KARANLIK ŞEHİR

By gaslann

904K 35.2K 4.9K

Bir mafya hikayesi... YAYINLANMA TARİHİ: Şubat 2021 © HER HAKKI SAKLIDIR © More

❤❤
TANITIM
1. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM 'CEM'
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM 'HAKAN'
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM 'ALİ'
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM ♦ I. KİTAP SONU
'KAYIP I'
'KAYIP II'
79. BÖLÜM
80.BÖLÜM
81. Bölüm
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88.BÖLÜM
89. BÖLÜM

2. BÖLÜM

24.8K 835 12
By gaslann

     Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

Dışarıdan gelen silah sesleri yakınlaştıkça kalbimin atışı da ona oranla artmaya başladı. Bir karar vermem gerekiyordu. Cem burada olduğumu biliyordu. Belki o da buradaydı ve şuan gelen silah sesleri onun eseriydi. Bu kadarını yapabilecek güce sahip miydi? Aslında beni, her kaçtığımda eliyle koymuş gibi bulduğunda, tek başına olmadığını anlamıştım. Arkasında birileri vardı. Ne iş yaptığını bile bilmediğim nişanlımın, ne kadar tehlikeli olduğunu da bilmiyordum. Sınırı neydi, bana en fazla ne yapabilirdi? Bunlar cevabını bilmediğim sorulardı. Şuan tek bildiğim şey, bir an önce buradan çıkmam gerektiğiydi. Kendimi düşünmeliydim sadece. Sadece kendimi kurtarmanın derdine düşmeliydim. 

Bu düşüncelerle birlikte yerde yatan adamdan bakışlarımı hızla çektim. Vicdanım sızlasa da bencil olmak zorundaydım. Kimse bana yardım etmemişti, ben de sırtımı dönebilirdim birilerine. Yapabilirdim. 
   
Aldığım bu kararla birlikte ona sırtımı dönüp, kafenin içlerine doğru yürümeye başladım. Ama attığım her adımda vicdanım ayaklarıma dolanıyordu. Bencillik kötü bir şeydi, biliyorum. Ama içinde bulunduğum durumda bencil olmak en mantıklısıydı. Tekrar o kabusun içine düşemezdim. Düşersem bunu kaldıramaz, ölürdüm. Ölüm korkusu değildi bu. Yaşamak için verdiğim savaşın, çektiğim acıların sonu böyle bitmemeliydi. Öleceksem de canımı verişimin bir anlamı olmalıydı. 

Kendimi düşünürken, içimden bir yerlerde kazanlar kaynıyordu yavaş yavaş. Kulağıma fısıldıyorlardı acı acı, sessizce. Benim ölme ihtimalim kadar, içeride ki adamın da ölme ihtimali vardı. Peki onu bu halde bırakırsam ve o ölürse, ben yaşar mıydım? Nefes almam yeterli miydi yaşayabilmem için? 

Mantığım ve kalbim arasında bir savaşın içine düşmüştüm. Düşünceler içinde kafeden dışarı çıkmak için sarsak bir şekilde yürürken, birden adımlarım durdu. Her şey saniyeler içinde olmuştu. Göz açıp kapanıncaya kadar geçen zamanda, bir ömür hissedilecek duyguların hepsiyle yüzleşmiştim neredeyse. Korku, nefret, acı, sevgi, sıcaklık. İstesem bile adım atamıyordum. Kalbim beni geriye doğru itiyor, beynim ise ileri doğru gitmemi tembihliyordu. Kısa bir an, sadece kısacık bir süre gözlerimi kapatıp, derin bir nefes çektim içime. Yetecek miydi duygularımı toplamaya bilmiyordum. Aldığım nefes, aklımı başıma getirecek miydi bilmiyordum. Denedim sadece. 
  
Ama işe yaramadı. Aklım daha da karıştı. Gözlerimi kapattığımda, karanlığın içinde önüme gelen ilk görüntü, masada otururken uzun uzun baktığım o koyu gözlerdi.  O bakıştaki gibi ensemden sırtıma doğru bir sıcaklık aktı. Savaşı kimin kazandığı belliydi artık. Aklım benden gideli çok olmuştu. Yeni fark etmiştim ben bunu. 

Gözlerimi açtığımda geriye kısa iki adım attıktan sonra bedenimi de çevirip, yerde yatan adama doğru hızla koşmaya başladım. Onu burada bırakamazdım. Nedenini kendime bile açıklayamayacağım bir şeydi bu. Onu böyle bırakırsam ömrüm boyunca, pişmanlık içinde yaşayacakmışım gibi hissetmiştim. Ve bu his çok ağır gelmişti. 
 
Tuvaletlerin olduğu koridordan biraz ilerlediğimde onu gördüm tekrar. Soğuk yere oturmuş, bir bacağını öne uzatmış, diğerini karnına doğru çekmişti. Başını duvara yaslamış, gözlerini kapatmıştı. Ölüp ölmediğini bile bilmiyordum. Yavaşça yanına yaklaşıp, soğuk betona dizlerimi koyup oturdum. Yüzüme düşen saçları kulaklarımın arkasına sıkıştırdım. Sarı ışığın vurduğu güzel yüzüne bakmaya başladım. Hareketsizdi. Geç mi kalmıştım yoksa? Bu ihtimalle kalbimin teklediğini hissettim. Kalbimde hissettiğim huzursuzluk, şimdi bütün bedenimi ele geçirmeye başlamıştı. Titriyordu ellerim.  

Zor da olsa titreyen elimi kaldırıp nabzını kontrol etmek için boynuna doğru uzattım. Soğuk parmak uçlarım ile boynu arasında milimler kaldığı sırada birden hareketlenip, havadaki elimi bileğimden yakaladı. Aniden.

Korkudan irkilerek küçük bir çığlık attım. Bunu beklemiyordum işte. Boş bulunmuştum. Sevinmem gereken bir durumdu, ama yaşadığım korku, asıl hissetmeme gereken duyguların üzerine çıkmıştı. İri, koyu renk gözlerini öfkeyle, mavi gözlerime dikmiş, bileğimi tutan eliyle tenime tehditkar bir baskı uyguluyordu.

"Kimsin sen?" dedi buz gibi sesiyle. Dişlerini sıkarak kurmuştu cümlesini. Gözleri hala kapalıydı. Öfkesinden mi yoksa acısından dolayı mı böyle yapıyordu, anlayamıyordum. Ama yanına geldiğime pişman olmaya başlamıştım şimdiden. Tekin biri değildi. İlk gördüğümde, yanındaki adamlarla birlikte anlamıştım öyle olduğunu. Anlamıştım anlamasına  ama garip bir şekilde onu bırakamamıştım. Çünkü kalbim kazanmıştı içimde yaşadığım savaşı. Olanları, olacakları göremeyecek kadar, görsem bile umursamayacak kadar sarsmıştı beni bir çift bakış.

"Şey.." diye kekelemeye başladım. Aramızda bir çekim olduğunu düşünmüştüm. Bana bakışları normal bir bakış değildi. Biliyordum. Normal olsa, ona bir şey olma ihtimali kalbimi bu kadar acıtmazdı değil mi?

 Gözlerini açıp beni görse ne olurdu, öfkeli ifadesi değişir miydi acaba? Değişmezdi tabii. Kendine gel Ezgi. Herkes benim gibi, bir bakışın peşinden gitmez, kendini tehlikeye atmazdı. Benim farkımda bile değildi belki de. Onun için korkan beni göremeyecek kadar, önemsiz biriydim onun için. Normal, sıradan biri. Herkes benim kadar salak değildi ya. Benim suskunluğum onun kaşlarını iyice çatmasına neden olmuştu.

" Konuş, kimsin?" dediğinde sesini yükseltmeye çalışmış ama başarılı olamamıştı. Çatallaşmış sesi, inleme gibi çıkmıştı kurumuş dudaklarının arasından.  Ama sonunda gözlerini açmıştı. Bakışlarımızın ikinci buluşmasıydı bu. Belki onun için ilk. İlkinde beni etkileyen bakışları, şimdi korkutmuştu. Kendim için korkmuştum bu sefer. Kalbim yaptığı aptallığı anlamıştı sanırım. Ama, hayır. Gariptir, korkutması bile çekiyordu beni. 

Hayatım birilerinden korkup, kaçarak geçmiş olmasına rağmen, ilk defa başka birisi için korktum. Can korkumun yanına, ilk defa başka birinin can korkusunu ekledim bu gece. Korkumun sonuna kadar gitmeye hazırmışım gibi gözlerine bakmaya devam ettim. Deli gibi çarpan kalbimi yok saydım, titreyen elimi bacaklarımın arasına sıkıştırdım. Sonu nereye varacak bilmesem bile, her yola razıydım. Neden böyle olmuştu? Hislerim neden bu kadar saçmalıyordu bu akşam?

Kurumuş dudaklarından fısıltı gibi çıkan kelimeler canının gerçekten çok yandığını gösteriyordu. Anlık gözlemi kapatıp, derin bir nefes alarak kendimi toparladım. Düşüncelerden sıyrılıp ana dönmem gerekiyordu. 

"Ezgi ben... seni gördüm... yani içeride de görmüştüm ama... şey yaralısın. Yardım etmek için!" deyiverdim. Bir çırpıda. Ona zarar vermeyeceğimi bilsin istesem de, bunun bir önemi yoktu. Bakışları hala şüpheci, korkutucuydu. Hatta bakışları öyle keskindi ki, gözlerini kırpmadan, en derinlerime bakıyordu. Bu bakışmayı ilk bölen ben oldum. Karşısında çırılçıplak kalmış gibi hissettim çünkü. Her şeyim ortaya dökülmüştü sanki. Bakışlarımın acizliğimi ele verdiğini, bu zamana kadar birikmiş, korkularımın, öfkelerimin, nefretlerimin ona geçtiğini hissettim. Tek tek okumuştu sanki geçmişimi ve şimdimi. Duygularımı açık açık görebilmişti sanki. 

Sıkıca tuttuğu bileğimi daha kibar bir şekilde bıraktığında, şaşırdığımdan bakışlarımı tekrar ona çevirirken, acıyan bileğimi ovuşturmaya başladım. Ben onun koyu gözlerine bakarken, onun bakışları anlık ovuşturduğum bileğime takılsa da, yüz ifadesini hiç değiştirmedi. Karşımda belki bir katil vardı. Acımasız, kötü biri. Hatta benim katilim bile olabilirdi. Ama yüzüne vuran sarı ışık altında öyle masum görünüyordu ki, hayatında kötülük nedir bilmemiş bir insan vardı sanki karşımda. Bakışlarına tezattı bu görünüşü. Böyle güzel bir yüzün içinde, kötülük barınabilir miydi? 

"Neden buradasın?" dedi. Sesini tok bir şekilde çıkarmak istese de, acısı buna izin vermemişti. Boğuk sesi, benim de içimi burkmuştu. 

"Sana yardım etmek için" dedim. Bu sefer sesim titrememişti. Pişman olmayı da kabul etmiştim. Yanında olup, ona yardım etmek istemiştim ve yanındaydım. Olacak her şeyi göze almıştım sonuçta. 

Birden "Silah seslerini duymuyor musun?" dedi yüksek çıkan sesiyle. Az önce konuşamayan o değilmiş gibi  yükseltmişti sesini. Sesi kadar bakışları da daha bir keskinleşmişti. Neye kızmıştı bu kadar? Yardım etmeye gelen birine böyle mi davranılırdı? 

"Duyuyorum. Sağır değilim" dedim mırıldanarak. Onun bu kızgın hallerini umursamıyormuşum gibi bir tavır takındım. Zor da olsa bakışlarımı bakışlarına sabitledim. Ama saniyesinde bu yaptığımdan pişman oldum. Öyle keskin bir bakıyordu ki bana, nefes almayı unuttum o an.  Çenesi kasılırken, kaşlarını mümkünmüş gibi daha da bir çattı. Öfkesi bana mıydı?

Az önce bileğimi tutan eli yan tarafına düşmüştü. Belli ki takati yoktu aslında. Beni tehlike olarak görmüş, son çabayla kolumu tutmuştu. Bana böyle davranması normaldi. Benim onu tanımadığım gibi o da beni tanımıyordu. Ben de onun için bir tehlike sayılabilirdim. 

Gözlerimi kızgın bakışlarından ayırdım. Ona kalsa bu bakışma hiç sonlanmayacaktı sanki.  Yüzüme düşen saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırarak, karnındaki yaraya doğru biraz eğildim. Gerçekten ne yapacağımı bilmiyordum. Bıçak hala karnında duruyordu ve bu en azından kan kaybını önlüyordu. Ama ne kadar süre bu şekilde dayanabilirdi? Ona yardım etmek istiyordum. Ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. 

" Su!" diye mırıldandığını işittim. Bakışlarımı üzerindeki beyaz tişörtün ala boyanmasına neden olan yarasından, o keskin bakışlarına çevirdim. Ben yarasına bakarken, öfkeli gözlerini benden uzaklaştırmış, tekrar karanlığa gömülmüştü. Bu bana güvendiğinin işaretiydi sanırım. Ya da artık dayanacak gücü kalmamıştı belki de. 

 Boğazında bir yumru varmış gibi, yutkunmak istese de başarılı olamıyordu. Hemen çantamdan su şişesini çıkardım. Bir elimi ensesinden tutarak onu hafifçe doğrulttum. Elimdeki su dolu şişeyi kurumuş dudaklarına dayadım. Uzun kirpiklerinin arasından ilk defa yumuşakça baktı bana. Ellerimi titreten bu bakıştan kaçmak için, uzattığım şişeye odaklandım. Küçük bir yudum dudaklarından içeri doğru aktığında, başını tekrar duvara yaslayıp gözlerini yumdu. Ve ben içimde tuttuğum nefesimi bıraktım sessizce. 

Ensesindeki üşümüş parmaklarımı geri çekip, su şişesini yere koydum. Çantamdan bir peçete çıkarıp, kalan suyla ıslattım. Kurumuş dudaklarına tampon hareketlerle dokundurmaya başladım. Kapattığı gözleri bu hareketimle tekrar aralandı.

"Ambulansı aramam lazım" dediğimde bana başıyla hayır işareti yaptı. Israr etmedim. Etsem de işe yaramayacaktı. Şu durumda aklıma gelen tek şey Aylin'i aramaktı. Yapabilecek başka bir şeyim yoktu. Dışarıdaki silah sesleri ise artık daha yakından geliyordu. Her şeyi bir kenara bırakmıştım. Odaklandığım tek şey, yaralı bir adamdı. Yerde duran telefonumu elime aldım. Aylin'i arayacakken kafenin giriş kapısının büyük bir gürültüyle açılmasıyla, korkuyla o yöne doğru çevirdim bakışımı. Elimde telefon yerde dizlerimin üstünde öylece kalmıştım. Cem değildir, değildir diye içimden kendime telkinler veriyordum. Nasıl olmuştu da, dakikalarca aklıma gelmemişti Cem. 

Öyle donmuş bir şekilde yerde otururken, geçen her saniye de aklıma üşüşen kötü düşüncelerin gerçekleşmesine daha da bir yaklaşıyordum. Sondaydım. Sonra kolumda bir dokunuş hissettim. Başımı ona doğru çevirdiğimde, keskin bakışlarına bürünmüştü yine. Boş boş yüzüne bakıyordum. 

"Arkama geç " dedi. Ama ben ona öylece bakmaya devam ettim.

"ÇABUK OL" diye tekrar bağırdığında, üzerime çöken, uyuşukluktan kurtulmuştum. Tuttuğu kolumu daha da sıkı kavrayıp, benim hareket etmemi sağladı. Ellerimle kolundan sıkı sıkı tuttum.  Yaralı bir adamı önümde kalkan yapmıştım. Hâlbuki yardım etmek için yanına gelmiştim. 

Neresinden, ne ara çıkardığını anlamadığım silahı eline aldı aldı ve lavaboların olduğu tarafa doğru kaldırdı. Diğer kolunu da benim önüme doğru uzatarak, beni saklayabildiği kadar saklamaya çalıştı. Ben de ona iyice sokuldum. Burnuma dolan hoş kokusunun tadını çıkarmak için uygun bir an değildi. Silah sesleri altında, belki de son dakikalarım, saniyelerimdi. Bundan daha iyi bir ölüm sahnesi hayal edemezdim sanırım. Gülümsedim. Korkarak gülümsedim. Bu gece ya silah öldürecekti beni, ya da başka bir ihtimal. Her halükarda ölecektim. Derin bir iç çektim. Doldurdum kokusunu ciğerlerime. Korktum. Daha çok. 

" Hakan, iyi misin?" diye bir ses duydum sonra. Silah seslerinin daha da bir yakınımızdan geldiğini fark ettim. 

   Bakışlarımı gömdüğüm omuzdan ayırırken, konuşan kişinin onun arkadaşı olduğunu anladım. Biraz daha önümüzde ise diğer adamı gördüm. Bunlar az önce aynı masada oturuyorlardı. Düşman olmaları imkansızdı. Sanki uzun zamandır tutuyormuşum gibi, nefesimi verdim rahatça. Tek değildik. Bunu bilmek güzeldi. 

   İlk gelen adamın bakışları beni bulduğunda elindeki silahın namlusunu direkt bana çevirdi. Şaşkınlıktan gözlerimi irileştirirken, dudaklarım istemsizce aralanmıştı. Yaralı olan adam değil, ben tektim. Bunu hissetmek, canımı acımıştı. 

"Kimsin lan sen!" sert bir tonla sorduğu soru, bu gece yakamı bırakmayacaktı anlaşılan.

Yaralı adama iyice sokulurken, cevap verme gücünü kendimde bulamadım. Kesik kesik aldığım nefesler yetmiyor, bir an önce kendimi bu lanet yerden dışarı atmak istiyordum.

" Onunla alakası yok, bırak!" yaralı adamın dudaklarından dökülen kelimelerle bakışlarım tekrar onu buldu. Titriyordum. Hala sıkı sıkı tutuyordum kolundan. 

Bana silahı doğrultan adam "Hakan!" diye bağırınca yaralı adamın adını böylece öğrenmiş oldum. Hakan. Dudaklarımın iki ana kıvrılmasına engel olamadım. Ama bu kısa sürdü. Yaşadığım dengesiz duygu değişimleri yormuştu beni. 

"Bırak dedim, Kerem!" Emredici tonla konuştuğunda bana silah tutan adam yani Kerem silahın namlusunu yere indirdi. Bunu yaparken gözlerini gözlerimden bir saniye ayırmadı. Bana inanmadığı kesindi.

   Önde bizi koruyan adamın " Abi, temiz!" diye bağırdığında, tok sesi koridorda yankılandı. Silah seslerinin sustuğunu o an fark ettim. Gece iyi bitmeyecekti biliyordum da bu kadarını beklemiyordum. Ama iyi yanından bakarsam Cem'in bu olayla bir ilgisi yoktu. En azından şimdilik öyle görünüyordu. 

   Düşüncelerimin arasından sıyrılıp, tekrar ana döndüğümde ani hareketle oturduğum yerden kalkıp, yerdeki çantamı aldım. Kerem telefonla birileriyle konuşuyordu. Yüksek ve öfkeli çıkan sesi beni çok rahatsız etmişti. Telefonu kapattığında kötü bakışları tekrar beni buldu. Birkaç saniye gözlerime baktıktan sonra bir dizini yere koyarak Hakan'a doğru eğildi.

"Geliyorlar kardeşim, merak etme" dedi yumuşak bir sesle. Bağırmadan da konuşabiliyordu demek. Burnumdan nefes vererek güldüğümde çıkan sesi duymuş olmalı ki oturduğu yerden doğruldu ve karşımda dimdik durmaya başladı. Aklı sıra bana gözdağı veriyordu. Ama ben ne yapmıştım ki. Kardeşine yardım etmiştim, madalya takması gerekirken göğsünü şişirmiş önümde duruyordu. Manyak. 

Hiç bir şey demeden başını sağa döndürüp ya sabır diye mırıldandığında gözlerimi devirdim. Kime ya sabırdı acaba.

O sırada içeri ellerinde sedyeyle birkaç adam girdi. Hakan'ı dikkatli bir şekilde sedyeye yatırdıklarında koşar adımlarla aynı hızda kafeden dışarı çıkardılar. Ben de göğsümde sımsıkı tuttuğum çantamla beraber peşlerinden onlara yetişmeye çalışıyordum. Neden peşlerinden gittiğim hakkında bir fikrim yoktu. Hakan'ı arabanın arka koltuğuna yerleştirdiklerinde Kerem de yanına binmek için arka kapıyı açtı, içeri gireceği sırada duraksayıp bakışlarını bana çevirdi.

"Ben pek inanmasam da, Hakan seni bırakmamı söyledi. Hiç sanmıyorum ama umarım bu son görüşmemiz olur." dedi. Sesindeki tehdit elle tutulur cinstendi. 

" Umarım" diye karşılık verdiğimde dudaklarının alayla iki yana kıvrıldığını gördüm. Bu hareketi beni iyice öfkelendirmişti. Ama öfkemin ona tesir etmeyeceğini bildiğimden susmayı tercih ettim.  

Arabanın tekerleri Kerem arabaya biner binmez,  bağırarak önümden hareket ettiğinde göğsümde sımsıkı tuttuğum çantamla öylece kalakaldım.

   Hareket etmek istiyordum ama artık beynim komut vermiyordu. Sanırım onu dinlemediğim için bana ceza veriyordu. 
   Ne olduğunu, nasıl olduğunu, hiçbir şey düşünemiyordum. Düşünmem gereken büyük bir konu vardı ama neydi, aklım az önce karnında bir bıçak saplı olan adamda kalmıştı. "Ölür mü?" diye düşünüyordum. Sonra kendi kendine cevap veriyordum. " "Ölmez ya, yani kurtarırlar onu kesin, ölmez."

Kaldırım kenarında öylece dururken, uzaklardan gelen polis siren sesleri beni tekrar ana döndürmüştü.
Aklıma gelen isimle iliklerime kadar bir ürperti sardı vücudumu. Şimdi gerçek ana dönmüştüm. Az önce hissettiğim duygular, hepsi birer rüyaydı. Benim içimi ısıtacak duygular hissetmeme izin yoktu. Benim için tek bir gerçek vardı. O da Cem. Ondan kendimi kurtarmam gerekiyordu.  

Ama ben Cem'i unutmuştum. Onun buralarda bir yerlerde olabileceğini unutmuştum. En büyük korkumu, başka bir korku unutturmuştu bana. 

Koyu bir çift gözün bir daha açılmama ihtimali...

Bölüm sonu...

Continue Reading

You'll Also Like

5.2M 243K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
GELECEK By VeraHare

General Fiction

132K 6.5K 17
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
21.9M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
119K 6.4K 18
"ya siz kafayı mı yediniz çocuk daha o çocuk iki gün önce papucu yırtıldı diye ağlayan kızı gelmiş bana koynuna al diyorsunuz o yetmezmiş gibi bid...