KALP KIRICI: FEVT

By Nemesisheart

4K 389 108

Görüyor musunuz? Savaş başlıyor... Kapılar açılıyor, savaş artık benim için başlıyor... *** "Ailen güç için... More

"ᴛᴀɴɪᴛɪᴍ"
1.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅᴏʟᴜ ɢᴇʀçᴇᴋʟᴇʀ"
2.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅüğüᴍü"
3.ʙöʟüᴍ:"ᴀçıᴋʟᴀɴᴀɴ sıʀʟᴀʀ "
4.ʙöʟüᴍ:"ᴇɴᴅɪşᴇ ᴛᴏʜᴜᴍʟᴀʀı"
5.ʙöʟüᴍ:"öʟüᴍ sᴇssɪᴢʟɪğɪ"
7.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʀᴀʀ"
8.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴsᴀɴüsᴛü ɢüçʟᴇʀ"
9.ʙöʟüᴍ:"sᴀᴠᴜɴᴍᴀsıᴢ ʙᴇᴅᴇɴʟᴇʀ"
10.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʏʙᴏʟᴜşᴜɴ sᴀɴᴄısı"
11.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟʙɪɴ ʜᴀʏᴋıʀışʟᴀʀı"
12.ʙöʟüᴍ:"ᴄᴇsᴀʀᴇᴛ ғısıʟᴛıʟᴀʀı"
13.ʙöʟüᴍ:"ʙᴀş ᴋᴀʟᴅıʀış"
14.ʙöʟüᴍ:"ɢᴇʀçᴇᴋʟɪğɪɴ çᴀğʀısı"
15.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟᴘsɪᴢ"
16.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴᴛɪᴋᴀᴍ ᴀᴛᴇşɪ"
17.ʙöʟüᴍ:"ᴀʏ ᴛᴜᴛᴜʟᴍᴀsı"
18.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ ʀᴜʜʟᴀʀıɴ sᴀɴᴄısı"
19.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴋʏüᴢüɴ ᴠᴇ ᴅᴇɴɪᴢɪɴ sᴇsɪ"
20.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀʙᴀɴᴄıɴıɴ ɴᴇғᴇsɪ"
21.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ sᴀᴠᴀşçı"
22.ʙöʟüᴍ:" ᴄᴇʜᴇɴɴᴇᴍ çᴜᴋᴜʀᴜ"
23.ʙöʟüᴍ:"ᴅᴜʏɢᴜ ʜıʀsıᴢı"
24.ʙöʟüᴍ:"ʏɪᴛɪʀɪʟᴍɪş ᴅüşʟᴇʀ"
25.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ʟᴋ ɪ̇ᴢ"
26.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀsᴀᴋ ᴋöᴘʀü"
27.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇sɪᴍsɪᴢ ʙᴇɴʟɪğɪᴍ"
28.ʙöʟüᴍ:"öʟüʟᴇʀ ᴠᴇ sıʀʟᴀʀ"
29.ʙöʟüᴍ:"ᴋöᴛüʟüğüɴ ᴍᴀsᴜᴍɪʏᴇᴛɪ"
30.ʙöʟüᴍ "ᴘᴇʀᴅᴇ ᴀʀᴋᴀsıɴᴅᴀᴋɪ ᴏʏᴜɴʟᴀʀ"
31.ʙöʟüᴍ:" ᴠᴀᴢɢᴇçɪʟᴇᴍᴇʏᴇɴ ɢüɴᴀʜ"
32.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴʟᴀʀıɴ ʙᴀʀışı"
33.ʙöʟüᴍ:"öᴢɢüʀʟüğᴇ ᴠᴇᴅᴀ"
34.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴıɴ ɪ̇ᴘʟᴇʀɪ"
35.ʙöʟüᴍ:"ʟᴀʟ"
36.ʙöʟüᴍ:"ᴠᴀᴠᴇʏʟᴀ"
37.ʙöʟüᴍ:"ᴍᴀʏıɴ"
38.ʙöʟüᴍ:"ᴢᴀʏıғ ɪşıᴋ"
39.ʙöʟüᴍ:"ᴅɪᴋᴇɴʟɪ ᴀᴠᴜçʟᴀʀ"
40.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴢʟᴇʀɪɴ ᴋᴀʟʙɪ"
41.ʙöʟüᴍ:"ᴀᴛᴇşɪɴ ɪçɪɴᴅᴇᴋɪ ᴜꜰᴀᴋ ᴋıᴢ"
42.ʙöʟüᴍ:"öʟüᴍüɴ ʏᴀɴᴋıꜱı"
43.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴıɴ ɪᴋɪ ʏüᴢü"
44.ʙöʟüᴍ:"ᴅüşᴍᴀɴıɴ ᴋᴏʏɴᴜɴᴅᴀ"
45.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ ᴋᴀɴᴀᴛʟᴀʀ"
46.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀɴʟı ʜᴀɴçᴇʀ"
47.ʙöʟüᴍ:"ꜱᴀᴠᴀşᴛᴀɴ ɢᴇʀɪʏᴇ ᴋᴀʟᴀɴʟᴀʀ"
48.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀʀᴀ ɪᴢɪ"

6.ʙöʟüᴍ:"ʜᴀʏᴀʟ ᴋıʀıᴋʟığı"

130 12 9
By Nemesisheart

İyi okumalar

Anna Clendening~ To my parents

Küçükken huzurla yattığım o gecenin sabahı panikle yatağımdan fırlamıştım. Nedeni içeride ağlayan ağabeyimin sesiydi.

O gün aslında gerçeklerle yüzleştiğim bir başka günlerden biriydi. O gün ağabeyim umutlarını kendi elleriyle toprağa vermişti. Çok iyi hatırladığım söylenemezdi ama onun o yoğun bakımın önündeki halini asla unutmazdım.

Ben onu ilk defa o gün o hâlde görmüştüm çünkü gözü hiç kimseyi görmüyordu. Sanki o yoğun bakımda asıl can çekişen oymuş gibiydi.

Ama asıl can çekişen sevdiği kadındı.

İki gün boyunca yerinden kalkmadan beklemişti. Bende onu karşı duvarın dibinden izlemiştim. Bir insanın sevdiği için ne hâle geldiğini aslında o gün öğrendim.

Ağabeyim bana hayatımda unutamayacağım bir ders daha vermişti. Sevginin asla kopmayan bir bağ olduğunu gösterdi.

O gün aslında karşımda küçücük bir erkek çocuğu görmüştüm. Ağabeyimin o savunmasız, dokunsan yıkılacak hâli beni de yerimden sarsmıştı. Üstümdeki mini pembe elbisemle o hastanede saatlerce ağabeyimi izlemiştim.

Her bir doktorun çıkışıyla birlikte endişeyle ve merakla ayağa kalkan ağabeyimle ayağa kalkıp sonra tekrar duvara yaslanıp yere çöküyordum.

Bir ara yanıma babamın yaklaştığını hissettim.

" Bebeğim gidelim mi artık? Ağabeyin yeterince üzgün zaten, annenler başından ayrılmayacak söylediler ya. Yarın okul var, okula gitmen gerekiyor." Babamın sıcacık nefesi kulağıma esinti yapınca küçük bedenimi ona çevirdim.

" Baba, elif abla iyi olacak mı?" Fısıltım sanki ağabeyimi üzmesin diye kısık çıkmıştı oysa çabam boşunaydı yanında davul patlasa ruhu duymazdı zaten. "Bilmiyorum bir tanem ama izin verelim de yalnız kalsınlar," deyince küçük başımı hızla iki yana savurdum.

" Olmaz görmüyor musun? Ağabeyimi içeri almıyorlar, ben onu böyle görmek istemiyorum. Elif ablaya söylesek kalkmaz mı?" Küçük bir umutla sorduğum soru babamın büyük elleriyle küçük ellerimi saklamasına neden oldu. Yavaş yavaş ellerimi sıvazlarken buruk bir tebessüm yüzünde yer almıştı.

" Elif ablanın zamana ihtiyacı var güzel kızım."

" Kim onu bu hâle getirmiş ki çok kötü biri olmalı, Elif abla çok iyi biri değil mi baba?" diye sordum boş bir umutla.

" Öyle bebeğim, Elif ablan çok iyi biri ama bu dünyada tek kötüler acı çekmez ki." Hız kesmeden beni cevaplayan babama şaşkınlıkla dudaklarımı araladım. " Ama annemin bana okuduğu masallarda öyle olmuyordu baba."

İlk defa o gün babam bana cevap verememişti çünkü haklıydı hiçbir zaman iyiler kazanmazdı, hep kötüler acı çekmezdi bunlar sadece küçüklerin avutulduğu beyaz yalanlardı.

Bazen hiç ummadığımız anda sevdiklerimizi kaybedebiliyorduk. Bende o gün ağabeyimin hayata karşı olan dik duruşunu kaybettiğini görmüştüm. Ağabeyimin hayalleri Elif ablayla birlikte toprağa verilmişti.

Şuan da hissettiğim tek şey o günlerin tozlu sayfalarıydı. Sanki her şeyi geri döndürebilirmişim gibi neden olduğum hasara bakıyordum.

Kendime gelip hepsine tek tek koşup bakmam gerekirdi ama yerimden kıpırdamak gibi bir eylem gerçekleştirmiyordum. Sanki gitsem suçluluk hissi daha çok bedenimi saracaktı.

Korkuyla birkaç adım atıp hemen bana en yakın olan kişiye gittim. Alkan derin nefesler eşliğinde yerde savrulmuş yatıyordu. Yere eğilip koluna dokunmaya çalıştım ama irkilerek benden kaçtığında kendini ileriye atmıştı.

" Ben... Özür dilerim." Fısıltım onun kendine gelmeye çalışmasına neden oldu. Endişeli gözlerle arkasına döndüğünde pişmanlıkla onun yanına yere çöktüm.

" Diğerlerine bakabilir mi-" sözümü kesen sorusu irkilmeme neden olmuştu. " Bu yola neler olacağını tahmin ederek geldik, şimdi bundan kaçacak mısın?" Acıyla inleyerek ayağa kalkmaya çalıştığında hızla kolundan tutup ayakta durmasına yardımcı oldum.

" İyi misin?" Suçluluk hissiyle elim ayağıma dolaşmıştı.

" Evet, biraz müsaade et kendime geleceğim. Sen git bak bir şeyleri var mı?" diyerek önlem almaya çalıştığında hızla başımı sallayarak bize en yakın olan Meriç'e doğru adımladım.

" Meriç duyuyor musun beni?" Panikle onu sarstığımda ellerini hızla boğazından çekti. " Siktir! Nefes alıyorum," dediği anda irileşmiş göz bebekleri korkunun izlerini taşıyordu. Hızlı hızlı nefes almaya çalışmasına bakakalmıştım. Onlara ne yaptıklarıyla ilgili hiçbir fikrim yoktu ama korku dolu bakışları iyi şeyler olmadığının göstergesiydi.

" Nefes alamıyordum Alvina, ölüyorum sandım." Onu boğmaya çalıştıklarını hiç fark etmemiştim. İyice düşünmeye çalıştım ama Kutan ve Alkan hariç hiçbirine dokunmadıklarından emindim.

Gerçekten öyle mi yapmışlardı?

" Hey, iyi misiniz?" Alkan kendine gelmiş bir şekilde ellerini Meriç'in omuzuna koydu. Onunda yüzünde bir süre silinmeyecek darbeler mevcuttu. Onların iyi olduğunu fark ettiğimde sorusunu umursamadan ileri atıldım. Karşımda duran Elya korkuyla etrafı izliyordu. Alkanlar da diğerlerinin yanına gidince hemen arkadaşıma yöneldim.

Zayıf ellerini başına atmış saçlarını yolmaya çalışıyordu. Onun babasının ismini seslendiğini duymuştum ama ne yaptıklarıyla ilgili bir fikirim yoktu. Ellerini tutup saçından ayırdığımda onu ürkütmemeye çalışıyordum. Sanki transa girmiş de kendine gelmeye çalışıyormuş gibi bakıyordu.

" Elya." İsminin dudaklarımdan dökülmesiyle başını hemen göğsüme sakladı.

" Alvina çok korkunçtu... O geldi zannettim," deyince birbiri ardına sıraladığı kelimeleri dinledim.

"Çok üzgünüm." Hüzünlü ses kırıntılarım ona ulaştığı anda başını kaldırdı. " Sen iyisin değil mi? Sana yardım etmemiz gerekirdi," dediğinde başımı sağa sola salladım. Onların bir suçu olmamasına rağmen bana suçlulukla bakıyordu oysa ki her şeyi ben yapmıştım benim özür dilemem gerekiyordu.

" Ne yaptılar size, güçlerini öğrenebildin mi?" diye sorarken bir yandan meraklı sesimin kötü olmamasını umuyordum. " İnsanların korkularına dönüşüyorlar. " Azra'nın sesini işittiğim anda bedenimi hemen ayağa kaldırıp onlara döndüm.

Alkan'la Kutan yüzlerine fazlasıyla darbe almışlardı. Onun haricinde Meriç'in de boğazında ufak belirgin izler vardı diğerleri ise sadece sarsılmış görünüyorlardı.

" Şimdi siz korkularınızı mı gördünüz?" Hepsi birden gözlerini üzerimden çekince sorum doğrulanmış oldu.

Aralarından sadece Elya'yı biliyordum, zaten babasından korktuğunu belli ediyordu. O yüzden onun üstüne gitmek istemiyordum onun için hemen konuyu değiştirmeye çalıştım.

" Gidelim artık yüzlerinize pansuman yapılması gerekiyor," dediğimde hiçbiri sözlerimi umursamadı ve yerlerinden kıpırdamadılar çünkü gözler artık tamamen benim üzerimdeydi.

" Rüyanda gördüğün için yaptın değil mi?" Kutan sorusundan emindi ama benim vereceğim cevabı da merak ediyor gibiydi.

" Öyle zannettim rüyamdaki gibi olur diye düşündüm ama galiba yine yanıldım." Hırçın bir rüzgâr o sırada saçlarımı yüzüme savurunca rahatlama hissiyle gözlerimi yumdum. Denizin tuzlu kokusunu buram buram hissediyordum. Az ileride bir uçurum olduğu da doğrulanmış oldu.

" Ulan üstümden tır geçmiş gibi hissediyorum." Meriç'in sitem dolu sesi herkesin yüzünde bir tebessüme neden olmuştu. " Tır geçmiş olsaydı şuan yaşıyor olmazdın salak." Bikem'in alaycıl sesiyle birlikte Elya ve Azra küçük bir kıkırtı kaçırdılar.

"Çok komik," derken kaşları çatık bir biçimde Bikem'i göz hizasına almıştı. Onların küçük atışmaları devam edince yere çömelip oturdum. Bacaklarımı da kendime çekince küçücük kalmış oldum. Karın keskin soğukluğu yüzünden bedenim buz kesmişti. Birkaç dakika önce deli gibi korkarken şuan ondan tek bir kırıntı dahi kalmamıştı. Kendimi sanki daha dinç hissediyordum.

Bunlardan fazlasını göreceğime emindim sadece daha ne kadar kötüleri geleceğini tahmin edemiyordum. Önüme gelen saçlarımı alıp arkaya attım böylelikle görüş açım açılmış oldu.

" Olanlarla ilgili bir şey anlatmayacaksın değil mi?" Alkan'ın sesi düşüncelerime hızlı bir iniş yaptığında sadece buruk bir tebessüm edebildim." Ne diyebilirim ki," dedim sadece. Meriç'in adımları hemen yanımda durunca yere çöküp oturdu ve bacaklarını ileriye doğru uzattığında rahat bir pozisyona yerleşti.

" Mesela sağlam bir küfür edebilirsin inan bana iyi geliyor." Muzip ses tonu gülümsememe neden olmuştu.

Bakışlarını Elya'ya çevirince o da yanımıza geldi. Başımı hafif bir şekilde omuzuna yaslayıp ellerimide kolundan geçirdim. " Güzel bir fikir," diyen Elya'da başını Meriç'e yaslayınca diğerleri artık bize yukarıdan bakıyorlardı.

Arkalarındaki duran bedenlere ise bakmamaya çalıştım.

Yok saymak istiyordum.

" Gideceğimiz bir günlük tatili bile burnumuzdan getirdim," derken suçluluk hissiyle boğuşan yanım kendini fazlasıyla belli etti.

"Lütfen şu ortamı bölmez misin? Biraz daha sesin çıkarsa ağzına patlatacağım," diyen ve oldukça ciddi olan Elya'ya karşı hemen sustum.

" Onu bunu bırakın da şuan düşünmemiz gereken daha önemli bir şey var. Hepimiz tehlikedeyiz belli ki fena bir düşman edindik. Sizi bilmem ama artık hiçbirimizin gücü bir işe yaramayacak ve ben fazlasıyla tırsıyorum." Bikem'in sesiyle bakışlarımı ona çevirmiştim.

Onların korkmuş olması benim güçlü hissetmemi engelliyordu ve sonuna kadar da haklıydı. Karşıma aldığım kişiler beni bir kerede öldürecek kadar güçlüydüler.

Gerginlikle yerimde kıpırdanınca herkesin suratı buz kesti. Belki dalgaya alıyorlardı ama hepsi yaralanmıştı, hepsini yaralamıştım ve bunun suçluluğuyla kontrol edemediğim bir damla yaş çeneme doğru yol aldı.

" Alvina nedenim seni üzmek değil biliyorsun ama herkesin farkında olması gerekiyor. Senin şuan ailenden kaçma nedenin doktor filan olmamalı. Baksana bizi bile acımadan öldüreceklerdi, hepimize bunları yapan aileni ne hâle getirir düşündün mü hiç?" diye sorduğunda dudaklarımı birbirine bastırdım.

Haklıydı ailemi hiç acımadan öldürürlerdi hiç kimse yanımda güvende değildi ki. Ellerim canımı acıtmak ister gibi etime geçmişti ama acısını gram hissetmiyordum.

Bikem kararsız adımlarla yanıma gelip benimle aynı boya erişti. " Senin artık evine dönmen çok tehlikeli hatta bir süre aileni görmemen bile gerekebilir," deyince gerçekler acımasızca yüzüme vuruldu. Çaresizce ellerimle Bikem'in ellerini kavradım.

" Onları görmeden yapamam ben... Abimi görmek için buraya geldim."

" Alvina onları güvende istiyorsan bunları göze alacaksın," dedi ümitsizce. O sıra ona ne demem gerektiğini bilemedim o kadar arada kalmış ve çelişkideydim ki.

" Hayır olmaz, ben onları görmeden kaçarak nasıl yaşarım ... Hem benim okulumda var, ben yapamam." Titremiş sesim duyulduğu anda biri Bikem'i geri çekti.

" Saçmalıyor o, böyle bir şey olmayacak." Alkan gür bir sesle Bikem'e karşı çıkarken beni de kollarımdan tutup kaldırdı.

" Kendine gel, kimse sana istemediğin bir şey yaptıramaz biz bile... Hem her zaman güvende olamayız, hayatta başımıza başka ne gelecek bilemeyiz ki." Alkan gözlerime onay vermem gerekiyormuş gibi bakarken ellerim omuzunu kavradı.

" Ama Bikem'de haklı." Bikem'in söylediklerini haklı çıkarırken bütün sesleri bastıran başka biri daha araya girdi.

" Evet haklı ama bizim söylediklerimizle karar veremezsin, bu senin hayatın. Şuan vereceğin kararla hareket edeceğiz gerekirse kötü bir karar versen de ...Merak etme kimse bir yere kaçamaz artık," dediğinde ellerimi Alkan'ın omuzundan çektim.

Bir kez daha zor bir kararla karşı karşıya gelmiştim. Ne yapacağımla ilgili ciddi bir karar vermem gerekiyordu. O esnada ufak bir kar tanesi saçlarımın ucuna konunca kararsızlıkla Kerem'e döndüm, sesini çıkarmayan sadece o vardı.

" Öyle bakma bana, ne karar verirsen ver bende buradayım." Kendinden emin sesi ortamdaki tek ses olunca kararımdan emin olmaya çalışıyordum. Kollarımla bedenimi sarıp beklemeden dudaklarımı araladım.

" Hemen tehlikenin üstüne atılamayız Bikem haklı, ama eğer karşımızda duran kişileri bilirsek belki her şeyi açığa kavuşturabiliriz. Bilmiyorum belki söylediklerim saçma geliyor-" Sözümü kesen tok erkek sesi tekrar Kutan'dan gelmişti.

" Araştırıp öğrenelim diyorsun. O zaman öyle yapacağız, şimdi herkes arabaya son karar verilmiştir." Keskin vurdumduymaz haline karşılık herkes tek kelime etmeden arabaya yöneldi. Kimse gıkını çıkarmamıştı. Ama diğerlerine rağmen ben yerimde kalakaldım. Kutan beni arkada görüp durunca diğerleri uzaklaşmaya başlamıştı bile.

" Teşekkür ederim," dedim ve minnettar olduğumu hissetsin istedim. Böylece keskin bakışlarının odağından çıkmadım.

Sorgulamamış ve gerçekten ne dediysem kabullenmişti.

" Ne için?"

" Benim derdim yüzünden herkesi ateşe atıyorsun, bunun yerine arkanı dönüp gidebilirdin." Cümleme karşılık suratında derin bir tebessüm oluştu.

" Ben arkadaşlarımı asla ateşe atmam...Sadece söz verdiğim gibi yardım etmeye çalışıyorum. Sana bunları yapanları bulacağım dedim ve gerçekten de bulacağım." Sözlerime karşılık söylediklerini dikkate almaya çalıştım.

Kararsız bir tutumla önüne kadar adımlarken kararımdan vazgeçmemeyi umuyordum ama kokusunu hissedince ve karşılıklı durunca adımlarımdan çok da emin olamadım. Dudaklarımı aralayınca adım atmayı da kesmiştim. Kutan'ın sık nefeslerinin ağırlaştığını hissettim.

" Sende merak ediyorsun değil mi?" diye sorduğumda nefesini saçlarımda hissedebiliyordum.

"Neyi?" Ela gözleri gözlerimi esir tutmaya devam ediyordu.

"Bana neler olacağını."

" Daha çok senin kim olduğunu merak ediyorum. Hala da bir sonuca varmış sayılmam." Dudaklarımı kıvırıp mırıldandım.

"Beni araştırmışsın zaten, kim olduğumu biliyorsun," deyip imayla gözlerimi kısık tutuyordum. Kar taneleri yavaş yavaş saçlarına tutunurken kumral teniyle ve kahverengi saçlarıyla uyum içindeydiler.

"Evet ama bahsettiğim kişi kalp kırıcıydı." Rüzgârın şiddetine uğrayan saçlarımdan bir kaçı onun yüzüne de değiyordu.

"Deme öyle."

"Neden? Kalp kırıcı değil misin?" Sorusuna suratımı buruşturduğumda devam etti. "Az önce yaptıklarını çok net gördüm."

"Hala olanları kabullenmiş değilim,"diye mırıldandım.

"Yanılıyorsun...Bence çoktan kabullendin yoksa Azra gücünü kullanırken hayran hayran bakmazdın. Korkmadın bile."

Söylediklerini kısa bir süre düşündüğümde kendimin farkında bile değildim. Gerçekten öyle bakmıştım.

"Bikem doğuştan böyle olduğunu söyledi muhtemelen sizde öylesiniz ama ben sizin gibi değilim," diye inkar ederken çabam boş bir umuttan fazlası değildi.

"Az önce dediğim gibi kalp kırıcının yani senin kim olduğunu öğrendiğimizde herşey netleşecek."dedi tok bir sesle.

Anlayamadığım bir bakışla gözlerime ve soğuktan kızaran yanaklarıma bakınca nedensiz bir heyecana tutunmuştum. Üzerimdeki deri ceketle buz gibi havada üşürken şuan cayır cayır yanıyordum.

Arkadaşlarını değil ama beni yakacaktı.

" Çok dikkatli bakıyorsun," dediğimde kafasını yavaş hareketlerle omuzuna eğip yandan bakışlarla bana baktı.

"Nasıl yani?" diye sorunca dudaklarındaki kıvrılmayla yanağındaki küçük gamzede ortaya serildi.

" Herkese böyle mi bakarsın?" Dudaklarımı düz çizgi hâline getirip hemen arkasında duran karla kaplanmış ağaca göz diktim.

" Hiç farkında değilim, ilk defa senden duyuyorum." Açıklamasını kısa tuttuğunda ceketime sarılma ihtiyacı hissetmiştim.

" O zaman sadece bana böyle bakıyorsun."

"Evet dememi ister gibi bir halin var."

Şaşkınlıkla aralandı dudaklarım. Hayret dolu bir nida kaçmıştı ağzımdan. Bunu tabii ki kabullenmeyecektim.

Bilerek yapıyordu.

"Bakma bana o zaman, çek gözlerini üzerimden,"dediğimde dik dik elalarına baktım. "Ayrıca konuşurken yaraların acımıyor mu senin ya?" diye sorarken kızgın tutmaya çalıştığım ses tonum onun omuz silkmesiyle yenilmiş bir şekilde yok oldu.

" Konuşurken göz teması önemli bir ayrıntı öğretmen hanım. Siz gayet iyi bilirsiniz," diyen Kutan göz kırpmasıyla birlikte sırtını dönüp bizimkilerin yanına doğru yürümeye başladı. Şaşkınlıktan açılan ağzımla ormanın ortasında öylece kaldım. Ardından dişlerimi birbirine geçirip aklıma ilk gelen şeyi yaptım.

Aniden ellerimi soğuğa rağmen karlara daldırıp koca bir karı yuvarlak hâline getirdim ve arasına sıkışan taşa aldırmayıp hizaladığım ensesine hızlıca savurdum.

Sarsılan bedeni kaskatı kesilirken yavaş çekimde bana dönmüştü.

" Sen." Şaşkın suratı yavaş yavaş kaşları çatık hâline geri dönüyordu.

" Evet, ben." Dudaklarımda varlığını koruyan zafer sırıtmam anında ortadan ikiye bölündü çünkü suratıma atılan soğuk karla yere düşmüştüm bile. "Yarası olan birine vurulmamalı," derken dilini damağına vurup cık sesi çıkarmıştı. Bu sefer onun yüzünde oynayan sırıtmaya öfkeli bakışlar atıyordum.

Onun yüzünden popom acımıştı.

Yara da yara olsaydı. Yanağında hafif bir morluk ve dudak kenarında kanayan bir yarası vardı sadece.

" Lan götümüz dondu nerede kaldınız?" Alkan'ın sitem dolu sesi beni yerde karlar içinde görünce durdu. Tabii Kutan'ın adi sırıtması da fark edilmeyecek gibi değildi, arkasından gelen diğerleriyle tekrar bir araya gelmiş bulunduk.

Meriç ve Alkan'ın bizi gördükten sonra ki ahenkli kahkahalarına kaşlarımı çatıp daha çok öfkelendiğimi göstermeye çalıştım ama boşunaydı. " Gülmesenize ya, Meriç gel bana yardım et." Sözlerimi kâle almadan diğerleri de gülmeye başladı.

" Keşke telefonum yanımda olsaydı, bu anı sonsuza kadar saklardım." Elya'nın konuşmasıyla yerimden atılıp üstümü silkelemeye çalıştım bir yandan da homurdanmayı bırakmıyordum.

" Hepiniz hainsiniz, olmaz olsun sizin gibi arka-" Sözümü tamamlayamadan tekrar yeri boylarken bu sefer atılan kardan düşmemiştim Meriç'le Elya üstüme atlamıştı. Çaresiz çırpınışlarımla bağırmaya başladım.

" Ya manyak mısınız?!" Çemkirmem buz gibi havaya karıştığında boğazlarımın kuruduğunu hissettim.

" Arkadaş dediğin düştüğünde geri kaldırmaz seninle beraber tekrar düşer nasıl bilmezsin," deyince bilmiş cevabına sadece somurtkan bir ifadeyle baktım ve kıkırdamasıyla ikisini de üstümden çekmeye çalıştım.

"Ama benim telefonum yanımda." Bikem'in bağırtısıyla kıpırdanmayı kesip bende gülmeme mani olamadım.

" Eğer böyle bir hata yaparsan intikamımı çok pis alırım!" Bağırışımla üstüme bir yük daha bindi. Ağırlıktan dolayı acıyla inlediğimde kahkahamla birlikte garip bir hâl almıştı. " O zaman bende çekmem." Cevabıyla birlikte üstüme atlayanın Bikem olduğunu anlamış oldum.

" Tamam yeter bu kadar eğlence, kız ezildi boğulacak şimdi." Kerem'in yardımıyla yerimden kalkmayı sonunda başarmıştım.

Gözlerim direkt ela gözleri aradığında yerini bulmuş gibi kilitlenmişti hemen. Tekrar düz bir ifadeyle beni izliyordu.

" Bunun intikamını daha sonra alacağım, "dediğimde omuz silkip dudaklarını araladı. " Bir yere kaçtığım yok alırsın intikamını." Bilmiş bir edayla konuşmasına göz devirip üstümdeki karları Kerem'in yardımıyla temizliyordum.

" Üşüyor musun? İncecik giyinmişsin." Kerem konuştuğunda saçlarımı el yardımı ile dağıtıyordum bir anda onun sorusuyla sanki daha çok üşümüştüm. " Evet bir an önce arabaya gidelim." Kafa sallayarak beni onayladığında diğerlerine karşı öfkeli bakışlar atmayı da ihmal etmiyordum.

Hışımla yanlarından geçip bilerek hepsinin önünde yürüdüm. Arkamdan gelen adım sesleri kulaklarıma dolunca yürümemi hızlandırdım. Üşümem dişlerimin titremesi ile fazlalaşmıştı o yüzden kollarımı birbirine kenetledim.

Arabanın önüne gelince iskeletlerin bindiği arabayı görememiştim. Yok olmuş olması garip bir şekilde tüylerimi ürpertti.

" Gençler şimdi ayrılıyoruz, kendimize yakında bir yerde otel bulmalıyız. Ondan sonrasını otele yerleşince konuşuruz." Alkan'ın sesiyle arabadan gözlerimi alıp onlara döndüm.

" Ama siz böyle araba kullanamazsınız. Meriç bir arabayı alır, Kerem'de diğerini alır öyle gideriz." Elya'nın cevabıyla Kerem'in radarına yakalanması çok sürmemişti. Sert bakışları Elya'nın yanıma yaklaşmasına neden oldu.

" O zaman Kerem sen Alvina'yı, Bikem'i ve Kutan'ı al öyle gidin kızlardan biri arabanın içinde pansumanı yapar," diyen Meriç'in önerisiyle Kerem'in sert bakışlarının şimdi de o odağı olmuştu.

" Arkadaşı yapar demek istedin herhalde." İmalı cevabına karşılık hafif bir şekilde öksürmek zorunda kaldım. Bakışların bana dönmesiyle hızla önümde duran aracın kapısını araladım. " Artık gidebilir miyiz lütfen?" Sorumun ardından Bikem Azra'ya bir şeyler mırıldanıp yanıma yaklaştı. Diğerleri de onu takip ettiğinde Bikem fırsattan istifade bana doğru eğilip kısık bir sesle konuştu.

" İstersen ben arkaya oturayım yeterince kızdı zaten." Kerem'i kast ettiğini anlayınca ağırca başımı sallayarak onayladım ve gülümseyerek aracın ön koltuğuna yöneldim. Kapıyı açıp koltuğa kendimi attığımda ardımdan hemen kapıyı çektim.

" Telefondan navigasyonu açar mısın Alvina?" Kerem'in elinde duran telefonundan birkaç işlem yapıp en yakın otelin yol tarifini açtım o da bu sayede arabayı hareket ettirdi. Koltuğa başımı yaslayıp gözlerimi kapattığımda gözlerimin önüne serilen sahnelerle tekrar aynı anları yaşıyormuş gibiydim.

Azra'nın dediğine göre korkuları hissedip onlara dönüşüyorlarmış. İnsanların bilinç altına girip savumasız bırakıyorlardı.

Meriç'in büyük bir ihtimal boğulmakla alakalıydı çünkü yüzme bilmediğini biliyordum, onu hesaba katınca bu düşüncem doğruydu. Kerem'i kestiremiyordum çünkü onu ve Bikem'i fazlasıyla incelemeye fırsat bulamamıştım ama canlarını çok yakmadıklarını fark edebilmiştim.

Alkan'ın da öyleydi, sadece dövüştüğünü görmüştüm belki de o ve Kutan'ın korkularını göstermemiş olabilirlerdi çünkü dövüşebilen sadece ikisi vardı.

" Alvina ıslak mendili verir misin?" Bikem'i onaylayıp elimi torpidoda duran mendile uzattım. İçinden çıkardığım ıslak mendilleri Bikem'e verdim. Arkaya dönüp ne âlemde olduğunu görmeye çalıştığımda ise gördüklerim usulca göz kırpıştırmama neden oldu.

Kutan başını arkaya yaslamış Bikem'in yüzünü temizlemesi için rahat bir alan sunuyordu. Yarasının çoğu artık görünmeyecek hâle gelmişti. Küçük bantlarla çoğunu kapatmıştı.

O sırada Kerem'in hafif öksürüğü ile birlikte önüme dönmek zorunda kaldım. "Onlarla nasıl tanıştın?" Kerem'in sorusunu duyumsayınca bir süre duraksadım böyle bir soruyu beklemiyordum.

Kısaca, " Uzun hikaye," diyerek geçiştirmeye çalıştım. Arkadan Bikem'in küçük kıkırtısını da duymuş oldum. "Merak ediyorum," deyip anlatmamı beklediğini ısrarla direttince kararsız kalmıştım. Bikem ise benim konuşmamamı fırsat bilip Kerem'e o cevap verdi.

" Rüyasında bizi ve kaldığımız mahalleyi görmüş, bu sayede birbirimizi bulduk...Yani Alvina bizi buldu," diyerek Kerem'i geçiştirdiğinde rahat bir nefes aldım çünkü kısa kesip hiç detaya girmemişti.

" Sonra?"

" Sonra derken?"

" Alvina'nın size güvenmesi için bir şey olmuş olması lazım," dediğinde istemsizce dudak büzdüm. Kerem zeki bir adamdı, bu kadarına kanacağına pek ihtimal verememiştim ayrıca beni de en iyi tanıyan kişilerdendi kendisi.

" Gücümü öğrendi, yani denk geldi-" Bikem'in sözünü anında kesip devam ettim. " Gücünü öğrenince de Kutan beni güzel bir dille uyardı. Böylelikle olay buraya kadar geldi." Laf atmadan geri kalmazken halimden epey memnundum. O günü hala unutmamıştım.

Ona da unutturmaya niyetim yoktu.

" Arkadaşlarımı korumaya çalışıyordum." Beklemediğim açıklama Kutan'ın kendisinden gelince bir an hiç konuşmayacağını zannettim. " Bunu nazikçe yapabilirdin," diyerek kafa tuttum. Arkadan duyulan sinirli bir nefes alış sesi onu yine kızdırdığımın belirtisiydi.

" Bana kafa tutuğun için hep tartışıyoruz farkında mısın? Orada verebileceğim en normal davranışı vermiştim, sonuçta seni tanımıyordum."

" Şimdi de bir şey değişmedi, hâlâ beni tanımıyorsun hem bu sefer tanımadığın kişi sayısı dörde ulaştı." Gözlerim dikiz aynasından gözleriyle çakışınca bir süre kimse ağzını açıp bir şey diyemedi.

Sonrasında, " Alkan için yardım ediyorum," deyince her şeyi açığa kavuşturan bu cümlesi olmuştu. O anda histerik bir gülüş takındım zaten yeterince öfkem damarlarımda taşmayı bekleyen bir yanardağ gibiydi.

" Tahmin etmeliydim." Mırıltımla birlikte sertçe başımı koltuğa yaslayıp uyumayı diledim. Ortamı anında ele geçiren sessizlikle düşüncelerimi kara bir çarşafla örtmüştüm.

Yalnız kaldığımızla asla böyle konuşmuyordu aksine peşimdekileri bulmak için söz bile vermişti. Alkan için yardım ediyorsa niye ondan daha fazla kafaya takıyordu ki. Resmen oyun oynuyordu benimle.

Adi herif.

" Canın acıyor mu?" Bikem'in sorusu kulaklarıma dolunca bir yandan onları dinlememe engel olamadım.

" Hayır." Net sesiyle tekrar ortam sessizleştiğinde sıkıldığımı belli etmek amacıyla radyoya yöneldim, açtığım anda çalan şarkıyı tekrar değiştirmedim. Müziğin huzurlu sesiyle bacaklarımı kendime çekip rahat bir oturuşa geçtim.

"Gideceğimiz oteli abime haber verecek miyiz?" Kerem'e hitaben sorduğum soru onun bana dönmesine fırsat verdi. "Vardığımızda haber ederiz," dediğinde onu kafamla onaylayıp sessizliğe gömüldüm.

" Acaba şu benzinlikte durabilir miyiz? Yiyecek bir şeyler alalım acıktım." Bikem'in mırıltısıyla araba benzinliğin içine girdi. O esnada dikiz aynasından arkamızdaki araca baktım onlarda bizimle birlikte durmuşlardı.

Onları görüp kapıyı araladım ve dışarı çıktım. Benimle birlikte sadece Bikem çıkmıştı o yüzden cama yaklaşıp dudaklarımı araladım. " Siz gelmiyor musunuz?" Kerem başıyla gelmeyeceğini belirtirken Kutan çoktan dışarı çıkmıştı bile. Kerem'i onaylayıp Meriç'in arabasına göz gezdirdim, onlardan da Elya ile Alkan inmişti.

" Kurt gibi acıktım hadi girelim." Bikem hızlı adımlarıyla bizden önce markete girdiğinde koluma giren elle Elya'yı da kendimle birlikte yönlendirdim. " Yolculuk nasıl geçiyor?" Sessiz mırıltısıyla bende sesimin ayarını düşürdüm. " Berbat, illa beni sinir edecek bir şey buluyor uyuz." Kutan'ı kast ederek mırıldandığımda Elya'yı güldürmüştüm.

" Çok garipler bende çözemedim. Mesela Azra arabanın içinde tek kelime bile konuşmadı, kendimi yırttım konuşsun diye," deyip sitemle homurdandığında bu sefer kıkırdayan bendim. " Azra'nın üstüne gitme, çok fazla insan seven yapısı yok... En azından gözlemlerim öyle söylüyor," diyerek sitemine cevap vermiş oldum.

" Bende öyle yaptım yol boyunca müzik açıp dinledim." Onun da aynı benim gibi çözüm bulması gülümsetmişti. Yüzümde oynayan kaslar artık soğuktan biraz canımı yakıyordu, buranın soğuğu insanı buz kütlesine bile çevirirdi.

Düşüncelerimden sıyrıldığımda sonunda markete girebilmiştik." Hazır sandviç filan mı alsak acaba?" diye soran Elya'yı onayladım ve anında kucağına sekiz tane sandviç aldı.

" Onların yiyeceğini pek sanmam, başka bir şey mi bakalım?" Elya'ya hitaben mırıldandığım soruma cevap alamadan başka bir ses araya girmişti.

" Boşuna hiç bakmayın Bikem hepsini aldı." Kutan'ın sesiyle irkilip arkamı döndüğümde poşete doldurdukları yiyeceklere şaşkınlıkla bakakaldım. Ne ara almışlardı bu kadar yiyeceği diye düşünmeden edemedim.

Bakışlarımı yavaşça poşetten çekip ona döndüm. Yoğun ışıktan dolayı kısılmış gözleriyle bana bakmaya çalışıyordu. Bu çabası bir an yüzümde gülümsemeye neden olacaktı ki birkaç mırıltıyla onu onaylayıp Elya'yı çekiştirdim. Böylelikle kimse yüzümdeki saçma gülümsemeyi görmemişti.

" Yan tarafta masalar var bence oraya oturup yiyelim." Alkan'ın önerisiyle Bikem hızlıca söze girmişti bile.

" Bence de, ben gidip diğerlerini çağırayım siz gidin isterseniz," derken elindeki poşetleri elime tutuşturdu ve hızla kapıdan fırladı. Bir an elimdeki poşetlerin ağırlığıyla dengemi kaybediyordum ki hemen kendimi toparladım.

Ne almış olabilirler sorusu hâlâ kafamı kurcalıyordu.

" Hadi o zaman gidelim." Alkan elimdeki poşetleri alıp önden yürümeye başladığında biz de ona uyarak beraber kapıdan çıktık. Tekrar başlayan kar yağışı Elya'nın homurdanmasına neden olmuştu.

" Bir bu eksikti." Ona alayla bakıp kenara doğru çekilmiş masaya oturduk. Yan taraftan aldığımız sandalyeleri de karşılıklı yerleştirmiştik.

Karşıma geçen Alkan suratına her zaman ki haylaz sırıtışını yerleştirdi. Ona aynı şekilde karşılık verdiğimde gözleriyle Elya'yı işaret etti. Dönüp baktığımda ise şapkasıyla kafasını örtmeye çalışan arkadaşımı fark ettim.

Gülümseyerek ona yardımcı olup kafasını yağmurdan sakladım. Montunun kalınlığı iyi ki onu soğuktan koruyordu.

Alkan," Hazır sandviçlerden ve biraz da atıştırmalık aldık," diyerek hepsini ortaya serdi.

" Çaylar da bizden o zaman," Meriç'in sesiyle hepsi aramıza katılmıştı. Hep beraber oturup yemek yemeğe başladığımızda elimdeki sandviçi iştahla mideye indiriyordum. Midem sonunda bayram etmişti. Evden çıktığımızdan beri bir şey yememiştik ve o kargaşada çok yorulmuştum. Bir yandan içtiğim çay buz tutmuş elimi ısıttı.

"Şeker alabilir miyim?" Azra'nın seslenmesiyle elimdeki çayı bırakıp önümde duran iki tane şekeri uzattım. Elimden aldığı şekeri çaya atınca, "Niye eldiven giymedin?"diye sordu.

O sıra ağzımda biriken lokmayı sindirip yine çaya sarıldım. "Unuttum,"deyip susmuştum.

"İnsan bi mont giyerdi bari, hava buz gibi,"diyen Meriç'e baktığımda çayımdan bir yudum aldım. "Aceleyle çağırdın aşağıya ne yapayım, koşarak indim bende."

"Ha yani suçlu ben oldum öyle mi?" Şaşkınca kendisini işaret edince gülmeden edemedim. "Evet." Kısa bir cevapla başımı sallamayı ihmal etmedim.

"Benim montumu al bari,"diyen Kerem ayağa kalkmak için atak yapacakken onu hızla durdurdum. "Hayır saçmalama, üzerinde sadece kazak var."

"Olsun, bana bir şey olmaz. Çabuk hasta oluyorsun zaten."demesiyle söylediği şeyde takılı kalmıştım. Doğru sölüyordu, bir ara o kadar üşütmüştüm ki iki hafta yataktan çıkamamıştım. O zamanlar hep eve kadar gelip beni kontrol ederdi.

Beni adı gibi ezbere biliyordu.

Ben bir şey diyemezken çıkardığı montu yanıma kadar gelip omuzlarıma yerleştirdi. Mont buram buram o kokuyordu.

Kerem geri yerine otururken sertçe yutkunup montu hafifçe üzerimde düzelttim. Bakışlarım masadakilere kaydığında hepsinin elindeki sandviçlerle bana baktıklarını fark ettim ama bu Kerem'in hiç dikkatini çekmemiş olacak ki yemeğine kaldığı yerden devam etti.

Alkan'ın yanında oturan Bikem ise bana doğru eğildiğinde bende istemsiz ona doğru eğilmiştim. "Bu...Sana mı yürüyor?" Duyduğum şeyle anında geri çekilirken hızla başımı iki yana salladım.

Onun diğer yanında oturan ve bize kitlenen Kutan'ın ters bakışlarının hedefi sadece bendim. "Bence bana sorarsan yürümeyi geç daha fazlasını yapıyor,"deyip konuya dahil olan Alkan'a bakakalmıştım.

"Saçmalamayın, arkadaşız biz."

"Arkadaş?"

"Aynen, arkadaş." Beklemeden uyarıcı bir bakışla tekrar ettiğimde gözlerim yine elaları bulmuştu. Kendim kaşınıyordum ama bizi duyduğunu bildiğim halde ona bakmamak çok zordu.

"Ben ömrümde böyle arkadaşlık görmedim,"diyen Bikem neyse ki sesini kısık tutuyordu. Bende yine öne doğru kaykılıp,"Niye Alkan sen üşüdüğünde ceketini vermiyor mu?"diye sordum.

"Veriyor ama Alkan veya Kutan bana böyle bakmıyor."

"Böyle derken?"

"Sana bakarken içi gidiyor Alvina,"dediği anda tükürüğüm boğazıma kaçtı. Öksürerek hızla elimdeki bardaktan bir yudum çay içtiğimde hala öksürmeye devam ediyordum. "Ne oldu kız?"diyerek yanındaki su şişesini uzatan Meriç'e uzanıp can havliyle şişeyi elinden kapıverdim.

Ben hızla suyu içerken Bikem karşımda geniş geniş sırıtıyordu. "İyi misin?"diye soran Elya'ya başımı sallarken araya Alkan'ın sesi ilişti. "Hazmedemedi galiba."

Ona dik dik bakıp elimdeki suyu masaya bıraktım.

"Neyi? Sandviçi mi?"

"Hıhı sandviçi."

Konuşma gereği duymadan kendimi ortamdan soyutlamak istemiştim. O yüzden tepki göstermeyip bıraktığım bir dlim sandviçi de ağzıma tıktım. Ağzımdaki lokmayı sindirdiğimde telefonumun sesi kulaklarıma doldu. Hızla cebimden çıkardığım telefonumu alıp gelen aramayı cevapladım.

"Efendim?" Dolu ağzımla sesim biraz boğuk çıkınca hız kesmeden lokmamı yuttum. O sıra bütün gözler üzerime çevrilmişti ama ben sadece abimin sesine odaklanmıştım.

" Alvina neredesiniz?" diyerek merakla cevap beklediğinde sertçe yutkunup elimdeki yemeğimi masaya koydum.

"Yemek yiyoruz mola verdik, birazdan otele geçeriz."

" Ben merkezdeki otelin oradayım." Şaşkınlıkla bocaladığımda yüzümde beliren gülümsemeye mani olamamıştım." Sen geldin mi yani burada mısın?" Karşıdan gelen gülme sesiyle onun da keyifli olduğunu anlamamak mümkün değildi.

" Evet küçük cadı, seni görmek için kırk takla atıp geldim ama hala ortada yoksun," diyerek sitemini ve alınganlığını belli ettiğinde koluma değen şiddetli vuruşla irkildim. Bu sefer gözlerimi onlara çevirdiğimde kaşları çatılmış Azra'ya şaşkınlıkla baktım. Elimdeki telefonu uzaklaştırıp ona karşı soru niyetinde kafamı salladım.

" Bizi nasıl açıklayacaksın?" Azra'nın sorusuyla bir an düşünmeden edemedim çünkü abim sadece Meriçlerle geleceğimi biliyordu.

"Benim arkadaşlarım olduğunu söylersin, ses etmez,"derken Kutanlara bakan Meriç sanki onlardan onay olmak istemişti. Ben ise cevap vermelerini beklemeden bana seslenen abime geri döndüm.

"Abi biz birazdan orada olacağız merak etme," deyip kısa kestim. Abimde beni onaylar onaylamaz aramayı sonlandırmıştı.

" Alvina?" Elya'nın ellerini kolumda hissedince telefonu cebime koyup arkadaşıma baktım." Efendim." Pürüzlü çıkan sesimi birkaç kere öksürerek bastırdım.

"Abine ne diyeceğini düşünelim artık, senden mantıklı bir açıklama isteyecektir. En son yardıma ihtiyacım var demiştin ne olduğunu muhakak soracaktır," dediğinde gram tepki göstermedim.

"Kâbuslarımı anlatırım, zaten abimde az çok kötü hissettiğimi biliyordu. Bu meseleyi çok uzatacağını sanmam." Kararsız sesimin üstüne hemen başkası dâhil oldu.

"Doktora gitmek istemediğin için onlardan kaçtığını söylersin. Evin içinde ne bileyim hırsız girmiş bende polise gittim dersin konuyu kapatırsın. " Azra'nın mantıklı gelen önerisini düşünürken araya başka bir ses daha eklendi.

" Kesinlikle, sonuçta bizim yanında olduğumuzu biliyordu." Azra'yı haklı çıkaran ses bu sefer Meriç'e aitti. Hepsine hitaben yavaş bir şekilde başımı salladım çünkü şuan en mantıklı seçenek buydu.

"Kafamız yine zehir gibi." Elya'nın söylenişiyle gülümsemeden edemedim.

"Yalan bizim işimiz, ayıpsın." Meriç de yaptığımız şey marifetmiş gibi gerinince Kerem dayanmamış olacak ki sırtına birkaç kere vurdu. "Ulan kalk hadi, işin gücün şamata."

"Nereye oğlum?"

"Arabaya benzin alalım."

"Niye bensiz alamıyor musun?" diye homurdanan Meriç sırtındaki eli itekledi. "Yok alamıyorum."

"Bensiz nefes de alamazsın sen yakında,"deyip ayaklandığında Kerem'in tip tip baktığını gördüm. Meriç de fark etmiş olacak ki pişkin pişkin sırıtmıştı.

İkiside yanımızdan ayrılırken bile hala birbirlerine laf yetiştirmekle meşguldüler. Gerçi daha çok Meriç yapıyordu ama Kerem de sabretmek zorunda kalıyordu.

"Ay, adam donacak kazakla,"diyen Elya"yla üzerimdeki monta bakmıştım. Omuzumdaki montu çekip elime aldığımda az önceki kadar üşümediğimi fark ettim.

"Elya şunu Kerem'e versene, aklımdan çıktı." Elya elimdeki büyük monta bakıp aldığında yüzünde garip bir gülümseme oluştu. "Çok bile kaldı,"dediğinde imalı imalı bakmaya devam ediyordu. "Ne öyle bakıyorsun acaba?"

"Montu almanı beklemiyordum."

"Bende,"deyip araya atlayan kişi Bikem'in ta kendisiydi.

"Hatta bende." Aynı anda Alkan'ın sesini de işittiğimde şaşırmadan edemedim. Alt tarafı bir mont vermişti.

"Size fikrinizi soran oldu mu?"diye soran Azra bir anne edasıyla homurdanıyordu. "Hiç tepkisiz kalamazdım,"diyen Bikem ise halinden epey memnundu. Bende sonunda konuşma gereği görmüştüm.

"Ya alt tarafı bir mont verdi." Elya ne dediğimi duymamış gibi yaparak montla beraber sandalyeden kalktı. "Tuvalete gelen var mı?"diye sorduğunda Bikem de olduğu yerden kalkmıştı.

"Geliyorum." İkisi birlikte uzaklaştıklarında ne dediğimi gerçekten zerre takmamışlardı. "Buldu sonunda kendi gibi birini,"diyen Alkan Bikemlerin arkasında bakıyordu. Boğazımı temizleyip kalan sandviçime baktığımda iştahımın kesildiğini fark ettim. Yarımda bırakmak istememiştim ama yiyecek gram yerim yoktu.

Üzerimde hissetiğim bakışlarla kafamı kaldırdım ve Kutan'ın ela gözlerine denk geldim. Parmaklarında tuttuğu sigarayı fark ederken hafif bir şaşkınlığa tutulmuştum.

Gözlerime baka baka sigarayı dudaklarına götürünce hareketlerini gözlerimi kırpıştırarak izliyordum. "Babam aramış,"deyip elindeki telefona bakan Azra'ya döndüğümüzde Alkan bana ver der gibi elini uzattı. "Ben hallederim."

Azra da hemen telefonu Alkan'ın eline bırakmıştı. " Yanıma gel öyle konuş," dediğinde Alkan eline aldığı telefonla karşımdan kalkmış ve Azra'nın yanına masanın diğer tarafına geçmişti.

Bende dikkatimi en sonunda onlardan aldım. Konuşmalarına kulak misafiri olmak istemiyordum. Masadaki pet bardağın içine atılan küllere bakarken sigarayı tutan eli dikkatimi çekti. Uzun ve kalın elleri vardı. Sigarayı tutan elinin bileğinde ise demir ince bir bileklik görünüyordu.

Gözlerim elinden ayrılıp onu bulduğunda dudağındaki silik tebessüme bakakalmıştım.

Onu izlemem hoşuna gidiyordu.

Bana bakma demiştim ama adama dik dik bakan yine bendim.

Dudağındaki anlık tebessümü silip başını hareket ettirdiğinde yanındaki sandalyeyi işaret ettiğini fark ettim. Yanına gelmemi istiyordu. Yoksa yanlış mı anlıyordum.

Yaptığı harekete boş boş baktığımı fark etmiş gibi yine gözleri ben ve sandalyede gidip geldi. "Yanına mı gelmemi istiyorsun?"diye sormadan edemezken o hala suskun kalmaya devam ediyordu.

Bende hiç diklenmeden usulca ayağa kalkıp yanındaki sandalyeye geçtim. Geçer geçmez kokusu burnu dolmuştu. "İşaret etmek yerine söylemiş olsaydın bir kere de anlardım,"dedim mırıltıyla.

Gözlerimi bu sefer yanıma çevirdiğimde zaten bana bakıyor olduğunu gördüm. "İlk defa diklenmedin,"dedi hoşnut bir gülüşle.

"Diklenmeli miydim?"diye geri soru yöneltirken sırtımı sandalyenin arkasına yaslamıştım, onun gibi.

"Böyle söz dinleyince keyfi çıkmıyor."

"Hadi ya,"deyip hayretle ona bakarken sigarayı söndürdüğünü gördüm. Kaşının üzerindeki minik bant ve dudağının kenarındaki yara durmadan gözümü alıyordu. Bikem yaranın üstüne muhtemelen krem sürmüştü çünkü hafif bir ıslaklık vardı.

"Acıyor mu?"diye sormaya engel olamazken masadaki sigara paketini montunun cebine attı ama birşeylerle uğraşırken bile gözleri gözlerimden ayrılmıyordu. "Acımıyor,"dedi uzatmadan.

Anlık gözlerimi ondan çekip bacak bacak üstüne attığımda bacağım hafifçe bacağına değmişti. Üzerimdeki gözlerine bakmaktan kaçarak önüme gelen saçlarımı arkaya attım.

"Üşüyor musun?"

"Hı?"

İstemsiz bir nida dudaklarımdan dökülürken suratına bakma ihtiyacı hissetmiştim.

"Yok bir şey,"dedi tok bir sesle. Ben tam ağzımı açıp bir şey diyecekken sandalyesinden kalkan Azra'yla kesişti gözlerim o yüzden konuşmaya gerek duymadım. "Hadi kalkın arabaya geçelim artık,"dediğinde beni Kutan'ın yanında gördüğüne şaşırmamıştı. Belki de yanına geçtiğimi görmüştü.

Hepimiz toparlanıp masadan kalktığımızda arabaya doğru ilerledik. O sıra arkalarında yürürken deri ceketimin önünü çekmiştim. Alkan da arkada kaldığımı görüp hemen yanıma geldi. Benimle yavaş yavaş yürümeye başlamıştı. İkimizde sessizce önümüzde yürüyen iki bedene bakıyorduk.

"Bu karmaşadan nasıl çıkacağız çok merak ediyorum." Alkan'ın her şeye rağmen neşeli çıkan sesine buruk bir tebessüm edip ellerimle başımı ovalamaya çalıştım.

Kullandığı çoğul eki beni gerçekten mutlu etmişti çünkü nasıl çıkacaksın değil nasıl çıkacağız demişti.

" İnan bende çok merak ediyorum," diyerek kısık bir gülüş firar ettirdim.

" Azra ile ilgili tek kelime etmedin nasıl buldun bizim kızları, efsaneler değil mi?" Dudaklarından çıkan soruyla kahkahama mani olamadım. Kafamı dağıtmaya çalıştığını görmezden gelemezdim gerçekten iyi geliyordu bana.

Yanımda yürüyen bedene tekrar baktım. İlk günden beri desteğini üzerimden esirgememişti. Bilmediği ve tanımadığı birine bile el uzatmıştı. Şimdi nasıl olur da ona güvenmemezlik ederdim ki.

" Alkan." dedim sadece.

" Hım?"

" Başınızı nasıl belalara sokuyorum farkında mısın? Benim yüzümden yaralandınız ve kim bilir daha-" Konuşmamı yarıda kesip ellerimle yüzümü kapattım ve sıvazladım. Sanki bir şey devam etmemi istemedi. Sustum kaldım öylece.

" İşte tam olarak bu yüzden...Sana sırtımı dönemem, benim de bir kız kardeşim var Alvina... Yaşadıkların sana çok yabancı geliyor olabilir ama bizim hep yaşadığımız şeyler. O yüzden Kutan'ın yakasına yapışıp sana yardım etmemiz gerektiğine ikna ettim," diyerek bana yapabileceği en uzun konuşmayı yaptı.

Belki dudaklarımı aralayıp teşekkür filan etmeliydim ama ben sadece yanına iyice sokulup elimi kolundan geçirdim. O da koluna girmeme müsaade ettiğinde sımsıkı koluna dolanmıştım.

Onda bir yabancılık hissi yoktu. Aksine Meriç'le nasılsım ona da aynıydım.

" Bu iyiliğini asla unutmayacağım Alkan," dediğimde derin bir nefes koyvermiştim.

Diğer elini saçlarıma atıp dağıtmaya çalışınca gülerek kaçıştım ama asla kolunu bırakmıyordum.

" Abimi seninle tanıştırmak için can atıyorum eminim çok iyi anlaşacaksınız," diyerek ona sahici gülümsememle baktım. " Benimle iyi anlaşamayacak birini zaten tanımıyorum. Hadi biraz çabuk olalım ve seni abine kavuşturalım," deyişiyle gözlerimizi birbirimizden çektik. Ardından onu başımla onayladıktan sonra adımlarımızı arabaya yönlendirdik.

Uzun sürmeyen bir araba yolcuğundan sonra merkez de küçük bir otele gelmiştik. Çok göz alıcı değildi ama bahçesinin güzelliği fazlasıyla yetiyordu. Normal bir zamanda olsak buraya gelmekten çok mutlu olurdum.

Abimi arayan gözlerim adımlarımla birlikte her yeri arayışa geçmişti. Artık arkamda kalan adımlarıda umursamıyordum bütün dikkatim abimi bulmaktaydı. O anda birkaç mesafe öteden duyulan ıslık sesiyle yüzümde beliren gülümsemeye sahip çıkamadım.

Başımı hızlıca yeşil gözlere çevirince istediğimi bulmuştum. Aramızda duran sadece küçük bir havuz vardı adımlarım onu görünce gittikçe hızlanmaya başladı. Artık yürümüyordum bile bedenimdeki bütün güçle koşup ona sarılmayı arzuluyordum.

Elindeki çantayı yere bırakmış kollarını girmem için açmıştı. Bedenimi hızlıca açtığı kollarına bırakınca kollarım bir halat şeklinde boynunu sıkıca kavradı. Bacaklarımda beline dolandığında resmen kucağında küçücük kaldım. Bunun verdiği huzurla kahkahalarımı sonunda serbest bırakmıştım.

Buram buram kahve kokusu burnuma doluyordu.

Tek kelime etmeden birbirimize sarılmaya devam ettik. Ta ki abim başıma öpücük kondurup beni görmeye çalışıncaya kadar ama ona katiyen fırsat vermiyordum. Omuzunda hissettiğim ıslaklık kirpiklerimin yaşlanmasıyla gözyaşlarımın akmasına izin verdim.

" Benim küçüğüm," dediği anda dudaklarımdan kaçan hıçkırığa mani olamadan daha fazlası yerini doldurdu.

" Geldin..." Ellerim dalgalı saçlarını kavrayınca belimdeki elleri daha fazla sıklaştı.

" Buradayım." Pürüzlü çıkan sesi belki de onunda gözyaşlarının bedeliydi. Belindeki bacaklarımı serbest bırakıp ayaklarımı yere bastım ve kollarımı da onun kadar yavaşlıkla geri çektim. Gözlerimin önüne serilen yaşla dolmuş gözler tahminimde yanılmadığımı gösteriyordu.

Buradaydı.

Artık güvendeydim.

Yüzümde olması gereken gülümseme tekrar belirince yüzümü elleri arasına aldı. Bir yandan gözyaşlarımı silip yenileri eklenince de tekrar siliyordu. Burnumun ucuna kondurduğu öpücükle gözlerimi yumdum.

" Seni çok özledim."

" Bende güzelim... Hem de çok," diye geri cevap verdi ama o anda havada yankılanan gök gürültüsüyle yerimden sıçramıştım böylelikle ikimizde birbirimizden hafifçe geri çekildik.

"Zamanlama da mükemmel," diyen abime kısık gülüşümü dudaklarımdan koparırken o sıra yeniden eklenen gözyaşlarımı da kendim sildim. Arkamdan duyulan öksürük sesiyle neyi unuttuğumu hatırlayınca hızla yerimden atılıp arkamı döndüm. Zaten onlar da sıralanmış bir şekilde bizi bekliyorlardı.

Dalgınlıkla ellerimi enseme atıp dudaklarımı araladım. " Heyecandan sizi unuttum üzgünüm ... Abi tanıştırayım Azra, Alkan, Bikem ve Kutan." Abime uzatılan eller tek tek karşılık bulduğunda hepside kendini tanıtmayı es geçmiyordu. Sonrasında Meriçlerle sarılmıştı.

" Öktem abi, valla kendini çok özlettin."

" Bende sizi çok özledim başımın belaları," dediğinde en son yanıma gelerek kolunu belime doladı." Yeni arkadaşlar edinmişsin, senden beklenmeyecek hareketler." Bana hitaben kurduğu cümleye göz devirmeden edemedim. Elimi hafif bir şekilde karnına vurunca duyulan erkeksi kıkırdaması yüzümde gülücüklere neden oldu.

"Uzun bir süre onları da artık yanımda göreceksin," demekle kaldım.

" Vay, bayadır görmeyince huylarını da mı değiştirdin? Ama sevindim... Sen güveniyorsan iyi insanlardır," diyen abime memnuniyetle göz kırptım.

" Öyleler," demeyi de unutmamıştım. O anda bakışlarıma takılan ela gözler arkadaşlarının yanında dimdik duruyordu, her şekilde tedbirli duruşu en ufak harekete hazırmış hissi veriyordu.

Abimle olan atışmamıza da ifadesiz bir suratla karşılık verdiğini fark ettim. Aslında arkadaşlarının da ondan aşağı kalır yanı yoktu. Bir an abimi sevmediklerini düşündüm ama düşüncelerimi bölen başka bir ses araya girdi.

" Hadi artık girelim şu otele sırılsıklam olacağız." Elya'nın uyarısıyla hepimiz kendimizi toplayıp adımlarımızı otele yönlendirdik. Abim yanımdan çekilmiş çantasını yerden alıp Meriçlerle önden yürümeye başlamıştı.

O sırada koluma dolanan bir el ile geri çekildiğimde ela gözlerinin dibinde bitmiştim. Bizi fark eden sadece Azra olmuştu ama o da umursamayıp bakışlarını çekerek otele giriş yapmıştı. Şaşkınlıkla dudaklarımı aralamama izin vermeden o gerilmiş suratında aykırı duran dudaklarını araladı.

" Abine bizi okuldan tanıdığını söyle, anlaştık mı? Meriç'i filan hiç katma," deyip onayımı istediğinde konuya direkt giriş yapması iyi olmuştu.

" Neden?"

" Çünkü yarım akıllı, abinin bu uydurulmuş hikâyeye cidden inanması gerekiyor." Kötü tabiriyle konuşması öfkemi gün yüzüne çıkarttı. " Düzgün konuşmayı bilmez misin sen?" İğneleyici soruma hitaben sert nefes darbelerini yüzüme vurmaktan çekinmedi.

" Burada bana teşekkür edeceğine takıldığın şeye bak?" Bu sefer imalı bir soru ondan geldiğinde konuşmama izin vermedi. " Senin aile mevzunu hemen halledip kapatmaya çalışıyoruz sen ise işleri zorlaştırıyorsun. Böyle giderse peşinde dolananlara asla ulaşamayız ve eğer bulamazsak buradan eli boş dönersek o güzel ince boynunu kırmaktan çekinmeyeceğim," diyerek onu tanıdığımdan beri en uzun cümlesini kurdu ve söylediklerini sindirmek için sertçe yutkundum.

Dudaklarımdan çıkacak her kelime haksızlığımı belli edecekti ve ben bir kez daha rezil olmak istemiyordum. Yüzünün gerginliğinden dolayı çözemediğim sert çehresine karşı sadece başımı salladım. Sanki çenem kilitlenmişti.

" Okula gittiğine inanmaz, diğerlerini idare edebilirim ama sen biraz daha büyük duruyorsun," dedim ve dudaklarımdan dökülen tek cümle bu oldu.

" Abartma istersen Azra ve Alkan'la aynı yaştayız," diyerek bir kez daha aptallığımı yüzüme vurduğunda bir an şaşırmadan edemedim.

" Kaç yaşındasın?" Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki eğer biraz daha üzerime gelmeye devam ederse kesin felç geçirirdim. Özel alanıma giren bedenine bir türlü alışamıyordum çünkü fazla dibimdeydi.

Dudaklarını kulağıma yaklaştırıp fısıldadı. "Kaç olsun istersin?" diyerek beni alaya aldığında neredeyse küçük dilimi yutacaktım, şuan basbayağı benimle dalga geçiyordu.

Hışımla onu ittirip kendimden uzaklaştırdım. " Benimle dalga geçme!" Sesim fazla yüksek çıkınca keyifle sırıtmıştı.

Ardından yanımdan geçip omuz hizamda durdu. "Yirmi altı." Anın etkisiyle dişlerimi dudaklarıma geçirdiğimde saçlarını elleriyle dağıtıp yanımda toz olup gitti.

Havada beliren kara bulutlar daha büyük bir fırtınanın habercisiydi. Derin nefesler alıp adımlarımı otelin büyük kapısına çevirdim. Neyse ki yağmur çoğalmadan içeri girebilmiştik. Girişte beni bekleyen sadece abim ve Elya vardı hızla yanlarına gidince Elya abimden önce yanımda bitti.

" Diğerleri odalarına çıktı. Öktem abi sadece ikimizle konuşmak istedi," diyerek hız kesmeden konuştuğunda onu başımla onaylayıp abimin yanına geçtik. Bizi lobideki koltuklara yönlendirmişti.

" Sonunda konuşacak vakit ayırabildiniz bana küçük hanım," diye rahatsızlığını belli eden abime karşı ukala bir gülümse takındım ve yanına iyice yaklaşıp koltukta geriye yaslandım. " Öyle deme abi, biliyorsun kardeşin-"Sözümü anında kesen abim tekrar konuşmayı sürdürdü.

" Hiç konuyu başka yerlere çekmeyelim Alvina, sonra tekrar esas konumuza geri dönemiyoruz," dediğinde koltukta biraz gerilemiş olabilirdim.

" Peki sor o zaman çünkü bir an önce konuyu kapatmak istiyorum," derken amacımı belli ettiğimde o da yüzünü tamamen ciddiyete bindirdi.

" Neden beni aradığında yardıma ihtiyacım var dedin?" diye sorduğunda hemen huzursuzlukla yerimde toparlandım.

" Evime hırsız girmişti," diyerek direkt konuya giriş yaptım.

" Nasıl hırsız girmişti?"

" Biliyorsun birkaç hafta önce kâbuslar görüyordum, hatta bazen uyuyamıyordum bile. Yani kafam yerinde-"

"Evet biliyorum hatta annemi arıyordun." Onu başımla onaylayıp sözüme devam ettim. "Ertesi günde evden çıkarken kapıyı kilitlemeyi unuttum o gün işte hırsız girdi," deyip sertçe yutkunduktan sonra kendime izin verdim.

Berbat bir yalancıydım.

"Kendini kötü mü hissediyordun?" diye sorduğunda başımı salladım. "Hırsız ne çalmış?"

"Ev dağınıktı zaten girdiğimizde ama birşey çalmamış. Öğrenci evinde ne bulabilir ki,"dememle bir süre sessiz kalan abim beni aşırı strese sokuyordu.

"Yalan söylüyorsun."

"Ne?"

"Dudaklarını kemiriyorsun, sen bunu sadece yalan söylediğinde yaparsın,"dediği anda resmen kaçacak delik aramıştım. Çaresizce Elya'ya bakarken yerimde kıpraştım.

İnandırmalıydım, onu kendime bir şekilde inandırmam gerekiyordu.

"Yalan söylemiyorum, bana güven-"

"Alvina!" Abimin gür sesiyle birkaç kişinin odağına girmiştik bile hızla abimin dudaklarını ellerimle kapattım. " Abi ne yapıyorsun? İstersen daha fazla dikkat çekelim," diye kızgınlıkla konuşmadan edemedim. Ellerimi geri itince üsteleyerek anlattıklarımı deşmeye devam etti.

"Şimdi sana son bir fırsat abicim, ya şimdi gerçekleri anlatırsın ya da ben bir dakika dahi burada durmam." Öfkesinden gram bir şey kaybetmezken artık benimde gardım düşüyordu. Abimi kandırdığım gerçeği fütursuzca içime sindi ve suçluluk hissiyle başımı salladım.

"Anlatacağım."

"Dinliyorum,"deyip iyice bana doğru yaklaştığında beni çoktan köşeye sıkıştırmıştı. "Hani anneme anlattığım rüyalar var ya."

"Evet?"

"Oradaki adamlar gerçekten beni arıyormuş, evime giren de onlardı o yüzden ne yapacağımı bilemeyip seni aradım. Ben alt tarafı rüya zannediyordum ama hiçbiri öyle değilmiş,"dediğim an sanki biri boğazımı sıkıp duruyordu. Konuşmakta zorlanıyordum ve vereceği tepkiden ölesiye korkuyordum.

Bana inanmalıydı.

"Ne!"

"Dur bi, ben doğru mu duydum? Rüyanda gördüklerin gerçek miydi?" Ses çıkarmadan öylece yerime sinerken büyük bir suçluluk hissediyordum. Ona alışması için zaman bile tanıyamamıştım.

" Sana inanamıyorum Alvina!"

" Öktem abi lütfen biraz sakin ol, zaten yeterince kötü günler geçirdi. Kızgın olman bir şeyleri değiştirmeyecek, biz onun yanındaydık herşeyi kendi gözlerimizle gördük," diyerek abimi sakinleştirmeye çalışan Elya'nın çabası boşunaydı.

" Babamın apar topar yanına gelmesini bu yüzden istemedin," diyen abim tekrar bana hitaben konuştuğunda sadece tahmin yürüttüğünü anladım.

Hızla başımı olumsuzca sallayıp saçlarımın yüzümü örtmesine neden oldum. " Hayır, doktora gitmek istemediğim içindi. Bana hasta muamelesi yapıyor buna nasıl izin verebilirim ki. Rüyalarımın gerçek olması benim suçum değil!" Kelimelerimi bastırarak ona geri iletirken gram gocunmadım. Öfkemi artık onun gibi çıkartıyordum ancak bu beni durdurmadı.

Bu gücü ben istememiştim, bu benim suçum değildi.

" Bilmiyorum Alvina. Belki de kısa bir süreliğine doktora görünsen onlar da üstüne bu kadar gelmezdi," dediğinde bana inanmadığını belli etti. Hayal kırıklığıyla ellerimi yumruk yaptığımda istemsizce ayağa kalktım ve parmağımı ona doğru sallayarak dudaklarımı araladım.

" Bana inanmıyorsun abi!" Göz pınarıma damlayan gözyaşım yüzümü ele geçirince gözyaşımı yutmaya çalıştım ama titremeye başlayan dudaklarım beni zorluyordu. " Bunun inanmamakla ilgisi yok, hadi diyelim gerçekten rüyaların gerçek oluyor. Peki kim bunu peşine düşer ki? Mantıklı düşün artık Alvina deli saçması geliyor anlattıkların," dedi.

" Ben sana inandım... Bana inanırsın zannettim. Neden bana güvenip inanmıyorsunuz?!" Yüksek ses tonum artık oteli inletecek noktaya gelmişti ama inatla sesimi kesmeden devam ettim. " Siz ya siz, kendi ailem bana inanmıyor!" Ellerim hızla onun kazağını kavrayınca bedenimdeki bütün güçle onu sarsmaya çalışıyordum. Artık o da benim yüzümden ayaktaydı ve ona zarar verecek olmam artık umurumda değildi.

O anda belime dolanan kollarla geri çekildim. Sırtım artık abime dönük şekilde kalmıştı. Bedenimin yaslandığı diğer bedeni bütün hücremle hissedebiliyordum çünkü buz gibi soğuktu.

" Sakin ol... Seni buradan çıkaracağım ama sadece sakin olmanı istiyorum tamam mı?" Kulağıma dolan ses Kutan'dan başkası değildi.

" Bana inanmıyor." Fısıltım sadece dudaklarımdan dökülmekle kaldığında bunun acısıyla yüzümü buruşturdum.

" Konuşacağım, söz veriyorum. Şimdi Azra ile birlikte yukarı çıkacaksın ama sende bana söz ver. Asla aşağı inmeyeceksin, odandan çıkmayacaksın," derken deliler gibi kafamı iki yana sallıyordum oysa sadece olayı toparlamaya çalışıyor gibiydi ama buna izin veremedim.

Belimi kavrayan eli sıklaşınca hırıltılı nefesi tekrar kulağıma doldu.

" Söz ver."

" Tamam bırak götüreceğim onu," deyip aramıza giren ses bu sefer Azra'dan gelmişti. Zaten ikisinden başka kimseyi göremiyordum, belki de gitmişlerdi.

Anlamıyordum.

Neden kimse karışmıyordu? Neden almıyorlardı beni onun kollarından?

" Kimseyi yanına alma, odasına götürüp geri gel."

" Geri çıkarsa?"

" Çıkmayacak!" Beni takmayan sesler sadece kendi aralarında karar veriyorlardı. Bedenim o andan sonra artık Azra'nın kontrolü altındaydı. Belime hafif baskıda bulunduğunu çok az hissedebilmiştim.

" Arkadaşların abinin yanında eğer sakin olmazsan hiç kimse senin için bir şey yapamaz." Konuşurken bir yandan da bizi çoktan asansöre sokmuştu bile. Bedenimin kontrolünü sağlarken bir yandan da düğmeye bastı.

" Bazı konularda kendine söz geçirmen gerekiyor." Asla kesilmek bilmeyen sesi asansörün açılmasıyla son buldu.

Eli yine bedenime sarılınca onu bütün kuvvetimle geri ittim. Amacım onu incitmek değildi ama çok öfkeliydim. Şuan bana dokunmak bile akıl mantık işi değildi. " Kendim yapabilirim," derken dik durmaya çalışıyordum bu inanılmaz zordu ama çaktırmadım.

" Sonunda!" İğneleyici sesi bir an onun da kaşlarını çatmasına neden olmuştu ama tavrını bozmadan birkaç kere öksürerek benim gibi asansörden çıktı. Paytak adımlarımla peşinden gittiğimde koridorun sonundaki odanın önünde durduğunu gördüm. Bende hiç onu umursamadan kapıyı açıp içeri girdim.

Anahtarı elinden almayı da unutmamıştım. Hiç beklemeden yüzüne kapıyı çarpınca bedenimi kapıya yasladım. Tekrar başlayan titremelerimle nasıl sakinleşeceğimi kestiremiyordum. Son bir çabayla yere eğilip oturdum ve başımı kapıya yasladım.

Kendi ailemin bana inanmamasıyla artık baş edemiyordum. Çıkış yollarım sanki tamamen duvarlarla çevriliydi. Güvenebileceğim kimsem kalmamış gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Oysaki buraya her şeyi eski hâline getirmek için gelmiştim, biraz olsun eskisi gibi hissetmek için.

Gerçekler bir bir düşüncelerimi ele geçirdiğinde kapının tıklatılmasıyla başımı hafif bir şekilde kapıya vurdum.

Sarsak adımlarımla bedenimi kaldırınca delikten kim geldiğine bakmak için gözlerimi açtım. Kapının önünde duran görevliye hitaben dişlerimi birbirine geçirmiştim. Uyarmak için geldiğini tahmin edebiliyordum çünkü az önce otellerini birbirine katmıştık.

Huzursuz bir şekilde kapıyı açtığımda karşımda dikilen uzun boylu kel bir adam gözlerini gözlerime çevirdi.

" Merhaba hanımefendi."

"Merhaba, bir sorun mu vardı?" Yüzünde oluşan gülümsemeye karşı hiçbir tepki göstermedim. Şuan hiç kibarlık yapamazdım.

" Hayır efendim bir sorun yok, sadece kimliğinizi isteyecektim. Arkadaşlarınız vermedi, bizim de kurallarımız belli tabii," diyerek kısa bir konuşma yapınca onları zor durumda bıraktığımızın farkındaydım.

Hızlı bir şekilde başımı sallayınca dudaklarımı araladım. "Çok özür dileriz hemen getiriyorum."

Adımlarımı içeri doğru atınca görüş alanıma çift kişilik bir yatağın üstünde duran çanta girdi. Bu benim çantamdı. Hızla fermuarını açıp cüzdanımdan kimliğimi bulmaya çalıştığım sıra boynumda hissettiğim soğuk bir metale karşı birden buz kestim.

Daha arkamı dönemeden hızlı bir şekilde yere savrulunca başımda hissettiğim sert darbeyle gözlerim karardı. Ellerimi istemsiz başıma götürürken elime bulaşan kanla kuvvetlice inlemeye engel olamamıştım. Kanın ağır kokusu anında burnuma doldu. Acıyla yüzümü buruşturduğumda başımı yerden kaldıramıyordum çünkü görüşüm çok bulanıktı.

Korkuyla yerden destek almaya çalışacaktım ki başaramadan tekrar yere kapaklandım. Gözlerimin bulanıklaşması karşılık vermemi zorlaştırıyordu. Çaresizce ağzımı açıp bağıracağım an ağzıma dolanan bir bezle sesim kesildi. Beni saçlarımdan tutunca istemsiz boynumu geriye attım.

" İşte şimdi oyun bitti baş belası." Kollarımı saran ellerle çırpınarak geri çekilmeye çalıştım ama aniden durmak zorunda kaldım çünkü görüş hizama giren gözler artık simsiyahtı.

Zifiri karanlıktı.

Çığlık atmaya kalkışacaktım ama sesim sanki bana bile duyulmuyordu. Bedenimin kontrolünü iğneyle bastırmaya çalıştığını fark edince ağzımdan çıkanlar artık sadece inlemeden ibaretti.

" Siz de çok çabuk yakalandınız be güzelim." İğrenç sırıtmasına karşılık tekmemi savuracaktım ki elindeki iğneyi hiç acımadan sağ bacağıma sapladı. Ne ilacı enjekte ettiyse artık vücudumu kıpırdatamıyordum. Sanki felç olmuş gibiydim.

" İyi uykular Kalp kırıcı." Son duyduğum ürpertici sesle birlikte bilincim tamamen karanlığa gömüldü.

Bölüm Sonu

Bölümü beğendiyseniz beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

Sevgilerle 🤍

Continue Reading

You'll Also Like

47.5M 2.2M 89
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...
8M 511K 121
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
630K 53.7K 42
abilerim kurgusu, erkek versiyon. Bu kurgu reenkarnasyon içerir! Yᴇɴɪᴅᴇɴ ᴅᴏɢ̆ᴅᴜᴍ ʟᴀɴ! Tᴜ̈ɴᴇʟɪɴ ᴜᴄᴜ ʙᴏᴍʙᴏᴋ ʙɪʀ ʏᴇʀᴇ ᴄ̧ıᴋᴛı! 🛸Küfür ve argo içerir.🚀 ...
39.3K 4.4K 62
Taylan, on dört ciltlik bir fantastik romanın son cildini bitirince büyük bir hayal kırıklığına uğrar ve ufak bir sinir krizinden sonra geçirdiği ufa...