S H E (She lives in daydreams...

By jigolouis

39K 3.9K 26.4K

Harry(Merin) hayatındaki tüm zorluklara rağmen mutlu biriydi, Louis ise hayatın monotonluğunda kendini ve anl... More

Yeni okul, yeni sorunlar
Müdürlerin Odası
Halloween
Tesadüfen karşılaşmalar ve öğlen yemeği
ılık süt ve soğumuş yeşil çay
İlham Perisi
Tomlinson Hanesi
Elmalı Turta
Birtakım 'aile' sorunları
"Ve Daha Fazlası."
edebiyat ve resim
"Onu" Beklerken
zafer kazanmak
alınması gereken riskler
söz konusu geçmiş zaman
gizli küçük randevular
Denizkızı
tuvaldeki kadın
Doğum Günü
Styles Ailesi
M & L
İlk Karşılaşmalar
Domino Taşları
Büyük Hataların Kötü Sonuçları
Yeni Kararlar
Rüyalar ve Hayaller
İş Görüşmesi
Sıradan bir okul günü
Uzlaşma Çağrısı
Karma Gerçektir.
Ufak bir yanlış anlaşılma
Çocukluk
Kalabalık yemek masası
Aşk ve Aile
Pride
Büyük Törenler

akşam yemeği daveti

1K 126 832
By jigolouis




Siyah yüksek arabasının sağ kısmında, direksiyon başında o gittikten dakikalar sonra bile, bir süre daha oturmaya devam etmişti. Elleri çok da sıkı olmayacak şekilde direksiyonunun deri kaplamasını sıkıyor ve kimselerin olmadığı boş sokağı izliyordu. Az öncesinde yaşananları düşünüyordu. Özellikle de,  arabasının içini dolduran ve şimdiyse onunla birlikte uçup gitmiş olan o hafif çiçek kokulu parfümünü ve tüm bunların kendi bedenine yaptığı etkiyi düşünüyordu. Louis gecenin çok geç bir vaktinde, ancak yağmur tekrardan kendini göstermeye başladığında arabasını çalıştırmayı akıl edebilmişti.

Eve vardığında ise kızlarını yatakta hala huzurla uyuyor olduklarını görmek onu biraz olsun rahatlatmıştı. Saatin uyumak için bile ne kadar geç olduğunu fark etse de kendini, ılıklığı geçmiş ve yerini buz gibi bir soğuğa bırakmış yatağına bırakmaktan çekinmedi bu yüzden. Yanağı yumuşak yastık kılıfına değerken gözlerini kapattı ancak gözlerinin önünden asla gitmeyen o anlar, uykuya daldıktan sonra da peşini bırakmayacaktı.

Dışarıda hala yağmur yağıyordu, Louis arabasının içinde Merin'le oturuyorken aslında bunun rüyadan çok bir hayal olduğunu düşünmüştü. Belki de, tanrı ona bir şans sunmuştu. Louis zamanda geriye gidip, birkaç saat önce yapamadığı şeyi yapabilirdi; yani Merin'in varlığının yakınından gitmesine engel olabilirdi. Şimdi ise, sadece bir şansı vardı ve Louis onu kullanacaktı. Merin, tıpkı o saniyelerdeki gibi alnını Louis'in omzuna bıraktı. Yüzünü kapatan saçlarından eriştiği tenine ulaşıp sıcak parmak uçlarını, aynı derecede yanan al al olup da gül açmış yanaklarına değdiriyordu. Ona dokunmaktan korkmuyordu bu sefer. Tıpkı Merin'in ona bakmaktan korkmaması ve başını aniden kaldırması gibi. Eğer yeniden gitme ihtimali oluştuysa bile, Louis elini onun çenesine götürerek hemen buna engel olmuştu. Yeşil gözler kapandığında, ikisi de neyin geleceğini çok iyi biliyordu.

Heyecandan titreyen dudaklarını onunkiyle buluşturma hissini ne kadar da geç tadıyordu, Louis onu öperken şimdiye dek neyi beklediğini soruyordu içinden kendine. Çenesini naziklikle tutan eli, şimdi tüm yüzünü kavramıştı sanki çekilmesine asla izin vermemek istercesine. Merin'in ılık ve yumuşak iki dudağı arasında kaybolmak istiyordu. Merin'i sıkıca tutuyordu bir diğer eliyle, aralarındaki boşluk çoktan kapanmıştı bile. Hangi ara arka koltuğa geçtiklerini bilmiyordu, umursayan da yoktu zaten. Taptığı ve resmini çizip odasında uyandığı ilk anda gördüğü duvara asmak istediği omuzlarına kolunu sardı sıkıca, onu ve sıcaklığını iyice yakınına çekiyordu. Parmak uçları yanaklarından boynuna iliştiğinde ise, dudakları hala birbirleriyle uyum içinde öpüşüyordu.

Birbirine değmeyen çok az noktaları kalmıştı ki, buna sebep olan şey aslında Harry Merin'in sağ bacağını, Louis'in sol yanına sürtmesinden kaynaklıydı. Louis ateşlenen öpüşmelerinde ne yapacağını bilemiyordu ki tam bu esnada, Merin onun iç sesini duymuş ve elinden tutmuştu. Elleri, siyah parti elbisesinin çıplak bıraktığı bacaklarına götürüldüğünde Louis teninin soğukluğu yüzünden yutkunmamıştı. Buna sebep olan şey, Merin'in hala bileğini tutuyor olmasıydı. Parmak uçları nazikçe yumuşak bacak içlerini sıkmaya başladığı anda, ilk kez duyduğu sesleri Louis'in tüm evrenlerde nefesini kesmişti. Bileğinde duran parmakları sıkılaşıp da onu daha da  içeriye doğru çekmeye çalışırken, Merin birden Louis'in kulağına doğru fısıldadı: "Penisimi kavra, Louis."

Bu, rüyanın son perdesiydi. Göz kapakları aniden kalktığında beyninin içinde onu utandıracak şekilde herkes alkış tutuyordu. Louis kendine gelmeye çalıştığı sıralarda, yatakta fırlarcasına doğrulmuş ve ter içinde kalmış yüzünü ovuşturmuştu. Saç diplerine kadar terlemiş olduğunu fark etti çok geçmeden. Stres içinde titreyen ellerini umursamadan baş ucunda duran saate baktı. Tam olarak sabah bile olmamıştı. Louis, bu gördüklerine etrafındaki herkes şahit olmuş gibi utanıyordu kendisinden. Merin'i bu şekilde rüyasında görmek, onu deli hissettirecek kadar suçlu hissettirmişti. Ancak kendisini asıl yerin dibine sokmak istediği an, lavaboya gitmek için yorganı kaldırdığında alt pijamasında gördüğü ıslaklık yüzünden olmuştu.

Yatağından kalkıp odasındaki banyoya açılan kapıya doğru yürürken sessizce küfretmeye bir süre daha devam etmişti.

~

Cuma gece yarısından sonraki gün, Louis için yeterince sıradan geçmişti. Her zaman öğrencilerine yaptığı kısa sınavlardan yeterince hazırlamış, önceki günlerde yapılan testlerin cevaplarını kontrol etmiş ve günün geri kalanında vaktini tamamen kızlara ayırmıştı. Önceki gün Harley'e, Merin'in veya herhangi bir insanın arkasından konuşmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu söyledikten sonra araları biraz bozulur gibi olsa da, Harley bu konuyu uzatmadan kapatmanın daha mantıklı olduğunu karar vermiş olacaktı, babasına çok surat asmamıştı kalan diğer günlerde. Çünkü Harley de aslında babasının haklı olduğunu biliyordu. Kimsenin üstünde daha fazla üstünde durmasına gerek yoktu sonuç olarak. Louis, ne zaman kızlarıyla baş başa vakit geçirse her defasında önceki günlere oranla her şeyin daha da iyiye gittiğini fark ediyordu. Merin'in gerçekten bu konudaki başarısını görmemek imkansızdı. Hatta, ne zaman bu konuyu aklına getirse -aslında konu ne olursa olsun, Louis kendi içinde her şeyi o ana bağlayabilirdi- Merin'in arabada "yardımı dokunmak"la ilgili ona söylediği cümleyi hatırlıyor ve üzerine uzun uzun düşünüyordu. Merin de ona açık bir şekilde, Louis'in kendisine yardımcı olduğunun itirafını yapmış ve bundan memnun olduğunu dile getirmişti. İkincisi her ne kadar kendisinin abartısı olduğunu bilse de Louis, böyle düşündüğünde normalden biraz fazla seviniyordu ikisi için de. Sadece kendisinin işe yaradığını bilmek değildi onu mutlu eden, Merin gibi bir insana yardımcı olabildiğini bilmekti. Ve elbette, tüm bunların karşılıklı olmasını beklenmediği halde yapılmasıydı.

Neşeli ve keyifli geçen bir cumartesi gününden ve normale göre fazlasıyla geç edilen pazar kahvaltısından sonra evin tüm sakinleri biraz sonra gidecekleri yer için hazırlanmaya başlamıştı. Herkes aynı anda aşağı kattaki salonda buluştuğunda Louis büyük sırt çantasını yere indirmeden kızların yeterince sıkı ve kalın giyindiğinden emin oldu. Halı sahanın üstü ve etrafı her ne kadar kapalı olursa olsun, kızlar için soğuk olabileceğini biliyordu. Louis sahada top peşinde koştururken kızları sık sık gözleri ile kontrol edemeyecekti sonuçta. Hannah'ın takmak istemediği bereyi zorla başına geçirdi bu yüzden. "Bunu takmak istemiyorum! Büyükannemin bana ördüğünü takmak istiyorum."

Louis minik kızın saçlarını düzeltirken, diğer günlerin aksine kızının mızmızlanmasından tat alırcasına gülümsüyordu. "Elbette onu da takabilirdin, eğer bereni büyükannende unutmuş olmasaydın." Hannah dudağını büzerek de olsa sonunda babasının başına geçirdiği bereyi takmayı kabul etmişti. Tüm hazırlıklar bittiğinde, merkezden çok da uzak olmayan kapalı sahaya gitmek için yola koyulmuşlardı.


Daha en baştaki giriş kapısında Arnold'la karşılaştıklarında, üçünün de yüzü hemen gülümsemeye başlamıştı. Louis, kapıda onları beklerken sigara içen arkadaşına yürüdüğü esnada üstündeki takım forması sayesinde onun erkenden gelip üstünü değiştirdiğini fark edebilmişti. Arnold üşümeden sigarası içiyor ve diğer boştaki eliyle de Hannah'ın yanağını sıkıyordu. "Rosalind ve Cherly gelmedi mi?"

"Cherly bu sabah biraz keyifsizdi. Rosalind'i de biliyorsun." Louis onu dinlerken başını sallıyordu. "Buraya gelmemek için bahane arıyordu zaten."

Daha fazla soğukta beklememeleri için, Louis Harley'in eline birkaç banknot sıkıştırdı ve büfeden sıcak bir şeyler almalarını söyleyerek kızlarını içeriye yolladı. Buraya yeterince aşina olduklarını bildiğinden, dışarıda en yakın arkadaşıyla kalırken içi rahattı Louis'in. Oynamalarına az bir süre kalmışken arkadaşının paketinden aceleyle bir dal çıkarıp yine onun çakmağını kullanarak sigarasını yaktı. Louis, koşarken nefesinin kesileceğini bildiği halde arada sırada içtiği sigaradan keyif almaya çalışırken yine aklında Merin vardı. Tıpkı, sabah geleceğinin ya da gelmeyeceğinin haberini görmesi için telefonundaki mesaj kısmını defalarca kontrol ederken olduğu gibi.

"Isınma koşunu yapman için az bir süren var Tomlinson." Louis'in onu dinlemediğini fark edince Arnold arkadaşını dirseğiyle dürtmekten çekinmedi. "Konuşuyorum amaa, kimin umurunda..."

Louis sanki bir anda kendine gelir gibi sigarasını yere atıp ayağıyla ezdi. "Neyse ki formamı üstüme geçirip geldim." Üstündeki ceketin yakalarından kaldırıp arkadaşına gösterirken sırıtıyordu. Sonra birden ciddileşti. "Sana bir şey anlatmam gerek."

Arnold sigarasını bitirdiğinde tamamen ona döndü. "Dinliyorum."

"Şimdi değil." Louis arkadaşını omzundan tutup onu kendisiyle içeri sürüklerken konuşmaya devam etti kararsızca. "Yani birkaç dakikaya sığdıramayız."

Louis her ne kadar öyle dediyse bile, sahaya çıkıp da oynamak için eksik olan karşı takımdan arkadaşlarını beklerken kendini tutamayacaktı. Kızların tribünlerde bir şeyler yiyip kendi aralarında konuştuğunu gördükten sonra rahatça arkadaşını insanların olmadığı, sahanın daha boş bir tarafına çekiştirdi. Arnold omzundan onu tasmayla tutarmışçasına sürüklemesinden bıktığı için formasında kalan buruşukluğu eliyle düzeltip ters ters Louis'e bakmaya başladı. "Rüyanda daha önce tuhaf şeyler gördüğün oldu mu?" Arnold'un hiçbir şey anlamadığı, bakışları sayesinde fark ediliyordu. Louis daha net olmaya çalıştı bu yüzden. "Mesela... hiç penis görmüş müydün? Başkasına ait?"

Arnold beklemediği bu soru karşısında kahkaha atmaktan kendini alıkoyamamıştı. Louis omzuna hafifçe geçirdiğinde kendine geldi ve tüm takım arkadaşlarının ona baktıklarını fark edip kahkasını bastırmak için uğraştı. En azından artık daha sessiz gülüyordu. "Bilmiyorum. Bu nereden çıktı şimdi?" Louis cevabını alamadığı için kaşlarını çatarak Arnold'un kendisini ciddiye almasını bekledi. "Yani bilmem, belki çok fazla erkekle aynı odada kaldığım şu tuhaf yaz kamplarında falan görmüşümdür. Yani ergenken. Ki hepsini gerçekte çıplak görmek çok iğrenç oluyordu. Tanrım." Arnold konuşmaya başladığında Louis derin bir nefes verdi ve onu susturana kadar içinde tuttu.

"Yani," Nasıl açıklayacağını bilmiyordu. "Bak sana söyleyeceğim ama aramızda kalacak. Söz mü?"

Arnold kollarını birleştirmişti ve ciddice ona bakıyordu. "Çıkar ağzındaki baklayı."

Üniversitenin ilk senesinden beri, en zor ve en güzel günlerinde yanında olan tek dostuna güvenebileceğini çok iyi biliyordu, ancak o an onu tereddüte düşüren şeyin güven duygusuyla yakından veyahut uzaktan hiç alakası yoktu. Kendisinde ilk kez deneyimlediği, aklına hiç gelmeyecek türden şeyler yaşıyordu ve eğer birilerinden yardım ya da en azından bir görüş almazsa kendi soru işaretlerinde boğulacakmış gibi hissediyordu. "Bir rüya gördüm ve öpüştüğüm kişinin penisi vardı."

Bu sefer Arnold ona beklediği tepkiyi vermemişti. Kahkaha atmamış ya da şaşırmamıştı. 'Bu muydu?' dercesine Louis'in yüzüne bakıyordu. "Rüyalarımızı biz kontrol etmiyoruz, biliyorsun değil mi Louis? Otuzundan sonra bir rüya yüzünden geyim diye endişeleniyorsan, buna hiç gerek yok dostum. Ayrıca buradakiler seni takımdan atmak isteseler bile, benim için hiçbir zaman sıkıntı olmaz. Ve hatta ben, benimle uyumandan bile asla gücenmem." Sona doğru şakaya vurmaya başladığında Louis gözlerini başka bir yere çevirdi. Çünkü onu asıl şaşırtanı henüz daha en yakın arkadaşına söylememişti.

Arnold onun bu utangaç hallerini çok iyi biliyordu, Louis etrafına bakmaya ve konuşmaya çalışıp yapamadıkça kıvranmasının arkasında neyin gizlendiğini kısa sürede anlamıştı. "Tanrım sen rüyalandın... Hem de otuz iki yaşında. Bu yüzden de delirdin." Karşısındaki adam tüm yüzü soğuğa rağmen kızarmış bir şekilde başka tarafa döndü ve stresle başına taktığı saç bandına ve ve altına sıkışan saçlarıyla oynamaya başladı. "Louis tanrı aşkına gidip kendine sadece seks için de olsa bir partner bul. Ne bu aşka olan takıntın anlamadım gitti."

"Partnere ihtiyacım yok benim." Louis sinirle ona söylediğinde, aslında siniri kendisineydi. "Hem konu bu bile değil."

"Tabii, çeşitli pornoların ve sağ elin çok yardımcı oluyordur. Tanrım." Arnold sahanın etrafını saran tribünlerde oturan kızlara bakıp iç çekti. "Kızlar yan odadayken nasıl yapıyorsun?"

"Tanrım, onlar evde bile olmuy- Siktir ya. Sen Cherly yanınızda uyurken nasıl Rosalind'le sevişiyorsan, öyle!" Louis, arkadaşının önceki senelerde anlattığı bu gereksiz anıya tıpkı o zaman da kızdığı gibi sinirle atıfta bulunarak -aslında Arnold bunu tamamen masadaki yeni evli çifti güldürmek için anlatmıştı ya, fazla heyecansız oldukları gözünden kaçmamış ve Arnold'un bu fedakar çabası bile işe yaramamış, tamamen boşa gitmişti- yanından gittiğinde, takımlar tamamlandığı için ve hakem düdüğünü öttürerek maçı başlatmak üzere olduğu için Arnold da peşinden gitmek zorunda kalmıştı.

Yedek klubelerine bırakılan eşyaların olduğu tarafa geçip üstünde fazlalık olarak taşıdığı spor hırkasını çıkardı ve kırmızı formasının içine giydiği beyaz ince penyesinin kollarını dirseğine kadar sıyırdı. Maç başlamasına çok az bir süre kalmışken ve defans oyuncusuyken acele etmesi gerekiyordu, bu yüzden sahanın ortasına koşarak yerini aldı. Düdüğün rahatsız edici sesiyle maçın başladığı anons edilmeden hemen öncesinde Louis, gözleriyle hala tribünleri kontol ediyordu, eğer gelirse onu hemen görebilmeliydi.

Arnold'la aynı takımın oyuncularıydılar, ne var ki Arnold, Louis'in aksine kalede duruyordu ve en yakın arkadaşının çok iyi oynamasına şükretmeliydi ki çok da fazla hareket etmiyordu iki direğin önündeyken. İlk yarı boyunca, top sahanın öteki tarafından hiç kendi taraflarına geçmemişti bile. Louis topun peşinden nefes nefese koşuşturken, Arnold'sa tepesindeki kalın demire tutunarak barfiks çekmeyi dahi denemişti can sıkıntısıdan. Bu yüzden ilk yarı vakti geldiğinde, genç adamın yaptığı ilk işi yer değiştirmek için hakemin yanına gitmek olmuştu. Louis ise, bu fırsatta kızların olduğu yere yaklaşıp onların halini ve hatrını sormuş ve sahaya getirdiği matarasından suyunu içmişti.

Fazlaca ihtiyacı olduğu nefeslerini aldıktan sonra, yeniden Arnold'un yanına gitti. Konu az önce istemediği taraflara çekildiği için canı sıkılmıştı ve asıl onu endişelendireni konuşmamışlardı bile. Louis, en yakın arkadaşının onu bulunduğu konumdan çıkarmasını umuyordu sadece. "Bir şey demeyecek misin? Rosalind belki görüp anlatıyordur sana böyle rüyalarını."

"Eşimin rüyalarından mı bahsedeceğiz şimdi de?" Arnold elindeki su şişesini içirip bitirdiğinde umursamazca havaya savurdu ve rastgele bir şekilde boşlukta süzülen plastiğe ayağıyla vurdu. "Bak Lou, sana neler oluyor bilmiyorum ama bunlar normal şeyler bence."

"Ne demek istiyorsun?" Louis ciddice ona bakıyordu.

"Yani, kendi cinsinden birini rüyanda öpmen ve bundan etkilenmen, yani kısacası gey olduğunu sonradan fark etmiş olabilirsin. Bu seni etkilemiş de olabilir. Ama..." Arnold başını sonunda arkadaşına çevirdiğinde, Louis'in suratına yerleşen endişe ifadesi görülmeye değerdi. "Rüyalanmak kesinlikle normal bir şey değil. Bunu anla."

"Ne olduğundan zerre haberin yok. Sana rüyalandım demedim ben. Sadece öpüştük, hepsi bu." Louis sırtını yedek klubesinin demirlerine yaslayıp sahadaki insanları izlemeye başladı.

"Kimi gördün peki? Hangi erkeği? Söylesene aşırı merak ettim. Tanıyor muyum?"

"Hayır. Kes şunu."

Louis de diğer yarıya kendisini hazırlamak için orta sahaya geçtiğinde, klubede oturan arkadaşını arkasında tek başına bırakmıştı.

Aynı düdük tekrar büyük salonda duyulurken, Louis'in gözleri çoğunun boş olduğu tribün tarafına dalıp gitmişti. Merin hala gelmemişti.

Karşı takım oyuncusu, onu ezercesine iterek çaldığı topla birlikte onu geçerken, Louis kendine bunu bekliyor olmanın bile ne kadar aptalca olduğunu söyleyip duruyordu. Çok süre geçmeden önündeki gerçekliğe dönüp derin temiz nefesler aldı ve sahanın ortasında yürümeyi bırakıp, kaçırdığı topun peşinden koşmaya başladı.

Birkaç kez yere düşmüş, bazı oyuncuları itmesinden dolayı neredeyse sarı kart yemiş ve koşmaktan tüm ciğerlerindeki hava baloncuklarının patladığını hissettikten sonra sonunda takımına bir gol kazandırabilmişti. Ona bu konuda çok da yardımı dokunmasa da, ilk işi aynı zamanda takım arkadaşı da olan en yakın olduğu adama sarılmak olmuştu Louis'in. Maçın heyecanıyla coşarcasına Arnold'a sarılırken ve diğer takım arkadaşlarıyla abartılı bir şekilde bağırırken, Louis hiç beklemediği bir anda tribünlerde onu görmüştü.

Etrafındaki yüksek sesteki gürültüler susmuş, insanlar saydamlaşmıştı. Louis, Merin'in onu izlediğini gördüğü anda, yüzündeki gülümseme tamamen yerini başka bir haline bırakmıştı. Mutlu, saf bir tebessümle tribünlere bakarken, Merin ona ufak bir parmak hareketiyle el sallamıştı.

Kendine gelip etrafına sarınan arkadaşlarına ve aynı coşkusuna dönmeye çalıştı. Nefesleri hala hızlı hızlı dudaklarından dökülürken, top peşinde koştuğundan mı yoksa Merin'in geldiğini görmesinden dolayı oluşan sevincinden miydi, Louis bilmiyordu. Golden sonra eski yerini aldığında, gözlerini artık topta tutmak hem daha kolay hem de daha zor olmuştu. Merin'in kendisini izlediğini bilmek, ona tuhaf bir özgüven duygusu aşılamış gibiydi, ne var ki başını aynı istekle kaldırıp gözlerini aralarındaki mesafeye rağmen buluşturmak da istiyordu. İkisini birden idare ettirebildiğinde ise, maçın son dakikaları oynanırken Louis takımına bir sayı daha getiren golü atmıştı.

Maç bitiminde, dağınık halini umursamadan kızların yanında buldu kendini. Merin aldıkları atıştırmaları yemede kızlara eşlik etmişe benziyordu. Ancak Louis yanlarına geldiğinde bitmiş paketleri eliyle buruşturup çöpe atmak için ayağa kalktığında, gözlerini yeşil ekose desenli pileli eteğinde çok da tutmadan, direkt olarak kızlara iliştirdi. "Attığın son golünü kayda aldım. Bak." Harley ona telefonundan videoyu gösterirken Louis hızlı bir şekilde başını sallıyordu. "Harika oynadın yine."

Louis, Merin yanlarına geri döndüğünde bakışlarını onunla buluşturmaktan ne olursa olsun çekinmemişti bu sefer. "Merin. Geleceğini düşünmemiştim." Tepede topladığını fark ettiği saçları ve dalgalı kabarık kuyruğu Louis'in hoşuna gitmişti.

Yerine oturmadan, birkaç basamak yukarıda durduğu sırada Louis onun tanrı gibi göründüğüne yemin edebilirdi. Giydiği fileli çorabı yüzünden, önünde duran demirlikleri sıkmak zorunda kalmıştı. "Aslında, Harley olmasaydı gelemezdim. Konumu ondan öğrendim." Merin hemen gülümsediğinde, Louis nerede olduklarını bile unutmuştu. Bu yüzden sahanın öteki ucundan gelen arkadaşının sesini, ancak Harley onu ikaz ettiğinde fark edebilmişti. "Baba, Arnold amcam sana sesleniyor. Duymuyor musun?"

Louis hemen o tarafa döndüğünde, Arnold'un eliyle yaptığı gel işaretiyle duş alıp üstünü değiştirmesi gerektiğini hatırladı. "Pekala. Benim gidip duş almam gerekiyor. Siz burada bekleyin."

Oradan geçici bir süreliğine dahi olsa ayrılmak istemese de, ayaklarını rızasız bir şekilde içeride bulunan odalardaki duş kabinlerine sürdü. Hızlı ve ılık bir duştan sonra, maçta uzun saçlarını önüne gelmesini engellediği için kullandığı saç bandını takmak yerine, elleriyle dağınık bir şekilde arkaya ittirmeye çalıştı. Islak olmalarına rağmen şekil almamaları Louis'i bıktırmıştı. Arkada boştaki bir kabinde giyinirken bu sefer söylendiği şey ise, neden yanına daha şık bir şey almadığı olmuştu. Louis giymeye mecbur kaldığı beyaz hoodiesini üstüne geçirirken kabinin öteki tarafından gelen Arnold'un sesini duydu. "Louis Rosalind biz maçtayken mesaj atmış. Söylediğine göre bizim için bir sürü yemek hazırlamış. Yani bu akşam bize davetlisiniz. Reddetme şansın da yok."

Siyah pantolonunu altına geçirip tüm düğmelerini ilikledikten sonra, giydiği vanslarının bağcıklarını ayarlamaya çalışırken, dakikalar içerisinde aklında art arda sıralamış olduğu planların bir anda mahvolduğunu duymak, Louis'in daha da canını sıkmıştı. Buraya gelmeden önce giydiği uzun gri paltosunu üzerine geçirdi ve sonunda kabinden çıkabildi. Arnold'un onu izlediğini bilerek, aynada yakalarını ve içinde kalan parçanın kapüşonunu düzeltiyordu. "Merin'i de çağıracağım." Louis, izin almaktan çok arkadaşına haber verdiğinde Arnold sadece omuz silkti.

"Nasıl istersen. Ama şimdiden söyleyim, Rosalind biraz cadılık yapabilir. Zaten kızı merak edip duruyordu. Ama şu gey meselesini duysa içi rahat-"

"Arnold! Aramızda kalacak kelimesinden ne anlıyorsun?" Bir anda sinirle döndüğünde, Arnold zorla da olsa gülümseyerek arkadaşını yumuşatmaya çalışıyordu.

"Tanrım, şaka yapıyorum... Biliyorsun..."

Louis çantasını tek omzuna takıp soyunma kabinlerin olduğu kısımdan çıkar çıkmaz hızlı adımlarla yeniden kızlarının ve Merin'in yanına gitti. Sohbetlerini bölmemeye gayret göstererek yavaşça yaklaştıysa bile, buna mani olamamıştı. Üçü de aynı anda Louis'e döndüğünde, kendini açıklama yapmak zorunda hissediyordu. "Kızlar, bu akşam yemeği Arnold amcanlarda yiyeceğiz. Olur değil mi?" Louis aslında Hannah'ın cevabını biliyor, her ihtimale karşılık Harley'in tepkisini ölçüyordu. Harley de bu kararı onaylarcasına başını salladığında, sıra sormak için Merin'e gelmişti; yani Louis için en zor olanına. "Merin, sen de davetlisin yemeğe. Gelmek ister misin?" Sorarken duyduğu çekinceden dolayı, karnı tuhaf bir şekilde kasılmıştı ve buna sebep olan şeyin yanlarında kızların ve sonradan eklenen Arnold olmadığını çok iyi biliyordu.

"Elbette, büyük bir zevkle." Merin beklemeden ve gözlerini ayırmadan vermişti cevabını. Kızlarla birlikte kalkarkense yüzü hala neşe saçıyordu. Sanki bugün, onun sadece etrafa neşe saçma günüydü. Louis onu burada gördüğü ilk saniyeden beri böyle hissetmişti. Arkadaşını ve Merin'i hızlı bir şekilde tanıştırdıktan sonra, taksiyle geldiğini bildiği için Arnold'a arabasının anahtarını fırlatmış ve, kızlarla erkenden geçip arabayı ısıtmasını söylemişti. Bu sırada, Louis de Merin'le baş başa konuşma fırsatı yakalayabilirdi. "Biz de, hemen geliyoruz."

Merin çıkmadan hemen öncesinde, üstüne aldığı kalın kabanın düğmelerini iliklerken Louis'in cümlesiyle yerinde kalmıştı. Hızlıca ona döndü ve gelecek şeyi beklerken yine Louis'e baktı. "Gelmene çok sevindim." Yeniden ve yeniden bunun itirafını yapabilirdi. Tanrı şahidiydi ki, hislerini daha da çok dökmeye ihtiyacı vardı ama kendisini tutmak zorundaydı. "Yani hem buraya, hem de yemeğe gelmene, elbette."

Merin birkaç saniye boyunca sessiz kalmış ve diyeceklerini düşünmüştü. "Geçen gün, yaptığınız şey... Benim için gerçekten fazlasıyla kibardı. Ben de bu yüzden artık, bir açıdan arkadaş olduğumuzu düşündüm. Ve..." Kabanın örtmediği ellerini önünde birleştirmiş, parmaklarıyla oynarken Louis'e kaçamak bir şekilde bakmaya devam ediyordu. "Gelmek istediğim halde gelmemenin kaba olacağını düşündüm. Ayrıca beni arkadaşlarınızla tanıştırmanız da gerçekten çok ince bir davranış."

İkisi de yavaş adımlarla yürümeye devam ederken, Merin hala tribün tarafındayken, Louis de hala saha tarafındaydı ve aralarında bulunan ince demir çit kapıya giden yolda onlara eşlik eden tek şey olmuştu bir süreliğine. "Öyleyse," Louis ona dönerek konuştu. "Arkadaşsak bana siz demekten vazgeçebilirsin." Merin şaşkınca aralanan dudaklarıyla başını ona kaldırdıysa bile, gülümsemek üzere hemen kapanmıştı. "Kızların yanında devam etmen, elbette iş etiği için daha uygun sanırım. Anlarsın ya."

Merin gülümseyerek başını salladı. Birlikte sonunda dışa açılan kapıya varmışlardı. Yağmurun tekrardan bastırmış olmasından dolayı ikisi de koşar adımlarla arabaya geçti. Louis, ön koltuğa oturan büyük kızı yüzünden, Merin'le arka koltuğa geçmek zorunda kalmıştı ama bundan son derece memnundu da.

~

Kapıdaki tanışma faslı hızlı bitmişti, özellikle de Rosalind eve girdiklerinde Louis'in saçlarının halen ıslak olmasından duyduğu endişeyle hemen ona saç kurutma makinesi vermiş ve hastalanmaması için en sıcak ayara getirmesini söylemişti. Merin ise tüm bu süreçte, küçük kızlarla salonda yalnız başına bırakılmıştı. Louis bunun berbat bir his olduğunu bilerek saçlarının tamamen kurumasını bekleyemeden kendini salona atmıştı, ancak kuşkularından uzak bir sahneyle karşılaşınca beklemediği ve bilmediği şekillerde yine Merin'den etkilenmişti.

Üç genç kızın Merin'in başına toplanıp, Harley'in telefonundan birlikte bir şeyler izlediğini görmek, kesinlikle Louis'e içini rahatlatmaktan fazlasını yapmıştı. Bir yanında Hannah, öteki tarafında Harley ona sokulmuş bir şekilde oturuyorken, boy olarak daha küçükleri olan Cherly ise koltuğun tepesine tırmanmış ve hatta o küçücük yere uzanmış, Merin'in tepesinde duruyordu. Keyiflerinin yerinde olduğunu görünce rahatsız etmek yerine, mutfak kısmında yemeklerinin son dokunuşlarını yapan Rosalind'in yanına gitti. Arkadaşı ona salatayı karıştırması için iki çatal uzattığında, Louis fazlaca dalgınlıkla geç bir şekilde aldı. "Güzel kızmış. Beğendim."

Louis konuşursa, diğer yakın arkadaşı olan kadına bunca zamandır olanları ve hislerini çaktıracağını biliyordu bu yüzden ses çıkarmadan tezgahın üstünde hazır bekleyen salataya döndü ve dökmemeye çalışarak karıştırmaya başladı. "Dilini mi yuttun? Ne bu sessizlik?"

"Biraz yorgunum sadece." Bunu dedikten sonra, Rosalind'i inandırdığını biliyordu. Genç kadın elini desteklercesine Louis'in omzuna koydu.

"Erken yaşlandın... Senin için endişeleniyoruz." Rosalind şaka konusunda, tıpkı eşi gibiydi. Louis kendini tutamayıp güldüğünde, omzunda eksilen elle Rosalind'e; hemen sonrasında da onun baktığı tarafa yani kapı tarafında duran Merin'e döndü.

"Yardım edebileceğim bir şey var mı?" Sevimlice ve kibarca sorarken, gülümseyerek mutfakta duran ikiliye bakıyordu. Arnold kimbilir neredeydi ve evdeki kimsenin onu merak ettiği söylenemezdi.

"Hayır, lütfen kendini evindeki bir misafir gibi hisset güzelim ve her şeyi bize bırak. Louis seni pazar günleri çalıştırdığı için burada utanmalı." Genç kadın arkasından yaklaşıp Louis'in omzuna kolunu doladığında, kendi oğluymuşçasına gururlanan bir anne edası vardı yüzünde, söylediklerinin aksine. Merin samimiliklerini içten ve sıcacık buldu, imrendiği bile söylenebilirdi.

"Bugün çalışmıyordum aslında." Louis, Merin'in cümlesini öksürüğüyle bölmek zorunda hissetmişti. Bu yüzden, minik adımlarıyla mutfağın içine girdi. "Neyse, ben su alabilr miyim?"

Louis gittikçe onu boğan kollardan nazikçe kurtulurken "Ben koyarım." dedi ve Rosalind'i kovmak istercesine görmezden geldi. Onu ve Merin'i yemekte sıkıştıracağına adım gibi emindi.

"Bu arada eviniz gerçekten çok güzelmiş." Louis su dolu bardağı Merin'e uzatırken gözlerini konuşurken oynattığı dudaklarından ve mimiklerinden çekememişti. Üstüne giydiği siyah kısa kollu kazağını ilk kez görüyordu. Önündeki üç düğmesinden sadece ilki açıktı. O suyu yudumlarken ve Rosalind arkasında ona teşekkürlerini sunarken, gözleri bardağa sarılan parmaklarına ve onlara taktığı gümüş yüzüklerine gitti. Louis Merin'e bu kadar yakınken-aynı zamanda bu kadar uzak hissederken- ona bakmamanın ne kadar zor olduğunu yeni fark ediyordu. Özellikle de, içmeyi bitirip bardağı dudaklarından çektiği ilk anda göz göze geldiklerinde birkaç saniye tıpkı Merin gibi bakışları donakalmıştı. Sanki, aklı durmuş, çalışmayı bırakmıştı tamamen. Islak dudaklarından gözlerini alamamıştı bir türlü.

Ancak o çocukların yanına gittiğinde kendine gelebilmiş ve çok önemli işine, salata karıştırmaya dönebilmişti. O sırada, Rosalind'in meraklı sorularına elinden geldiği kadar kaçamak cevaplar veriyordu.

~

Çocuklar mutfakta kendilerine kurulmuş  yuvarlak masada yemek yerken, yetişkinler yemek odasına konulmuş büyük masada alkolle tatlanan yemeklerinde sohbet ediyorlardı. Rosalind misafirini etkilemek adına, arka fonda çalması için çok iç bayıcı olmayan klasik bir müzik açmıştı hatta. Uzun masada, Louis ve Harry Merin aynı tarafta otururken, diğer çift de karşılarında oturuyordu. Louis, kendi bardağına yemeğin ortasına gelmiş olmalarına rağmen dokunmamıştı ve bu elbette Merin'in gözünden kaçmamıştı.

"Sen ne bölümü okuyorum demiştin?" Rosalind sorduğu esnada, cevaplamadan önce bıçağıyla kesmekle uğraştığı tavuğunu çatalının ucuna aldı.

"Psikoloji, ama son sınıfta psikolojik ve pedagojik danışmanlık alanına geçtim. Yani çocuklara odaklanmanın benim için daha zevkli olduğunu fark ettikten sonra."

Rosalind, Louis'in onda parlayan ışığı fark etmesine şaşırmamıştı. Bu yüzden cevabı aldığında hafifçe sırıttı. "Louis, onu nereden buldun? Lütfen eski okulumuzun kampüsüne gidip benim için de bir çocuk bakıcısı ayarla." Merin, cümledeki aşağılanma öğelerine takılmamaya çalışarak konuyu başka bir yere çekmek için uğraştı.

"Rosalind-" Louis ona kızmak üzereyken, Arnold, eşinin bu hareketini tahmin ettiğinden dolayı utançla bakışlarını kaçırdı.

"Demek siz de Liverpool Üniversitesi'den mezunsunuz... Üçünüz de mi?"

Louis Rosalind'in konuşmasına bu sefer izin vermeyecekti. Çünkü ağzından kaçırmak istediği şeyi çok iyi biliyordu. Tıpkı Rosalind'in, en yakın arkadaşının -Louis'in eski eşini- hatrını korumak istercesine, karşısında gördüğü genç kıza saldırmaya çalıştığını bildiği gibi. "Evet." dedi Louis Rosalind'e sert sert bakarak. "Üçümüz de edebiyat mezunuyuz."

Arnold arkadaşının gerildiğini anladığında, hemen Louis'e yardım edercesine imdadına konuştu. "Ne var ki bazılarımız hayalini kurduğunu gerçekleştirirken, basılarımız sözünü tutmuyor."

Rosalind gözlerini devirdi. Merin hiçbir şey anlamamıştı. "Benim yayımevinde editör olmamı kıskanıyor. Çünkü bu çok klasik iki adam gidip edebiyat öğretmeni oldu. Şanslarına da asla aynı okula atanamadılar."

Louis, rahatlamış bir şekilde güldüğünde, Merin ona bakıp aynı şekilde daha huzurlu bir nefes verdi ve onları dinlerken sık sık şampanyasını yudumladı. "Evet, Arnold'la üç sene boyunca aynı evde kaldık ve birbirimizle bir kere olsun kavga etmedik. İnanabiliyor musun?"

"Çünkü Arnold hayaletin teki gibi de ondan!" Rosalind'in büyük kahkahası masada ve hatta diğer odalardan duyulduğunda diğerleri de ona eşlik etmişti.

"Sonuç olarak, evet bu doğru. Uzun bir süre çocuk gibi Arnold'la aynı lisede çalışabilmek için uğraştım. en azından evlerimiz yakın olduğu için şükrediyorum." Merin, onda kendisini görür gibi olmuştu bu sefer de. Tıpkı, Gloria'nın mahallelerinden taşındığı için sürekli ağlaması ve lisede onsuz geçen her günü korku dolu ve yaşanmak için çok zor bulması ve en azından üniversitede, York'a onun yanına gitmeye çalışıp, her şeyi daha da berbat etmesi gibiydi, Louis'in de yakın arkadaşından ayrı kalamaması. Merin bu benzerliğe acı dolu bir gülümseme bırakmadan edemememişti.

"Peki ya, Louis'in okul tiyatrosuna katıldığını düşünebiliyor musun? Hocaların her zaman favorisiydi ve tüm kızları kendine aşık etmekte bir numaraydı, ama tuhaf bir şekilde inekti de. Duygusal bir filmde ağladığı için üniversitenin ilk senesinde sınıfta herkes onunla dalga geçmişti." Arnold gülerek her şeyi hatırlatırken Rosalind alt not geçercesine ekledi. "Evet buraya geldiğine göre patronunun kirli çamaşırlarını ortaya serişimizi seyret."

Louis gülerek onları dinlerken bir yandan başını bunları kabul etmek istemezcesine iki yana sallıyordu. Merin'se, Louis'i üniversite yıllarında, tıpkı anlatıldığı gibi hayal etmekle ve etkilenmekle meşguldü tamamen. Başını hafifçe ona doğru çevirmiş, arkasına yaslanarak ona bakıyor ve çok etkilendiği bir anda, bunu saklamak istercesine elinde tuttuğu kadehini dudaklarına götürüyordu.

"Asıl şu tiyatro meselesini anlat. Tanrım ne günlerdi. O dönem Louis'le arkadaş olduğumuz için kendimi şanslı sayardım." Rosalind gülerek söylerken, masaya yeni şampanya şişesi ve sönmek bilmeyen sigaralar eklenmişti. Louis, o akşam ikisinden de uzak duruyordu. Sebebi belliydi; hem de Merin'i eve bırakmak istiyordu ve bunun için kesinlikle içmemesi gerekiyordu.

Arnold anlatmaya başlamadan önce kendi tarafındaki şampanya şişesini Merin'in kadehini doldurmak için uzandığında, geç kalınmışlık ve dalgınlıkla fark etmiş ve teşekkür edip bir kadehin daha dolmasına izin vermişti. Her zamanki gibi eşinin suyla dolu kadehini es geçip, Louis'e geldiğinde dokunmadığını gördü ve yine de ses çıkarmadı. "Pekala. Louis sesinin güzelliğinden dolayı müzikalde başrol seçilmişti. Gerçekten aşırı absürt bir oyundu ve daha da tuhafı, tiyatro hocamız ona perdenin sonunda Careless Whisper söyletip dans ettirmek istemişti. Louis de bunu sadece bir kez yaptı."

"Konuyu ne zaman değiştireceksiniz?" Louis sürekli kendisinin konuşulduğu bu ortamda, yeterince utanmış bir şekilde elini yüzüne götürdü.

"Şu an gülerek anlattığıma bakma. O zamanlar gerçekten bayılmıştık, tüm öğrenciler olarak. Şarkı yeniydi tabii. Yıllar sonra şarkının başındaki saksofon sesinin erotik şeylerde kullanacağından habersizdik."

Masadaki herkesin ona dikkat kesildiğini bildiğinden, Merin tepkilerini seçerek göstermeye çalışıyordu. Çok aşırıya kaçmadan ve daha fazlasını duymak için heyecanlı olduğunu belli etmeden sırıttı. "Vay canına."

"Ve yıllardır tekrar söyletmeye çalışıyoruz. Ama asla bize söylemiyor." Rosalind yeni bir sigara yaktığında eşi atılıp da ağzından almak için sabırsızca bekliyordu.

"Size mi? Ben duştayken bile söylemem o şarkıyı. Tanrım, çok utanç verici. Gerçekten üniversitedeki en utanç verici anımı ilk casede bulup anlattınız. İnanamıyorum size." Louis gülerek sitem etse de, Arnold'un söz bitiminde eşinden sigara kaçırması her zaman ettikleri minik kavgalarından birine dönüşecekti. Onlar ikisini masanın karşı tarafında sessizce izlerken, Merin yarısını bitirdiği kadehini masanın üzerine bıraktı. Bakışlarını onlarda tutmak yerine, etrafı incelemeye başladığında masanın üzerinde bıraktığı elinde ince, çok hafif bir dokunuş hissetti. Serçe parmağının üzerinde hissettiği ve git gide büyüyen sıcaklıkla yutkunmak zorunda kalmıştı. Louis yalnızca serçe parmağını onunkine değdirirken bile, bu kadar heyecanlanabilmesi ona hiç adil gelmiyordu. Bakışlarını masanın arkasını çevreleyen büyük tablolarda tutarken, kalbinin ona bu masadan kalkmasını söyleyen hızlı atışlarına rağmen yerinden kıpırdamadı ve parmağını Louis'inkinden çekmedi. Karşısındaki çift, inatçı tartışmalarını bitirinceye ve ilgilerini başka şeylere verinceye dek parmakları farklı şekillerde birbirine sürünüp durmuştu ve bu sefer, birkaç saniyeliğine de olsa Merin de serçe parmağını aynı şekilde onunkinin üzerinde oynatabilmişti.

Bu tuhaftı, ama ikisinin de yemek boyunca üzerinde duramayacağı bir şey olup çıkmıştı. Sadece geçiştirmek zorundaymış gibi hissediyordu ikisi de, Merin belki yine suçu kendi kendine alkole atardı Louis bilmese de, ama bu sefer son derece ayıktı ve parmağını bilinçlice ona hareket ettirmişti. Tanrı biliyordu, masadaki tartışma eğer kavgaya dönseydi serçe parmaklarını birbirine değdirmekle kalmaz, arsızca herkesin önünde el ele tutuşma ahlaksızlığında bulunabilirlerdi ve ikisi de sadece bundan bile son derece keyif alırdı. Ancak bunun yerine, Rosalind nutuk atmaya devam eden kocasını susturmak istercesine gözlerini masaya çevirdi ve ekledi: "Hamileyim diye tüm bunlar, düşünebiliyor musun Merin? Onlar istediği şeyi yanımda içerken ben sırf içimde bebek taşıyorum diye dışlanıyorum."

Rosalind'in başı masaya döndüğü andan itibaren parmakları birbirinden uzak duruyordu artık. "Sanırım ben de bay Bromley'e hak veriyorum." Merin gülümseyerek söyledi. "Kaç aylık bu arada? Karnınız hiç belli olmuyor da."

"On altı haftayı doldurmak üzereyiz... Doğumundan sonra iki çocukla nasıl baş edeceğimi düşünüyorum." Karşısında oturan kadın ellerini karnındaki belli belirsiz şişkinliğin üzerine koyarak konuştu. Merin, çenesini eline koyarak onu can kulağıyla dinlemeye devam etti. "Belki, ileride bize de yardım etmek istersin? Louis'den sana daha çok ihtiyacım olacak gibi duruyor."

Merin nazikçe reddetmek için ağzını açtığı sırada, Louis Rosalind'in her zamanki tavrının rahatsız edici noktalara erişeceğini öngörerek, lafa atladı. "Merin bu sene mezun oluyor. Daha profesyonelce şeylere odaklanmak isteyecektir normal olarak, bu yüzden sorma bile." Tepkisini görmek istercesine yüzünü Merin'e çevirdiğinde, gergin bir şekilde gülümseyen yüzünü gördü. Masanın altından elini tutmak istemişti yine.

"Pekala Louis, zorla çalacağım onu senden, göreceksin."

"Eğer gerçekten ihtiyacınız olursa, etrafımda çocuklarla ilgilenmeyi gerçekten seven ve bunu profesyonelce yapabilecek insanlarla dolu. Elbette birini sizin için arayabilirim." Gözlerini karşısındaki kadınla buluşturmaktan çekinmedi. Teklifini sunarken gülümsemiş ve Rosalind de aynı içtenlikle ona tebessüm etmişti.

"Çok kibarsın. Teşekkür ederim." 

Aynı şekilde sürüp giden sohbetlerinde, daha çok çiftin yeni doğacak bebeği için yeni isim önerilerinde bulunmuşlar, sonrasında her orta yaştaki insanların yaptığı konuşmaları yapmışlardı. Örneğin çocuk bakmanın genel olarak ne kadar zor oluşu ve sürekli gidip gelinen işlerin zamanla daha da sıkıcı bir hale gelmesinin kaçınılmaz oluşu ve bu gibi konular masada konuşulanlardan sadece birkaç örnekti. Tüm akşam boyunca, arkadaşlarını Merin'le tanıştırdığı için fazlasıyla heyecanlı olan ama bunu göstermeyen Louis onu bekleyen dolu kadehine parmağını bile sürmemişti.

İki ufak kız her zamanki gibi erkenden uyumuş, Harley ise içerideki boş sıcak bir köşede telefonda arkadaşlarıyla mesajlaştığını belli edercesine arada kıkır kıkır gülüyordu otururken. Dağınık bekleyen yemek masaları birkaç saat sonra toplanmaya başladığında Merin yardım teklifi sunmuş ancak Rosalind ısrarla reddetmiş ve ona sadece oturmasını söylemişti.  Bu yüzden Merin, Rosalind ve ona yardım eden eşinin mutfakta ve Louis'in de sigara içmek için dışarıda olduğu vakitte, tek başına oturduğu yerden sadece Harley'i izlemişti sessizce. Açık olan perdeler sayesinde, camlardan evin minik bahçesinde sigara içtiğini görebiliyordu. Birkaç saniyeliğine, aralarındaki kalın duvarlar ve mesafeye rağmen bakışmışlardı. Merin, daha fazla duramayıp yağmurun yeni terk ettiği dışarıya atmıştı adımını.

Louis dışarı çıkarken soğuk olduğunun bilincinde olarak üstüne yine o uzun paltosunu almıştı ancak aynısını yapmak Merin'in aklına gelmemişti elbette. Aceleyle yanına gittiğinde, üşüdüğünü çok da belli etmemeye çalışıyordu. "İçeride tek başına sıkılmış olmalısın. Bitirip geliyordum."

"Aslında ben-"

Aniden, Merin'in cümlesini kendisi tamamladı. "Gideceğini söylemeye mi geldin?" Louis sigarasını dudaklarından indirip bakışlarını da kendi ayaklarına çevirdi. "Eğer seni gerecek bir şey olduysa masada özür dilerim. Ben gerçekten güzel olur diye düşünmüştüm."

"Hayır..." Reddetti mırıldanarak. "Bu akşam benim için çok farklı ve güzel bir deneyim oldu."

Louis başını kaldırıp ona baktığında, ikisi de ne diyeceğini bilmiyordu. Bu yüzden etrafını çevreleyen karanlığa ve sessizliğe rağmen birbirlerini seyretmeye devam ettiler. Louis, kollarını kendisine sarmasından geç de olsa Merin'in üşüdüğünü anladığında, onunla birlikte içeri geçmek üzere elini beline koymaktan çekinmedi. Mutfakta kendi aralarında konuşan çifti böldüklerinde bile, eli halen yumuşak kumuşa hafifçe tutunmaya devam ediyordu.

"Yağmur yağmasaydı keşke, terasta oturabilirdik. Şimdi tüm alanlarımız işgal edildi." Rosalind iç çekerek konuşurken Arnold da üzgünce başını sallıyordu.

"Şey benim de zaten gitmem gerekiyordu. Saat bir hayli geç oldu ve yağmur daha da bastırmadan eve gidip kardeşimle ilgilensem iyi olur." Merin yeniden elinin altından bir anlığına kaçıvermişti sanki. Louis ağzını açtıysa da, bir şey söylemeyeden geri kapatmıştı. Merin'i takip eden arkadaşlarının arkasından, o da salona geçti. Merin çoktan ceketini üstüne giymişti bile. Harley'in yanına gitmiş, ona fısıldayarak bir şeyler söyledikten sonra yanağını öpüp iyi geceler dilemişti.

Çantasını omzuna takarken, hala üçünün de gözü Merin'in üzerindeydi. Gergince gülümsedi yine. "Yemekler çok lezzetliydi ve beni de davet ettiğiniz için çok mutlu oldum. Ve tanıştığımıza da. Her şey için teşekkürler." Merin tokalaşmak üzere Rosalind'e elini uzatacakken, genç kadın ona bir adım atarak aralarındaki mesafeyi kapatmış ve onu kollarının arasına alarak nazik bir şekilde kucaklamıştı.

"Ben de seni tanıdığıma çok memnun oldum Merin." Rosalind çekildikten hemen sonra gülümsedi yeşil gözlere bakarak. Eşi Arnold'un da aynı kibarlığı göstererek ona sarıldığını gördüğünde, Merin acele bir şekilde karşılık vermek zorunda kaldı tanımadığı bu insanlara. Gerilmişti çünkü sıranın kimde olduğunu çok iyi biliyordu.

Kapının önünde dördü birden dikilmeye devam ederken, patronunu es geçip ona sarılmadan gitmenin ne kadar kaba olacağını düşünse de ayakları bir türlü ona sarılma cesaretinde bulunmasına izin vermiyordu. Bu yüzden, durduğu yerde gözlerinin karşısındaki adamın kollarını hafifçe iki yana açtığını görmesinden, yapması gerektiğini kendine tembihlemişti. Minik bir adım sayesinde aralarında kaybolan boşluk ile, normale göre fazlasıyla resmi ve hızlı sayılacak şekilde birbirlerine değdi vücutları. Kollarını birbirlerinin omuzlarına tam olarak dolamamışlardı bile. Ne bir kucaklaşma, ne de bir sarılma sayılırdı bu. Ama ikisi de içinden, ilk sarılmalarının bu şekilde olmasını şaşkınlıkla karşılamıştı. Merin utangaç bir şekilde patronu olan adamın bedeninden uzaklaştığında, orada daha fazla durarak kendini rezil etmemek istercesine hızlıca vedalaştı ve arkasını dönerek evin kapısından çıkıp gitti.

Anın etkisinden çıkmaya çalışarak kendisini salonun boş bir koltuğuna bıraktığında Rosalind'in dediklerini daha yeni işitiyordu. "Bu kızı gerçekten beğendim." Arnold da başını sallayarak hafifçe gülümserken, Louis kendini artık fazlasıyla aşina olduğu boşluğa düşmüş hissine kaptırmıştı yeniden.


y/n: merhabalaar yine ben

bu normale göre birazcık uzun olan bölümde diğerlerine oranla baya eğlendim yazarken bile dnejxje umarım siz de eğlenirsiniz ehe

önceki bölümde yakınlaşacaklarını söylemiştim... bunlar biraz ani hareket ediyo görüldüğü gibi ne olacağı hç belli olmaz XD

veee bilmeyenler için (kesin biliyosunuzdur ) careless whisper multide

Continue Reading

You'll Also Like

86.1K 3.5K 30
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
209K 8.5K 38
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
199K 19.9K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
420K 34.3K 27
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...