Forcing Me To Love You Isn't...

By gayw4ng

12.4K 1.7K 816

Xiao Zhan; hayaletleri, iblisleri ve tanrıları görebilen on yaşında bir çocuktur. Hem iblislerin hem de tanrı... More

Bölüm 1: Gülümseyen Çocuk ve Sırıtan Tanrı
Bölüm 2: Bir Tanrıya İhtiyacım Yok
Bölüm 3: Milano'da Bir Düğün
Bölüm 5: Her Şey Senin İçin
Bölüm 6: Yaramaz Tanrının Kökeni
Bölüm 7: Başı Dertte
Bölüm 8: Gerilim
Bölüm 9: Sonun Başlangıcı
Bölüm 10: Alın Öpücüğü
Bölüm 11: Soğuk, Yibo
Bölüm 12: İnanç Atlayışı
Bölüm 13: Seni Özledim
Bölüm 14: Tüm Bunlar Sadece Aşk İçin
Bölüm 15: Anlayamıyorum
Bölüm 16: Göklere Dönüş
Özel Bölüm: Yarı Tanrıyla Evlenen Bir Tanrının Ayrıcalıkları

Bölüm 4: Seni Seviyorum

716 122 82
By gayw4ng


Altın çiçek tarlası ortadan kayboldu ve aniden başladıkları yere geri döndüler. Gökyüzü karanlıktı, yıldızlar görünmüyordu. Sadece bir sokak lambası vardı ama Xiao Zhan önündeki Tanrının yüz ifadesini açıkça görebiliyordu. Kelimenin tam anlamıyla üstündeydi ve kendisine çok yakın olduğunu görmemek zordu. Onları lanetleyen tablo yeşil alevler içinde yanıyordu.

Mesele şu ki, Tanrı sadece dik dik bakıyordu.

"T-tanrı." Xiao Zhan belirsiz bir şekilde seslendi.

O an Xiao Zhan, Tanrının kulak uçlarının kırmızı renge büründüğünü ve gözlerinin ışıl ışıl parladığını fark etti. İşe yaramış mıydı?

Tanrı elini göğsüne koydu ve yutkundu, gözleri o kısa süreçte Xiao Zhan'dan hiç ayrılmadı. Sonra şöyle dedi:

"Tanrım, çok güzelsin..."

İçine çektiği hava, Xiao Zhan'ın nefesini kesti. 

--

Öğrencilerin ödevlerini rahat bir alanda yapmak istediği zamanlarda, sessiz çalışmaları için bir kafe yapılmıştı. Sohbet etmek ve eski dostlarla buluşmak için sıradan bir yerdi. Sıcak bir şeyler içmek ve rahatlamak için bir yerdi. Bunun için yapılmıştı-- şey için değil... şey...

"Lanet olsun neden sana aşığım?!"

Xiao Zhan başını eğdi ve biraz kendinden emin bir şekilde fincanı tuttu çünkü önündeki Tanrı, etrafındaki insanların onlara bakıp bakmadığını gerçekten umursamıyor gibiydi.

Tanrının öfkeli bir ifadesi vardı, oturmasına rağmen elleri hâlâ ceplerindeydi. Xiao Zhan'ın elinden bir şey gelmezdi ancak diğerinin otururken bacaklarını hep rahatça açma alışkanlığı olduğunu fark etmişti.

"Benden bu kadar nefret mı ediyorsun?" Xiao Zhan ondan nefret ediyordu ama bunu, nefretinden değil, yaşamak istediği için çaresizlikten yapmıştı. Tek başına nefrete göre hareket edecek tipte biri değildi.

Xiao Zhan yüz ifadesini boş bıraktı. Kahvesinden bir yudum daha aldı ve önündeki Tanrıyı gözlemlemeye başladı.

Tanrı kızgınlıkla dilini şıklattı. "Bu şekilde seni yiyemeyeceğim!" Gerçekten sesini alçaltmalıydı.

Xiao Zhan, "Bu iyi bir haber," dedi ve Tanrının şikayetçi sözlerini yarıda kesti. "Sonunda 18 yıl önce tutmadığın sözü tutabileceksin."

Tanrı kollarını kavuşturdu ve Xiao Zhan'a bakmaya çalıştı ama bir süre sonra eriyip saf bir aşık şekline dönüştü. Tanrı farkına vardığında başını salladı ve başka bir yöne bakmaya devam etti. "Bu kolye tam olarak ne? Onu nereden aldın?"

"Bu kolye seni bana bağlıyor. Şu anda bana aşıksın çünkü onu sana veren kişi bendim... gerçi onu cidden kendin aldın." Xiao Zhan burnundan soludu. "Bunu... sadece ben... aktif hale getirebilirim..." İnsan rahatsız bir şekilde uzaklara baktı.

Tanrı kendine geldi ve tekrar baktı. "Öpücük yüzünden oldu, değil mi?" Ayağa kalktı ve yaklaşmaya çalışarak masanın üzerine eğildi. "İşe yaradığını sanmıyorum. Sadece emin olmak için beni tekrar öpmen gerektiğini düşünüyorum-" dudaklarını uzatmak üzereydi ama Xiao Zhan suratını, kıpkırmızı olmuş bir halde telaşla geri itti.

"Ne yapıyorsun?! Halka açık yerdeyiz!" Xiao Zhan yüzünü diğer müşterilerden gizlerken fısıldadı.

"Bunu yapıyorum çünkü şu anda seni seviyorum!" Tanrı hiç utanmadan bağırdı. "Sorumluluk al! Bunu bana yapan sensin! Şimdi, hadi. Öp beni--" Xiao Zhan onu sandalyesine geri oturtmak için elinden geldiğince güç kullanıyordu.

"Kapa çeneni! Sana inanamıyorum!" Utanan Xiao Zhan kafeden ayrılmak için kahvesini bıraktı ve sandalyesinden kalktı.

Tanrı, "Şimdi gidemezsin" diyerek onu takip etti. Binadan çıktıklarında Tanrı, Xiao Zhan'ın bileğini yakaladı. "Gittiğin düşüncesiyle kalbim acıyor-- siktir. Bundan nefret ediyorum. Lütfen gitme. Özür dilerim!"

Xiao Zhan, Tanrının elinden kurtuldu ve "Öyleyse böyle şeyler söylemeyi kes!" dedi. İnsan ona, kendine has güzel gülümsemesinden yoksun soğuk bir bakış attı ve devam etti. "Dinle. Sana o kolyeyi verdim çünkü hayatta kalmaya çalışıyordum. Ne olmuş beni seviyorsan? Ben sevmiyorum. Bu senin sorunun--" Tanrı boğazındaki yumruyu yuttu, "Benim değil. Tek yapman gereken ismini söylediğimde gelmen."

Tanrı, bakışlarını yere çevirdi ve yumruklarını sıktı.

Xiao Zhan iç çekti ve ceketini düzeltti. "Şimdi söyle bana. Adın ne?"

Tanrının kafasını yukarı kaldırdı ve neredeyse anında cevap verdi. "Yibo. Benim adım Wang Yibo."

"Wang Yibo..." Xiao Zhan, yavaşça her heceyi söyleyerek diliyle alıştırma yaptı.

Tanrının dudağını ısırıp nefesini tuttuğunu bile fark etmemişti.

Xiao Zhan arkasını döndü ve yürüdü. "Sadece seni çağırdığımda yanıma gel. Bunun dışında uzak dur."

Yibo, bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı ama Xiao Zhan bir köşede gözden kaybolunca geri kapattı. Ancak, bir süre tek başına durup hiçliğe baktıktan sonra söylemeye karar verdi.

"Seni seviyorum... siktir."

--

Xiao Zhan evinin kapısını bir tıklamayla kapattı ve ceketini astı. Şemsiyesini kapının yanına koymak yerine yatak odasına götürmeyi seçti.

Eğer her zaman böyle olacak olsaydı tıpkı 5.sınıfta yaptığı gibi muhtemelen şemsiyesini tutarak uyumaya başlardı.

Şemsiyesini yatağının yanına koydu ve kıyafetlerini değiştirdi.

Bu iyiydi. Nihayet, yıllar önce istediğini elde etmişti. Bu şekilde güvende olacaktı. En büyük tehdidi artık düşmanı değil, bunun yerine silahıydı ve kalkanıydı. Xiao Zhan'ın hayatı bundan sonra daha kolay olacaktı ve bunun sebebi en güçlü tanrılardan birine (aslında tanıdığı tek tanrı) parmağını sarmış olması ve ona teşekkür etmesi gereken bir kolyeye sahip olmasıydı.

Tabii ki, bir varlığı kendi iradesine karşı kısıtladığının ve haklarının çoğunu elinden aldığını (hepsinin değil. Xiao Zhan'ın içinde hâlâ insanlık vardı) gayet iyi biliyordu, ama bunların hepsi hayatta kalma meselesiydi. Xiao Zhan hayatta kalmak istediğinde her yolu kullanırdı.

Artı olarak... Tanrı bunu hak etmişti. Sadece anlaşmayı yerine getiriyordu. Xiao Zhan yanlış bir şey yapmıyordu.

"Doğru olanı yapıyorsun." Bu onun sesi değildi.

Xiao Zhan henüz geceliğini giymemişti. Arkasını döndü ve gizemli yabancıya boş bir bakış attı.

Yabancı hafif, havalı bir kahkaha attı. "Ah, gül." Başka bir takma ad mıydı? "Çok güzel bir gülüşün var ama yine de bunu bana göstermeyi reddediyorsun." Şemsiyesini Xiao Zhan'ın yanına koydu ve yatağın üzerinde yerleşti. "Söyle bana, nasılsın gül?"

Bir anlık sessizliğin ardından Xiao Zhan iç çekti ve geceliğini giydi. "İlk başta kolyeyi nasıl çalıştıracağımı merak ediyordum ama daha bu sabah bana bir resim geldi... lanetli bir resimdi..." Yabancı gülümsedi. "Gelin yiyen iblis beni neredeyse öldürüyordu ama tüm bu olanlardan sonra kolyeyi çalıştırmayı başardım." Xiao Zhan kollarını kavuşturdu ve yabancıya baktı. "Ama bunu zaten biliyordun, değil mi?"

Yabancının gülümsemesi gerildi. "Tabii ki."

"Bana o tabloyu gönderen sendin, değil mi?"

"Sen oldukça zeki bir gülsün." Ancak gülümseme hâlâ yabancının suratında duruyordu. "Sonunda eskisinden daha iyi yapıyorsun. Belki de sana küçükken yaklaşmamalıydım. Bu yaşta, oldukça iyi çiçek açtın." 18 yıllık ihmal ve mücadelenin sonucuydu.

Xiao Zhan kollarını çaprazladı. "Neden bana yardım ediyorsun? Neden bana bir kolye, bir resim ve hatta bir tanrı vermek için bu kadar uğraşıyorsun? İstediğin şey ne?"

Sonra yabancının yüzündeki gülümseme kayboldu. Yabancı şemsiyesini aldı ve geldiğinden daha hızlı bir şekilde girdap oluşturarak ortadan kayboldu.

Xiao Zhan gizemli yabancıya tam olarak hiç güvenmemişti ama bu konuşma diğerinin onu koruması için her zaman ikna etmişti.

---

Şehrin diğer tarafındaki gölün yanında, bir Tanrı hayal kırıklığı içinde bir ağaca tekme savurdu. "Bu lanet kadar can sıkıcı!" Yibo inledi ve bisikletine yaslanmak için birkaç adım geri çekildi. "Onu bu şekilde yiyemem. Onu yemem gerek ama yine de yiyemiyorum. Ona sahip olamıyorum." diyerek tıpkı çocuklarını öldürmüş gibi önündeki çimenlere baktı. "Ben ona sahip olamıyorum... ama o çoktan bana sahip."

Yibo gökyüzüne baktı ve gül kokan insanı yeme zevkine erişebilseydi ne olacağını düşündü. Beklemediği şey, kalbinin acımaya başlamasıydı.

"Bu da ne?" diyerek boğazındaki yumruyu yuttu ve gözlerinden yaş aktığını fark edince dehşete düştü. Xiao Zhan'sız bir dünya düşüncesi çok acı vericiydi. Sadece düşüncesi bile onu çok kötü hissettirmişti. "Bu lanet kolye..." O kadar güçlüydü ki Xiao Zhan'ı yemeyi düşündüğü için bile kendisinden nefret etmesini sağlamıştı.

Bu kolyenin gitmesi gerekiyordu. Onu yok etmesi gerekiyordu.

Yibo kolyeyi tuttu ve en güçlü alevini oluşturdu. Elinden, etrafındaki her şeyi temas etmeden yakabilecak kadar sıcak bir cehennem ateşi püskürttü. Denedi. Denedi. Tekrar tekrar denedi.

Fakat kolyeyi yakamadı.

Yibo öfke içinde bağırdı ve yanmış yere düştü. O, var olan en güçlü tanrılardan biriydi ve bir kolyeyi yok edememiş miydi? Xiao Zhan bunu dünyanın neresinden almıştı?

Xiao Zhan düşüncesiyle, Yibo kalbinin ısındığını hissetti ve dudaklarına bir gülümseme yerleşti. Xiao Zhan... Xiao Zhan, Xiao Zhan. Bu aptal kolye yüzünden onu çok özlüyordu.

Bağlı Tanrı, yıldızlara bakarken merak etmişti. Xiao Zhan ona ne zaman seslenecekti?

(ÇN:Bölümleri gerçekten hızlı hızlı yayımlamayı düşünüyorum. Ama hikayeyi sevip sevmediğinizi merak ediyorum. Bu satıra yorum yaparak ufak da olsa düşüncelerinizi yazar mısınız?.)

Continue Reading

You'll Also Like

389K 39.8K 46
Okulun en güçlü alfası Kim Taehyung'un kurdu okula gelen yüzyılın deltasıyla birlikte tuhaf davranmaya başlamıştı. Okula gelen Delta'nın amacı ise ço...
126K 10K 46
Kim Kai: Söyle o sevgiline, sevgilimden uzak dursun. [Crossing Lines] 21.06.19 Kaihun #1, Sekai #4
129K 13K 29
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
5.4K 657 8
TaoRis mini ficidir..