KİMLİKSİZLER ŞEHRİ +18 (KİTAP...

By gamzeispahaa

802K 23.9K 7.5K

Kitap olmuş hali yani bölümlerin bir çoğu değişti ve yeni bölümlerde ekledi❣️ Sen yıkık şehrimin ortasına lun... More

giriş
Kimliksizler Şehrine Hoşgeldiniz
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
BÖLÜM 31
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38 Final
Yeni Kurgu Alarmıııı

BÖLÜM 21

11.5K 632 143
By gamzeispahaa

İyi okumalar

Temizlik sadece bedenen olan bir şey değil önemli olan ruhunun kirlenmemesi bedenini su ile temizlersin ama ruhunu temizleyecek su dünya üzerinde yoktur.

Geçmiş....

"Kalk şuradan piç kurusu."

Sırtıma yediğim tekme ile sokağın ortasındaki çamur çukura düşmüştüm yerde yatan zayıf bedenimle başımı kaldırdığımda. Karşımda bana sararmış dişleri ile pis pis gülen adama baktım, ne kadar onu öldürmek istesem de ne gücüm ne de yaşım yetmezdi, zayıftım.

"Evde kardeşim aç, eğer kasalarını taşırsam ekmek vereceğini söyledin."

"Vazgeçtim vermekten, siktir git dükkanımın önünden."

Sesini yükseltip bana doğru yaklaştığında ondan korkmadığımı anlasın ayağa kalkıp dik başlılığımla gözlerine bakıp hakkımı istemiştim.

"Hakkımı istiyorum."

"Ne hakkı lan orospunun çocuğu?"

Bana geçirdiği sert tokatla tekrardan o çamurun içine yine boyladım. Kalkmak için atak yaptığımda ayakkabısını yüzüme koyup basmasıyla acı dolu bir inleme çıkmıştı ağzımdan, sanki beynim ikiye bölünmüş gibiydi.

"Bir daha seni dükkanımın yanında görmeyeceğim, zamanında anneni siktiğim gibi kız kardeşini de sikmiyim duydun mu lan ha?"

Tırnaklarımı yumruklarıma geçirip bekledim, ayağını üstümden çektiğinde yüzüme doğru tükürüp gülerek dükkanına girmişti çamurun içinden kalktığımda beynimde onun dediği son laflar geçiriyordu.

Annem olacak o orospuya her laf diyebilirdi ama canımdan can olan kız kardeşimi o iğrenç dilini uzatmayacaktı, eğer uzattıysa da kesmesini bilirdim.

Üstüm başım çamur içinde yıkık dökük eve girdiğimde odanın içinin talan edildiğini görmüştüm.

Etrafa baktığımda kız kardeşim yoktu, koşarak mutfağa girmiştim ama orada da yoktu. Ellerim titriyordu, onu götürmüş olamazlardı bu hayattaki tek sığınağımı benden almış olamazlardı di mi? Dizilerimin üstüne çöküp ellerimi yüzüme kapattım, yediğim o kadar dayakta ağlamayan ben kalbime bunun ağrısı çok gelmişti, canımdı benim ve can gidince acı ortaya çıkarmış bunu küçük yaşımda anlamıştım.

"Abi..."

Duyduğum titrek sesle ellerimi indirip sesin gelen yere döndüğümde Berrak mutfak dolabın içindeydi, güzel gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Ona doğru uzanıp sıkıştığı o kırık mutfak dolabın içinden çıkardığımda kıyamadığım gözlerinden yaşlar gelmeye başladı.

"A-abi o adamlar geldi çok korktum."

"Geçti güzelim geçti, bak buradayım ben."

"Bırakma beni abi."

"Seni asla bırakmayacağım."

Ölüm meleği fısıldamıştı kulağıma huzurla uyu diye, bunca zaman geçtiğin acıların için artık güvendesin demişti.

Kimdim bilmiyordum, kimden geldim bilmiyordum, sadece huzurlu ilk kez uyuyordum. Kabuslarım olmadan ağlamadan geçirdiğim geceler vardı, en kısa cennete tekrardan almıştı.

Cehennem ise tam karşımdaydı alev alev yanıyordu. Elimi uzatsam o yanan ateşlere tekrardan değecektim. Adım adım yaklaştım o alevlere beni çağırıyorlardı o özlem duyduğum ses oraya ait olmadığımı söylüyordu. Ben yaklaştıkça o çiçeklerle kaplı cennet benden uzaklaşıyordu.

Alevlerin tam ortasında kalmıştım. Bu ateş beni yakmıyor bana dokunmuyordu sadece tenimi okşuyorlardı. Sanki saklı cennet bu ateşlerin içindeydi ben ilerledikçe iyice içine çekiliyordum.

Ben buraya aittim, burası asıl benim huzur bulduğum yerdi, insan cehennemde kalmak ister miydi yanacağını bile bile? Ben istedim, bu kez tanrı beni kovmadı, ben terk etmiştim cenneti çünkü benim yerim cehennemdi...

"Durumu nasıl?"

"Aynı Zebani."

"Neden uyanmıyor peki?"

"Hançer kalbinin hemen yanından geçmiş, normal bu kadar uzun süre uyanmaması."

Sesleri duyuyordum ama göz kapaklarımdaki o ağırlıklar sebebiyle açamıyorum. Neredeydim? Seslerden biri tanıdık geliyordu peki diğeri?

Bir süre sonra sesler kesildi ve ayak sesleri duyuldu. Gözlerimi yavaşça araladığımda başta bulanık gördüğüm her şey açıklığa kovuşmuştu. Beyaz olan duvarlar ilk beni karşılamıştı gözlerim bu kez etrafta gezdiğinde farklı cihazlar dışında başka bir şey yoktu. Burası hastane gibi bir yerdi. Başımı kaldırmak istediğimde göğsümdeki ağırlık nedeniyle kaldıramamıştım. Olanları hatırlamaya çalıştığımda sanki o anları tekrardan yaşamış gibi içim tekrardan ağrımıştı. Hançeri göğsüme batırdığımı ve uçurumdan düşeceğimi hatırladım ama sonra Zebani beni çekmişti o uçurum kenarından neden izin verilmemişti. Ölümümü bile yasaklamışlardı

Yerimden kalkamaya çalıştım büyük ihtimalle Zebani beni buraya getirmişti. O yokken buradan bir an önce çıkıp bu şehri terk etmeliyim. Tüm gücümle yataktan doğrulduğumda önce kolumdaki serumu çıkarıp atmıştım. Üstümdeki beyaz önlük dışında hiçbir şey yoktu ayaklarımı yere bastığımda göğsümde inanılmaz bir acı olmuştu sanki bin toplu iğne aynı anda tenime saplanmış gibiydi dişlerimi kanatacak kadar dişlerimi dudaklarıma geçirmiş çığlığımı içimde hapsetmiştim. Çıkaracağım en ufak sesi duymalarından bile korkuyordum.

Ayağa kalkıp küçük küçük adım atmaya başladığımda odanın kapısına doğru geldim açtığımda uzun beyaz bir koridorla karşı karşıya gelmiştim şuradan şuraya gelirken bile nefes doğru düzgün alamamıştım. Nasıl çıkacaktım buradan resmen boşa kürek çekmek gibiydi elimi tekrardan göğsüme koydum ama oradaki acı doğru düzgün nefes almamı bile engelliyordu.

Adımlamaya başladığımda ellerim duvarın kenarlarına gitmişti ancak oradan şu anlık destek alabilirdim. Çıkış kapısına yaklaştıkça içimdeki o kaçacağım sevinci daha büyüyordu. Adım adım ilerlerken tek bir sesle tüm sevincim balon gibi patlamıştı.

"AHSEN!"

Sesini duyduğum anda itibaren kalbimin ritmi artmaya başlamıştı. Arkamı döndüğümde o siyah parlak demir maskesinin üstüne bir kor gibi vuran kırmızı gözlerle karşı karşıya gelmişim.

"Nereye gidiyorsun bu halde?"

Boş koridorda öfkeli sesi yankılanmıştı. Onu duymayıp yoluma devam etmek için tekrardan sırtımı döndüğümde ayak sesleri bana yaklaştığını duyuyordum elimden geldikçe hızlanmaya çalışsam da göğsümdeki sızı buna izin vermemişti.

Kolumdan hafifçe tutuğunda zaten güçsüz olan bedenim tek bir dokunuşuyla yerle bir olmuş onun üstüne doğru düşecekken çevik bir şekilde beni kucağına almıştı.

"Bu hâlde nasıl yataktan kalkarsın kafayı mı yedin?"

Yüzünü bana hiç çevirmeden büyük bir eziyetten geldiğim bu yolu geri dönüyorduk. Sessiz kalmıştım bırak desem bırakmayacaktı çırpınıp dursam şu an şu durumda en çok benim canım yanacaktı. O odaya tekrardan girdiğimizde beni tüy kadar yavaş yatağa yatırmıştı.

Kapı aynı anda açıldığında içeriye orta yaşlarda bir adam girmişti elindeki tıbbi malzemelere bakıldığında doktor olduğunu anlamıştım. Bize doğru adımladığında korku dolu gözlerimi Zebani'ye çevirdim başka bir erkeğin ne olursa olsun bana dokunmasını kaldıramazdım üstüne içimde bir çamaşır yokken benim için daha zordu.

"İ-istemiyorum sakın bana dokunmasın."

Zebani' nin kaşları anında çatılıp bana doğru gelen doktoru durdurmuştu.

"Elindekileri kenara bırak çık odadan."

"Ama efendim pansu..."

"ÇIK HEMEN!"

Adama bağırmasıyla elindeki tıbbı malzemeleri kenara bırakıp odadan ayrılmıştı. En azında derin bir nefes almıştım.

Oturduğu sandalyeden kalkıp biraz önce o adamın bıraktığı malzemeleri alıp tekrardan sandalyeye oturmuştu. Eli önlüğüme geldiğinde eline sert bir biçimde vurup.

"Sakın dokunma bana!" Demiştim.

Gözlerimin içine baktıktan sonra dudakları genişlemişti.

"Sesini duyabildim ya, bana yetti."

Kaşlarımı anın da çatılmıştı bu adam benle dalga falan mı geçiyordu?

"Yarana bakmam lazım."

"Sen ne anlarsın? Uzak dur benden."

Tekrardan bana doğru uzandığında bu kez ondan kaçmak için yataktan kalkmaya çalıştığımda göğsüme yine o bildiğim ağrı girmişti. Aynı zamanda Zebani'ninde biraz önce sakin sesi yerine panik ve öfkeli sesini duydum.

"Kıpırdayıp durmasana canın yanıyor işte."

Derin bir nefes alıp acıyı unutmaya çalıştım ama yine de içimdeki öfke onu yıkıp geçmek istiyordu.

"Merak etme benim canım yanmaya alışkındır."

İnce laf sokmamı anlamış başını anlık tavana kaldırıp, derin bir nefes verip tekrardan bana döndürdü.

"Şu lanet yerden çıkıp evimize gidelim, istediğin şekilde bana nefretini kus ama önce kontrol etmem lazım yaranı."

Evimiz mi dedi bu adam şimdi Ahsen?

Sakın kalbin yumuşamasın unutma o acıyı ve utancı iç sesime ve kendimi bunu inandırıp kalbimi ona karşı yumuşatmadım.

Zebani bana doğru yaklaşıp önümde çıtçıtları açmaya başladığında direkt elini tuttum.

"Olmaz, içimde bir şey yok."

Sesim de öfke yerine korku vardı. Kırmızı gözleri büyük şefkatle bana baktıklarında

"Sadece yarana bakacağım Ahsen, sana demiştim sen istemediğin sürece benim gözlerim sana perde."

Elimi elinden çektiğimde çıtçıtları açmaya devam etti. Göğüslerim tamamen açık bir şekilde karşısında duruyordu ama o sadece yaramı kontrol edip sargısını değiştirdikten sonra tekrardan önlüğümü kapatmıştı. Gözleri bir kez bile göğüslerime değmemiş bir kez daha ona güvencimi haklı çıkarmış.

"İyileşiyorsun."

Sesinde bir rahatlama vardı bunu fark etmiştim acaba vicdan azabı mı çekiyordu, dudaklarımı aralayıp gözlerinin içine baktım tekrardan

"Bedenler iyileşir Zebani ama ruhta kalanlar bakidir."

Bir tek ilaç insanın kalbindeki yarasını iyileştirir, ona ümit vermek eğer o yaranın kapanacağını her şeyin yoluna girip yeni yaralar açılmayacağına inandırılsa o zaman o insan iyileşip yenide doğarmış. Peki zaman bunun ilacı olamaz mı? Ümit etmek kalbi farklı beklentilere sürüklemez mi?

Sözlerimin ne anlama geldiğini biliyordu. Büyük elleri önce yüzümü avuçlarının içine aldı sonra gözlerimin içine baktığında içindeki o büyük pişmanlığı gördüm.

"İyileşeceksin hem ruhun hem bedenine işlenen bu izleri silip atacağım, yeniden doğacaksın yeniden doğacağız."

Ellerini yüzümden çekip ayağa kalkıp alnıma bir buse kondurmuştu. Anında gözlerimi kapattığımda tenime değen ıslaklığı hissetmiştim. Normal bir insan gibi iğrenmeden titremeden atak geçirmeden sadece hissetmiştim. O zaman içime bir umut doğmuştu.

"Eve gitmek istiyorum."

Mırıltı ile çıkan sesimi duyduğunda benden uzaklaşmıştı.

"Evimize gideceğiz birazdan."

Evimiz kelimesini özellikle üstüne basarak söylemişti. Bana açık açık ne demek istediği bariz belliydi. Kendini aslan zanneden kedi gibi başımı yukarıya kaldırıp büyük kararlıkla konuşmaya başladım.

"Senin evine değil, Mehti ile beraber yaşadığımız eve. Seninle işim olmaz benim artık."

Maskenin ardında olan yüzü görmediğim halde kasıldığını hissetmiştim. Hatta yemin ederim ki gözü bile sinirden atmıştı.

"İşim olmaz derken? Hayırdır yavrum bu ne tavır, konuşma?"

"Tavırda yok konuşmada, eğer zahmet vereceksem Mehti gelip beni al..."

"YETER!"

Sözümü tamamlayamadan Zebani öyle bir bağırmıştı ki resmen göğsümün acısını umursamadan buradan kaçacaktım. Yumruklarını sıkıp bana doğru geldiğinde gözlerimiz birbirinden ayrılmadan biraz önceki bağırma yerine çok sakin bir şekilde tek tek konuşmaya başladı.

"Kaç kez diyeceğim ha? Senin benden başka evin yok, senin yuvan benim Ahsen."

Kaşlarımı anında çattım bu adamdan korkmayacaktım beni bu şekilde bastıramazdı.

"Bu o kaşarın laflarına inanmadan önce söyleyecektin!"

Üstüme eğilip bir anda çenemi sert bir biçimde kavradığında ondan bu hareketi beklemediğim için şaşırmıştım.

"Şimdi eve gidiyoruz. Güzelim benim sabrımı sınama özellikle kendinle ilgili hiç sınama, inan konu sen olunca içimdeki şeytanı sana bile gösteririm."

Derin bir şekilde yutkundum ah biraz önce korkmayacağımı dedim değil mi? Bu adam bana böyle bakarken nasıl korkmayım ki hem bu adam beni yerdi hem de çiğ çiğ, eminim böyle huyları da vardır. Başımı zor bir şekilde diğer tarafa çevirdiğimde derin nefesi yüzüme vurup geçmişti. O da ellerini çenemden çekip karşıdaki dolaptan kalın bir battaniye getirip önce her yerimi örtüp sonra beni kucağına aldığında dudaklarım itiraz için aralandığında gözlerimin içine öyle bir baktı ki "konuş da gör "der gibiydi, el mahkum sessiz kaldığımda odadan çıkmıştık. Boş koridorlardan sonra birkaç kişiyle karşılaştığımız da hemen başlarını yere eğiyorlardı. Ben ise Zebani' nin boynuna yüzümü gizlemek için iyice sokulmuştum.

Utanıyordum, evet Mehti ve Zebani olanları biliyordu ama orada olanların hiçbirinin ne olduğunu ne yaşadığımı bilmiyorlardı.

Beni arabaya bindirdiğinde üstümdeki battaniyeyi iyice sinmiştim, havanın soğukluğundan çok benim bedenim buz gibiydi ısınamıyordum ne vücudum ne de ruhum...

Yol boyunca ne o ne de ben tek kelime etmiştik. Onunla tartışacak gücüm yoktu, bitik hissediyordum hatta çıplaktım artık yalnızdı kimsesizdi o yaralı kız çocuğu, onu görmüşlerdi, savunmasız bir şekilde zırhımı kırıp atmışlardı. Başından belli kabus olarak tanımladığım şeyi dile getirmiş haykırmıştım. Bir yandan hafiflemiş hissederken bir yandan da artık yüzümde bir maske olmadığını bilmek benim için zordu.

Nefret ediyordum kendi kanımdan olanlardan, hepsinin ihanetine uğramıştım, kimse yapmaz demeyeceksin. Bu hayatta darbeyi her zaman en yakının atarmış, çok küçükken bunu acı bir şekilde tecrübe etmiştim. Gözümden akan yaşı elimi tersiyle sildim, gözlerim yine boş sokaklara dayamıştı, içim gibi olan sokaklara

"Neden ağlıyorsun?"

Sorusuna karşılık olarak sessizliğimi aldı, aslında ona en büyük ceza buydu, konuşmayacaktım belki beni bırakırdı, buralardan gider kendimi o istediğim hayatı kurardım ama bir yandan da bu adama alışmıştım. Hastanede dediği gibi miydi? Benim evim artık o muydu? Babam, annem, abim, beni hiç sevmemişken ablam olacak o kadın bana en kötü yakıştırmayı yapıp insanlara karşı yapmadığım bir sıfatı bana yapıştırmışken, o beni koruyup kollayacak mıydı yoksa yaramı kapatmak yerine daha derin yararlar mı açacaktı?

Tanrım bana yardım et, böyle bir şehirde böyle bir adamla nasıl yaşayacaktım? Üstüne üstün yanımdaki adam hakkında hiç bir şey bilmiyordum, kalesi o kadar sağlamdı ki duvarlarına bile sanki beni yaklaştırmıyordu.

Araba durduğunda kapıyı açıp aşağıya inecekken o benden önce davranıp arabadan hızlan inip beni kucağına almıştı. Evin içerisine girdiğimizde o rutubet kokusu beni yine rahatsız etmişti, merdivenlerden çıkıp odanın kapısını parmak iziyle açıp beni yatağa bıraktı.

Üstümdeki battaniyeyi alınca tüylerim diken diken oldu, üşümüştüm. Battaniyeyi kenara koyup banyoya gitmişti, geçen dakikalardan sonra elinde kase ve beyaz bir küçük havluyla içeriye girdi.

Kaseyi ve havluyu kenara koyup dolaptan kendi Sweatlerinden bir tane çıkarıp onu da yatağın üstüne koydu. Bunlarla ne olacak diye sormak istesem de sustum, konuşamayacaktım bu zibidiyle.

Yanıma oturup eli önlüğümün çıtçıtına denk gelince ters bir şekilde elini ittim, kendime verdiğim sözü yine yıkıp geçmiştim.

"Dokunma bana!"

Ah Ahsen hani bu zibidiyle konuşmayacaktın?

Olmuyor işte resmen beni sınamak istiyor yoksa bende hevesli değilim onunla konuşmaya.

Tabi tabi bilmez miyim?

Elini tekrardan uzattığında yine aynı tepkiyi vermek için elimi kaldırmışken bu kez elimi o kavradı, beni kendine doğru çekmişti ama bu hareketi göğsümdeki yarayı sızlatmış, yüzüme acı dolu bir ifade oluşmuştu.

Bunu farkeden Zebani yavaşça elini çekip yarama baktı, derin bir nefes bırakıp usulca konuşmaya başladı, uzlaşmak ister gibiydi ses tonu.

"Üstündeki hastane kokusunu sevmiyorum, şimdi vücudunu sileceğim sende o suskunluk oyununa bu süre zarfında devam edeceksin sonra istediğin gibi kinini kusarsın, söz seni dinleyeceğim."

Titreyen çenem yüzünden küçük bir kız çocuğu gibi dudaklarım büzülmüştü. Beni çıplak görmesini istemiyordum evet defalarca görse de yine de utanıyordum.

"Ben silerim o zaman."

Beni duymamış gibi yapıp önümdeki çıtçıtları açtığında resmen çırılçıplak bir biçimde karşısında duruyordum. Kase de yıkadığı bezle vücudumu silmeye başlamıştı, dokunuşları şefkat doluydu. Dolu dolu olan gözlerim yavaş yavaş kendini boşaltamaya başladı o her yakından gördüğü dokunduğu yaram sanki daha çok sızlıyordu.

Gözleri göğüslerime değmiyordu, parmak uçları bir anda sigara ile oluşan izlere gittiğinde orada durmuş derin derin nefesler alıyordu, kendini sanki kontrol etmek ister gibiydi. Ben de gözlerimle onu izliyordum, tepkisini merak ediyordum.

"Nasıl kıydılar sana?"

Sesindeki pişmanlık ve acıyı çok derin hissetmiştim. Üstüne gitmeyecektim, acı çekiyordu o gün yaşanan olaylar yüzünden, bu kez de kemer izlerini görünce kafasını diğer tarafa çevirdi, dayanamıyor muydu bu izleri görmeye? İnsanları hiç düşünmeden eliyle parçalayan adam kemer izlerine bakamıyor muydu ya da bu izler bende olduğu için miydi bu kadar acı çekmesi

"Çevirme gözlerini bak, sen bakmayınca kaybolmuyor bu izler." Demiştim.

Üstümdeki önlüğü hâlâ derin derin nefesler alıp çıkarıp kenara atmıştı, getirdiği sweatı üstüme geçirdiğinde en azından bedenim biraz bile olsa ısınmaya başlamıştı. Altıma giyinmek için herhangi bir şey vermemiş onu yerine uzun yün çorapları ayaklarıma giyindirmişti. Yatağa iyice yattığımda üstüme yorganı örtmüş sonra banyoya doğru ilerlemişti.

Gözlerimi beyaz tavana dikmiştim. Her kabustan doğan bir ışık vardır diyorlardı ama ben bu ışığı hiç görememiştim. Hayatım boyunca karanlık bir kuyuya hapsetmişlerdi ne oradan çıkabiliyordum ne de ışığa ulaşabiliyordum. Ailem kalbime saplanan bir bıçak gibiydi, bıçağı kendi elimle söküp çıkardım ama ne yarası geçti ne de kanaması, daha çok kanadı o yara benim aslında geçmişimdi, ne akıldan siliniyor ne de bedende bıraktığı izlerimi yok edebiliyordum.

Zebani peki beni sever mi diye içimden geçirdim ama o karanlık düşünceler içimi dolup taşırmıştı. Sevmezdi. Kim severdi ki beni? Hayatım boyunca kimsenin en değerlisi olmayacaktım. Kimse beni sevmeyecek bu dünyada ölüp gitsem beni kimse umursamayacaktı. O an iç sesim o karanlık düşüncelere inat benimle konuştu.

Zebani' nin umurundasın baksana senin için ne kadar uğraşıyor yoksa orada bırakıp giderdi haksızlık etme.

Haklıydı bu sahiplenme başından belli acıma ya da suçluluk duygusu ile olmazdı...

Yanıma çöken ağırlığı hissettim, normalde onu yataktan kovup bağırıp çağırmak istiyordum ama istesem de yine ona doğru sığınmıştım, aptaldım. Hayatı boyunca sevgi görmemiş bir kızdım, en ufak bir gülümsemeye bile içimdeki nefret sönüp gidiyordu. Zavallıydım, benim için bu denenecekti ama kör bir çocuk yeni yeni gözlerini dünyaya açıyordu, bu da yanımdaki adam sayesinde beni bir yangına atmıştı ama her attığı yangında çekip çıkarıyordu, yine öyle yapmıştı, susuz bırakmamıştı bu çölde yine şifayı kendisi olmuş, dudaklarıma avuçlarıyla suyu bana getirmişti. Beni kolların arasına çekince başta gelmek istemesem de sonra ağlamaya başlayıp onun kollarına sığındım, bu sessizliğim zaten tuhaf gelmişti bana, içimdeki fırtınayı anlamasını istiyordum, o uçurumun ucunda duran kızın daha ne yaşadığını hissetmesini istiyordum, o küçük kız Ahsen'in acılarını bilmesini istiyordum, beni tekrardan başka yangınlara atmasını istemiyordum çünkü artık hem ruhum hem de bedenim kül olmuştu.

Zebani'nin elleri şefkatle saçlarımı bulduğunda göğsümdeki yarama dikkat edip iyice kendine çekmişti. Dudaklarım boynuna değiyor, yaşlarım omuzlarına akıyordu Ellerimin altındaki bedeni kaskatı olmuştu.

"Herkes biliyor."

"Kimse bir şey bilmiyor, orda konuşulan her şey orada kaldı."

Göğüsünden kafamı kaldırıp öfkeli bir sesle konuşamaya başladım.

"Bütün şehir benim bir orospu olduğumu düşünüyor."

Kollarının arasındaki kadının kendine ettiği lafla sinirleri iyice geriliyordu ama sakin kalmak için kendine temkinlerde bulunuyordu. Lanet etti kendine, eğer o kadına engel olsaydı bu masum melek paramparça olmayacaktı.

Bilmiyordu adam, bir şeyler yaşadığını tahmin ediyordu ama küçük yaşta daha bunlara katlandığını bilmiyordu, öğrendiğinde kendisinin aslında kapatmak istediği yaraları sızlatmıştı. Yaranın ne olduğunu bilmeden en çok bu kalpsiz adamın içini acıtmıştı.

Ahsen'in gözyaşları durmuyordu, en büyük darbeyi hep ailesinden almıştı ama şu an daha bir ay bile tanımadığı adamın kollarında yatıyordu, sinirli ve kırgındı aslında o kadına başta inandığını düşündüğü için ama yine de içinde yeni oluşan fidana söz geçiremiyordu, bu duygular ona yabancıydı.

İçini dökmek istedi tekrardan bu adama güveniyordu, hala bitmemişti tükenmemişti güveni, yine belki iyileştirirdi onu diye düşündü, yaşamak istiyordu aslında ne kadar hayattan vazgeçtim dese de gözleri gökyüzüne kaydığında her zaman umut vardı. Mühürlediği dudaklarını tekrardan açıp geçmişini anlatmaya başladı.

"Annem her şeyi görüp bildiği halde sessiz kaldı. Bana yapılan tüm iğrençliklere gözlerini kapattı ben her gece beni sevmesi için dua ederken o beni hep itti. Çocukluğum boyunca birilerine dokunmanın nasıl bir şey olduğunu merak ettim. Eksiktim ben o zindanda kimsesizdim."

Zebani nefes almayı bile unutmuştu o an kendi kız kardeşi aklına gelmişti, herkesten her şeyden sakındığı kardeşi onun başına böyle bir şey gelseydi diye düşündü, tüm vücudu öfkeyle daha fazla doldu. Çocuklar masumdu onun şehrinde, kimse onlara dokunamazdı ama kollarındaki kadının çocukluğunu çalmışlardı, hiç acımadan bir bataklığa atmış orada boğulmasını istemişlerdi. Sesi titreyen Ahsen devam etti, aldığı küçük küçük nefesler ona o anları tekrardan yaşatıyordu ama yine de bugün bunları anlatıp bu defteri kapatmak istiyordu, artık geçmişe değil geleceğe bakmak istiyordu bu güzel gözlü kız.

" O evden kaçtığımda bile o c-canavarlar her gece kabuslarıma gelirdi, karanlık gecelere beni hep hapsettiler, kırdılar, parçaladılar, kirlettiler, bana yaklaşmaya çalıştırlar sonra çaldılar hayallerimi, çocukluğumu, sıcaklığımı, ben hep soğuktum, ısınamadım ısıtamadılar beni hep ayazda bıraktılar Zebani, o yüzden hep soğuk oldu bu tenim."

Ahsen ilk kez kendini birine açıyordu, canı yansa da bugün susmayacaktı, zehrini akıtmak istiyordu artık dolmuştu, ağır geliyordu onların günahlarını küçücük omuzlarına yüklemek.

"Mor vücudum, kemerle yapılan işkenceler, abimin zevk için vücudumda söndürdüğü sigara izmaritleri, sessizlik ızdıraptır ama ben her gece çığlık attım o evde, kimse duymadı duymak istemediler, ölüyordum kimse farkında değildi, bundan zevk alıyorlardı. İnsan çocuğun canı yandığında büyük zevkle izler miydi? Onlar izledi. Ben de kendim de günahı aradım, bedenimde, saçımda, gözümde, konuşmamda her şeyimde kendime ait her şeyde günah aradım, onlar değil ben günahkardım kendi gözümde buna inandım."

Ahsen kollarıyla sıkı sıkıya sarılmıştı Zebani'ye sanki o canavarlar anlattıkça her yerden çıkacak gibiydi, tekrardan alıp onu o günahkar eve hapsedecek gibiydi.

"Benim güzel olarak adlandırdığım rüyalarım bir çok insanın kabuslarıymış, nasıl hissetmeliydim canavarlar benimle yatarken, ne görmeliydim ki ben kirli bir çocuktum ?

Sustu ve ağzından bir hıçkırık daha çıkmıştı.

"Ben tanrının en büyük pişmanlığıyım."

Zebani o an anladı bu meleğin gözlerinde gördüğü büyük hüzün daha derindi ve o derinlik onu günden güne eritmiş bitirmişti ama güçlü bir kızdı yine de dimdik ayakta durabiliyordu, içindeki zehri akıtmasına izin verdi, edeceği tek bir kelime belki de onu susturacaktı. Zebani sustu Ahsen ise yeniden doğmak için en büyük adımı atmıştı ama onu aslında daha büyük yangınlara atacak adamın kollarında olduğunu bilmeden, bilemeden.

"Yaşamaktan artık korkuyorum ölümden değil çünkü bu dünya temiz değil Zebani ya da ben çok kirliyim."

Zebani bu kez Ahsen'i kollarında biraz daha sıktı sonra elliyle çenesini tutup kaldırıp o güzel gök mavisi gözlerinin içine baktı sonra usul usul konuşmaya başladı.

"Biliyorum o korktuğun kör kuyu seni içine çekiyor artık yoruldun, ağlamak istemiyorsun, haykırdığında birileri sesini duysun istiyorsun, hatta pes etmek istiyorsun ama pes edemezsin Ahsen, savaşmadan, denemeden, defalarca yenilmeden pes edemezsin. Önce kendinle savaşmayı bırak sen masumsun, temizlik bedenen bir şey değil önemli olan kalbin ve ruhunun kirlenmemesi inan bana sen bu hayatta gördüğüm tek masum kadınsın."

Zebani derin bir nefes aldı o boncuk gözlerinde dökülen yaşlar eline düşüyordu, kıyamıyordu ağlamasına ama lanet olsun ki şu an engel olamıyordu, çenesindeki elini çekip parmak uçlarıyla yaşlarını sildi. O dokundu Ahsen eridi, o dokundu Zebani'nin pasla dolu kalbine bir umut ışığı girdi, ölü olan adam bu kadınla beraber belki yaşamaya dönerdi ya da ikisi de birbirinin mezarı olur birbirlerini toprağa gömerdi...

Geçmiş ....

"Abi acıktım."

Kardeşimin çelimsiz, zayıf vücuduna baktım gittikçe eriyordu. Hiçbir şey yapamıyordum. Mutfağa girdiğimde yarım, bayat ekmek bulmuştum. Boş dolabı açtığımda gözlerim küflenmiş peynirde kalmıştı, evde elektrik olmadığı için ne koyarsak koyalım bozuluyordu zaten çöpten topladığım yiyecekler genelde ya çürük ya da pis oluyordu. İçeri girdiğimde Berrak boş gözlerle yine kırık pencereden dışarı bakıyordu.

"Berrak biraz ekmeğimiz var güzelim."

Kardeşim küçük elleriyle ona uzattığım ekmeği aldı, ortadan ayırıp yarısını bana uzattığında ona olumsuz bir şekilde kafamı salladım.

"Sen ye, ben tokum."

"Abi kaç gündür sen de bir şey yemiyorsun, hasta olursan kim beni koruyacak?"

Dolu dolu gözlerle bana bakıyordu. Haklıydı ama onu yersem yarın yiyecek ekmeğimiz yoktu.

"Düşünme ye."

Eline aldığı ekmeğe hoşnutsuz bakışlarıyla süzüyordu, yanına oturup

"Öyle bakma da ye hadi."

"Abi çok sert ama."

Yüzüme bir gülümseme koyup yine o oyunlardan birini oynadım.

"Gözlerini kapat ve en merak ettiğin yemeği yiyormuş gibi hayal et ve ye, hadi yapalım."

Berrak ışıl ışıl olan gözlerle bana bakıyordu, oyunum onu heyecanlandırmış gibi dediğimi yapıp gözlerini kapattı.

Bayat ekmekten kocaman bir ısırık alıp sanki dünyanın en güzel yemeğini yer gibi bir hali vardı. Geçen dakikalar sonra elindeki ekmek bitince gözlerini açtı.

"Abi çikolatalı ekmek çok güzeldi."

Gözlerimi araladığım da Zebani tam karşımda oturmuş karanlıkta bile belli olan o kırmızı gözlerle bana doğru bakıyordu. Bakışları sanki boş duvara bakar gibiydi, hafifçe yerimden kalktığımda hala gözleri üzerimdeydi bu da benim iyice tedirgin olmama sebep oluyordu.

"Zebani."

Diye seslendiğimde yine bir tepki vermedi. Yavaşça yataktan kalktığımda hala o gözleri biraz önce yattığım yerdeydi, korkmaya başlamıştım. Adım adım ona doğru yaklaşıp elimi omzuna koyduğumda yavaşça bana doğru döndüğünde o silüetle karşı karşıya gelmemle bir adım atmıştım. Karşımdaki Zebani değildi, babam olacak canavardı. Keskin bir çığlık atıp kaçacakken saçlarımdan tutmasıyla çığlığım daha derin çıkmıştı.

"Ahsen."

"Ahsen."

Omzuma dokunan elle kendimi yataktan atacakken tekrardan bir kol beni sık sıkıya tutmuştu. Gelmişti o, buradaydı.

"Canavar burada."

Kollarım çırpınmaya başlamıştı ama beni tutan kollar daha sıkı kavramıştı. Gözlerimi sıkı sıkıya kapatıp sadece ne yaşıyorsam biraz önce bitmesini diledim. Bedenim titriyor elim ayağım buz kesmişti sadece derin derin nefes almaya çalışıyordum.

"Aç gözlerini hadi meleğim ben varım yanında."

O duyduğum tanıdık sesin önce gerçek olup olmadığını anlamaya çalıştım sonra yavaşça gözlerimi araladığımda kırmızı derin gözlerle karşı karşıya gelmiştim. Karşımdaki kişi Zebani'ydi, kollarımı sıkı sıkıya boynuna sarıp canımın acısına bakmadan güven veren kucağına oturdum. Dudaklarımdan çıkan hıçkırıkları artık tutamıyordum. İyice bedenini kendime yapıştırmak istiyordum, onların bana dokunmaması, uluşamaması için kendimi onun bedeniyle onlardan korumak istiyordum. İçin de yine büyük bir şefkatle o kocaman elleri saçlarımı okşamaya başladı.

"Şşşttt sakin ol, kabustu sadece meleğim."

Titreyen sesimle başta konuşmaya çalışsamda konuşamamıştım, biraz bekledikten sonra derin bir nefes alıp kabusumu anlatmaya başladım.

"B-ben sen zannettim sonra bir anda yüzün değişti o oldun."

Babam bile diyememiştim.

"Tamam sadece ben varım, kimse buraya gelemez."

Yüzümü boynundan çekip gözlerimin içine baktı.

"Bana güveniyor musun?"

"E-evet."

"Güzel o zaman kimse sana zarar veremez, onlar sana yaklaşamaz, korkma artık güzel gözlüm."

"Sanki olanları anlattıktan sonra iyice üstüme üstüme geliyorlar."

Dudakları tekrardan terli olan alnıma değip

"Bunlar senin bilinçaltının ortaya çıkardığı bir şey, önce kafanın içini temizleyelim hem orası temiz olursa sana artık başka şekilde dokunamazlar."

Derin bir nefes verdi, Zebani beni biraz daha kucağına doğru çekip

"Hadi uyu."

"Burada mı?"

"Beğenemedin mi? Oysaki kucağımın rahatlığını sevdiğini düşünmüştüm."

İstemsizce dudaklarımdan bir kıkırtı çıkmıştı. Resmen biraz önce korkudan titreyen vücudum şu an bir o kadar rahat hissediyordu.

"Hadi kapat o güzel gözlerini, merak etme askerin seni koruyacak."

Elimi kaldırıp maskenin üstüne getirdim sonra elim yavaşça maskenin ardına girip tenine dokunduktan sonra parmaklarımı çekip gözlerimi kapatıp uyumuştum.

Zebani kucağında uyuyan kadına baktığında derin bir nefes verdi sonra eli maskesine gittiğinde o küçük ellerin bir anda yüzünde hissetmesi onu hem şaşırtmış hem de bir o kadar farklı hissetmişti. Bu zamana kadar kimse onun yüzüne dokunmamıştı. Buna ancak zaten bu kadın cesaret ederdi, Ahsen'in sevgisini en derininde hissetmişti.

Eli maskesine gitti, çıkarıp kenara koydu sadece bu kadının kokusunu daha derin almak için yapmıştı. Maskesiz yüzünü boynuna götürüp derin bir nefes almıştı. İşte şimdi kokusunu tam olarak almış içine çekmişti. Gözlerini kapatıp sadece boynunda soluklandığı dudaklarından sadece o kelimeler dökülmüştü.

"Demek cennetin kokusu böyle.

1 hafta sonra...

"Hazır değil misin hala Ahsen?"

Adamın sabah sabah huysuz sesini duyduğunda derin bir nefes bıraktı ve elindeki gömleği yavaşça üstüne geçirdi. Göğsü artık iyileşmeye dönmüştü ama anlık bir hareket ettiğinde yine canı yanıyordu.

Zebani ile ise bir haftadır doğru düzgün konuşmuyordu hala içindeki kırgınlık ve burukluk büyüktü. Kız kardeşine inanmış olduğunu düşünmesi göğsündeki yarayı sızlatıyordu.

Banyo kapısı yine bir gürültü ile çalındığında Zebani'nin sabırsız sesi kapı kapalı olsada banyodan duyulmuştu.

"Hadi artık nerede kaldın? Alt tarafı bir üst."

Ahsen kapıyı açtığında anında o kırmızı gözlerle karşı karşıya gelmişti.

"Ne sabırsız adamsın? Sadece on dakika bekledin diye az kalsın kapıyı kıracaktın. "

Ahsenin kaşlarını çatıp onu azarlaması nedense adama komik gelip gülmüştü ama aynı etki Ahsen de olmamış hala ters ters Zebani'ye bakıyordu.

"Hadi çıkalım."

Zebani önden Ahsen arkadan yürümeye başladıklarında Ahsen yine sayısız sorularını Zebani'ye sormaya başlamıştı.

"Nereye gidiyoruz, bana neden bir şey demiyorsun?"

Evden dışarı çıktıklarında Zebani, Ahsen'in arabaya binmesine yardımcı olmuştu. O da koltuğa oturunca arabayı çalıştırmıştı. Adamın sabahtan beri sorduğu sorulara cevap vermemesine sinir olmuş başını diğer tarafa çevirmişti.

"Noldu yine?"

Zebani'nin sesiyle Ahsen sessiz kalmıştı, bu durum Zebani'yi gerdiği için tekrardan sorusunu sormuştu.

"Ahsen neden konuşmuyorsun benimle?"

Çocuk gibi omuzlarını silkip yandan bir bakış atarak

"Sanki konuşuyorsun bir şey soruyorum duymamazlığa veriyorsun."

"Duymamazlığa değil sadece sabretmeni istiyorum, gittiğimizde göreceksin."

Ahsen tekrardan sessiz kalınca Zebani de fazla üstüne düşmemişti. Bir süre sonra araba durduğunda Ahsen etrafa bakmıştı, sokağın önü kapalıydı.

"Yanlış yere mi girdik?"

"Hayır, hadi in."

Ahsen'in tedirgin bakışlarını gördüğünde güven vermek için arabadan çıkıp kapısını açmıştı. Ahsen arabadan indiğinde sokak çok fazla ıssızdı, gündüz olduğu halde hala karanlık gibiydi. Zebani yürümeye başlayıp demir bir kapıyı açtığında Ahsen içindeki korku büyüyordu, acaba bir ayin sahnesi mi olacak diye düşündü. Kapının yanında onu bekleyen adamla içeriye girdiğinde etrafına şaşkınlıkla baka kalmıştı.

Kocaman alanda bir sürü yatak vardı. Duvarlar ise siyah yerine rengarenk spreylerle boyanmıştı. En ön tarafta büyük kırmızı bir kaydırak vardı.

"Neresi burası zebani?"

Zebani elini bana doğru uzatıp

"Gel tanışacağın kişiler var."

Anında bedenim buz gibi olmuş ayaklarım geri geriye gitmişti.

"B-ben istemiyorum kimseyle tanışmayı, o gün olan olayları unuttun mu? Nasıl bana sormadan beni yine toplumun içine çıkarmak istersin!"

"Zebani gelmiş."

Duyduğum çocuk sesiyle başımı çevirdiğimde sarı saçlı, yeşil gözlü bir kız çocuğu bana doğru bakıyordu. O kadar güzeldi ki insanın bir kez değil birkaç kez bakası geliyordu. Gözleri koluna indiğinde sağ ve sol kolu yoktu. Geriye doğru sendelendiğimde Zebani anında beni tutmuştu.

"Şanslı hadi sen arkadaşlarının yanına git biz de geliyoruz."

Başını sallayıp biz den uzaklaştığın da ağlamaya başlamıştım.

"Ahsen sakin ol ağlaman onlar için iyi değil, lütfen elinden geldiğin kadar onlara farklı davranma, bu gördüğün şimdi göreceklerinden daha ağır ama eğer yapamayacağını düşünüyorsan şimdi gideriz, seni hiçbir şeye mecbur bırakmam.

"K-kim yaptı ona bunu?"

Zebani anlık gözlerini açıp kapattığında cevabını az çok anlamıştım.

"Babası mı?"

Hiçbir şey diyememişti sadece gözlerimin içine bakmıştı.

"Neden çok küçük ama?"

"Sende küçüktün Ahsen, zalimler yaşa ve zayıflığa bakmaz."

Gözlerinin içine baktığımda anlamıştım beni neden buraya getirdiğini.

"Gidelim, görmek istiyorum."

"Ağlamak yok! Eğer ağlarsan üzülürler Ahsen ve ben ne senin ne de çocuklarımın üzülmesine izin vermem."

Başımı sallayıp yaşlarımı elimin tersiyle sildim.

"Tamam."

Elini bana doğru tekrardan uzattığında onu tutup Şans'ın gittiği yönden gitmeyen başladık, derin derin nefesler almaya başlamıştım. Neyle karşılaşacağımı bilmeden adım adım o koridora girdim.

Tüm çocuklar tam karşımda bana doğru bakıyorlardı. Zebani'nin elini sıkı sıkıya tutup yüzüme acı bir gülümseme koydum.

"Zebani bu Helios mu yoksa?"

Şans kocaman olmuş gözlerle bana bakıyordu.

Zebani'nin elini bıraktığımda ona doğru yavaşça eğilip yüzümdeki gülümseme daha büyümüştü.

"Sence?"

Yeşil gözleri mavi gözlerime bir süre baktıktan sonra yüzündeki gülümseme büyümüş bir anda başını boynuma koyup dudaklarını boynumda hissettiğimde bedenim bir anda titremişti sonra benden ayrılıp arkadaki çocuklara doğru dönüp

"Evet gelmiş Helios, Zebani sözünü tutmuş." Dedi.

Çocuklar bir anda etrafımı sarmaya başladığında Zebani engel olacakken ona dönüp

"Merak etme dokunuşları beni rahatsız etmiyor."

Demiştim sonra hepsi teker teker bana sarılıp beni öpücüklere boğmuştular.

Kimin kolu kiminin bacakları yoktu, kimisi sağır ve dilsizdi. Ama hepsinin kocaman kalpleri ve umut dolu gözleri vardı. Bu umut aslında Zebani'ye karşı bir umuttu.

Oradan ayrıldığımızda Zebani beni o ormana getirmişti. Yürümeye başladığımızda tam o uçurumun karşısındaydık, kalbimi hançeri geçirdiğim yerdeydik. Bir bildiği vardır diye neden geldiğimizi sormadım, o benden biraz uzaklaşıp tam uçurumun kıyısına geldi. Orada bekledi, bekledi, bekledi, sessizliği bozan yine bendim.

"Neden bana o ismi koydun? Helios, güneş tanrıçası demek, ben hiç güneşi görmedim ki bu hayatta."

Bana doğru döndüğünde dudaklarında bir gülümseme vardı.

"Sen kendi ışığının farkında değilsin, o gece oradaki hayran gözleri göremedin mi? Kendini o kadar kapatmışsın ki insanları görmüyorsun, önce sen kendi ışığını fark et Ahsen, kendi rengini bul."

"O yüzden gittik değil mi çocuklarının yanına?"

Derin bir nefes verdi.

"Evet onların da küçük bedenleri çok acı çekmiş mesela Şans, onu bir çöpte buldum, kolları kesilmiş kan kaybından ölecekti ve bunu yapanda bizzat babasıydı, bu yüzden adını Şans koydum. Aynı zamanda Miram, o da küçük yaşta ailesi tarafından başka adamlara pazarlanmış olmadık yaraları var ruhunda ama hepsi geride bırakıp yeniden doğmaya çalışıyorlar, biliyorlar eğer geçmişi arkalarında bırakmazlarsa geçmiş onları içine çekip kaybedecek."

"U-unut mu diyorsun bana?"

Elleri yine yüzümü kavradığında

"Sana unut demiyorum, diyemem ama yaşa diyebilirim. Ahsen onların kötülüğü seni boğmasını istemem ama sen her geçen gün daha çok ellerimden kayıyor gibisin."

Gözlerimin içine daha derin baktı.

"O lanet gece yüzünden hala gözlerindeki bana karşı kırgınlığı görüyorum ve bu duruma açıklık getirmek istiyorum, bir an bile olsa Şeyda'ya inanmadım. o dediği andan itibaren senin gözlerinde o acıyı gördüm, Ahsen ne yaşadığını ve o küçük kızı görmüşken nasıl o kadına inanırım?"

"B-ben zannettim ki öyle tepki vermeyince beni kimsesiz bırakınca ona inandın."

"İnanmadım, inanmam. Sen benim ilk dokunduğum kadınsın, bilmez miyim, görmez miyim acını Ahsen? Sadece şaşırdım, donup kaldım, ilk kez ben ne yapacağımı bilemedim."

Gözyaşlarım damla damla akmaya başlamıştı elline.

"Sen öyle kaldın ama oradaki herkes abisi ve babasıyla yatıp kalkan bir sürt..."

Anında parmakları dudaklarıma değip beni susturmuştu.

"Bir daha o kelimeyi kendi isminin yanında kullanmayacaksın Ahsen."

Parmaklarını dudaklarımdan çekip

"B-ben kullanmasam da herkes öyle zannediyor."

"Senin hakkında kimse tek bir laf edemez, sen onların Helios tanrıçasısın. Dik duracaksın, biri senin adını ağzına alırken bile titremezse zaten sonu benim gözlerim olur."

"Biliyorlar ama."

"Bu konu hakkında herkes her şeyi unuttu, emin ol şehir kime inanıp inanmayacağını bilir, tabii ki de arada çürükler var ama kimse hiçbir şey ne duydu ne de gördü."

Gözlerinin kırmızılığı daha derin bir kırmızı olmuştu. Bu adam gücün, kudretin isim bulmuş haliydi. Bizzat o gün görmüştüm, kocaman şehir onun ağzından çıkacak kelimeyi bekliyordu. O eğer bu konu konuşulmayacak dediyse ancak canını susayan konuşurdu.

"Şeyda'ya ne oldu?"

"Bu konu konuşmaya kapalı Ahsen."

Başımı onaylar bir biçimde salladığımda ellerini yüzümden indirip beni uçuruma doğru yürüttüğünde tam uçtaydık.

"Seni buraya neden getirdim biliyor musun?"

Gözlerim eşsiz denizde gezdi.

"Neden?"

"Burada canına kıydın, şimdi burada tekrardan doğmanı istiyorum, sana unut demiyorum, diyemem ama ruhunu kurtar onlardan diyorum meleğim."

"Nasıl yapacağım bunu?"

"Seni sadece on beş dakika yalnız bırakacağım ve sen burada istediğin gibi bağır, çağır, haykır, tüm nefreti kus."

Kırmızı gözlerine baktığımda

"Meleğim başka şekilde zihnin temizlenmez, kabuslardan bu şekilde seni kurtarabilirim."

Doğru, bana fiziksel yaklaşamazlardı ama bilinç altım yüzünden sürekli o küçük kız oluyordum.

"Haklısın, deneyelim o zaman."

Zebani elimi bıraktığında gözlerim önce gidişini izledi sonra eşsiz ormanda kaybolduğunda bu kez uçuruma doğru bir adım daha attım. Her şeyi o an da sanki tekrar tekrar yaşadım, önce vurdukları yerlerim sızladı sonra saç diplerim, tek tek canım yandı ama sonra geçti. Rüzgar her yüzüme vurduğunda aslında orada değil burada yaşadığımı hatırladım.

Gözlerim bulutlarda dolandı, bulutlar sanki gökyüzünü bana kavuşturmak için yarıp gün ışığını yüzüme vurmuştu. Dudaklarıma bir gülümseme konmuştu.

"İyileşeceğim."

Kendime dair ilk umudumu dile getirmiştim. Yeni bir hayata başlayacaktım. Tam dibe doğru geldiğimde dudaklarımda büyük bir çığlık kopmuştu sanki bunca yılımın susturulma acısını çıkarmak için bağırmıştım, içim dışım çıkana kadar bağırdım.

"İYİLEŞECEĞİM, DUYDUNUZ MU BENİ CANAVARLAR? BANA TEKRARDAN DOKUNAMAYACAKSINIZ."

Boğazım patlayana kadar bağırdım, tüm kinimi, nefretimi de kusup o ruhuma yapışan karabasanı atmaya çalıştım. Ben bugün ilk kez nefes almaya başlamıştım...

Odanın içinde sadece Ahsen'in derin nefes seslerini dinledi Zebani, onun kollarında sıkı sıkıya uyuyan kadının bedenine alışmıştı.

Ona sığınan küçük kadını biraz daha kendine çekmiş kokusunu derin bir şekilde solumuştu. Aslında kadın kokusunu sevmezdi ne yatağında ne de teninde hiçbir kadınla temasa bile girmemişti. Ona göre kadın teni günahkarın temeliydi, haram kılmıştı kendine başından beri bu durumu ama Ahsen başkaydı onun için, teni pamuk, kokusu cenneti. Ne zaman sinirlense burnuna dolan kokusu ona uyuşturucu etkisi yapıyor hemen sakinleşiyordu. Onu ilk gördüğünde gözlerinde ölüm olan adama umut dolu gözlerle bakıp yardım istemesini hatırladı, hiç korkmadan ona sarılmasını hissetti, o zaman onun bunca zaman sonra çektiği acıların hediyesi olarak ona sunulan kişi olduğunu düşünmüştü, belki çirkinliğiyle bile kabul ederdi, kalbi kadar güzel olan bu kadın diğerleri gibi kaçmak yerine ona sığınırdı ki şu an ona sığındığı gibi onun gibi bir adamdan yaralarını sarmasını istemişti. Güç, para, kudret değildi amacı sadece sevgi istiyordu. Bu da aslında nice hazinelerden daha değerliydi. Dudaklarının değdiği boynu vücudunda başka etkiler yaratıyordu, toy bir çocuk gibi hissetti kendini, unuttuğu duyguları ona hatırlatıyordu.

"Ne olursa olsun seni koruyacağım, sonun diğer parçam gibi olmayacak."

Kulağına söylediği kelimelere önce kendi inanmak istedi. Çünkü en son söz verdiği kişi kendi kanından biriydi, şimdi hayatının içine giren bu kadına söz vermek farklı hissettirmişti. İnsancıl hatta belki bu adamda kayıp giden ruhunu bulabilirdi, bu kadın onun kurtuluşu olabilirdi, onu iyileştirmeyi beklerken aslında o iyileşebilirdi. Kafasındaki soru işaretleri kenara bırakıp biraz daha sokuldu bu güzel kokuya, kendini yuva hissi verdiği kadının sıcaklığa bıraktı.

Gözlerimi açtığımda Zebani beni o kadar sıkmıştı ki nefes alamıyordum. Yüzünü boynuma gömmüştü, maskesi açıkta kalan tenimi hep çizmişti.

"Zebani."

Bu adamı neyle beslemişlerdi? Resmen altında nefes alamıyordum hem yaramda biraz sızlamaya başlamıştı ağırlığı sebebiyle.

"Zebani."

Tekrardan seslendiğimde hafifçe hareket edip beni kollarında iyice sıktı, bu adam beni uyku ayıcığımı zannediyordu.

"ZEBANİ!"

Bu kez bağırmamla bir anda gözlerini açıp yataktan fırlamıştı, bu tepkisini beklemiyordum açıkçası.

"Ne oldu?"

Kırmızı gözleri panikle açılıp bana bakmasıyla gülme isteği oluşmuş bir kahkaha atmıştım, komikti. Gözlerini ovup önce bir etrafına bakıp olanları anlamak istedi, sonra benim gülen yüzümü görünce maskenin ardındaki kaşlarını çatmıştı.

"Ne bağırıyorsun kızım?"

"Üstüme yapışmıştın, kaç kez sana seslenmeme rağmen duymadın, ezdin beni o koca bedeninle, ne yapsaydım?"

Bana ters bir bakış atıp üstündeki sweati çıkarıp yere atmasıyla yüzümdeki gülümseme solmuştu.

Hiçbir şey demeden banyoya doğru yürümeye başlamıştı. Belli ki bana sinir olmuştu ama yine de kendimi tutamayıp tekrardan kıkırdayınca banyonun orda kalın sesi yankılandı.

"Bir daha gülersen o ağzını öyle bir kapatırım ki bu kez ben gülerim."

Direk ellerimle ağzımı kapatıp nefesimi tutmuştum. Kapının çarpma sesiyle yatağa iyice sindim, kesinlikle yapardı.

Aradan geçen dakikalar sonra Zebani altında sadece bir havluyla çıkınca gözlerim şok olmuş bir şekilde açılmıştı.

Ellerimle gözlerimi kapatıp homurdanmaya başladım.

"Sende hiç utanma yok mu? Genç bir kız var bu evde, bu şekilde çıkar mı insan?"

Yanıma doğru fırlattığı o şeyin havlu olduğunu anladığımda beynimin orada ne yaptığını düşünmesini yasaklamıştım. Yoksa ne ben ne de zayıf kalbim o kadar güçlü değildik. Aradan geçen dakikalar sonra elimi gözlerimden çekerken karşıdaki kırmızı gözleri görmeyi beklemediğim için bir anda korkmuştum.

"Ö-ödümü kopardın."

"Korktun mu küçük kız?"

Dalga geçiyordu pislik, gözlerimi kısıp ona pis pis bakmaya başladım. Ama o hiç bakışlarımdan etkilenmiyor hatta buna gülüyor gibiydi.

"Ne gülüyorsun? Hoşuna mı gitti? Yaralı bir kızı korkuttuğun için kendinden utanmalısın. Hem ben açım, beni buraya açlıktan öldürmek için mi getirdin sen?"

O kadar fazla konuştum ki bir ara resmen çenem ağrımıştı.

"Bitti mi?"

Ters bir bakış attığımda elinin tersiyle önce yanağımı dokunup

"Önce yarana bakacağız, sonra yemek. "

Derin bir nefes aldım, bundan hoşlanmamıştım işte,

"İyileşti artık bakmana gerek yok ki."

"Dün zorladın yaranı Ahsen, önce bakacağız sonra da yemek."

Derin bir nefes verdim, bu inatçı adam asla vazgeçmezdi.

"Üstümü çıkarmak istemiyorum."

Kızaran yanaklarımın kendisini ele verdiğini biliyordum ama elimden bir şey gelmezdi, utanıyordum. Eğdiğim başımı bana uzattığı parmaklarıyla kaldırdığında

"Benden utanma, kendini sakınma."

Gözlerinde büyük bir merhamet görüyordum.

"Utanıyorum. Ben bakarım, beni zorlama lütfen böyle şeylere alışkın değilim."

Anlayışlı olmasını istedim, bana karşı kafasını sallayıp

"Tamam bugünlük sen bak, pansuman için ihtiyaçların orda, ben de yemek için bir şeyler getireyim."

Dudaklarımda bir gülümseme oluşmuştu, beni bu durumlarda fazla zorlamayıp saygı duyması hoşuma gitmişti. O kapıdan çıktığında üstümdeki sweati çıkarıp kenara koydum, oraya bıraktığı küçük aynaya baktığımda gittikçe küçülen yaramla bakıştım, o gece olanlar aklıma geldi.

Elime aldığım pansuman malzemeleriyle yaramı temizledim. İşim bittikten sonra sweati tekrardan üstüme geçirdim. Ellerimi ıslak mendille temizledikten sonra kapı açıldı, Zebani elinde bir tepsiyle içeri girdi.

"Temizledin mi?"

"Evet."

Tepsiyi bacaklarımın üstüne bıraktığında içinde olan kahvaltılar açlığımı iyice arttırmıştı.

"Bu kadar becerikli olduğunu bilmiyordum."

Sesimdeki dalgayı duymuştu.

"İçeride yardımcı var o hazırlıyor."

Gözlerim irice açıldı.

"O huysuz olan amca mı? Yemem o zaman."

Kaşlarını çatıp yanıma oturdu

"Saçma sapan konuşma."

"O amca resmen her bulduğu yerde beni azarlıyor."

"Sen ona bakma hadi ye."

Tepsiye huysuz bir bakış attım, sonra gözlerim çikolatayla kesiştiğinde bir dilim ekmeği alıp üstüne bolca sürüp büyük ısırık aldım.

"Yavaş ye boğulacaksın."

Huysuzca homurdanıp ekmekten bir ısırık aldım.

En sevdiğim şey çikolatalı ekmek biliyor musun?

Aklıma gelen geçmişle elimdeki ekmeği tepsiye bıraktım boğazıma dizilmiş gibi hissettim lokmalarım.

"Ne oldu?"

Zebani'nin meraklı bakışlarını gördüğümde söyleyip söylememek arasında kararsız kalmıştım ama nedense anlatmak istiyordum, içimden geçen her şeyi ona dökmek, anlatma ihtiyacı ile kavruluyordum, ilk kez sessizliğe gömülmek değil konuşmak istiyordum. Yüzümdeki acı gülümsemeyle ona baktım.

"Annem olacak o kadın özel misafirleri geleceğini söyleyip gecenin bir yanı beni sokağa atardı. Karşıda Zeliha teyze vardı, çok tatlı birisiydi."

Yüzümdeki o acı gülümseme gitmiş yerine gerçekçi bir gülümseme gelmişti.

"Beni çok severdi biliyor musun? Gök gözlüm diye severdi. Annemin beni dışarı attığını görünce o alırdı evine, bana bir sürü güzel yemek yapardı ama en çok çikolatalı ekmeğini severdim, sonra..."

Derin bir nefes aldım, içime yine o suçluluk duygusu oturmuştu.

"Sonra noldu?"

Dudaklarımı ıslatıp tepsideki sudan bir yudum aldım,

"Bir gün yine annem beni evden attı, hava soğuktu üşümüştüm. Zeliha teyze, annemin beni dışarı atıp o soğukta betonda oturduğumu görünce yine evine aldı, annemde camdan beni izliyormuş o eve girerken gördüğünde kıyamet koptu, annem hiç hazzetmezdi Zeliha teyzeden, öyle bir rezillik çıkardı ki sanki beni döven, aç bırakıp dışarı atan o değilmiş gibiydi. Kızıma taciz edip adamlara satıyor diye tüm mahalleyi kadının üstüne saldı. Birilerinin aslında bana iyi davranmasını, beni sevmesini istemiyordu, tüm siniri belki de onaydı. Oysaki küçük bir kız çocuğu ne yapar ki bunları hak etmek için? Sonra Zeliha teyze evini boşaltıp gitti, ben de o gece iyi bir dayak yedim."

İstemsizce elim sırtımdaki kemer izlerine gitti, sabaha kadar hem annem hem babam hem de abim sayısız işkence çektirmişti. Şeyda en sonunda halime acıyıp beni odasına almıştı.

"Birkaç ay sonra bir avukat geldi eve Zeliha teyzenin öldüğünü haber verdi. Kadın herhalde atılan iftiradan dolayı canına kıymış kaldıramamış tabi, annem onun adını bile duyduğunda sinirlendiği için avukatı evden kovmak istedi. Avukatta Zeliha teyzenin beni mirasçı olarak gösterdiğini tüm mal varlığını bana bıraktığını söylediğinde annemin avukata karşı davranışı değişti. Öyle bir mahallede oturan insanın nasıl o kadar malı olur hala anlamıyorum. Avukat 18 yaşıma gelene kadar mallarda hiçbir hükmüm olmadığını söylediğinde işler yine değişti."

Yüzüne baktığımda gözleri donuktu.

"Peki mirası aldın mı?"

Gözlerim tepsiye kaydığında

"Suyum bitti"

Konuyu bir anda değiştirmem onu afallatmıştı, bu konuyu daha fazla deşmesini istemiyordum.

"Portakal suyunu iç."

O da üstüme gelmemişti, tepsiye bıraktığım ekmeği alıp dudaklarıma götürdü, tekrardan ısırdığımda bana gülümsedi.

Dışarıya karşı bu kadar sert olup benim yanımda ruhu ve yüzü değişiyordu, bu da bana verdiği değeri aslında ortaya çıkarıyordu.

Onunla ilgili bir şeyler öğrenmek istiyordum ama sorup sormamak arasında kararsızdım, vereceği tepkiden de korkuyordum ama merakıma da söz geçiremiyordum.

"Sana bir şey sorabilir miyim? "

"Sor bakalım."

İşaret parmağımı kaldırıp maskesini gösterip

"Neden kendini bir maskeye hapsettin?"

Continue Reading

You'll Also Like

449K 4K 11
Rahatsız olan varsa baştan siktir olsun gitsin😊 Sadece eğlence amaçlıdır 😇
655K 29.5K 20
Yasmîn, annesiyle birlikte Zemheroğlu konağında çalışmaktadır. Zemheroğlu Mardin'in en köklü aşiretidir. Yasmîn'in babası bir gece ansızın annesini...
1.1K 243 40
Umut herkes için farklı anlam taşır. Kimisi için sadece bir duygudur. Benim umudum annemdi. 6 yaşındayken kaybettim umudumu. Annemin ölümünü izledim...
2K 196 30
Yağmur yağdı, ıslak toprak kokusu her yeri sardı. Yağmur yağdı, kadın tüm hücrelerine kadar ıslandı. Yağmura aşık olduğunu gösteren kadına yağmur yağ...