Forcing Me To Love You Isn't...

By gayw4ng

12.4K 1.7K 816

Xiao Zhan; hayaletleri, iblisleri ve tanrıları görebilen on yaşında bir çocuktur. Hem iblislerin hem de tanrı... More

Bölüm 1: Gülümseyen Çocuk ve Sırıtan Tanrı
Bölüm 2: Bir Tanrıya İhtiyacım Yok
Bölüm 3: Milano'da Bir Düğün
Bölüm 4: Seni Seviyorum
Bölüm 5: Her Şey Senin İçin
Bölüm 6: Yaramaz Tanrının Kökeni
Bölüm 8: Gerilim
Bölüm 9: Sonun Başlangıcı
Bölüm 10: Alın Öpücüğü
Bölüm 11: Soğuk, Yibo
Bölüm 12: İnanç Atlayışı
Bölüm 13: Seni Özledim
Bölüm 14: Tüm Bunlar Sadece Aşk İçin
Bölüm 15: Anlayamıyorum
Bölüm 16: Göklere Dönüş
Özel Bölüm: Yarı Tanrıyla Evlenen Bir Tanrının Ayrıcalıkları

Bölüm 7: Başı Dertte

677 98 28
By gayw4ng

Xiao Zhan, ofisinde rahatsız olmuş bir şekilde dosyalarına göz gezdiriyordu. Kestane rengi kanepeden ona bir Tanrının baktığı gerçeği olmasaydı kendini bu kadar kasıntı hissetmezdi. İşe gittiğinde, Yibo'nun da ayrılıp kendi işine devam etmesini beklemişti ama tabii ki Xiao Zhan'ın 'her zaman' korunmaya ihtiyacı olduğu için burada kalmaya karar vermişti. Normalde Xiao Zhan bu duruma aldırmazdı ama Yibo ona çok yoğun bir şekilde bakıyordu. Özellikle de sessizlik onu gerçekten rahatsız ediyordu.

"Uh, yani..." Xiao Zhan, atmosferi biraz daha az tuhaf hale indirgemek için bir konuşma başlatmak üzere boğazını temizledi. "Ben çalışırken gerçekten orada oturacak mısın?"

''Evet.''

''Ama ben çalışıyorum.''

''Evet?''

Xiao Zhan bıkkın bir şekilde iç çekti. "Çalışıyorum ve işime konsantre olmam gerekiyor. Gerçekten odaklanamıyorum çünkü hep bana bakıp duruyorsun."

"Burada değilmişim gibi davran." Bunu yapmak gerçekten zordu. Xiao Zhan içinden inledi.

Tanrı ayrılmayı reddediyordu.

Birkaç saat sonra Yibo, kanepede çok kez pozisyon değiştirmişti ama gözlerini Xiao Zhan'dan hiç ayırmamıştı. Keşke insan, Yibo'nun bakışlarına alıştığını söyleyebilseydi ama gerçekten alışmamıştı. Yubin'in kendisine verdiği belgelere bakarak tüm zamanını dikkatini dağıtmak için harcamıştı.

Tam da işine geri dönmek üzereyken, Tanrı ''Öğle yemeği zamanı," dediğinde işi bölündü. ''Ne yemek istersin?"

Xiao Zhan gözlerini kırpıştırdı ve monitöründen uzaklaştı. Saati kontrol edip 12.00 olduğunu görünce şaşırdı. ''Haklısın...'' Ne yemek istiyordu? Bunun hakkında düşünmeden Xiao Zhan, "Suşi..." diye fısıldadı.

Aniden kapı çaldı ​​ve Yubin'in boğuk sesi duyuldu. "CEO, paket yemek mi sipariş etmiştin? O geldi."

Xiao Zhan kaşlarını çattı ve ayağa kalktı. "Ama ben hiçbir şey sipariş etmedim-"

Yibo kapıyı açtı, Yubin'i şok ederek adamın elindeki poşeti kaba bir şekilde kaptı. "Teşekkürler." Yubin, diğerinin varlığını sorgulayamadan kapı suratına kapatılmıştı. Yibo, elinde iki paket suşi kabıyla dolu plastik poşetle gülümseyerek döndü. "Hadi yiyelim."

"Bu kabaydı!"

''Hey, teşekkürler dedim.'' Yibo gerçekten gücendiğini belirterek söylendi.

''Bunu birine öylece yapamazsın. Daha kibar olmalısın." Xiao Zhan, kanepeye oturmak için masasının etrafında dolaşırken iç çekti.

"Sadece yiyebilir miyiz?" Yibo homurdandı. Suşiyi masanın üzerine koydu. "Suşi istediğini söyledin, öyleyse işte, suşi."

Xiao Zhan, etkilenmiş bir şekilde yemek paketini açtı. "Bunu nasıl yaptın?"

"Böyle şeyler bir Tanrı için kolaydır." Yibo gururla büyüklük tasladı.

Xiao Zhan, Yibo'ya baktı ve sonra el değmemiş yemeğine geri döndü. Tanrı çoktan yemeği didiklemeye başlamıştı, ağzına büyük lokmalar tıkıyordu ve bu yanaklarının sincap gibi şişmesine neden olmuştu.

Suşi yediği bir zamanı hatırladı.

Xiao Zhan, 18 yaşındaydı. Onun gibi bir gencin üniversite birinci sınıfa başlaması gerekiyordu ama lisesini bitirecek kadar lüksü bile yoktu. 'Ailesi', görünüşe göre dünyada nasıl hayatta kalacağını öğrenmesi gerektiği için onu kovmaya karar vermişti.

Hayatta kalmıştı.

Birden fazla yarı zamanlı işte çalışmıştı ve bunlardan biri, bir suşi restoranında teslimatçılıktı. Bazen suşi kalırdı ve eve bir paket götürmesine izin verirlerdi.

Xiao Zhan, sızdıran tek odalı dairesinde suşisini karanlıkta tek başına yemişti çünkü elektrik kesilmişti. Sadece bir paket suşi bile onu mutlu etmek için yeterliydi.

Basit mutluluk.

"Zhan-ge?" Yibo'nun sesi onu gerçekliğe geri döndürdü. ''Suşi yemek istediğini söylediğini sanıyordum. Neden yemiyorsun?"

Xiao Zhan gözlerini kırpıştırdı ve yemek çubuklarını aldı. "Afedersin." Bir ısırık almaya hazırlanırken özür diledi. Ağzına bir lokma doldurduktan sonra gözleri önündeki yakışıklı genci görmek için yukarı baktı.

Bu sefer karanlık bir dairede tek başına yemek yemiyordu. Oda aydınlıktı, sıcaktı ve önünde onunla vakit geçirmek isteyen biri vardı.

"Sudan soğuk mu kaptın?" Yibo kaşlarını çattı. "Ateşin mi var? Bugün biraz dikkatin dağınık." Öne uzandı ve avucunu Xiao Zhan'ın alnına koydu.

Xiao Zhan şaşkınlıkla baktı. Birisi ona bu tür bir endişeyle yaklaşmayalı uzun zaman olmuştu.

Xiao Zhan, çimento çuvalını kaldırmakta zorlanıyordu. Kendisinde bir sorun olduğunu biliyordu ve bu kesinlikle yükselen bir ateşti. Normalden daha fazla terliyordu ve bir baş ağrısı onu öldürüyormuş gibiydi - ama yine çalışmayı bırakamazdı. Patronu katı bir insandı. Maaşı zaten yeterince düşüktü. Kovulmayı göze alamazdı.

O gece Xiao Zhan, 40 derecelik bir ateşle yatağına yığıldı ve ona bakacak, kendinden başka kimsesi yoktu.

Yibo onu gözlemleyerek elini alnından çekti. "Ateşin normal görünüyor... yoksa insanlar için ateş derecesi mi değişti?"

Xiao Zhan öksürdü ve suşinin olması gerektiği yere odaklandı. "Suşiyi gerçekten seviyorum..." Tuhaf bir atmosferden kurtulmak için mırıldandı.

"Seviyorsun?" Yibo gülümsedi. "Başka nelerden hoşlanıyorsun?"

''Oh... ah, çizim yapmayı severim?''

''Ve?''

''Kedileri... ve köpekleri... severim.''

''Gerçekten mi?''

"Evet. İlk başta bir köpek sahiplenmek istedim ama genellikle çok meşgul oluyorum, bu yüzden onun yerine bir kedi seçtim."

Yibo tek kaşını ilgiyle kaldırdı. "Kedin mi var?"

Xiao Zhan başını salladı ve hemen telefonunu çıkardı. Duvar kağıdı kabarık bir kedi fotoğrafıydı. ''Adı Jianguo!'' dedi heyecanla.

Tanrı sırıttı ve "Çok tatlı" dedi. Xiao Zhan, Yibo konuşmaya devam edene kadar kedisinin başka bir resmini bulacaktı. "Bunu sevdim. Bana sevdiğin her şeyi söyle. Onları sana vereceğim." Şok olan Xiao Zhan, Tanrıya bakmak için kafasını kaldırdı. Yibo o kadar ciddi görünüyordu ki...

Xiao Zhan'ın elinden kahkaha atmaktan başka bir şey gelmedi.

"Bana istediğim her şeyi verecek msin?" Xiao Zhan yüzünde bir gülümseme ile duraksadı. Bu da başka bir kahkaha dalgasına gireceğine işaretti. "Bu mümkün değil." Yibo'nun, önünde nasıl donduğunu fark etmemişti.

Xiao Zhan bunu fark etmemişti ama bu, Yibo'nun bu gülümsemenin kendisine yöneltildiğini ilk görüşüydü ve bu gülüşü ilk kez duymuştu. Xiao Zhan onun yüzünden gülüyordu . Onun yüzünden gülümsüyordu. Yibo, en parlak gülümsemesi olan ve kırmızı şemsiyesini taşımak için çok minik olan o küçük çocuğu hatırladı.

Xiao Zhan'ın gülümsemesi kör ediciydi ve kahkahası mutlak müzikti. Yibo gülüşüne tekrar sahip olmak istedi. Yine gülümsemesinin sebebi olmak istedi.

Bu arada Xiao Zhan, Yibo'nun duygularından habersizdi. ''Dünyada bunu nasıl yapacaksın?''

Yibo, insanın yüzündeki güzel gülümsemeden büyülenerek biraz daha yaklaştı. ''Ben bir Tanrıyım, Zhan-ge. Suşi mi seviyorsun? Sana bir suşi dağı yapabilirim. Kedileri mi seviyorsun? Sana dünyadaki tüm kedileri verebilirim."

Xiao Zhan çaresizce gülümsedi, göğsüne sıcak bir his yayılmıştı. Ne aptal bir Tanrıydı. Bir dağ suşi istemiyordu ve dünyadaki bütün kedileri de istemiyordu. Yakışıklı Tanrı'ya ne kadar çok bakarsa yüzünün bir kızarıklıkla ısınmaya başladığını o kadar fark ediyordu. Yibo'ya şu ana kadar başka bir soruyla yanıt vermek üzereydi ki...

Öküz kolyesi Tanrı'nın siyah gömleğinden açığa çıkıp Yibo'nun boynundan sarktı.

Xiao Zhan'ın gülümsemesi kayboldu.

"Affedersin." Xiao Zhan kanepeden kalktı ve sevdiği kişinin gülümsemesi kaybolduğunda kalbi kırık ve kafası karışmış bir Tanrı bıraktı arkasında.

Xiao Zhan, ofisinin yanındaki özel konfor odasına kendini kilitlediğinde, sonunda düşünebilmişti.

Aptal. Xiao Zhan bir aptaldı.

Gözlerini kapadı ve şakaklarını ovuşturdu. Kolye hâlâ oradaydı ve unutulmuştu. Tanrının söylediği hiçbir şey gerçek değildi ve bunu kendisine sürekli hatırlatması gerekiyordu. Xiao Zhan bir nefes verdi ve aynada kendine bakmak için gözlerini açtı. Kolye olmasaydı şimdiye kadar çoktan yenmiş olacaktı.

Yibo, saymayı umduğundan daha fazla insanı öldüren bir Yıkım Tanrısıydı ve kolye olmasa Xiao Zhan, onun ellerinde ölen milyonlarca yaşamdan sadece biri olacaktı.

Hiçbir şey gerçek değildi. Her şey sahteydi. Bunu hatırla. Xiao Zhan'ın Tanrının ona uzaktan güzel ya da tatlı bir şey söylediği her seferde hissettiği sıcak duygu boşunaydı ve kesinlikle hiçbir anlam ifade etmiyordu.

Xiao Zhan çok aptaldı. Yibo'nun tüm davranışlarının sadece aptal bir kolye yüzünden olduğunu hatırlayarak göğsünün sıkıştığını hisseden aptal bir adam.

Xiao Zhan ofise geri dönmeye hazır olduğunu düşündüğünde, kolyeyi yeşil alevlerle yakmaya çalışan Yibo'yu görmeyi beklemiyordu.

"Ne yapıyorsun?" Xiao Zhan, kapı kolunu tutmaya devam ederken sordu.

Yibo sakince kolyeyi bıraktı. "Bir şeyi kontrol ediyorum sadece."

Xiao Zhan'ın göğsündeki sıkışma bir bıçak gibi olmuştu. Haklıydı. Tanrı kolyeden kurtulmak dışında bir şey istemiyordu. Xiao Zhan, Tanrının kaşlarını çatmasına neden olan acı bir kahkaha attı.

"Ne?" Yibo sordu.

''Hiçbir şey.''

''Hayır, neydi o?'' Tanrı ayağa kalktı ve suşisini bıraktı.

Xiao Zhan kollarını kavuşturdu ve diğeriyle göz teması kurmayı reddetti. "Kolyeyi bu kadar çok yakmak istediğini görünce benden kurtulmak için ne kadar sabırsızlandığını düşündüm."

İnsanın bu sözlerinde o kadar çok kin vardı ki bu Yibo'yu kızdırmıştı. "Ha," Tanrı alay etti, "Bu verilen şey değil mi? Beni bu kolyeyle kendi özgür irademe karşı tuzağa düşüren sensin."

Bu sözler sinirine dokunmuştu ve şimdi Xiao Zhan, Yibo'ya dik dik bakıyordu. İlk tanıştığı Tanrıyı hatırladı, nefret ve öfke olsa da yoğun bir bakıştı. ''Acı çeken tek kişinin sen olduğunu mu düşünüyorsun? Dünyada en çok nefret ettiğim kişiyle sıkışıp kaldım ve o durumu daha da kötüleştirmek için her gün bana sahte sözler söylemekten başka hiçbir şey yapmıyor." Xiao Zhan, bu şekilde şikayet edecek biri olmamıştı hiç. Tartıştığında, her zaman düzgün ve alçak bir sesle tartışırdı.

Tanrı daha önce hiç bu kadar kötü hissetmemişti. Xiao Zhan'ın ona söylediği her kelime, kalbinin biraz daha fazla acı verici bir şekilde kırılmasına neden oluyordu. Yibo hiç aşık olmamıştı - günlerini hep endişe ve bağlılık olmadan geçirmişti. Aşık olmanın anlamı bu muydu? Birini sevmek, canının yanması mı demekti? Aşık olmak sizi gerçekten kendinizden nefret ettirir miydi? Çünkü sevdiği kişi ona küfretmesine rağmen, bunun kendi hatası olduğunu ve suçlanacak kişinin kendisi olduğunu düşünüyordu. Yibo o gülümsemeyi tekrar görmekten başka bir şey istemiyordu.

Aşık olmak can sıkıcıydı.

"Komik. Sana aşık olmak bile istemiyorum Xiao Zhan,'' İnsan, alıştığı her zamanki 'Zhan-ge'nin yokluğundan dolayı duraksadı. Yibo kolyesini kavradı, ağzı bir hırıltı oluşturacak şekile büründü. "En başta bu kahrolası kolyenin hatası yüzünden! Tasmalı bir hayvan gibi kapana kısılmış olmam senin hatan ve sana 'sahte' sözler vermem de senin hatan!"

Xiao Zhan bunu biliyordu. Biliyordu ama bunu onun ağzından duymak onu daha çok incitiyordu. "Git." Yorgundu. Yorulmuştu.

O anda Yibo ne yaptığını anladı. Hırlaması silindi ve pişmanlıkla dolu bir ifade yerleşti suratına. "Hayır. Kalıyorum."

"Lütfen. Lütfen git. Şu anda seninle uğraşmak istemiyorum. " Xiao Zhan gözlerini kapatıp kaşlarını çattı.

''Ne söylediğin umurumda değil, burada kalıyorum.'' Yibo küfretti. Ne yaptığını biliyordu. Xiao Zhan'ı incittiğini biliyordu ve bunu çok sert yapmıştı, ancak Xiao Zhan da onu incitmişti. Bu nasıl adil olabilirdi?

Xiao Zhan elini masaya vurdu. "Peki." Gözlerinde gizlediği sinirle söylendi. ''O zaman gidecek kişi ben olacağım.''

"Zhan-ge, ben..."

Ağır ayak sesleri, kapının yumuşak tıklamasını takip etti. Xiao Zhan, kapıyı bir çocuk gibi çarpmamak için yeterli öz kontrole sahipti. Kahretsin.

Yibo odun parçasına baktı. "İYİ!" Xiao Zhan asansöre doğru ilerlerken dışarıdan onu duyabilsin diye yüksek sesle bağırdı, "Zaten seni gerçekten sevmiyorum!" homurdandı, gözleri bitmemiş suşiyi gördü. Öfke içinde suşiyi yeşil alevleriyle yaktı.

Ne aptalca bir kolye.

--

Xiao Zhan'ın sakinleşmesi gerekiyordu. Duygularının onu ele geçirmesine izin veriyordu. Kendini kontrol altına alması gerekiyordu. Xiao Zhan çıkarken şemsiyesini almıştı. Yubin ona neler olduğunu sormaya çalışmıştı ama tek söyleyebildiği kısa bir "Yorgunum," idi. Teknik olarak yalan değildi.

Xiao Zhan bugün otobüse binmemeye karar verdi. Herhangi bir araç kullanmadan eve kadar yürümek mümkün müydü? Bugün öğrenecekti. Zaten her zaman hızlı bir yürüyüşçü olmuştu. Şu anda zihni karmakarışıktı. Güneş hâlâ görünüyordu ama soğuk hiç bu kadar acı hissettirmemişti. Xiao Zhan büyük adımlar attı, kolları ceketiyle çarpışıyordu. Kırmızı şemsiyesine sarılarak yakınına çekti.

O aptal yabancı ona yardım etmeye çalışıyormuş gibi görünüyordu ama dürüst olmak gerekirse her şeyi daha da kötüleştiriyordu. Onu Yıkım Tanrısından kurtarmanın başka yolları da olmalıydı. Neden zorla Tanrıyı kendine aşk yoluyla bağlayan bir kolye olmak zorundaydı?

Bu onu etkilememeliydi - onu asla etkilememeliydi ancak yine de etkiliyordu. Utanç duyduğu düşüncelerden dolayı, kalbi sertçe kırılmıştı. Bu şekilde olmaması gerekiyordu.

Böyle hissetmeye başlamaması gerekiyordu.

Xiao Zhan boğazında bir yumru hissetti. Bir süredir hakkında fikir sahibi olduğu bir şey vardı. Yavaştı, ilerliyordu ama vardı. Tanrının ona uzaktan tatlı bir şeyler söylediği her seferde sıcak bir his vardı ve diğeri ne zaman ona yaklaşsa kalbi tuhaf bir şekilde atıyordu. Xiao Zhan aptal değildi. Bunun nereye gittiğini biliyordu ve hoşuna gitmemişti çünkü hiçbiri gerçek değildi!

Yürüme hızıyla birlikte göğsünün kabarması da artmıştı.

Uzun zaman olmuştu. Öyle olmuştu, yanında birinin olmasının üstünden çok zaman geçmişti. Ona gerçekten varolmuş gibi davranan ve onu sevmek isteyen birine sahip olduğundan beri. O sıcaklığı yeniden hissetmek - dünyada ölmesini umursayacak birinin olduğunu bilmekti.

Xiao Zhan o kadar uzun süre kendini ikna etmeye çalışmıştı ki artık hayatta kalmak için bu tür şeylere ihtiyaç duymamıştı. Uzun bir süre kendi kendine yalnız kalmanın sorun olmadığını söylemişti. İyiydi - iyiydi. Ancak derinlerde Xiao Zhan böyle olmadığını biliyordu. Birini istiyordu - hayır, birine ihtiyacı vardı.

Gözlerinden yaşlar aktı ve Xiao Zhan, yaşları silmek için hemen ellerini kaldırdı. Rüzgâr eldivensiz ellerini üşütüyordu ve yaşlar, yanaklarını ıslatmıştı.

Köprü yüksekti ve çok fazla insan geçmiyordu. Xiao Zhan'ın arkasındaki arabalar geçip gidiyordu ve nehirden beri kendi evine bakarken yalnızdı. Gözyaşlarının durduğunu düşündüğünde, metal parmaklıkları kavradı ve titrek bir nefes aldı.

Güzeldi.

Yibo bir zamanlar iblis olan bir Yıkım Tanrısıydı ama gerçekte, derinlerde Xiao Zhan onun sadece büyüme şansı bulamayan yalnız bir çocuk olduğunu biliyordu. Dünyada doğduğu an ona bir amaç verilmişti ve bu kadar genç yaşta pek çok kötü şeye maruz kalmıştı. Tavrının bu şekilde sonuçlanmasına şaşırmamalıydı.

Yibo haklıydı. Onu tuzağa düşüren birçok kişiden sadece biriydi. Onun daha önce tuzağa düştüğü küçük kır evi gibi, Xiao Zhan da başka bir kulübeydi.

Xiao Zhan bu düşünceyle yeniden gözyaşlarının gelmekte olduğunu hissetti. Tanrım, tam bir felaketti. Onları tekrar sildi ama bu sefer akmayı bırakmayacaklardı. Gözyaşlarını silmeye çalışmaktan vazgeçti ve öfkeyle nehrin dibine baktı.

Yapması gerekiyordu. O kolyeyi çıkaracak-

"Ne yapıyorsun sen?!" Xiao Zhan birden yere çekildi.

Xiao Zhan, çarpma nedeniyle hava ciğerlerinden ayrıldığında bir deja vu hissinin ona vurduğunu hissetti. Sonraki bildiği şey, yerde oluşuydu. Yakışıklı Tanrı, korkuyla dolup taşan panikli gözlerle ona bakıyordu.

Xiao Zhan konuşmaya çalıştı, "Neden yaptın..."

"Neden atlamaya çalışıyordun?!" Yibo araya girdi.

Ne?

"Hayır, atlamaya çalışmı-"

"Üzgünüm! Üzgünüm. Bunu yapma! Ben hiçbir şey kastetmemiştim. Ben aptalım, tamam!" Tanrı başını insanın omuzuna çarptı ve kollarını diğerinin beline doladı.

O anda Xiao Zhan yumuşadı. "Yibo.." nazik bir sesle fısıldadı, şimşek hızında Tanrının dikkatini çekmişti. Yibo yukarı baktı, gözleri fal taşı gibi açılmıştı. "Atlamayı düşünmedim bile."

"Ama sen..."

"Sadece suya bakıyordum."

"Ama ağlıyordun!" Gözlerinin kırmızısı belirginleşti ve yanakları gözyaşlarının tazeliğiyle hâlâ ıslaktı. Yibo, ellerini Xiao Zhan'ın yanaklarına koydu ve yaşları parmaklarıyla sildi. "Atlamaya çalıştığını sandım..."

"Çalışmıyordum."

Yibo dudaklarını büzerek başını salladı. "Tamam." Kollarını Xiao Zhan'ın beline doladı ve sarılmak için onu kendisine yaklaştırdı, Tanrı çenesini insanın sol omzunun üstünden geçirdi. Sonra, hafif bir vızıltı gibi yumuşak bir sesle, "Hâlâ üzgünüm..." dedi.

Yerdeydiler ve gerçekten rahatsız ediciydi ama Xiao Zhan'ın elinden bir şey gelmiyordu. Yibo'nun onu su hortlağından ilk kez kurtardığı zamanı hatırladı. Aynı pozisyona geldiler ancak o zaman Xiao Zhan kucaklaşmaya karşılık vermeyi reddetmişti.

Bu sefer başını Yibo'ya yasladı ve onu kendisine yakınlaştırdı.

Xiao Zhan, başım dertte, diye düşündü.

Continue Reading

You'll Also Like

48.1K 10.3K 11
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
184K 18.1K 21
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
10.1K 1K 5
Jeongguk'un bir müzik grubu vardı ve Jimin, çok iyi şarkı söylüyordu. Şansa bakın ki, Jeongguk'un bir soliste ihtiyacı vardı.
3.8K 207 25
Jennie annesini ziyaret etmek için her gün mezarlığa geliyordu. O gün mezarlıktaki kız dikkatini çekmişti. Ve Jennie bilmiyordu ki o günden sonra o k...