PSİKOZLAR 2

By psikozlukdizboyu4

16.9K 1K 1.5K

İntikamların ardından birbirlerini toplayan, eksik parçalarını birleştiren Psikozlar'ı şimdi büyük bir macera... More

●FRAGMAN●
●KARAKTERLER●
1.Bölüm ●SIRDAŞ●
2.Bölüm ●SÜRPRİZ●
4.Bölüm ●ASAT●
5.Bölüm ●DENİZ KIZI●
6. Bölüm ●KANATLARINI YAK●
7.Bölüm ●ÇOCUK CAN●
8.Bölüm ●ALEVLER●
9.Bölüm ●OKYANUS●
10.Bölüm ●ÇAĞLESYA●
11.Bölüm ●KUMBAR●
12.Bölüm ●TATİL●
13.Bölüm ●BARAS●
14.Bölüm ~GEÇMİŞ~
HERKESE SELAM!!

3.Bölüm ●BİR ŞANS DAHA●

1.4K 96 261
By psikozlukdizboyu4


Kumsal'dan...

Hepimiz koltuklara yığılmıştık. Alesya'nın uyanmasını bekliyorduk ve Çağan başının ucundan hiç ayrılmadan Alesya'nın saçlarını okşuyordu. Hepimiz çok fazla endişelendik ama biliyoruz ki Berkan olayını duymak ona iyi gelmemişti. Baygınlık geçirmesine ve fenalaşmasına sebep oldu.

Hepimizin ayaklandığı sırada Alesya kendini kaybetti ve bayıldı. O an Alesya için çok endişelenmiştik ve hala endişeleniyorduk. Çağan bir ara hastaneye götürmeye karar vermişti. Bayıldığı gibi kucaklamıştı ve hastaneye gideceğini söylemişti. Alesya için çok endişelenmişti. Kızlarla onu vazgeçirip koltuğa yatırmasını söylemiştik. Dinlenmesi gerekiyordu. Hem bu gün Asena için çok uğraşmıştı. Hepimiz çok uğraşmıştık. Bu konuyu açmak, her ne kadar gündeme getirip hatırlatmak açısından iyi olsa bile kendi psikolojimiz için artık iyi bir hal almıyordu. Bizi içten içe yiyip bitiriyordu.

Yarım saat geçmişti ama Alesya hala uyanmamıştı. Aslına bakılırsa korkmaya başlıyorduk. Kriz geçirdiğini ve biraz sonra uyanacağını biliyorduk ama uzun sürdüğü için şüphelenmeye başlamıştık. Çağan bir an bile kalkmamıştı yerinden. Alesya'yı yalnız bırakmamıştı. Geri kalanların hepsi de koltuklara yığılmıştı. Hiç birimiz konuşmuyorduk. Sadece Alesya'nın uyanmasını bekliyorduk. Yanımda oturan Asu'ya seslenip "Asu, kahve mi yapsak acaba? Hem iyi gelir belki şuan ki ortama." gözlerimi Asu'dan çekip geri kalan kişilere bakmıştım. Asu uykulu haliyle "Olur yapalım. Biraz ayılırız hem." dedikten sonra kalkıp mutfağa geçtik.

Ben bardakları hazırlarken Asu da su ısıtıyordu. "Çağan'a baksana, nasıl telaşlandı, endişelendi, ona bir şey olmasından korktu ve hiç yanından ayrılmadı. Sence onlar için bir şans olabilir mi bu?" diye sorduğumda tezgaha yaslanmış düşünüyordum. "Aslına bakarsan, ben de senin düşündüğün gibi düşünüyorum. Çağan'ın ne kadar korktuğunu gördüm. Eğer ikisi birlikte bunu isterlerse yapabilirler. Olanları unutup mutlu olabilirler." dediğinde derin düşüncelere dalmış gibiydi. Acaba ne düşünüyordu? "Evet, haklısın. Ben onların birlikte bunu yapabileceğine inanıyorum." dedim onu onaylayarak. Biraz bekleyip "Peki ya sen? Sen yapabilecek misin?" dediğimde Asu kafasını bana doğru çevirip "Bilmiyorum. Olayları düşünmediğimizde ne kadar mutluyuz baksana. Bunu düşününce 'Olabilir' diyorum ama sonra 'Ya hayatımızın her anında arkamızdan gelirse bu olaylar ve mutlu olamazsak?' diye düşünüyorum." dedi ve kafasını çevirip kahveleri koymaya başladı. "Zamana bırakalım." dedim ve Asu'nun önündeki tepsiyi alıp salona geçtim.

Geldiğimde Barış yoktu. Çağan hala Alesya'nın başında duruyordu. Ateş ve Barlas tekli koltukta oturmuşlardı. Ece kafasını Doğukan'ın omzuna yaslamış ve uyuya kalmıştı. Asena da gözünü Alesya'dan ayırmıyordu. Hepimiz Alesya'nın uyanmasını bekliyordu. Bunu düşününce tuhaf hissetmiştim doğrusu. Bizi bu kadar çok önemsediklerini düşünmüyordum ama bu tabloda bizi fazlasıyla önemsedikleri açık ve netti.

Kahveleri ortadaki sehpaya koyup herkesin önüne koydum. "Biraz kahve için iyi gelir." diye de eklemiştim. Barış'ı tekrar gözüm aradığında Ateş'in hareketiyle ona baktım. Elini uzatmış bahçeyi işaret ediyordu. Gösterdiği tarafa doğru baktığımda Barış oradaydı. Sandalyelerden birine oturmuş etrafı izliyordu. Ateş benim onu aradığımı nasıl anlamıştı ki? Çok mu belli etmiştim acaba?

Barış'la ikimizin kahvesini alıp bahçeye, yanına gittim. Belki sakin kafayla konuşurduk. Yanına geldiğimde onu incelemeye başlamıştım. Geldiğimi fark etmemişti. Sandalyede oturmuş kollarını önünde bağlamıştı. Gözlerine eskisi gibi bakmayı çok isterdim. Gece ışığında ikimizin burada oluşunu düşününce aklıma Yılbaşı gecesi gelmişti. Onunla yine böyle bir ortamdaydık ve bana duygularını söylüyordu. Biraz daha düşününce aklıma o duyguları nasıl kırdığım geldi. Kalbini kırmıştım. Onu çok üzmüştüm sanırım. Kötü hissetmeye başladığım sırada kafamı sağa sola çevirip kendime geldim. Derin bir iç çekip daha da yanına yaklaştım.

Sessiz bir şekilde "Barış?" dedim. Barış bana bakıp "Kahveyi soğutacaksın diye çok korktum Kumsal. Beni izlemeye doyamadın." dediğinde gözlerim kocaman açılmıştı. "Öküz! Hem ben seni izlemiyordum. Sadece rahatsız etsem mi, etmesem mi? diye düşünüyordum." dediğimde tavırlı bir şekilde önüme döndüm ve kahvesini ona uzattım. Elimden kahvesini alıp "Senden gelecek hiç bir hareket beni rahatsız etmez, aksine böyle güzel bir rahatsız ediliş olduğu için mutlu bile olurum." demişti tebessüm ederek. Fazlasıyla hoşuma gitmişti bu dediği ama kendimi bırakmak istemiyordum. Bırakamazdım da. Ne zaman kendimi serbest bıraksam, güvensizlik duygusu sarıyordu bedenimi. Hiçbir şey elimde değildi. Güldüğümü görmesin diye kafamı onun görmediği bir tarafa çevirdim ve o cümlenin etkisinden çıkmaya çalışıyordum. "Pişt! Kahveni iç kahveni, soğumasın. Gülmen geçmediyse bir şey olmaz." dediğinde ona dönmüştüm ve suratında kocaman bir sırıtış vardı. Kendime gelip en son dediklerini duymamış gibi yaparak "Sen de iç, soğumasın." dediğimde ikimiz de kahvemizden yudum almıştık. Havanın tadını çıkarmaya başlamıştık.

Kafamı yukarı kaldırıp gökyüzünü izlemeye başlamıştım. Hiçbir şey düşünmeden sadece gökyüzünü izlemek istiyordum. Barış da benim gibi kafasını yukarı kaldırmış gökyüzünü izliyordu. "Ne düşünüyorsun?" diye sorduğumda gökyüzüne bakmaya devam ederek "Seni, beni belki de daha ilerisi, bizi." dedi. Cümlesini bitirdiğinde bana bakmaya başlamıştı. O bal rengi gözlerini bana dikmişti. Çok güzeldi. Gözleriyle gözlerimin buluşmasına o kadar hasret kalmıştım ki. Bana bakmaya devam ederek "Sen ne düşünüyorsun?" demişti merakla. Kafamı tekrardan gökyüzüne çevirdim ve "Biz olamayışımızı." dedim. Kafamı tekrardan Barış ve gözlerine çevirdim.

Hala bana bakıyordu. Bedenini bana doğru çevirdi ve kendi gözlerini gözlerimin içine kenetledi. Ellerini uzatıp kendi ellerimi onunkine koymam için bekliyordu. Derin bir nefes alıp ellerimi onun ellerinin üstüne koydum. Gülümsedi. En sıcak gülümsemesini sergiledi bana. İçimi ısıtan o gülüşünü. Ellerini ellerimde hissetmem içimdeki duyguyu arttırmıştı. Kendimi bırakmak istemiyordum ama böyle devam edersek bırakmaktan korkuyordum. "Kumsal." dedi ve bekledi. Ellerimin üstünde baş parmağını gezdiriyordu. "Bak ben seni- " cümlesini devam ettiremeden Asu "Alesya uyandı Kumsal. Hadi gelin!" diye bağırmıştı. Kafamı o tarafa doğru çevirdiğimde ellerimi Barış'ın ellerinden çekip ayaklanmıştım. Ben hızlı adımlarla ilerlerken Barış da arkamdan gelmişti.

Geldiğimizde Alesya'yı koltukta dik bir konuma getirmişler ve Çağan sürekli olarak Alesya'ya iyi olup olmadığını soruyordu. Asena Çağan'a 'Sal şu kızı.' bakışlarını atıyordu. Onun bu haline gülüp Alesya'nın yanına geçtim hemen. "Daha iyi misin? Bir yerin ağrıyor mu? Sana su getirmemi ister misin? İstersen uyu?" diye sorularımı sıralarken Çağan'la ufak bir bakışmamız olmuştu. Gözlerini kısıp 'O benim!' bakışlarını üzerime yöneltmişti. Asena "Aaa, yeter ama! Bu ne ya? Salın şu kızı açılın. Kız daha tek kelime edemedi sizin yüzünüzden." dediğinde Alesya "Evet. Biraz sakin olun. Ben iyiyim." diyerek bize sırıtıyordu. Asu "Evet arkadaşlar Alesya kendine geldi dağılın." dediğinde hepimiz gülmüştük. Alesya "Saat kaç? Ne kadar zamandır baygınım?" dediğinde saate bakmıştım. 04.30 olmuştu. Bir buçuk saattir baygındı. Barlas "Yaklaşık bir buçuk saattir baygınsın." dedi. "Olmuş mu o kadar?" diyerek şaşırmıştı Alesya. Kendini biraz daha doğrultup ayağa kalkmaya çalıştığı sırada başına ağrı girmişti sanırım "Aah!" diye bir ses çıkarmıştı. Çağan "Dur dur! Kalkma ayağa. Ne istiyorsun ben getireyim?" dediğinde Alesya "Bir şey istemiyorum iki dakika gidip geleceğim." demişti. Çağan "Tamam gel ben götüreyim seni." deyip Alesya'nın koluna girmeye çalışmıştı. Alesya "Çağan bırak!" dedi sinirle. Çağan "Gel hadi gel." dediğinde aralarındaki tartışmayı izlemekle meşguldük hepimiz. Alesya "Yeter Çağan bırak işemeye gideceğim ya. Ne istiyorsun beraber mi yapalım onu da?" dediğinde herkes gülmeye başlamıştı. Asu ve Asena klasik gülüşlerini sergiliyorlardı. Doğukan gülmesini durdurup "Tamam artık bırak Alesya kankamı iyi işte." dediğinde Çağan "Tamam be! İyiliğini düşünüyordum sadece." deyip koltuğa oturmuştu. Alesya Asu'nun yardımıyla ayağa kalkmıştı. İkisi beraber merdivenlerden çıktıktan sonra Barlas "Biz de gidelim artık. Saat 5 olacak. Hem yarın görüşmeniz var siz de direkt uyursunuz." dedi. Aslında haklıydı. Yarın görüşmemiz vardı ve biz hala uyumamıştık. Hepimizin gözlerinden uyku akıyordu resmen. Yorulmuştuk.

Alesya geri geldiğinde daha iyi gözüküyordu. Asu'yla beraber yüzünü yıkamışlardı. Ateş "Alesya da geldiğine göre Çağan Bey veda edin de gidelim." demişti. Hepimiz gülüyorduk. Çağan 'Alesya gelmeden gitmek istememişti.' Bir de 'Ayıp olur, gelsin gideriz.' diye diretmişti. Çağan fazlasıyla endişelendiğini belli ediyordu ama diğerlerinin de sabrını sınıyordu.

Hepimiz kapı tarafında Piçizler'i yolcu ediyorduk. Asu "Ece sen de bizde kalsana bugün. Sabah da beraber hazırlanırız, zaten aynı görüşmeye gidiyoruz." dediğinde Asu'yu onaylamıştım. "Evet, sen de kal." dedim masum bakışlarımı Ece'ye yönlendirirken. Ece "Aslında kızlar çok isterim." diyerek Doğukan'a bakmıştı. Doğukan hemen konuya girip "Hayır bugün olmaz, başka zaman. Biz Ece'yle evimize gideceğiz." dediğinde hepimiz şok içinde Doğukan'a bakıyorduk. 'Ne evi? Bunlar beraber mi yaşıyorlardı? Bu olay ne zaman gerçekleşti?' diye düşünürken ilk tepki gösteren Alesya olmuştu. "Ne?" dediğinde ağzı açık bir şekilde Doğukan ve Ece'ye bakıyordu. Ben dayanamayıp sorularımı sıralamıştım. "Siz beraber mi kalıyorsunuz? Ne zamandan beri? Bizim niye bundan haberimiz yok? Ne ara bu kadar ilerledi ilişkiniz ya? Maşallah nazar değmesin." deyip en sonda sırıtışımı ortaya koymuştum. Asu'yla ikimiz gülerken Ece de sırıtıyordu. Ece "Şey, kızlar ben Atalay'ın bana tuttuğu evde kalıyordum ama Doğukan orada kalmamı istemedi. Ben de taşınmanın daha doğru olduğunu düşündüğüm için başka bir eve geçme kararı aldım. Sonra Doğukan onların evinin yanındaki evi tuttu bana. Yani evimiz değil. Arada Doğukan bana geliyor sadece." dediğinde yüzünde çok tatlı bir tebessüm vardı. Doğukan'la çok mutlulardı ve umarım hep böyle mutlu olurlardı. Doğukan ona istediği sevginin ve güvenin fazlasını vermişti. Umarım her şey onlar için daha güzel bir hal alırdı. Doğukan "Bir gün evimiz de olur kim bilir?" diyerek Ece'nin elinden tuttuğu gibi yanımızdan kaçırmıştı. Arkasından bakakalmıştık.

Barlas "Biz de gidelim kızlar. İyi geceler. Tekrar iyi ki doğdun Asena." diyerek Asena'nın yanına gelip onu yanağından öpmüştü. İşler iyice karışık bir hal alıyordu. Asena karşılık verip vermemekte tereddüt ediyordu. Aslında öpebilirdi bir anlam içermeden. Sonuçta arkadaştık. Ama Barlas'ın Asena'dan ayrıldıktan sonra ki 'piç sırıtışı' pek arkadaşça değildi. Asena da karşılık verip diğer yanağını öpmüştü. "Hepinize bugün için teşekkür ederim." demişti. Alesya "Her zaman. Teşekkür etmene bile gerek yok kankam." deyip sarılmıştı.

Ateş Asu'nun yanına geldiğinde elini Asu'nun beline sarıp iyice kavramıştı ve kendine doğru çekip yanağından öpmüştü. "Yarın görüşürüz." diyerek Asu'dan ayrılırken biz kızlarla şaşkınca ona bakıyorduk. Asu da şaşırmıştı ama hemen kendine gelip "Görüşürüz Bok Beyinli." diyerek o da Ateş'i öpmüştü. Çağan da cesaret almış olacak ki aniden Alesya'nın yanına gelmişti ama Alesya elinin tersini gösterip "Bir ben çarparım bir de duvar çarpar Çağan." demişti. Hepimiz bu hareketine gülmeye başlamıştık. Sanırım hala Çağan'a sinirliydi. Çağan'ın yüzü üzgün bir hal alırken Alesya "Görüşürüz Goril Bey." diyerek Çağan'a sarılmıştı. Az önceki tepkisinden sonra bunu beklemiyordum. Hepimiz şaşırmıştık. Çağan da Alesya'ya sarılmıştı. Çağanla Alesya birbirinden ayrıldığında Çağan "Görüşürüz Dişi Goril." demişti gülümseyerek. İkisi de mutluydu. Hepimiz mutluyduk.

Barış'la göz göze geldiğim sırada yanıma gelip ellerimi tutmuştu. Yine aynısını yapıyordu. Ellerimi tutup baş parmaklarıyla okşuyordu. Kafasını bana yaklaştırıp "İyi geceler. Yarın görüşürüz Keçi." demişti ve uzaklaşmıştı. Ellerimi bırakmış kapıdan çıkarken ben de ona tebessüm ederek "İyi geceler." demiştim. Arkasından kapıyı kapatıp kızların yanına geri gelmiştim.

Gerçekten çok yorucu bir gündü ve ben gerçekten uykusuzluktan ayakta duramıyordum. Asena "Kızlar hadi yatalım. Ben çok yoruldum. O kadar ayaktaydık dans falan ettik ve saat beş olmuş. Hadi odaya çıkalım." demişti. Hepimiz onun peşinden odaya gidiyorduk. Gerçekten çok yorgunduk. Tek sıkıntı günün kritiğini yapamamıştık. Yarın sabah kızları kaldırıp hazırlanırken konuşmamızı kafamda planlıyordum.

Odaya girdiğimizde Asena kendini Asu'nun yatağına atmıştı. Çok yorgundu o da aynı şekilde. Asu Alesya'ya dönüp "İstersen sen abimin odasında uyu. Daha rahat edersin. Hatta Kumsal da orada açılabilen koltuk var orada uyusun. Yanında olmuş olur." dediğinde "Bence de öyle yapalım. Ben seninle birlikte olayım." deyip Alesya'nın koluna girmiştim. Alesya "Tamam öyle yapalım. " diyerek onaylamıştı. Asu bana yastık ve battaniye verirken Asena'nın uyuduğunu fark ettim. Çok fazla yorucu bir gündü onun için sanırım. Bütün olayların yorgunluğunu şimdi hissediyor gibi yorgundu ve 'horul horul' uyuyordu.

Odaya geçtiğimizde Alesya üzerini değiştşrip direkt yatağa yatmıştı. Yatağa yatmasıyla uyuması da bir olmuştu. Üstümdekileri çıkardıktan sonra koltuğun yanına gelip kendime uyuyabileceğim bir yer yapmıştım. Kendimi koltuğa attığım gibi rahatlamıştım. Esneyerek ve en son gözümün önünde canlandırdığım şeyle uyuya kalmıştım. Barış'ın bal rengi gözlerinin bana kenetlendiği anı...

Uyandığım gibi mutfağa inmiştim. Çok kötü bir rüya görmüştüm ama ne gördüğümü bilmiyordum. Sadece ani bir hareketle uyandığımı hatırlıyorum. Nefesim kesilmişti anlık olarak sonra yavaş yavaş düzelmeye başlamıştı. Fazla durmadan mutfağa inmiştim su içmek için. Masaya oturup suyumu içtikten sonra daha iyi olmuştum ama içimde kötü bir his vardı, hala hatırlamadığım rüyanın etkisindeydim. Arkama yaslanıp rahatlamaya çalışıyordum. Duvardaki saate baktığımda sekiz oluyordu. Daha hiç uyuyamamıştım bile. Beşte uyuyup sekizde uyanmak mı? Hiç benlik bir şey değildi. Üç saat bana yetebilecek bir uyku değildi.

Merdivenlerden inen Asena'ya gözüm çarptı. Mutfağa girmiş kendisine su dolduruyordu. "Sen iyi misin? Betin benzin atmış." dediğinde gözlerini bana dikmişti. "İyiyim sadece bir rüya gördüm, onun etkisindeyim. Hatırlamıyorum da zaten." dedikten sonra Asena "Anladım. Saat sekiz oluyor. Piçizler ne zaman gelir acaba? Biz hazırlanmaya başlayalım. Asu uyandı ama Alesya uyuyor sanırım hala." dediğinde "Evet, uyuyordu en son." dedikten sonra mutfaktan çıkıp odalarımıza yönelmiştik. Alesya'yı uyandırıp hazırlanmaya başlamamız lazımdı. Odaya girmeden önce babamın bana yardım amaçlı tuttuğu adamlardan birini arayıp bazı şeyler getirmesini istemiştim. Telefonu kapattıktan sonra odaya girip Alesya'yı uyandırmıştım.

Alesya'yla odadan çıkıp Asu ve Asena'nın yanına gittik. Geldiğimizde ikisi de yatakta uzanıyorlardı. "Asena kalksana ya, niye geri uzandın? Niye hala üstünüzü giyinmediniz siz." diyerek baştan aşağıya onları süzüyordum. "Biz hazırız ki. Sizi bekliyorduk." diyen Asu'ya 'Benimle dalga mı geçiyorsunuz?' bakışlarımı atarken ciddi olduklarını anlamıştım. Alesya "Oraya gittiğimizde ben sizi tanımıyorum tamam mı? Size beni sorarlarsa, bizden değil dersiniz." diyerek elini alnına götürmüştü. Asena "Ne var ya? Giyindik işte." diyerek bize sırıtıyordu. "Asena sen giyinmemişsin ki. Böyle gitmiyoruz. Altında eşofmanla hiç bir yere göndermem. Asu sen de sweat giymişsin! Siz kafayı mı yediniz acaba? Staj görüşmesine gidiyoruz. Babamızın evine değil." dediğimde Alesya gülmeye başlamıştı. "Bırak Kumsal böyle gelsinler. Zaten Barlas'ın babası tanıyor bizi bir sorun olmaz." deyip kızlara bakarak sırıtıyordu. "Hayır efendim ben bunu kabul etmiyorum. Daha ciddi şeyler giyilecek o kadar. Hemen kalkıyorsunuz ben size kıyafet bakıyorum dolaptan, birazdan kapı çalacak aşağı inip gelen şeyleri alacağım ve onları denemeye başlayacaksınız." diyerek dolaba yönelmiştim. Gözüme kestirdiğim kıyafetleri dolaptan çıkartıp yatağın üstüne yerleştirdim. Tam o sırada zilin çaldığını duyduğumda Asu gidecekken onu durdurup "Ben açarım. Siz sadece burada bekleyin beni." diyerek odadan çıkıp merdivenlere yöneldim. Kapıyı açtığımda adamlardan biri elinde dört tane mağaza poşetiyle karşımda dikilmişti. "Buyurun Kumsal hanım. İstediklerinizi getirdim, başka bir isteğiniz var mıydı?" dediğinde "Yok teşekkür ederim." diyerek kapıyı kapattığım gibi kızların yanına koşmuştum. Odaya girdiğimde elimdeki poşetleri havaya kaldırıp "Ben geldim!" diyerek sevinçle poşetleri sallıyordum.

"Asena kurbanın olayım çıkar şunu." diyerek Asena'nın peşinden koşturuyordum. "Ya çıkarmam. Banane! Ben böyle gideceğim. Beğenmeyen almaz." diyerek odanın etrafında dönüp duruyorduk. Olduğum yerde durup Asena'nın da durmasını beklemiştim. Durduğunda yatağın üstünde oturuyordu. Gözlerimi kısıp ona baktığımda bana dil çıkarmıştı. Ben bunu onun yanına bırakmazdım. Koşarak yanına gidip ayaklarına yapıştım ve "Çıkar şu lanet olası eşofmanı Asena!" diyerek çekiştiriyordum. "Kumsal bırak! Çıkarmayacağım." dedi ve kendini benden kurtarmaya çalışıyordu. O sırada Alesya camı açıp sinsi sırıtışını sergileyerek "İmdat! Komşular sapık var." diyerek bağırdığı anda Asu onu kendine çekip "Ne yapıyorsun kızım? Öyle mi denilir?" diyerek onu uyarırken sonunda aramızdan bir tane akıllı çıkmıştı diyordum. Derin bir nefes alıp Asena'ya döndüğüm sırada "Öyle denmez böyle demen lazım. Yetişin hanımlar sapık var! Hem de iri yarı bir şey. Yapıştı sülük gibi bırakmıyor!" diyen Asu'ya gözlerimi büyüterek baktığımda dizlerini dövüyordu. Kız bağırmakla kalmıyor içinde yaşıyordu resmen. İşte o zaman aramızda tek bir akıllının olmadığını anladım. Asena ve Asu gülüşlerini sergilerken Alesya da domuz gülüşünü sergiliyordu. Asena gülmeye başladığı sırada hala ayağını çekiştirdiğim için yataktan yere düşmüştü. "Ya! Kumsal ya!" diyerek sızlanıyordu. Bizim gülüşlerimiz daha çok büyümeye başlamıştı.

Gülmemi durdurmaya çalışıp "Allah'ım sen beni neyle sınıyorsun ya?" diyerek isyan ediyordum. "Asu canım kankam bari sen itiraz etme de dene şunları hadi." dedikten sonra gözlerimi Asu'ya dikmiştim. "Kumsal bırak da gidelim böyle işte. Ne olacak sanki?" dediği sırada gözüm Alesya'ya çarpmıştı. Eline bir tane sweat almıştı ve üstünde nasıl durduğuna bakıyordu. Umuyorum düşündüğüm şeyi yapmaz diye düşünürken üstüne geçirip arkasına döndüğü sırada göz göze gelmiştik. Alesya'nın gözleri büyürken ben gözlerimi kısarak ona bakıyordum. "O lanet olası pislik şeyi hemen üstünden çıkartıyorsun." dediğim an Alesya üstündekini ağır çekimde gibi çıkartıp ellerini havaya kaldırmıştı. "Teslim oluyorum." diyerek sırıtıyordu. "Of gerçekten of ama ya!" dediğimde ayağa kalkmıştım. Alesya "Tamam hadi kızlar uzatmayın da deneyelim şunları." diyerek yatağın üstündeki kıyafetleri göstermişti. Asu ve Asena'ya baktığımda ikisi de yataktaki kıyafetlere bakıyordu. "Valla çok güzel olacaksınız. Ben giydiriyorum bir kere. Güzel olmamanız mümkün değil." diyerek sırıtıyordum.

En sonunda kabul etmişlerdi. Ayırdığım kıyafetleri kombinleyip ellerine verdiğimde çoktan giyinmeye başlamışlardı bile. Alesya ve ben odadaydık hala. Etek bakıyordu kendine. Poşetlerdeki ceketleri çıkardığımda "Bak bence bunları giy. Çok güzel olur." diyerek öneride bulunduğumda "Benim de gözüm onda hem bak takım sanırım. Kabanı da var. Çok güzel duruyor. Bunları bir deneyeyim ben." diyerek odadan çıkmıştı. Elime siyah dar kumaş pantolon ve bir tane de siyah göbeğimi kapatabilecek bir büstiyer almıştım. Kızlar gelmeden ben de giyinirdim, hepimiz hazır olurduk.

Aldırdığım ceketlerden üstüme bir tane seçerken odaya Asena ve Asu girmişti. "Vaov! Çok güzel gözüküyorsunuz. Bence tarzınızı bu şekilde değiştirebilirsiniz." dediğimde ikisi de sırıtıyordu. Gerçekten çok yakışmıştı. Asena'nın üstünde boğazlı kolsuz büstiyerlerden vardı ve altında ise üstüne tam yapışmayan siyah kumaş bir pantolon vardı. Ceket olarak da siyah beyaz çizgili, önünde gold gülmeleri olan bir ceketti. Ceket gerçekten ikisine de yakışmıştı. Asu ise siyah ince boğazlı bir badi, altında siyah dar kot pantolon vardı. Kiremit rengi ceketiyle çok güzel gözüküyordu. Ben onlara hayranlıkla bakarken odaya Alesya girmişti. Siyah beyaz çizgileri çok sıkı olan bir etek ve siyah boğazlı bir kazak giymişti. Eteğin takımı olarak kabanı da vardı. Şuan hepimiz staj görüşmesi için çok güzel olmuştuk. Çok uygun giyinmiştik.

(Kızların giydikleri kıyafet)

Etrafı biraz toparlayıp saçlarımızı yapmaya başlamıştık. Her zaman ki gibi düzleştiriyordum. Asu ve Alesya abartılı olmayacak şekilde makyaj yapıyorlardı. Asena da benim saçlarımı bitirmemi bekliyordu. Aklım gördüğüm rüyaya gidince ne gördüğümü düşünmeye başlamıştım. Genelde rüyalarımı hatırlamazdım. Hatırladığımda da çok fazla etkilenirdim. Ama bunu hatırlamadığım halde etkilenmiştim. Hala anlayamamıştım sebebini. İçimdeki o kötü hissi ne çözebiliyorum ne de söküp atabiliyorum. Aklıma dün Barış'la bahçede konuşmamız gelmişti. Ne düşündüğünü sorduğumda "Seni, beni belki de daha ilerisi. Bizi."
d

emişti. Peki ya biz olabilir miydik? Birbirimize güvenebilir miydik? Her şeyi bir kenara atıp mutlu olabilecek miydik? Yaşanılanlar geride bırakılacak mı? Bunları düşündüğümde kötü hissediyordum. Aklıma yine Yılbaşı günü gelmişti. O gün Barış'ın kalbini çok kırmıştım. Evet belki onlar bizden intikam almış olabilirler ama önce biz başlatmıştık. Her ne kadar her şey bir yanlış anlamayla başlasa da, biz başlatmıştık. Onların kalplerini kırıp gerçek olmayan oyunlar oynadık ve sonrasında onlar bizden intikam aldıklarında onları suçladık. Sanırım 'Size güvenmiyoruz.' dediklerinde güvenmemekle haklılardı. Biz böylesi bir oyunun içine düşüp nasıl böyle bir oyun oynayabilmiştik anlamıyordum, anlayamıyordum. Her şey bizim suçumuz olabilir miydi? Piçizler her şeyi geride bırakmışlardı. Yılbaşı gününü hatırlamıyorlardı bile. Sadece bizim onlara güven duymamızı sağlıyorlardı şuan. Onlar her şeyi geride bırakabilmişti. Nasıl bu kadar çabuk başarabilmişlerdi? Hiç mi duygularında bizden uzak olmaları adı altında bir şey yoktu? Biz onlarla her yakınlaşmamızda 'Bunu yapmamalıyım.' diye düşünürken onlar bizi korumaya ve güven vermeye odaklanmışlardı. Bu halleri şaşırtıcı derecede etkileyiciydi ama biz o kadar cesur değildik. Her şeyi unutup onlara kendimizi tamamen bırakamıyorduk. Barış'a asla kendimi tamamen bırakamazdım. Bazen sevgimden bile şüphe ediyordum. Acaba korkularımın sebebi sevgi değil de tekrardan yıkılma korkusu mu diye? Bu sıralar en çok sorguladığım şey buydu. Belki de onun ilgisi hoşuma gidiyordur ama onu sevmiyorumdur. Onunla beraber olamayışım sebebi de kalbimin tekrar kırılmasını istemeyişimdendi. "Ah!" diye sızlanırken bir yandan da elime üflüyordum. Asena "Kalksana su dökelim eline öyle bir şey yapamazsın." diyerek beni banyoya yönlendirmişti. Elimi yakmıştım düzleştiriciyle. Fark etmeden kendi elime bastırıyordum neredeyse ama sıcak yere değdiği gibi acıyla sızlanmam bir olmuştu.

Odaya geldiğimde Asena elindeki yanık kremini gösterip "Gel hadi sürelim parmağına. Ne düşünüyordun? Çok dalgın gözüküyorsun." diyerek beni yatağa oturtmuştu ve yüzüme bakmadan kremi sürüyordu. O sırada yanımıza Alesya ve Asu da gelmişti. "Yılbaşı gününü." dediğimde kızların hepsinin yüzünde değişik ifadeler vardı. Asena "O günün nesini düşünüyorsun? Anlayamadım." diyerek suratıma bakmıştı. "O gün hepimiz Piçizler'e acı çektirdik. Kalplerini kırdık. Yanlış anlaşılma uğruna onlara oyun oynadık, intikam aldık. Sanırım bizim de onlardan farkımız yok. " diyerek kızların tepkilerine bakmıştım. Hepsi düşünüyordu.

Asu yatağın üstüne oturup "Aslında haklı olabilirsin ama onların bize yaptıkları çok ağırdı Kumsal. En son sana bir şey yapmadılar. O da kafalarını kurcalayan bazı şeylerin olmasıydı. Bir de Barış'ın sana olan sevgisi. Açık ve net ki sana kıyamamıştı ama bizim sevdiklerimiz bize çok kolay kıymışlardı. Bilmiyorum belki onların içinde de fırtınalar kopuyordur yapmamak için ama intikamları yüzünden kendilerine zorunlu kılmışlardır. Bu bir bahane olamaz." dediğinde aslında ona da hak vermiştim. Oyun oynayarak, intikam alarak her ne kadar onlardan farklı olmasak da, onların intikamları çok ağırdı. Asena "Aslında ikiniz de haklısınız. Biz de oyun oynadık onlara ama bizim yaptığımız onlarınkinin yanında hiçbir şey." diyerek önüne dönmüştü. Kaşları çatılmıştı. Düşünceleriyle baş başaydı. Alesya'ya baktığımda hala ayaktaydı ve dümdüz duvara bakıyordu.

Biraz bekleyip tekrar konuşmaya başladım. Sessizliği bozup "Biz onların kalbini kırmamıza rağmen onlar şuan bizi koruyorlar ve güven vermeye çalışıyorlar. Güven duymaya değil..." dedikten sonra Alesya "Haklısınız ama hepimizin farklı ilişkileri var. Çağan zaten benim onu sevdiğimi biliyordu. Bu konuda güven duymayacağı bir konu yok. Asena ve Barlas şuan zaten ne olacakları belli bile değil. Barlas'ın sevgilisi var. Güven duymaya ihtiyacı yok. Bilmiyorum şuan gerçekten kafam çok karıştı." diyerek o da yatağın üstüne yanımıza oturdu. Kafamız karışmıştı. Şuan nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Ne yapmam gerektiği hakkında da bir fikrim yoktu.

Sessizliğimizi bozan şey Asu'nun telefonunun çalmasıydı. Yataktan kalkıp telefonunu almaya gitmişti.

'Alo?'
'Evet hazırlandık.'
'Tamam o zaman biz bekliyoruz sizi.'
'Gelince aramayı unutma'

Tebessüm etmeye başlamıştı. Telefonla konuşurken bile mutlu oluyorduk. Bizim bu halimiz ne olacaktı bilmiyorum.

'Görüşürüz.'

Diyerek telefonu kapatıp yanımıza geldi. Ne söylediğini az çok tahmin edebiliyorduk ama yine de meraklı gözlerle Asu'yu izliyorduk. Bize dönüp "Evden şimdi çıkıyorlarmış. 'Hazır mıyız?' diye sordu. Gelince de arayacak." dedi ve Alesya "Hadi o zaman toparlanalım. Birazdan burada olurlar." diyerek hepimizi yerlerimizden kaldırmıştı. Konuştuğumuz konu, konuşma olarak kapansa da aslında hepimizin aklındaydı.

Alesya koşarak kapıyı açmıştı. Aradan sadece 10 dakika geçmişti ve gelmişlerdi. Onlar içeri girmeden biz dışarı çıkmıştık. Barış beni gördüğünde şaşkın bir surat ifadesi vardı yüzünde. Kaşlarımı çatıp ona baktım. 'Ne oldu?' demeye çalışır gibi kafamı salladım. "Kumsal hanım şaşırtıyorsunuz beni. İlk defa düzgün giyinmişsin. Pardon giyinmişsiniz, Alesya hariç. Tabii bunlar bana düşmez beni ilgilendiren kişi Kumsal." diyerek yanıma gelmişti. "Bence şansını zorlama. Yoksa hemen gider üstüme başka şeyler giyerim." dediğimde "Tamam, tamam ya! Yine çok güzel gözüküyorsun. Keçiliğin de üstünde. Huysuz." dediğinde gözlerimi büyüterek ona bakmıştım. Bana huysuz mu demişti o? "Sen bana huysuz mu dedin az önce?" diyerek kaşlarımı çatmıştım. "Yok canım sen yanlış anlamışsın." dediğinde sırıtıyordu.

Çağan gülümseyerek Alesya'yı süzerken gözleri bir yerde durmuştu ve kaşları çatılmıştı. "Dişi Goril çok güzel olmuşsun da, bu olmamış gibi sanki." dediğinde Alesya sinirle solumaya başlamıştı. "Çağan bak benim asabımı bozma. Sakın üstümdekilere laf etme. Seni dövmekten beter ederim." dedi ve Çağan "Aman be! Ben ne desem suç zaten." diyerek Alesya'ya kaşlarını çatmıştı. Ben anlamadım şimdi, kim kime trip atıyor? Çağan elime koz geçti değerlendireyim deyip değerlendirmeye çalışıyor kesinlikle. Barlas'a baktığımda Asena'yı süzüyordu. Hoşuna mı gitmişti acaba? Barlas "Kim giydirdi sizi?" dediğinde şaşırmıştım. Bunu sormasını beklemiyordum. Asena gözlerini devirerek eliyle beni gösterip "Şu kişi." demişti. "Aa, Yalancı! Kendileri giydi. Ben ellemedim." dediğimde Asena bana tek kaşını kaldırmış bir şekilde 'Sence buna inanırlar mı?' bakışı atıyordu. Barlas "Güzel olmuşsunuz ama gerek yoktu. Normal giyinseydiniz de olurdu." demişti. Ateş "Asu bundan sonra hep böyle giyinmeye ne dersin?" diyerek sırıtıyordu. Ateş'in bu dediğine Alesya ile gülmeye başlamıştık. Asu ise göz devirip yarım ağız gülmüştü.

Arabalara doğru ilerlediğimizde iki tane araç vardı. Bir tanesi Barlas'ın kendi arabasıydı. Diğeri de büyük yüz yüze bakan koltukları olan araçlardandı. Ece Doğukan önde oturuyordu. Doğukan direksiyon kısmındaydı. Barlas "Çok sıkışmayalım diye iki araçla geldik. İki kişi daha benim arabaya gelsin. Asena zaten benim arabamla gelecek." dediğinde şaşkınca ona bakıyorduk. Asena kaşlarını havaya kaldırıp "Buna sen mi karar veriyorsun?" dedi. Barlas "Senin için söylemiştim. Yani, benim arabamda daha rahat edersin. Diğeri çok fazla kapalı. Kötü olma diye."

Şuan Barlas Asena'nın hastalığını mı düşünüyordu? Şaka mıydı bu acaba? Barlas da anlam veremediğim şekilde değişiklik vardı. Dün Asena için yaptıkları, aldığı kolye, değişik tavırları bunların hepsi çok tuhaftı. Asena da çok şaşırmıştı. Ondan intikam alınırken hastalığını kullanmıştı ama şimdi iyiliği için uğraşıyordu. Asena kaşlarını çatıp "O küçük aklın şimdi mi beni düşünüyor?" dedi Barlas'ın yüzüne dik bir şekilde bakarak. Ardından fazla durmadan arabaya yönelmişti. Barlas'ın arabasına binmişti. Ateş ve Asu da onlarla birlikteydi. Barış, Çağan, Alesya ve ben Ece'yle Doğukan'ın olduğu arabaya geçmiştik.

Yol boyu hiç konuşmamıştık. Zaten fazla da sürmemişti. Şaşırmıştım bu kadar yakın olmasına. "Ne kadar çabuk geldik." dediğimde Doğukan "Otele gelmedik. Kahvaltıya geldik. Barlas mesaj attı. Önce kahvaltı yapalım diye. Anladığım kadarıyla Asena kahvaltı için fazla zorlamış." dediğinde gülmeye başlamıştı. Alesya'yla sırıtmaya başlamıştık. Ee tabii, Asena dayanır mıydı? Dayanmadı. Asena kahvaltı diye tutturduğunda Asu da ona uymuştur kesinlikle. Arabanın kapısını Çağan açtığında hepimiz inmiştik. Barlas'lar bizden önce gelmişlerdi tabii ki. Önümüzden gitmişlerdi ve şuan gördüğüm kadarıyla masada sadece kahvaltılıklar vardı. Alesya "İyi ki geldik ya. Ben de çok açıkmışım." dediği gibi kahvaltı masasına koşmuştu. Çağan da peşinden gidince arkada Barış, ben, Ece ve Doğukan kalmıştık.

Masanın önüne geldiğimizde, masayı birleştirmek zorunda kalmıştık. Hepimiz sığmıyorduk. Garsonlar masaları birleştirdikten sonra, hepimize birer servis açmışlardı.

Alesya "Asena yavaş yesene. Anladım çok acıktın ama boğulacaksın. " diyerek Asena'yı durdurmaya çalışsa da durmamıştı. "Acıktım ben. Evden yemeden çıktık. Kahvaltıya gelmeseydik açlıktan ölürdüm." dediğinde hepimiz gülmeye başlamıştık. Masada güzel bir sohbet vardı ve en önemlisi mutluyduk. Hiçbir sorunumuz yoktu. Barış "Nasılsın?" diye sorduğunda "İyi, sen nasılsın?" dedim ona dönerek. Gözlerimin içine bakıyordu benimle her konuştuğumda ve hiç ayırmıyordu. "İyiyim. Dün konuşmamız yarım kaldı görüşmeden sonra seni kaçırsam ne olur?" dediğinde o tatlı gülüşünü sergiliyordu. Ben de hafif tebessüm ederek "Bakarız." demiştim. Ne söyleyeceğini merak ediyordum. Söylediği şeyler karşısında ne tepki vereceğimi de merak ediyordum doğrusu. Şuan biraz kafam karışıktı ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Belki de konuşmamalıydık. Görüşmeden sonra bir işimin çıktığını söyleyip eve gidebilirdim. Bunu şimdi düşünmek yerine anında tadını çıkarmalıydım. Görüşmeden sonra düşünürdüm.

Çağan çatalındaki salatalığı Alesya'ya uzattığında Alesya yemeyi düşünüyor gibiydi. Tam yiyecekken bir anda kaşları çatılmıştı ve bir şeyler düşünmeye başlamıştı. Çağan da ne olduğunu merak ediyordu. Sanırım bende olan kafa karışıklığından Alesya da da vardı. Çağan "Ne oldu?" diyerek sorduğunda Alesya "Çok yedim ben. Sen ye onu." diyerek bir şey belli etmemeye çalışmıştı. Kafasını kaldırıp benimle göz göze geldiğinde hafif tebessüm etmişti. Asu ve Ateş sohbet ediyorlardı. Asena etrafında olanlardan bağımsız bir şekilde yemeğine odaklanmıştı. Barlas arada Asena'ya bakıyor, bazen de masadaki sohbete katılıyordu. Doğukan ve Ece zaten masanın en güzel çiftiydi. Çok iyi anlaşıyorlardı. Gece Doğukan'ın dediği şey aklıma gelmişti. 'Bir gün evimiz de olur kim bilir?' demişti. Belki de Ece gerçekten hak ettiği sevgiyi bulmuştu. İleride belki onları çok güzel bir yaşantı bekliyordu. Umarım hepimiz hak ettiğimiz sevgiyi bulabilirdik. Bunu düşündüğüm sırada Barış'a dönmüştüm. 'Belki de... Neyse bunları düşünmek için çok erken.' diyerek içimde ileriyi düşünmemek adına savaş veriyordum.

Arabalara binmiştik. Otele gitme zamanımız gelmişti çoktan. Saat baya geçmişti. Yanımda Barış oturuyordu. Pek fazla sohbet etmiyorduk. Doğukan ve Ece'ye baktığımda. Doğukan Ece'nin elini tutmuş, o şekilde arabayı sürüyordu. Sanırım her kızın istediği şeylerden olabilirdi bu hareket. Ben onları izlerken. Barış'ın "Aklından neler geçiyor?" diye sormasıyla irkilmiştim. "Hiçbir şey. Sadece çok yakışıyorlar." dedim Doğukan'la Ece'yi göstererek. "Evet. Doğukan gerçekten çok seviyor. Onun adına mutluyum. Sevdiği kadınla beraber ve çok mutlu." dediğinde yüzünü onlara doğru çevirmişti. Alesya araya girip "Darısı senin başına Barış." diyerek sırıtıyordu. Barış gülümsedi ve "İnşallah." diyerek bana bakmaya başlamıştı. Çağan "Hani darısı bizim başımıza değil mi?" diyerek Alesya'ya bakıyordu. Ben hemen Barış'ın bana olan bakışlarından sıyrılıp "Darısı ikinizin başına." dedim Alesya'ya sırıtarak. Çağan "İşte kral. Adam gibi adam." diyerek sıralıyordu hepsini. Çağan elini yumruk yapıp vurmamı bekliyordu. Ben de ona karşılık vermiştim. Alesya'ya baktığımda sırıtıyordu.

Alesya "Doğukan kankam aşkınızı bölmek gibi olmasın ama sıkıldık. Müzik açmaya ne dersin?" diyerek Doğukan ve Ece'nin arasına girmişti. "Kankacım acaba aramızdan çıksan da ben de istediğini mi yapsam? Müzik açarım." dediğinde Alesya sırıtıyordu. Aralarından çıktığında Doğukan düğmeye basıp şarkı çalmasını sağlamıştı.

Kutsi - Yaz Günü

Benim aşkım bir köşede
Sen bi' yerde, ben bi' yerde
Şu hâle bak
Bu yaz günü

Belki zamanla geçer bu yaşadıklarımız
Fırtınadan da beter en son ayrılığımız
Senden ayrı bir yerde
Belki başka şehirde nefes almalı

Şarkının ilk iki nakaratı tamamen bizi özetliyordu sanırım. Ama çok güzeldi. Dışarıyı izlemeye başlamıştım bir kulağım şarkıdayken.

Otele geldiğimizde Barlas'ın babası her şeyi çoktan ayarlamıştı bile. Burası çok güzeldi. Her yer ışıl ışıl parlıyordu ama bir o kadar da sadeydi. Çok şık. Kapıdan girdiğimizde kapıda bizi bir kadın karşılamıştı. "Hoş geldiniz Barlas Bey. Babanız her şeyi hazırlattı. Önce görüşme yapılacak, sonra da babanız hep beraber oturup sohbet edebileceğiniz bir yer hazırlattı." dediğinde Barlas'a sulanır gibiydi. Barlas pek takmasa da onun yerine takan birisi vardı. O da Asena'ydı. Kıza kaşlarını çatmıştı. Kız Asena'nın bakışlarına maruz kaldığını fark edince yanımızdan gerilemişti. Barlas'tan da gözlerini çekmişti. Şuan Asena'nın Barlas'ın sevgilisi olduğunu düşünüyor olabilirdi.

Bizi bir toplantı odasına getirdiğinde hepimiz koltuklara oturmuştuk. "Başka bir istediğiniz var mı? İçecek bir şeyler getirebilirim isterseniz." diyerek soruyu hepimize yöneltmişti. Barlas "Şuan gerek yok. Görüşmeden sonra babamla beraber olacağız zaten. O sırada isteriz." dediğinde "Peki efendim. Birazdan kızları çağıracağım görüşme için. Bu kağıtları da doldurmaları gerekiyor. Stajları için temsili bir belge." diyerek yanımızdan ayrılmıştı. Sessiz bir şekilde oturuyorduk. Bir yandan da kağıttakileri dolduruyorduk. CV'de yazılması gereken şeyleri sormuşlardı. Farklı bir şey yoktu.

Asu sıkıntıyla bir nefes vererek etrafına bakmaya başlamıştı. Sıkılmıştık. Geleli fazla olmamıştı ama kimse konuşmayınca sıkıcı olmaya başlıyordu. Barlas sessizliği bozup "Aslında görüşmeye gelmemize gerek bile yoktu ama babam önden şeflerle tanışmanızı istedi. Size buradaki işleyişi anlatacaklar ve hangi bölümü istediğinizi soracaklar." dediğinde Asu "Bence de görüşmemiz iyi oldu. Görmüş olacağız." demişti. Asena "Demek ki gerek yokmuş böyle giyinmemize." diyerek bana bakmıştı. "Ne yani fena mı oldu? Yakışıp yakışmadığını gördük. Beğendin sen de doğruyu söyle." dediğimde Asena "Evet beğendim ama olsun eşofmanımı çekiştirmene gerek yoktu giydirebilmek için." demişti. Tam ona cevap verecekken Kız tekrar gelip "Önce kimi alıyoruz görüşme için?" dediğinde Asena "Ben. Ben geliyorum" diyerek doldurduğu kağıdı da eline alıp kızın peşinden gitmişti.

Ece ve ben kalmıştık görüşmeye girmeyen. Kızlarbda fazla uzun sürmeden geliyorlardı. Hangi bölümde çalışmak istediklerini sormuşlar ve o bölüme almışlar. Asena ve Alesya sıcak mutfak, Asu da pastane bölümündeydi. Ece ve ben de pastane bölümünü tercih etmiştik. Ece de görüşmeden çıkıp yanımıza geldiğinde sıra bendeydi.

Mutfağa girdiğimde çok güzel dizayn edilmişti. Çok beğenmiştim. Pastane bölümü bu kısımdan ayrıydı. Beni bir tane şefin odasına getirdiğinde içeri girmiştim. Sohbet etmeye başlamıştık. Uzun konuşmanın ardından "Hangi bölümü tercih ediyorsun?" diye sorduğunda heyecanla "Pastane bölümünü." dedim. "Tamam o zaman. Hadi seni diğer şeflerle tanıştırayım ve pastanede çalışacağın Aysun şefinle tanış." deyip gülümsemişti. Onu takip edip sıcak ve soğuk mutfağın şefleriyle tanışmıştım. Ardından pastane bölümüne gelip oradan sorumlu olan Aysun şefle tanışmıştım. Çok tatlı birisiydi ama tabii çalışma sırasında ne kadar tatlı olduğunu bilemezdim. Geçen sene ki tecrübemle şeflerin hepsinin içinde bir canavar yattıklarını görmüştüm.

Hepimizin görüşmesi tamamen bitmişti ve şuanda Barlas'ın babasıyla görüşmeye gidiyorduk. Terasta bize bir yer yapmıştı. Atıştırmalık türü şeyler vardı ve tam o sırada Ekin amca da gelmişti. Hepimiz masaya oturmuştuk.
"Nasılsınız çocuklar? Barlas sizin de geleceğinizi söyleyince çok mutlu oldum." dediğinde Alesya "Biz de çok mutlu olduk Ekin amca. Mutfak gerçekten çok güzel. Teşekkürler her şey için." dediğinde Ekin amca gülümseyip "Ne demek çocuklar. Teşekkür etmenize bile gerek yok. Siz de benim evladım sayılırsınız. Barlas'ın annesi duyunca o da çok sevindi. Sizi çok seviyor." dediğinde mutlu olmuştu doğrusu. Bize bu kadar cana yakın davranması çok güzeldi. Barlas gibi değildi, hem de hiç. Biraz oturup sohbet ettik. Bir yandan da kahvelerimizi içip manzaranın tadını çıkartıyorduk. Bir süre sonra Ekin amca gitmişti. "Siz beraber takılırsınız benim biraz işlerim var. Görüşürüz." diyerek gitmişti. Baş başa kalmıştık. Ben kendimi çok yorgun hissediyordum, yüksek ihtimalle uyuyamadığım içindi.

Asena "Saat kaç? Artık eve mi gitsek?" dediğinde saate bakmıştım. "İkiye geliyor. Evet ya, ben çok yorgunum. Uyumak istiyorum." diyerek sızlanmıştım. Doğukan "Biz buradan sonra bir şeyler yaparız diye düşünmüştük aslında." dediğinde Asu "Ne yapabiliriz ki? Bence de eve geçelim. Çok yorgunuz." demişti. Barış kulağıma eğilip "Sen hiçbir yere gitmiyorsun. Benimle geleceksin." demişti. "Olmaz. Çok yorgunum, kızlarla gitmek istiyorum." diyerek onu ekmiştim. Barış bu dediğime hiçbir şey dememişti. Çağan sırıtarak "Asena bakıyorum da kolyen hala boynunda. Sana çok yakışmış. Ee tabii Asena kankama ne yakışmaz ki?" diyerek Asena'nın gözüne girmeye başlamıştı. Barlas'a baktığımda bıyık altından gülüyordu. Hoşuna gitmişti. "Evet çok beğendim. Tekrardan teşekkürler Barlas." diyerek Barlas'a dönmüştü. "Rica ederim." diyerek karşılık vermişti Barlas. Asena masanın üstündeki kurabiyelerden aldığı sırada Çağan uzanıp onun kurabiyesini elinden almıştı. Asena "Çağan onu ya bana verirsin ya da ölümlerden ölüm beğen." dediğinde Çağan "Niye öyle diyorsun? Alındım, gücendim." diyerek karşılık verince gülmeye başlamıştık. "Çağan bence şansını zorlama. Asena'ya ver onu." dediğimde Çağan elindekini tabağın içine koyup arkasına geri yaslanmıştı. "Bir kurabiyenin lafı da yapılmaz ki ama Asena'cım." diyerek sırıtıyordu.

En son kalkmayı planlıyorduk ama sohbete başlamıştık. Asu "Barlas sen niye hiç konuşmuyorsun." diye sorduğunda Barlas'ı düşünceli halinden çıkartıp gerçek dünyaya dönmesini sağlamıştı. Kafasını kurcalayan bir şeyler olmalıydı. Bir anda derin düşünceler içine girmişti. Tek kelime konuşmamıştı. "Bilmem. Pek diyecek bir şeyim yok." diyerek kahvesinden içmişti. Asena "Ateş önündekileri yiyor musun?" diye sorduğunda Barlas gülmeye başlamıştı. "Asena sabahtan beri yemediğin şey kalmadı." dediğinde Barlas, "Sen benim lokmalarımı mı sayıyorsun?" diyerek kaşlarını çatmıştı. Ateş "Yok yok, kimse saymıyor lokmanı al ye. Yarasın." diyerek gülmeye başlamıştı. Hepimiz bu söylediğini gülmeye başlamıştık. O sırada telefonum çalmıştı. Annem arıyordu.

+Alo kızım.

-Efendim anne.

+Ne yapıyorsun güzel kızım.

-Az önce staj görüşmesinden çıktık. Şimdi de oturuyoruz.

+İyi bari. Ekin amcana selam söyleseydin. Ben seni yarınki randevu için aramıştım. Yarına bebek randevusu var sen de kardeşini görmek istediğin için haber vereyim dedim.

- Sonunda ya görebileceğim, çok mutlu oldum.

+Sevindim mutlu olduğuna. Ben şimdi kapatıyorum güzelim kızım. Sen de fazla dolanma dışarda.

-Tamam anne. Görüşürüz.

+Görüşürüz.

Dedikten sonra telefonu kapatmıştım. Mutlu olmuştum gerçekten. Heyecanlanmıştım da bir yandan. Acaba kalp atışlarını da duyabilir miydik? diye düşünürken. Asu "Ne oldu? Neye bu kadar çok sevindin." diye sormuştu. "Aa! Ben size söylemedim mi? Böyle bir şeyi nasıl unutabilirim ya?" dediğimde Doğukan "Neyi unuttun ki?" diye sormuştu. "Annem hamile. Bir kardeşim olacak yani." dediğimde Asu "Annenler de pek bir hızlı, maşallah." dediğinde hepimiz gülüyorduk. Asena kulak patlatan gülüşünü sergiliyordu. Ateş "Tamam Asena dur yeter. Kulak kalmadı, istediğini başardın. Yeter." dediğinde daha çok gülmeye başlamıştı. Barış "Abla oluyorsun. Arada artık dolaşmaya çıkardığında birine ihtiyaç duyarsan beni çağırırsın." dediğinde gülmüştüm. "Birine ihtiyaç duymayacağım kesin." demiştim. Alesya "İyi bakalım hayırlı olsun. Hadi kalkalım da size gidelim o zaman. Aylin teyzeme bir hayırlı olsun diyelim değil mi ama." dediğinde gülümsemişti. "İyi hadi gidelim." dediğimde hepimiz ayaklanmıştık. Sonunda kalkabilmiştik.

Evimin önüne bıraktıklarında Barış "Bu günlük benden kurtuldun ama bir dahakine kesinlikle bırakmam. Konuşacağız." demişti. Ben konuşmadığımız için seviniyordum aslına bakılırsa. Kafamı toparlamam lazımdı ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Çağan kolunu Asena'nın omzuna atıp "Ben de mi gitsem acaba? Aylin teyzeyle dedikodu yaparız biz." dediğinde gülmeye başlamıştık. Asena Çağan'a tip tip bakarken Barlas Çağan'a kaşları çatık bir şekilde bakıyordu. Çağan, Barlas'ı fark edince "Belki de başka zaman gelirim." diyerek kolunu Asena'nın omzundan çekmişti. Barlas'ın bakışlarını ben ve Asu fark etmiştik. Birbirimize sırıtarak bakıyorduk. Barlas "Hadi kızlar girin içeri. Görüşürüz." diyerek arabaya yönelmişti. Ateş "Görüşüz Asu ve diğer psikoz üyeleri." dediğinde Asu Ateş'e bakıp gülümsüyordu. Ateş de Asu'ya aynı şekilde bakıyordu. Çağan "Görüşürüz Dişi Goril, görüşürüz hanımlar." dediğinde bize dönmüştü. Bu yaptıkları da neydi şimdi. Çok tuhaftı gerçekten ama Asu ve Alesya'nın hoşuna gitmişti. Barış bana dönüp sadece "Görüşürüz." dediğinde biraz kötü hissetmiştim doğrusu. Normalde böyle demezdi. Hem Çağan ve Ateş'ten sonra onunki hiç olmamıştı. Ben neyi düşünüyorsam anlamadım. Neyi umut ediyorsun ki? Samimi olmaması daha iyi. Ama aklıma takılmıştı niye böyle yaptığı. Doğukan ve Ece de aynı anda "Görüşürüz kızlar." deyip arabaya yöneldiler.

Biz de arkalarından onlara 'Görüşürüz' demiştik aynı anda. O sırada Barış arkasına dönüp yanıma gelmeye başlamıştı. Dibimde durup ellerimi tutmuştu. Yanağımın olduğu hizaya eğilerek, yanağıma küçük bir buse kondurmuştu. Ben bu yaptığı hareketle gözlerimi büyütmüştüm. Şaşırmıştım bir anda böyle bir hareket yapmasına. Onunla fazla yakınlığa girmek istemiyordum kafamı toparlayana kadar ama o sürekli kafamı karıştırıyordu. Kendimi geriye doğru çekip yüzüne baktım. Gülümsüyordu. Ellerimi ellerinden çektiğimde saçlarını karıştırıyordu. Şimdi bizi bu andan kim çıkaracaktı? Ne ben bir şey söylüyordum ne de o arkasını dönüp gidiyordu. En sonunda arabaya binmiş olan Barlas "Barış hadi gel artık." diye seslenmişti. O seslendiğinde Barış kendine gelip uzaklaşmıştı. Kızlara baktığımda onlar da şaşırmıştı. Alesya koluma girip beni eve sürüklemeye başladı.

Kızlarla eve geldiğimizde ilk olarak annemi tebrik etmişlerdi. Annemle biraz sohbet ettikten sonra Bulut'u sormuştum. Akşam geleceğini söylemişti. Kızlarla kuzenimi tanıştırmayı çok isterdim ama başka zamana kalmıştı. Annemin yanından kalkıp mutfağa yönelmiştik. Asu bize fal bakacaktı. O yüzden bize kahve yapıyordum. "Hepimiz aynı mı içiyoruz? Orta." dediğimde Asena "Evet." demişti. Kahveleri doldurup tepsiye dizdim. Annemin kahvesini götürdüğüm sırada Asu çerezleri hazırlıyordu. Alesya "Kumsal biz odaya çıkıyoruz. Gelirsin sen de." dediğinde. "Tamam." diye seslenmiştim.

Odaya çıktığımda Asu yerine kurulmuş kahvesini içiyordu. "Beni de bekleseydiniz keşke." diyerek yatağıma otururken. Kahvemi komodinimin üstüne almıştım. Hepimiz kahvemizi içiyorduk. Asena "Bu gün çok tuhaf bir gündü. Her gün daha da tuhaf oluyor." dediğinde aklıma Barış'ın hareketleri gelmişti. Gerçekten çok tuhaftı. Alesya "Evet, güzel ama tuhaf bir gündü. Barlas'ın hareketleri özellikle çok tuhaf ve dikkat çekiyordu ve en son Barış'ın yaptığı. Bir anda neden öyle bir şey yapmıştı ki? Yani normalde yapsa bu kadar şaşırtıcı olmazdı ama önce sade bir görüşürüz dedi sonra da öptü." dediğinde iç çekip sırtımı yatak başlığıma yaslamıştım. En son yaptığı hareket çok dengesizdi. Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. Asu "Bir süre çok tuhaf şeyler yaşayacağız sanırım. Alışsak iyi olur." dediğinde Asena "Ben pek alışmak istemiyorum. Barlas arabaya bindiğimizde beni düşünmüştü ama asıl kendisi intikam alırken benim en zayıf yanımı kullanmıştı. Buna sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum." dediğinde çok haklıydı. Bu tavırları ne yapmak istediğini, ne istediğini bilmeyen birine aitti. "Doğrusu şuan herkesten uzaklaşıp kafamı toparlamak isterdim." dediğimde. Kızlar aynı anda aynı tepkiyi vermişti. "Ben de." dediklerinde birbirimize bakıp gülümsemiştik.

Asu "Hadi bakalım kimlerin kahvesi soğudu. Falcınız ayağınıza geldi." diyerek sırıtıyordu. Alesya "Benim kahvemi al. Soğudu." diyerek Asu'ya uzatmıştı. Asu Alesya'nın fincanını kaldırıp içine bakmaya başlamıştı. "Evet, başlıyoruz. Alesyacığım falında çok güzel şeyler görüyorum. Biri var böyle saçları rampalı, sanırım Çağan. Bir tık yıpranmışsınız ama toparlanma evresine girmişsiniz bile. Bunu arkadaş olduğumuz için söylemiyorum bak, gördüğümü söylüyorum." dedikten sonra durup biraz daha incelemişti ve devam etmişti "Ama bir sıkıntı var böyle etrafını çevrelemiş. Hafife alınacak bir şey değil gibi duruyor. İnşallah bu konuda hayırlısı olur diyelim. Olayları çok takma kafana kendine de zaman tanı." dediğinde Alesya "Ne sıkıntı var başımda yine?" diyerek kafasını dizime koymuştu.

"Kumsal ver hadi, senin kahvene bakalım neler çıkacak." dediğinde komodinin üstündeki fincanımı alıp Asu'ya uzatmıştım. Çok merak ediyordum doğrusu ne söyleyeceğini. Genelde inanmam ama doğru şeyler çıkıyordu her zaman. "Bakalım Ruh Hastası Hanımefendiye. Alesya'da gördüğüm o sıkıntı senin falında da var." deyip kaşlarını çattı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. Ben de söyleyeceği şeylerin ağzından çıkmasını bekliyordum. Lafına devam edip "Senin hayatında güzel şeyler olacak ama zaman alacak şeyler. Sabretmen gereken şeyler var. Eğer sabredersen en güzel şekilde karşılayacak seni bu olan şeyler. Sabır ve Kumsal kelimesini aynı cümle içinde kurdum, inanabiliyor musunuz?" deyip güldü. Asena "Hayat bize de gülebilecek mi Asu Hanım?" dediğinde Asu Asena'nın falını eline almıştı "Bakalım gülüyor mu Asena hanım?" diyerek fincanı kaldırıp incelemeye başlamıştı.

"Gerçekten Asena kadar karanlık bir fincan ama aydınlıklar da var. Şaşırtıcı şekilde aynı sıkıntıdan sende de var Asena. Ne olduğunu bilmiyorum ama sıkıntının büyüklüğü hepinizde aynı. Çok tuhaf." diyerek biraz daha incelemişti. Birden Asena'nın fincanını bırakıp "Kendi fincanıma da bakacağım." dedi ve kendi fincanını eline aldı. Fincana baktığında kaşları çatılıp gözleri büyümüştü. Ne gördüğünü merak etmiştim. Bir süre hiçbir şey söylememişti fincanı hakkında. Asu "Tuhaf şeyler oluyor." diyerek lafını yarıda kesmişti. Neler oluyordu ki? Ne görmüştü? Bize neden söylemiyordu? diye düşüncelere dalmışken Asu "Neyse Asena'ya dönelim. Karışıklık var. Ortalık çok karışacak gibi. Karartılar var. Bunlar iyi mi kötü mü seçemedim ama inşallah iyidir." dedikten sonra fincanı elinden bırakmıştı. "Bu günlük fal kotamızı doldurduk. Devam etmemi isterseniz bahşişlerinizi hemen yanı başıma koyabilirsiniz." deyip güldü. Onunla birlikte biz de gülmüştük.

Alesya'nın saçlarını okşuyordum. Yaklaşık yarım saattir bu durumdaydık. Konuşmuyorduk. Hepimiz bir şeyler düşünüyorduk ama ne düşündüğümüzü bilmiyordum. Kendi adıma konuştuğumdaysa düşünmeye hangi birisinden başlayacağımı, hangisini çözeceğimi bilmiyordum. Asu'nun falda bahsettiği başımıza gelecek olay ve hala peşimizde olup kim olduğunu bilmediğimiz birinin olmasıyla bağlantılı mıydı acaba? Peki ya güven problemim. Onu ne yapacaktık Kumsal? Daha nasıl davranman gerektiğini bile bilmiyorsun. Yılbaşı gecesi aklımı o kadar çok karıştırmıştı ki. Yılbaşı gecesi aklıma gelmeden önce Barış'a karşı ters değildim ama mesafeliydim. Şuan niye bilmiyordum ama biraz daha yakın gibiyim. Kafa karışıklığım baş ağrısına sebep olmuştu. Belki de üç saat uyumam da bunun sebebi olabilir.

Alesya kafasını dizimden kaldırıp "Hadi artık eve gidelim. Ben çok yoruldum. " diyerek ayaklanmıştı. Asu "Evet bence de. Eve daha görevliyi çağıracağım. Unuttum evden çıkarken gelmesini söylemeyi. Yolda arayıp söylerim artık." diyerek ayağa kalkmıştı. Asena da onlarla birlikte ayaklanmıştı. Kahve fincanlarını tepsiye koyup kızlarla birlikte merdivenlerden inmiştim. "Bekleyin beni tepsiyi bırakıp geliyorum." dediğimde hızla tepsiyi mutfağa bırakmıştım. Kızların yanına geldiğimde Alesya kabanını dolaptan alıp üstüne giymişti. "Görüşüz kızlar!" diye annem oturduğu yerden bize bakıyordu. Alesya "Görüşürüz Aylin teyze." dedikten sonra Asu "Görüşürüz, dikkat et kendine." diyerek kapıya çıkmıştı. Asena "Görüşürüz. Görüşüz Aylin teyze." diyerek önce bana sonra Anneme yönelmişti. "Görüşürüz kızçelerim." diyerek arkalarından el salladığımda onlar da bana el sallamıştı.

Kapıyı kapatıp anneme yönelmiştim. "Nasıl hissediyorsun?" dediğimde annem "İyi, hem de çok iyi. " dedi ve kucağındaki meyveleri yiyordu. "İyi. Ben odama çıkıyorum. Yüksek ihtimale uyurum, haberin olsun." dedikten sonra merdivenlere yönelmiştim. Arkamdan annemin "Tamam kızım." dediğini duymuştum merdivenlerden çıkarken.

Odama çıktığımda kendimi yatağa attım. Çok yorgundum ve uykulu. Saat altıydı ama ben uyumak istiyordum. Yarın okul da vardı. Bu gün görüşmeye gittiğimiz için okulu ekmiştik. Asu hocaya yazmıştı haberi vardı. Ama yarın mecburen okula gidecektik. Okuldan sonra da doktora gidecektim. Bunları düşünürken uyku iyice bastırıyordu. Daha fazla uykulu bir şekilde durmak istemiyordum. Telefonumu şarja takıp fazla geçmeden uykuya dalmıştı.

Aşağı indiğimde kahvaltı hazırlanıyordu. Bu sabah erken uyanmıştım. Saat 6'da yatarsam erken uyanırdım tabii ve bir de çok acıkmıştım. Masaya oturup tabağıma bir şeyler koyuyordum. O sırada masaya Bulut oturmuştu. "Dün neredeydin? Seni arkadaşlarımla tanıştıracaktım ama evde değildin." dediğimde "Buradaki arkadaşlarımla buluştum. Değişiklik olur diye düşündüm. Siz ne yaptınız?" dedi Bulut. "Bir şey yapmadık. Kahve içip fal baktık." dedikten sonra gülmüştüm. "Ben de istiyorum. O hangi arkadaşın fal bakıyor ya? Bir bana böylesi denk gelemedi." diyerek gülmüştü. Annem "Çok da gerekli değil aslında. Eğlencesine yapın ciddiye sakın almıyorsunuz bakın." dediğinde Bulut'la birbirimize bakıp sırıtıyorduk. Bulut "Dayıcım senin de sanki eski zamanlarında böyle fal bakan kız arkadaşların vardı diye hatırlıyorum. " diyerek cümleyi direk babama yöneltmişti. İkimiz birbizimize sırıtarak bakarken Annem "Öyle mi Ömer?" dedi. Babam "Yok canım, ne ilgisi var. Benim işim olmaz öyleleriyle." diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışmıştı. Bulut'a da 'Kim bunu bu eve aldı?' der gibi bakıyordu.

Bulut sayesinde evde çok güzel bir neşe vardı doğrusu. Çok iyi geliyordu bulunduğu ortama. Bu huyunu çok seviyordum. Bir tek kendine iyi gelemeyişi sorundu ama çok güçlü bir insan olduğunu düşünüyordum bana verdiği tavsiyelerden.

"Ben kaçar. Okula geç kalmayayım." dedikten sonra ayaklanıp annemi yanaklarından öptüm. Babama ve Bulut'a "Öpüyorum sizi." diyerek el sallamıştım. Çantamı aldığım gibi dışarı atmıştım kendimi. Temiz havayı içime çekip okula doğru ilerledim. Çantamdan kulaklığımı çıkartıp, müzik dinleyerek ve tempo tutarak okulun yolunu tuttum. Kızlarla okulda buluşacaktık, öyle konuşmuştuk. Bu şekilde belki düşünmeye de vaktim olurdu. Barış'a nasıl davranacağımı hala bilmiyordum. Yılbaşı günü ve bizden intikam aldıkları zaman. Gerçekten çok zordu. Belki de sadece intikamları düşünmem gerekiyordur. Kızların canını çok yaktılar. Bunu alttan alamazdım. Bir süre Barış'dan uzaklaşsam daha iyi gibi gelmeye başlamıştı şuan. Bazı şeyleri atlatmış olsam da kaldıramıyordum. İçime attıklarım beni yıpratıyordu. Kızlara güvenim her zaman tamdı ama pek fazla da anlatmayı tercih etmezdim. Kendim başa çıkabilmeyi tercih ederdim her zaman. Bu yaptığım ne kadar doğru bilmesem de bana doğru gelen buydu.

Fark etmeden sınıfa kadar gelmiştim. Düşüncelerimden kendimi alamamıştım bir türlü. Sıraya geçip oturduğumda kızlar çoktan gelmişti bile. Yolda çok oyalanmıştım sanırım. Erken kalkmama rağmen derse az bir süre kala gelmiştim.

Kafamı yan tarafa çevirdiğimde Piçizler'in gelip gelmediğine bakmıştım. Gelmişlerdi ama Ece ve Doğukan ortalıkta yoktu. Beraber geliyor olmalılardı. Önüme döndüğümde Asu bişeyler yazıyordu ama anlayamamıştım yüksek ihtimalle ödev yapıyordu. Bizim yapmadığımız ve her defasında Asu'nun son dakika yapıp hocanın sormadığı ödevi yapıyordu. Gülümseyip önüme döndüm. İlk ders edebiyattı ondan sonrakilerin hiçbirini hatırlamıyordum. Arkamı dönüp kızlarla konuşmaya başladım hoca gelene kadar. "Nasılsınız?" dediğimde Alesya "Bildiğin gibi. Aynı gidiyor işte değişen bişey yok." dediğinde Asena "Keşke bu gün de okula gelmeseydik ya. Ne gerek vardı?" demişti. Asu "Cidden ya. O kadar çok yorulmuşum ki eve gider gitmez uyumuşum. Farkında bile değilim. O kadar uykuya rağmen bir de uyanamadım kendimi zorla kaldırmaya çalıştım." dediğinde gülmüştük. "Çok fazla uyuyunca artık mayışmışsındır. Uyku seni kendine çekmiştir." dedim gülerek. Alesya "Ah bu uyku yok mu? Her zaman beni kendine çekiyor! Çok etkileniyorum namuzsuzdan." dediğinde kahkaha atmaya başlamıştık. Asu gülmesini durduramayınca ağzını kapatmıştım ama bu onun daha çok gülmesine sebep olmuştu. O gülünce biz daha çok gülmüştük.

Dersin başlamasına beş dakika vardı. Hoca birazdan sınıfta olurdu. Önüme dönüp çantamdan defterimi çıkarmıştım. O sırada Ateş birden yanımıza gelip "Kızlar acaba yer değişşek nasıl olur?" dediğinde kaşlarım çatılmıştı. Arkasına baktığımda Çağan Barış ve Barlas Ateş'i izliyorlardı. Seçilmiş kişi oydu sanırım, kurban olarak onu seçmişlerdi. Barış ve Çağan sırıtıyordu ama Barlas pek tepki göstermiyordu. Sadece izliyordu. Asu "Neden ki?" diye sorduğunda Ateş "Çünkü ben seninle oturmak istiyorum. Bir mahsuru var mı?" dediğinde Ateş şaşkınlıkla ona bakıyorduk. Ateş'den duyamayacağımız şeylerdi bunlar. Gerçekten her gün bizi daha da şaşırtıyordu. Asu'ya baktığımda gülümsüyordu. "Olmaz ya. Ben Asu'dan ayrılamam." demiştim. Asu'ya bakıp sırıtarak Asu "Ama ben belki bir dersliğine gidebilirim. Hem sen de yanlız kalma, Barış buraya gelsin." diyerek bana gülmüştü. Hemen ayaklanıp kalktığında Ateş "Barışcım seni buraya alalım istersen. Asu hanım öyle buyurdu." dedi ve güldü. Barış "Seve seve." diyerek yanıma gelmişti. Çağan "Hani bana." dedi gülerek. Çağan'ın yanı boş kalmıştı Barış benim yanıma gelince. Ateş kalkması için Barlas'a bakıyordu. Barlas "Ne? Ne var, niye bakıyorsun?" dediğinde aslında biliyordu ama uzatıyordu. Yerinden kalkmak istemiyordu sanırım.

Ateş "Sence Barlas." dediğinde Barlas "İyi o zaman Çağan'ın yanına geçerim ben de." dedikten sonra Çağan ayaklanıp Alesya'yı yanına sürüklemişti. "Aa! Şu işe bak. Asena yanlız kaldı. Tek boş yer de orası." diyerek sırıtıyordu. Hepimiz gülmeye başlayınca. Barlas ayağa kalkıp "Çağan elimden çekeceğin var. Sen bekle." diyerek Çağana sövmeye başlamıştı. Asena "Beyfendiye bak sanki biz çok meraklıyız." dediğinde bu söylediğine gülmüştüm. Göz devirerek Barlas'a bakıyordu. Onun yanına gelmek istememesine sinir olmuştu yüksek ihtimalle.

Barlas Asena'nın yanına gelip oturduğu sırada Banu hoca sınıfa gelmişti. Hepimiz yerlerimizde oturuyorduk. Barış'ın arada bana baktığını hissediyordum ama ona bakmamaya çalışıyordum. Derse odaklanıp not almaya başlamışdım. Barış "Kumsal öğle arasında konuşalım mı?" dediğinde "Bilmem ki." diye karşılık vermiştim. "Hadi ama daha fazla kaçma istersen benden. Dün de kaçtın benden bu çok belliydi." dediğinde bunu fark etmesi şaşırtmıştı. Belki de o yüzden ilk başta tavırlı şekilde yanımdan ayrılmıştı. "Senden kaçtığım falan yok Barış. Müsait olursam konuşuruz." diyerek yanıtlamıştım. Barış "Söyleyeceğim şeylerden bu kadar çok mu korkuyorsun? Fikirlerinin değişmesinden korkuyorsundur belki." dedi ve elini sıranın üstündeki elimin üstüne koyup "Bir kez dinle. Pişman olmayacaksın. Farkındayım güvendiğin erkekler tarafından güvenin hep boşa çıktı, bunu en iyi ben gördüm Kumsal. Ama bu sefer öyle olmayacak." diyerek gözlerimin içine bakmaya başlamıştı. Nasıl cevap vereceğimi bilmiyordum. "Bilmiyorum." dedim ve önüme döndüm. Ne diyeceğimi gerçekten bilmiyordum. Kızlara yapılanları unutmak istemiyordum. "Biraz düşün." dedi Barış ve önüne döndü.

Aradan fazla zaman geçmemişti. Dersin sonuna yaklaşmıştık. Hoca dersin başında almadığı yoklamayı şimdi almaya başlamıştı. Banu Hoca benim ismimi okuduğunda "Burada." demiştim. Yoklama bittikten kısa bir süre sonra zil de çalmıştı.

Zil çalmıştı ama Banu Hoca hala sınıftaydı. Banu Hoca "Kumsal Burak hoca seni çağırmış. Projeyle ilgili. Az önce bana yazdı. Spor salonunun bahçe girişinde nöbetçiymiş." duyduğumda "Tamam hocam ben şimdi gidiyorum." diyerek oturduğum yerden kalkmıştım. Barış kenara çekildiğinde sıradan çıkıp sınıf kapısına yöneldim. Burak Hocanın beni çağırması belki iyi olmuştur. Barış'ın yanında otursaydım beni ikna ederdi bunu biliyordum. Ama ben ona inanmak istemiyorum. Kızlara yapılanları unutmadan hareket etmem lazımdı. Hafife alınabilecek şeyler değildi bu yaptıkları.

Burak hocanın yanına geldiğimde "Efendim hocam. Beni çağırmışsınız." dedim. Burak hoca "Evet Kumsal, proje için çağırdım. Sen matematik dergisi projesi almıştın. Dolabımda dergilerin örnekleri var onlara bakmanı istiyorum. Ben sana Pİ yarışmasında çekilen fotorafları da atacağım. Onlarla ilgili de bir sayfa yapmanı istiyorum. Okulumuzdaki matematik adı altındaki etkinlikler olarak başlayabilirsin. Dergilere baktığında eminimki yaratıcı şeyler gelecektir aklına." dedi. "Tamam hocam ben bakarım. Eğer sorun değilse şimdi gidip alabilirim dolabınızdan." demiştim bir yandan da nasıl yapsam diye düşünmeye başlamıştım. "Tamam, dolabım açık zaten. Açtığın gibi görürsün dergileri. Kitaplarımı da dolabıma koyabilir misin? " dediğinde kafamı olumlu anlamda sallayıp elindeki kitapları almıştım.

Öğretmenler odasına çıktığımda Burak Hocanın dolabını bulup kitaplarını yerleştirdim. Sonra da dergileri almıştım. 4 tane vardı. 'Eve gidince incelerim hepsini' diye düşünüyordum. Dergilerin kapakları çok ilgi çekiciydi. Benim de böyle bir kapak yapmam lazımdı. İlgi çekici ve hoş olmalı.

Öğretmenler odasından çıkıp sınıfa ilerlediğimde aklımda bir kaç bir şey oluşmuştu. Sınıfa girince gördüğüm manzara fazlasıyla dikkatimi çekmişti.

Barlas ve Burcu tartışıyorlardı. Kim bilir bu sefer ne içindi? Bu sırada küçük tartışmaları göze batıyordu. Her ne kadar mutlu gözükseler de her ilişkide olduğu gibi halledemedikleri sorunları vardı. Ne konuştuklarını anlayamıyordum ama Burcu daha çok sinirlenmeye başlıyordu Barlas da onun bu tepkisine sinirleniyordu. Dayanamıyordu sanırım artık. Oturdukları yerden konuşurken Burcu "Yeter artık Barlas. Hep aynı şeyler." diyerek ayaklanmıştı. Barlas kolunu tutup "Hep aynı şeyleri büyüten sensin ben değil Burcu." dedi ve baya sinirliydi. En son dediğimi söylememesi gerekiyordu. Burcu "Ben mi? Cidden mi? Büyütmemin sebebini gayet iyi biliyorsun Barlas. Kendine çeki düzen ver. İlişkimizi sarsıyorsun." dediğinde asıl konunun ne olduğunu çok merak etmiştim. Neden kavga ettiklerini ve kimin sebep olduğunu merak ediyordum. Bu derece tartışmalarına sebep olan şey neydi? "Ben ilişkimizi sarsıyorum öyle mi? Sen önce şu gereksiz kıskançlıklarına bir son ver!" demişti. Burcu tam ağzını açıp konuşacaktı ki Barlas etraftaki gözlerin onları izlediğini fark etti. Burcu'nun konuşmasına izin vemeden elinden tutup hızla sınıfın dışarısına çıkarmıştı. Sınıfın içinde, herkesin önünde kavga etmek istemiyordu belli ki. Ben olsam ben de istemezdim.

Onlar sınıftan çıktıktan sonra ben de kendi yerime geçmiştim. Arkamı dönüp "Ne oldu? Neyi kaçırdım ben?" dediğimde Asena "Bir şey kaçırmadın. Yüksek ihtimalle yine benim yanımda oturduğu için kavga ediyorlar. " dediğinde "Peki bu durumda sen nasılsın?" diye sorup Asena'nın gözlerinin içine bakıyordum "Bilmem. Nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyorum doğrusu." diyerek lafını bitirmişti. Bir şey diyemiyordum, hepimizin hissettiği şeyler farklıydı.

Alesya ve Asu yanımıza oturup ikisi aynı anda "O neydi öyle ya!" demişlerdi. Aynı anda demelerine gülmüştük. Asu "O nasıl bi kavgaydı ya. Barlas ve Burcu beni şaşırtıyor." dedi. Alesya "Ben asıl olayı anlamadım. Sınıfa geliyordum. Barlas ve Burcu kavga ediyordu." demişti. "Bilmiyoruz. Yani sanırım Barlas Asena'yla oturduğu için." dedim. Asu "Bu kız kaybederse, bu kıskançlıklarından kaybedecek Barlas'ı." demişti. "Bence de öyle olur. Barlas çok sinirlendi." dediğimde Alesya "Tamam kapatalım bu konuyu bizi ilgilendirmez." dedi. Asena "Bence de." diyerek yanıtlamıştı. Morali bozuluyordu bu konu yüzünden. Konuyu kapattıktan sonra Asu ve Alesya da yerlerine geçmişti.

Ders başlamıştı ama Barlas ve Burcu hala yoktu. Kapı açıldığında dersin yarısı gitmişti zaten. Barlas dersin ortasında gelmişti sınıfa. Burcu ortalıkta gözükmüyordu. Arkamı dönüp Asena'ya baktığımda gözlerini kitaptan başka bir yere çevirmiyordu. Barlas sıraların arasından geçerek Asena'nın yanına gelip oturmuştu ve tek kelime etmiyordu. Önüme dönüp ben de dersi dinlemeye başladım. Ne olduğunu aşırı merak ediyordum. Birden neden böyle kavga ettiler ki? Burcu nerde? Niye gelmedi? Her ne olmuş olsa da Barlas'ın Burcu'nun yanında olması gerekiyordu. Ne zaman sevdiğini düşünsek bir şey oluyordu ve sevmiyor diyorduk. Benim kendi düşünceme göre de Asena'yla aralarında kopamayan bir bağ vardı. Bu bağın ne Barlas farkındaydı ne de Asena farkındaydı. Aralarındaki bağı fark ettiklerinde Burcu'ya ne olacaktı? Her şey Barlas'ın duygularına bağlıydı.

Bunları düşünürken dersin nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Barış'la pek fazla konuşmamıştık. Aslında hiç konuşmamıştık. Sanırım öğle arasında benimle konuşacağı için şuan zorlamıyordu. Dersin bitmesine 5 dakika vardı. Diğer ders yanımda Barış'ın oturmasını istemiyordum. Bu şekilde hiç rahat değildim. Arkamı dönsem Barlas ve Asena soğuk tavırlarıyla dersi dinliyordu, etrafta hiç konuşabileceğim biri yoktu.

"Asena hadi kalk kantine gidelim. Kızları da alalım." dedikten sonra Asena yerinden kalkıp peşimden gelmişti. Alesya "Nereye? Kantine gidiyosanız ben de geliyorum. Asu sen de gel." diyerek Asu'yu da yanımıza almıştı. Kantine gittiğimiz sırada "Ben Barış'la oturmak istemiyorum. Asu artık yanıma gelir misin?" dediğimde Asu "Neden ki? Niye oturmak istemiyorsun, bir şey mi yaptı?" demişti. "Hayır, sadece sürekli konuşmak istiyor ve ben hazır değilim." dediğimde Asu "Tamam yanına gelirim sınıfa geçince. Konuşmanız sizin için daha iyi olur ama bunu bil." dediğinde kantin masasına oturup "Biliyorum ama-" diyerek bitirmiştim. 'Ama'dan sonra söylebilecek bişeyim yoktu. Alesya "Asu haklı aslında." dediğinde Asena "Tamam bu konuları sonra konuşalım. Okulda konuşmak pek istemiyorum. Acıktım." dediğinde Alesya "Hadi git hepimize tost al." dedi. Asena "Uşağınız mı var Alesya Hanım?" dedi. Alesya "Evet. Hadi hadi kalk." dedikten sonra Asena'yı zorla kaldırmıştı.

Duhan ve Görkem kantinin kapısında gözüktüklerinde kantinde 'Kim var? Kim yok?' diye bakıyorlardı. Bizi gördüklerinde gülerek yanımıza geldiler ve sandalye çekip oturdular. Duhan "Benim ablalarım ne yapıyormuş bakalım? Nasılsınız?" dediğinde Asena ağzına tıkadığı tostu yiyerek konuşuyordu "Yomok yoyoroz, gormoğyor moson?" dediğinde Alesya "Tamam Asena sen konuşma lütfen." diyerek Asena'nın ağzını kapatmıştı. Biz bu yaptığına gülerken Asu "İyi diyelim iyi olalım. Siz ikiniz nerelerdesiniz? Bu aralar pek göremiyorum." dediğinde Görkem "Biz de erkek erkeğe takılıyoruz diyelim." diyerek sırıtmıştı. Tostlarımızı yiyerek sohbete dalmıştık.

Kantine Çağan girdiğinde Alesya'ya bakıyordu. Çağan Alesya'ya bakarak göz kırpmıştı. Alesya'nın yüzünde hafif bir tebessüm oluşmuştu sonra hemen kendine gelmişti. Bunu fark eden Görkem Alesya'nın nereye baktığına baktığında Çağan'ı görmüştü. Kaşlarının çatıldığını gördüm. Alesya'ya geri döndüğünde "Aranızda bir şey yok değil mi?" demişti. Kaşları hala çatıktı. Alesya "Hayır yok." diyerek yanıt verip kafasını başka taraflara çevirmişti. "Ne olsun aralarında ya?" diyerek lafa atlamıştım. Görkem bir şey dememişti, ablasına bakıyordu. Asu "Duhan, senin iş ne oldu? Kızla konuşabildiniz mi? Görkem de sana yardım etmiştir." dediğinde Duhan "Evet, evet. Yanımda durarak yardım ediyor kendisi. 'Bence vazgeç' diyor. Sonra bi bakmışım 'Kızla şansını denesene' diyor. Harika yardımcı oluyor." dediğinde gülmüştük. Görkem de gülmeye başlayınca etraftaki gergin hava dağılmıştı. Alesya "Cidden de sizin Beste ile ne oldu?" dedi ve Duhan'ı dinledik. "Şuan konuşuyoruz sadece." dediğinde yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Bunu derken bile mutlu oluyordu. "Sevgili misiniz yani? Aranız nasıl?" diye sorduğumda Duhan "Aramız çok güzel. Çok iyi anlaşıyoruz ama maalesef sevgili değiliz." demişti. Neden hala sevgili olmamışlardı ki? Merak etmiştim. Asena "Neden?" dediğinde Duhan "Doğukan'dan izin bekliyoruz diyelim. Karşı çıkmamasını bekliyoruz yani." dediğinde bu kötü olmuştu. Beste'nin Doğukan'ın kardeşi oluşu biraz sıkıntıydı. Bir kızın abisinin oluşu sıkıntıydı daha doğrusu. Asena konuya atlayıp "Ben konuşurum. Zaten karşı geleceğini düşünmüyorum." dediğinde aslında gelebilirdi. Kardeşini koruyordu sonuçta. Sonunun ne olacağı belli olmazdı.

Duhan "Görkem hadi biz sınıfa gidelim. Zil çalar birazdan." diyerek ayaklandırmıştı Görkem'i. Saate baktığımda birazdan zil çalacaktı. "Hadi biz de kalkalım. Sınıfa geçelim. Zil çalacak birazdan." dedikten sonra kızlarla birlikte ayağa kalkıp sınıfa gitmiştik.

Sınıfa girdiğimizde Asu Ateş'in yanından eşyalarını alıp benim yanıma koymuştu. Asu Barış'a seslenip "Barış, eşyalarını alabilir misin acaba? O tarafta çok ses vardı dersi dinleyemedim." demişti. Barış yanımıza gelip "Alırım." dedi. Onunla göz göze gelmemek için kafamı kitabın üstünden kaldırmıyordum. Eşyalarını aldıktan sonra kendi yerine geçmişti. Tabi otomatik olarak Alesya Asena'nın yanına, Barlas da Ateş'in yanına geri geçecekti. Alesya çantasını alırken Çağan 'Gitme. Kal yanımda.' der gibi bakıyordu. Alesya yerine geldiğinde Barlas çoktan Ateş'in yanına geçmişti. Ateş sınıfa yeni girmişti. Bizim bu halimizi görünce küçük bir hayal kırıklığı yaşamıştı. "Ee ben Asu'yla oturuyordum. Nasıl döneksiniz siz ya!? Kardeşiniz için oturamadınız mı götünüzün üstüne?" diyerek sitem etmişti. Asu onun bu haline gülüyordu. Duygularını bilemem ama Ateş'e karşı sert değil gibiydi.

Aradan 2 ders geçmişti ve şuan öğle arası olmasına 6 dakika vardı. Asu'ya dönüp "Sence konuşmak istiyecek mi? İsterse ne yapıcam ben şimdi? Acaba bir şeyi bahane edip kaçsam mı?" dediğimde telaş yapmış gibiydim. Asu "Saçmalama istersen. İyice kafayı yedin Kumsal. Bence konuşun. İçinden geleni yap. Konuşmak istiyor musun?" dediğinde aslında ben de tam anlamıyla ne istediğimi bilmiyordum aslında. "İstiyorum ama tekrar güvenip, aynı şeyin olmasını da istemiyorum. Bir de size yapılanlardan sonra doğru olabileceğini düşünmüyorum onunla konuşmanın." dediğimde Asu bana bakarak "Bak böyle düşünme. İki taraf da hatalıydı, yanlış kararlar aldık olarak düşün. Her ne kadar bu şekilde olmasa da. Çünkü Barış seni gerçekten seviyor. Ben böyle düşünüyorum." dediğinde kafamı sıraya koyup sağa sola sallamaya başlayıp "Bilmiyorum." dedim. Alesya "Bence de konuşun." dedi arkadan konuştuğumuz konuyu duymuştu. Arkama dönüp önce Alesya'ya sonra Asena'ya baktım. "Asena sence ne yapmalıyım?" dediğimde Asena kafasını defterden kaldırıp "Sen bilirsin." demişti. "Çok yardımcı oldun allah razı olsun." dedim. Asena "Kumsal ben ne desem boş. Çünkü en sonunda kendi istediğini yapıyorsun zaten." dediğinde aslında doğruydu. Kendi bildiğimi okuyordum hep.

Zil çalmıştı ve ben sırada oturup kurbanlık koyun gibi bekliyordum. Barış'ın yanıma geldiğini görünce sıradan çıkıp kapıya doğru yönelmiştim. Arkamı döndüğümde Alesya bana 'Allah bu kıza akıl versin.' der gibi bakıyordu. Ben ilerlemeye devam ederken Barış kolumdan tutarak "Bence artık konuşalım. Fazla sürmeyecek. Sadece gel. Dinlemek istemezsen gidersin." dediğinde kararsızdım. Kızların olduğu yöne baktığımda bana git işareti yapıyorlardı konuş anlamında. Önce kızlara sonra Barış'a baktığımda gözlerini bana dikmişti. Alt dudağımı ısırıp kararsızlık içinde ona bakıyorum. En sonunda dayanamayıp "Tamam." demiştim. Gülümseyip elimden tuttu ve beni sınıftan çıkardı.

Merdivenlerden yukarıya çıkarıyordu. Sanırım terasa gidiyorduk. Ama orası benim aklımda pek iyi değildi. Merdivenleri hızla çıkıyordu. Elimden tuttuğu için ben de onun peşinden sürükleniyordum.

Terasa geldiğimizde kapıyı kapatmıştı. Biraz ilerledikten sonra beni duraklatıp ellerimi tutmuştu. Gözlerimin içine bakıyordu. Neden bilmiyordum ama şuan kötü hissediyordum. Sebebinin ne olduğunu bilmiyordum. Belki ona sarılamayışım, dokunamayışımdandır belki de yorulduğum içindir. İçimde yoğun bir sevgi vardı. Bunu dışa vurmak istiyordum ama olmuyordu. Barış anlını anlıma yaslayıp gözlerini kapatmıştı. Onunla birlikte ben de kapatmıştım. Nefesini hissedebiliyordum. Ellerimin üzerinde gezinen parmaklarını da hissediyordum. Bir elimi alıp kendi beline doğru hızla yönlendirdiği sırada birbirimize sarılmıştık. Bana sımsıkı sarılıyordu. Bir daha hiç bırakmayacak gibi. Kafası saçlarıma gömülüydü. Kokumu içine çekiyordu. Ben de ona sarılmıştım. Özlemle dolup taşıyordu kalbim. Kokusunu içime çektim. En huzur verici kokuydu bu. Bağımlılık yapıyordu adeta. Hiç ayrılmak istemiyordum şuan ondan. Hep böyle sarılmamızı istiyordum. Bir şeylerden şüphe etmeden, birbirimize güvenerek. Barış'ın her zaman yanımda olmasını istiyordum. Ama olamazdı...

Ondan ayrıldığımda elimi tutup sandalyelerden birine oturttu ve karşımda dizlerine çöktü. Gözlerimin içine baktı ve "Kumsal, hatırlıyor musun? Seni intikam için aldığımız gün hiç bişey yapmamıştık." dediğinde "Evet. Sorduğumda çocukların kafası karışık demiştin. Bazı şeylerden emin olmanız gerekiyormuş." dedim ve sustum. O gün bana bunları söylediğinde başka şeyler duymayı düşünmüştüm. Ama Barış düşündüğüm şeyleri söylememişti. Barış "Evet, öyle demiştim ama öyle değil. Sana kıyamadım. Sen bana her ne yapmış olursan ol. Ben sana kıyamıyorum. O gün ağladığında, gözünden benim yüzümden tek bir yaş aktığında kendimi suçladım. Senin tek bir göz yaşının akmasına bile dayanamıyorum. Canın yandığında benimki senden daha çok yanıyor." demişti. Tepkisizce onu dinliyordum. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Karşımda bana kendini inandırmaya çalışan biri vardı ama beni getirdiği yer çok yanlıştı. Burası olmamalıydı. Gözlerimin içine daha çok baktı ve ellerimi sıkıca tuttu. Sanki her an ondan gidicekmişim de buna engel oluyormuş gibiydi. Gözlerim dolmuştu. Barış elini saçıma götürüp kenardan çıkan saçımı kulağımın arkasına atmıştı. Özlemle bana bakıyordu.

Barış "Kumsal yaralarını sarmama izin ver. Bak biliyorum ne kadar güvensiz olduğunu, seni anlayabiliyorum ama sen de beni anla. Benden kaçarak bana bunu yapma." dedi ve elimi kendi kabinin üstüne koyup "Bu kalbin daha çok sensiz kalmasına izin verme. Sen benden her kaçtığında benim canım yanıyor." dediğinde işte o an canlanmıştı gözümde.

"İlk defa canımı acıtmadan bir şey yaptın, hem de bütün acılarımın sebebi senken."

O gün bana bunları söylemişti. Bunu söyleyip beni o halde bir başıma bırakıp gitmişti. Ben onun yanında olmak isterken, o benim yanımda olmamıştı. Onun için onun peşinden koşup iyiliğini düşünüp eline pansuman yaptım ama o beni bir başıma bırakıp gitti. Ben onun bana bu tavrı için ağlarken o arkasına bakmadan uzaklaşmıştı benden. Bir daha yaparsa? Bir daha giderse? Beni yalnız bırakırsa. Bunu yapamazdım. Ayaklanıp kapıya doğru koşmaya başlamıştım. Tek kelime edemediğim için sanırım yine kaçmayı seçiyordum.

Barış kolumdan tutup "Nereye?" dediğinde "Senin olmadığın bir yere." demiştim. Sonra duraksayıp gitmekten vazgeçtim ve "Hatırlıyor musun Barış bana bir kaç hafta önce 'İlk defa canımı acıtmadan bir şey yaptın, hem de bütün acılarımın sebebi senken.' bunları diyordun. Bunları diyerek yanımdan gittin. Beni burda yanlız başıma bırakıp gittin. Umurunda olmadım. Ya ben o üzüntüyle kendime bir şey yapsaydım. Buna dayanabilecek miydin?" dediğimde kafasını öne eğmişti. Gerçekten şuan ona o kadar çok sinirliydim ki. Sinirimi laflarımla atmaya çalıştım. " 'İlk defa canımı acıtmadan bişey yaptın.' Cümleye bak. Şimdi benim dediklerimi iyi dinle. Ben belki ilk defa yapmış olabilirim ama senin ilkin de yok Barış. Sen benim canımı hep yaktın. Hep acıttın. Kızlardan intikam aldığınızda da canım yandı, benden gittiğinde de. Sevgine inanmışken bana bunları yaşattığında da. Anlayamazsın ben... Ben sana tam inanmışken, tam güvenmişken gittin benden. Bunun acısını silemezsin." diyerek Barış'ı ittim. Gözlerim dolmuştu. Göz yaşlarım akmaya başlamıştı. "Kumsal bak olanlar için gerçekten çok pişmanım ama hatalarım oldu ve ben bunları telafi etmek istiyorum." demişti Barış. "Edemezsin. Telafi falan edemezsin. Bende açtığın bu yara çok acıyor." dedim ondan uzaklaşarak. Hızlı bir şekilde yanıma geldi ve "Benim de canım yanıyor Kumsal ama ben her şeyi geride bırakıp senin yanında olmak istiyorum. Bırak da mutlu olalım. En azından deneyelim." dedi gözlerimin içine bakarak. Elimin tersiyle göz yaşımı silip "Ben yapamam Barış. Çok zor." dedim ve terasın kapısına yöneldim. Kapıyı açıp merdivenlerden aşağıya inerken "Kumsal!" diye bağırışını duymuştum. Canım yanıyordu. Daha fazla yakmasına izin veremezdim. Olayları atlatamayışım bana göz yaşı olarak geri geliyordu.

Merdivenlerden inerek bir an önce tuvalete girdim. Kendime gelmem lazımdı. Kendimi tuvaletin kapısına yaslanıp ağlarken buldum. 'Bunu yapma Kumsal, biliyosun ki değmeyecek. Hiç bir şey üzüldüğüne değmiyor.' diyerek kendime gelmeye çalışıyordu. Derin nefes alıp vererek göz yaşlarımın akmasını engelledim. Bunların hiç birisini düşünmeyecektim. Oldu bitti. Şimdi kendime gelmem lazımdı. Suyu açıp elimi yüzümü yıkamaya başladım. Biraz olsun sakinleştikten sonra tualetten çıkıp sınıfa ilerledim. Tek bir dokunuşla tekrar ağlayabilirdim. Kendimi tutuyordum. Okulda ağlamak istemiyorum.

Sınıfa girdiğimde karşımdaki kişiyi görünce mutlu olmuştum. Koşarak sarıldım ona. Sarıldığımda sessiz ağlayışlarım ensesini ıslatıyordu. Bunu fark ettiğinde bişey dememişti. Sadece sarılmıştı bana. Bulut iyi ki gelmişti. Kızlar bizi izliyorlardı. Merak ediyordu onlar da ne olduğunu.

Bulut'dan ayrılıp gözümdeki yaşları silmiştim. "Neler oluyor?" diye sorduğunda kaşları çatılmıştı. "Evde konuşalım mı? Burası yeri değil." dedim. Olumlu anlamda kafasını sallamıştı. "Sen neden buradasın? Nasıl geldin? " diye sorduğumda aklıma yeni gelmişti burayı nasıl bulduğu. "Halama söyledim. O da kızlardan rica etti. Konumu attılar ve sınıfını söylediler. Ben de sürpriz yaptım. İyi ki de yapmışım." dedi gülümseyerek. "Evet iyi yapmışsın. Kızlarla tanıştığını düşünüyorum. " dediğimde "Tabiki de tanıştım. Seni mi bekliyecektim bir de kuzen?" demişti. Kızlara baktığımda bana hala meraklı gözlerle bakıyorlardı. Tam o sırada sınıfa Barış gelmişti. Bulut'u gördüğünde kaşları çatılmıştı. Kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Şimdi de kuzenime sarmasını istemiyordum.

Kızlara dönüp "Tek kelime etmiyorsunuz." diyerek Bulut'un bileğinden tuttuğum gibi dışarı çıkarmıştım. Barış'ın yüzüne bakmadan sınıftan çıkmıştım. Az önce olanlardan sonra yüzüne bakmak istemiyordum onun.

Bulut'u bahçeye sürüklediğim de "Ne zaman duracağız?" diye sormuştu. Bunu dediğinde olduğumuz yerde durup saate bakmıştım. 45 dakikalık tenefüsün sadece 10 dakikası kalmıştı. "Gel hadi biraz oturalım." diyerek beni banklara oturtmuştu Bulut. "Neler oldu anlat bakalım benim dertli kuzenim. " diyerek topu bana atmıştı. Kafamı onun omzuna yaslayıp "Barış." dedim ve devam ettim. "Kötü hissediyorum." dediğimde "Barış o kapıdaki çocuk muydu? Eğer oysa beni öldürecek gibi bakıyordu." dediğinde aklım sınıfta kalmıştı. Acaba şimdi nasıldı? "İstersen dersine git. Bahçedeki herkes girmeye başladı okula. Çıkışta gelip seni alırım. Sonra da zamanımız olursa doktor randevusundan önce bişeyler yaparız. Olur mu?" dediğinde "Tamam olur. İyi ki gelmişsin." dedim. Bunları konuştuktan sonra birbirimize sarılmıştık. Ablamın yokluğunu bana aratmıyordu Bulut. Her zaman yanımdaydı. İyi ki vardı.

Sınıfa girdiğimde direkt kendi sırama oturmuştum etrafa bakınmadan. Oturduğumda Asu bana bakıyordu. Ne olduğunu anlamamıştım. Ya anlat diye bakıyordu ya da bir şey olmuştu. "Sen gittikten sonra Barış sinirlendi. Baya bitkin gözüküyordu zaten sınıfa girince de. Sen Bulut'la çıkınca daha çok sinirlendi. Bize kim diye sordu, arkadaşı dedik. Hızla sınıftan çıktı hala da gelmedi." dediğinde sırasına bakmıştım. Yoktu. Ne yapıyordu acaba? "Ben şimdi uyusam. Tenefüste konuşsak olur mu?" dediğimde Asu kafasını sallamıştı. Barış'a çok mu sert yapmıştım diye düşünüyordum. Sinirle hepsi birden ağzımdan çıkmıştı. Kafamı sıraya koyup uyumaya çalıştım. Yoksa başka türlü dayanamazdım ders bitimine kadar.

Tenefüs zili çaldığında Asu beni uyandırmıştı. "Tenefüs zili çaldı mı?" dediğimde Alesya "Evet çaldı. Hadi kalk." dedi. O sırada yanımıza Ece de gelmişti. Asu "Hadi bahçeye." diyerek kolumdan tutup kaldırmıştı. Bahçeye çıktığımızda banklardan birine oturmuştuk. Ece "Neler olduğunu anlatabilecek misin?" diye sorduğunda "Şuan değil." demiştim. Ece "Barış çok sinirlendi. Barış derse gelmeyince Doğukan Barış'ı aradı ve Barış okula gelmeyeceğini söyledi. Bu gün yok yani. Bir de sanırım çok kötüymüş bara gidecekmiş." dediğinde gözlerim büyümüştü "O kadar mı kötü?" dedim. Ece "Maalesef." dedi. Alesya "Çok üzülmüş olmalı." dediğinde kötü hissetmeye başlıyordum artık. Kafamı Asena'nın omzuna koyup etrafı izlemeye başladım. Asu instagramda dolanıyordu. Gözüm onun baktıklarına takılınca bir konser afişinde durmuştu. Asu "Hadi konsere gidelim." dedi bir anda. Alesya "Yok artık. Ben bu ortamda, bir de konser ortamını çekemem." demişti "Ben de." dedim Alesya'ya katılarak. Asena "Aslında olur. Gidelim ya. Kafa dağıtırız." dediğinde pek tercih ettiğim söylenemezdi. Asu "Ece sen de gelsene. Çok eğleniriz." dedi. Ece "Aslında güzel olur. Alıyor musuz bilet? Kimin konseri bir de?" dediğinde Asu "Eğer gidiyorsak şimdi alırım ben biletleri babama söyleyip. Piçizler'in falan da haberi olmasın. Her şeylerimizi biliyorlar resmen." dediğinde Asu'nun telefonunu alıp tarihine baktım "Konser yarın." demiştim. Ece "O zaman ben gelmeyeyim. Yani gelmek isterim de ben Doğukan'a söylersem o Piçizler'e söyler o şekilde de olmaz yani." demişti. Alesya "Gizli gizli gelsen." dediğinde Ece "Olmaz ki! Hemen yan evlerinde oturuyorum. Doğukan bana geliyor hiç olmadık bir anda bu sefer aramız bozulur. " demişti. "Bu kötü oldu. Hepimiz eğlenirdik." dedim. "Evet, hep birlikte eğlenirdik. Yarın cumartesi zaten okul da yok. Kafa dağıtırız." demişti Asu. "Gelmek isterdim ama dediğim gibi Doğukan'a söylemeden gelemem." dediğinde üzülmüştüm.

Konsere gitmeye tamamen karar vermiştik. Hepimiz 'Nasıl yapsak? Ne giysek?' diye konuşuyorduk. Ben pek fazla dahil olabilecek durumda olmasam da bir kaç bir şey söylüyordum. O sırada yanımıza Ateş, Doğukan ve Çağan gelmişti. Barlas yoktu. Burcu'yla kavgalarından dolayı gelmemişti sanırım. Onlar yanımıza gelince Asena öksürmeye başlamıştı. "Öhöm öhöm! Kızlar." diyerek uyarı veriyordu. Asu, Alesya ve Ece de fark ettiklerinde susmuşlardı. Ateş "Ne konuşuyordunuz? Biz gelince sustunuz?" dediğin de Asena "Hiçbir şey." demişti. "Aa! Saat geçmiş, hadi derse." diyerek kızları gelicek sorulardan kurtarmaya çalışmıştım. Doğukan "Hoca yok. Diğer derse gelecekmiş. O yüzden cevaplayın bakalım ne konuşuyorsunuz?" dedi. Bizi resmen sıkıştırıyordu. Asu "Bir şey konuşmuyoruz ya. Sınavları konuşuyorduk o kadar. Sizin de pek derslerle ilginiz olmayınca sustuk. O kadar." dediğinde pek inanmamış gibilerdi. Çağan "Dişi Goril sen söylersin, hadi söyle bakalım ne konuşuyordunuz?" diye sormuştu. Alesya "Asu'nun dediğini konuşuyorduk. Altında bir şey aramayın." demişti. Ateş "Umarım altında aranacak birşey yoktur Asu Hanım." dediğinde Asu göz devirmişti. Biraz daha zorladıktan sonra pes etmişlerdi. Söylemeyeceğimizi anlamışlardı.

Sınıfa girdiğimizde başımın ağrısından duramıyordum. Sıraya geçip oturduğumuzda Alesya "Ne meraklı bunlar da ya. Bir salmadılar." demişti. Ben Asena'ya dönüp "Başımı ovalar mısın?" diye sormuştum. Asena "Önüne dön ovalayayım." demişti. Önüme dönüp kafamı arkaya doğru yaslamıştım. Asena da ovalamaya başlamıştı. Çok iyi geliyordu. Biraz olsun ağrısını dindiriyordu. Biraz daha ovaladıktan sonra Asena "İstersen kafanı sıraya göm. Gözlerini falan biraz dinlendir. Daha iyi gelir." dediğinde "Tamam." demiştim. Kapşonumu kafama çekip sıraya kafamı koymuştum. Gözlerimin ağrısı arada gözüme de etki ediyordu. Onu düşünmeden sadece dinlenmek istiyordum.

Birinin beni sürekli olarak dürtmesiyle uyanmıştım. "Kumsal hadi kalk. Dün geç mi uyudun anlamadım. Uyanamadın bir türlü. Ölüm uykusuna yatmış gibisin." dediğinde "Çok komiksin sen ya." demiştim. Asena "Daha iyi mi başın?" diye sorduğunda "Evet şuan iyiyim." demiştim ve çantamı toparlamaya başlamıştım. Aklıma Barış gelince nasıl olduğunu düşünmeye başlamıştım. Çok sert yapmıştım sanırım ona. Her şey sinirim yüzündendi. Off!

Kızlarla sınıftan çıktığımızda Alesya "Şu bahçeye bir çıkalım. Her şeyi en baştan anlatacaksın." dediğinde "Tamam." demiştim. Daha fazla uzatmadan onlara olayları anlatmam daha doğru olurdu." diye düşündüm. Bahçeye çıktığımızda gözüme biri çarpmıştı. "Kızlar ordaki Berkan mı bana mı öyle geliyor? " diye sorduğumda kızlar da benim baktığım yöne bakıyordu. "Yine mi bu ya!? Biz kovmaktan bıktık. O gelmekten bıkmadı." dediğinde Asena, Berkan bizi görmüştü ve gittikçe yanımıza yaklaşıyordu. Yanımıza geldiği gibi Asu'nun karşısında dikilmişti. Çok bitkin görünüyordu. Gözleri morarmış ve keyifsiz gibiydi. Hala Asu'nun peşinde miydi? Saplantı haline getirmişti resmen. Asu'nun Berkan'dan kurtulması biraz zor olacaktı.

Asu'nun kolundan tutarak "Asu lütfen biraz konuşalım. Bak dinlesen bana inanırsın. Güven bana. Ben seni çok seviyorum. Sen de beni seviyorsun, farkında değilsin. Bak bunları iyi düşün. Bir anda kestirip atamazsın, bu kadar kolay mı? Onca yaşadıklarımız yalan değildi." diyerek Asu'nun kolunu daha fazla sıkmıştı. Biz daha çok sinirlenirken ben Berkan'ın Asu'nun üstündeki eli tuturak "İndir şu elini ve sakın bir daha dokunmaya kalkışma." dediğimde burnumdan soluyordum. Asena kaşlarını çatmış bir şekilde Berkan'ı izliyordu. Ters bir hareketinde müdahale edecekti. Asu giderek sinirleniyordu. "Git artık. Hiçbir şeyin anlamı yok artık bizim için. Bitti. Ben seni sevmiyorum Berkan." dediğinde Berkan "Pişman olucaksın Asu. İyi düşün." diyerek uzaklaşmıştı. Birden neden uzaklaştığını anlayamamıştım. Hiç uzatmadan gitmişti. Bunları söylemek için mi gelmişti sadece?
Alesya'ya baktığımda ellerini yumruk yapmıştı. Hepimiz gerçekten artık olan şeylere inanamıyorduk. Bir de yüzsüz gibi konuşmaya çalışıyordu. Ne olacaktı bizim bu halimiz? Sürekli bu yüzsüzlerle mi uğraşacaktık?

Banklarda biraz oturup kendimize gelmiştik. Sinirimizin geçmesini bekliyorduk. O sırada telefonuma bildirim gelmişti. Açıp baktığımda Bulut mesaj atmıştı. Gelemeyeceğini ve annesiyle işinin çıktığını yazmıştı. Yüzüm biraz olsun düşse de kızlar yanımdaydı. Onlarla ilgilenmeye başlamıştım. Asena "Hadi artık gidelim. Kalkın." dediğinde hepimizi ayağa kaldırmıştı.

Okul bahçesinden çıktığımızda aramızda büyük bir sessizlik vardı. Bu sessizliği Alesya bozmuştu. "Kumsal hadi anlat bakalım. Ne oldu?" dediğinde Asena "Biraz parkta oturalım mı? Daha rahat konuşuruz. Nefes almak istiyorum." dediğinde kafamızla onaylamıştık. Her zaman geldiğimiz o parka geldiğimizde çardaklardan birine oturmuştuk. Derin bir nefes alıp vermiştim. Rahatlamak istiyordum. Herşey bir anda üst üste gelmişti. Telefonumu çıkarıp önce anneme mesaj atmıştım.

+Anne, randevu saat kaçta?

Geç kalmak istemiyordum. Telefonumu masaya bırakıp kızlara baktım. Hepimiz birbirimize bakıyorduk. Kim konuşacaktı peki? Bir süre sonra dayanamayıp "Eee!" demiştim. Alesya "Ne 'eee' si. Başla en baştan. En ince ayrıntısına kadar istiyorum. Giriş gelişme sonuç şekilde anlatacaksın. Başla." dediğinde gülmeye başlamıştık. "Alesya öyle yaparsak işin içinden çıkamayız." diyerek güldüm. Asu "Tamam, hadi başla bakalım. Ne konuştunuz?" dediğinde ciddileşmiştik. Anlatmam gerekiyordu ama nerden başlayacaktım. Arkama yaslanıp "Barış benimle konuşmak istiyordu 2 gündür. Ben aslında ondan kaçmıyordum ama kaçıyordum. Bilmiyorum sadece hazır olmadığım için konuşmak istemiyodum. En sonunda öğle arasında konuştuk. Terasa çıktık ve bana benden neden intikam almadığını söyledi." dediğimde Asu "Neden intikam almamış? Gerçi sebebini çok iyi biliyoruz bence." dediğinde ben de devam etmiştim. "Beni o gün Asena'ya bıraktığında arabada sormuştum ona 'Benden neden intikam almadınız?' diye bana verdiği cevap 'kafamız karışık. Bazı şeylerden emin olana kadar size bir şey yapmayacağız' demişti ama terasta asıl sebebinin." dedim ve durakladım. Nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum. Derin bir nefes aldım ve cümleme devam etmeye çalıştım. "Dedi ki 'Sen bana her ne yapmış olursan ol. Ben sana kıyamıyorum.' bir sürü şey söyledi. Ellerimi sımsıkı tutup 'Kumsal bırak da yaralarını sarayım.' dedi ama ben hiçbir şey diyemedim. Karşısında dilim tutulmuştu resmen. Bir sürü şey söyledi ama ben bunlara karşılık vermedim. Çünkü o terasta daha önce yalnız bırakıp gittiği geldi aklıma. Beni umursamamıştı bile. Onlar aklıma gelince gözüm dönmüş gibi ağzıma ne gelirse söyledim." dediğimde telefonuma bildirim gelmişti. Elime alıp baktığımda gözümden akan iki damla yaşı silip mesaja baktım.

- 1 saat sonra. Daha var, sen biraz dışarıda takıl istersen kızım.

Annem yazmıştı. Geç kalma gibi bir sorun olmadığı için sevinmiştim. Bu açıdan şuan rahattım.

-Tamam.

Yazıp kızlara göndüm. Yüz ifadelerine baktığımda anlayamadığım bir duygu içindelerdi. Ben de susup konuşmamayı tercih etmiştim. Asena "Ona ne dedin?" dediğinde "Çok ağır konuştum. 'Sen benim canımı hep acıttın. Kızlardan intikam aldığınızda da canım yandı, benden gittiğinde de. Sana tam inanmışken, tam güvenmişken gittin benden. Bunun acısını silemezsin.' gibi bir sürü şey." dediğimde kafamı öne eğmiştim. Alesya "Ne yaptın öyle Kumsal? Bunlar çok ağır olmuş." dediğinde "Evet." diyerek yanımda oturan Asu'nun omzuna kafamı koyup ağlamaya başlamıştım. Çok ağır şeyler söylemiştim ve sanırım geri dönüşü yoktu. Asu bana sarıldığında ben de ona sarılmıştım. Biz birbirimize sarılınca Alesya "Hani ben!" diyerek oturduğu yerden kalktığı gibi üstümüze atlamıştı. "Ben dee!" diyerek üstümüze saldıran Asena vardı bir de. Birbirimize sıkıca sarılmıştık. Bir bütün olduğumuzda sarsılsak da birbirimizden ayrılmadan bu yolda devam edecektik. Hep birlikte...

Asu "Hatırlıyor musunuz burda Boyalılar'ı dövdügümüz zamanı?" dediğinde sırıtıyordu. Alesya "Evet ya süperdi. Unutmaz bir gündü." demişti. "Baya kötü yapmıştık. Sağlam bi yerleri kalmamıştı." dediğimde gülmeye başlamıştık. Asena "Aferin bize, iyi yapmışız. Beter olsunlar." dediğinde hepimiz gülüyorduk. Hep böyle olmak isterdim doğrusu. Olumsuzluk olmadan hayatı sürdürmek isterdim. Ama elimizde olan bir şey değildi. Saate baktığımda yarım saat geçmişti çoktan. Artık kalkmam gerekiyordu, yoksa geç kalacaktım. "Kızlar hadi artık kalkalım. Randevusu var ya bu gün annemin, onlarla gideceğim. Geç kalmayayım." dediğimde Asena "Olur hadi kalkalım. Sen daha iyisin değil mi?" diye sorduğunda "Evet iyiyim." diyerek gülümsemiştim. Alesya "Hadi bakalım evlere dağılıyoruz o zaman." dediğinde ayaklanmıştık. Evlere dağılmak üzere birbirimize 'Görüşürüz' diyerek kendi yönlerimize gitmiştik.

Eve geldiğimde annemler hazırlanıyordu. Kapıyı bana Sevim abla açmıştı. Üstümdeki ceketimi çıkarıp asmıştım. Salona geçip oturduğumda "Anne, babam gelmedi mi?" diye sormuştum. Annem yanıma oturup "Yukarıda, birazdan iner. İstersen sen de değiştir üstünü, daha rahat olursun. Hem belki sonrasında dışarıda yemek yeriz." demişti. Aslında iyi olurdu, 1 - 2 saat boyunca okul formasıyla duramazdım. "Olur, hemen gelirim. 10 dakikaya inerim." dediğimde ben pek inanmamıştım, annem de bana gülümsemişti. Odama çıktığım gibi telefonumu şarja takmıştım. Dolabımı açtığımda ne giysem diye bakıyordum. Teker teker ne var ne yoksa bakmıştım dolabın içine. En sonunda kahverengi siyah çizgileri olan gömleğimi elime almıştım. Üstüme giyindiğimde bu sefer altına ne giysem diye düşünüyordum. 2 tane şort hoşuma gitmişti. Ama hangisinin uyacağını bilmiyordum. Karar verememiştim. İkisini de denemeye karar verip aynada baktım. Açık mavi renkli kotum buna daha çok uyuyordu. Sonunda seçmiştim. Aynanın karşısına geçip gömleğimin sarkan bir tarafını alıp şortumun içine sokmuştum. Hazırlanmıştım sonunda.

Giyindiğim gibi makyaj aynasının karşısına geçip saçlarıma bakmıştım. Bişey yapmama gerek yoktu aslında düzgün duruyorlardı. Çantalarımdan bir tanesine seçtikten sonra telefonumu şarjdan çıkarmıştım. Merdivenlerden aşağıya indiğimde annemlerin beni beklediklerini gördüm. Sırıtarak yanlarına geldiğimde "10 dakikaya ne oldu?" demişti annem gülerek. "Belki birazcık uzun sürmüş olabilir." demiştim gülerek. Babam da benim halime gülüyordu. "Hadi gidelim bakalım. İlk kalp atışlarını beraber duyalım ve cinsiyetini öğrenelim." dediğinde babam heyecanlanmıştım. İlk defa böyle bir şeye şahit olacaktım ve sabırsızlanıyordum.

Annem ve babam çok mutluydu. Onların mutlu olduğunu görünce ben daha çok mutlu olmuştum ama şuan ablamın da olmasını isterdim. Bu sıralar çok fazla özlüyordum. Ona bebek haberini verdiğimde de çok fazla konuşamamıştık. Belki daha sonra yine arardım diye düşünüyordum.

Arabaya bindiğimizde babam direksiyon koltuğuna geçmişti, annem de yanına. Ben arka tarafa geçmiştim. Her zaman ki gibi. Telefonumu elime aldığımda instagramda oyalanmaya başlamıştım hastaneye gidene kadar. Takip ettiklerimin hikayelerine bakarken aklıma Barış gelmişti. Durumu nasıldır acaba? Onu çok kırmıştım. Ama benim de kırık bir kalbim vardı ve olanları artık duygu değil sinir olarak karşıya iletiyordu. Bir anda patlamıştım ona da. "Acaba şuan nasıldır?" diyerek içimden konuştuğumu düşünürken sesli düşünmüştüm. Babam "Kim nasıldır?" diye sorarak dikiz aynasından bana bakıyordu. Ben tam ağzımı açacakken annem "Bulut'u da alıcaktık aslında ama gelemedi. Keşke gelebilseydi. Annesiyle işleri varmış." dediğinde konuyu değiştirmişti. Bende ona ayak uydurup "Evet, hatta beni çıkışta okuldan alacaktı ama sonra işi çıkmış haber verdi." dediğimde bunu da atlatmıştım. Babam konuşmamıza hiç bişey dememişti. Radyodan bir tane müzik açıp arabayı sürmeye devam etmişti. Ben de telefona geri dönmüştüm.

Hastanenin önünde durduğumuzda babamın birden telefonu çalmıştı. Babam "Aylin bekle inme. Ben açıcam kapıyı." dediğinde telefonunun konuşmasını bitirmeye çalışıyordu. Annem inerken bazen zorlanıyordu bu yüzden de babam yardım ediyordu. Annem sabredemeyip arabanın kapısını açmıştı. Ben hemen ineceğim sırada annemin "ah!" demesi bir olmuştu. Ben "Anne dur!" diye bağırırken babam da "Aylin!" diyerek telefonu koltuğun üstüne atmıştı. Anneme tam yardım edecekti ki bir tane adam annemin kolundan tutmuştu. Arabanın diğer tarafından kafamı kaldırıp kim olduğuna baktığımda adam değil genç biriydi. Hatta sanırım benden 2-3 yaş büyük gibiydi. Yüzüne daha dikkatli baktığım sırada bana tanıdık gelmeye başladığını fark etmiştim. Aklıma gelen kişiyle gözlerim büyümüştü. "Çocuk Can!" dediğimde babam anneme yardım ediyordu ve hepsi birden bana bakıyordu. Ben olayın şaşkınlığını atlattığımda "Yani şey. Anne iyi misin?" diyerek yanına geçmiştim annemin. Annem "Ben iyiyim. Sadece ayağımı bir anda atınca ağrı girdi, yani beni tutmanıza gerek yok sapa sağlamım." dediğinde onu tutan ellerimizi itmişti.

Annem kendini bizim ellerimizden kurtardıktan sonra Can'a dönüp "Çok teşekkürler yardım ettiğin için oğlum." demişti. Ben Can'a bakıp bu gerçek mi diye düşünüyordum? Yani aynı yerde olmamız? Ya da ne biliyim. Aynı hastanenin önünde oluşumuz normal miydi? Uludağ'dayken görmüştüm en son ve burada göreceğimi hiç tahmin etmiyordum. Babam "Evet teşekkürler. Kumsal hadi yürü." diyerek Can'dan gözlerimi almamı sağlamıştı. Ben önüme dönüp annemlerle birlikte hastaneye girerken son bir defa arkamı dönmüştüm. Döndüğümde tebessüm ediyordu. Bir anda değişik surat ifadelerine girerken ne yapacağımı şaşırmıştım. Önüme dönüp hastanenin kapısında içeri girmiştim.

Aklım Can'da kalmıştı aslında. Niye bilmiyordum. Bir anda bu şekilde karşıma çıkacağını düşünmemiştim. Peki o beni hatırladı mı? Bu hiç aklıma gelmemişti. Tanımasa neden tebessüm etsin ki? Ben aval aval bakarsam tabi gülerdi bana dalga geçer gibi. Bunları düşünmeyi bırakıp anneme odaklanmıştım. Hastanenin 4. katına çıktığımızda babam görevli kadınla konuşuyordu. Doktorun ismini söyleyip hangi oda olduğunu sormuştu. İşaret edilen yeri görünce oraya doğru ilerlemiştik.

Babam kapıyı çalıp doktorun 'girin' demesini beklemişti. Odaya girdiğimizde doktor masasında oturmuş içeri geçnemizi bekliyordu. Annemler içeri girdiğinde doktor

- "Buyurun, oturun."

Dedi koltukları göstererek ve devam etti. Biz de koltuklara oturup onu dinlemeye başlamıştık.

- "Evet, bakalım şimdi. Aylin hanım nasılsınız? Zorlandığınız bişey var mı şu sürece kadar?"

+ "Yok. Çok nadir ağrı giriyor sadece."

- "Güzel. Bu gün cinsiyetini öğreneceğiz bebeğinizin. O da sizin kızınız mı?"

Dedi ve eliyle işeret ederek beni gösterdi.

+"Evet, 2. Kızım bu. 1 tane daha var. O yurt dışında." dedi annem.

- "Ne güzel. Kocaman bir aile olunuyor. Eğer isterseniz hemen muayeneye geçelim. Kalp atışlarına da bakalım bebeğimizin. "

dedi ve ayağa kalktı. Annemi ayağa kaldırıp hazırlamak için yan odaya götürmüşkerdi. Biz babamla birbirimize bakıp bakışıyorduk. Çok tuhaf hissediyordum. Babamdan gözlerimi çekip etrafa bakmaya başlamıştım. Babamın neden bana o şekilde baktığını anlamamıştım. Acaba Can yüzünden miydi? Yoksa o da mı heyecanlanmıştı? Diye düşünürken bizi de odaya çağırmışlardı.

Odanın içine girdiğimizde annem uzatıyordu ve karnına jel sürülüydü. Doktor siyah beyaz bir ekrana bakıyordu. Bildiğim kadarıyla bebeği orada görecektim. Belli belirsiz bir şekilde. Yani şuanda ben anlamasam da bişeyler gözüküyordu ekranda. Doktor "Gebeliğinin 16. haftasındasın ve gayet iyi görünüyor. Herşey yolunda. Peki şimdi kalbinin sesini duymak ister misiniz? " diyerek gülümsemişti. "Evet." dedim heyecanla. Artık duymak istiyordum. Sabırsızlanıyordum. Doktor önündeki anlayamadığım aletlerden bir şeyler yaptı ve bir anda sesler gelmeye başladı.

Çok tuhaftı gerçekten. Çok güzeldi, inanılmaz bir şeydi bu. İnanamıyordum şuan annemin karnındaki bebeğin kalp atışlarını duyuyorduk. İnanılmazdı. Anlam veremediğim şekilde beni mutlu etmişti. Babam tepki göstermiyordu. Adam resmen donmuş gibi ekrana bakıyordu. Annem ise çok mutluydu. Sesler o kadar güzeldi ki.

Kalp atışlarını dinlemeye devam ederken doktor kalp atışlarının sesini kapatıp "Sırada cinsiyeti var. Bakalım bu bebeğimizin cinsiyeti neymiş." dediğinde Babam "Erkek olucak inşallah." demişti. "Baba ne diyorsun bak şimdi annem duyucak. Hayırlısı neyse o olsun denir." diyerek babama gülmüştüm. Erkek çocuk istiyordu doğal olarak iki kız çocuğu vardı 3. kız çocuğunu ne yapacaktı? Bunları düşünürken doktor da cinsiyetine bakıyordu. Doktor "Hazır mıyız? Cinsiyeti kız." demişti doktor. Annem mutlu olmuştu ama babam ufak bir hayal kırıklığı yaşamıştı sanırım. Babam annemin yanına gidip ellerinden tutup öpmüştü. He rşeye rağmen mutluydu. Bu da beni mutlu etmişti.

Kız olduğunu öğrendiğimde ben de mutlu olmuştum. Erkek olsa yine mutlu olurdum ama kız olması daha çok hoşuma gitmişti. Kız kardeşim olacaktı. Şimdiden onunla hayal kurmaya başlayabilirdim bile. Bunu ablama da söylemem lazımdı. Bu haberi de ilk benden duysun istiyordum. Burdan çıktıktan sonra arayacaktım.

Doktor annemin karnını silmesi için ona peçete verirken "Nasıl hissediyorsunuz bakalım?" demişti. Gülümseyerek "Harika." demiştim. Annem ve babam bu verdiğim tepkiye gülmüşlerdi. Ben de onlarla birlikte gülmüştüm. Doktor "Süper, o zaman hadi içeri geçelim orada konuşalım." dediğinde babam anneme dikleşmesi için yardım etmişti. Onlar ayağa kalktıklarında ben de doktorun odasına geçmiştim. Pofuduk sandalyenin üstüne oturup masasının önündeki isime bakmıştım. İsmi Arzu'ydu. Odayı incelediğim sıralarda annemler de odaya girmişti. Onlar da oturduktan sonra babam "Ne yapmamız gerekiyor?" diye sormuştu. Doktor da kendi koltuğuna oturduğunda önce bize ultrasonda gördüğümüz küçük miniğin fotoğrafını vermişti. "Bu haftayla ilgili biraz bilgilendirme yapacağım. 16. haftada bebeğinizin hıçkırıkları başlar. Hıçkırık, genelde bebeğin nefes almaya yönelik akciğer hareketleri yapmadan önce oluşur. Nefes borusu havayla değil de sıvıyla dolu olduğundan bilinen hıçkırık sesi çıkarmaz. Nefes borusunun sıvıyla dolu olması da onun şuan nefes alıp verme yetisinin gelişmesidir. Bunun dışında ağrılarından bahsedicek olursam bunun nedeni rahminizin büyüyor olmasıdır. Büyüyen rahim, bölgedeki bağlarda gerginlik ve ağrıya neden olabilir. Daha fazla su tüketmen senin için daha iyi olur ağrılarını geçirebilir." dediğinde çok tuhaf olduğunu düşünmeye başlamıştım. Anne karnında bu kadar değişik şeylerin olması şaşırtıyordu insanı gerçekten.

Doktor annemlerle biraz daha konuştuktan sonra odadan çıkmıştık. Çıktığımızda konuşarak alt kata iniyorduk. Bu gün gerçekten çok tuhaf bir gündü. Annemin telefonu çalınca ona bakmıştım. Kim olduğunu gördüğünde çok sevinmişti. Telefonu açıp konuşmaya başladı.

-Alo!
-İyiyim sen nasılsın.
-Çok güzel gidiyor. Bu gün Kumsal da geldi bizimle. Şimdi eve geçiyoruz.
-Ay tabiki gelin, sorman hata. Kendi evin gibi gel.
-Çok teşekkürler öpüyorum.

Diyerek telefonu kapatmıştı. Bu kadar mutlu olacağı kim aramıştı ki? "Kimdi?" diye sorduğumda "Barış'ın annesi." demişti ve devam etti "Akşama bize yemeğe gelecekler. Onu haber verdi." dediğinde içimden 'Ne?' diye bir tepki göstermiştim. Ben şimdi onun suratına nasıl bakacaktım? Acaba gelir miydi? Niye gelmesin ki? Offf! Ama Ece bara gittiğini söylemişti. Eğer içerse kötü olabilirdi. Bu kadar çok üzmüş olamazdım onu, içicek kadar. Çok fazla içmeden eve geçmesini umut ediyordum.

Annem "Sevindin mi?" diye sorduğunda "Çok! İnanılmaz sevindim." diye bir tepki ortaya koymuştum. Annem de "Güzel." demekle yetinmişti sadece. Arabanın kapısını açacağım sırada yine onu görmüştüm. Bu sefer de hastaneden çıkıyordu. Yanına gitse miydim acaba? Aslında fazla düşünmeme gerek yoktu, gitmeliydim. "Ben biraz hava alacağım. Arabada biraz midem bulandı. Sahilden geçerek gelirim." dediğimde annemler çoktan arabaya binmişti. Babam "Geç kalma ama fazla. Akşama misafirimiz var." dediğinde "Olur geç kalmam." demiştim ve arabadan uzaklaşıp gitmesini izlemiştim. Arkamı döndüğümde Can hala oradaydı. Üstüne lacivert tonlarımda bir ceket, içinde beyaz bir gömlek vardı. Altına ise krem renginde pantolon giyerek güzel bir kombin yapmıştı ve ona cidden çok yakışmıştı. Karizmatik ve yakışıklı gözüküyordu.

Can hala etrafına bakındığında 'Acaba birini mi bekliyordu?' diye düşündüm Yavaş yavaş yanına gittiğim sırada gözünü bahçede gezdirmişti. Bakındığı sırada göz göze gelmiştik. Gülümsemişti. Bu gülümseme bana bir yerden tanıdık geliyordu. Hem de çok tanıdık. O gülümseyince ben de gülümsemiştim. Yanına doğru giderken o da benim yanıma gelmeye başlamıştı. Şuan çok tuhaf hissediyordum. Sebebini bilmiyordum. Çok değişik bir duyguydu.

Ortada buluştuğumuzda "Sen?" demiştim ve cümlenin devamını getirmemiştim. Can "Bu kadar şaşırıcak ne vardı ya?" diyerek güldü. "Ne bileyim. Seni burada görmeyi beklemiyordum. Doğrusu bir yerde seni görmeyi beklemiyordum Çocuk Can." dedim gülerek. "Tabi, onca şeyden sonra. Barda olanlar falan, ben olsam ben de beklemezdim." demişti gülümseyerek. Ben de gülmüştüm o günü hayal meyal hatırlıyordum. Can'la çok uğraşmıştım. Sürekli peşimden koşuyordu o da. Konuşulanları pek hatırlamıyordum. Bir de 'Çocuk Can' diyişim vardı. Bu aklıma gelince gülmeden edemiyordum. Tam bir rezillik. "Pek bir şey hatırladığım söylenemez. Ama sürekli seninle uğraşıp, senin de benim peşimden koştuğunu hatırlıyorum." dedim gülerek. O da bu dediğime gülmüştü. "Bence hatırlamak istersin. Şahsen ben unutamıyorum." dediğinde gülmüştük. Bu kadar çok rezil olmuş olamazdım değil mi? "Bana hatırlatmaya ne dersin?" demiştim tebessüm ederek. "Sahilde yürürken anlatmama ne dersin?" demişti. "Olur." dedim ve yönümüzü sahile çevirmiştik. "Yani bence de olur demen daha iyi. Çünkü o anları bir hastanenin önünde hatırlatmak istemem." dediğinde Can bu dediğine gülmüştüm.

Yolda yürürken bana neler anlatacağını çok merak ediyordum. Peki ya niye burdaydı? Bunu hiç sormamıştım. Burda mı oturuyordu acaba? İçimde tutmayıp sorularımı ona yöneltmiştim. "Sen neden burdasın? Burada mı yaşıyorsun? Yoksa başka bişey için mi geldin?" dediğimde durmuştum. Yoksa sorularımın ardı arkası kesilmeyecekti. Ona baktığımda önüne bakıyordu ve "Buraya amcamın barında çalışmaya geldim." dediğinde "Niye çalışmaya geldin ki? Tatil için hiç bir yere gitmiyor musun?" dediğimde "Gidiyorum ama barda çalışmak bana zaten iş gibi değil de hayatın tadını çıkarmamı sağlayan bir aktivite gibi. Tatile gitmeme gerek kalmıyor." dediğinde değişik bir bakış açısı olduğunu düşünmüştüm. Ne kadar eğlence ortamı olsa da insanın tatile ihtiyacı olurdu her zaman. "Zaten çeşitli yerlere gidiyorum. Önce bulunduğum yerde çalışıyorum. Sonra daha uzak bir yere gidip orda barmenlik yapıyorum. Şuan olduğu gibi." dediğinde işte şimdi zevkli bir hal almaya başladığını düşünmüştüm.

Sahile geldiğimizde banklardan birine oturmaya karar vermiştik. Oturduğumuzda "Peki ya sen? Burada mı yaşıyorsun?" diye sorduğunda "Evet. Evim buraya fazla uzak değil." dedim ve devam ettim. "Bana yaşananları hatırlatmaya ne dersin?" diye sormuştum. Can gülümseyip "Hazır mısın buna?" demişti. Kafamı sallayarak "Evet." dedim. Can "Bana sürekli 'Çocuk' diyordun. Ben sana sinirlenip adımı söylediğimde de 'Çocuk Can' demeye başlamıştın." dedi ve gülümsedi. Ben de bu dediğine gülmüştüm. Devam edip "Sürekli olarak benden içki istiyordun. Ben diretsem de istediğini alıyordun. Ben senin bu haline gülüyordum sürekli, özellikle de 'Çocuk Can' demene. Sonra sen bana aynen şöyle bişey dedin 'Sen çok tatlı gülüyorsun. Böyle devam et koç!' " dedi ve gülmeye başlamıştı. "Sen ciddi misin ya? O kadar içmiş miyim ben?" dedim hatırlamaya çalıştım ama pek işe yaramıyordu. "Maalesef evet." dediğinde gülmüşmüştüm. "Hadi devam et." diyerek sürdürmesini istemiştim. "Sonrasında fotoraf çekilmiştik. Onları hikayene atmıştın. Hatta bir ara hikaye nasıl atılıyor? diye bana sormuştun." dedi tebessüm ederek. "Şaka gibi ya. Yaptıklarıma bak ama ben hiç bişey hatırlamıyorum." dedim gülümseyerek. "Çok kötüydün o gün. Sonra beni dans etmeye zorladın ben gelmedim. Ceketini bana verdin ve içki istedin vermeyince şikayet etmekle tehdit ettin." dediğinde işler daha da kötü bir hal alıyordu sanırım diye düşünüyordum. "İçki vermedi diye tehdit etmek ne ya?" diyerek elimi anlıma götürmüştüm. Bu yaptığım harekete gülmüştü. "Sarhoştun, her şeyi beklerdim o an senden. Barda olanlardan sonra zaten inatçı, dediğim dedik biri olduğunu çözdüm. " dediğinde güldüm. Bu kadar şey yaşanmış mıydı gerçekten?

"Ee! Başka bişey var mı?" diye sordum meraklı gözlerle. "Var. Sahneye çıkıp dans ettiğinde sahneden düştün. O sırada seni tutmasam yüksek ihtimalle o gecenin sonunda hastanede olurdun." dedi yüzüme bakarak. Bu dediğine diyecek bir şey pek bulamıyordum. O kadar çok içmiştim ki değmeyecek bir insan için ne hallere gelmişim. Can bir şey söylemediğimi fark ettiğinde sorgulamadan anlatmaya devam etti. "Seni bir erkeğin elinden alıp çok içtiğin için arkadaşlarının yanına göndermeye çalıştım ama sen bu sefer benimle dans etmeye başladın. Sürekli olarak içiyordun. O geceden sağlam çıkabilmen şaşırtıcı. " dediğinde ben neler yapmışım böyle diye düşünüyordum. Aradan baya zaman geçmişti ve bu olanları hatırlamak pek güzel değildi. Her ne kadar komik yanları olsa da sona doğru Can da ciddileşmişti. "Bu kadar içmene sebep olan kişiye ne oldu? O kadar çok sevmene rağmen ondan bağımsız olabildin mi?" diye sorduğunda sarhoşken sanırım Barış'ı da atlatmıştım. Ah Barış! beni soktuğun hallere bak. "Hala hayatımda. Konuşmanın bir anlamı yok bunları. Sana bu kadar çektirdiğim için özür dilerim. Benimle çok uğraşmışşın. Teşekkürler. " dedim ve sustum. Dalgaları izlemeye başlamıştım. Can "Rica ederim." dedi ve sustu. Benim gibi su dalgalarını izlemeye başlamıştı.

Derin bir nefes aldım ve sahil havasını içime çektim. Elime telefonumu aldığımda saat geçiyordu 18.30 olmuştu. Barışlar her an gelebilirdi. Bir an önce eve gitmek adına babamın adamlarından birini arayıp beni sahilden almasını söylemiştim. Geldiğinde gidecektim. Can'la gerçekten çok güzel vakit geçirmiştik. Her ne kadar yaptığım rezillikleri duysam da sohbeti güzeldi. "Gidiyor musun?" dediğinde "Evet. Birazdan gideceğim. Eve geç kaldım biraz. Araba gelsin, öyle." dediğimde ayaklanmıştık. "Biraz yürüyelim o zaman. Gelince gidersin." dediğinde "Olur, yürüyelim. Çok keyifliydi sohbet etmek." dediğimde "Duyduklarından sonra bile mi?" diyerek tebessüm etmişti. "Evet." diyerek güldüm.

Sahilde yürürken bir fotoğrafçının fotoğraf çektiğini gördük. Sevgililerin, arkadaşların, çocukların fotoğraflarını çekip onlara veriyordu. Çok güzeldi. O tarafa doğru yürürken. Telefonum çalmıştı. Arayan babamın adamıydı.

+Kumsal hanım ben geldim.

- Tamam ben kafelerin olduğu taraftayım.

+Ben de ordayım. Sizi görebiliyorum Kumsal hanım. Hemen yan tarafınızdayım.

Dediğinde kafamı o taraf çevirdiğimde arabayı görmüştüm.

-Tamam, geliyorum.

dedikten sonra telefonu kapatıp Can'a döndüm. "Ben gidiyorum. Araba gelmiş." dedim. Can "Tamam. Görüşürüz." dedi ve "Görüşürüz." dedim. Ben tam giderken "Gençler!" diye birinin bağırdığını duyunca arkama geri dönmüştüm. Bize sesleniyordu. Bu o fotoğrafçıydı. Can'la birbirimize bakıp ne olduğunu anlamaya çalışmıştık. "Sizin fotoğrafınızı çekebilir miyim?" diye sormuştu. Can hiç birşey demiyordu sadece bana bakıyordu. "Bu anı ölümsüzleştirelim o zaman." diyerek Can'ın yanına gelmiştim. "Olur. Lütfen çekin." dediğimde fotoğrafçı gülümsemişti.

Fotoğrafçı "Hazır olun. Çekiyorum." dedi. Can da yanıma yanaşıp kameraya hafif bir tebessüm ediyordu. Ben de gülümseyerek poz vermiştim. Fotorafı çektikten sondan çıkmasını beklemiştik ve ben eve gerçekten geçikmiştim. Elime 2 tane fotoraf tutuşturduğunda gülümsemiştim. Fotoğrafa hayranlıkla baktım. Çok güzeldi ve çok güzel çıkmıştık.

(Can ve Kumsal)

Bir tanesini Can'a verip "Bu da sende kalsın. Hatıra olsun." dedim ve yanından koşarak ayrıldım. Ona el sallayarak arabaya binmiştim. Arabaya bindiğimde onun da bana el salladığını görünce gülümsedim. Arkama yaslanıp fotoğrafa baktım. 'Eve gittiğimde kesinlikle Instagram hikaye arşivime bakmam lazımdı.' diye düşünerek gülümsedim. Şoför arabayı sürmeye başladığında dışarıyı izlemeye başlamıştım eve gidene kadar.

Eve geldiğim gibi odama çıkmıştım. Annem beni fark etmemişti bile. Sevim abla yemek hazırlıyordu annem de yardıma gitmişti. Sevim abla annemin pek bir şeye karışmasına izin vermese de annem 'Kendi evimde yemek de yapamayacaksam ben ne yapayım?' diyordu. Hormonlardan mı çözemedim fazla alıngandı. Hemen üstümü değiştirmem lazımdı. Ama ne giyecektim ki? Düzgün birşeyler giymem lazımdı. Fazla açık olmamalıydı.

Dolaba bakındığımda gözüme beyaz gömleğim takılmıştı. Kayık yaka ve askıları vardı. Altına koyu jean tercih etmiştim. Böyle gayet iyiydi. Güzel duruyordu. Kemerlerimden tokasının gümüş olanlarından bir tane seçmiştim. Kemerle birlikte daha şık olmuştu. Şık ve sade. Kulağıma gümüş çiçek şeklinde olan küpelerimi seçmiştim. Hazırdım sonunda. Fazla oyalanmadan yüzüme ufak tefek şeyler sürüp telefonumu yatağın üstünden aldım. Artık aşağıya inebilirdim.

(Kumsal'ın giydiği.)

Merdivenlerden indiğim sırada kapı çalmıştı. Sevim abla annemle uğraşıyordu. Kapıyı benim açmam lazımdı. 'Off'layarak kapıya ilerledim. Kapı ikinci defa çalınca daha fazla bekletmeden açmıştım. Açtığımda Barış'ın annesi bana gülümsüyordu. Babası da yanındaydı. Barış'a baktığımda yoktu. Gelmeyecek miydi yani? Bir şey mi olmuştu? Hayal kırıklığına uğramış gibiydim.

Barış'ın anne ve babası içeri girdiğinde annesi beni süzüyordu. Garipsemiştim. "Hoşgeldiniz." diyerek gülümsedim. "Hoş bulduk güzel kızım. Çok güzel görünüyorsun." dediğinde üstündeki mantosunu çıkarıyordu. "Teşekkür ederim." diyerek arabalarının olduğu yöne bakıyordum. Barış'ın annesi "Birini daha gözün arıyor herhalde. " diyerek gülümsemişti. Barış'ı da beklediğimi anlamıştı. O sırada mutfaktan annem çıkmıştı. Yanımıza gelip "Hoşgeldiniz. Çok mutlu oldum geldiğinize. Barış nerede?" diye sorduğunda işte cevap geliyordu. Merak ediyordum nerede olduğunu. "Eve biraz geç geldi. Spora gitmiş, terlemiş. Duş alıp gelecekmiş. Birazdan burada olur zaten. " dedi. Kesin içtiği için yalan söylemişti. Kokuyordu ve bu yüzden de duş alacaktı. Kafamda bu söylenilenler üzerine çeşit çeşit şeyler kurabilirdim.

Annem ve Barış'ın annesi Derya teyze tam içeri girecekken kapı tekrar çalmıştı. Hızlı bir şekilde kapıyı açtığımda. Barış gelmişti. "Ah işte geldi Barış. " dedi Derya teyze sevincini belli ederek. Kapıyı açtığımda Barış bana bakmamıştı. Neden bakmıyordu ki? Bu gün olanlar yüzündendi kesin. Peki ben ne yapacaktım? Bütün akşam yüzüme bakmadan mı geçecekti? Barış içeri girip annemlerin yanına geçmişti. Annem "Hoşgeldin oğlum." dediğinde Barış gülümseyerek "Hoşbuldum. Yine çok güzelsin Aylin teyze." demişti. Aralarında gülüştüklerinde Barış'ın gülüşünün eskisi gibi olmadığını fark etmiştim. Sahte bir gülümseme gibiydi. Gülüşü sönmüştü. Onu bu şekilde görmeye dayanamazdım. Kötü hissettiriyordu, hem de çok.

Annemler Barış'la kendi aralarında konuşuyordu. Barış'ın babası Sinan amca da babamın yanına bahçeye geçmişti. Ben şuan Barış'ı izlemeyi tercih ediyordum. Sadece ona odaklana bilirdim. Annem ve Derya teyze Barış'ı arasına hapsetmişti. Bu hali ne kadar komik olsa da aslında değildi. Çünkü iyi gözükmüyordu. Ellerimi önümde bağlayıp kafamı duvara yaslamıştım. Ayakta duruyordum ve izliyordum. Gözlerindeki o ışık sönmüştü, gülüşü gitmişti, mutlu değildi. Ben onda her zamanki gördüğüm mutluluğu göremiyordum. Bu benim canımı acıtıyordu.

Annem yerinden kalkıp "Hadi masaya geçelim. Hazır. Kumsal sen de git babanla Sinan amcanı çağır, gelsinler." dediğinde yerimde doğrularak kendime gelmiştim. Bahçeye çıkıp "Baba yemek hazırmış annem çağırıyor. " dedim. Babam "Tamam kızım geliyoruz." demişti. İçeri geçip masaya bakmıştım Sevim ablanın masayı donattığını gördüm. Enfes şeyler yapmıştı. Hepimiz masaya oturmuştuk ve yemeklerimizi yemeğe başlamıştık. Derya teyze "Ee, Barış ve Kumsal okulunuz nasıl gidiyor?" dediğinde Barış hiç bir şey demeden yemeğini yemeye devam ediyordu. "İyi gidiyor. Benim derslerim iyi." dediğimde Sinan amca "Anlaşıldığı üzere Barış'ın dersleri kötü. Konuşmadığına göre." dedi. Barış sonunda konuşacaktı. " Benimkiler de iyi." demişti Barış. Bu kadar mıydı yani? Başka bir şey demeyecek miydi? Neden konuşmasını bekliyordum ki? Bu gün ona onca şey söyledim şimdi ise konuşmasını bekliyordum. Kendi haline bıraksam daha iyi olacaktı.

Sohbet edilmeye başlanılmıştı. Tek susan ben ve Barış'tık. Önümüzdeki yemekle oynıyorduk resmen. Ne yiyorduk ne konuşuyorduk. O nasılsa ben de öyleydim. Onun bu hali beni de etkiliyordu.

Annem "Siz neden konuşmuyorsunuz. Aranızda bir şey mi oldu?" dediğinde ben cevap verecekken Barış atlamıştı "Hayır. Bir sorun yok. Spordan geldim de ben, biraz yorgunum o yüzdendir. " demişti. "Peki ya sen Kumsal, senin neyin var?" demişti Derya teyze. Aramızda ne olduğunu çözmeye çalışır gibi hareket ediyordu. "Şey, bir şeyim yok. Önce okul sonra hastane sonra da biraz sahilde yürüdüm. Yorulmuşumdur. " dediğimde anladığını işaret eder gibi kafasını sallamıştı. Babam "Bu gençlerin bizden daha enerjik olması gerekiyor ama hale bak biz onlara taş çıkartırız. " dediğinde gülmeye başlamıştık. Derya teyze "Haklısın gerçekten de." demişti. Onlar bu dediklerine gülerken ben ağzıma bir şeyler atıyordum ufak tefek.

Masadaki sohbet iyice koyulaştığında Barış'a bakmıştım. Tek bir lokma yememişti. Bazen konuşulan konuyu dinliyor bazen de yemeği didikliyordu. Sonunda dayanamayıp herkesin duyabileceği şekilde "Neden yemeğin yemiyorsun Barış? Tok mu geldin yoksa?" dediğimde kesin olarak yemek zorundaydı. Tokum derse annem kırılırdı. Bu yüzden diyemezdi ve bir şeyler yerdi. Annem "Evet Barış oğlum niye yemiyorsun? Beğenmedin mi yoksa? Başka bir şey hazırlattırayım istersen sana? "dediğinde Barış anneme gülümseyip "Yok Aylin teyze. Hepsi çok güzel olmuş. Şimdi yiyecektim ben de." demişti gülümseyerek. Annem duyunca mutlu olmuştu. Annem "Afiyet olsun." dedi ve sohbetine devam etti. Barış da mecburen bir şeyler yemeğe başlamıştı. Yediğini görünce mutlu olmuştum.

Yemeklerimizi bitirmiştik. Hepimiz şuan oturma odasında oturuyorduk. Annemle Derya teyze sohbet ederek bize atıştırmalık birşeyler getiriyorlardı. Ne konu buluyorlardı bu kadar konuşacak anlayamadım. Annem "Kızım siz salona geçsenize. Burada babanlar ayrı ben ve Derya teyzen ayrı konuşuyoruz. Seslerimiz birbirine karışır hep. Siz oraya geçin. Sevim size bir şeyler de hazırlayıp getirir. " dediğinde Barış "Gerek yok Aylin teyze. Burada da konuşuruz." demişti. Derya teyze "Olmaz öyle şey oğlum. Geçin salona siz. " dediğinde Barış itiraz edememişti. Yerinden kalktığında ben de arkasından kalkmıştım. Peşinden gidiyordum.

Salona geçip oturduğumuzda tekli koltuklara geçmiştik. Karşı karşıya oturuyorduk. İkimiz de konuşmuyorduk. Sadece susarak bekliyorduk öyle. Peki neyi? Birimizin konuşmasını mı, yoksa gidene kadar beklemeyi mi? Sonunda dayanamamıştım. Aşkta gurur olmaz boşuna demiyorlardı sanırım. "Nasılsın?" diye sorabilmiştim sadece. Kafasını bana çevirmeden "İyi. Sen?" demişti. "İyiyim. " dediğimde daha uzamamıştı. "Konuşmayacak mısın?" demiştim. Şimdi de ben onun gönlünü almaya çalıbşıyordum sanırım. Ne olacaktı bu böyle? "Konuşurum ama bize bir şans verirsen. Başka türlü konuşmayı düşünmüyorum." demişti. Yapamayacağım şeyleri benden istiyordu. Ben bunu yapamazdım. "Barış, benden yapamayacağım şeyleri istiyorsun. Ben bunu yapamam. Benim için çok zor." dediğimde Barış "Benim için de zor Kumsal ama bana bir şans vermeni istiyorum. Çok bir şey değil. Senden sadece denemeni istiyorum. Emin ol denemene bile gerek kalmayacak. Kendimi sana hemen inandıracağım ve sen kendi duygularınla hareket edeceksin." dedi. Ben hala düşünüyordum. Bir şans versem ne olabilir ki? Kimseye 2. Şans verilmezdi. Ama tek taraflı değildi. Biz birbirimize 2. Şansı verecektik. Bu şekilde düşününce cevabım olumlu oluyordu ama yaşanılanlar. Onlar ne olacak? Unutmak istesem de unutamazdım onları. Belki de denemem gerekiyordur. Sakin kafayla düşündüğümde aslında herşeyin oluru var gibiydi. Barış'a baktığımda eve geldiğinden beri yüzüme bakmayan çocuk şimdi yüzüme bakıyordu. Benden cevap bekliyordu.

Tekli koltuktan kalkıp 3 lü koltuğun ona en yakın tarafına oturmuştum. "Ben çok kararsızım. Seni seviyorum, seni her halinde her durumda sevmeye de devam ediyorum ama seni sevmem kararsız oluşuma engel değil. " dedim. 'Seni seviyorum.' dediğimde gözleri parlamaya başlamıştı. O parlama akşamdan beri onda eksik olandı. Beni kötü hissettiren onun da içini parçalayan bir şeydi ve şuan yerine geri gelmişti. Bu da beni mutlu etmişti. Barış koltuktan kalkıp yanıma oturmuştu. Kendimi ona doğru çevirdim. "Beraber aşarız. Bak yaşattıklarım ve yaşananlar için özür dilerim. Bundan sonra mutlu olacağız. Eğer sen de istersen bu mümkün." dediğinde artık karar vermem gerektiğini anladım. Yaşananları konuşarak bir şekilde atlatabilirdik belki de. Bu şekilde her şey daha güzel olabilir. "Belki birazcık deneyebilirim." dedim gülümseyerek. Bu dediğim şey gülüşünü ona geri vermişti. Çok mutluydu. O mutlu olunca ben de mutlu olmuştum. "Sen ciddi misin?" diye sormuştu. Hala inanamıyordu. Ağzı kulaklarındaydı resmen. "Evet." dedim ve ona sarıldım. O da bana sımsık sarılmıştı.

Yeni bir başlangıca atılmıştık ve bunu başarabileceğimizi umut ediyorduk. Barıştan ayrılıp "Ben de senden özür dilerim. Bu gün yaşananlar için. Daha öncesinde olanlar için." dediğimde eliyle yanağımı tutuyordu. " Yaşananların hiçbir önemi yok. Şuan mutlu olduktan sonra. Şimdi her şeyi geride bırakalım. Yeniden başlayalım. Ama bu gün okuldaki çocuğu tabiki de geride bırakmıyoruz. Şimdi o konuya değiniyoruz. Kim o?" dediğinde gerçekten acaba hata mı yaptım diye düşünüyordum. "Sanane Barış. Öküz müsün Barış? Şu anı bozmasan olmaz mıydı? Şaka gibisin gerçekten inanamıyorum sana ya." dediğimde Barış "Tamam o zaman şimdi birbirimize sarılalım. Yarın konusunu açarız. " demişti gülerek. Bu dediğine ben de gülmüştüm. "Madem sen onu soruyorsun. Ben de soracağım. Bizim Uludağ'a gittiğimiz gün Gamze'yle fotoraf attın. Aranızda bir şey yaşandı mı?" diye sorduğumda "Hayır. İmkansız böyle bir şey olması. Bunu düşündün mü gerçekten?" dedi Barış. "Evet sonuçta eski sevgilin. Olabilirdi yani ." dedim. Barış arkasına yaslanıp kafamı omzuna yaslamamı sağlamıştı ve "Ama olmadı." dedi söylediğim şeye karşılık olarak sarılmıştım. Kafamı iyice onun boynuna koyarak, kokusunu içime çekerek huzur buluyordum. Barış da saçlarımı okşuyordu. Anın tadını çıkartıyorduk.

Odaya "Kuzen!" diye giren Bulut'u görünce Barış'tan ayrılmıştım. Bizi öyle görmesinde sorun yoktu ama refleks olarak ayağa dikilmiştim. Bulut bir kez daha "Kuzen." dediğinde Barış ve beni görmüştü. "Ben geri gideyim en iyisi. " dediğinde Barış ayağa kalkıp "Siz kuzen misiniz?" diye bir soru yöneltmiştı ortaya. Bulut " Ben kuzen dediğime göre Kumsal benim amcamın kızı. " demişti. Koltuğa otururken. Barış sırıtıyordu. Bulut'un başka bir şeyim olacağını düşünüyordu. Öyle düşünmeye de devam edebilirdi bana kalırsa. Barış Bulut'un yanına gidip oturmuştu. Bulut'la konuşmaya başlamışlardı ama keşke konuşmasalardı. Fazla yakın olmuşlardı. Ben bunu istemezdim ama engel de olamazdım. Baya baya beni unutup sohbet ediyorlardı şuan. "Beni unuttunuz ya!" dedim. Bulut "Seni unutur muyuz kuzen? Ayıp ediyorsun." demişti. "Siz şimdi arkadaş mı oldunuz?" dediğimde Barış "Olduk gibi." dedi sırıtarak. Dövecektim bu çocuğu sonunda.

Odaya Barış'ın annesi girmişti. "Barış hadi çıkalım artık." dediğinde Barış da ayağa kalkmıştı. "Görüşürüz Kumsal'ın kuzeni." demişti Bulut'a ama adını sormamıştı. Kapıya geçirmeye gittiğimde Derya teyze "Tekrardan tebrik ediyorum Aylin'cim. " diyerek gülümsemişti. Annem "Çok sağol." dedikten sonra birbirlerine sarılmışlardı.

"Görüşürüz Aylin teyze ve Ömer amca." dedikten sonra kapıya çıkmıştı. Bana da göz kırpmıştı. Gülümsemiştim. Eve ilk geldiği haliyle şuanki arasında çok fark vardı. Şuan mutluydu ve yüzü gülüyordu. Ben de mutluydum. Derya teyze gelip yanaklarımdan öpmüştü ben de öpüp sarılmıştım. Sinan amca "Görüşmek üzere." dedi. Hep birlikte onları uğurluyorduk. Arabalarına bindiklerinde biz de kapıyı kapatmıştık. Annemler salona geçmişlerdi. Ben de Bulut'un yanına.

Salona girdiğimde Bulut koltukta oturuyordu. "Gittiler mi?" diye sorduğunda "Evet. Gittiler." demiştim ve koltuğa oturmuştum. "Ee, nasılsın? Okuldakine göre daha mutlu görünüyorsun." dediğinde "Evet ama sonunu bilmiyorum bu işin. Nasıl olur? Nasıl biter? Korkuyorum. " dediğimde "Denemeye değer. Arkandayım. Hem Barış iyi biri gibi. En azından konuşmızdan anladığım o." dediğinde gülümsemiştim. "Denemeye değer." dedim Bulut'u tekrarlayarak. "Hadi kalk odalara dağılalım." dediğinde "Dur dur nereye? Ne yaptınız bu gün?" dedim. "Aynı şeyler. Annemin evrak işleri. Hallettim sonra geri geldim. Tekrardan gittiler." dedi Bulut. "Anladım. Ne zaman geleceklermiş, belli mi?" dedim. Bulut "Hayır. Bir süre daha benden kurtulamayacaksın yani. " dedi gülümseyerek. Ben de gülmüştüm. "Senden kurtulmak isteyen kim ya?" dedim sırıtarak.

Oturduğum yerden kalkıp onun yanına oturdum. "Kurtulmak istesen de ben bırakmam zaten. Her zaman seni kim uyandıracak, kulağında kim bağrıcak? Söyle hadi. Yerimi dolduramazsın." dedi Bulut sırıtarak. Bu dediklerine bende gülmüştüm. "Doğru vallahi dolduramam." dedim. Bir süre daha öylece oturup sohbet etmiştik. Konuşmak keyifliydi ama gittikçe uyku bastırıyordu.

Konuşmak için ona bir teklif sundum. "Kahve?" dedim gülerek. Bulut "Uyku?" dedi. Uykumuz gelmişti gerçekten. "Hadi kalk uyuyalım ya. Çok uykum geldi." dedi Bulut esneyerek. "İyi tamam hadi kalk." dedim.

Odama geçtiğimde yatağıma uzanmıştım. Elime telefonu alıp kızlardan gelen mesajlara baktım.

Sesi Bozuk
Kızlarr! Biletleri aldım. Yarın konserdeyiz.

Psikopat
Hadi bakalım eğlenceye hazır mıyız?!

Sinsi Salvador
Evet! Çok eğlenceli olacak. Ayrıntıları yarın buluştuğumuzda konuşuruz.

+Heyecanlandım birden. Direkt yarın olunca ne yapacağımı şaşırdım şuan. Acaba ne giysem? Makyajım nasıl olsa?

Sinsi Salvador
Kumsal yine başladı.

+Belki biraz. Size anlatmam gerekenler var. Bir sürü şey oldu.

Sesi Bozuk
Hemen anlat çabuk!

Psikopat
Dur, yarın anlat. Uykum var benim ya. Anlatsan da anlamam ne olduğunu.

+Tamam o zaman yarın anlatıyorum. İyi geceler kızçelerim.

Yazdıktan sonra telefonu bırakmıştım. Bu gün olanları düşünüyordum. Çok değişik bir gündü. Tuhaftı. Can'ı gördüm Barış'la önce kavga edip sonra bir şans verdim. Çok karışık bir gündü gerçekten ve ne hissettiğimi de bilmiyordum. Elime telefonu tekrardan almıştım. İnstagram arşivime girip Can'la fotoraflarımızı aradım. Uludağ gününe gelince bir sürü video vardı ve fotoğraf. Ben nasıl içebildim bu kadar çok? Herkesle fotoğraf çekmişim. Can'la olan fotoraflarımıza geldiğimde gülmeye başlamıştım. Çok komiklerdi. Eziyet etmişim resmen çocuğa, inanamıyorum. Bunlara rağmen benimle konuşması gerçekten şaşırtıcı. Ben olsam kaçardım. Fotoğrafların hepsini kaydetmiştim ve gülüşünün neden tanıdık geldiğini hatırlamıştım. Bana Barış'ı anımsatıyordu. Kendimi yakın hissetmiştim bu açıdan. Çektirdiğimiz fotoğrafı alıp baktığımda çok hoşuma gitmişti. Hatıra olarak çok güzeldi. Peki bir daha görüşebilme ihtimalimiz kaçtı? Hiçbir fikrim yoktu bu konu hakkında.

İnstagramda gittiğimiz otelin adını araştırmıştım. Belki bar fotoğraflarında bir şeyler görürüm de instagram hesabını bulabilirdim. Hesaba girdiğimde etiket kısmına baktım. Barın kendi hesabını da bulmuştum. Hesaba girdiğimde hiç bir şey yoktu onunla ilgili. Aşağıya inmeye başlayıp fotorafları incelemeye başladım. "İşte bu! Buldum!" dediğimde bir tane fotoğrafta etiketli olduğunu gördüm. Hesabına girip baktığımda gizliydi. İstek atmıştım. Bir daha konuşabilirdik belki bu şekilde.

Bardan sonraki gün aklıma gelince Piçizler'in bize neler yaptığı aklıma gelmişti. Ama gelmemesi gerekiyordu. Barış'la yeni bir başlangıç yapacaktık. Bunları hatırlamam beni kötü etkileceyekti ama istemsizce hatırlamaya başlamıştım. Kaçtığım şey üstüme geliyordu ama ben engel olamıyordum. İyice uyku bastırmıştı. Başıma da ağrı girmişti tekrardan. Telefonu bırakıp yatağımın içine girdim. En son bir tane bildirim gelmişti ama elimi uzatıp telefonu almaya üşenmiştim.

Dayanamayıp kimden mesaj geldiğine baktım. Telefonu elime aldığımda ekranın ışığı bir anda yüzüme vurdu ve gözleri açamıyordum. Gözlerim ışığa alıştığında açabilmiştim. Ekranda Barış'ın adı vardı. 'İyi geceler' mesajı atmıştı. Şuan yazabilecek durumda olmasam da mutlu olmuştum. Sırıtarak uyumama sebep olmuştu.

Telefonu bırakıp her şeyin daha güzel olabileceğini düşünerek uyumuştum.

---------------------- Psikozlar -----------------------

Bölümün sonuna geldik. Biraz uzun bir bölüm oldu. Bölümü beğendiyseniz seveniriz. Vote ve yorum yapmayı unutmayın.

- Staj kızlar için nasıl geçecek?

-Can'ı sevdiniz mi?

-Kumsal'ın Barış'a şans vermesi sizce doğru oldu mu?

- Berkan Asu'ya pişman olacaksın derken ne demek istedi?

- En sevdiğiniz karakter veya karakterler kim?

İg:psikozlarwattpad

♤♡◇♧

Continue Reading

You'll Also Like

1M 73.3K 55
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
İhtiras By milavens

Teen Fiction

1.2M 25.7K 21
Körkütük sarhoş bir kız. Bir bar ve yaşanmaması gereken bir gece. Adamın tek istediği, tenine yüz sürdüğü kadınla sevişmek. Asla daha fazlası değil l...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

686K 33.9K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
2.3M 141K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...