin çürümesi üzücü gelmişti. Eğer bir çocuk istemiyorsa bile bana söylemesi gerekmez miydi? Avucumu açıp içine hap bırakmasının beni ne kadar kıracağını hiç düşünmemiş miydi?

Titreyen dudaklarımı birbirne bastırdım. 4 ay boyunca istediğim her şeyi ayrıntısı ile yapmışken böyle bir şey için kırılamazdım. Kırılamazdım elbet ama bu engellemiyordu. 

Kafamı indirdim ve Ekin'in sorularına cevap aradım.

"İyileşmiyim ya tam. O yüzden. Mutluluktan."

Ekin yine de yüzüme garip garip bakınca kafamı indirip titrek bir nefes aldım. Arabaya binip eve gelene kadar düşünmemek için kendimi çok kasmıştım.

Eve gelip odaya geçince kendimi yatağa bıraktım. Gözlerim doğum kontrol hapına kayınca beni üzen asıl şeyin Tony'in ikimizde bu konuda hem fikirmişiz gibi elime tutuşturması mı olmuştu yoksa bana bir zararı olmayacağı halde bir bebek istemeyeşi miydi bilmiyordum ama kendime çeki düzen vermem gerektiğini biliyordum.

Benim için onca şey yapmışken bujun içim huzurlu günlerimizi huzursuz edemezdim. Doğruldum ve Tony'in yakında geleceğini hesaba katarak aynanın karşısına geçtim.

Yüz ifademi mutlu Safir'e döndürdüm ve üzüldüğümü belli etmemek içim elimden geleni yapmaya başladım. Yarım saat sonra kapı çalınınca merdivenlere doğru yöneldim.

Tony Sofia'nın açtığı kapıdan girdikten sonra gözleri ile beni aradı. Bulunca kontrol etti. Oldukça sakin görünüyordu. Sanırım Ekin ağladığımı söylememişti ki bunun için teşekkür etmeliydim.

Merdivenlerden inince ona yaklaştım ve kollarımı boynuna dolayıp ona sarıldım. Bunca ay o olmasaydı ölüp gideceğimden zaten bana bir can vermişti. Diğerine gerek olmaması ile derin bir mefes alıp kokusunu içime çektim.

Elleri belimi bulurken konuştu.

"İyi misin?"

Kafamı salladım.

"Doktorla ne konuştunuz?"

Geriye çekildim ve gözlerine baktım. Belki de ilk defa ona yalan söyleyeceğim için içim içimi yerken dudaklarımı araladım.

"İyileşip iyileşmediğimi sordum."

Kafasını salladı ve dudaklarıma bir öpücük bıraktı.

"Birazdan Doruk gelecek."

Kafamı salladım.

"Yukarıda olurum."

Benim aksime iki yana salladı başını.

"Senin de olmanı istiyorum."

Kaşlarım havaya kalkarken yüzümde sahici bir gülümseme oluştu.

"Peki."

Benim mutluluğum hoşuna gitmiş gibi derin bir nefes aldı ve odaya gitmek için bileğimden tutup yönlendirdi. Merdivenleri çıktıktan sonra odaya girince ne olduğunu anlamadan dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Şaşkınlık ile elim göğsüne gitse de kısa bir süre sonra gözlerim kapanmıştı. Bende ona karşılık verirken aramıza telefonun sesi girince ben durdum ancak Tony umursamayıp elini belime bastırıp beni daha öok kendine çekti. Telefon kapandıktan kısa bir süre sonra tekrar çalınca zorlukla elimi pantalonun cebine atıp çıkardım.

Dudaklarım yanarken telefonu ona gösterdim. Memnuyetsizce elimdeki telefonu aldı ve kulağına götürdü.

"Ne var?"

Aksi ses tonu beni güldürecekken gelen kadın sesi ile gözlerimi kırpıştırdım. Tony de telefonu kulağından çekip isime baktı ve dern bir nefes alıp tekrar konuştu.

"Buyurun Seda Hanım."

"...."

"İhlal ettiğimiz bir durum olduğunu sanmıyorum."

"...."

"Sözleşmeyi iyice okuduğumdan eminim ancak aklınızı karıştıran bir yer varsa şirkete gelebilirisiniz."

"...."

Kadının ona yürümeye çalıştığını fark etmiştim ancak Tony'in sert sesi ve olayları ele alış biçimi aferin diyeceğim kadar iyiydi.

"İyi günler."

Telefonu yatağın üzerine fırlattı ve bana yaklaştı bir adım.

"Kaldığımız yerden devam edebiliriz."

Gülümseyip dufaklarımızı yaslayacağımız sırada dış kapının çalınması ile kafasını oraya çevirip homurdandı.

"Bu herif bir gün elimde kalacak."

Tony'in gıcık olduğu Doruk'un geldiğini bilirken ben Tony çekilecek sanırken o yaklaştı ve dudaklarıma oldukça ateşli bir öpücük bıraktı. Eli kalçama kayıp sıktıktan sonra son bir öpücük verip geri çekildi. Sarhoş gibi arkasından bakakalırken yanaklarıma vurdum ve boğazımı temizleyip aşağıya indim.

£

Doruk'un gitmesinin üzerinden neredeyse bir saat geçmişken Tony'in gelen telefon üzerine yeraltında ki bir gece etkinliğine katılması gerekiyordu.

Benim gelmemem konusunda ilk önce bir şeyler söylesede o aç kurtlara Tony'i bırakacak değildim. Hepsi tek oturuşta Tony'i yiyecek gibiydi vallaha.

İnsafsızın oğlu bu kadar yakışıklı olmasaydı benim de kafam rahat olurdu ve şimdi kara kara saçlarıma bakıp durmazdım. Belki de gitmekten vazgeçmeliyim diye düşünürken gözlerimin dolmasına fırsat vermeden Tony zınk diye içeri daldı. İnsan bir kapı çalar.

Elinde gördüğüm poşete bakarken yüzüme baktı ve kısa saçlarımda gezen ellerime de gözleri değince anlamasın diye hemen indirdim. Ama sanırım geç kalmış olmalıydım ki Tony'in derin nefesinden kaçamamıştım.

Yanıma gelip arkama geçti ve kollarını belime dolayıp beni kendine bastırdı. Dudakları saçlarımı bulurken derince bir mefes çekip dudaklarını da bastırdı. Eli omuzumun üstünden diğerini bulurken konuştu.

"Gözlerini kapat."

"Niye ki?"

Kafasını iki yana salladı.

"Sen kapatmamı istediğinde ben bir şey sormamıştım."

Aynanın üzerinden gözlerine bakınca omuz silktim.

"Ben sen miyim?"

"Umarım ciddi bir cevap beklemiyorsundur."

Gülümsedim ve bu kadar ciddi bir şekilde nasıl dalga geçebildiğini düşündüm. Gözlerimi kapatırken eğildi ve yanağıma küçük bir öpücük bıraktı. Tenim karıncalanırken kısa bir süre sonra başımda hissetiğim baskı ile gözlerimi açmamak için ellerimi bastırdım.

Bir hırıltı sesinden sonra konuştuğunu duydum.

"Üçe kadar sayınca aç."

Kafamı heyecanla sallarken tekrar arkama geçti.

"Bir-"

Gözlerimi heyecanla aralarken ilk önce gözlerim onu buldu. Dudakları hafifçe yana kıvrıldıktan sonra kafasını zaten beklememi zannetmiyormuş gibi iki yana salladı. Ben de ona tarlı tatlı gülümsedikten sonra kendime bakınca gülümsemem hafifçe silindi.

Ayna da gördüğüm karşıtım yutkunmamı sağlarken neredeyse 5 ay önce olan saçlarımı gördüm. Neredeyse aynı uzunlukta ve renkteydiler. Gözlerim dolarken elimi peruğa attım. Çok canlı duruyordu. Bana yaklaştı ve biraz önceki pozisyonumuza geçti ancak bu sefer biraz eğilip çenesini omzuma koydu.

"Hiç peruk takman taraftarı değilim çünkü olduğun gibi hayatımda gördüğüm en güzel kadınsın ama mutlu olman güzel olmandan daha önemli, sevgilim. Sırf sen bunu arzu edersin diye tek bir gecelik ödünç veriyorum. Gecenin sonunda güzelliğine bürünmezsen siyah limuzinli bir kral seni kollarının arasına almaz."

Dolu gözlerim daha da dolarken aynı zamanda bir deli gibi gülümsemiştim. Beni her halimle aynı görüp, ne düşündüğümü anlaması bile onun kaderimdeki erkek olmadını sağlıyordu.

Kafamı salladım ve arkama hızla dönüp kollarımı ona doladım. Eğilmekten beli ağrımış olmalı ki elini belime sardı ve dik durdu. Neredeyse ayaklarım yere değmezken titrek ve kısık sesimle konuştum.

"Seni seviyorum."

Bunu her dedeiğimde olduğu gibi kalbinin atışları ritmini değiştirirken geri çekilip dudaklarıma bir öpücük bıraktım. Öpüşmemiz dernleşeceği sırada geri çekildim ve omzuna hafifçe baskı uygulayıp yere indim.

Arkadına geçip onu odadan dışarı ittirdim. Kapıya gelince bana döndü. Dudaklarını çatık kaşları ile aralayacağı sırada elimi kaldırıp susturdum onu.

"Hadi,hadi. Kış kış. Daha yapacağım bir sürü iş var."

Dudaklarını kapattı ve elini beline koyup gülümseyen suratıma bakıp rudaklarımı kıvırdı. Bı görüntüye maruz kalıp akıl sağlımı bugünlük yerinde tutmak için kapıyı yüzüne kapattım. Sanırım mesafeyi ayarlayamıfığım için kapı bir anda suratına çarpınca gözlerim kocaman oldu.

Ona bşr şey oldu diye endişelenirken kendi sağlığım için daha fazla endişe duyup kapının arkasından onu dinlemeye çalıştım.

Bir inleme sesi ilk başta gelsede şimdi sadece kısık küfürlerini duyuyordum.

"Kaç yaşıma geldim hala evde dayak yiyorum."

Bozuk ses tonu ile gülecek gibi olsamda elimi ağzıma basıtırıp ses çıkmasını önledim. Söylene söylene merdivenlerden indiğini duyunca hazırlanmaya başladım.

£

Ayağımdaki topuklu ayakkabıları düzelltim ve iki saattir beni bekleten Tony'e tekrar bir ikazda bulundum. Kim demiş kadınlar yavaş hazırlanır diye? Erkekler hantallığından bu zamana kadar yaşadılar hiç bilmiyorum.

Hazırlanıp artist artist aşağıya inerken aklımda o filmlerdeki yavaş çekim güzellik sahnesi filan olacak sanmıştım ancak Tony üstündeki eşofmanı ile kanepede uyuyaklmıştı. Normal zamanda bile zor uyurken böyle yapması beni sinirlendirmişti.

Üstünü giyinmesini beklerken ofladım. Yukarıdan üstündeki takımı düzelterek inerken fazla yakışıklı olduğunu düşünüp onu yuksrıya gönderecektim ki biraz tipsizleşip gelsin.

Sonra düşündüm ki benim sevgilim ne kadar istese de çirkinleşemezdi. Kendime gazı verdikten sonra beni incelemesi izledim. Üstümde kırmızı renkte fazla abartılı olmayan bir elbise varken saçlarımı salık bırakmıştım.

Elbisenin fazla dekoltesi olmasa da yırtmacı oldukça yüksekteydi. Neyseki fiziğim bunu kaldıracak nitelikteydi. Bana baktıktan sonra oma doğru yürüdüm ve özel kesim takım elbisesinin kravatını düzeltir gibi yaptım.

"Bunu hep yapmak istemiştim."

Gözleri yüzümü incelerken sordu.

"Neyi?"

"İleri de bir gün sevgilim olursa kravatını düzeltmek isterdim. Çok havalı geliyordu."

Dudakları hafifçe yana kıvrılırken peruğu geye doğru atıp omuzlarımı açıkta bıraktı. Daha sonra ise yavaşça arkama geçti. Ben ne yaptığını bilemezken eli boynumu buldu ve serin bir ince zinciri boynuma taktı. Ne olduğuna bakmak için elimi götürüp kafamı eğince pembe bir taşın zincire bağlandığını gördüm ancak taş o kadar değerli duruyordu ki elimi üzerinden çektim.

Tony'e dönünce bana baktığını gördüm. Gözleri gerdanlığımda duran kolyeye kayınca derin bir nefes aldı.

"Roosvelet ailesinin efsunkar geleneği. Her efsunkâr öleceği güne kadar bunu takar. Bir sembol gibidir. Gören yaklaşamaz,yaklaşan da sağ çıkamaz."

Gözlerimi kırpıştırıp tekrar elime ona atınca konuştu.

"En son bunu gördüğümde annemin boynundaydı."

Gözlerim şokla yüzüne kayarken yutkundum ve ona kötü şeyleri hatırlattığı için elimle kapattım ancak elimi tutup açtı ve bileğimin iç kısmını öptü.

"Sana çok yakıştı."

Hafifçe gülümsedim ve elimi yanağına koyup okşadım. İkimizinde bakışları birbirinden ayrılmazken rlimi tutup indirdi ve koluna koyup beni yürüttü. Üstüme bir ceket alırken arabaya doğru ilerledik ancak araba demek ayıp kaçtığı için zihnimden hemen sildim. Bildiğiniz bir limuzindi.

Tony şaşkın bakışlarıma göz gezdirdi.

"Sana bir ipucu vereceğim. O salondaki herkesin sana dış görünüşüne bakarak mevkini anlayabilirsin."

Limuzine binince yanıma oturdu ve ceketinin düğmesini açtı.

"Onları incele Safir. En gösterişlisi en güçlüsü demektir. Herkesi böyle sıraya koyabilirsin."

Gözlerim limuzinin içini inceleyince yüzümü ona çevirdim ve gözlerimi devirdim.

"Bende eskiden yumurtlayan kalem kullandığımda daha zengin sanardım kendimi. Siz erkekler ilkokul çocuğu gibisiniz."

"O zaman yat kalk Tanrı'na bana seni gönderdiği için teşekkür et çünkü ben yumurtlayan kalemin ne olduğunu bile bilmiyorum. İlkokulda tabletten işlerdik."

Dudaklarım şaşkınlık ile açık kalırken homurdandım.

"Fakirliğin gözü kör olsun."

Dudakları kıvrıldı ve elini çeneme atıp ona bakmamı sağladı.

"Bir çok ülkede zenginler sıralamasında ilk 100'ün içerisinde yer alıyorum. Ve artık benim efsunkarım olduğuna göre sende öylesin,sevgilim."

İlk başta bu kadar zengin olmasına şaşırırken cümlenin sonu ile düşünmeyi bırakmıştım.

"Sevgilim mi?"

Sesim titreyince çenemdeki elini yanağıma koyup okşadı. Yüzünde muzhip bir bakış oluşurken konuştu.

"İstemezsen demem tabi-"

"Yok de. Yani istiyorsan diyebilirsin."

Boğazımı temizledim ve kendime gelmeye çalıştım.

"Bu arada sırf sen varsın diye ben niye zengin oluyor muşum?"

"Çünkü sevgilimsin."

Dudaklarım tekrar aralanırken ne diyeceğimi unutmuştum. Gözleri yüzümü incelerken o oldukça doğal bir şey gibi söylemişti. Omzuna hafifçe vurdum ve ger çekildim.

"Şunu demeyi kessene."

Ellerimi kendime yelpazeledim ve pencerenin tuşu için kafamı indirip inceledim. Yüzümü ondan kaçırmaya çalışırken sesini duydum.

"Neyi.."

Eli yandaki düğmelerden birine dokunmak için önümden geçerken burnu yanağıma sürtününce gözlerimi ona çevirdim. Dudaklarım dudaklarını sıyırırken konuştu.

"..sevgilim demeyi mi?"

Kafam iyice allak bullak olurken aklım dudaklarımda eriyip gitmişti. Dudaklarımdan 'hı' diye bir ses çıkınca gözleri gülümsemesi ile kısıldı ve hırıltılı bir nefes verdi. İlk defa böyle sahici gülümsediğini gördüğüm için aklım tamamen giderken camın açılması ile temiz hava içeri daldı.

Beynime kan gitmeye başlayınca hızla kendimi geri çekip kafamı dışarı çıkarttım. Elimi yüzüne bakmadan suratının ortasına koydum ve geriye ittirdim. Kendi koltuğuna oturfuğunu yan gözle görünce derin bir mefes aldım.

Gözlerim ona kayınca bana baktığını gördüm hala. Araba durunca derin bir nefes aldım ve üstümü düzelttim. Tony yavaşça arabadan inerken elini bana uzattı ve eline tutunarak topuklu ayakkabılarımı kırmızı halıya bastırdım. Bir sürü gazeteci  bizim fotoğraflarımızı alırken ben profesyonel durmaya çalışıp Tony'in belimdeki eliyle yönlendirmesini dinliyordum.

Bu kadar kalabalık ve basına açık olacağını düşünmememiştim. Bu çok garipti. Glaşlar üstümüzde patlamaya devam ederken birkaç merdiven sonra Tony arkasını döndü ve elini belime atıp beni kendine çekerek gazayecilere baktı. Yüzümdeki şaşkınlıktan kurtulup hafifçe gülümsedim. Birkaç saniye sonra beni tekrar içeriye yönlendirdi.

"Basın içeriye giremiyor. Rahatla."

Kendimi bu kadar sıktığımı fark etmeden tenimi gevişetirken salona girmemiz ile konuşmalar yavaş yavaş bölünmüş yerini kıskanç bakışlara ve bakışlara bırakmıştı.

Kadınların beni sinir etmesi ile yüz ifademi değiştirip olmam gereken kraliçe imajı ile güçlü adımlarımı attım. Kendi masamıza bizi bir garson yönlendirirken oturduğumuz masa da Pars'ı, babalarını görmüştüm. Ve tanımadığım bir kaç kişi daha.

Herkes Tony ve benle özel olarak ilgilenirken gözümdeki Tony git gide daha da büyüyordu. Nasıl bu kadar güç sahibi olabilmişti ki?

Babasına selam bile vermezken Pars ile göz göze gelince ikiside gözlerini çekti. Ben Parsla göz göze gelince gülümsedim ve kulağına doğru yaklaştım.

"Pınarla ne yaptın?"

Gözlefi büyürken eteafı kimse duymuş mu siye kolaçan etti.

"Sen nereden biliyorsun?"

"Münecimim ben."

Yüzünü bir salağa bakıyor gibi buruşturunca elimi burnuma atıp işaret ettim.

"Dersini almamış gibisin."

Gözlerini devirdi ve kollarını bağladı.

"Ben izin vermeseydim biraz zor olurdu."

Ona he he bakışı attıktan sonra tekrar Pınar'ı sordum.

Ellerini çözdü ve sır verir gibi yaklaştı.

"Askında eş cinsel olduğunu düşünüyorum."

Oldukça ciddi ses tonu ile kailarım havaya kalkarken elimi su bardağıma attım.

"Neden böyle düşünüyorsun?"

Geri çekildi ve saçlarını karıştırıp bana baktı.

"Senin gözlerin kör mü? Benim gibi bir adama nasıl gözü bile kaymaz."

Kafasını iki yana salladı ve havalı tavrını bir kenara bırakıp çökmüş gibi şampanyasından bir yudum aldı.

"Beni her gördüğünde başka biri zannediyor. Bu nasıl olabilir?"

Güldüm ve yüzünü süzdüm. Gerçekten yakışıklı bir adamdı.

"Bak Pars. Bu bilgileri herkese vermem ama sen benim kayınçom filansın sanırım. O yüzden söylüyorum."

"Neyi?"

"Eğer senin yakışılılığını görmüyorsa kimseye de bakmıyor demektir. Yani onun için önemli olan dış değil iç güzellik. Ona iyi bir insan olduğunu göster falan filan."

Ben verdiğim bilgi onu mutlu eder sanırken elini masada gezdirdi.

"İyi bir insan olduğumu ben bile düşünmezken onu nasıl ikna edeyim Safir?"

Elini şampanyasına götürdü ve omzuma pat pat vurup ayağa kalktı. Terasa yöneldiğini görümce arkasından hüzünle baktım. Neden böyle düşünüyordu ki Pars?

Gözlerim Tony'e kayınca masadaki diğer adamlar ile konuştuğunu gördüm. Birkaç ay önce Pars ile aynı masada oturmama bile izin vermeyecekken şimdi ne konuştuğumuzu merak bile etmemesi Pars'tan artık o kadar gıcık kapmadığını gösteriyordu ve bu çok iyiydi.

Elim önümdeki şampanyaya kayacağı sırada elindeki boş şampanya bardağını benim önüme koyup, benimkini kendi içti. Bir şey demezken pek içesim yoktu zaten ancak benden başka herkes bunu dikkatle izlemişti. 

Masa daki ırta yaşlardaki adam hafifçe güldü.

"Bir varis mi bekliyoruz Anthony?"

Gözlerim adamı bulunca yutkundum. Bir şey düşünmeme izin vermeden Tony konuştu.

"Baba olabilecek bir insan değilim Ediz."

Gözlerim hızla Tony'e kayınca elindeki bardağı hafifçe oynattığını gördüm.  Gözler adamdayken Ediz güldü.

"Niye? Güçlü kuvvetlisin. Tipin de karakterin de yerinde birkaç küçük varis gelecek için iyi olmaz mı?"

Tony kafasını iki yana salladı ve konuştu.

"Öyle bir planım yok. Ayrıca isteğim de."

İsteği olmaması karnıma ağrılar sokarken hiçbir zamandan bahsetmesi ile yutkundum.

"Yılların neyi getirip getirmeyeceği belli olmaz. Büyük lokma ye ama büyük konuşma demiş atalarımız."

"Atalarımızın dediği şeylere göre kendimi yönlendirseydim şimdiye kadar çoktan ölmüştüm."

Gözlerini babasına çevirerek söylediği şeyden sonra konuyu kapatmak ister gibi tekrar konuştu.

"Baba olacak özelliklere sahip değilim. Bir gün şirketimi ve gücümü bırakacak birini elbet bulurum. Bunun için kan bağına gerek yok."

Tenim karıncalanırken öfkeden mi yoksa kırgınlık yüzünden mi olduğunu bilmeden kan beynime sıçramış gibiydi.

Bu kadar kesin ve net daha biz hiç konuşmadan nasıl tartışabilirdi biri ile? Benim görüşlerimi almadan.

Ölene dek bir çocuğu olmamasını nasıl isterdi? Ben onun yüz hatlarına ve davranışlarına sahip bir erkek çocuğumum olmasını isterken o nasıl böyle kestirip atardı?

Yine de yüzümdeki gülümsemeyi bozmayıp etrafa bir aksilik olduğunu belli etmedim. Tony'in bana baktığını hissetsem bile dönüp bakmadım çünkü gözlerime bakımca ne hissettiğimi anlayacağını sanıyordum. Suyumdan bir yudum aldım ve Tony'in koluna dokundum.

"Pars'ın yanına terasa gidiyorum."

Kafasını sallayınca gülümsedim. Bu hiçbir şeyim yok olayını fazla iyi yapıyordum ve bu acı vericiydi. Oraya doğru yönelince Pars'ın tek başına elindeki içkiyi yudumladığını gördüm. Gözleri zemini incelerken gözleri beni bulunca yanına gittim.

"Ceketini ver."

Kaşları havaya kalktı. Yapmak zorunda mıyım der gibi.

"Ver."

Ofladı.

"Sırf seninle uğraşacak havamda olmadığım için veryorum."

Çıkartıp bana uzatttı elime alınca üstme giyeceğimi düşünmüş olmalı ki yuvalarlayıp bir de üstüne yere atıp üstüne oturunca gözleri büyümüştü.

"Sen-"

Durdu ve siniri bozulmuş gibi güldü. İçkisinden bir yudum aldıktan sonra tekrar zemine baktı.

Bende onunla beraber sinirlerim bozulduğu için gülerken burnumu çektim.

"Neyin var?"

Gerçek bir arkadaş gibi çıkan sesi ile ons dönüp yutkundum. Sorusuna cevap vermeden boş bıraktım.

"Neden iyi bir insan değilsin?"

Derin bir nefes aldı. Cevap vermeyeceğini düşünürken konuştu.

"Karısına ve oğluna büyük işkenceler çektiren bir adamın gayrimeşru çocuğu ve sevdiği adamı elde etmek için doğmuş fazlalık bir çocuğum. İyi bir insan olmak için değil, bir yuvayı yıkmak için doğdum."

Titrem bir nefes verdi.

"İyi bir insan olacak olsaydım,Tanrı beni hiç yaratmamayı seçerdi."

Gözlerim onun acısı yüzünden dolarken elimi koluna atıp destek olmak için pat pat vurdum. Yüzü buruşurken elini vurduğum yere atıp sıvazladı.

"Hiç acıman yok mu kızım?"

Faxla sert vurduğumy sonradan anlarken hafifçe gülümsedim. Aradan yarım aaat geçtikten sonra konuştum.

"Pars?"

"Hı?"

"Eğer kötü bir insan olsaydın arkadaşım olmazdın."

Bakışlarım yüzüne kayınca bana baktığını gördüm.

"Arkadaş mı?"

Ksfamı salladım ve elimi ona dopru uzattım.

"Şu andan irtibaren ilk arkadaşım olmaya hal kazandın. Tebrikler."

İlk yüzüme viddiyetle baksa da sonra güldü ve elimi sıktı.

"İlk arkadaşın olscak kadar ezik olduğuma inanamıyorum."

"Kalbimi kırıyorsun."

Gülümsemesi yavaş yavaş yüzünden silinirken konuştu.

"Safir?"

"Hı?"

"Sende benim ilk arkadaşımsın."

Bütün yıllar boyunca arkadaşsızlığın me demek olduğunu bildiğimden gözlerim doldu. Bir şey demeyip tekrar karşıya baktım. Birkaç saniye sonra tekrsr konuştum.

"Kanka mı olsak?"

"Abartma."

"Doğru."

Kafamı sallayıp onu onayladım. Kısa bir süre sonra o konuştu.

"Bff mi olsak?"

"O ne?"

"Bilmem. Gençler şimdi öyle diyor."

"Ergen misin?"

"Doğru."

Kafasını benim yaptığım gibi sallayınca birbizmize baktık ve güldük. Pars benim için iyi bir arkadaş olacaktı.

£

Ceketi çıkartıp yatağın üstüne attıktan sonra derin bir nefes verdim. Tony ve ben ebeveyn olacak insanlar değildik. Bu ne sadece benim, ne de sadece onun suçuydu. Sanırım suç bile sayılmazdı. Daha bana bile seni seviyorum diyemeyen bir adamla, hastalık hastası bir kadının bebeğine ne olurdu düşünmek istemiyordum.

En sonunda kararımı vermişken bunu kendimi üzülmemek için kandırdığımdan mı yoksa gerçekten mantıklı olanın bu olduğundan mı bilmiyordum.

Hızlı bir nefes alıp kulağımdaki küpeleri çıkardım. Makyajımı büyük bir ihtiyaçla sildikten sonra banyoya doğru adımlayıp küvetin tıpasını kapattım.

Suyu kapatıp dolmasını beklerken üstümdeki kıyafetleri teker teker çıkarmıştım. Ayağımı yavaşça içine soktuktan sonra içine oturdum ve bedenimin gevişemesine izin verdim.

Hastalıklı bir hayatı o kadar uzun bir süre yaşamıştım ki bedenim de olan her değişilkiği anlayabiliyordum. Artık merdivenleri çıkarken nefes nefese kalmıyor, durduk yere başım dönmüyor hatta yorgunluk bile çok az hissediyordum.

Tony'in bana olan kibar ve ilgili davranışları aklıma gelince gülümsedim ve tatlı yanaklarımı mıncırmamak için kendimi sıktım. Doruk bugün tekrar bir Aleksitimi testi yapmıştı ve sonuçlarının yakında çıkacağını söylemişti.

Zihnimde bana 'Sevgilim' diyen halini hatırlayınca gözlerimi kapatıp kıcaman gülümsemeye devam ettim. Kalbim duracak gibi hissetmiştim o anda.

Gözlerimi izlenme hissi ile açınca elinde iki kadehle duvara yaslanmış beni izlerken buldum onu. İçinde kırmızı sıvı olan şeylerin şarap olduğunu düşünüyordum. Gelip küvetin yanına bıraktı ve gömleğinin düğmeleri usul usul açıp geniş omuzlarından indirdi.

Heyecanlı gözlerimle onu izlerken elini kemerine atıp çıkardı ve pantolunun fermuarını açınca gözlerimi kaçırıp kadehlere baktım. Üstündeki şeylerden kurtuldu ve arkama geçip suyun içine yavaşça oturdu. Cüssesi ile su yükselirken elini belime atıp göğsüne yaslanmamı sağladı.

Dudakları yanağıma bir öoücük buraktıktan sonra kadehlerden birini bana verdi. Hayatım boyunca hiç içki içmemişken böyle elime vermesi garip gelmişti. Yüzümü hafifçe ona döndürünce onun küçük bir yudum aldığını gördüm.

Kırpıştırdığım gözlerime bakınca ıslanıp alnına yapışan bir saçı geriye atttı.

"Sadece vişne suyu."

Dudaklarımın arasından 'ha' diye bir ses çıkınca kadehten bir yudum alıp içtim.

"Ben neden içemiyorum."

"Daha yeni geçti hastalığın."

"Kendin söyledin. Geçti. Bende içmek istiyorum."

Ona doğru yavaşça döndüğümden biraz uzaklaşmıştım elini belime tekrar attı ve kendine yasladı.

"Doktoruna sormalıyız."

Ofladım ve kafamı ona çevirdim.

"Sadece bir yudum."

Kafasını itireaz kabul etmediğini belli etmek ister gibi iki yana salladı. Omuzlarımı düşürdüm ancak onu da haklı bulup bir şey demedim. Aklıma gelen şey ile konuşacaktım ki belime sarılıp beni yüzüne dopru döndürdü. Bacaklarının üstüne otururken köpükler yüzünden mahrem yerlerimizin kapanmasına şükrettim.

"Yüzünü görmek istiyorum."

Dudağımı dişleyip bakışlarımı kaçırdım.

"Neden ki?"

Kafasını hafifçe omuzuna eğdi ve ellerinden birini kaldırıp yanağımı okşadı.

"Çok güzelsin."

Ondan fazla iltifat duymadığım için şaşırırken yandığını hissettiğim yerlere parmaklarını bastırdı.

"Bugün gerçekten iyileştiğine kanaat getirdim Safir."

Yanağımı eline bastırıp sıcak su ve Yony'in güzel sözleri ile eriyen bedenim ile konuştum.

"İlk seni gördüğüm zamanı hatırlıyorum da gözlerinin içinde kırmızı damarlar vardı.."

Elini gözlerimin altına getirip okşadı. Elini hareket ettirip hareket ettirip dudağımın kenarına getirdi.

"Ölü bir insanın dudakları gibi mosmordu dudakların."

Elini yavaşça aşağıya indirip boynumdan geçti ve kalbimin üstüne dokundu.

"O kadar korkuyordun ki kalp atışlarını duyabildiğimi düşünüyorum."

Elini biraz daha indirdi ve kaburgalarıma nazikçe dokundu.

"Zayıflığın yüzünden kemiklerin belli oluyordu."

Gözlerim dolarken yüzümü inceleyip elini yanaklarıma getirdi.

"Şimdi ise gözlerinin parıldıyor, dudakların kışkırtıcı şekilde kırmızı ve kalbin dokunuşlarımla hızlanıyor."

Alnını alnıma yapıştırdı. Titrek nefesim dudaklarına düşerken gülümsedim. Dudaklarını dudaklarıma yasladı ve tutkudan uzak duygu dolu bir öpücük bıraktı.

Geri çekilince ağlayacağımı sandığım için ellerimi omuzlarına dolayıp burnumu ensesine dayadım. Birkaç dakika öyle kaldıktan sonra sesini duydum.

"Bir şeyi unutmuşum."

Burnumu çekip yüzüne bakmak için onu bıraktım.

"Kemiklerin hakkında söylediğim şey var ya.."

Kafamı salkayınca devan etti.

"Sanırım sana çok fazla yediriyorum. Bacaklarım uyuştu."

Gözlerim kocaman olurken şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. Şaşkınlık yerine sinire bırakınca omuzlarından tutup kendimi geriye çektim ve küvetin tam karşısına gittim.

"Ne-"

Sözünü kestim ve elimi kaldırdım.

"Tamam anladım ben."

"Ama-"

Elimi susması için tekrar kaldırdım ve burnumu havaya kaldırdım.

"Tamam tamam. Anladım."

Dudakları yavaşça kıvrıldı ve gözleri gülümsediği için kısıldı. Bu görüntü şaheser gibi gelirken havadaki kolumun bileğini tuttu ve okşadı. Ben beni affetirmek için konuşacağını var sayıp konuşmasına izin verdim.

"Kilo alman problem değil.."

Yavaş yavaş ona gülümsemeye başlarken gözlerini benden çekip biraz aşağıya kaydırdı.

"..göğüslerin dolgunlaştı,güzelim."

Dudaklarım bu sefer hayretle açılırken elimi hemen elinden çekip kollarımı önümde bağladım.

"Ne?!"

"Diyorum ki kilo alınca göğüslerim elime daha çok-"

Yüzümü utançla buruşturdum ve kafamı dizlerime gömdüm.

"Sus lütfen."

Güldüğünü nefes seslerinden anlarken bana doğru yaklaştığını hissedince kafamı kaldırdım. Gülümsemesi bitmezken iyice yanıma gelince arkaya gitmeye çalıştım ancak küvetin elbet bir sınırı vardı.

Güçlü kollarını iki yanımda bıraktı ve yutkunmamı usulca izledi. Daha sonra ise elini boynuma getirip küçük bir öpücük bıraktı. Nefesim titrerken geri çekildi ve konuştu.

"Kilo alman veya vermen önemli değil ya da dudaklarının pembe ya da mor olması. Seni her şeyinle seviyorum Safir."

Gözlerim hızla büyürken tek şaşıranın ben olmaması işleri olduğundan daha garip kılıyordu. Dudakları ve gözler şaşkınlıkla açılmış olan Tony yutkundu ve gözlerini kaçırıp kendini geriye çekti.

Dudaklarımda hem özlemle beklediğim bu sözün ve Tony'in şaşkın bakışlarının yansıması olarak kocaman bir gülümseme vardı.

❤️

Anthony Roosvelet ?

Safir?

Pars?

Pınar?

EN SEVDİĞİNİZ SAHNE?

Beğenmediğiniz sahne?

👉🏻KEŞKE OLSA DEDİĞİNİZ SAHNE?

Bana söylemek istedikleriniz?

İstediğiniz şeyler?

❤️

Upuzun bölümdü. Huh

Dediğim gibi voteler azalıyır ama okunmalar artıyor. Neden ki?

💕

Seguir leyendo

También te gustarán

ASYA Por Su

Chick-Lit

275K 15.2K 31
Abi kitapları kıtlığı çekiyorsanız doğru yerdesiniz. Bölümleri yazdıkça atacağım. "Onu istemiyorum." Nefret dolu bakışları bendeyken babamdan uzakla...
2.1M 73.4K 75
Yaşamını hapishanede tutsak olarak geçirmiş bir adamın ona aşık olması ne kadar büyük bir sorun olabilirdi? (...) Ner...
218K 9.8K 35
18 yılını bir hiç uğruna yaşamış olan Arel. 18 yıl bir yalan ile yaşamış olan aile. Birbirlerinin acılarını paylaşıcaklar mı yoksa yeni bir acı dah...
820K 37.7K 34
"Ahu." dedi ve duraksadı. Saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Aşiret ağası olsam ne yazar. Kalbimin ağası sen olduktan sonra." ##########################...