there is a superhero in our s...

zdtrbl tarafından

19.6K 3.6K 3.7K

onun en büyük ikinci hatası, insanlar için kendini tehlikeye atsa dahi asla bir "süper" kahraman olamayacağın... Daha Fazla

giriş⁰
bölüm bir¹
bölüm iki²
bölüm üç³
bölüm dört⁴
bölüm beş⁵
bölüm altı⁶
bölüm yedi⁷
bölüm sekiz⁸
bölüm dokuz⁹
bölüm on¹⁰
bölüm on bir¹¹
bölüm on iki¹²
bölüm on üç¹³
bölüm on dört¹⁴
bölüm on beş¹⁵
bölüm on altı¹⁶
bölüm on yedi¹⁷
bölüm on dokuz¹⁹
bölüm yirmi²⁰
bölüm yirmi bir²¹
bölüm yirmi iki²²
bölüm yirmi üç²³
bölüm yirmi dört²⁴
bölüm yirmi beş²⁵
bölüm yirmi altı²⁶
bölüm yirmi yedi²⁷
bölüm yirmi sekiz²⁸

bölüm on sekiz¹⁸

682 129 173
zdtrbl tarafından

Gerçekten rahatladığımı hissettiğim nadir günlerden birinin akşamıydı.

Saat 8'i geçiyordu. Bir gün önce bu saatlerde Jinu'nun aslında zannettiğimizden daha iyi olduğunu, yangın sırasında sadece dumandan etkilendiği için baygınlık geçirdiğini öğrenmiştik. Burnu bile kanamamıştı neyse ki, en başında çok fazla ağlasa da ailesini gördükten sonra daha iyi olmuştu.

Geceye yaklaşırken de Jinu taburcu edilmiş, ertesi gün okula gelmek yerine dinleneceğini belirtmişti. Aslında fiziksel zarardan çok ruhsal bir zarar almışa benziyordu, gerçi, kim almazdı ki? Bu hayattan kopabileceği ihtimali yüzünden çok fazla korktuğunu hayal edebilmek için anlatmasına gerek kalmamıştı.

Yangının sebebi ise tahmin edilebilir bir şeydi: Saç düzleştiricisi. Makinenin kablosundaki sorun yüzünden tutuşmaya ilk başlayan Jinu'nun odası diğer bölgelere de alevlerini sıçratmıştı ve bu şekilde yangın büyümüştü.

Şimdi ise Donghyuck'un evindeydik. Jinu daha iyiydi ve sağlıklı olduğundan emindik. Donghyuck, Jinu'nun ruhsal olarak da daha iyi hissetmesine yardımcı olmak adına herkesle bir araya gelmek istediğini söylemişti. Benim ve en çok da Jeno'nun gelmeyeceğini bilmesine rağmen aksini çok istediğini, teklifini reddetsek dahi bunu anlayacağını da eklemeyi unutmamıştı.

Gelmek istemiştim, bu yüzden Jeno'yu da ikna ettiğimde vaktinde buraya gelmiştik. Onu ikna etmek zor olmamıştı, ne eksik ne fazla; istiyorsam geleceğini söylemişti sadece.

İç geçirdim. Ben ve Jinu hariç herkes salondaydı; Jinu ocağın başında, ben de arka çaprazındaki tezgahtaydım. Yiyeceğimiz yemeklerin en zahmetlisini Jinu yapmıştı ve birkaç dakikaya hazır olacak olan yemeğini sabırla bekliyorduk.

Kafamı hafifçe sağa yatırdığımda parmaklarım arasında duran, Jinu'nun bana verdiği kağıda baktım. Aklıma doluşan karanlık anlardan sıyrılmak biraz zamanımı alırken saniyelerdir aynı cümleyi okuyup durduğumu fark ettim.

Yifei ile buluşma ayarlama.

Gözlerimi yavaşça kağıttan ayırıp sağımda kalan Jinu'ya doğru çevirdiğimde ocağın başında duran bedeninin de aynı anda bana döndüğünü gördüm.

"Kitabımın arasında buldum." ,diye söyledi. "Odam neredeyse kül olduğu için annemler kurtarabildikleri eşyalarımı getirdiler, onları karıştırırken gördüm."

Söylediklerine karşılık sessiz kalmakla yetindiğimde vücudumu tezgaha yaslayarak onu dinlemeye devam ettim, ikimizin de kafası karışık görünüyordu. Soru işaretlerimiz vardı, cevaplanması için ne yapmamız gerekiyorsa yapardık belki de ancak sadece boşvermekle yetiniyorduk.

Kollarımı önümde çaprazlarken ne diyeceğimi kestiremedim, ama Jinu devam eden kişi olmuştu.

"Kim olduğunu ve bunu nasıl yaptığını
bilmeyi çok isterdim."

Jinu burukça gülümsediğinde önüne döndü ve tencerenin altını kapatarak iç geçirdi.

"Her ne kadar gülüp geçsek de sanırım hayatlarımız üzerinde büyük bir etkisi varmış, farkında değilmişiz. Ona teşekkür edebilme şansım olsaydı keşke."

Gülümsemesi yavaşça solduğunda ensemi kaşıdım hafifçe, buna hak veriyordum. Evet, gerçek anlamda tüm bu yaşananlardan en çok ben kaçmıştım ve ne kadar kaçtıysam da o kadar kovalanmış; en sonunda burun buruna gelmiştim. Jinu haklıydı.

Farkında değildik, farkında değilmişim.

"Her şey yolunda mı?"

Mutfağın kapısında beliren bedene döndüm. Donghyuck'tu. Ellerini siyah eşofmanın ceplerine sokmuşken ilk benimle göz göze gelmiş, sonra da Jinu'ya çevirmişti bakışlarını.

"Evet, yemek hazır."

Jinu, tencereyi kulplarından tutarak bize doğru döndüğünde yaslandığım yerden doğruldum ve süper kahramanın bıraktığı not yüzünden gerginleşen atmosferi sezdiğini hissettiğim Donghyuck'a baktım.

Gözlerini Jinu'dan ayırıp bana çevirdiğinde Jinu'nun durgunluğunu fark etmiş o ifadesine karşılık, "Yok bir şey." ,diye mırıldandım ve pek ikna olmasa da önden ilerleyişiyle onu takip ettim.

Donghyuck'un evi Jaemin'in evinin aksine daha küçüktü, on birinci kattaydık. Diğer tüm çocuklar da buluşmaya gelmişti ki onların aksine Jinu'nun da Donghyuck gibi özellikle benim ve Jeno'nun orada olmasını istediğini söylediğini anımsadım aniden.

Sebebini anlayamamıştım ancak tahmin edilebilir olduğunu da biliyordum.

Büyük yemek masasının bulunduğu salona girdiğimizde etrafa dağılmış çocukların yavaştan ayaklanıp masaya yaklaştığını gördüm. Jinu masanın ucuna oturduğunda Donghyuck çaprazına oturdu, ben de Jinu'nun yanına geçtim. Karşıma Renjun oturduğunda yanımdaki sandalye çekildi, Jeno'ydu gelen.

Gözlerim istemsizce ona döndüğünde yüzündeki ifadenin hâlâ aynı olduğunu fark ettim, aslında, ona Donghyuck'un bizi buluşmaya çağırdığını söylediğimden beri böyleydi. Öfkesi tazelenmiş gibiydi, bakışları ise kayıtsız ve sertti. Karanlık saçıyordu ve bunu isteyerek yaptığını biliyordum.

Tekrardan tabağıma çevirdim bakışlarımı, gergin olmamasını istesem de diğer herkes gibi ona söz geçirebilecek biri olduğumu düşünmüyordum.

"Ne kadar acıkmışım ya,"

Konuşan Jisung, kendisine en yakın duran tencerenin kapağını kaldırdığında yayılan büyük buhar kütlesine dikkatimi verdim. Ramen kokusu hemen duyulmuştu, diğer tencerede de tteokbokki vardı. Ortada ise sipariş ettiğimiz soslu tavuklar duruyordu. Herkesin tabağının yanına ayrılmış kase pirinçleri ise Minji yapmıştı.

Herkes bir şeyler mırıldanarak tabaklarına yemek almaya başladığında çubuklarımı parmaklarım arasına aldım ancak karar veremediğimden bir süre ne alsam diye göz gezdirdim. Gerçi pek aç değildim, bu yüzden tteokbokkiye uzandığımda tabağıma almıştım birazını. Tamam, az gözüküyordu ancak yiyebileceğim kadardı.

"Yavaş ye Jaemin."

Minji, hemen yanında oturan Jaemin'in ramen yüzünden ağzını yakmasına karşılık köşeden peçete aldığında masadan gülüşmeler duyuldu.

"Yifei."

Duyduğum kalın ses tam yanımdan geldiğinde kafamı ona doğru çevirdim, elini tabağıma uzatmasıyla çubuklarımı da kendime çektiğimde gözlerim kırpıştı.

Jeno, elindeki çubukların arasında duran tavuğu tabağıma bıraktığında dönmüş ve birkaç tane daha tavuk için de aynısını tekrarlamıştı. Gözlerim alıp getirdiği tavuklardansa onun yandan gördüğüm yüzünde gezinirken yutkundum, aslında tavuk yemeyecektim ve sanki bunu biliyormuş gibi davranmıştı.

"Bu aralar daha zayıf görünüyorsun."

Sesi düşüktü, sadece benim duymam için söylüyordu. Gözlerini tabağıma koymaya devam ettiği tavuklardan çekerek yüzüme diktiğinde gün boyu yüzünde kalacağını zannettiğim sert ifadesinden eser olmadığını fark ettim. Koyu kahveleri ilgili gözükmüştü, belki biraz da endişeli.

"Öyle mi?"

Konuşmak zorunda kalmışım gibi bakışları üzerimde büyük bir baskıya sebep olduğunda yutkundum yeniden, yavaşça kafasını aşağı yukarı salladı. Zayıf mıydım? Emin değildim, şu sıralar kendime dikkat etmiyordum.

"Teşekkürler."

Tabağıma koydukları için küçük bir teşekkür sunduğumda önüme döndüm. Dikkatini üzerimden almasını ister gibi parmaklarımdaki çubuğumu düzelttiğimde tavuktan ağzıma attım. Jeno ise bir şey demeden önüne döndüğünde gözlerim masadakilere bakma ihtiyacı hissetti ve pek de tahmin etmediğim üzere neredeyse hepsinin gözlerinin bizde olduğunu gördüm.

Donghyuck, Chenle, Renjun ve Jaemin'in az önce ne olduğunu kavrayamamış gibi gözüken sorar bakışları bir Jeno'ya bir de bana kayıyordu. Gerçekten acıkmış olduğu belli Jisung ise yemeğiyle meşguldü, Minji ise telefonuyla ilgileniyordu.

Yanımdaki Jinu'nun boğaz temizleyiş sesini duyduğumda bakışlarını üzerimizden tereddütle çeken çocuklar üzerine lokmamı zorlukla yuttum ve ne düşündüklerini bilmiyormuş gibi pirincime gömüldüm bu sefer. Masadaki garip sessizlik neyse ki bozulmuştu.

"Donghyuck şeyden bahsedecektin,
çağırma sebebinden."

Jinu'nun sesi kulaklarıma dolduğunda yanaklarım dolu doluydu, kafamı kaldırıp Donghyuck'a baktım. Donghyuck ise Jeno'nun az önceki hareketinde aklı kalmış gibi önce Jinu'nun neyden bahsettiğini anlamadı, ancak ardından hatırlamış gibi mırıltılar çıkardı.

"Evet, ben... O şeyden bahsedecektim."

Ardından masadaki bardağından birkaç yudum su içerek gözlerini bana dikti, ardından da Jeno'ya baktı.

"Aslında bugün özellikle ikinizin gelmesini istedim."

Gözleri Jeno'da kaldığında ondan bir tepki bekliyor gibiydi, bakışlarımı yanımda oturan ona çevirdiğimde umursamazca yemeğini yediğini fark ettim. Donghyuck'u ya da söyleyeceklerini merak etmediği barizdi. Gergince alt dudağımı dişlediğimde yeniden Donghyuck'a baktım, Donghyuck ise bozulmuş gözükse dahi kararlı olduğu belli olan cümlelerine devam etti.

"Ben... Jihoon olayında söylediğim
şeyler için özür dilerim."

Hızlı bir giriş olduğunda ağzımdakileri çiğneyişim yavaşladı, Chenle'den de bir hareketlilik fark ettiğimde bakışlarımı o tarafa çevirdim.

"Ben de özür dilerim."

Masadakiler yemekten çok geçen diyaloglara odaklandığında konuşmak için davranan Donghyuck'a tekrardan dönen ben, Jeno'nun aksine diyeceklerine dikkat kesildim.

"Jihoon'dan gerçekten nefret ediyorum ve ben...
En çok da Jinu'ya yaklaşmak istediği için biraz ağır konuştum."

Jinu Donghyuck'un kolunu dürttüğünde Donghyuck pes eder gibi iç geçirdi.

"Tamam, baya ağır konuştum. Söylememem gereken şeyler söyledim ve Yifei," ,gözlerini bana çevirdi.
"Özür dilerim. Sana berbat davrandım. Aklımdan ne geçiyordu bilmiyorum."

Lokmalarımı yuttuğumda hafifçe tebessüm etmeye çalıştım, Donghyuck'un samimiyetine inanıyordum çünkü açık bir şekilde Jinu'dan hoşlanıyordu ve her ne kadar yaptıkları beni incitse de belli bir sebebi olduğu için ikna olabilirdim.

"Sorun yok."

Kısıkça söylesem de gerçekten de sorun yoktu. Donghyuck yutkundu ve Jeno'ya doğru baktı.


"Özür dilerim Jeno. Ben... Sadece fazla öfkeliydim ve kafama göre hareket ettim. Yifei'yle de, seninle de bir sorunum yok, sadece... dediğim gibi, aptalcaydı.
Çok üzgünüm."

Gözlerim bir ses gelmeyen Jeno'ya doğru baktı. Masadaki bakışların hepsi ona dönmesine rağmen bundan zerre rahatsız olmamış gibi görünüyordu, tek yaptığı yemeğini yemeye devam etmekti ancak öfkeli de gözükmüyordu. Hatta sakin bile diyebilirdim ancak bilmiyorum, onu okumak her zaman çok zor olmuştu.

Beş dakika kadar geçti. Jeno zaten tabağına aldığı az biraz yemeği hızlıca bitirdiğinde oturduğu sandalyeden doğruldu ve bir kez daha herkesin göz hapsine girdiğinde tek kelime etmeden salondan ayrıldı. Nereye gittiğini bilmiyordum, geri gelmesini beklediğim kısa ancak bana göre uzun gelen vakitten ise beş dakika kadar daha geçti. Hatta belki daha fazla.

Yemek masasından bir şey demeden kalkmaya karar verdiğimde tüm evde Jeno'yu aradım ve onu en sonunda oturma odasından girilen balkonda bulduğumda tereddüt etmeden peşinden girdim.

[Yapıldığında geriye alınamayacak
çok şey vardır, Yifei. Sorun yok.
Bunu en kısa zamanda anlayacaksın.]

seeelaamlaarrr👋

nasılsınız??
şahsen ben bir sonraki bölümde
olacakları düşündükçe sınır falan da
koyasım gelmiyor ama hehehehe

sonraki diyorum;):;;);bölüm diyorum);))
siz anladınız bence neyse

umuyorum bölümümüzü
beğenmişsinizdir ve
bol bol yorumcuklarınızla süslersiniz💁‍♀️

sizleri seviyorum
serinletici mendillerim💘

bir sonraki bölümde(🤭🤭🤭🤭)
görüşmek dileğiyle

oy sınırı: 50🍀

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

5.1K 137 41
Bolca +18 sahne ve biraz şiddet olacak arkadaşlar ona göre okursanız sevinirim "Bana attığın o tokat'ın karşılığı olmayacak mı sandın hemde tüm sını...
693K 22.1K 23
Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi. "Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın...
195K 6.9K 31
Bora'nın üzerime gelen adımlarıyla birkaç adım daha ondan uzaklaşmak istesem de yatağa çarpan bedenimle durmak zorunda kaldım. Gözlerimin derinine ba...
15.2K 1.6K 28
"Bu çocuk niye konuşmuyor?" Diye sordum adam kemerini düzeltmekle uğraşırken. Yamuk durduğunu yeni fark etmiş olmalıydı. "Üzerinde denediğimiz ilaçl...