KİMLİKSİZLER ŞEHRİ +18 (KİTAP...

By gamzeispahaa

802K 23.9K 7.5K

Kitap olmuş hali yani bölümlerin bir çoğu değişti ve yeni bölümlerde ekledi❣️ Sen yıkık şehrimin ortasına lun... More

giriş
Kimliksizler Şehrine Hoşgeldiniz
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
BÖLÜM 31
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38 Final
Yeni Kurgu Alarmıııı

BÖLÜM 28

10.8K 577 148
By gamzeispahaa


İyi okumalar ❣️

Ben mi çok yorulmuştum yoksa hayat mı bana karşı bu kadar acımasızdır?

Arkamı döndüğümde hasret kaldığım gözlerle karşı karşıya gelmiştim. Kudretli bedeni ve duruşu hala hatırladığım gibiydi.

"Sen git Mehti, gerisi ben de."

Bu kez şaşkın bakışlarımı Mehti'ye döndürmüştüm. Ne yani buraya beni bilerek mi getirmişti?

"Sen beni bilerek buraya getirdin, Zebani'nin geleceği bile bile tuzak mı kurdun?"

Mehti bana doğru yaklaştığında bir adım geriye gittim. Beni resmen kandırmıştı.

"A-Ahsen ben senin iyiliğin için..."

"Kes! Beni dediğin gibi aptal yerine koydun"

"Mehti hadi!"

Zebani'nin talimatıyla Mehti bana bakış atıp motosikletine binip gözden kaybolmuştu. Bir ay boyunca bana yaptığı gibi ben de ona yapıp görmemezliğe gelip kapana doğru yürümeye başladım. Bunca zaman beni aramamış sormamış insanla işim olmazdı.

Hadi ama Ahsen adam için yanıp tutuşuyorsun, utanmasan boynuna atlayacaksın bir de işim olmaz falan diyorsun, ya gerçekten komiksin.

Evet haklısın ama beni bunca zaman arayıp sormamız tüm bu isteklerimi geri plana atıyordu. Ne olursa olsun Onsuz geçirdiğim gecelerin hesabını sormayacağım anlamına gelmiyordu.

"Ahsen."

Arkamdan seslenen Zebani'yi duyumsamazlığa verip yürümeye devam ettim.

"Ahsen!"

Yine bana sesleniyordu, duymayacaktım umurumda değil. Değildi değil mi? Sonuçta o beni bırakıp gitmişti. Kolumda bir anda çekmesiyle yüz yüze gelmiştik, öfkeliydi ama kendini tutuyordu.

"Sana sesleniyorum."

Kolumu sert bir biçimde çekip

"Duyuyorum ama duymak istemiyorum!"

"Bana sesini yükseltme Ahsen!"

"YÜKSELTİYORUM VAR MI? BAK BAĞIRIYORUM!"

O kadar gür bir şekilde bağırmıştım ki boğazım parçalanacak gibi olmuştu ama öfkem daha fazla artıyordu.

"Yeter!"

Beni bir an da sırtına almasıyla tiz bir çığlık attım.

"İndir beni lanet herif, indir!"

Cevap olarak kalçama attığı şaplaktı. Hırsla yumruğumu sırtına geçirdiğimde acıyan yine benim elim olmuştu, adam resmen çelik bir zırh giyinmiş gibiydi.

"Senden nefret ediyorum duydun mu?"

Boş sokakta gür sesim yankılanıyordu ama bu lanet adamın umurunda değildi, resmen beni kandırmışlardı. Oraya gitmemem ve Jilet'le tekrardan karşılaşmamam için bana tuzak kurulmuştu, hem de en güvendiğim kişi Mehti tarafından bana ihanet etmişti.

"Duydum duydum meleğim."

"Bana meleğim deme!"

"Tamam demem meleğim."

Mehti, Ahsen'in pes etmemesinden dolayı Zebani'ye haber uçurmuştu. Normalde asla Ahsen ile ilgili hiçbir şeyi anlatmazken şimdi konu Ahsen'in hayatı olunca onun gözünden ne olacağını düşünmeden anlatmıştı.

Jilet'in inine giren hiçbir yabancı oradan çıkamazdı. Jilet bunu bildiği için Ahsen'i Kapan'a çağırmıştı.

Zebani ise olanı biteni duyar duymaz işini bırakıp Ahsen'in peşinden gelmişti. Herkesten her şeyden değerliydi bu kız onun için.

Zebani, Ahsen'i ilk gördüğü yerde öfkesiyle onu parçalamak istese de sonra o mavi gözleri gördüğünde öfke gidip özleme dönmüştü.

Özlemişti meleğini, ona karşı cesurluğunu, gözlerinde kaybolduğu masumluğu özlemişti. Bunca zaman sesini duymama sebebi özlemdi aslında, sesini duyduğu zaman o zırhı kırılıyordu ama bilmiyordu ki zırhı kırılmasın diye bir kalbi kırmıştı.

Zebani zor bela Ahsen'i arabaya bindirip eve götürmek istiyordu ama tabi bir kez Ahsen'in içindeki o yırtıcı kedi ortaya çıkmıştı.

"Senin evine gitmeyeceğim!"

"Dün gece evde kalan kadın mı söylüyor?"

Ahsen şaşırmıştı. Nereden biliyordu bu adam o evde kaldığını?

"Üstüme kamera falan mı taktın yoksa casusların falan mı anlattı?"

Ahsen içindeki kızgınlığı Zebani 'den çıkarmak için hiç acımadan tırnaklarına geçiriyordu, Zebani ise bunun farkındaydı. Sabırla kadının dediklerini sineye çekiyordu ama bir yandan da tatlı tatlı damarına başlamadan da duramıyordu.

"Ne kamera ne de casus, kokundan tanıdım, ben gibi kokuyorsun."

Ahsen'in kalbinden vurmuştu ama kızgınlığı daha öndeydi.

"İyi gidip hemen banyo yapacağım!"

Zebani'nin dudaklarından kısa bir kıkırtı çıkmıştı ama zor bir şekilde bastırmıştı. Ahsen'in öfkesinin tamamını üstüne çekmek istemezdi çünkü bu kız sinirlendiğinde iyice vahşileşiyordu.

Zorlan arabaya bindirdiğinde zor bela onu oturtmuş tüm dediklerini duyumsamazlığı gelmişti.

Aradan geçen dakikalar sonra araba evin önünde durduğunda Ahsen bu kez inmemek için direnmişti. Ama tabi Zebani hiçbir şekilde onu dinlememiş Ahsen'i tekrardan sırtına altmıştı.

"Sen de iyice alıştın, senin yüzünden beynim aşağıya akacak."

"Ne güzel işte, beynine kan gider biraz."

Tekrardan kalçasına yumuşak bir şaplak atmasıyla Ahsen artık çıldırma noktasına gelmişti. Zorba adamın tekiydi, resmen bunca zaman aramadığı gibi hiçbir açıklama yapmadan bir de eve getirmişti.

Odalarına girdiğinde Zebani Ahsen'i yatağa doğru atmıştı.

Sinirden çıldırma noktasına gelmişti, adamın bu kadar vurdum duymaz olmasına.

Yataktan hırsla kalkıp kapıya doğru ilerleyip açmak istedim ama kitliydi. Resmen beni buraya kendisiyle kitlenmişti.

"Aç şu kapıyı!"

Zebani üstündeki kazağı çıkarıp attığında tüm bedenini kaplayan dövmeli vücudu ortaya çıkmıştı. Anlık dudaklarım açılıp kapansa da kendimi zor bir şekilde toplayıp kapıya sıkı bir tekme attım.

"ŞU KAPIYI AÇ ÇILDIRTMAK MI İSTİYORSUN BENİ!"

Boğazım yırtana kadar bağırsam da bana cevap vermiyordu, hatta beni görmemezliğe geliyordu.

"Duymuyor musun?"

"Duyuyorum seni gayet net ama cevap verebileceğim bir şey demiyorsun."

"Aç şu kapıyı, söz verdim Jilet'e gideceğim!"

Zebani hırsla bana doğru döndüğünde resmen gözleri alev alev yanıyordu, bu kez gerçekten sinirlendirmiştim. Bana doğru yaklaştığında ben de ona tezat geri geriye gidiyordum.

"Ne dedin sen?"

Her zaman adamın bu hallerinden korkmuştum, yine korkuyordum.

"Konuşsana kime gidecektin?"

Kapının kenarına sıkışmıştım. Gözleri o kadar derine bakıyordu ki o an anlamıştım bu adamın neden gözlerinden korktuklarını, çünkü cehennem onun gözlerindeydi.

"Bir daha Ahsen, bak bir daha dudaklarından başka bir erkek isimi çıkmayacak! Özellikle o puştun hiç!"

O kadar sakin demişti ki bu sakinliğinden korkmuştum ama bir aydır aklımda dolanan soruyu sormak istiyordum ona.

"Neden beni aramadın?"

Sorduğum soruyla gözlerindeki o sertlik yumuşamıştı, sanki neden öfke dolu olduğumu anlamıştı.

"Hiç mi ö-özlemedin beni?"

Sesim titriyordu, içimdeki yangın alev alev yanıyordu ama o gözlerime sadece bakıyordu. O an maviler kırmızıyla buluştu, bana hep en iyi yakışan kırmızı olacaktı.

"Özledim, özlenmez mi? İnsan kalbi olmadan yaşar mı?"

"Gelmedin."

Damla damla akan yaşlarımı parmaklarıyla silmeye başladı.

"Şşt ağlama geldim, emin ol gitmek zoruna olmasan gitmezdim, senin olmadığın yerde nefesim yoktu, kalbim atmıyordu meleğim."

Yumuşayan kalbim yine bir an da öfkeyle dolunca omuzuna sert bir yumruk geçirmiştim.

"Bu beni bırakıp gitmediğin anlama gelmiyor."

Onu itmeye çalıştım ama bir adım bile geriye gitmemiş duvar ve onun arasındaki sıkışıp kalmıştım.

"Zevk uğruna gitmedim herhalde, işim vardı. Anlamıyor musun?"

"Anlamıyorum var mı diyeceğin?"

Zebani hırsla ellerini saçlarının arasına geçirip benden uzaklaşmıştı.

"Ulan kızım sen ne zamandır böyle inatçı oldun?"

"Sen gittiğinden beri."

"Evet evet belli, bir cesaret hapı yutmuşsun. Sen kafayı mı yedin? Nasıl kapana gidersin ha!"

Derince yutkundum, hayır ne ara üste çıkmıştı? Burada haklı olan bendim ama Zebiş Bey yine kendini haklı göstermişti.

"İşim vardı, senin dediğin gibi zevk için gitmiyordum ya."

"Salaksın hatta geri zekâlısın!"

"Düzgün konuş, benimle bu üslupta konuşamazsın!"

"Hak ediyorsun, adam seni tuzağa düşürmek istemiş, bile isteye kucağına düşmeni sağlamak istemiş ama bizim kızımız adama savaş açıyor yarım aklıyla."

Şalterlerim artık atmıştı, kapıyı doğru yürüyüp kitli kapıya bir tekme attım.

"Aç şu kapıyı burada daha fazla kalmayacağım, benimle düzgün konuşmayan adamla benim işim olmaz!"

Vay canına Ahsen, bu kadar kesin konuşmanı ben de beklemezdim. Helal kız sana.

"Gideceksin öyle mi?"

"EVET!"

Zebani bana doğru gelince istemsizce yine bir adım geri atmıştım. Yüzümü kavrayıp bana doğru eğilip dudaklarımız bir anda birleştirmişti.

Zebani, Kimliksizler Şehri efendisi, şeytanın sağ kolu beni öpmüştü. O öpmüştü, ben yanmış tekrar tekrar kül olup dirilmiştim. O öpmüştü, ben yeniden dünyaya gözlerimi açmıştım. Her şeyimin ilki olan adam bir ilkimi de benden almıştı...

Dudaklarımız birbirinden ayrıldığında gözlerim şok olmuş bir şekilde açıp ona baktım.

"B-beni öptün? "

"Evet seni öptüm."

İşaret parmağını kaldırıp dövmemin üstüne bastırıp

"Bu dövmeyle vücudunu mühürledim."

Sonra işaret parmağını kaldırıp dudaklarımın üstünde gezdirip

"Bu öpücükle de dudaklarını, artık benden gidemezsin."

Kırmızı gözleri benimsin diyordu. Dili ne kadar duyguları söylemese de gözleri her şeyi açık ve net anlatıyordu, artık ne olursa olsun beni bırakmayacağını anlamıştım. Kollarımı açıp sıkı sıkıya bir an da ona sarıldığımda dudaklarımda dökülen cümleleri tutamamıştım.

"Gitmem Barlas gitmem ama sen de beni bırakma, nereye gidersen git beni de yanında götür ne olur, zaten kimsesizim, sen gidince iyice bu soğukluk vuruyor yüzüme, kimsesiz bırakma beni."

Bir aydır tuttuğum duygular artık yokuş aşağı iniyordu, yaşlarımı tutamıyor ağladıkça ağlayasım geliyordu. Kendi mi o kadar sıkmıştım ki özlemimi öfke olarak adlandırmıştım.

"Bundan sonra ben nereye sen oraya! "

O kadar keskin konuşmuştu ki bundan sonra bize ayrılık yoktu. O da kollarını bana dolayıp sanki göğsünün içine sokacak kadar sımsıkı sarmıştı kimsesizliğimi unutturmak için, artık ait olduğum yerdeydim, onun kolları benim hem cennetim hem cehennemimdi.

Birbirimizden ayrıldığımız da yüzümdeki gülümseme büyümüştü. Zebani'nin de yüzünde buruk bir gülümseme vardı.

"Hadi sen üstünü değiştir ben de bir duş alayım sonra uyuyalım."

Başımı olumlu bir şekilde salladığımda yanımdan ayrılıp banyoya girdi.

O içeri girdiğin de parmak uçlarım onun biraz önce öptüğü dudaklarımın üstüne değdi. Kendi gibi sıcaktı, dudakları da yumuşacıktı, o an da farklı bir boyuta gitmiş gibiydim. İlk öpücük böyle mi olmalıydı?

Elim bu sefer kalbimin üstüne doğru gittiğinde

"Şöyle atıp durma, aptal."

Dudaklarımdan bir kıkırtı çıktı, iyice kafayı yedim galiba, dolabı açtığımda onun tişörtlerinden bir tane çıkarıp giyindim, dizlerimin altına gelen tişört gecelik gibi durduğu için altıma bir şey girmeden direkt yatağa geçtim.

İçim içime sığmıyordu. Biraz önceki yaşananlar hala gözlerimin önünden gitmiyordu, bir an önce onu yanım da istiyordum. İçimde küçük bir kız çocuğunun heyecanı vardı, sanki hep istediği oyuncağa kavuşacak gibi.

Banyonun kapısı açıldığında içeriye giren Zebani'ye gözlerim kitlendi.

Yine o bez tarzı maskesi yüzündeydi. Altında düşük bel eşofmanla ve vücudunu kaplayan dövmeler onu iyice çekici hale getirmişti, yüzünü görmesem de bu şekilde o adama aşık olmuştum. Etkileyici ve nefes kesiciydi.

"Bakıyorum beni özlemişsin."

"Ne?"

"Gözlerini üstümden çekemiyorsun yavrum, onu diyorum."

Yatağa yaklaşıp kendi tarafına yattığında hâlâ şaşkın bir şekilde yüzüne bakıyordum. Bu adama biraz önce etkileyici mi dedim ben? Resmen kıçı kalkıktı.

Kıç demişken adamda sağlam kalça var. Ahsen hadi ama sıkı ve güzel, Kim dokunmak istemez ki? Ben isterim.

İç sesimin dedikleri yüzünden ona kızsam da lanet olsun merak da ediyordum. Yanaklarım ısınmaya başlamıştı, resmen kendi kendimi çok güzel utandırmıştım.

"Güzelim iyi misin? Yanakların neden kızardı senin?"

Hadi bakalım gel de senin kıçını hayal ettim diye kendimi utandırdım de, kimse beni bu kırmızı gözlü adamın elimden alamazdı.

"Y-yok bir şey sıcak oldu o yüzden."

Kırmızı gözleri mavi gözlerime öyle bir baktı ki o an aklımdan geçen her şeyi anladı zannettim. Bu kez dudakları genişçe açılıp.

"Seni öptüğümden beri bir aptallaştın, gel bir kez daha öpeyim kendine gel."

Elimin tersiyle onu itip ters bir ses tonuyla.

"İ-istemez, sen ne edepsiz adam oldun öyle?"

Maskenin ardından kaşlarını çatıp

"Ulan kimi öpüyorum sanki? Kadınımı öpüyorum, neyin edepsizliğinden bahsediyorsun?"

Bu adam kadınım mı demişti? Ah hadi ama Zebiş sen ne zamandır bu kadar romantik oldun?

Kıkırdamamak için kendimi zor tutup yüzümdeki ciddi ifadeyi bozmayıp

"Olsun lütfen edep sınırlarınızı aşmayın."

"Sen edepsizlik görmemişsin güzelim, istersen göstereyim hem yataktayız uygulamalı olur senin için."

Gözlerimi sonuna kadar açıp

"Yok artık, sen gittin geldin iyice azdın ha."

Söylediğim şeye hiç bozulmuş gibi durmuyordu. Biraz daha yaklaşıp gözlerinin içine bakıp muzip bir tavırla

"Bana bak sen otuz yaş sendromuna mı girdin?"

Kendimi tutamayıp kıkırdamaya başladığım da onun da dudakları genişledi. Bir dakika bu adam sinir olması gerekmiyor muydu? Ne şimdi bu keyif?

Elini belime koyup bir an da beni kaldırıp kucağına almasıyla tiz bir çığlık atmıştım.

" Gel bakalım girip girmediğimi uygulamalı anlatayım, uzaktan öyle anlamazsın yavrum."

Dudaklarını dudaklarıma doğru eğdiğinde başımı diğer tarafa çevirdiğim için bu kez dudakları yanaklarıma değdi.

Gür bir kahkaha atmıştım, istediğini alamaması hoşuma gitmişti. Eli bu kez çıplak bacağıma geldiğinde

"Siktir! Bu ne kızım? "

Ona döndüğümde gözlerinin kırmızılı iyice belli olmuş, elinin durduğu yer iyice kasılmıştı.

"N-ne? "

Derince yutkunup

"Neden eşofman altı giyinmedin?"

Sesindeki boğukluktan ne kadar zorlandığını açık açık belli ediyordu. Bakışları ise zaten konuşmadan her şeyi anlatabiliyordu.

"Tişört uzun olduğu için giyinmedim."

Yanaklarım kızarmıştı, bunu saklamak için yüzümü omuzuna gömdüğümde

"Oh adamı yoldan çıkar sonra saklan."

Başımı kaldırdığımda omuzuna bir tane geçirdim ama onun sesi iyice keyiflenmişti.

"Bu şiddet canlılığı ne güzelim bugün? Hayır vurduğun yerde gül bitiyor o ayrı."

Bu kırmızı gözlü dev kendisine ne diyordu? Resmen kalbinde tahtlar kuruyordu, söylediği cümleye hafifçe kıkırdayıp bir an da ona sıkı sıkıya sarıldım.

"Çok özledim seni çoooook."

Oda beni iyice kendine doğru çektiğinde vücutlarımız bir olmuştu.

"Ben de yavrum ben de."

Dudakları bu kez başımın üstüne geçirdiğinde keyifim iyice yerine gelmişti. Aklıma gelen düşünceyle ondan ayrıldığımda

"Jilet'e ne old..."

Sert sesi cümlemi tamamlatmamıştı.

"Ulan Ahsen! Ben sana biraz önce demedim mi o itin adını ağzına almayacaksın diye? "

Dudaklarımı birbirine bastırıp omuzlarımı küçük bir kız çocuğu gibi silkeledim.

"Ne diyeyim başka? Sen de hemen kızıyorsun."

Yüzüm asılmıştı, sanki biraz önceki adam değil gibiydi. Ben de ki de laftı, adam köpeği kıskanmıştı zamanında benden.

"Deme, merak etme de ben hallettim."

Başımı aşağı yukarı sallamıştım.

"Ben sana bir şey daha diyeceğim."

Maskenin ardındaki kaşları yukarı kalkıp derin bir nefes vermişti.

"Söyle söyle, anladım bu gecede bana uyku haram."

Sitem sesi o kadar komikti ki kendimi tutmasam bir kahkaha atacaktım ama ciddi bir şey konuşacağımız için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Şey... Bir adam bana saldıracakken Ahi diye biri engel oldu, o gece sen de gördüğün kabusta onun adını söyleyip uyanmıştın."

Bunu söylerken o kadar çekinmiştim ki tepkisini bekliyordum. Zebani bana karşı hep iyi olmuştu ama geçmişi konu olduğunda içinden başka bir adam çıkıyordu. Keskin sınırlar çiziyor, beni o çizgiden uzaklaştırıyordu.

"Biliyorum ben olmadığım da o seni dışarda korudu, olanları bana anlattığın da zaten ben şehre geri dönüyordum."

"Peki kim o?"

Bunu sorarken korkmuştum, hatta o kadar sessiz söylemiştim ki sesimi duyduğuna bile emin değildim.

"Geçmişteki en büyük aynam."

"Anlamadım?"

"Sen bu gece beni fazla mı sıkıştırıyorsun?"

Sesindeki muzipliği duysam da bu kadar soru onu germişti.

"Hayır Barlas görmüyor musun? Seninle ilgili bir şeyler öğrenmek için can atıyorum."

Başını sallayıp saçlarımı biraz geriye itip

"Farkındayım meleğim ama beni de anla, bazı şeyler insanın içindeki derin yaralardır. Kimseye bir şey diyemezsin, diyemediğin gibi de o yaralar artık kangren olur kesip atarsın".

Daha fazla üstüne gitmeyecektim. Onu en iyi anlayan ben olmalıydım, anlatamıyorsa yarası derindir.

"Mehti peki?"

"Dedim ya meleğim, zaten Mehti haber vermeden ben geliyordum. Hem ona kızma, seni korumak istedi emin ol."

"Biliyorum ama yine de kırıldım."

"Kırılma ona, hatta en çok ona güven."

Şaşırmıştım. Zebani'nin, Mehti'ye karşı tutumu olumluydu. Normalde kimseye güvenme diyen adam şimdi bunu diyordu.

"Güveniyorum ama yine de sürünecek."

"Süründür bakalım."

Dudakları yanağıma dediğinde nefesim yine kesilmişti zaten şu an ki pozisyonumuz çok da uygun değildi.

"Kelebek'e ne olacak? "

Bu işte en çok içi içimi yediğim konuydu.

"Tüm bu savaş açmaların ve cesaretin bu kız yüzünden değil mi?"

Başımı olumlu bir şekilde sallayınca ellerini bacağımda çekip bu kez yüzüme koydu.

"Sen bu kızı koruduysan benim de korumam gerekir, bir süre Mehti ile kalır sonrasına bakarız."

"O adam bir şey yapmaz değil mi?"

"Ben ne olarak buradayım! Sence ben varken benim inime girebilir mi? Kim ki o hem!"

Gözlerindeki ateşi görebiliyordum zaten o varken hiç bir sıkıntı yoktu, düzen İlerliyordu ama o gittiğinde her şey değişmeye başlamıştı, insanlar azıtmaya ve isyan etmeye, gerçekten bu şehirde ki herkes Zebani'den korkuyordu.

"Hayır."

"Aferin meleğime."

Derin bir nefes alıp

"Soruların bittiyse şimdi seninle ilgilenmek istiyorum çünkü kokuna hasret kaldım."

"A-anlamadım?"

"Anlatacağım şimdi sana."

Dudaklarıma doğru yaklaştığında bu kez ondan kaçmamış sıcak dudaklarını soğuk olan dudaklarıma mührünü basmıştı. Aşk bu muydu? Başka birinin dokunuşları seni iğrendirirken bu dokunuşlar seni en büyük hülyalara taşıyor, yüreğini bir kuş gibi uçuruyordu. O büyülü bulutların en tepesindeydim.

"Barlas."

Diye fısıldadım, sesim duyuluyor muydu bilmiyorum. Ellerimi çıplak tenine bastırdığımda gözlerimi kapatmıştım. Yasak elma gibiydi, yediğim zaman cehennemde sonsuza kadar kalacaktım. Dudaklarıma dudaklarını bir kere daha sürttüğünde içim titremişti.

"Beni deli ediyorsun, karşılık ver bana."

Sesi bir ihtiyaç gibiydi.

Beni kalçalarımdan kavrayıp biraz daha kendine çektiğinde tam sertliğin üstüne oturmuştum.

Yanaklarım kızarmaya başlamıştı ama bir yandan da içimdeki o kadını keşfetmek istiyordum. Başka biriyle değil beni o bataklıktan çıkaran adamla bunları yaşamak istiyordum.

"B-ben nasıl öpeceğim bilmiyorum ki."

Dudaklarından çıkan küçük bir kıkırtı kalbimdeki cennet bahçesini açmıştı.

"Öğreteceğim sana çok güzel şeyler öğreneceksin."

Ha siktir! Bu adam ne diyordu şimdi? Resmen bizi günaha davet mi ediyor Ahsen.

Gözlerimi açtığımda beni sıkı sıkı tutan kollarla uyanmak uzun zamandır yalnızlığımı alıp götürmüştü.

Başımı Zebani'nin göğsünden kaldırdığımda o hala uyuyordu. Derin nefes sesleri ne kadar yorgun olduğunu gösteriyordu.

Büyük ihtimalle o ayrı kaldığımız zaman o da doğru düzgün uyumamıştı. Ellerimi kaldırıp penye maskenin üstünde dokunacakken elimi bir anda kavrayıp dudaklarını götürünce gözlerim sonuna kadar açılmıştı.

"Günüm aydı meleğim."

Bu adam hep böyle romantik miydi? Yoksa gidip geldikten sonra mı oldu?

"Günaydın Barlas."

"Senin o Barlas diyen ağzını yerim."

Demesiyle beni bir anda altına aldığında kahkaha atmıştım, üstüme ağırlığını vermiyordu ama bu kadar yakın olması da resmen bana şeytana uy diyordu.

Ah hadi ama elimin altındaki kasları ayrıydı.

"Sevdin bakıyorum."

"Neyi?"

Gözlerinde geçen pırıltı hiç hayırlı değildi.

"Ellerinin altındakileri."

"Edep yahu edep, hiç mi yok?"

Edep mi? Biraz önce sen de aynı şeyleri düşündün.

Dudaklarını boynuma geçirdiğinde

"Hımm yok yavrum."

Bu kez elleri rahat durmayıp tişörtümün içine girmek isteyince panikle elini tuttum, başını boynumdan kaldırdığın da panik olmuş gözlerimi gördüğün de

"Korkuttum mu seni?"

Başımı olumsuz bir şeklide salladım.

"Sadece bir an da dokununca panik oldum."

Gözlerime bakan şefkati çok açıktı. Yanağıma bir buse koyup yataktan çıktığında sudan çıkmış ak kaşığa dönmüştüm. Bu kadar mıydı yatak sefası?

Ne yani dudağımdan öpmeyecek miydi? Hadi ama Ahsen adamın sana dokunmasından o kadar hoşlanıyorsun ki utanmasan üstüne atlayacaksın. İç sesimi duyumsamazlığa gelip

"Nereye?"

Bana önünü döndüğünde tekrardan hızlı bir şekilde arkasını dönmüştü. Bu tavrına bir anlam yükleyememiştim.

"K..."

Derin bir öksürükten sonra.

"Kahvaltıya gidiyorum nereye olacak."

"Tek mi?"

"Ne tek mi?"

Bu adam neden dönüp bana adam gibi cevap vermiyordu.

"Sen neden yüzüme bakmıyorsun?"

Bana doğru döndüğünde derin bir nefes verip başıyla iyice açılan bacaklarımı işaret edince hızlan kendimi toplayıp

"Ne bakıyorsun!"

"Aç sonra ne bakıyorsun de."

Dudaklarım anlık açılıp kapandıktan sonra hırsla yataktan kalkıp saçlarımı ona doğru savurup banyoya girdim.

"Pislik bilerek yapıyor."

Elimi yüzümü yıkamak iyi gelirdi. En azında pembe yanaklarım biraz normale dönerdi, yoksa bu kez hiç dilinden kurtulamazdım.

Banyodan çıktığımda koltukta oturan Zebani'yle karşılaştım.

"Gitmedin mi sen kahvaltıya? "

"Seni bekliyorum hazırlan."

"Hani tek gidecektin? "

Gözlerime öyle bir baktı ki, zorlama beni Ahsen hadi git giyin gibi.

"Neyse çok ısrar ettiğin için seninle geliyorum, yoksa gelmezdim."

Yanında havalı bir şekilde geçerken kalçama yediğim şaplakla yerimden zıplamıştım.

"Hadi çok konuşma artist."

Ona ters bir bakış atıp elimle vurduğu yeri hafifçe okşayıp dolaba doğru ilerlerken söylenmeye devam ettim.

"Canımı yaktın! "

"Gel de öpeyim geçsin güzelim."

Gözlerimi devirip dolaptan kıyafetimi aldığım gibi banyoya tekrardan geçtim. Bu adamla asla uğraşamazdım.

Altıma siyah yüksek bel bir tayt giyindim. Üstüme de kısa limon sarısı bir sweat giyinmiştim. Aynadan kendime baktığımda güzel duruyordum, artık kendime iğrenir bir şekilde bakmıyor tam tersi kendimi beğeniyordum. Değişmiştim, birçok şeyi arkamda bırakmıştım. Kabuslarım Zebani varken beni rahat bırakıyorlardı.

Saçlarımı yandan topladığımda gözüm Mehti'nin daha önce verip ama hiç kullanmadığım makyaj malzemelerine değdi.

Bugün Zebani'ye güzel görünmek istiyordum. Elime aldığım göz kalemle hafifçe içine çektim, rimelle uzun olan kirpiklerimi iyice belirgin hale getirmiştim. Şeftali tondaki anlığı yanaklarıma sürünce yüzüme bir renk gelmişti. Pembe parlatıcıyı da dudaklarıma sürdüğümde kendimi beğenmiştim. Acaba zebani beğenecek mi? Banyodan dışarı çıktığımda o odada yoktu. Büyük ihtimalle dışarda beni bekliyordu. Siyah converslerimi ayaklarıma takıp merdivenlerden indiğimde Zeze ile karşılaşmıştım.

Yine o huysuz ifadeyle bana bakıyordu, ne yalan söyleyeyim onu bile özlemiştim.

"Günaydın Zeze."

Bana ters bir bakış atıp

"Gün sana aymış bir de bana günaydın diyor."

Söylenene söylene mutfağa girdiğinde şaşkınca arkasına bakıyordum, bu adam cidden kafayı yemiş.

Kapıdan çıktığımda Zebani arabasının içinde beni bekliyordu. Arabanın kapısını açtığımda elinde olan telefonu kenara bırakıp arabayı çalıştırmıştı.

Bir kere bile yüzüme bakmamıştı. Oysaki ona hazırlanmıştım. Suratım istemsizce düşünce başımı cama doğru çevirdim.

"Ne o elinden şekeri almış çocuklar gibi suratın düştü."

Zebani sesi duyunca ona doğru döndüğümde bir anda fren basmasıyla öne doğru savrulmuştum. Şükürler olsun ki emniyet kemerini takmıştım.

"Siktir! Ahsen bu ne!"

Biraz önce yaşadığım adrenalinden dolayı kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.

"Sen çıldırırdın mı, öyle durulur mu?"

Gözlerimin içine o kadar derin bakıyordu ki bu bakışlardan korkmadan edemedim.

"Bu yüzünün hali ne?"

Sesindeki öfke bariz belliydi. Ne yani tüm her şey bu yüzden mi?

"Makyaj yaptım ne var?"

"Makyaj mı yaptın yoksa boyanın içine mi düştün?"

"Ne alaka az bir şey sürdüm."

"Sil."

"Ne?"

"Sil yoksa ben silerim, çok ciddiyim! "

Başımı olumsuz bir şekilde salladım.

"Hayır ilk kez kendimi beğendim, keyfimi neden kaçırmaya çalıyorsun? "

Derin bir nefes alıp başını direksiyonun üstüne koydu.

Sonra gözleri bende kesiştiğinde

"Tamam."

Arabayı tekrardan çalıştırdığında yüzüme bir zafer gülümsemesi koymuştum.

"Gül sen, o ruju ben nasıl çıkaracağımı biliyorum."

Yüzümdeki gülümseme solup yandan Zebani'ye baktığımda gayet ciddi duruyordu. Acaba silse miydim?

Ya hadi ama kızım sen Zebani'ye karşı dik durdun, hem iki masum bakışla onu yine kandırırsın, adam zaten sana kanmaya dünden hazır.

Dudaklarımdan kıkırtı çıkacakken zor tuttum, bir de beni gülerken görse hiç kurtulamazdım.

Aradan geçen dakikalar sonra barın karşısında durduk, ne yani beni kahvaltıya burayı mı getirdi?

"Kahvaltı olarak beni buraya mı getirdin?"

Omuzlarını hafifçe silkip

"O makyajı yaptıktan sonra bu hakkı kaybettin".

"Silmem için şu an yapıyorsun değil mi?"

Başımı aşağı yukarı sallayıp

"Ama silmeyeceğim unut."

Arabadan dışarı çıkarken Zebani'nin derin nefes sesini duydum. Bu adamın derdi neydi? Zaten kimse yüzüme bakmayı bile cesaret edemezken tutturdu sil diye, oysaki ben kimseye değil ona yapmıştım. Bardan içeri girdiğimizde Mehti'ye gördüğümde ne kadar ona koşmak istesem de hala kırgın tarafım ona taviz vermeden Zebani'nin locasını çıktım.

İçeri girdiğimde bir süre sonra oda girdi.

"Hala Mehti'yle küs müsün?"

"Arkadaşlarımla olan ilişkim ne zamandır seni bağladı?"

Dik bakışlarımı ona çevirdiğimde verdirdiğim cevap onu şaşırtmıştı. Ellerini anlık saçlarına geçirip yanıma oturduğunda ben de kollarımı göğsümde bağladım.

"Sadece Mehti'ye değil bana da küstün herhalde."

Gözlerimi devirip

"Ben çocuk muyum sürekli birilerini küseyim?"

Ona doğru baktığımda bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

"Mehti'ye kırgınım sana da kızgın, çünkü bu makyajı senin için yapmışken sen bana bu tavırla yaklaşıyorsun"

Elleri bir anda saçımda hissettiğimde ona baktım.

"Sen benim için mi yaptın?"

"yok Zeze'ye yaptım."

"Siktirme bana Zeze'yi!"

Elini ters bir şekilde saçımdan itip

"Sikersen sik bana ne."

"Düzgün konuş, senin o güzel diline bir terbiye verdirme bana."

Beni kendine doğru çektiğinde çırpınmaya başladım.

"Bırak beni, biri gelecek yanlış anlayacak."

"Yavrum neyi yanlış anlayacak? Zaten onu yapmaya çalışıyorum."

Gözlerimi sonuna kadar açtım.

Bu adamda utanma edep ahlak hiçbir şey yok.

"Bırak beni Zebani!"

Sinirlenmiştim. Resmen adam beni elinde oyuncak gibi oradan oraya çeviriyordu. Beni en sonunda kucağına alıp kollarıyla sıkı sıkıya tuttu.

Eh 50 kiloyu 100 kilo hiçbir şekilde kaldıramazdı.

"Bırak beni dedim sana!"

Öfkeli gözlerimle onu diktiğimde hala suratıma sırıtıyordu. Beni resmen ciddiye almıyordu.

"Bak bırak dedim kötü olacak! "

Dudaklarını boynumda hissettiğimde derin bir yutkundum.

"Ne olacak mesela, bana kötü şeyler yapar mısın?"

Boyuma sulu bir öpücük bıraktığında bayılacak gibi oldum. Bu adam çok haindi, resmen bilerek yapıyordu.

"Çek dudaklarını boynumdan."

Yumruğumu kaldırıp göğsüne indirdiğimde hala suratıma bakıp sırıtıyordu. Sonra bir anda beni kendine çekip sıkı sıkı sarıldığında ellerim havada kalmıştı.

"Seni kıskanıyorum, kimsenin gözünün sana değmeyeceğini bildiğim halde."

Ellerimi ben de sırtına koyup ona sıkı sıkı sarıldım.

Azcık küs kalsaydın bari biraz kızım!

"Ama yine de sinir ettin beni Zebani."

Benden ayrıldığında gözlerimin içine baktı.

"Güzel olmuşsun, en ufak bir pırıltı bile senin parlamanı sağlıyor."

İltifatı karşında resmen eriyip bitmiştim.

"Nefes al."

Beni ne kadar etkilediğinin farkındaydı.

Açıkta olan ağzımın parmak ucuyla kapatıp tuttuğum nefesi bıraktığımda gür bir kahkaha atmıştı.

"Gülme, ne gülüyorsun?"

"Senin o ağzını yerim yavrum."

Deyip bir anda dudaklarıma kapanmasıyla başka bir hülyaya giriş yapmıştım. Bu kez yavaşça öpüyordu, sanki dudaklarımın tadını alır gibi, dudaklarımı hafifçe kıpırdattıktan sonra Zebani beni iyice kendine çekip ellerini belime koydu. Artık vücudumda beyimde işlevini yitirmişti.

İlk dudaklarını çeken Zebani olmuştu. Maskeden kapanan alnını alnıma değdirdiğinde oda benim gibi derin derin nefesler alıyordu.

"Ağzını yediğime göre şimdi kahvaltı yapabiliriz."

Benden ayrıldığında bu kadar hızlı değişen ruh haline şaşırmıştım.Beni kolaylıkla kaldırıp yanına oturttuğunda içeri birkaç kişi tespihle girip önümüze kahvaltıları koydu. Bu adamının dışarda falan gözümü vardı? Adamlar çıktığında şaşkınca Zebani 'ye baktım, o ise önümdeki tabağa birkaç bir şey koyuyordu. Gözlerimizi birbirine değdiğinde bana hayırdır der gibi baş sallayınca

"Adamların geleceğini nasıl anladın?"

Omuzlarını umursamazca sallayıp tabakta duran bir salatayı ağzıma attıktan sonra

"Tahmin."

"Dışarda gözün var sanırım."

"Dışarda değil de sırtımda göz olduğunu söylüyorlar."

Gözlerimi anlık açtığımda oda bana göz kırpıp yemeğini yemeye başlamıştı. Ben de uzun zaman sonra keyifli bir kahvaltı yapmaya başladım.

Aradan geçen dakikalar sonra Zebani önündeki her şeyi silip süpürmüştü ama ben hala önümdeki kahvaltılıkları yemeye devam ediyordum.

"Kuş gibi ağzın var."

"Benim mi? Zannetmem, senin bence ağzın fıçı gibi."

Dudaklarından bir kıkırtı çıktığında kırmızı gözlerinde anlık bir pırıltı geçmişti.

İşaret parmağımı kaldırıp Zebani 'ye doğru salladım.

"Sakın aklından edepsiz bir şey geçirme."

Ellerini teslim olur bir şekilde kaldırınca iyice gıcık olmuştum, resmen benimle dalga geçiyordu.

Yerimden kalktığımda

"Nereye yavrum? " demişti.

"İşemeye izin verirsen."

"İstersen yanından geleyim."

"OHA!"

Gür bir kahkaha attığında dalga geçtiğini anlamıştım.

"Utanmaz adamın tekisin!"

Sert bir bakış atıp locadan çıkmıştım.

Tuvalete girip işimi hallettikten sonra elimi yıkamaya başladım. Bu adam bana bir gün cinnet geçirtecekti, artık baş edemiyordum bu adamla ama onsuz da yapamıyordum.

"Sen bana gelmeyince ben sana geldim."

Duyduğum sesle beynimden vurulmuşa döndüm, yavaşça arkamı döndüğümde Jilet tam arkamda duruyordu. Nasıl buraya girmişti? Zebani'nin burada olduğunu bile bile nasıl bir cesaretti?

"N-nasıl girdin buraya?"

"Beni görünce bu mu geldi aklına?"

Psikopat bir şekilde güldüğünde ellerimi dayadığım lavabodan destek aldım. Bu adam sağlıklı biri değildi, olsaydı bile Zebani buradayken buraya kadar gelmezdi.

"Ne istiyorsun?"

Gözlerime öyle bir baktı ki sanki bir sevgilinin baktığı gibi, bu düşünce bile tüylerimi diken diken yapmıştı.

"Hatırlamadın değil mi?"

"N-neyi?"

"Beni hatırlamadın zaten o güzel gözlerin hep kördü."

Elini yüzüme doğru uzattığında direk kendimi çekmiştim. Bu ani hareketim yüzünden elini bana karşı yumruk şekilde yapıp indirmişti.

"Nasıl senle Zebani?"

" Sana ne, kimsin sen önce onu söyle? "

" Akşin, sana ilk aşık olan erkek."

"Sikerim lan senin aşkını!

Continue Reading

You'll Also Like

31.4K 1K 4
Adamın gözlerindeki kararlılık onu ürküttü. "Bu yanlış.." dedi yine de. Adamsa çoktan kararını vermişti. O hareli yeşil gözleri dimdik baktı gözleri...
2.6K 381 106
Kalmak istedim, hep yanında kalmak istedim. Gözlerinde kalmak, yüreğinde kalmak, sol yanında, ömründe kalayım istedim. Gitmem için onca bahanem varke...
2K 196 30
Yağmur yağdı, ıslak toprak kokusu her yeri sardı. Yağmur yağdı, kadın tüm hücrelerine kadar ıslandı. Yağmura aşık olduğunu gösteren kadına yağmur yağ...
657K 29.5K 20
Yasmîn, annesiyle birlikte Zemheroğlu konağında çalışmaktadır. Zemheroğlu Mardin'in en köklü aşiretidir. Yasmîn'in babası bir gece ansızın annesini...